Irak’ta Direniş

Irak'ta durum

Yoldaşlar! Arkadaşlar!

Bağdat düştüğünde, üzüntü dolu kalplerimizle ağladık. Biz Iraklılar, antik çağdan beri üzüntü içindeyiz ve hep üzüntü doluyuz. Ancak acımız, aslanların acısı. Ve aslanlar yaşadıkları acı ya da yaraları her ne olursa olsun asla doğalarını değiştirmez. Muhtemelen Tanrı da bizleri bu nedenle Bağdat’ın Anglo-Siyonist işgalinin acısıyla sınıyor. Bağdat işgal edildi ve biz ağladık. Gözyaşı döktük. Fakat acımız artık had safhaya ulaştı ve kuşaklar boyu hatırlanacak saldırıda yer almak için ortaya çıkan Shanar’ın aslanları gibi üzüntüyü bir kenara bıraktık. Bu saldırı sonucunda, düşman yenildiğinde, tüm dünya rahat bir nefes alacak ve bu gün güçsüz görünen “Tanrım, dünya ne güzel bir hale geldi” diyerek dünyayı yönetecek.

Sizin de bildiğiniz gibi 1970-1980’ler boyunca Irak rejimi Amerika ile ittifak halindeydi. Bu nedenle ABD ona kimyasal silah dahil, her türlü askeri güç sağladı. 30 devletin 1990’da Irak’a karşı tepki almasından önce Irak başkanı ve ABD başkanı Carter, Reagan ve Bush arasında bağlantıyı sağlayan Rumsfeld ve Dick Cheney’di. Cheney’in şirketleri Irak’ı zehirli gaz teknolojisi ile donattı. Bu nedenle, günümüz Amerikan yönetimi Saddam Hüseyin’i mahkemeye çıkarmadan önce -tabi mahkemeye çıkartırsabeyanatlarını değiştirmeye karar verdi.

1990’da Amerikan yönetimi Saddam Huseyin’in kendilerine karşı ayaklandığına karar verdi ve Irak’ın Kuveyt’i işgal girişimini mazeret olarak kullandı. Çoğu Amerika’nın masasındaki kırıntılardan kâr kapmaya çalışan 30 devletin ordularını harekete geçirdi. Böylece ABD uluslararası ilişkilerde aşağıdakilerle karakterize edilen yeni bir çağın başlangıcını ilan etti;

Güç mantığının diyalog mantığının karşısındaki egemenliği, ya da Amerika’nın söylediği gibi “önleyici savaş”. Birleşmiş Milletler, Amerikan kontrolünün dışına çıktığı an yetkilerini kaybediyor. Amerika her istediğini elde etmek isteyen -ki bu sizin kelleniz de olabilirşımarık bir çocuk haline geldi ve özellikle durumu kendi lehine çevirip “özür dilerim” diyene kadar sizin hiçbir şekilde hesap sorma ya da yargılama hakkınız yok.

Tüm insanlara karşı bir devletin -“İsrail”kayıtsız korunması.

“Anti-semitizm”, “terörizm”, “fundamentalizm”, “kültürler çatışması”, vb. gülünç iddiaların yayılması.

Özet olarak şu söylenebilir ki; ABD insanlığın uygarlık gelişimi süresince edindiği hukuk ve normlarını inkar ederek dünyayı ilkel kurallarla yönetilen cangıl haline getirdi.

Kendisine karşı gelen ülkelere karşı güç ve tehdit kullanma mantığı üzerine kurulu Amerikan politikası, Irak’a 13 yıl boyunca 2 milyon çocuk ve yaşlı insanın ölümüne neden olan ambargoyu dayattı. Düzinelerce kanser vakası ve biçim bozukluğu hala görülüyor ve tüketilen uranyum toprakta kaldığı sürece de görülmeye devam edecek. Herkesin bilmesi gerekir ki, ambargo Irak’a sahip olduğu kitle imha silahları yüzünden uygulanmadı, ambargonun nedeni (Irak’ın) bunları (kimyasal silahlan) imha etmesi ve Amerika’nın söyleminin tersine bunları kullanmaktan sakınmasıydı. Bu gerçek tüm dünyada Saddam’ın Guantanamo yerine The Hague’de yargılanması ile açıklığa kavuşacaktır!

