Nepal’deki Halk Savaşı’nda Kadınların Önderliği Sorunu

Çeviri: Özgür Caner

GİRİŞ

Şubat 1996’da, NKP(Maoist) önderliğinde başlatılan Nepal’deki Halk Savaşı sıçramak bir biçimde gelişiyor. İlk önceleri, Batı Nepal’in birkaç bölgesinde yanan devrim ateşi tüm ülkeye hızla yayıldı. Hükümetin bizzat kendi hesaplamalarına göre, Nepal’deki 75 bölge içinden, Halk Savaşı 73 bölgeyi etkilemektedir. Tüm bu kazanımlar, Nepal’de, Halk Savaşı’nın omurgası olan kitlelerin seferberliği olmaksızın mümkün olamazdı. Nepal’de, özellikle kadınların seferberliği Halk Savaşı’nda belirgindir.

Cüretkâr kahramanlıklarına bakalım: tüm Nepal’deki, 13 Şubat 1996’da Halk Savaşı’nın başlangıcını belirleyen ilk tarihi grevin sebep olduğu gergin sükuneti bozan ilk onlar oldu. 8 Mart (1996) dolayısıyla, Tüm Nepal Kadınlar Derneği (Devrimci) [TNKD(D)], (hepsinin tutuklanacağı yönündeki güçlü spekülasyonlar ortasında) bir seminer düzenleme ve kadınların ezilmişliğinin çözülmesi için tam bir devrime ihtiyaç olduğunu dile getirme cesaretini gösterdiler. Diğer kitle örgütlerinin kendi programlarını sunmaya başlamaları bu cesur adımdan sonra geldi. Gerici silahlı güçlerin elinden silahları ilk kez alan ve onları yerel parti örgütüne veren, böylelikle bölgelerinde halk savaşını hızlandıran, Batı Nepal’in Kolikot Bölgesi’ndeki Dalit (en aşağı kast -editör) kadınlarıydı. Mart 2001’de, 6 Maoist kadının çok iyi korunan Gorkha Bölgesi hapishanesinden ilk cüretkâr firarı nadir rastlanan bir olaydır, belki de dünya tarihinde bir ilktir. Kasım 2001’deki olağanüstü halin (OHAL) çok sıkı kontrollerine kadar, tüm kitle örgütleri arasında kadın örgütü en faaliydi ve hareketin ön planındaydı. Ocak 2001’de tüm ülkeyi sarsan başarılı anti-likör kampanyası, aslında hükümeti TNKD(D) ile müzakereye zorladı. Bir diğer kahramanlığa bakalım: Parti’deki erkekler kendi anne-babalarından kalan mülkiyetlerini partiye bağışlamadan önce bile, Rolpalı kadınlar kendi kişisel mücevherlerini (kadınların mülkiyetinin temel biçimi -ed.) gönüllü olarak yerel parti örgütüne vermeye başladılar. OHAL’in ilanından sonra, daha fazla kadın tecavüze uğradı, öldürüldü, tutsak edildi ve kaybedildi. Tüm bunlara rağmen, Nepal’de halk savaşma kadınların artan bir katılımı var.

Şimdi, tüm cephelerde, kadınların önderliğinin geliştirilmesi için nesnel zemin mevcuttur. Bunu gerçekleştirmek için, NKP(M) MK’sı altında ayrı bir kadın kolu kuruldu. Bu kolun işlevi, kadınların potansiyellerini daha üst seviyelere çıkartarak, onların üç cephenin hepsinde (Parti, Ordu, Birleşik Cephe) politikayı belirleyen organlarda daha fazla yer almalarını sağlamaktır.

NKP(M)'de Kadınların Önderliği Sorunu

Kadınların önderliği sorunu, devrimci birleşik cepheler, köy ve bölge ölçeğinde gerici devlet mekanizmasının yerini aldıkça, Nepal’de daha da önem kazanıyor. Kadınların harekete eşi görülmemiş sayıda katıldığı, devasa dayanıklılık, fedakarlık ve adanmışlık gösterdiği görülmüştür; ancak, onlar, harekete önderlik etmek için gerekli uzmanlaşma bilgisinden yoksundur. Çeşitli düzeylerde, tüm birleşik cephelerin faaliyetlerini kontrol etmek için merkezi düzeyde Birleşik Devrimci Halk Konseyi’nin (BDHK) kurulmasıyla birlikte bu sorunun çözümü daha olanaklı hale geldi. Ayrıca, Halk Kurtuluş Ordusu’nda daha büyük askeri birliklerin kurulmasından sonra, kadın sorunu, bizzat kadınların kendileri tarafından ortaya konmaya başlandı. Askeri birlikler tugay seviyesine ulaştığından, bu daha da önem kazanmaktadır; ve tugaylarda, ayrı kadın müfrezeleri ve bölümleri vardır. Erkekler 40 yaşını geçtiklerinde bile askeri alanda ilerlemeye devam ederken, kadınların bu alanda 25 yaş sonrası yer aldıkları hemen hemen hiç görülmemektedir. Askeri alanın nesnel koşulları kadın kadroların önderlik niteliğinin geliştirmesini talep ederken, parti içinde komünist harekette kadının rolü üzerine teorik bir tartışma vardı. Kesintisiz devrimin kurumsallaşmasında ve karşı devrimin engellenmesinde kadınların rolleri, Partinin İkinci Ulusal Konferansı’nda, Nepal’de halk savaşının başarılarının analizi ve sentezi sürecinde ciddi bir şekilde tartışıldı. Nepal’deki halk savaşı üzerine bu tartışmada, aynı zamanda Praçanda Yolu da formüle edildi. Aslında, ayrı kadın kolunun oluşturulması Praçanda Yolu’nun ürünüdür. Kadınların, devrimin üç aracındaki -Parti, Ordu, Birleşik Cephe- rolleri tartışıldı. Bu araçlar içinde en belirleyici araç olan partiye, Komünist Parti içinde devrimci kadın önderlerin geliştirilmesi sorununa öncelik verildi.

