İçinden geçmekte olduğumuz günlerde yaşanan olaylar göstermiştir ki, postmodern düşünce(1) bir safsatadan ibarettir. Bu, az çok bilimsel düşünme yeteneğine sahip herkes için aşikardır. İnsanın burun direğini kıracak denli rezil kokular yayan bu zırva yığını, Marksizm adına söz söyleme iddiasındaki kimi yazarları ve akımları bu kadar etkisi altına almasaydı onu tarih değirmenine havale etmek yeterli olurdu.
Devamını oku...
Ernesto Che Guevara de le Serna, ya da Küba halkının taktığı ve de hepimizin benimsediği isimle kısaca; CHE’nin; 9 Ekim 1967’de, Yankee emperyalizminin uşaklarınca Bolivya dağlarında katledilişinden bu yana tam 36 yıl geçti. Ama Che adı kapitalizme ve emperyalizme karşı bir savaş çağrısı olmaya devam ediyor. Bu, kuşkusuz Che’nin enternasyonalizme içerik kazandıran düşüncelerinden ve devrim davasını en inatçı, en çıkar gözetmez biçimde temsil eden mücadele tar- zindan doğmaktadır.
Devamını oku...
KADEK’in birinci dereceden yetkililerin diliyle söylersek eğer, Irak’a yönelik emperyalist işgal saldırısı çerçevesinde demokratik Kürt ulusal güçlerini tasfiye etmeye yönelik kapsamlı bir imha planlanıyor. KADEK tarafından art arda yapılan değerlendirmelerden de anlaşılacağı üzere, bu plan, Öcalan’ın yakalanmasıyla sonuçlanan uluslararası komplonun doğrudan bir parçası/devamı olarak görülüyor. Dolayısıyla planlayıcı ve organizatör olarak ABD başta olmak üzere, AB’nin ileri gelen devletleri, Türkiye ve Güney Kürdistan’daki işbirlikçi Kürt güçleri misyonlarına uygun olarak planda hep birlikte rol alıyorlar. Başka bir ifadeyle, ama bu kez, Abdullah Öcalan’ın dilinden söylersek eğer, Kürtlerin “tradeji”si devam ediyor.
Devamını oku...
Çeviri: Özgür Caner
GİRİŞ
Şubat 1996’da, NKP(Maoist) önderliğinde başlatılan Nepal’deki Halk Savaşı sıçramak bir biçimde gelişiyor. İlk önceleri, Batı Nepal’in birkaç bölgesinde yanan devrim ateşi tüm ülkeye hızla yayıldı. Hükümetin bizzat kendi hesaplamalarına göre, Nepal’deki 75 bölge içinden, Halk Savaşı 73 bölgeyi etkilemektedir. Tüm bu kazanımlar, Nepal’de, Halk Savaşı’nın omurgası olan kitlelerin seferberliği olmaksızın mümkün olamazdı. Nepal’de, özellikle kadınların seferberliği Halk Savaşı’nda belirgindir.
Devamını oku...
Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü tarafından yönlendirilen neo liberal eğitim politikaları, burjuva eğitimin iç yapısında ve kitlelerin eğitim kurumuyla ilişkilerinde köklü değişiklikler yaratıyor. Eğitimdeki neoliberal dönüşüm, burjuva ulus devletin yeniden yapılandırılması süreciyle de paralellik taşıyor. Eğitim, tekellerin öncelikli ilgi alanlarından birisi haline geldi.
Devamını oku...
Sendikaların dünya çapında yaşadığı kriz gerçekliği ve yaratmış olduğu sorunlar, işçi sınıfının kapitalizme karşı mücadelesinde birinci dereceden gündemler arasında yer almaya devam ediyor. Sendikaları her yönüyle etkileyen kriz koşullarında sınıfın komünist, devrimci ve ilerici öncü güçlerinin çözüm arayışlarının merkezinde duran unsurlardan biri, yeni örgütlenme stratejilerinin geliştirilmesi çabasıdır.
Devamını oku...
Giriş
Emperyalist rekabet, paylaşım ve hegemonya kavgası alabildiğine kızışıyor ve boyutlanıyor. Dünya yeniden paylaşılıyor. Yeryüzü coğrafyasına yeni haritalar çiziliyor. İstenmeyen rejimler/devletler yıkılıyor. Yeni parya devletler kuruluyor.
Balkanları, Afganistan’ı kanlı ve soykırımlı emperyalist savaş yoluyla paylaşan emperyalist akbabalar, şimdilerde Ortadoğu ve Irak’ı parçalamaya, yutmaya hazırlanıyor.
Devamını oku...