Ambargo süresince Amerika ve fino köpeği İngiltere askeri güçleri Irak işgali için hazırlandı. Birleşmiş Milletler silah denetçilerinin Irak’ın kitle imha silahlarına sahip olmadığı açıklamasına rağmen, Irak’ın açıklamalarına rağmen, en yırtıcı, insan düşmanı kapitalist ve gizli dünyanın efendilerinin öğrencisi Richard Butler; açıklamalarında yer alanlar üzerinden Irak’lı çocukların öldürülmesinin kudurmuş avukatı rolünü üstlendi. Her durumda efendilerinin emrine amade idi ve saldırının genel hatlarının belirlenmesinde görev aldı. Dünya halklarının tepkisini, neredeyse tüm ülkelerde yapılan milyonlarca gösteriyi göz ardı ederek, Birleşmiş Milletlerin savaşı istemeyen kararını unutarak Amerika Irak’ı işgal etti. Birkaç tane hain yardakçının söylediklerine bakarak, Irak’lıların onları çiçekler ve pohpohlamalarla karşılayacağını sandılar.

Saldırının ilk günlerinde, saldırganlar Iraklıların kendi anayurtlarını savunma amaçlı muazzam direnişiyle karşılaştı; hem ülkenin güneyinde, hem de Bağdat eteklerindeki askeri hava üssünde, ki burada birkaç saat içinde çoğu öldüresiye dövülen 900 işgalci öldü. Bu direniş karşısında Amerikan saldırganlar Iraklı askerleri öldürmek için zehirli gaz kullandı ve (Iraklı) askerlerin geri kalanı asıl savaşta, gerilla savaşında yer almak için geri çekildi. İşgalciler ancak bu koşullar içinde Bağdat’a girebildi. Bush’un askeri operasyonların son bulduğu açıklamasının ve işgalin ardından şu anki durum nedir? Bugün işsizlik aşırı boyutlara ulaştı. Yoksulluk halkın %70’inden fazlasını etkiliyor. Enflasyon aşırı boyutlara vardı. Temel ihtiyaçlarda kıtlık var, hatta petrolün yurdu olmasına rağmen petrolde de kıtlık var. Kaos toplumsal yapıda yarıklar oluşturdu ve hırsızlar, kadın tacirleri ve beyaz köle tacirleri gittikçe artıyor, bakire ve bakire olmayan kadınlar için arz ve talep piyasasına göre fiyatlar oluştu. Geçmişte, Amerika’nın “Irak halkını özgürleştirmek” istediği “diktatör” Saddam Huseyin’in yönetiminde sadece siyasetle uğraşan insanların korkmak için gerekçeleri vardı. Fakat bugün, “özgürlük”(!!!) diye nitelendirilen durumda sadece siyasetçiler değil, yaşayan herkes, özellikle kadınlar korku içinde. Kadınlar kaçırılma ve beyaz köle piyasasında satılma korkusuyla sokağa çıkmaya cesaret edemiyor. Bilginiz olması için, yaşa bağlı olarak bakire kadının fiyatı 400$, bakire olmayanın fiyatı 200$.

Durum bu. Ve bildiğimiz üzere uluslararası anlaşmalara göre güvenliği sağlamak işgalcinin sorumluluğu. Fakat işgalci güçler, Irak ordusunun dağıtılmasının ardından kendini bile korumaktan aciz. Bu arada kendilerine “Yönetim Konseyi” adını veren az miktarda hesapsız oportünist, işgalcilerin kıçının dibinde oturuyor ve methiyeler düzüyor, istenilen zamanda işkence ediyor, yağmalıyor, rüşvet alıyor, kayırmacılık yapıyor ve efendilerinin himayesinde makam ticareti yapıyor. Son 5 ay içinde “Yönetim Konseyi” olarak nitelendirilenler arasında el değiştiren rüşvet 4 milyar doları aştı.