Önderlik Sorunu Ve Kadınlar

Önderlik, temelde siyasal ideolojinin ete kemiğe bürünmesidir; bu nedenle de, KP’de önderlik niteliğini belirleyen ideolojideki hakimiyettir. Bu nitelik kesintisiz sınıf mücadelesi, parti içi mücadele ve iç mücadele yoluyla geliştirilir. Bundan dolayı, gerçek sınanmış önderlik, sadece, sınıf mücadelesinin olduğu ve partinin sağlıklı bir parti içi mücadele geliştirmeye çalıştığı, böylece tavizsiz bir iç mücadele yoluyla bireylerin dönüşümünün daha üst düzeyde gerçekleştiği ülkelerde oluşur. Aslında, Rosa Luxemburg, Alexandra Kollontay, Clara Zetkin, Chiang Ching, hepsi, dönemlerinde Almanya, Rusya ve Çin’de yürütülmekte olan yoğun sınıf mücadelesinin ve parti içi mücadelenin ürünüdürler. Kadın oldukları için de, çağdaşları olan erkeklerden daha karmaşık bir iç mücadele yürütmeleri gerekti.

Önderlik sorunu, aynı zamanda nesnel zorunluluk ve şans faktörüne de bağlıdır. İkisi arasındaki diyalektik ilişkide, nesnel koşulun bir önderin doğmasını gerektirdiği doğrudur; ancak, kimin önder olarak ortaya çıkacağı sorunu şansa bırakılmıştır. İşte burada, kadınların önderliği sorunu biraz karmaşık bir hal alır. Devrimci komünist hareketlerin kadınların öfkesini daima zincirlerinden kurtardıkları, fakat bu enerjiyi istikrarlı kadın komünist önderler yaratmaya kanalize edemedikleri görülmektedir. Sorun, marksizmin kadınların ezilmesine böylesine derin keskinlikte analiz ve çözüm önerirken, neden komünist partilerde bu kadar az kadın önder olduğuna gelince tekrar tekrar ortaya çıkıyor. Bu nedenle, sorun, komünist partilerde kadın önderlerin çıkması için büyüyen nesnel koşullara rağmen, neden bu alanda şans faktörünün alıkoyulduğuna geldiğinde ortaya çıkıyor. Bu derin analizler gerektirir.

Kadınlar Siyasi Arenaya Geç Çıkmışlardır

Kölelik sistemi döneminden itibaren, imtiyazlı sınıfın erkekleri, siyasi devlet işleri yönetiminde yeteneklerini geliştirdiler. Önderlik vasıflarını her iki sınıftan kadınlar ve köleleştirilmiş erkekler pahasına geliştirdiler. Bu, şu veya bu biçimde bugüne kadar devam edegelmektedir. Burada analık hukukunun yıkılmasının kadın cinsinin tarihsel yenilgisi olduğunu ve erkeklerin evde hakimiyeti ele aldığını; kadın onurunun kırıldığını ve hizmetçi konumuna düşürüldüğünü; erkeğin şehvetinin kölesi ve çocuk yetiştirme aracı haline geldiğini söyleyen Engels’i hatırlamakta yarar var. Mülkiyet üzerindeki haklarına dayanarak erkekler yönetenler haline geldi; tarihi analık hakkını kaybetmelerinden dolayı kadınlar ise yönetilenler. Erkeğin zihinsel çalışmayı üstlendiği, kadının ise fiziksel çalışmayı yapar hale düştüğü iş bölümü; erkeğin dünyanın analizi ve sentezi hakkında deneyim biriktirmesine olanak sağlarken, kadınlarsa ev faaliyetlerinin gizli dünyasında kayboldular. Böylelikle, erkekler dünyaya ait bilgi alanını tekelleştirdiler; sadece dünyayı betimlemeye değil, onu değiştirmeye de faal bir şekilde ilgili oldular. Mesela, kadınlar oy kullanma hakkını erkekler bu hakkı elde ettikten çok sonraları kazandılar. 21. yüzyılda dahi, Kuveyt’te kadınlar oy kullanma hakkına sahip değiller. Emperyalist devletlerin dinci ortaçağ feodal yöneticilerine verdiği destekle, Taliban Afganistan’ında (şimdilerde, yerini Hamid Karzai önderliğinde daha küçük feodal beylerin koalisyonu aldı) ve şeyhlerin Körfez ülkelerinde kadının kamusal hayata girmesi önlenmektedir. Batılı ülkelerde de, feministler tarafından çıkarılan o kadar gürültüye rağmen, siyasi partilerde çok az kadın önder vardır. Nepal’de de, hüküm süren feodal monarşik sistemden dolayı kadınların yönetme hakkı en başından beri inkar edilmektedir. Tüm bunlar, siyasi partilerde, hatta, geçmişleri görece kısa olan ve hüküm süren temel siyasi partilerle uzlaşmaz çelişkisi olan komünist partilerde bile kadınların önderliklerinin geliştirilmesi mücadelesi üzerinde birlikte gelen bir etkiye sahiptir.

