“Ateş üretenlerin” yalın ama bir o kadar da çarpıcı öykülerine tanıklık ediyor zaman. Bahar dallarının erkenci vedalarının hüznünü yine bahar dağıtıyor. Karşımda hala canlılığını koruyan nergisler ve senin fotoğrafın. Nasıl da çoğalıyorsunuz yan yana. Güzelliğin, gülüşün nergisleri kıskandırıyor adeta. Gözlerinse geleceği muştulayan umut yıldızları gibi parlıyor.
9 Şubat 1989’da merhaba demişsin çiçeklere, ırmaklara, göğe, yıldızlara... 9 Şubat 2012’de ise yeni doğumları müjdeledin. Yüreğimizin, aklımızın elinden tuttun o gün. “Halkların baharında açmış bir çiçek” demişti yoldaşların. Muhteşem bir benzetme!
Eylemin, inkâr edilen, soykırımcı katliamlara maruz bırakılan, sömürgeci boyunduruk altında tutulan Kürt halkımıza Türkiye’den kanatlandırılan bir selamdır. Türkiyeli ve Kürdistanlı işçilere, emekçilere, kadınlara, gençlere umutlu ve yenilmez bir çağrı.
Erkenci vedan yüreğimizi kavuruyor bilesin. Ne ki, eylemini; eyleminin ideolojik-politik anlamını çözümledikçe aynı yolda yürüyor olmanın haklı gururunu yaşıyoruz. Bilinir; her gidiş yeni bir çarpışmanın, arınmanın işaret fişeğine dönüşür. Bu kez çabalarımız birkaç kat artıyor. Yeni doğumları müjdeleyen gencecik bir kadın yoldaşımızdır çünkü. Ateşiyle ısınacağımız, rüzgârıyla serinleyeceğimiz, buza kesen ayazlarda sıcaklığıyla sarhoş olacağımız Yaseminimizdir doğan. Adımlarımızı hızlandırışımız bundandır. Niteliği yükseltme çabamız, uzattığın eli tutmak ve çağrına yanıt olma isteğimizdendir. Yaşamımızın orta yerine tahrip gücü yüksek bir bomba gibi düştün sevgili yoldaşım. Telaşlanma hemen. İyileştiren, iyileştirecek olan bir infilaktır bu. Bir dönemi tariflerken 9 Şubat öncesi ve 9 Şubat sonrası olacak yaşamımızda artık. Yeniden doğuşun milattır, yüzü, güneşe, ışıltılı geleceğe dönük sosyalist kadınlar için. 9 Şubat öncesi yürüttüğümüz tüm iç tartışmaları bir başka formda yürüteceğiz. Zira eylemin, yüreği devrim için atan kadınlara çok yönlü bir çağrıdır. Bu çağrıya vereceğimiz yanıtlar kadın devrimini ne denli kavradığımızın, yaşamımızda, mücadelemizde ne ölçüde ete kemiğe büründürdüğümüzün de göstergesi olacak. “Kadın devrimiyle özgürleşmeye, siyasetin merkezine” diyenler olarak, çağrın ve özgürleştirici gücü üzerinde yeniden ve yeniden dikkatle duracağız. İç tartışmalarımızı bir başka formda ele alacağız. Uzayan, dinamizm üretmeyen sorularımızı, atalete, inisiyatifsizliğe yol açan yanıtlarını tarihin çöp sepetine atacağız. Bizi bir bataklık gibi içine çeken ve sönük bir yalnızlığa iten, yüzü kendine dönük, sıradanlığın, bencilliğin iç sesleriyle kopuşarak, yüzümüzü yaşamın yeşiline, yoldaş paylaşımlara, görkemli düşlere dikeceğiz.
9 Şubat’ta yeniden ve daha güçlü doğuşuna tanıklık etmiş olan kalbimiz, tınısını senden alan, rüzgârı senden esen coşkulu bir yenilenişe kilitlenecek. Söylediğin ezgi yüreğimizde, beynimizde alazlandıkça geriye çeken, gürül gürül akmamızı engelleyen ne varsa aşıp geçeceğiz duraksamadan. Ardımıza bakmayacağız hayır! Yaşamımızı kendi ellerimizle alt üst edeceğiz. Öyle ya, “hayatımızın altının üstünden daha iyi olup olmadığını nereden biliyoruz”.