Amerikalılar uluslararası hukuku ve Irak halkını ihlal ederek geldi. İşgalci olarak geldiler. Ülkemizi işgal ettiler. Bilim ve eğitim kuramlarımızı, altyapımızı ve günümüz Irak devleti tarihi boyunca kurduğumuz her şeyi yıktılar. İnsanlarımızın sahip olduğu sosyal ve kültürel kazanımlarını yıktılar. Bugün bizleri yüzyıllar öncesine sürüklediler ve kontrolü sağlamak için sürüklemeye devam edecekler. Geldiler ve ülkemizi işgal ettiler ve şimdi de kurdukları çürümüş Konseyle, dert ve eziyetle işgalin faturasını ödetiyorlar. Şimdiye kadar Irak, ABD’ye 180 milyar dolar -savaşın dolaysız faturasıborçlanmış durumda. Bizlere tayin ettiklerine ek olarak bugünden Tanrı bizleri özgürleştirene kadar bu tutar ayda 10 milyar dolar. Bu ikisine de faiz oranını eklemeyi unutmuyorlar ve ayrıca Birinci Körfez Savaşı için İran’a 100 milyar dolar tazminat ödeme de ekleniyor. Yaşananlardan haberdar olmak için; Halliburton Şirketi bir gecelik komisyon ücreti olarak Condaleezza Rice’a Umm Qasr limanı ve Diyala Köprüsünün yeniden inşası ihalesini almalarına yardımcı olması için 25 milyon dolar ödedi. Halliburton’un -Bush, Rumsfeld ve Cheney’in büyük hisse sahibi olduğu şirketniteliği hakkında verilecek en güzel örnek Diyala Köprüsü’nün inşası için yapılan açık arttırma hikayesidir. Bir grup Irak şirketi yeniden inşa için 300 000 dolar maliyet teklif etti. Ancak Halliburton ihaleyi 53 milyon dolar maliyetle Amerikan şirketine verdi!!

Nüfus kayıt büroları, gayri menkul ofisleri, toprak kiralama büroları, vergi büroları, dini bağış yapılan ofisler (awqaf), eğitim departmanları gibi savaş ya da silahla hiçbir alakası olmayan kuramların yıkılması da Amerika’nın yaptıklarına örnektir. Neden yıkıldıklarını ya da yakıldıklarını hiç kimse bilmiyor. Bunlar sanki Amerika’nın Babilyon istilasının öcünü almak, hesaplaşmak için yaptığı bir intikamdı.

Tüm bu yaşananlardan sonra, bizler, sizler ve tüm dünya Amerika’nın Irak’ı işgal etmek, bölgenin doğal kaynaklarını yönetmek ve bu sayede tüm dünyayı kontrol etmek ve dünya halklarını boyunduruk altına almak amacı taşıdığını gördü. Başka bir deyişle, Amerika dünyayı yönetmek, hepimizi egemenliği altına almak için Iraklıların kanını döküyor.

Bu durumda hiç kimse donuk bir ışıktan fazlasını göremiyor, ne bugün ne de yüzyıl sonrası için. Bu plana göre Irak halkı bir dilim ekmek için birbirini katletmek durumunda. Bunlar üzerinden Irak halkının silahlı mücadeleye başvurmak dışında bir umudu olamaz. Bizim için kutsal olan bir şeyin; anayurdun işgaliyle karşı karşıya olduğumuzu söylemek de cabası. Saygınlığımıza ve onurumuza tecavüze karşı karşıya olduğumuzu söylemek de cabası.

Direniş bu nedenlerle başladı.

Irak Direnişi nedir, ve neler hedefliyor?

Direniş ne istiyor? Basit bir şekilde ifade etmeye çalışırsak, işgalcileri kovmak istiyor. İşgalcileri şu veya bu şekilde, ya tabut içinde ya da tabut taşıyarak Irak’tan kovmak. Tabut taşıyarak gönderilmek Amerikan birliklerinin tercihi, aynen annelerinin, eşlerinin, çocuklarının olduğu gibi, Amerikalılar ve İngilizler, ve tüm dünya insanlarının da. Bu ne kadar çabuk olursa o kadar iyi, çünkü kimse askerlerin Bush ve Rumsfeld’in ya da Halliburton şirketinin uğrunda ölmesini istemiyor.

Direnişin görevi ve meşru hedefleri:

Düşman işgalcinin Irak’ın zenginliklerini özellikle petrol kaynaklarını sömürmesine engel olmak. Ne bir ihraç ne de bir yararlanma/ kullanma söz konusu olabilir. Direnişin vurduğu petrol boru hatları dış dünyaya açılanlar, ülke içindeki boru hatları değil. Benzin ve yakıt kıtlığını yaratan işgalcilerdir, petrolü çalıyor, Irak-Kuveyt ya da Irak-Suudi Arabistan sınırında gemilere yüklüyor, sonra da Kuveyt ve Suudi Arabistan’dan getirtilmiş gibi Irak’ta satmaya çalışıyorlar.