Hakim Üretim Biçiminin Yarattığı Engeller

Mevcut toplumun temeli ve üst yapısı genelde sömürüye ve özelde ise kadının üretici ve evsel sömürüsüne dayalıdır. Mülkiyet ilişkilerinde, kadınlar, erkeklerin mülkiyetinin sür- dürücüleri ve mülkiyetin erkek nesli içinde elden ele geçmesi için oğlan çocuk yetiştiriciler olarak görülmektedir. Toplumsal, kültürel, eğitsel ve siyasi sistem gibi hüküm süren üstyapı kuramlarının hepsi bu sömürüyü desteklemek amacıyla donatılmıştır. Evlilik kurumu örneğini ele alalım. Bu, erkeklerin mülkiyet ilişkilerindeki hegemonyalarını sürdürmeleri için bir kolaylık ittifakıdır. Kadınlar için, aynı ittifak, aslında, onları ev köleliğine iter. Maalesef, daha az derecede de olsa, bu, komünistler arasında da gerçekliğini korumaktadır.

Güçlü sol hareketlerin olduğu Nepal, periyodik olarak birçok kadın aktivist üretmiştir; fakat, bunlar tanınır tanınmaz ortadan kayboluyorlar. En görünür nedenlerden birisi, umut vaat eden kadın önderleri bizlerden çalan evlilik kurumudur. Halk savaşı bu şablonu değiştiriyor gibi görünmektedir; ancak, halk savaşında bile kadınların önderliğinin sürekliliği sorunu varlığını hissettirmektedir, özellikle, evlendiklerinde ve çocuk sahibi olmaya karar verdiklerinde. Bunun nedeni, Nepal gibi ülkelerde hüküm süren feodal ataerkil sistemin, gelişmiş ülkelerdeki kapitalist ataerkil sistemden daha baskıcı olması nedeniyle, komünist kadınların evlilik hayatının daha karmaşık olmasıdır. Kadının özel mülkiyet olarak görülmesinin temeli, Nepal’de yavaş yavaş, halk savaşının gelişmesiyle, kayboluyor olsa da, diğer yandan, feodalizmin kültürel kökü, neticede, geleneksel iş bölümünün zorunluluk maskesi altında yeniden ortaya çıkışı gibi birçok biçimde kendisini gösteriyor. Buna ek olarak, bir kadın anne olduğunda taşımak zorunda olduğu tek taraflı bir yükümlülük vardır. Her çocuğun doğumuyla beraber, annenin ev köleliği daha da derinleşiyor. Aslında, Nepal’deki halk savaşında faal olan birçok kadının, bebek sahibi olmanın zorunlu hizmette olmaya benzediğinden şikayet ettiğine rastlanmaktadır; çünkü, onlar, uzun süre parti faaliyetlerinden ayrı kalırlar. Bu yolla, birçok parlak, kendisine hedefler koyan komünist kadın, kendi istedikleri yoldaşlarıyla evlendikten sonra bile, umursamazlık içinde kaybolma riskiyke yüz yüzedir. Bu, özellikle, kadınların üretken yıllarında kendi kuvvet ve umutlarını ayakta tutmaları için hem kitleden hem de partiden nadiren destek sistemi aldığı beyazların egemen olduğu bölgelerde (hala yerel geleneksel elit tarafından egemen olunan alanlar) böyledir. Fakat, bu problemin, parti ve kitlelerin kadın önderlerin annelik yükümlülüklerine destek olmasını olanaklı kıldığı Rolpa ve Rukum gibi üs alanlarda çözülüyor olmasını görmek cesaret vericidir. Feodal Nepal toplumunun bir diğer yönü ise, kadınların üzerinde çocuk, özellikle oğlan çocuk doğurmaları yönünde güçlü bir baskı olmasıdır. Halk savaşının başlamasıyla birlikte, bu yön bir noktaya kadar yadsınmıştır; ancak, hala, en azından bir çocuğa sahip olunması yönünde baskı vardır.

Evlenmemiş kadınlar, bu statülerinden dolayı hem erkeklerden hem de kadınlardan çok şüphe çektiği için, kadın kadrolar üzerinde gizli veya açık bir şekilde evlenmeleri yönünde baskı yaratma eğilimi de vardır. Bunun sonucunda, kendi isteklerine ters düşen veya evlenmeye hazır olmadan önce oluşan evlilikler ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, cinsel kabahatlerin siyasi kabahatlerden daha çok ciddiye alınması eğilimi vardır.

