Çeviren: Alp Altınörs
"Her şey adeta dünyanın,
insanın ve dünya insanının
gerçekleştirmeyi başarabildiği yegane şey
kusurlu bir Tanrı'ymış gibi vuku buluyor."
Sartre, Varlık ve Hiçlik
Varoluşçuluğun burjuva aydınları arasında yakında egemen felsefi akım olacağından şüphe etmek için bir neden yoktur. Olayların bu yöndeki akışı uzun süredir devam etmektedir. Heidegger’in Sein und Zeit'ı (Varlık ve Zaman –çn.) yayınlandığından bu yana avangard aydınlar, varoluşçulukta zamanımızın felsefesini gördüler. Almanya'da Jaspers, yeni felsefenin ilkelerini eğitimli kitlenin geniş kesimlerine iletme görevini üstlendi.
Devamını oku...
Ulusal Sorunun Kapsamı Daraldı
Serbest rekabetçi kapitalizm tekelci aşamaya geçerken, 20. yüzyılın başında emperyalizmin oluşmasına yol açtı. Kapitalizmin en yüksek aşaması emperyalizm, yalnızca tekelci kapitalizm değildi. Emperyalist sistemin beş temel özelliğinden biri de, dünyanın toprak bakımından bir avuç gelişmiş kapitalist devlet tarafından bölüşülmesinin tamamlanmış, sömürgeciliğin dünya çapında bir olgu haline gelmiş olmasıydı.
20. yüzyılın başındaki dünyaya bakıldığında, bir avuç kapitalist ülkenin, dünyanın toprak olarak büyük bölümünü, nüfus olarak büyük çoğunluğunu oluşturan ulusları sömürgesi haline getirmiş olduğu görülür.
Devamını oku...
Mülksüzleşme Ve Proletaryanın Nicel Gelişimi
Emperyalist küreselleşme, işçi sınıfı ve emekçiler cephesinden, işçi sınıfının kronik kitlesel işssizlik kuşatmasına alınması, kazanımlarının gaspedilerek iş ve yaşam koşullarının kötüleştirilmesi, örgütlenmesinin zayıflatılması, işçiler arasında burjuva rekabet kültürünün geliştirilmesi, küçük ve orta köylülerin kitlesel mülksüzleşmesi, kır nüfusunun kent nüfusu karşısında yüksek bir ivmeyle gerileyişi, kent küçük burjuvazisinin yıkımı, işçi sınıfı saflarının genişlemesi, kentlerde zengin-yoksul karşıtlığının büyümesi ve şiddetlenmesi demektir.
Devamını oku...
Devlet başkanlığına yürümeye soyunan Erdoğan’ın yenilgisini ve burjuva değişim bayrağını elinden düşüren AKP hükümetinin sonunu ilan eden 7 Haziran genel seçimlerinde, HDP, tüm ezilenler için sömürgeci faşizme karşı politik özgürlüğün kazanılması yolunda tarihsel bir adım attı. Devlet krizini alabildiğine derinleştiren, Türkiye ve Kürdistan’daki burjuva politik denklemi kökünden sarsan bu seçim zaferinde, devrimci aklı ve iradesiyle ESP özgün bir rol oynadı.
Aldığı yenilginin ardından Saray’ın Suruç katliamıyla uygulamaya başladığı savaş senaryosunda ilk hedefin komünistler olması tesadüf değildi. Zira ESP, Türkiye ve Kürdistan birleşik devrim stratejisinin öncü çizgisinde konumlandığı gibi, HDP seçim cephesinde etkili olan politik aktörlerin de başında geliyordu.
Devamını oku...
ESP MYK’sının Parti Meclisi’ne Raporu
AKP Hükümeti savaş konseptiyle yürüttüğü saldırıları yeni bir aşamaya yükseltmiş bulunuyor. 7 Haziran’dan bu yana artan devlet terörü ile toplumsal muhalefet topyekûn savaş konseptiyle sindirilmeye, geriletilmeye çalışılıyor.
