Onlarca yıllık silahlı çatışma ve paramiliter şiddetin ardından Kolombiya son bir buçuk yıldır protesto hareketlerinin güçlü bir şekilde geri dönüşüne tanık oldu. Geçen haftaki etkili gösteriler, Kasım ve Aralık 2019’daki ulusal çaplı ayaklanmanın vardığı en yüksek noktayı bile aştı. Buna karşılık Latin Amerika’daki en ağır silahlanmış hükümet acımasız bir saldırıya girişti.
Covid-19 salgını ve onun toplumsal ve ekonomik sonuçları Kolombiya’yı çok sert etkiledi. Egemen sınıf kârını son damlasına kadar çıkarmak için, yoğun polis şiddetiyle hizaya çekilen zaten büyük acılar içindeki halkı mengeneye almaya çalışırken ülke bir kırılma noktasına doğru ilerliyor. Bu koşullar özellikle aşırı olsa da Kolombiya’ya özgü de değil. -Yunanistan, Brezilya ve dünyadaki diğer ülkelerdeki benzer durumları andırıyorlar- Bunlar tesadüf değil, aksine küresel bir olgunun paralel yansımaları. Salgın her yerde servet, iktidar ve yaşamsal ihtiyaçlara erişimdeki eşitsizlikleri şiddetlendirirken artan devlet baskısının da bahanesi işlevini görüyor. Latin Amerika’daki -çoğu ABD, diğer hükümetler ve kapitalist kurumlar tarafından desteklenen ve yönetilen- devletlerin ve paramiliterlerin şiddetiyle yüzleşenlerden öğrenirken ve onlarla dayanışmayı genişletirken esasında kendi özgürlüğümüzü ve refahımızı tehdit eden aynı küresel güçlerle karşı karşıya geliyoruz.
Aşağıdaki metin yazıldığından bu yana Kolombiya Devlet Başkanı Ivan Duque 2 Mayıs Pazar günü, ülke çapında protestoların fitilini ateşleyen vergi reformu yasasının geri çekilmesi talebini Kolombiya parlamentosuna iletti. Bu, Ekim 2019’da Ekvador’dakine benzer bir toplumsal hareketin Şili ve diğer yerlerdeki ayaklanmalara ilham olarak kazandığı zaferi hatırlatıyor. Ancak, bugün itibariyle Kolombiya’daki protestolar sürüyor, özellikle de gösterilerin merkezi sayılabilecek Cali kentinde. Gösteriler sürüyor çünkü geri çekilen başarısız yasa girişimi sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi de dahil bir reform paketinin en görünen tedbiriydi sadece.
Burada, Cali’deki bağımsız bir medya kuruluşu olan Medios Libres Cali tarafından (İngilizce’ye – ç.n.) çevirisi yapılan bir raporu sunuyoruz. Orijinal metnin düzenlenmiş bir versiyonu Avispa Midia’da üç bölüm olarak yayınlandı. Kolombiya’daki duruma dair ise geçen Eylül ayındaki kitlesel ayaklanma bağlamında yazılan raporumuzu tavsiye ediyoruz.
Kolombiya’daki silahlı çatışmalara son vereceği söylenen, hükümet ve FARC-EP (Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri-Halk Ordusu) arasında 2016’da imzalanan barış anlaşmasına rağmen paramilitarizm ve uyuşturucu kaçakçılığı savaşı beslemeye devam etti. Demokratik Merkez (El Centro Democrático, eski başkan Álvaro Uribe ve mevcut Başkan Iván Duque’nin partisi) savaşın sürmesinin sorumlusu: iktidarını ülkenin politik ve mali kontrolünü ele geçirmeye odaklamış durumda.
Şubat 2021 itibariyle barış anlaşması imzalamak için silah bırakan 252 eski FARC gerillası suikasta uğradı. Bugün, barış anlaşmasının imzalanmasından 4 yıl sonra, hükümet anlaşmanın %75’inden fazlasını yerine getirmedi ve ülke içindeki derin eşitsizliğin tarihsel nedenlerinden biri olan toprağın mülkiyeti ve yeniden dağıtımı gibi çatışmanın yapısal nedenlerini çözmesi beklenen anlaşmanın esas parçalarıyla ilgili herhangi bir adım atmadı.