İşgalin Halliburton ya da benzer şirketlerle imzalanan iş anlaşmalarından kâr elde etmesini engellemek. Bu şirketler için çalışan müteahhitler ve uzmanlar Direnişin meşru hedefleridir.

İşgalcilerle işbirliği yapan ya da yaptıklarıyla işgalcilere kazanç yaratan her Iraklı Direnişin meşru hedefidir. Bununla “Yönetim Konseyi”ni, bakanlarını, ve hatta işgal kuvvetlerine eşlik eden çevirmenleri kastediyoruz.

İşgal ordusu, malzemeleri, ve hizmette bulanacak her ne ve her kimse, teknik uzmanlar, sivil ya da sivil olmayan işçiler de Direnişin doğrudan hedefleridir.

Irak Direnişinin askeri alanı Irak’ın bilinen ülke sınırlarıdır. Bu nedenle işgal kuvvetlerinin Iraklı yardakçıları ve işbirlikçileri Direniş’in daimi hedefidir. İşgal birlikleri, ordusu ve sivil yardımcıları sadece Irak sınırları içerisinde hedef durumundadır, Irak sınırı dışına, sadece 1 metre bile olsa, çıkan her işgalci asker artık askeri bir hedef değildir. Ona karşı verilecek mücadele sadece genel mücadelenin, kolonyalizm ve emperyalizme karşı verilecek mücadelenin bir parçasıdır. Aynen bugün Avrupa’da verilen düşüncelerin ve kuramların barışçıl mücadelesidir.

Direnişin yaptıklarına bakacak olursak; 2003 1 Mayıs’ından, askeri harekatın bittiği deklarasyonundan sonra işgalin toplam kayıpları 3,245 asker öldürüldü, 3,434’ü yaralandı, 1,011 araç, 55 demiryolu aracı, 55 helikopter, 4 taşıma uçağı, 3 F-16 uçağı, 5 askeri bot, tahrip edildi, 83 petrol hattı harap edildi, 98 askeri kampa saldırı düzenlendi. Düşman bu kayıplar hakkında sessiz kalmayı sürdürüyor. Bunlar Direnişin hedefleridir ve bunlara düzenlenen saldırılar askeri operasyonlardır. Bunlar Irak’ta işgal kuvvetlerinin himayesinde çalışmayı planlayan şirketlere de bir uyarı niteliğindedir. Bu aynı zamanda Irak’a asker göndermeyi düşünen ülkeler için de uyarıdır. Irak Direnişi bu konuda uyarı yayınladı ve dolayısıyla olası sonuçlara karşı vicdanı rahattır. Bundan sonra, Halliburton şirketi, Bush ya da Rumsfeld’in uğrunda ölmek isteyen varsa buyursun!

Irak Direnişi kimlerden oluşuyor?

Tüm Irak halkı.

Aynı zamanda solun, özgürlükçülerin yanı sıra Baas Partisi’nin, Selefi İslamcılarının önemli bir varlığı söz konusu.

Baas

Baas bugün için Direnişin yaklaşık %30’luk bölümünü oluşturuyor. Baas doğrudan Saddam Hüseyin’in yönetimindeydi. Şüphe yok ki Saddam Hüseyin, muhalefeti merhametsizce baskı altında tutan katı bir diktatördü. Yönetimi süresince adi ve hiçbir işe yaramayan insanlar önemli görevler aldı. Bunlar affedilebilecek ya da göz ardı edilebilecek şeyler değil. Fakat diğer taraftan 1990’dan beri Saddam Hüseyin Amerika karşısında doğru tutum aldı. Saldırı süresince olduğu gibi işgal sonrası da Irak savunması için muharebeler yönetti, son muharebe 30 saat sürdü ve değişik kesimlerinden 260 civarında düşman öldürüldü ve düzinelercesinin araçları tahrip edildi. Düşman onu narkotik gaz kullanana dek yakalayamadı ve ancak bundan sonra onu canlı yakalayabildi. Küçük düşürmek, hüsrana uğratmak ve Direnişin moral bozukluğuna uğraması için tüm dünyaya bu durumda takdim ettiler. Gerçekte ne o ne bahsettikleri “yuva”, ne de meyveleri temmuzda olgunlaşan hurma ağacı arasında bağlantı var. Kendine geldiğinde, Bremer ve Myers’ın kayıtsız söyledikleri üzere “o tehditler savuruyor ve soruşturma ile işbirliğine yanaşmıyor”du.

