Mağrip'ten (Fas, Tunus) başlayan, Kuzey Afrika boyunca uzanan; bir kolu Ürdün, Suriye, Irak üzerinden İran ve Azerbaycan'a, diğer kolu Arap yarımadasına açılan; halkların, kültürlerin, inançların harmanlandığı bölge... Bugün emperyalist paylaşım kavgasının kurtlar sofrasına düşürülen, ABD'nin “Büyük Ortadoğu” dediği coğrafya... Emperyalist saldırganlığa karşı direnişin boy verdiği, zinciri kıracak devrimlere gebe topraklar...

Günümüzde, insanlık, kendi toplumsal tarihinin en büyük toplumsal zenginlik birikimine/yığılmasına tanık olmaktadır. Ama yoksulluk da o denli büyümüştür. İnsanlık, kendi toplumsal tarihinde bu denli yığılmış, büyümüş, kronikleşmiş, başta kapitalizmin metropollerine bağımlı ülkeler olmak üzere bütün yeryüzünü kaplamış, dünya nüfusunun yüzde 85'ini pençesine almış yoksulluğa ilk kez tanık olmaktadır.

Tandoğan'da, Çağlayan'da, İzmir'de ve diğer bütün Cumhuriyet mitinglerinde boy gösteren politik partilerden biri de İşçi Partisi. O, askeri faşist bir darbe tezgahının sivil taşeronu olma rolünü üstleniyor.

Türk egemen sınıfları, sahte bir antiemperyalizm ve laiklik bayrağı sallayan milliyetçi faşist cephe ile AB'ci değişimin ve demokrasi örtüsü altında emperyalizme yeni tipte entegrasyonun bayraktarlığını yapan burjuva liberal cephe olarak ikiye bölünmüş durumda. Bu iki burjuva gerici cephe arasında devlete egemenlik kavgasının kızıştığı ve rejim krizinin şiddetlendiği bugünkü koşullarda, İP, generallerin liderliğindeki milliyetçi faşist cephenin “sol” kulvarında konumlanıyor. Ve kendini, egemen sınıflar arasındaki iktidar dalaşının ulaşmış olduğu yeni evreye adapte etmeye yöneltiyor. Nasıl? “Vatan savunması” olarak formüle ettiği bir stratejiyi teorize ederek ve parti programını değiştirip bir “Milli Hükümet Programı” ilan ederek... Böylece İP, yüzündeki sahte sosyalist maskeyi de bütünüyle çıkarıp atmış oluyor. Darbeciliği sol etiketle pazarlamada, devletin geleneksel faşist politikalarını ilerici bir ambalajla halka yutturmada, laik-İslamcı ve milliyetçi-hain kutuplaşması yoluyla emekçilerin ve aydınların mümkün olduğunca geniş bir kesimini faşizme yedekleme uğraşında tüm maharetini sergilemeye koyuluyor.

GİRİŞ

Kadın sorunu ve özgürleşmesi/kur­tuluş mücadelesini, ideolojik-politik temelini kadınlar arasında komünist çalışmanın özel olarak bugünden ör­gütlenmesi oluşturur. Kadın sorununa yaklaşımda temel ilke sorunun ortaya çıkışı ve çözüm önerileri noktasında somutlaşır.

Ezilen cins olarak her sınıftan ve katmandan kadınların, erkek karşısın­da ikinci sınıf insan statüsüne sahip olmaları, burjuva kadın hareketlerinin sorunu flulaştırma, sınıflar mücadelesinin dışında ya da üzerinde bir sorun olarak sunma çaba ve eylemlerine de neden olur. Ancak, en nihayetinde cins olarak erkek tarafından baskı altına alınan her bir kadın, mensubu/parçası olduğu sınıfın kadına sunduğu koşul­lar içerisinde kadın sorununu yaşar. Ezilen ve ezen sınıftan kadınlar, bu toplumsal gerçeklik içerisinde kadın sorununu farklı biçimlerde yaşarlar.

Hizbullah, 12 Temmuz 2006’ da İsrail zindanlarındaki Lübnanlı ve Arap esirlerin kurtarılması için 2 İsrail askerini esir almıştı. Bunu bahane eden İsrail; Lübnan’ı işgale yeltenmiş, vahşi devlet terörü uygulayarak Hizbullah ile kitleler arasındaki bağları kopartmak istemiş, Kana katliamında olduğu gibi yüzlerce çocuğu bir anda hunharca öldürmekten çekinmemiş, Lübnan’ın alt yapısını günlerce süren bombardımanla tahrip etmiş, misket, kimyasal ve biyolojik olarak adlandırılan ve bir kısmı ilk kez denenen kitle imha silahları kullanmıştı.(1) Bu öylesine yıkıcı ve yıpratıcı bir saldırıydı ki, 34 günlük işgalin ardından İsrail yenilgiye uğratılmış olmasına karşın Hizbullah lideri Nasrallah, “Bugün 11 Temmuz olsaydı ve askerleri esir almanın böyle bir savaşa yol açabileceğine yüzde 1 ihtimal verseydiniz yine o emri verir miydiniz diye sorsaydınız; kesinlikle hayır derdim (…) Buna kesinlikle karşı çıkardım”(2) demek gereğini duymuştu.

