“Küreselleşme” herkese refah getirecektir sözünün kocaman bir yalan olduğu artık inkar edilemez olmuştur. Bu gelişmenin; emperyalist küreselleşmenin motoru, uluslararası tekellerdir, uluslararası mali pazarlardır. Dünya çapında işçi sınıfı ve emekçi yığınlar, emperyalist küreselleşmenin bir kader olmadığını kavramaya, bu nedenle, gerçek içeriğinden farklı yorumlansa da „başka bir dünyanın olası” olduğuna inanmaya ve bu doğrultuda mücadele etmeye başlamışlardır.
Devamını oku...
Güney Kürdistanlı Kürtlerin Kerkük’ü de içeren federasyon yönelimleri Türk burjuva devleti ve egemen sınıflarının Kürt düşmanı, ırkçı reflekslerini şaha kaldırdı. Erdoğan’ın “müdahale ederiz”, I. Başbuğ’un “kan akıtılır” açıklamaları sömürgeci rejimin siyasal refleksini yansıtan aktüel unsurlardır sadece. Benzeri tehdit, aşağılama ve reflekslerin, öncesi bir tarafa, birinci tezkere tartışmalarından beri onlarcasını sıralamak mümkün. Psikolojik savaş teknikleri ve etkin medya desteğiyle de sürdürülen bu söylem genel bir retoriğe dönüşmüş durumda. Günlük basın ve TV’lerde yansıyan küstah, peşmerge, aşiret reisi, hadlerini aştılar, Kerkürt vb. söylemle; devlet erkanının ezeriz, müdahale ederiz, kan akıtılır, hadlerini bilsinler, muhatabımız değiller türü açıklamaları, bu retoriğin unsurları.
Devamını oku...
Giriş
Dünya tarihinin en büyük ekonomik krizi olarak tanımlanan 1929 Krizi klasik ve neo klasik tezlerin aksine “Mahreçler Yasasının” işlemediği, kapitalist ekonominin kendiliğinden dengeye gelmediği, ekonomiye devlet müdahalelerinin, esneksizliklere neden olmadığı gibi bir dizi gerçeği de ortaya koydu. Bu gerçek burjuva iktisatçılarınca da kabul gördü. Temelini J. Maynard Keynes’in attığı talep yönlü iktisat politikaları -ki tümüyle reformist yaklaşımlardır merkez kapitalist ülkelerde yaşama geçirildi. Amaç yalnızca kapitalizmi içine düştüğü yapısal krizden kurtarmaktı.
Devamını oku...
Faşist ve Kemalist güçler, Kıbrıs, AB, “Kamu reformu” vb. konularda hükümetin (aslında devletin) politikalarına alarmist-kıyametçi hamasetle saldırarak “savunmacılık” siperlerini güçlendirmeye çabalıyorlar. İşçi Partisi, ADD gibi parti ve örgütlerin başını çektiği “Denktaş’a destek” eylemleri, “Kızılelma koalisyonu” türü birlikteliklerle; “Kurtuluş (savaşı)” öncesi işgal ve mütareke günlerine gönderme yaparak; “Türk Milleti ve Devleti” ‘beka’ sorunuyla karşı karşıya, ‘millet ve devlet parçalanıyor, eyaletlere bölünüyor, Kuzey Irak’ta Kürdistan kuruluyor, sıra bize gelecek”; “Kıbrıs’ı veren Türkiye’yi (de) verir”, “milli işletmeler özelleştirme ile yabancıların eline geçiyor, gizli işgal altındayız”; “laiklik elden gidiyor, teokrasi gelecek”... mealindeki sayıklamalarla kendi beka sorununu “Türk milletinin beka sorunu” olarak ortaya koyup, “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” vecizine uygun olarak şovenist bir ‘heyecan dalgası’ yaratma peşindeler.
Devamını oku...
Doğa boşluk tanımıyor. Doğada var olan bu boşluk alerjisi, zamanla topluma da bulaşmıştır. Türkiye’de son iki-üç dönemde gerçekleşen genel seçimler bu alerjinin boyutunu çok net açıklıyor. Üç dönemlik genel seçimlerde toplumca siyaset alanı baştan sona yapılanmaya ve eskiyenin elenerek, dayanmayanların teste tabi tutulmasına sahne olmuştur. Deneme, eleme sonucunda siyaset alanında önemli bir boşluk oluşmuştur. Aynı zamanda toplumun duyargaları da siyasete bir o kadar açılmıştır.
Devamını oku...
Tekelci kapitalizmin uluslararasılaşmasının öne geçtiği günümüz koşullarında, halkların birliği temel sorunlardan biri olmaya devam ediyor. Hatta, ekonomik-toplumsal koşullar bugün dünya halklarını birleştirmeye daha çok elverişli. Birliğe elverişli maddi temel, sorunu başlı başına öne çıkarırken, kapitalist-emperyalist sistemin politik-askeri tahakkümü, halkları özgürlükten yoksun bırakması, dahası, burjuvazilerin halkları milliyetçi boğazlaşmalara sürüklemeleri, sorunun önemini artıran diğer bir temel neden olduğu gibi, soruna ilişkin proletaryanın devrimci hareketinin programatik çözümler üretmesini de acil kılmaktadır. Ayrıca, geçen 90’lı yıllar boyunca, tekelci uluslararasılaşmanın hızlanması, burjuva liberal ideologlarca, emperyalist tekelci ekonomik, siyasi çıkarlar yönünde “birliği” haklı kılmanın, bu yolla emperyalizme toplumsal dayanak yaratmanın aracı yapıldı. Etkili de oldu.. Bu nedenle de sorunu ele almak güncel ve önemlidir...