Bu eşitsizlik salgının gelişiyle şiddetlendi ve devletin durum karşısında etkisizliğini, kapasite yetmezliğini ve halkın refahını umursamazlığını açıkça ortaya koydu. Geç alınan havalimanlarının kapatılması kararı virüsün ilk aşamada yayılışını büyük oranda hızlandırdı. Kolombiya şu an Covid salgınında üçüncü dalgayı yaşarken en kötü sorunlar arasında açlığın da olduğu daha da derinleşmiş yolsuzluk, yoksulluk ve şiddet dalgasıyla yüzleşiyor. Savaş topraklarımızı kana buluyor. 2021’in ilk aylarında toplumsal hareketlerde etkili rollerde yer alan en az 57 kişi öldürüldü, bunlardan 20’si yerli halklardandı ve çoğu da Cauca eyaletindendi. Dahası, yılın ilk 3 ayında pek çok başka katliamın yanında 1258 kadın cinayeti işlendi.
Kolombiya yasa dışı infazlar ülkesidir. Özel Barış Hukuku’nun (JEP) bir raporuna göre 2002 ile 2008 arasında 6402 yasa dışı cinayet kayıtlara geçti, bunların hepsi ordu ve polis tarafından çarpıtılarak “çatışmada öldürüldü” olarak yansıtıldı. Bu cinayetler Álvaro Uribe Véles başkanlığı sırasında 2007 ve 2008’de tavan yaptı. Bu sayı, Jorge Rafael Videla’nın Arjantin’deki askeri diktatörlüğünde gerçekleşen toplam ölümlere yakın bir sayı; Augusto Pinochet’nin Şili’sinde infaz edilen ya da kaybedilen kurbanların resmi sayısının ise iki katı. Kolombiya’da insanlar artık bu cinayetlerin emrini kim veriyor diye merak etmiyor. Emrin Uribe’den geldiğini biliyorlar ve bunu artık yüksek sesle söylemekten korkmuyorlar. Kolombiya korkularını aştı.
Devlet kolektif kimliği yok etmek istiyor
Barış anlaşması imzalandığından beri (Uribe’nin has elemanı) Iván Duque hükümeti mümkün olan tüm yollardan barışın altını oymaya çalışıyor ve bunda başarılı oluyorlar. Kalkınma ve Barış Ağları Çalışmaları Enstitüsü’ne (INDEPAZ) göre 2020 ve 2021’de toplamda 300’ün üzerinde kaybın olduğu 124 katliam yaşandı. Anlaşmanın imzalanmasından bu yana Kolombiya’da 1000’in üzerinde aktivist katledildi. Bu ülkede yaşamak, halkın ihtiyaçlarına tek tepkisi suratlarına bir tekme savurmak olan hükümetin kemer sıkma politikalarına karşı sürekli bir mücadele anlamına geliyor. Çaresizlik ve eşitsizliği besleyen ekonomi programlarının yanında soykırımcı politik programlar da hâkim düzenin dışında ya da ona karşı herhangi bir kolektif kimliği yok etmeyi amaçlıyor.
Covid-19 hastalığının üçüncü dalgasının ortasında binler 28 Nisan’daki genel greve katılmak için sokaklara çıktı. İnsanların virüs korkusunu yenip Latin Amerika’daki en kanlı hükümet karşısında sokakları işgal etmesini sağlayan neydi?
Duque yönetiminin yozlaşmış ve ilgisiz Covid-19 kriz yönetimi ülkeyi katlanarak artan bir yoksullaşma sarmalının içine attı. Hükümet verilerine göre 2020’de 11,5 milyon ABD doları eşdeğerinde bir para ekonomik kaynak aktarımı biçiminde hastane altyapısı ve insani yardım için harcandı; ancak bu politikanın yönetimiyle ilgili olarak binlerce yolsuzluk iddiası da ortadaydı. Bu sırada, Duque hükümeti, en büyük ihtiyaç olarak hane halkının geçimi için en az 50’si parlamento üyesi 4 bin kişi tarafından imzalanan temel gelir desteği önerisini yaşama geçirmedi. Zaman ilerledi ve bu insanlar işe gitmek için sokağa çıkmak zorunda kaldı ve sadece hayatta kalmak için virüs bulaşma riskini göze aldı.