Bir yanda antiemperyalist pratikler, tavırlar (Venezuela, Irak, Lübnan); bir yanda ABD'nin ezme- boyunduruk altında tutma isteklerine, dayatmalarına direniş (Suriye, İran); bir yanda ise ırkçı faşist, şoven, burjuva milliyetçi demagojiler var. Komünist ve devrimcilerin tutarlı antiemperyalist mücadelelerini bir an için bir yana bırakırsak, ABD'ye karşı yürüttüğü söylem ve pratiği ile etkili olan Chavez hareketi, Irak'ta ABD ve işgalci ortaklarına karşı savaşım veren direnişçiler, Lübnan'da ABD ve Siyonizme kafa tutan Hizbullah, Filistin'de Siyonist İsrail ve ABD'ye direnen Hamas, Afganistan'da işgalci ABD ve NATO'ya karşı mücadele eden Taliban, dünyanın değişik köşelerinde emperyalist küreselleşmeye itiraz eden değişik grupların farklı içerikteki tepkileri yerküremizde etki yaratırken, tek tek devletlerdeki özgün gerçek ve sorunların farklı çehreler kazandığı ırkçı-faşist, şoven, burjuva milliyetçi partilerin, grupların, çevrelerin demagojik “vatanseverlik” söylemleri de güçlenmekte, örneğin burada bunların bir kolu ilerici güçler, işçi ve emekçiler içinde ideolojik hegemonya kurmaya yönelmektedir. Hatta inanacak olursanız; MHP, BBP, bilumum kuvvacı, vatansever güçbirlikçi kesimler, Genelkurmay, Çankaya “vatanseverlik” nedeniyle “küreselleşmeye”, Türkiye'yi bölüp parçalamak isteyen Batı'ya karşıdırlar! “Bağımsızlık” istemektedirler!

İlki Nisan ayında Ankara Tandoğan Meydanı'nda gerçekleştirilen, ardından İstanbul ve İzmir'de düzenlenen yüz binlerin katıldığı “Cumhuriyet Mitingleri”, tüm burjuva basında ve ilerici, devrimci yayınlarda önemli bir tartışma konusu yapıldı.

Kontrgerillanın Özel Harp faaliyetinin planlı bir eylemi ve açık bir faşist tertip olan mitinglerin bu niteliği, birçok burjuva liberal yazar tarafından göz ardı edildi. Oysa aynı dönemde, mitingi düzenleyen kuruluşların ya birer kontrgerilla birimi ya da onlar tarafından desteklenen ve teşvik edilen kuruluşlar olduğu Genelkurmay resmi gizli belgelerine dayanılarak Nokta Dergisi'nde deşifre edilmişti.

“Cephe sorunu”, son aylarda giderek ilerici, devrimci hareketin ilgi odağı konulardan birisi haline geldi. Nisan ve özellikle Mayıs ayında ilerici-devrimci hareketimizin değişik bileşenleri, bir şekilde cepheleşmek ihtiyacını dillendirdiler, benzer ya da farklı görüşler ileri sürdüler. Hatta çağrılar yapıldı.

Kuşkusuz “cephe sorunu”, yeni gündeme gelen bir konu/sorun değildir. Değişik koşullar altında cephe sorunu güncelleşmiş, çağrılar, girişimler yapılmış; genellikle sonuç alıcı olmayan çabalar harcanmıştır. Şunun altı çizilebilir: Ezenler ile ezilenler arasındaki mücadelenin sertleştiği ve ezilenlerin kendini yakın bir tehdit altında gördüğü ya da ezenlere karşı mücadele isteğinin büyüdüğü koşullar altında; siyasal savaşımda “savunma” ya da “saldırı” aracı olarak cephe sorunu hem işçiler ve ezilenlerin ileri, mücadele bilinci uyanmakta olan kesimleri arasında, hem de ezilen sınıfların ve toplumsal kesimlerin öncü örgütlenmeleri düzeyinde güncelleşmekte, tartışmalara ve arayışlara neden olmaktadır.

2007'nin geride kalan ayları, gerek egemenler, gerekse de işçi sınıfı ve ezilenler için önemli gelişmelere sahne oldu. Egemen sınıf ve güçler Çankaya somutunda şiddetlenen rejim krizinin ateşini düşürebilmiş değiller. İşçi sınıfı ve ezilenlerin öncü bölükleri ise, Hrant Dink uğurlaması ve Taksim zaferiyle elde edilen politik ve moral kazanımlara dayanarak daha ileri bir hamleye girişmediler. 22 Temmuz seçimlerinin ve ardından gelen Çankaya seçiminin sonuçları rejim krizini derinleştirmekten başka bir sonuç vermedi. Gerek egemenlerin iç mücadelesi, gerekse de egemenler ile ezilenler arasındaki mücadele sertleşerek sürüyor.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Gazete Dergi adına Yazı İşleri Müdürü: Tülin Gür
Posta Çeki Hesap No: Varyos Gazete Dergi 17629956
Türkiye İş Bankası IBAN: TR 83 0006 0011 1220 4668 71

Bize Ulaşın

Yönetim Yeri: Aksaray Mah. Müezzin Sok. İlhan Apt. No: 12/1 D:7 Fatih/İSTANBUL
Tel: (0212) 529 15 94  Faks: (0212) 529 06 75
Web Sitesi: www.marksistteori5.org
E-posta: info@marksistteori.org
Twitter: @mt_dergi