Devamını oku...
Irak'ta durum
Yoldaşlar! Arkadaşlar!
Bağdat düştüğünde, üzüntü dolu kalplerimizle ağladık. Biz Iraklılar, antik çağdan beri üzüntü içindeyiz ve hep üzüntü doluyuz. Ancak acımız, aslanların acısı. Ve aslanlar yaşadıkları acı ya da yaraları her ne olursa olsun asla doğalarını değiştirmez. Muhtemelen Tanrı da bizleri bu nedenle Bağdat’ın Anglo-Siyonist işgalinin acısıyla sınıyor. Bağdat işgal edildi ve biz ağladık. Gözyaşı döktük. Fakat acımız artık had safhaya ulaştı ve kuşaklar boyu hatırlanacak saldırıda yer almak için ortaya çıkan Shanar’ın aslanları gibi üzüntüyü bir kenara bıraktık. Bu saldırı sonucunda, düşman yenildiğinde, tüm dünya rahat bir nefes alacak ve bu gün güçsüz görünen “Tanrım, dünya ne güzel bir hale geldi” diyerek dünyayı yönetecek.
Devamını oku...
Öğrenci Gençlik Hareketinin Genel Seyri
Ankara’da buluşan iki bini aşkın öğrencinin 13 Mart’taki dişe diş mücadelesi, dikkatlerin bir kez daha gençlik hareketi üzerinde toplanmasını sağladı. Soruşturma terörüne karşı büyüyen gençlik hareketi, o gün Ankara’nın her köşesini direniş ateşiyle tutuşturdu.
Devamını oku...
Siyasal İslamcıların kıblesi neresidir? Bu soruya yekpare bir yanıt vermek aşırı bir genelleme olsa da AKP ve etrafında toplanan eğilim açısından her hangi bir zorlamaya girmeksizin ABD cevabını verebiliriz. Hele de Erdoğan’ın ‘ABD çıkarması’ ve sonrasında kamuoyu gündemine taşınan Büyük Ortadoğu Projesi’yle siyasal İslamcı çevrelerin ilişkilenişi üzerinden. Türkiye’deki siyasal İslamcıların ABD sevdası AKP ekseniyle sınırlı da değildir. Biz Müslümanların Kıblesini Kabe olarak bilirdik. Eminiz ki İslamiyet’in vecibelerine inanan ve bu doğrultuda bir hayat sürdüren geniş Müslüman nüfusun kıblesi hala Kabe’dir. Fakat siyasal İslamcı AKP hükümeti ve menfaatini bu hükümetle birleştirmiş İslamcı çevreler, Müslümanların kıblesini Washington’a çevirmekte pek kararlılar.
Devamını oku...
Egemen sınıflar yerel seçimlerde emekçilerin rızasını örgütlemek ve kendi aralarında bir dönemliğine belediye rantlarını kimin dağıtacağım ve belediye arpalıklarını kullanacağını kararlaştırmak, o arada demokrasi komedisinin yeni perdelerini sahnelemek istiyorlardı. Egemen sınıflar ile üstelik onların kendi sahasında hegemonya mücadelesi yürütülecekti. Marksist-leninist komünistler seçimler döneminde siyasi mücadelenin örgütlenmesinde azımsanamaz deneyim birikimine sahip olmalarına karşın, yine de yerel çalışma alanlarında çoğunlukla dolaysız şekilde deneyim sahibi değildi. Mücadele tamamen eşitsiz koşullar altında sürecekti.
Devamını oku...
Kazanan için düşüşün başlangıcı
28 Mart yerel seçimlerinin sonuçları 3 Kasım genel seçimlerinin genel siyasal sonuçlarıyla paralel ve oldukça uyumludur. Büyük yığınlar mevcut statükoyu korumayı veya savunmayı dert edinmiyorlar. Öyle laikliğin tehlikede filan olduğunu da düşünmüyorlar. Laik şeriatçı kutuplaşması AKP’yi güçlendiriyor. Bu nedenledir ki, laik şeriatçı ikilem ya da kutuplaşmasını dayatarak güç kazanma hesabı yapan Kemalistler, AKP değirmenine su taşıyorlar. Geniş halk kitleleri durumun değişmesi isteğini yansıttığı içindir ki, “Türkiye’nin sağa çektiği” iddiası, halka hala CHP’yi sol göstermek isteyen Doğan grubunun “sol” kanat/Radikal bir imalatıdır.
Devamını oku...
Amerikan-İngiliz ittifakının Irak işgali, emperyalizmin uluslararası ilişkiler sisteminde ağır ağır ilerleyen krizi hızla doruğa tırmandırmıştı. Amerika’nın, BM ve NATO gibi emperyalist egemenlik kurumlaşmaları bir yana koyma pahasına giriştiği bu hamlenin, uluslararası ilişkiler düzeninde gelip geçici sonuçlara yol açması beklenemezdi elbet. Amerika'nın rakip emperyalist güç merkezlerine dayattığı yol açıktı çünkü; ya benim öncülüğümü kabul eder ve arkamdan yürürsünüz, ya da başınıza geleceklere katlanırsınız. Her ne kadar Washington yönetimi, işgalin bir yılının ardından Irak'ta 'başına gelenleri' öngöremeden bunları dile getirmiş olsa da, stratejisinin ana doğrultusunda bir değişikliğe gitmiş de değil bugün. O, dünyanın sıcak çatışma bölgelerine, özellikle de bölgesel savaş merkezlerine askeri kuvvetlerini yayma ve güçlerini yeniden organize etmeyi sürdürüyor.
Devamını oku...