Kadınların Mücadelesi Erkeklerinkinden Daha Karmaşıktır

Komünist kadınlar için, sınıf mücadelesine, parti içi mücadeleye ve kendileriyle iç mücadeleye girişmek yeterli değildir. Partideki çoğunluğun çizgisine dahil olsalar dahi, sıklıkla azınlıkta kalabilmektedirler. Ve bu ataerkil yapının ürünü oldukları için, iç mücadeleleri birey olarak sadece kendileriyle mücadele değil, fakat aynı zamanda, kaderci eğilim, aşağılık kompleksi, suçluluk sendromu, kurbanlık sendromu gibi üzerlerindeki ataerkil değerlerin etkilerine karşı mücadeleyi de içerir. Eğer, bekar, boşanmış veya birden fazla kez evlenmişlerse, daha karmaşık bir mücadeleyle yüzleşmek zorundadırlar. Bu, Alexandra Kollontay’ın makalelerinde çok iyi belgelenmiştir. Aslında, Kollontay, böyle evliliklere karşı çıkmanın en iyi örneğini bizzat sunuyor. Devrimci çalışmaya daha fazla yoğunlaşmak için ilk kocasından ve çocuğundan ayrıldı; daha sonra, ikinci (komünist) kocasından, kocasının evlilik ilişkisinden basmakalıp beklentileri yüzünden ayrıldı. Ve, geleneksel evliliklere karşı çıkışından dolayı, sadece burjuva toplumu ile değil, ayrıca tutucu komünistlerle de sorunlar yaşadı. Sonuç olarak, Alexandra Kollontay, tutucu komünistler arasında, komünist harekete ve proleter kadın hareketine katkılarından çok “bir bardak su teorisi”(cinselliğin bir bardak su içmek kadar kolay ve dolambaçsız olması gerektiği teorisi) ile tanınır. Bir diğer örneği, Chiang Ching örneğini ele alalım. Geçmiş evlilikleri yüzünden, burjuva basın ve kişilerden gelen iftiralarla başetmek zorundaydı, ve dahası, parti içinde nazik bir şekilde karşılanmadı. Chiang Ching, Mao ile evlenmesinin bir koşulu olarak, yıllarca siyasi tecridi kabul etmek zorunda kaldı. Bu karar, sağcı Liu Shao Chi Parti Merkezi’ndeyken alındı.

Komünist Partide Ataerkil Değerlerin Görünümleri

Feminist hareket burjuva devrimin ürünü olduğu için, komünist partiler kadınların sorunlarına karşı oldukça sıklıkla, alerjik bir yaklaşım gösterirler. Sonuçta, kadınların kurtuluşunu teoride kabul ediyor olsalar da, ataerkil değerlerin avı olurlar. Bu, birçok yolla görülür. Örneğin, komünist harekette, kadınlar güvenilir, uzun vadeli eşit bileşenler olarak değil, destekçi rolde görülür. Sonuç olarak, komünist partilerin, kadınların maruz kaldığı cins sömürüsünün önemini küçümseyip, sınıf sömürüsüne aşırı vurgu yaptığı, bu ikisi arasındaki diyalektik ilişkiyi unuttuğu sıklıkla görülür. Ayrı kadın örgütlülüğünün kurulmasının geciktirilmesi veya hatta, komünist partilerin kadın örgütlerinin geçici olarak dağıtılması durumları olagelmiştir. Ayrı kadın örgütünün var olduğu partilerde, kadınların kitle cephesine, onların kendi plan ve programlarını yapabilmeleri için istenilen derecede özgürlük verilmediği ve böylelikle, onların inisiyatif ve yaratıcı güçlerinin gasp edildiği durumlar mevcuttur. Bu, nihayetinde, partide yabancılaşmayı ve kuyrukçuluğu besler. Bu, kadınların planlarıyla partinin planlarının koordine edilmemesi ve sonuçta, parti planlarının kadınların planlarına üstünlük kazanması sonucu da ortaya çıkabilir. Partideki tutuculuk, kadın kadrolara, sadece kadınlarla ilgili görevler verilmesi ve böylelikle de, onların parti politikası meselelerinde ve diğer alanlarda gelişme şanslarının gasp edilmesi biçiminde de ortaya çıkabilir.

Bu, pratik alanda, kadınların sorunlarına işaret edildiği fakat harekete geçilmediği ve kişilerin de bu sorunları koşulların akışına bıraktığı bir kendiliğindenliğe götürür. Partinin, erkeklerin zihinsel işi üstlendiği, kadınlarınsa fiziksel işi yapmaya terk edildiği geleneksel iş bölümüne aktif bir şekilde müdahale etmediği sık sık görülmektedir. Bu, ayrıca, kadınların özel koşulları ve özel ihtiyaçlarına duyarlı olmamakla, erkek ve kadını mutlak eşitler gibi ele alma durumunda da görülür. Bu, kadınların adet veya hamilelik dönemlerinde daha da açık bir hal alır.

Kadın Kadrolarda Öznel Çaba Eksikliği

Kadınlar, iki kat ezilmişliklerinden ötürü, daha uzun bir mücadele vermek zorundadırlar. Ancak, öznel çaba eksikliğinden dolayı, yolun yarısında kaybederler. Örneğin, feodal değerlere karşı başarılı bir şekilde isyan ettikleri yerde, sınıf mücadelesi içinde kendilerini var edememektedirler. Ve, sınıf mücadelesini yürütebildikleri yerde, parti içi mücadelede kendilerini var edememektedirler. Ayrıca, parti içi mücadeleye katılmayarak veya çok zayıf katılarak ideoloji üzerindeki keskinliklerini kaybediyorlar; böylelikle de, kendi kurtuluşlarıyla kopmaz bir bağı olan komünist hareketin gidişatında karar sahibi olma şansları gasp ediliyor. Öznel çaba eksiklikleri birçok yolla kendisini gösteriyor. İdeolojik alanda, pragmatizm, ekonomizm ve sekterliğin kucağına düşüyorlar; çünkü, onlar, teorik bilgiyi kullanma ve, kendi geçmiş nesnel koşullarından dolayı, bu eğilimleri besleyen kendi nesnel koşullarının üstesinden gelmek için parti içi mücadeleye katılma konusunda yeterince ciddi değiller.