Saddam Hüseyin’in sağlam ve doğru tutumu ki savaş öncesi hataları bir kenara atılamasa da, itibarını arttırdı.

Saddam yakalandığı ana dek özgürlük hareketinin önemli bir parçasıydı. O bir Iraklı ve Irak, geçmişte yaptıkları için hesap sorma hakkı olan, kanun ve yasalara sahip tek ülkedir. Saddam ve yönetimi, rejimi süresince yapılanlar doğrudan Irak’ın sorunlarıdır. Bunların hiçbiri Irak’ın işgali için gerekçe olamaz. Diğer bir deyişle Irak sadece Saddam Hüseyin değildir, Saddam Hüseyin’in devrilmesinin alternatifi de işgal değildir.

Baas’ın Direnişteki varlığı, Baas’ın yeniden iktidara gelmesi demek değildir ve olmayacaktır. Genel olarak, işgalden kurtuluş yeniden tek partiye dönülmesini getirmeyecek, bunun bir anlamı yok, ne gerekli ne de birileri bunu istiyor. Baas’ın iktidara dönüşü savaşçıların ve yurtsever politik aktörlerin amacı değil. Temel amaç özgürlüğün kazanılması.

Direnişin önemli bir bölümünü yöneten Baas üyeleri var, fakat bu iktidara geri dönmek için değil, işgali ortadan kaldırmak için. Gerçek bu. Ve şehit olan savaşçılar bunun göstergesi. Şehitler ne istiyordu? Onlar da iktidarı almak mı istiyordu? Bu “iktidara gelme” bu dünyada mı yoksa ahirette mi olacak?

İslamcılar

Bu bağlamda Irak Komünist Partisi (cadre) ateizmden vazgeçtiğini açıklamış, Yaratıcı’nın varlığını kabul etmiş durumda. Bunun Kuran, Yeni Ahit, Tevrat’la bir alakası yok. Bu tamamen Marksizmin yasalarından elde ettiğimiz, ulaştığımız bir inanç.

Irak ulusal Direnişinde İslam önemli ve muazzam bir rol oynuyor. Şiiler ve Suniler var, ve ayrıca Selefiler. Selefiler genelde dinin buyruklarını yerine getirme ve Sallafın (Müslümanlığın ilk jenerasyonu) düşüncelerini ve eğitim kriterleri konusunda -ilk jenerasyondan ve koşullarından çağlar uzaklığında olmaya aldırmayarak en köktendinci.

Fakat Selefilerin düşünceleri bugüne kadar anlaya geldiklerimizden farklılaştı. Eğer 20 yy’ın son yıllardaki durumu üzerine, dinsel kaygıların sakalınızı nasıl uzatacağınız, türbanı nasıl bağlayacağınız, aptesi nasıl alacağınız ve aptes için nelerin gerekli olduğu vb. üzerine sınırlı olduğu (ya da bazılarının bunlarla sınırlı tutmak istediği) koşullar üzerine konuşuyor olsaydık durum aynı olabilirdi. Bunlar İslam dinine Soğuk Savaş süresince verilen bir rol ve tek rol; dünya emperyalizminin müttefiki olmak çerçevesinde anlamlıydı. Görevleri Komünizme karşı olası en şiddetli mücadeleleri, ulusal kurtuluş mücadeleleri vermekti, ki böylece, kazandıkları durumda camilerine geri çekilip sonsuza dek siyasetten uzak kalacaklardı.

Usame Bin Ladin deneyimi, bugün tanık olduğumuz eylemleri, kendilerine Selefi diyenler, ve bizlerin Selefi olarak tanımladıkları ile gerçekte Selefilerin neyi amaçladıkları genel öngörüsüyle çelişiyor. Bunun yerine günümüzde gelecekteki çatışmalarda önemli bir oynayacak yeni bir Selefi terimi ve düşüncesi oluştu. Bu yeni kavram kafalarımızda Selefiler hakkında oluşmuş tüm saçmalıkları da süpürdü.