Yaşam öykülerimiz, yürüdüğümüz yol ne çok benziyor değil mi sevgili yoldaşım? Kaçımız benzer şeyler yaşamadık ki! Belki biçimi değişti, belki nüans farkları vardı. Fakat birçoğumuz geçtiğin yollardan geçtik, bilesin. Anlattıkların çok tanıdık sevgili yoldaşım. Tanıdık ve bir o kadar da can yakıcı. Yaşamın, mücadelenin değişik renkleri işte. Gürül gürül akarken kavga denizine, yolumuz kesildi kimi vakit. Hoyrat ellerin kaba müdahaleleriyle tökezledik bazen. Yeri geldi kavganın amansızlığına bir nergis narinliğiyle yanıt olmaya çalıştık. Eşitsiz bir savaştı ve kaybettik. Belki de acemiydik henüz! Yaşam cangılının sayısız deneyleriyle tanışmamıştık belli ki. Erkenci bahar dalları gibi donuverdik ayazda... Kırıldık...
Öğretilmişlikler, ah öğretilmişlikler. Kolay kolay bırakmıyor peşimizi. Kimi zaman aile cenderesi içinde sıkıştırılırken kesiyor yolumuzu, kimi zaman sevgilimizle ilişkimizde, kimi zaman yeni görevlerle, farklı alanlarla karşı karşıya kaldığımızda. Köklü kopuşlar yaşadığımız da, tökezlediğimiz de oldu bu çarpışmalarda. Sahici kopuşlarla yüzümüzü geleceğe çevirdiğimiz gibi, öğretilmişliklere tutsak düştüğümüz de oldu. Hem de kafamızın bu konularda en açık olduğunu düşündüğümüz anlarda! Hani isteseler “doğrulara” dair saatlerce konuşabilir, sayfalar dolusu yazabilirdik! En ağır yenilgileri de böyle anlarda almıyor muyuz?
Değerlendirmeni okurken, kadınlar olarak yaşamlarımızın birbirine ne çok benzediğini ve nasıl da kesiştiğini düşündüm. Evet, sevgili yoldaşım, toplumsal maddi koşulları değiştiremediğimiz, toplumsal cinsiyet rollerine karşı güçlü savaşımları bugünden örgütleyemediğimiz sürece aynı patikaları çiğneyip, benzer yollardan geçeceğiz. Fakat şanslıyız. Direnç çiçeğimiz Işık’a, kutupyıldızımız Güneş’e ve sana -Zilanımıza- yoldaşız. Şanslıyız. Beritanlarla, Çiçeklerle, Sabolarla, Hamiyetlerle, Ayferlerle, Sefagüllerle, Lalelerle, Yeterlerle, Haticelerle, Sibellerle, Seraplarla devrimci yoldaşlıkta atıyor yüreğimiz. Sizleri tanıdıktan, mücadele içinde kendinizi var edişinize tanık olduktan sonra, o yolu aynı şekilde yürümemiz mümkün mü? Ayak izlerinize basarak yürüyoruz sevgili yoldaşım. Bağrında okyanuslar taşıyan, birbirine kavuşmaya çalışan, kavuştukça birbirinden güç alan damlalar kadar sabırlı oluşumuz bundandır. Yüzünü güneşe dönen güne bakanlar kadar cesursak, fetheden gülümseyişinizin, güven veren yürüyüşünüzün payı büyüktür sevgili Yasemin.
Çağrın! Nasıl da yalın. Çağrın, coşkulu yürüyüşün, kendini devrimci tarzda var edişin billurlaşmasıdır. Yıkmaya yönelmek, yıkmak ve yeniden kurmak. Kolay cesaret edemediğimiz, fakat bir kez yönelince de devrimci sonuçlar aldığımız bir yol. 9 Şubat’ta yeniden doğuşun, yıkmak ve yeniden kurmak konusunda biz devrimci kadınlara ateşten bir çağrıdır. Bu çağrıya rüzgârdan yanıtlar oluşturuyor nice genç kadın. Soluğu senden esen, eskiyi yıkma çağrısından güç alan bir rüzgâr bu. Ektiğin tohumlar yeşermektedir, kuşkun olmasın.
