ESP MYK’sının Parti Meclisi’ne Raporu
AKP Hükümeti savaş konseptiyle yürüttüğü saldırıları yeni bir aşamaya yükseltmiş bulunuyor. 7 Haziran’dan bu yana artan devlet terörü ile toplumsal muhalefet topyekûn savaş konseptiyle sindirilmeye, geriletilmeye çalışılıyor.
Suruç (Pirsus) katliamı, hazırlıkları daha önce yapılan savaş planının başlangıcıdır. 7 Haziran seçimleri öncesinde Ağrı Diyadin’deki provokasyon girişimiyle, Mersin, Adana ve Amed’de patlayan bombalarla savaşın yeniden tırmandırılacağının sinyalleri verilmişti. Gelinen aşamada müzakereye geçiş sürecinin askıya alınması kararının 7 Hazirandan önce verildiği netleşmiştir.
Seçim zaferini takip eden günlerde, faşist IŞİD çetesini Gre Spi’de yenilgiye uğratılarak Cizîre-Kobanê kantonlarının birleştirilmesiyle, AKP ve Erdoğan’ın bölgeye dair planları ağır bir yenilgi daha almış oldu. Erdoğan’ın o günlerde adeta ağzından salyalar damlayarak “Suriye’nin kuzeyinde hiçbir oluşuma izin vermeyiz” deyişi ve takip eden günlerde gerçekleşen Kobanê katliamı hatırlanmalıdır. Savaş hazırlıklarının ve saray darbesinin, başta İncirlik hava üssünün kullanımı olmak üzere, ABD’yle yapılan anlaşmalara paralel ilerlediği görülmektedir.
Suruç katliamı, Erdoğan diktatörlüğünün savaş konseptini bölgedeki son gelişmelere uyarlamaya çalıştığı bir süreçte gerçekleştirildi. Savaş siyasetine ve tüm efelenmelerine karşın bölgede deyim uygunsa boşa düşen sömürgeci diktatörlük, hiç değilse “içeride” hareket serbestîsi peşindedir. Kürdistan ve Batı’nın sosyalist, devrimci, ilerici dinamiklerini birleştirme potansiyeli taşıyan, halklarımızın birleşik devrimci-demokratik mücadelesinin gelişmesinde önemli rol oynayacak bir hamlenin, Kobanê yeniden inşa kampanyasının katliamla yanıtlanması, bu nedenledir ki, tesadüfî değildir.
Suruç (Pirsus) katliamının ardından büyük bir hızla savaş düzenine geçilmesi ve IŞİD’e yönelik operasyon iddiasıyla Kürdistan ve Türkiye’nin dört bir yanında devrimcilere, sosyalistlere ve yurtseverlere dönük gözaltı ve tutuklama saldırısı başlatılması da aynı konseptin ürünüdür. Kürdistan’daki gözaltı ve tutuklama saldırıları özyönetim ilanlarının ardından siyasi soykırım düzeyine ulaştı. Bütün bunlara sokak ve ev infazları eşlik etti.
Katliamın ardından PKK’nin Medya Savunma Alanları bombalanarak savaşın tırmandırılacağı tüm dünyaya ilan edilmiş oldu. Dahası bölgemiz adeta katliamlar gerçeğine alıştırılmaya çalışılıyor. Zergele’de gerçekleştirilen katliamı Kürdistan’da çocukların ve gençlerin katledilişi izliyor.
7 Haziran seçimlerinde başkanlık hayalini gerçekleştiremeyen Erdoğan, saray darbesiyle tüm ipleri elinde toplayarak diktatörlüğünü tesis etmeye çalışıyor.
Türkiye ve Kürdistan’da halklarımız devlet terörünü birleşik halk direnişiyle yanıtlıyor. Kürdistan’da özyönetim ilanıyla demokratik bir direniş sergileniyor. Devletin ezme hamleleriyle karşılaşan özyönetim çalışmalarında yer almak, Kürdistan’da örgütlü oldukları tüm alanlarda sosyalist yurtseverlerin görevidir. Batı’da ise, illerde, ilçelerde, köylerde, mahallelerde halk meclisleri formunda halkın siyasi inisiyatifinin doğrudan biçimleri yaratılabilir. Gezi Komünü, Hopa Halk İnisiyatifi gibi deneyler özyönetimin Batı’da hangi devrimci yoldan gelişebileceğini gösteren parlak örneklerdendir.