Bugün Selefi hareketinin emperyalizme karşı mücadelede öncü konumda olduğunu görüyoruz. Emperyalizmin özü hakkında en esaslı anlayış sahibi olanlar onlar. Emperyalizme karşı en iyi örgütlenmeye sahip ve dünya çapında emperyalizm karşıtı hareketler arasında en tehlikeli onlar. Onlar cihad savaşçıları ve dolayısıyla kendini feda etme ruhundan etkileniyor. Düşmanla savaşta, emperyalizmin planlarını ve hilelerini engellemekle savaş alanı planlarında yeni bir boyuta taşıyor, ilham veriyor. Açık olan şu ki, Selefilerin zeki cihad simaları var. Ve dünya çapında Selefilere sebep olan Amerikadır, ki bunun en önemli kanıtı Usame bin Ladin’dir.

Amerikalılar Şakil Usama’nın bir kahraman ve militan bir özgürlük savaşçısı olduğunu söylediler. Fakat bu ancak Sovyetler Birliği’ne karşı savaşırken geçerliydi. Şimdi kendi ülkesinin ve insanlarının haklarını talep ederken bir terörist haline geldi. Herkesin bilgisi olması için, Amerika’da ki 11 Eylül saldırıları terörizm olarak nitelendirilemez çünkü Amerika ve al-Qa’dah, ne Birleşmiş Milletler ne de başka birisi karşı çıktı, karşılıklı olarak zaten savaş ilan etmişlerdi. Hiroşima ve Nagazaki’den, fakir Afgan halkının üzerine yağan bombalardan de anlaşılabileceği üzere, Amerika dikkat çekici bir biçimde ne sivillere ne de üst yapı kuramlarına karşı saygılı, tepkiler sonucu sadece “özür dilerim” kelimesi telaffuz ediliyor. İtalya’da ya da başka yerlerde yaşananları da yeniden inceleyebiliriz. Sınırlar içine yapılan vuruşlar ve hedef alman şehirler Amerikan pratiğidir. Eğer bu yaşananlara Usame bin Ladin neden olduysa bu sadece misillemeden kaynaklıdır, başka bir şey değil.

Diğer bir bakış açısından, biz Komünistler doğalında emperyalizmin karşısındayız. Buna karşı kararlı düşmanlığımız var. Bizler bunu ölüm-kalım mücadelesi olarak görüyoruz. Bu çok temel bir argümana dayanıyor, bizler dünyada baskı altında tutulanların adıyız, onlar adına konuşuyoruz, özgürlük ve barış isteyen insanlar adına her türlü köleliğe ve sömürüye karşıyız ve mücadele ediyoruz. Çok açık bir gerçek var ki, bizim temel düşmanımız insanları köleleştiren ve sömüren, topraklarını işgal eden, kanlarını emen herkestir. İnsanları sömüren, ülkelerini işgal eden, kanlarını emen emperyalizmdir —Amerika ve İsraildirve onların arkasında ya da yanında duranlardır. Yani bizim temel düşmanımız emperyalizm ve siyonizmdir, ve bizler onların mezar kazıcılarıyız. Onlar bize karşı savaşıyor ve biz de onlara karşı. Burada ne bir dinlence, gevşeklik ne de bir arada var oluş söz konusu olabilir, eğer doğru olan bizsek, ve baskı altında tutulan insanlığı temsil ettiğimizi söylüyorsak.

Bundan başka, Amerika bizi tek tercihle; ya kendisi ya da insanlar, karşı karşıya bıraktı. Amerika Irak’ın uluslararası terörizmle mücadele konusunda bir savaş alanı olduğunu söylemekte tereddüt etmiyor. Kendisine karşı direnen, isteklerine uymayan herkesi yok edilmesi gereken terörist olarak nitelendirmekten kaçınmıyor. Selefilerin ne kadar iyi örgütlü olduklarını, cihad ahlak sisteminin ne kadar şiddetli, savaş alanı planlarının ne kadar ciddi olduklarını bildiklerinden emperyalistler tüm enerjilerini özellikle karşı propaganda ve psikolojik savaş tekniklerini enformasyon devrimini gerçekleştiren dünyada onlarla savaşmakta harcıyor. Bu noktaya dikkat etmeliyiz; özellikle Amerika hainleri, komünizmden Moskova’nın -buyrukları veren buyruklarını onaylamak dışında hiçbir şey anlamayanları Komünizmin ilkelerinden ayırdıktan sonra. Bugün bu hainler bir zamanlar Moskova’yı yaptıkları gibi Washington’u büyük bir aşkla savunuyor. Eğer emin olmak isteyen varsa rasgele hainlerden birini seçebilir, okuyucu Hamid Majid haininin yazını Abu Righal’da Washington kelimesinin yerine Moskova kelimesini kullandığında ve şunu görür ki, hiçbir değişiklik yok.

