Bu yılın başından bu yana adım adım gündemleştirilen Ukrayna eksenli ABD-Rusya arasındaki jeopolitik içerikli çelişkilerin keskinleşmesi Nisan ayında doruk noktasına ulaştı. Savaş çıkacağına, Rusya ve ABD’nin, daha doğrusu NATO’nun Ukrayna için savaşacaklarına inananlar da oldu. Ancak, ABD ve Rusya arasındaki bu “it dalaşı” kararlılık sınamasından başka bir şey değildi. Öyle de oldu. Karşılıklı olarak kararlılık sınandı, güç gösterisi yapıldı; pozisyonlar karşılıklı olarak bir kez daha açıklandı; “kırmızı çizgi”ler yenilendi ve hiçbir şey olmamış gibi Rusya, Ukrayna sınırına yığdığı askerlerini tatbikattan sonra çekmeye başladı. ABD de Türkiye’ye yaptığı Karadeniz’e savaş gemileri gönderme bildirimini geri çekti.
Devamını oku...
ABD Başkanı Biden’in Ermeni Soykırımı ile ilgili yaptığı açıklamanın ardından konuşan faşist şef Erdoğan, soykırım yanlıların yıllardır kullandığı tezleri ileri sürdü. “Ermenilerin köyleri bastığı”, “Aslında sadece 150 Ermeni’nin öldüğü”, “konunun tarihçiler tarafından araştırılması gerektiği” şeklindeki iddialar karşısındaki gerçek durumu tarihçi-yazar Erdoğan Aydın, Marksist Teori’ye anlattı.
Devamını oku...
Ulus devletleşme süreçleri kanlı boğazlaşmalarla doludur. Tarihteki en yaygın ve kitlesel kitle kıyımları bu süreçlerde ve bunun sonucunda meydana gelen ulus devletler eliyle gerçekleştirildi. Ancak kitlesel şiddetin tarihi sınıflı toplumun ortaya çıkışına dek uzak tarihlere uzanır. ‘Sınıf savaşları’ kadar, bunların üstünü örten, perdeleyen, geriye iten kanlı çatışmalar yaşanageldi. Bunların yanında ve bunlara kıyasla açık sınıf savaşlarındaki şiddet ile ölümler oldukça sınırlıdır. Fetihçi, yayılmacı, saldırgan idealler bazen dini araçsallaştırarak bazen Cermenlik gibi kamusal-grupsal üstünlük iddialarıyla milyonların kanını akıttı.
Devamını oku...
Onlarca yıllık silahlı çatışma ve paramiliter şiddetin ardından Kolombiya son bir buçuk yıldır protesto hareketlerinin güçlü bir şekilde geri dönüşüne tanık oldu. Geçen haftaki etkili gösteriler, Kasım ve Aralık 2019’daki ulusal çaplı ayaklanmanın vardığı en yüksek noktayı bile aştı. Buna karşılık Latin Amerika’daki en ağır silahlanmış hükümet acımasız bir saldırıya girişti.
Devamını oku...
Ayaklanma, grev, işgal, direniş, boykot gibi mücadele biçimleri devrim mücadelesinin hazırlığını, inşa etmenin ve var ediş koşullarının en önemli momentleridir. Bu momentler devrim mücadelesinin gelişim sorunlarının, hangi yol ve yöntemle yürünmesi gerektiğinin belirlenmesinde, devrimci dinamiklerin birliğinin oluşturulmasında, politik özgürlük sorununun bir devrim sorunu olduğunun bilincine varılmasında, devrimci programın ve stratejisinin temel çizgilerinin doğru anlaşılması ve kavranılmasında doğrultuyu gösteren pusuladır. Fransa'da komün, Rusya'da Sovyetler, İtalya’da işçi konseyleri, Çin'de kızıl siyasi iktidar gibi devrim mücadelesine enerji taşıyan, önünü açan, durdurulmaz nehirler haline getiren ya da Almanya’da, İran’da, Nepal’de devrim mücadelesinin neden yenildiğini kavratan deneyimleri okumak ve derinleşmek siyasal savaşımda ustalaştırır.
Devamını oku...
Türkiye'de partiler mezarlıklarının hacmi oldukça geniştir. Sadece Osmanlı döneminde 88 partiden 76'sı 1908'den 1922'ye kadar kuruldu. Kemalist diktatörlük koşullarında muvazaa partiler de dahil kurulan parti sayısı 45'tir. Kemalist diktatörlük kurulan burjuva partileri de emekçi solun kurduğu partileri de "devletin bölünmez bütünlüğü" ve "halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek" söylemlerini kullanarak kapattı. Fakat elbette ki burjuvazinin hızlı sermaye birikimini demirden bir diktatörlük ve burjuva muhalefetsiz iktidar altında sürdürme amacıyla bu söylemleri kullanarak yapıyordu. Şeyh Sait İsyanı’nı bahane ederek Taksir-i Sükûn Kanunu’yla 1925’ten başlayarak politik özgürlüğü tasfiye ederek tekelini kurdu, hem TKP ve işçi kitle örgütlenmelerine yasak getirdi, bunu sürekli kıldı hem de burjuva muhalefet gruplarının partileşme çaba ve girişimlerini tasfiye etti.
Devamını oku...