Saray darbesi, 7 Haziran seçim zaferinden ve Kürt halkının özyönetim ilanından intikam alma yolundan yürüyor. Savaş tırmandırılarak HDP’nin seçim zaferiyle oluşan atmosfer dağıtılmaya, silahların gölgesindeki bir seçimle AKP’nin tek başına iktidar olabilmesinin koşulları hazırlanmaya çalışılıyor. 81 ilin valilerine gönderilen genelge de bu kapsamda ele alınmalıdır. Her şey Erdoğan’ın başkanlığının önünü açmaya göre düzenleniyor.
Tüm bu terör dalgasına ve eldeki devlet olanaklarına rağmen, AKP ve Erdoğan kazanamayacağı bir savaşa girmiştir. Erdoğan’ın beklentisinin aksine, saray darbesinin ömrü gerek kapıdaki ekonomik krizin yaratacağı sonuçlara gerekse savaş karşıtlığının ulaştığı düzeye bağlı olarak uzun olamayacak ve halklarımız saray darbesine hak ettiği yanıtı verecektir.
Savaşa karşı yükselen tepkiler bir toplumsal yarılma düzeyine ulaşmış bulunuyor. Halklarımızda bu savaşın Erdoğan’ın savaşı olduğu algısı oldukça yüksek ve savaşa karşı tepkiler her geçen gün boyutlanıyor. Saray ve örgütlü faşist güçler dışında bu sömürgeci kirli savaşın gerekliliğine inanan yok. Barış Blokları bu toplumsal yarılma zemininde savaşa karşı barış mücadelesini yükseltmenin en önemli araçlarından biri olarak tüm kentlerde öne çıkarılmalıdır.
Sevgili Yoldaşlar,
Türkiye Devrimci Hareketine doğrudan yönelmiş en büyük katliamla yüz yüze kaldık. Suruç katliamı da, tıpkı ’77 1 Mayısı, Bahçelievler’de 7 TİP’li öğrencinin katledilişi, Sivas, 19 Aralık ve Roboski gibi tarihsel anlamıyla büyük bir öfke, acı ve hesap sorma bilinciyle anılacaktır. SGDF’nin şahsında birleşik devrim fikri ve pratiği bombalanmış, bu pratik ekseninde bir araya gelebilecek tüm kuvvetlere bir mesaj verilmek istenmiştir. Gezi’nin çocuklarının Kobanê direnişi ile buluşması egemenlerin temel bir korkusudur. Emekçi sol hareket bu mesajı okuyup birleşik mücadele ve dayanışma kulvarında durmuştur. Gerek uğurlama törenlerinde gerekse katliamın hesabını sorma siyasal hattında omuz omuza olmak, siper yoldaşlığının geliştirilmesi bu sürecin kazanımlarındandır.
Öte yandan, katliamı göğüsleme biçimimiz ve duruşumuz, faşist devlet ve siyasi polis kadar, dostlarımızın, emekçi sol hareketin de özel olarak ilgi alanındadır.
Kuşkusuz ki SGDF’nin kampanyası birleşik devrim fikrine ve partimizin eylemli duruşuna dayanmaktadır. Bununla birlikte gençliğimiz, bu çalışmayla partinin politik çizgisini en ileri düzeyde kavradığını ve hayata geçirmenin de ötesinde bu çizgiyi derinleştirdiğini göstermiş oldu. Kampanyanın yürütülüş biçimi gençliğin politika yapış tarzında kendini aşarak ilerlediğini ortaya koydu. Genç yoldaşlarımızın eylemi, aynı zamanda devrimci hareketin birikmiş değerlerini, özlemlerini temsil ediyordu. Düşmanın katliamcılığının ve emekçi sol hareketin sahiplenişinin sırrı burada gizlidir.