Öte yandan, hükümet bankalara destek sağlamaya, onların mali likiditesini salgının ortaya çıkmasıyla oluşturulan Acil İyileştirme Fonu’ndan (FOME) doğrudan fon transferiyle güvence altına almaya odaklandı. Uzmanlar yalnızca “Dayanışma Geliri” diye bilinen para transferleri yoluyla bankaların doğrudan kamu hazinesinden 6,3 milyon ABD dolarını ceplerine koyduklarını belirtiyorlar. Bu “Dayanışma Geliri” ona gerçekten ihtiyacı olan insanlara ise hiç ulaşmadı. Salgın sırasında dahi Kolombiya’da zenginlerin daha zengin halkın büyük çoğunluğunun ise daha da yoksullaştığını görmeye devam ettik.
Bunların hiçbiri yeni değil. Onlarca yıldır muhafazakâr ve sağcı politik sınıf kendisini ülkeyle hegemonik küresel güçler arasında bir arabulucu olarak resmetti. İnsanları yok ederek, topraklarını çalarak ve emekçi çoğunluğun üzerinde baskı kurarak bu konumlarını sistematik olarak sürdürdüler. Bu, daha onlarca yıl daha ülkeyi zincirlere vurulmuş halde tutacak silaha ve kaynağa sahip kendini kılık değiştirerek gizlemiş bir diktatörlük.
Bugün gerçekleşen tabandan yükselen ayaklanma kendiliğinden olmadı. Aksine, yıllar yıllar süren tahakküm ve adaletsizliğe karşı bir tepki. Bu Nisan’da gördüğümüz protestolarda bardağı taşıran son damla ise nüfusun çoğunluğu için yoksullaşma getirecek bir vergi reformu olan sözde “Dayanışma Finansman Yasası” teklifi oldu.
Son reformla ortaya çıkan bütçe açığını azaltma söylemiyle Duque yönetimi dünyada eşitsizliğin en derinden yaşandığı ülkelerden birinde insanların hayatını idame ettirmesinin bedelini yükseltmek gibi berbat fikirle ortaya çıktı. Bir krizin tam ortasında alt ve orta sınıflar için gıdadaki vergiyi artırmaya karar verecek olması şok ediciydi. Nüfus açlığa mahkûm olmuşken gıda fiyatlarını artırmanın hiçbir mantığı yok. Daha öfke uyandırıcı olan ise önerilen reformların yalnızca sıradan insanlara zarar vermekle kalmayıp ülkenin en varlıklı tekellerini daha da zenginleştirecek olmasıydı.
Ülkenin gidişatını ve milyonların geleceğini belirleyecek kararlar yalnızca politik, askeri ve ekonomik elitler tarafından alınıyor. Bankacılık ve çiftlik imparatorları lehine, Kuzey Amerika, Asya ve Avrupa mali çıkarları lehine yasalar çıkarıyorlar, diğer herkesin kaynağını çaldıktan sonra kendilerine yargı muafiyeti veren yasalar çıkarıyorlar, kendilerini hem yerelde hem de ulusal çapta iktidarda tutacak yasalar çıkarıyorlar. Bu yasalar kamusal alanda tartışılmadan kapalı kapılar ardında onaylanıyor. Bunun en bariz örneklerinden biri Kolombiya sağlık sisteminde değişiklik yapan yasal reform. 16 Mart 2021’de sunulan reform taslağı henüz Kongre’den geçmedi ancak yasama meclisinde düzenlemeyi savunanlar 26 Nisan gecesi gizli bir hamle yaparak dikkatler vergi reformundayken yasayı geçirmeyi denediler.