Bahar dalımız. Zayıf, yetersiz yanlarımızla hesaplaşırken ellerimizden tutacaksın. “Gerçeğe, sakınmadan, dosdoğru, gerçeğin gözünün içine bak” diyeceksin tüm inceliğinle. Gerçekle, verili gerçeğimizle yüzleşmenin, özgürleşmenin ilk adımı olduğunu bilerek yürüyeceğiz. Gerçeğimize gözümüzü kapayıp, kafamızda oluşturduğumuz tasvirlerle kendimizi kandırma gafletine yenilmeyeceğiz.
Mücadeleyi yeni bir düzeye taşıma çağrına somut yanıtlar oluşturacağız. Devrimciliğimizi, kadın devrimini yaşamımızda, eylemimizde ne denli pratikleştirdiğimizi tuttuğun aynaya bakarak çözümleyeceğiz. Rutini zorlamanın sınırlarımıza dokunmak olduğunu bilecek ve o sınırlara saldırma kararlılığıyla hareket edeceğiz. Gülümseyen gözlerinden aldığımız güçle, bizi geriye çeken, zincirleyen, tutuk kılan, adanmışlığımızı, feda ruhumuzu sınırlayan her ne varsa, tümüyle cesaretle, cüretle hesaplaşacağız.
Devrimciliğimizi, enerjimizi sınırlayan tüm yüklerden arınacağız yürüyüşünün yalınlığını izleyerek.
“Kadın öncülüğünü” eyleminde somutladın sevgili yoldaşım. İşaret ettiğin ışıltılı yolda cüretine tutunarak yürüyecek ve yeni örnekler yaratacağız sana söz! Gökkubbe tanıktır buna. Aynı iplikten dokunduğun, adımlarını takip ettiğin Güneş’imiz, komutan Onur’umuz tanıktır! Kadın şafağının yapıcısı kadınlar olarak, kadın devrimini-özgürleşme mücadelemizi ilmek ilmek dokuyacağız. Yüzümüz, Zilanlaşan genç kadın cüretine, iradesine ve kararlı yürüyüşüne dönük olacak daima.
9 Şubat senin, Zilan olarak yeniden doğduğun, baharın, zapt edilmez bir coşkuyla hayatın dallarına yürüdüğü gündür. Bizim içinse, 9 Şubat, bütün düzenleri yıkmaya yöneldiğimiz, yüzümüzü döneceğimiz bir rehbere sahip olduğumuzu öğrendiğimiz gündür. Tarih yaprakları bizim için 9 Şubat öncesi ve sonrası olarak ayrışmıştır artık. Erkenci her çağrı, baharın yaşamı yeniden ve yeniden çiçeklendirişi, her yeni doğum, biz kadınları daha da ileriye çekiyor. Sonsuzluğa yürüyüşünüz ellerimizden tutan bir rehbere dönüşüyor. 9 Şubat’tan sonra senin gözlerin ve yüreğinle bakıyoruz dünyaya. Senin yerine de savaşma göreviyle, sorumluluğuyla karşı karşıya buluyoruz kendimizi.
Büyük kayıpları büyük değerlere dönüştürmek, yıldızlaşanlarımızın mutlulukla taşıdığı bayrakları, onur, cüret ve bahtiyarlıkla yükseltmekle mümkün. Biliyoruz ki, sizlerden, kızıl kanatlı kadınlarımızdan ve yürüyüşünüzden öğrendiğimiz ölçüde, soluğumuz soluğunuza karışır. Ol sebepten sevgili yoldaşım, ezgin yüreğimizde alazlandıkça sana, size, daha da yakınlaşacağız. Ezgini, özgür kadın cüretinle öne atılan, gülümseyişinle ısıttığın, çağrınla ayaklandırdığın kadınlar söyleyecek artık.