Türkiye’deki herhangi bir antifaşist partiyi tümden bozguna uğratabilecek düzeydeki bu katliamı gençlik kuvvetlerimiz tam bir devrimci kararlılıkla karşıladı ve bu devrimci politik çizgiye daha sıkı bir kenetlenmeyle yanıtladı. Katliamdan sağ kurtulan yoldaşlarımız, yaralı yoldaşlarımız moralleriyle, direngenlikleriyle parti kitlemize büyük moral ve güç verdiler, ileri çekici bir rol oynadılar. Genç yoldaşlarımız, bu süreçte ortaya koydukları siyasi duruşla, partiye kararlılık, direngenlik ve dinamizm aşılamakla kalmayıp düpedüz öncülük ettiler. Gençliğimizin andaki duruşu partimizi onurlandırdığı gibi geleceğe güvenle bakabileceğimizin de göstergesidir.
Suruç katliamına karşı adeta bir vicdan ayaklanması yaşandı. Sokağa yansıyan öfkenin, tepkinin toplumsal zemini oldukça genişti. Katliamın ardından gelişen kitle hareketinin yeni bir Haziran ayaklanmasını mayalamasının koşulları vardı. Toplumsal taban olarak Gezi Direnişi kitlesini andıran bir kesim öne çıkmış ve değişik biçimlerle tepkisini ifade ediyordu. Suruç saldırısının tarihselliği ve politik/vicdani tepkinin derinliği “yeni Haziranlar yaratabilir miyiz” sorusunu sorduracak türdendi. Ne var ki, katliamın dördüncü günü Erdoğan diktatörlüğünün bizzat yönettiği çok yönlü saldırılar sonucunda, yaygın kitle hareketi geriye çekilerek başka formlarda sürmeye başladı.
Katliama karşı oluşan toplumsal isyan zemininin farkında olan partimiz, sürecin başından itibaren, bir yandan bu ağır sürece denk düşen net bir ideolojik duruş sergilerken, diğer yandan politik hesap sorma bilincini geliştirmeye çalıştı. Katliama karşı halk öfkesinin örgütlenmesi ve değişik biçimlerde hesap sorulması perspektifi oluşturulurken, verili toplumsal zemin dikkate alınarak herhangi bir darlığa düşmemeye özel gayret gösterildi. “Suruç Dayanışması” pratiği bu yaklaşımın ürünüdür.
Partimiz, sokaktaki mücadelenin geliştirilmesini, hukuk, aileler ve mali dayanışma alanlarının örgütlenmesi ile birleştirme yolundan yürüdü. Hukuk alanındaki platform hamlemiz, politik çalışmamızda, hesap sorma mücadelemizde, katliamın geniş kesimlerin gündeminde tutulmasında önemli bir yerde duracaktır. Öyle ki, bu alandaki çalışmamız gelecekte katliamın uluslararası düzeye taşınmasının temel dinamiği olabilir.
Şehit ve yaralı aileleriyle sürecin en başından itibaren sürekliliği ve derinliği olan bir ilişki kurmaya gayret ettik. Sayılı yoldaşın özverili çabalarıyla ilerleyen bu çalışmamızda hedeflediğimiz kurumsallaşmayı gerçekleştirmek sürecin bir diğer kazanımı olacaktır.
Keza değişik biçimlerle mali dayanışmayı örmek, katliamı göğüslememizin bir diğer ayağını oluşturmaktadır.