Pratik alanda sık sık, tıpkı bekârken babasının, evliyken kocasının ve dulken oğullarının peşinden giden geleneksel kadın gibi, partinin direktiflerini gözü kapalı ve sorgulamaksızın takip eden kuyrukçuluğa düşüyorlar. Onlar, böylece, koşulların kurbanları oluyorlar. Bu, (kadınları en çok askeri alanda etkileyen) plansız anne olma durumunda açığa vuruyor. Bu, kendi siyasi çizgisini geliştirmek yerine, kocasının siyasi çizgisini takip etme biçiminde açığa vuruyor ve bu nedenle, bu da kendi bağımsız siyasi yaşamlarını etkiliyor. Kendi haklarına gelince iddialı olmayarak, geleneksel iş bölümünün tuzağına düşüyorlar. Sonuç olarak, onlar, içten içe karşı devrime yol açan geleneksel tutucu düşüncelerin aleti oluyorlar. Birçok durumda, evliliği ve anneliği, sanki bu bir geçici işmiş gibi, siyasi/askeri kariyerlerinde bir mola olarak görüyorlar. Benzer şekilde, kocalarının çalışma alanlarında istekli çalışma arkadaşı oluyorlar ve böylelikle, önceki işlerini yürütmedeki hakimiyetlerini yitiriyorlar. Öyleyse, sık yer ve iş değişimi onları erkekleri etkilediğinden daha çok etkiliyor. Tüm bu eğilimlerin etkisi, kadınlar arasında, devrim için verimli olmayan bir aşağılık kompleksinin gelişmesine yol açıyor.

Erkeklerin Özel İmtiyazlarından Vazgeçme İsteksizlikleri!

Kadın kadrolar kendi iddialarını ortaya koyma konusunda sorun yaşarken, erkek kadrolar, onlara ataerkil yapı tarafından bahşedilen imtiyazlı pozisyonlarından vazgeçme sorunu yaşamaktadırlar. Bu, birçok biçimde görülüyor. Bu, temelde, kadınların önderliğinin biçimsel kabulü, fakat, özünde onların önderliğini kabul etmeme biçiminde görülüyor. Böyle- ce, Parti’de, Ordu’da ve Birleşik Cephe’de kadınların önderliğinin kurulması konusunda yapılan geciktirmeler vardır. Bu, ayrıca, erkeklerin kadınların hataları konusunda sabırsızlıklarına ve kadınların hariç tutulduğu alanlarda genel yetenek eksikliğine yol açıyor. Onlar, sıklıkla, kadın meselelerini, sanki kendilerini ilgilendirmiyormuş gibi, kadınlara havale ediyorlar. Bu, kadın meseleleri üzerine yazılmış eserleri okumamak ve kadınların kitle cephesi tarafından sunulan planların yerine getirilmesinde yer almamak biçiminde görülüyor. Bazen, bu, örtük biçimde, kadın kadroların güvenliği konusunda aşırı koruyucu olma ve kadının zihinsel işini kendi üstüne alma şeklinde görülüyor. Bu, onların, zihinsel iş üzerindeki tekellerinden vazgeçmeksizin, geleneksel iş bölümüne saplanmaları ve kadınlara günlük, ağır ve zevksiz işleri reva görmelerinde de görülüyor. İmtiyazlı pozisyonlarından vazgeçmeyi istemeyerek onlar, umut vaat eden eşlerinin bağımsız işleri üstlenmeleri konusunda, cesaretlerini kırma eğilimi gösteriyorlar. Böylece eşlerinin kendilerinden uzağa gitmeleri ihtimalini bertaraf etmeye çalışıyorlar.

Siyasi Çizgi Ve Kadınların Önderliği Sorunu

Yetişen kadın komünist önderlerin niteliğini ve kadınların kurtuluşu yolunu tayin edecek olan komünist partisinin doğru ideoloji ve politikasıdır. Alexandra Kollontay, Clara Zetkin, İnessa Armand, Krupskaya gibi iyi kadın komünist önderleri yetiştiren, yoldaş Lenin’in başında bulunduğu Bolşevik Parti’nin doğru politik çizgisiydi. Clara Zetkin ve Rosa Luxemburg gibi komünist kadın önderlerin, 1910 yılında Stockholm’deki ilk uluslararası sosyalist kadın konferansına sundukları kararla, 8 Mart’ın her yıl Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanmasını sağlamaları da bu doğru politik çizginin ürünüydü. Ki, bu sadece komünistler tarafından değil, fakat aynı zamanda burjuvazi tarafından da (kendi yollarıyla) günümüze kadar takip edilmiştir.