Bu sağlık reformu Covid-19’un kendisinden daha kötü olabilir. Esasen Kolombiya sağlık hizmetlerinin tamamen özelleştirilmesi niyetini taşıyor. Patoloji için karşılama bedel ödemek zorunda kalacağız ya da Kolombiya halk sağlığı sigortası (EPS) tıbbi bakım almamızı reddedecek. EPS üzerinden tıbbi bakıma ihtiyaç duyan insanların kendilerine iyi baktıklarını göstermeleri ve hastalıklarına ya da yaralanmalarına neden olacak hiçbir şey yapmamış olmaları şart koşulacak; eğer sigorta sunucuları aksini kanıtlarsa sağlık hizmetinin bedelini karşılamayı reddedebilecek ve insanları kendi cebinden karşılamaya zorlayacak. Bu program aynı zamanda kamusal belediye aşı programlarının da sonu anlamına geliyor -hem de bir salgının ortasındayken- ve sigorta sunucusu şirketlere bu hizmeti kime ve nasıl sunacağına karar verme yetkisi veriyor.
Bu reform çokuluslu ve ulus ötesi ilaç şirketlerine Kolombiya’daki sağlık sistemine fiyat ve piyasa kurallarını dayatma imkânı sunacak. Eğitim, üretim ve güvenlik güçleri dahil çeşitli mesleklerdeki sağlık sigortası indirimlerine son verecek. Hastaneler, Uribe hükümetinin askerlerden kotalarını doldurmak için talep ettiği, 10 binden fazla “yanlış pozitif” sonucu veren, hükümetin ve ordunun genç insanları kaçırarak katledip sonra da sahte bir şekilde onları FARC-EP savaşçısı olarak kayda geçtiği yasa dışı infaz pratiğinin “sonuçlarına” acı verici derecede benzer bir öneriyle sonuçları göstermek zorunda olacak.
Benzer şekilde sağlık sistemini 1993’te özelleştiren mevcut sağlık yasası, silahlı çatışmalardan daha fazla kayba yol açarak tıbbi bakım eksikliği ya da ihmalkârlık nedeniyle 1 milyondan fazla ölüme neden oldu.
İnsan onuru adına yaşam durdu
Salgının başından beri en yoksullar virüsten sakınmak için evde kalma ve hayatta kalmak için çalışmak gibi iki acımasız seçenek arasında kaldılar. Salgının birkaç haftası geçmişken marjinalize edilmiş mahallelerde evlerin camında ev halkının açlıkla karşı karşıya olduğu anlamına gelen kırmızı mendiller görünmeye başladı. Hemen sonra bu tablo binlerce ev için geçerli oldu.
Bu nedenle karantinanın başlangıcından bir yıl sonra hükümet alt ve orta sınıfları en sert vuracak şekilde bir vergi reformu önerdiğinde insanlar sokağa çıkmakta hiçbir tereddüt yaşamadılar. Bu kriz anında artık başka seçenek yoktu, yalnızca öfke ve kızgınlık. İnsan onuru adına Kolombiya’da yaşamı durdurmanın zamanı gelmişti.
Başı çeken herhangi bir güç yoktu, yalnızca sendikalar tarafından önerilen bir tarih vardı, 28 Nisan. Ve aileler, arkadaşlar, komşular ve toplumsal ağlar yoluyla öz örgütlülüklerini oluşturan mahalleler için bu yeterliydi. İnsanlar büyük topluluklar halinde sel olup kentin girişlerine ve ana buluşma noktalarına doğru akıyordu. Kimsenin girip çıkmadığından emin olmak grevi gerçek kılmanın etkili bir yoluydu.
İlk gün sloganlar, konuşmalar, şarkılar ve danslar doldurdu sokakları. Cali’de biz böyle yaparız: mutlu ve cesur, onurlu ve heyecanlı, dansçılar ve savaşçılar. İnsanlar o gece evlerine geri döndü, yorgun ama bir şey başarmanın verdiği o tanıdık gülümsemeler yüzlerdeydi. Sonraki günlerde blokajların sayısı arttı ve eylemlere katılanların sayısında patlama yaşandı, baskının verdiği korkuyu aşmak için gösterilen direniş örnekleri herkese ilham oldu.
Ancak hükümet de deneyimliydi, özellikle de şiddet ve paramiliter deneyimler açısından. Gözaltılar, öldürmeler, kaybetmeler ve genç insanlara tecavüzler başladı. Bu sokaklardaki direnişin yoğunluğunu daha da artırdı sadece.