Partimiz bu saldırıyı ayakta ve büyük bir metanetle karşıladı. İlk andan itibaren hızlı bir refleks verildi ve başarılı bir süreç yönetimi gerçekleştirildi. Herhangi büyük bir boşluktan, panik halinden söz edilemez. Katliamın hemen ardından Genel Merkezimizde oluşturulan komite özellikle ilk günlerde belirleyici bir rol oynadı. Hızla görevlendirmeler gerçekleştirildi ve tablonun bütününe hakim olup müdahale etmek için gereken düzenlemeler yapıldı. Bu süreçte bütün parti gövdemiz kendini hızla bu yeni duruma adapte ederek merkezi talimatlara uygun davrandı. Bu denli büyük bir katliamın ardından sergilenen güçlü siyasal pratik, aynı zamanda tüm il ve ilçe örgütlerimizin, değişik kurullarımızın ve tek tek tüm yoldaşlarımızın siyasi kararlılığının ölçüldüğü bir zemin oldu. Sevinerek belirtmeliyiz ki, bazı istisnaları dışta tutarsak, genel olarak parti gövdemiz bu süreçte iyi bir sınav verdi ve böylesi ağır bir sürecin yüklerini omuzlamada, sorumluluk üstlenmede, öne çıkmada başarılı bir pratik sergiledi. Parti gövdemizin acısını öfkeye ve hesap sormaya dönüştüren siyasal pratiği ve ideolojik bakımdan kenetlenme yolundan yürüyüşü en büyük gücümüzdür.
Yoldaşlarımıza layık uğurlamaların gerçekleştirilmesi için hemen her alanda emek seferberliğine gidildi, pek çok alanda taziye çadırları açıldı, anma etkinlikleri ile Suruç şehitleri ve mücadeleleri mümkün olan en geniş kesime anlatılmaya çalışıldı. Uğurlamalar söz konusu olduğunda Karadeniz’de tutuk kalışımız, toplam tablomuz içinde Karadeniz’deki yoldaşların cüretle aşacaklarına inandığımız bir istisnayı oluşturdu.
Katliamı asla unutturmama ve hesap sorma görüş açısıyla yaralarımızı sararak yürüme kararlılığını birleştirme yolundan ilerledik.
Toplam süreci değerlendirdiğimizde gerek merkezi olarak gerekse yereller bazında kampanyanın politik önemini yeterince kavrayamadığımızı, gençliğimizin bu öncü çıkışına dair politik öngörümüzün yeterli genişliğe sahip olmadığını belirtmeliyiz. Söz konusu öngörüsüzlük ve darlığın MYK’da alınan bazı kararların hayata geçirilmemesiyle birleşmesi de partimizin eksikliğini ağırlaştırmıştır. Bütün bunların sonucu, kampanyanın ihtiyaçlarının yeterince yanıtlanamaması ve karşılaşılan sorunlara çözümler üretilememesi, örneğin en azından bir vekilin sürece katılımının başarılamaması şeklinde olmuştur. Genel Merkezimiz ve MYK’mız kadar tüm yerel parti örgütlerimiz de şu bilinçte olmalıdır ki, genel olarak gençliğimizin politik çalışmalarına gereken ilginin gösterilmesi, özel olarak ise bedelleri çok ağır olan bu sürecin yaralarını sarmak için gençliğimize şimdi her alanda omuz verilmesi bütün partinin sorumluluğudur.
Sevgili Yoldaşlar,
Ortadoğu ve Türkiye’deki devrimci durum, mücadelemizi her geçen gün daha da büyütme görevini önümüze koyuyor. Ve mücadele hem yeni mevzilerin kazanılması hem de büyük bedellerin verilmesiyle büyüyor. Bu mücadeleye her alan bulunduğu yerden, değişik biçimlerle katkı sunuyor ve aynı noktayı dövüyor. Suruç katliamı ve sonrası süreç, mücadelenin ulaştığı düzeyin ve mücadele cepheleri/biçimleri arasındaki geçişkenliğin ne denli keskinleşebileceğini göstermesi bakımından öğreticidir. Büyük insanlık davasına gönül vermiş olanların, hangi alanda ve hangi mevzide durduklarından çok, eylemlerinin içeriğidir belirleyici olan. Partimiz, tüm yoldaşlar bu gerçeğin bilinciyle hareket etmeli ve duygularını, düşüncelerini buna göre örgütlemelidirler. Rojava devrimi için ölümsüzleşmek, bedeller ödemek fiziki sınırların değil, zihinsel sınırların aşılması ve hatta parçalanmasıyla bağlantılıdır.