Rosa Luxemburg yoldaşın “Sosyal Reform mu, Sosyal Devrim mi?” adlı kitabında Bernstein’ı teşhiri ve ona karşı mücadelesi ve daha sonra, dünya devrimci komünistlerinin dikkatini üzerine çekmesini sağlayan Kautsky’ye karşı mücadelesi doğru olan siyasi çizgiydi. O, Lenin’i, eğer merkeziyetçilik ve demokrasi sorununu, karşılıklı diyalektik ilişkileri içinde ve uygulandığı ülkenin (Rusya, çn.) öznel koşulları altında kavranmazsa, parti yapısında bürokrasiyi besleyebileceği yönünde uyarmaya cüret etmiştir. Eski sosyalist ülkelerde karşı devrimin ortaya çıkması ve halk savaşı yürüten devrimci partileri temelinden çürüttüğü görülen bürokrasi eğilimleri ile birlikte, onun uyarısının, bugün bile anlamlı olduğu görülmektedir. Kadınların öfkesini açığa çıkaran Kültür Devrimi’ni müjdeleyen Yoldaş Mao’nun yürüttüğü siyasi çizgi de benzer şekilde doğru olanıydı. Sağcı merkeze karşı başkaldırıyı müjdeleyerek, Liu Shao Chi’yi şiddetle eleştiren ilk afişi asan bir kadındı. Chiang Ching yoldaşın bastırılmış önderlik niteliğini, onu, ölümüne (ya da öldürülmesine) kadar kapitalist yolculara karşı kararlı savaşçılardan birisi yaparak açığa çıkaran Kültür Devrimi’ydi. Şu da hatırlanmalıdır ki, merkezin, sağcı Liu Shao Chi tarafından işgal edildiği dönemde, bu bay, ufukta görünen işsizlik sorununu çözmek için, kadınlara evlerine dönmelerini emretmişti. Kadının ticarileşmesini yavaş yavaş başlatan, böylelikle de Rusya ve Çin’de fahişelik, kumar, güzellik yarışmaları gibi şeyleri geri getiren sağcı politika, perestroyka ve Deng politikalarıydı.

Tüm bunları söyledikten sonra, kadınlar nasıl kendi aralarında farklı sınıflara bölündüyse, aynı şekilde, komünist kadınların da sağcı, merkezci ve devrimci çizgilere bölündüğünü unutmayalım. Sağcı ve merkezci çizgilerin yürüttüğü, emekçi kadın kurtuluş politikasına karşıt duruşları nedeniyle bu çizgilere mensup kadınlar, nihayetinde, kendi partilerinde marjinalize edildiler ve teşhir edilmiş olarak parti dışında kaldılar. Halbuki, devrimci çizgide duran kadınlar, kendi ülkelerindeki devrim yapma girişimi başarısızlığa uğradığında bile popülerliklerini korudular. Şu ana kadar en popüler kadın komünist önder olan Rosa Luxemburg örneğini ele alalım. Hayalini gerçekleştiremeden önce öldürüldü: Bu, her şeyin üstünde, komünist dünyada, onun adanmış bir komünist kadın önder olarak saygınlığını artırdı. Benzer şekilde, Mao’nun devrimci çizgisini, tutsaklığında bile, onu meydan okuyan kadın kahraman yapan revizyonist Çin’de ölümüne kadar, sert bir şekilde koruyan Chiang Ching’in duruşuydu.

Devrimci komünist kadınların revizyonizme karşı savaşırken daima saldırı altında olduklarını görmek ilginçtir. Bunun nedeni, onların, revizyonizmin ataerkil değerleri güçlendiren ve nihayetinde kadınları politikadan dışlayan bürokratlaşmayı beslediğinin can sıkıcı olarak farkında olmaları olabilir.

Şunu belirtmeliyiz ki, sınıf farklılaşmasının yeterince keskin olmadığı Nepal gibi üçüncü dünya ülkelerinde, parti içi mücadele, sık sık, cinsiyetsel, etnik, bölgesel mücadele biçiminde ortaya çıkabilir. Bu nedenle, cinsiyet meselesi, sınıf meselesinin oldukça önemli bir bileşeni halini alır. Böyle bir durumda, yabancı bir güç gibi cinsiyet meselesini hafife almak, nihayetinde sınıf mücadelesini olumsuz etkiler.

Özel Mülkiyet Ve Kadınların Önderliği Sorunu

Kadın kitlelerin, devrimci hareketlere doğru bir akış sergilediği ve bu akışın, kimi kadın önderler çıkaracak bir potansiyel de oluşturduğu görülmüştür. Fakat, muhtemel kadın önderlerle birlikte bu akış, devrim tamamlanır tamamlanmaz veya yenilir yenilmez geri çekilir. Bu fenomenin arkasındaki başat neden, özel mülkiyet konseptinin varlığıdır. Özel mülkiyet devam ettiği sürece, kaç toplumsal devrim gerçekleşirse gerçekleşsin, erkekler özel mülkiyeti koruyacak, kadınlar daima bireysel ev işi faaliyetlerine geri dönmek zorunda kalacaklardır. Böylece, kesintisiz devrim konsepti, komünizme ulaşana kadar, kadınlar için stratejik öneme sahiptir; çünkü sadece o zaman, kadınların yaratıcılığını açığa çıkararak, özel mülkiyet lağvedilmiş olur. İşte bu nedenle, dünyadaki tüm devrimci partilerce, komünizme erişmede bir katalizör araç rolü oynayabilsinler diye, devrimci kadın komünist önderler yetiştirmek için uygun çevreyi yaratma hedefinde bilinçli çabalarda bulunmak önemlidir. Öyleyse, kadın komünist önderler yetiştirme sorunu şansa bırakılamaz; kadınlar, bilinçli bir şekilde yetiştirilmeli, işlenmeli ve korunmalıdır.