Kısıtlama önlemleri bazı Kolombiya kentlerinde hâlâ yürürlükte olmasına rağmen hükümet, hareketliliğin sürmesinin önüne geçme girişimiyle 28 Nisan’da akşam 8’de başlamak üzere sokağa çıkma yasağı ilan etti. Ertesi gün sabah 10 itibariyle sokaklardaki devam eden huzursuzluğa karşılık olarak sokağa çıkma yasağı aracılığıyla insanlar üzerinde baskı oluşturmak için kalabalık durumların ortaya çıkmasının önüne geçmeye çalışma bahanesiyle açıklanan önlemleri çoktan yeniden düzenlemek zorunda kaldılar.
30 Nisan’da, grevin üçüncü gününde yetkililer devlet terörü stratejisine geçtiler, toplulukları yerinden kımıldayamaz hale getirmek için diğer durumlarda kullanmaya alışkın oldukları aynı devlet terörü. Salgın için sözde gerekli olan kısıtlayıcı önlemler polis ekiplerine yerel yönetim emirleri kılıfı altında yasa dışı kitlesel tutuklamaların yanı sıra katletme, aşırı güç kullanma, tehdit, düzensiz gözaltılar, protestocuların mallarını yok etme ve cinsel saldırı gibi çok ağır yetki aşımı için bahane sağlıyordu.
Her halükârda, 1 Mayıs’ta protestolara katılım tüm beklentileri aştı ve pek çok kent de eylemlere katıldı. Bu noktada, gösteriler ülke çapında 500’ün üzerinde kentte gerçekleşiyordu. Diğer zorlu mücadelelerden edindiğimiz hafıza insanların birleştiğinde daha dönüştürücü hiçbir gücün olmadığını bize hatırlatıyordu.
Polis istismarı şikâyet platformu “GRITA” aracılığıyla 1 Mayıs gece 23.00 itibariyle insan hakları örgütü Temblores 940 polis şiddeti, 92 fiziksel polis şiddeti, polisin işlediği 21 cinayet, polisin yaptığı 4 cinsel saldırı ve yine polis tarafından gözünden vurulan 12 kişiyi kayıtlara geçti.
İnsanların kendiliğinden yollarla bir araya gelmesini sağlayacak şekilde düzenlenen Cali kentindeki protestolarda sokaklar doldu taştı. Güzel yaratıcılık örnekleriyle ana buluşma mekanlarına doğru aktılar. Bu mekanlarda gıda dağıtımı her zaman merkezde yer alıyordu, çok çeşitli ve lezzetli yemekler komünal tencerelerden dağıtıldı. Kentin pek çok alanı yeniden adlandırıldı: “Kavşak Tepesi” artık “Onur Tepesi” idi. “Tüccar Geçidi” artık “Azim Geçidi” idi. “Bin Gün Köprüsü” artık “Bin Mücadele Köprüsü ve “Deniz Kapısı” artık “Özgürlük Kapısı” idi.
Ancak saldırılar günübirlik sürüyordu. “Sinirle taşı fırlattığımı ve baskıcı hükümetin şarapnelle karşılık verdiğini daima hatırlayacağım” sözünün yankısını taşıyan insanlar kent çapında en az 7 kalıcı ve büyük barikatı savunduğu çok yoğun direniş günlerini yaşadı. Cali halkı, ilk günden itibaren büyük kitleler halinde ve kararlılıkla protestolara katıldı. Çoğu buluşma alanında halk polis güçleri tarafından kışkırtıldı ve eylemcilerle özel polis kuvvetleri (ESMAD) arasında çatışmalar yaşandı. Vali Jorge Ivan Ospina’nın kent yönetim kurulu Ulusal Polis’e bağlı Özel Operasyon Grubu’nu (GOES) gösterilere müdahale etmekle görevlendirdi.
(...)
