İslam dini, Araplar için putperestlikten tek tanrıcılığa geçiş demektir. İslamiyet bu geçişin; devlet öncesi toplumdan devletli topluma geçişte kapsamlı ve derinlikli bir değişim geçiren sosyoekonomik yapının ürünü ve sonucudur. Hem bir devlet, hem bir din; hem devlet dini ve hem de din devleti tariflerine uygun karakteriyle İslamiyet, siyasi-iktisadi-sosyal düzenin içine ve içinde doğmuştur. Bu özellikleriyle İslam dini, diğer tek tanrılı dinlerden önemli farklılıklar da taşır. Arapların kabile-aşiret ilişkileri ve yaşamından devlete geçişleriyle birlikte putperestlikten tek tanrıcılığa/İslamiyete geçişleri, bir noktadan sonra birbirini etkileyerek, dönüştürerek ilerleyişini sürdürmüştür.

Bolivya Komünist Partisi (Marksist-Leninist- Maoist) Merkez Komite Üyesi Luis Salazar ile söyleşi

Dünya halklarının gözü ABD’nin arka bahçesinde antiemperyalist mücadeleyi yükselten Latin Amerika halklarındayken, bu yükselişin merkez üslerinden biri olan Bolivya’da ABD emperyalizminin desteğiyle toprak sahipleri oligarşisi, uluslararası tekeller ve işbirlikçileri ülkenin bölünmesi politikalarını da içeren bir kuşatmayla ilerici güçlere diz çöktürmeye çalışıyor.

Sırbistan Emek Partisi Merkez Komitesi’nin Duruşu

Sırbistan Emek Partisi’nin (Partija Rada-PR) 1-2 Aralık 2007’de Sofya’da yapılan 2. Komünist ve İşçi Partileri Balkanlar Konferansına sunduğu belgeyi çevirerek yayımlıyoruz.

1. Eski Yugoslavya topraklarında yaşanan olaylar ve süreçler açıkça gösteriyor ki: -Yugoslavya’nın eski ülkeleri üzerinde yabancı himayesinin klasik unsurları vardır, bu ülkeler, yarı-sömürge konumunda ve çokuluslu sermayeye bağımlıdır.

İslamcıların siyasal gücü, etkinlik ve yönelimleri, önümüzdeki süreç boyunca Kürt ulusal sorunu tartışmaların önemli bir tarafının da İslamcılar olduğu/olacağı anlamına geliyor. Dolayısıyla ulusal sorunda İslamcılarla ideolojik, politik mücadele görevleri belirgin biçimde önemini koruyacaktır. Marksist Leninist Komünistlerin İslamcılarla ideolojik, politik mücadele yürütme görevleri, İslamcıların ulusal sorunda ‘çözüm’ perspektiflerine, ürettikleri kavram ve argümanların içeriğine hakim olmadan başarıyla yürütülemez. Yerine getirilemez. İslamcıların somut düşünce, öneri, tartışma ve argümanları üzerinden yürütülecek ideolojik ve politik mücadele başarılı olabilir. Bu yazı kapsamında, din adamlarının, ilahiyatçıların Yeni Şafak gazetesinde Kürt sorunuyla ilgili 10, 11 ve 12 Mart tarihlerinde yapılan röportajlardaki görüşleri tartışılacaktır.

-15. yıldönümünde, Sivas şehitlerinin anısına...-

Alevilik nedir? Aleviliğin felsefesi nedir? Aleviliğin tarihsel temeli nedir? Aleviliğin tarihsel evrimi nedir? Aleviliğin İslam’la ilişkisi nedir? İslam dini Aleviliği neden “sapıklık”, “küfür” olarak damgalar? Aleviliğin talepleri nelerdir? Aleviler homojen bir bütün müdür? İşbirlikçi Türk egemen sınıflarının ve faşist diktatörlüğün Alevilik karşısında duruşu nasıldır? Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne (MGSB) Alevilikle ilgili eklenen maddeyle işbirlikçi devlet neyin peşinde? AB, neyin peşinde? Alevi yol düşkünlerinin hesapları ne?

“Bugüne kadar devletler toplu konut yapımından çok yıkımında etkili olmuştur ”(Erhard Berner, Learning From Informal Markets)

Dünya nüfusunun yarısı artık kentlerde yaşıyor. Gecekondu, 20. yüzyılda kapitalist kentleşmenin dünya çapında temel bir olgusu oldu. Gecekondu mahalleleri ve köhnemiş eski kira evleri gelişmiş kapitalist ülkelerin kent nüfusunun yüzde 6'sını, diğer ülkelerin toplam kent nüfusunun ise yüzde 78'ini barındırıyor bugün. Ve dünya gecekondu nüfusu her yıl 25-30 milyonluk bir göç alarak büyümeye devam ediyor.

Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya, ölümlerinin üzerinden geçen onlarca yıla rağmen, nasıl da gençler! Onları tarihin tozlu sayfalarına gömmeye kalkışanlara inat nasıl da canlı, güncel ve yaşam dolular! Gençlerin ellerinde nasıl bayraklaşıyorlar!