Devrimler veya devrimsel süreçler; işçi sınıfı ve ezilenlerin istek, özlem ve umutlarını iktidarlaşma düzeyinde örgütledikleri en ileri toplumsallık biçimidir. Devrimde katılan bütün sınıflar ve kesimler politik ağırlıklarına göre bu toplumsallığın içerisinde mevcuttur. Devrimler, ekonomik, sosyal ve siyasal alt üst oluş eylemleridir, ezilenlerin uğradığı tarihsel haksızlıkların ve yaşadıkları trajedilerin kurucu bir inisiyatife dönüşmesidir. Bu yüzdendir ki devrimlerin tarihsel ve politik muhtevası, ona öncülük eden parti ya da örgütlerin fiziki sınırlarından daha geniştir. Devrimlerin gerçek sahibi, özgürlüğünü ve geleceğini bu kurtuluş eyleminin içerisinde gören ve bu amaçla harekete katılan halk kitleleridir.
Devamını oku...
“En karanlık ormanın en fazla ortasına kadar gidebilirsiniz. Geriye kalanında karanlıktan çıkmaktasınız.”
Çin atasözü
“…Bizler, Türkiye ve Kürdistan'daki devrimci, sol, sosyalist, demokratik, yurtsever güçler olarak, tüm bu gelişmelerin önümüze koyduğu sorumluluğu omuzlamak zorundayız. Bu nedenle, tüm itiraz ve direnişleri ortak mücadele nehrinde buluşturmayı görev biliyoruz. Bu görev ve sorumluluktan hareketle, 'Faşizme Karşı Birleşelim, Örgütlenelim, Mücadeleyi Yükseltelim' sloganıyla, her alanda mücadeleyi omuz omuza yürüteceğiz. Öncelikli hale gelen hedeflere ve taleplere yanıt olacak mücadele biçimlerini yaratıcı tarzda belirleyerek, yaşamımızı ve emeğimizi gasp eden faşizmin üzerine birlikte yürümeyi ve mücadeleyi genişletmeyi hedefliyoruz...”
Devamını oku...
Savaşlar kapitalist üretim tarzı için birçok açıdan vazgeçilmezdir. Savaş, öncelikle kapitalist krizlerin aşılmasının etkin bir aracı olarak işlev görür. Savaşın yarattığı büyük çaplı yıkım ve sefaletin yanında işgaller ve sömürgeleştirme faaliyetleri sermayenin ve emek gücünün büyük ölçüde değersizleşmesine yol açarak düşen kâr oranlarını yeniden yükseltir, yeni pazarlar yaratır ve böylelikle “sıradan iflas ve işsizlik” dalgası ile aşılamayan aşırı-birikim krizleri aşılır. 19. yüzyılın sonunda ve 1929'da yaşanan küresel krizlerin ardından gelen Birinci ve İkinci Paylaşım Savaşları tam olarak bu rolü oynamıştır. Yani savaşlar krizlerin sebebi değil, sonucudur. Kapitalizm “barış” zamanlarında dahi savaş gücüne ihtiyaç duyar. Zira emperyalistler başta olmak üzere birçok kapitalist devlet kendi siyasi ve iktisadi hegemonyasını askeri güç yoluyla kurar ve korur. Özetle savaşlar kapitalizmin hatalı işleyişinden değil, tersine, “mükemmel bir şekilde” işlemesinden kaynaklanır.
Devamını oku...
Sömürgeci Türk devleti 38 yıldır onlarca kez bütün savaş araçları ve on binlerce askerle giriştiği Başûr’u işgal saldırısına Ermeni Soykırımı’nın temsili tarihi olan 24 Nisan’da bir kez daha başvurdu. Zap, Metîna, Avaşîn alanlarına yönelik işgal saldırısının faşist şef Erdoğan’ın Biden’le yaptığı telefon görüşmesinin hemen ardından başlatılması, işgal öncesi hükümet yetkililerinin İngiltere ve Almanya ziyaretleri bu saldırının da öncekiler gibi Batılı emperyalistlerin onayı ve desteği ile yapıldığını kanıtlamaktadır. Keza işgal girişiminin başlamasından günler sonra faşist şefin dışişleri memuru Çavuşoğlu’nun 6 Mayıs’ta Almanya Dışişleri Bakanı ile yaptığı görüşme sonrası “PKK ile mücadelede etkin iş birliğinin önemini vurguladık” açıklaması bu onay ve desteğin “etkin iş birliği” düzeyinde olduğunu göstermektedir.
Devamını oku...
Türkiye ve Kürdistan’daki sınıf mücadelesi egemenler açısından da ezilenler açısından da yeni bir döneme girmiş bulunuyor. Kitle hareketi savunmadan aktif savunmaya geçiş halindeyken, Saray cuntası kendini yaşatabilmek için faşist terörü şiddetlendiriyor, yeni faşist yasalar çıkarıyor, HDP’yi kapatmaya ve faşist şefin kazanmasını garanti edecek seçim koşulları hazırlamaya çalışıyor. Devrimci ve antifaşist güçler birleşik mücadeleyi büyütme yönelimi içindeyken, burjuva güçlerin iki blok olarak saflaşma hali katılaşıyor. Politik, iktisadi ve toplumsal zeminde, ezenlerle-ezilenler arasında süregiden mücadelenin, salt Türkiye ve Kuzey Kürdistan için değil, başta Kürdistan’ın üç parçası ve Suriye olmak üzere, bölge için de önemli sonuçlar doğuracağı gerçeği, devrimci omuzlardaki sorumluluğu on kat artırıyor.
Devamını oku...