Nepal'de Kadınların Önderliğinin Bazı Deneyimleri

Devrimci kadınların önemini ve komünist hareketteki rolünü ete kemiğe büründürerek, NKP(M) umut verici sonuçlar elde etmektedir. Bugün, Parti MK’sında birkaç kadın vardır. Parti’de, bölgesel ölçekte düzinelerce, mahalli ölçekte yüzlerce, alan ve hücre ölçeğinde bir kaç bin kadın vardır. Halk Kurtuluş Ordusu’nda, tugay, müfreze, takım düzeyinde ve miliste birçok kadın komutan ve komutan yardımcısı vardır. Tugaylarda ayrı kadın seksiyonları vardır: bu alanda, kadın müfrezeleri, kadın takımları ve kadın milisleri faaliyettedir. Merkezi halk hükümetini örgütleme komitesinin embriyosu olan Birleşik Devrimci Halk Konseyi’ndeki 37 üyenin 4 tanesi kadındır. Kadınların her düzeyde Halk Konseyi’ne katılması zarurileşmiştir.

Değişik alanlarda katılımları hakkında sadece biraz fikir vermesi açısından, Nepal’in Batı bölgesine bakalım. Bölge, başlı başına 1.500 kadın birimine sahiptir. Kadınların kitle örgütünde toplam kadın üye sayısı 600 bindir. Askeri alanda, ana kıta kuvvetlerinde 10 tane kadın seksiyon komutanı, yardımcı kuvvetlerde 2 kadın müfreze komutanı ve temel kuvvette birkaç milis komutanı vardır. Tabur kuvvetinin sağlık seksiyonunun takım komutanı bir kadındır. Kadınlar, “Bir köy, bir birim; bir ev, bir arkadaş” adında bir kampanya başlattılar. Bu, köyleri art arda örgütlemeye ve politize etmeye yardım etti. Benzer şekilde, üretim alanında da “ilişkinin olduğu yerde örgüt vardır; örgütün olduğu yerde de üretim” adında bir kampanya var. Bunun neticesinde, kadınlar aynı zamanda üretim faaliyetlerine de katılmaktadır. Onlar, aktif bir şekilde, ihbarcıların, ayyaşların, kumarbazların, zamparaların ve dolandırıcıların cezalandırıldığı halk mahkemelerinin işletilmesine de katılmaktadırlar. Böylesi duruşmalarda, genellikle, kadın milisler köylülerle birlikte aktif bir katılım sağlamaktadırlar. Bu nedenle, çeşitli bölgelerde kadın önderler yetiştirmek için nesnel temellerin Batı bölgesinde olgunlaşmakta olduğu söylenebilir.

Bugün, daha fazla kadın baskıcı evliliklere ve politik olarak yanlış evliliklere karşı başkaldırma konusunda cesaretlenmiştir. İlk olarak bir gerilla takımında komutan, daha sonra partinin alt-bölge komite üyesi ve mahalli düzeyde bir halk komitesinin başkan yardımcısı olan yoldaş Shilpa örneğini ele alalım. Mayıs 2002’de, karşıdevrimci silahlı kuvvetlere pusu kurarken bir kahraman gibi öldü. Yakalandıktan sonra devrimden dönekçe kaçan kocasını reddetmeye ve ondan boşanmaya cesaret etti. Dulların yeniden evlenmelerinde artan bir eğilim var. (Ortodoks Hindu geleneği bunu zorunlu kılıyor -editör.) Şehit yoldaşların eşleri devrim davasından vazgeçmeksizin yeniden evlendikleri durumda, evlendikleri kişi de şehit yoldaşın ailesinden sayılmaya başladı. Bu, şehit edilmiş erkeklerin dul kalmış eşlerinin, kendilerini suçlu hissetmeden tekrar evlenmelerine dolaylı olarak yardımcı olmuştur. Mart 2001’de, Gorkha’da tarihi kadın hapishane firarının komutanı yoldaş Shilu örneğini ele alalım. NKP(M)’nin ilk şehit edilen politbüro üyesi yoldaş Basu’yu korurken şehit düşen kocası Bhim Sen Pokharel’i kaybettikten sonra bir diğer yoldaşıyla evlendi. Eşlerin beraber yapmaları için verilen işlerin olduğu durumlar da olmuştur. 23 Kasım 2001’de tarihi Dang Barrack saldırısında taburun bir seksiyonunun komutanı olan yoldaş Phul Maya BK’nın, aynı çatışmada kocası yoldaş Bijok’la beraber şehit edildiğini hatırlatmadan edemeyeceğiz. Ayrıca, Nisan 2002’de, Dang’daki Satbaria Kışlası saldırısının politik komiserinin de bir kadın olduğundan da bahsetmeden edemeyiz. OHAL’in ve askeri seferberliğin ilanı zarfında binlerce karı-koca ile erkek ve kız çocuk şehit edildi; bu da, Nepal’de ailenin politizasyonunun ulaştığı düzeyi gösteriyor.