Suruç (Pirsus) katliamı, hazırlıkları daha önce yapılan savaş planının başlangıcıdır. 7 Haziran seçimleri öncesinde Ağrı Diyadin’deki provokasyon girişimiyle, Mersin, Adana ve Amed’de patlayan bombalarla savaşın yeniden tırmandırılacağının sinyalleri verilmişti. Gelinen aşamada müzakereye geçiş sürecinin askıya alınması kararının 7 Hazirandan önce verildiği netleşmiştir.
Devamını oku...
Parti Tarihinden Öğrenmek
Tabi ki, sözkonusu olan partinin dönemsel, aktüel gerçekliğidir. Partinin kendi gelişimini yönetebilmesi, kendi gerçekliğinin doğru bilincine sahip olmasını önvarsayar. Hatta gelişiminin her belirli aşamasında kendi gerçekliğinin bilincini yeniden kurmalı, kavramlaştırmalıdır parti. Üyelerin kavrayış eşitsizdir fakat partinin kendi gerçekliğinin bilincine kendisini var eden bireyler, üyeleri ve organları aracılığıyla kolektif olarak varabilir.
Parti teorisinin yanı sıra, parti tarihi ve deneyimleri partinin kendini yönetme yeteneğinin zengin ve güçlü hazinesidir. Aşağıda değineceğimiz partinin gelişiminin atılım halinde olduğu iki ayrı dönemde kendini gösteren bir gerçeklik, partinin yükselen gelişiminin çelişkisini kavramak bakımından aydınlatıcı görünmektedir.
Devamını oku...
Demokratik özerklik, demokratik özyönetim ve demokratik öz savunma teorik bir tartışma olmaktan çıktı, Bakûr'un pek çok ilçesi ve onlarca mahallesinde pratikleşti. Dolayısıyla mesele yalnızca teorik tartışma sınırı içinde ele alınamaz, öncelikle açık ve net bir politik tutum ortaya konulmalı. Marksist Leninist komünistler bu konudaki tutumunu açık ve net biçimde ortaya koydu.
“Kürt halkının kendini yönetme tavır ve iradesini sahiplenmek, Türkiye cephesinde mücadeleyi yükselterek, onunla omuz omuza durmak günün temel politik görevidir. İlerici, devrimci, antifaşist grup ve partileri bu sorumlulukla hareket etmeye, birleşik demokratik cepheyi güçlendirmeye çağırıyoruz.
Devamını oku...
Şüphe yok ki, devrimin örgütlenmesi ve zaferi büyük bedeller gerektiriyor. Burjuvazi, tek tek ülkelerde iktidarını korumak, emperyalist hegemonyayı büyütmek, sosyalist Sovyetler Birliği'ni işgal edip yıkmak, ulusal özgürlük mücadelelerini boğmak için yalnızca geçtiğimiz yüzyılda onmilyonlarca işçiyi, köylüyü, kadını, genci, emekçiyi yok etmekte duraksamadı. İnsanlığa karşı en ağır suçları işlemekte tereddüt etmedi. Bunlarla soydaş olan inkarcı sömürgeci faşist rejim de aynı yoldan yürüdü, aynı yoldan yürüyor. Diktatörlük, resmi kuvvetlerinin yanı sıra, kimi siyasi koşullarda faşist mhp-ülkü ocaklarıyla, kimi koşullarda hizbulkontrayla işbirliği içinde veya onların kimliğini taşıyan kontrgerilla tetikçileriyle yürüttü katliamcı saldırılarını. Günümüz koşullarında bunlara, katliam, işkence ve tecavüz makinası, politik islamcı faşist daiş eklendi. Akp-daiş işbirliği, Suriye ve Rojava dışında, kendini, Reyhanlı katliamında, HDP'nin Mersin ve Adana il binalarında patlatılan bombalarda ve yine HDP Amed mitingindeki kitle kıyımını amaçlayan bombalı saldırıda açığa vurdu.
Devamını oku...