Onları asanları, kurşunlatanları, işkencede katledenleri ise kimse savunamıyor bugün. Her biri birer zavallı yaratık olarak, ya sinsice gizleniyor, ya da milyonların öfkesinin altında eziliyor. Adalet mücadelesiyle bu katillerden hesap sormak giderek daha olanaklı ve daha yakıcı hale geliyor.

Sosyalist İktidar Partisi (SİP) kökenli kadroların kurduğu TKP, Ocak 2007 tarihli 8. Kongresinde sosyal-şovenizmi çizgileştirmişti.(1) Ezilen Kürt ulusuyla Türk burjuva sömürgeciliği arasındaki mücadelenin giderek tırmandığı, aradan geçen bir buçuk yıllık dönemde, bu çizgi kendi mantıki sonuçlarına doğru ilerledi.

Ezilen Kürt ulusunun kaderini tayin etme, ayrı devlet kurma hakkını tanımak yerine, tersine bu hakka karşı açıktan tavır alan ve sorunu “ABD ülkemizi bölüyor” görüş açısı içinde ele alan TKP, kategorik olarak devlet iktidarının yanında, Kürt ulusal hareketinin karşısında yer aldı.

Ocak ayının başında Amed’e giden Başbakan Tayip Erdoğan, burada kurum temsilcileriyle yaptığı toplantıda, “Ne istiyorsunuz” sorusunu yöneltti. Baro Başkanından, “Kürt kimliğinin tanınması, anadilde eğitim” vb. cevabını aldı. Buna karşılık “Kürtçe eğitim hakkı verirsek, Çerkezler, Lazlar, Gürcüler de ister” mealinde yanıt verdi. Bu ifade, AKP ve Tayyip Erdoğan’ların Kürt ulusal sorununda nerede durduğunu da, konuya “büyük duyarlılığını”(!) da gösteriyor. Keza son birkaç aylık kararlar ve uygulamalar da imha ve inkar politikasında derinleşildiği gerçeğini tartışmasız açığa çıkarmıştır. AKP ve Tayyip Erdoğan, Kürt ulusal sorununu çözmek bir yana, dini tarikatları harekete geçirip, “Hepimiz din kardeşiyiz” propagandasını yükseltiyor; yoksullara yardım adı altında Kürt insanını düşkünleştirme ve bu yolla ulusal hareketten uzaklaştırıp kendine, dolayısıyla rejime bağlama saldırısında pervasızlaşmanın örneklerini ortaya koyuyor.

İşçi sınıfı ve emekçilerle, sermaye sınıfı ve devlet arasında 1 Mayıs geriliminin bir tarihi vardır ve bu gerilim 1 Mayıs'ın sınıf mücadelesine kazandıracağı ivme, sınıf bilincine katacağı yeni düzeyle ilgilidir. Karşılıklı kutuplaşma, kutlama-kutlamaya izin vermeme eksenli tartışma biçiminde yansır, ancak sorunun birbirine düşman iki sınıfın bir an'a odaklanan sınıf mücadelesini ilerletme-bastırma aralığında yaşandığı bilinir. Keza Taksim irade çarpışması da aynı içeriktedir. Sınıf mücadelesinin somut bir anda odaklandığı talep- hedef olarak Taksim, işçi sınıfı mücadele tarihi bakımından kazanmış olduğu simgesel değer nedeniyle mücadeleyi ileri sıçratma potansiyeline sahiptir. Ezilenlerle devlet arasında kopuşmaya yol açmasının altında bu neden yatar. Sermaye ve devleti Taksim'in işçi sınıfının mücadele kararlılığını nasıl etkilediğini, sınıf bilincini nasıl geliştirdiğini, sınıf mücadelesine nasıl itilim kazandırdığını bilerek, bunun farkında olarak Taksim yasağını sürdürmekte bu kadar kararlı ve ısrarlı davranıyor.

2008’in ilk yarısına sığan politik ve toplumsal gelişmeler, hem rejim krizinin egemenler cephesinde daha yoğun ve dolaysız bir mücadeleyi koşullamaya evrildiğini, hem de işçi sınıfı ve ezilenler cephesi dinamiklerinin kendilerini daha etkili ve daha yaygın tarzda ortaya koyma sürecine girdiğini gözler önüne serdi.

Kimi gelişmeleri kısaca hatırlayalım.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Gazete Dergi adına Yazı İşleri Müdürü: Tülin Gür
Posta Çeki Hesap No: Varyos Gazete Dergi 17629956
Türkiye İş Bankası IBAN: TR 83 0006 0011 1220 4668 71

Bize Ulaşın

Yönetim Yeri: Aksaray Mah. Müezzin Sok. İlhan Apt. No: 12/1 D:7 Fatih/İSTANBUL
Tel: (0212) 529 15 94  Faks: (0212) 529 06 75
Web Sitesi: www.marksistteori5.org
E-posta: info@marksistteori.org
Twitter: @mt_dergi