Sonuç

Yukarıda anlatılanlardan şöyle bir sonuç çıkarılabilir: Komünist partide devrimci kadınların önderliği, stratejik öneme sahiptir; çünkü, onlar, komünist hareketi Yeni Demokratik Devrim’den sosyalizme ve sosyalizmden de, kadınların kurtuluşunun tümüyle garanti altına alındığı devletsiz ve (özel, çn.) mülkiyetsiz komünizme ilerletecek olan güvenilir, uzun vadeli ve kitlesel güçtürler. Komünizmle kadının kurtuluşu arasındaki ilişkiyi ele alarak, Inessa Armand yerinde bir belirleme yapmıştır: Eğer kadının kurtuluşu, komünizm olmaksızın düşünülmezse, o zaman, komünizm de kadının tam kurtuluşu olmaksızın düşünülemez. Başkaldırma hakkı, kültürel devrim, kesintisiz devrim, tam devrim, kitle temelli politikalar gibi konseptlerin hepsi kadınlar için güçlü çekiciliğe ve uygulama (olanağına -çn.) sahiptir; çünkü, onlar, iki kat ezilen bir statüye sahiptir. İki kat ezilmişlikleri ve egemen sınıf (revizyonist sol partiler de dahil) tarafından onlara sürekli sunulan aldatıcı eşitlik vaadine karşı devrim veya revizyonizmi denetleme konusunda uyanık ve hemen harekete geçmeye hazır bilince sahiptirler; çünkü, onlar, kadın hakları alanındaki kazanımların, hem Rusya hem de Çin’deki her kapitalist adımla birlikte yavaş yavaş erezyona uğradığını görmüşlerdir.

Komünistler, eğer ataerkil değerlerin periyodik düzeltme kampanyaları yoluyla denetimi yapılmazsa, bunun, yavaş yavaş partide bürokrasiyi besleyebileceği konusunda politik uyanıklık göstermelidirler. Bürokrasinin partideki sonucu, onun kitlelerle olan ilişkisini kesmesidir. Parti bir kez kendi varlığının çıkarlarına hizmet eden, kendisi için bir amaç haline gelirse, bu revizyonizmi güçlendirecektir. Bu da partinin, ezilen sınıf yerine ezen sınıfın öncüsü olması sonucunu doğuracaktır, ve böylece hem sınıf hem de cinsiyet (sorunu -çn.) perspektifini kaybedecektir.

Komünist hareketin başarılı olması için Rosa Luxemburg veya Clara Zetkin gibi tek tek göze çarpan kadın komünist önderler çıkarmak, yeterli değildir, bununla beraber, kendi alanlarında önder olan, komünist hareketin önderleri olan eşlerine yardımcı olan Krupskaya ve Chiang Ching gibi kadın komünist yol arkadaşları yetiştirmek de aynı derecede önemlidir. Sadece kocalarının rahat etmesini sağlayıp onlara eşlik etmiyorlardı, aynı zamanda, partideki iki çizgi mücadelesine de aktif bir şekilde dahil oluyorlardı. Bizim, ayrıca, politik ve kişisel çalkantı dönemlerinde bir kaya gibi kocasının arkasında duran ve tüm kapasitesini ona yardım için kullanan Jenny Marx gibi kadınlara da ihtiyacımız vardır. Devrimin kazanımlarını ve sürekli gelişimini muhafaza etmek için, yalnızca devrimci kadın önderler yetiştirmeye ihtiyacımız yoktur, aynı zamanda, devrimci komünist erkek önderlerin de desteklenmesi ve korunması aynı derecede önemlidir. Kadının ezilmişliği üzerine derin analizler yapan ve kadının kurtuluşu yolunu gösterenlerin Karl Marks, Engels, August Bebel, Lenin, Mao vb gibi devrimci erkekler olduğunu unutmayalım.

Şu önemli noktayı da belirtelim: nasıl ki, komünist kadınlar, proleter halk iktidarı için her kazanımın, kadınların iktidarı için görece bir kazanım olduğunu biliyorsa; benzer şekilde, komünist erkekler de, devrimin ve devrimin kazanımlarının ancak daha fazla kadın devrime katılır ve önderlik ederlerse korunup ilerletilebileceğini bilmelidirler. Benzer şekilde, nasıl ki, proleter hareket, bütün sınıf kaderlerine isyan edenlerin katılımına ihtiyaç duyarsa; benzer şekilde, proleter kadın hareketi yalnızca sınıf kaderlerine değil, fakat ayrıca, basmakalıp cinsiyetçi kaderlerine de isyan edenlerin katılımına ihtiyaç duymaktadır. Öyleyse, devrimci erkek ve kadınlar arasındaki ittifak sadece arzu edilen bir şey değildir, bu, aynı zamanda tarihi olarak da zaruridir. Bu, her şeyden önce devrimci komünist kadın önderler yetiştirmek için zaruridir.

Son olarak, Mao’nun şu sözünü vurgulamakta önem var, “Asla tatmin olmayın; Dünya tatmin olmayanlarındır.” Bu, her şeyden önce, daha uzun ve daha karmaşık bir sınıf mücadelesi, parti içi mücadele ve iç mücadele yolunda savaşmak zorunda olan devrimci kadın önderleri için geçerlidir.

* NKP(M)’nin Merkez Komite Üyesi ve Kadın Kolu Başkanı

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Gazete Dergi adına Yazı İşleri Müdürü: Tülin Gür
Posta Çeki Hesap No: Varyos Gazete Dergi 17629956
Türkiye İş Bankası IBAN: TR 83 0006 0011 1220 4668 71

Bize Ulaşın

Yönetim Yeri: Aksaray Mah. Müezzin Sok. İlhan Apt. No: 12/1 D:7 Fatih/İSTANBUL
Tel: (0212) 529 15 94  Faks: (0212) 529 06 75
Web Sitesi: www.marksistteori5.org
E-posta: info@marksistteori.org
Twitter: @mt_dergi