Resmi kaynaklardan askeri harcamalarla ilgili bilgi bulmak oldukça zor. Hükümetin savaş malzemelerine yaptığı harcamalarla ilgili gerçekleri saklama niyetindeler gibi görünüyor. Kolombiya mevcut durumda Savunma Bakanlığı’na her yıl 40 trilyon Kolombiya Pezosu (10,5 milyar ABD doları) bütçe ayırıyor. İç çelişkiler onlarca yıldır devam ettiğinden ve yükseldiğinden askeri bütçe tarihsel olarak yüksek olagelmiştir. Barış görüşmeleri başlatma çabalarına rağmen bugün çatışmalar daha da çok yönlü bir hal aldı ve ülkenin pek çok bölgesinde şiddetlendi ve savunma harcamaları şimdi Kolombiya hükümet harcamalarının %11’ini buluyor. Bu ekonomisi zayıflayan bir ülke için yüksek bir yüzde. Bu, Kolombiya’yı kamusal savunma harcamaları sıralamasında Fransa (%3,3), İspanya (%2,9), Brezilya (%3,86) gibi ülkelerin çok üstünde dünyada 25. sıraya yerleştiriyor.
Genel grevi bastırmayı başaramadılar
Ulusal polis aygıtının bir birimi olan ESMAD (Mobil Anti-İsyan Birlikleri) ülkedeki hareketliliği bastırmak için 1999’da oluşturuldu. Sözde geçici bir özel güç olacaktı, ancak şu an 20 yıldan uzun bir süredir var olmaya devam ediyor ve her geçen hükümetle birlikte daha da büyüdü. Bugün, 490 milyar pezo (131 milyon ABD doları) bütçe ile 3876 memuru bünyesinde barındırıyor. Seyri boyunca bu birlikler “aşırıya kaçan güç” kullandığını söyledikleri en az 20 sivili öldürdü.
Bugün, bahsedilen önlemlerin tetikleyeceği güçlü halk ayaklanmaları beklentisi içindeki halktan tamamen uzaklaşmış ve yabancılaşmış Duque-Uribe hükümeti güvenlik güçlerini güçlendirmek için milyonlarca pezo kaynak ayırdı. Hükümet, toplumsal huzursuzlukla başa çıkmak için baskı yöntemleri kullanmaya uzun süredir hazırlanıyordu. Mart 2020’de Covid-19’un neden olduğu toplumsal ve ekonomik krizin başlangıcında, ESMAD için 9,515 milyar pezo (2,5 milyon ABD doları) değerinde mühimmatın yanı sıra 8 milyar pezoya (2,1 milyon ABD doları) 5 zırhlı araç satın aldılar. 2021 bütçesi neredeyse 1 milyar pezo artırıldı. Kısaca, bu hükümet toplumsal protestolara sanki savaştaymış gibi tepki verdi.
Yine de ne ESMAD ne de polis genel grevi bastırmayı başaramadı. Başkan Duque bu nedenle ihtiyaç duyulan kentlerde, halk ayaklanması ve afet gibi durumlarda askeri güçlerin kullanımına izin veren bir önlem olan “Askeri Destek” ekiplerinin kurulacağını ilan etti. Bu güçlerin sokaktaki varlığı tüm hakları bir kuşatma altına alıyor. Sokaklardaki askeri varlık gösteriler sırasındaki askeri müdahale olasılığını artırıyor, zira devlet duruma askeri bir perspektiften yaklaşıyor.
Kolombiya halkı her köşede bir araya geldi her kenti kuşattı. Mahallelerde insanlar “birleşmezsek batacağız” sloganıyla vergi reformuna karşı koymak için sokakların yolunu tuttu. Kolombiya insanlardan oluşan bir nehre dönüştü. Büyük bir birlik ateşi yaşamlarını yitirenlerin onuruna her tarafa yayıldı. Onları kaybetmiş olmamız canımız çok derinden yakıyor ancak ölümleri boşuna değildi. Tüm ülkenin sesi, kendilerinin dikkate alınmasını sağladı ve sayısız yürüyüş direnişin sesini yaygınlaştırdı.
Kolombiya korkularından sıyrıldı. Kaybedecek bir şeyimiz yok.
¡A parar para avanzar! İlerlemek için greve!
https://tr.crimethinc.com/2021/05/05/colombia-has-lost-its-fear-a-nationwide-uprising-continues-in-the-face-of-state-violence sitesinde yer alan yazıyı Yaşam Uzun, Marksist Teori için çevirdi.