Özetle, bizler, Selefiler ve laikler Irak’ın özgürlüğü için kutsal bir ittifakla bağlıyız. Bu bizi bir araya getiren şey. Ve aramızdaki farklılıklar bizi ayıramaz. Bunun üstünde tek bir şey bizleri farklılaştırıyor, hepimizin güncel golü kazandıktan sonrası için ayrı vizyonları var, ki şimdilik güncel hedef Irak’ın, Filistin’in, Afganistan’ın özgürlüğü. Birimizin hedefi diğerinin hedefinden farklı değil. Gerçeği söylemek gerekirse bu Kabaah gibi bir çok farklı yollardan ulaşılabilir. Selefilerin duruşuna uygun olarak “benim düşüncem doğru ama hatalar içeriyor olabilir, ve rakibimin düşüncesi yanlış ama doğrular içerebilir.”

Daha açık ve kesin olmak için “biz dindar insanlar, Selefiler ve Selefi olmayanlar, Baasçılar, Arap milliyetçileri, Komünistler ve yurtseverler, etnik yapıya ya da mezheplere, Iraklı olan ya da olmayan ayrımlarına aldırmayarak birleştik. Bizler kutsal bir ittifak etrafında birleştik. Bizim düşmanımız tektir, ve bu da emperyalizm ve onun evladı Siyonizmdir. Güncel hedefimiz Irak’ın, Filistin’in, Afganistan’ın özgürlüğüdür.”

Bu temelde Irak ulusal Direnişi “terörist”, “anti-semitik” vb. saçma nitelendirmelerinden korkmuyor ve kimse de korkmamalı. Eğer Anglo-siyonist emperyalizm dünyayı istediği gibi yaşamasına ve kendi ilişkilerini belirlemesine izin verseydi, terörizm ortaya çıkmayacaktı ya da hiç kimsenin buna ihtiyacı olmayacaktı. Bu durumda insanlar başka bir temelde, birlikte yaşama, sevgi ve barış, kesinlikle aralarındaki ilişkilere kendileri karar verecekti. Uygar, laik, demokratik olarak bildiğiniz Avrupa, Avrupa halklarının toprakları üzerindeki Amerikan üslerinin farkına varması ve kaldırılmasını ya da sayılarının azaltılmasını istediği durumda, Amerika tarafından Saddam Hüseyin ve Usame bin Ladin’in nitelendirdiği gibi “terörist” ve “uygarlık düşmanı” olarak nitelenecek.

Sonuç olarak, Irak topraklarında dünyanın kaderi ya da en azından Üçüncü Dünya’nın kaderi çiziliyor. Eğer Irak Direnişi kazanırsa, Amerikan zorbalığı sonsuza dek son bulacak. Fakat eğer Amerika kazanırsa, dünyada barış ve özgürlük umudu kalmayacak, ve Üçüncü dünya halklarının özgürlük umudu son bulacak. Bu durumda baskı, adaletsizlik ve sürekli kölelik bir avuç kapitalist kan emici tarafından egemen kılınacak. Bu kesinlikle siz, asil vatandaşları , da bekleyen bir olasılık ve Irak halkı ile birlikte davalarında tavır almaya ve işgalcilere karşı mücadele etmek için zorlayacak bir durum!

Yaşasın özgür Irak!

İşgalcilere ölüm!

Yaşasın Amerikan üsleri, Amerikan himayesi ve politikalarından, arınmış Avrupa!

Yaşasın halklar!

Yaşasın dünya barışı!

* Irak Komünist Partisi (Merkez Komite)’nin Viyana’da yapılan Irak direnişi konulu gösteriye sunduğu makale, 17 Ocak 2004

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Gazete Dergi adına Yazı İşleri Müdürü: Tülin Gür
Posta Çeki Hesap No: Varyos Gazete Dergi 17629956
Türkiye İş Bankası IBAN: TR 83 0006 0011 1220 4668 71

Bize Ulaşın

Yönetim Yeri: Aksaray Mah. Müezzin Sok. İlhan Apt. No: 12/1 D:7 Fatih/İSTANBUL
Tel: (0212) 529 15 94  Faks: (0212) 529 06 75
Web Sitesi: www.marksistteori5.org
E-posta: info@marksistteori.org
Twitter: @mt_dergi