Sosyal demokrasinin gelişmesiyle bağıntı içinde Rusya'da proleter kitle hareketinin gelişimi üç önemli geçişle karakterize olur. ilk geçiş, dar propaganda çevrelerinden geniş ekonomik kitle ajitasyonuna; ikincisi büyük ölçekli politik ajitasyon ve açık sokak gösterilerine; üçüncüsü ise, tam anlamıyla iç savaşa, ayaklanmaya geçişti. Bu geçişlerden her biri, bir yandan sosyalist düşüncenin özellikle bir yönde etkili olmasıyla, öte yandan işçi sınıfının yaşam koşullarında ve düşünce tarzında derin değişikliklerin meydana gelmesiyle, onun yeni yeni katmanlarının daha bilinçli ve daha aktif mücadeleye uyanmasıyla hazırlandı. Bu değişiklikler zaman zaman sessizce cereyan etti, proleter güçlerin toplandığı sahne arkasında, gözlerden ırak yaşandı, öyle ki aydınlarda sık sık kitle hareketinin sürekliliği ve hayatiyeti hakkında kuşkular belirdi. Sonra bir dönüm noktası geldi ve tüm devrimci hareket bir çırpıda yeni, daha yüksek bir aşamaya yükseldi.
Devamını oku...
“Zenginden alıp yoksula vermek”. Bu adalet yargısının “sihirli” çekim gücünden etkilenmeyecek emekçi sınıf insanı yok denecek kadar azdır herhalde. Antik uygarlık dönemine ait köle isyanlarından günümüz burjuva uygarlığındaki örneklerine varıncaya değin, ezilenlerin mücadele ve isyan bilincinde sembolleşen ‘halk Kahramanlarına yükledikleri en yalın ideolojik misyon da bu olsa gerek. Robin Hood’dan Simon Bolivar’a, Sun Yat Sen’den Şeyh Bedrettin’e, Emilio Zapata’dan Nehru’ya, Spartaküs’ten Che Guevara’ya vb. kadar uzanan bir meşruiyet sürekliliği kazanan bu tarihsel halk yargısının gücü, günümüzde de işlevini sürdürüyor.
Devamını oku...
ABD Başkanı Bush geçen yıl "Irak karşısında hareketsiz kaldığı takdirde BM'nin, Cemiyeti Akvam'ın akıbetine uğrayacağını'' söylemişti. Tehditlere karşın BM’den istediği kararı çıkartamayan Bush bu kez, Saddam’a karşı harekete geçme gereği görülürse ABD’nin bunun için BM’nin onayına ihtiyacı olmayacağını vurguluyordu. Amerikan emperyalistlerinin “BM’nin onayına ihtiyaç” duymayacaklarını açıklamaları “BM’nin ölümü” ilanından başka bir anlama gelmiyordu. Ama yalnızca BM’nin değil bir bütün olarak mevcut uluslararası ilişkiler düzenin ölüm ilanıydı bu. Nihayet bu ölüm ilanı Portekiz’in Anzar Adaları’nda yapılan, Bush, Blair, Anzar görüşmesinde bütün dünyaya bir ültimatom biçiminde sunuldu. Amerika ve İngiltere BM Güvenlik Konseyi’ne sundukları karar tasarısı için gerekli olan oya ulaşamayacaklarını anlayınca tasarıyı geri çektiler. Fransa, Rusya ve Almanya, Amerikan/İngiliz/İspanya ültimatomuna karşı çıktılar. BM ile birlikte AB’de Irak’a saldırı konusunda açıkça ikiye bölündü. İtalya, İspanya, İngiltere, Danimarka, Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Portekiz ABD’nin yanında yer aldı. NATO’da da durum farklı değil. Fransa, Almanya ve Belçika NATO’da Amerikan palanlarına karşı çıkıyor. Büyük emperyalist güçler arasındaki ilişkide de bölünme belirginleşti. Japonya Amerika’nın yanında saf tutarken Çin anti-Amerikan kampta yer aldı. Bütün bu bölünme ve kamplaşmalar hegemonya mücadelesinin ne denli şiddetlenmekte olduğunu gösteriyor.
Devamını oku...
Tarihi 10-15 yıla dayanan "uluslararası kriz", bir dizi emperyalist bölgesel/yerel savaşlar biçiminde patlak veriyor. Öyle görünüyor ki, krizin olgunlaşması gitgide daha kapsamlı ve büyük çaplı savaşlara yol açıyor.
20 Mart 2003, ABD emperyalizmi Irak'a saldırdı. Irak ne yaparsa yapsın, hatta isterse kayıtsız koşulsuz teslim olsun, ABD emperyalizmi Irak'a yine de saldıracaktı. 18 Mart 2003'te Bush, Saddam Hüseyin ve oğullarına Irak'ı terk etmeleri için 48 saat süre tanıyan ABD ültimatomunu ilan etti. Fakat daha Bush'un "ulusa sesleniş" konuşması üzerinden üç beş saat geçmeden bu defa Beyaz Saray sözcüsü, Saddam ve oğulları Irak'ı terk etseler de ABD'nin Irak'a saldıracağını açıkladı. Gerçek çok kesin biçimde kendini gösterdi. Katil cinayete azmetmişti. Bugünkü savaşın çizgilerinden biri burada belirginleşir. Diğer şeylerin yanısıra ABD, otoritesini kanıtlayıcı güç gösterisi için de savaşmaktadır. Savaş, bu savaşın amaçlarından birisidir. Emperyalist militarist mantık burada gidebileceği en son noktaya ulaşmıştır.
Devamını oku...