Sayı 6 / Mayıs-Haziran 2012

Son birkaç ayın politik verilerine işçi sınıfı ve ezilenlerin devrimci perspektifinden baktığımızda, büyüyen umut ve mücadele kararlılığıyla, durumu değiştirme isteği ve birleşik savaşım yönelimiyle yüz yüze geliyoruz.

Egemenler cephesi ise, tüm güçlülük görüntüsüne ve yekparelik imajına rağmen, rejim krizini örgütleyen sorunlar ve politik mücadele dinamikleri karşısında, devlet terörünün çeşitli biçimlerini ve faşist psikolojik savaşı yoğunlaştırmaktan başka yol bulamazken, yeni iç çelişki ve çatışmalara yuvarlanmaktan, halklarımıza karşı işlediği suçlarda yeni suçüstülerle yüz yüze gelmekten kurtulamıyor. Bölgesel gelişmelerin ortaya çıkardığı yeni koşulların ve güç ilişkilerinin, Kürt ulusal varlığına ve mücadelesine sunduğu manevra olanaklarından ötürü yeni dar boğazlara sürükleniyor.

HDK I. Genel Kurulu’nun ardından Arzu Demir’in Marksist Teori için sorduğu soruları, ESP Genel Başkan danışmanı ve HDK Genel Meclis Örgütlenme Komisyonu üyesi İbrahim Çiçek yanıtladı.

*Halkların Demokratik Kongresi, 12-13 Mayıs günlerinde Ankara’da 1. Genel Kurulunu topladı. Genel Kurul, HDK gerçekliği açısından nasıl bir tablo sundu?

Kıyaslamalı bir değerlendirme yapmak istiyorum. Kuruluş Kongresinde her şey çok soyuttu, çok geneldi, tasarım halindeydi. Daha çok muradımızı açıkladığımız, niyet beyan ettiğimiz bir durumdu söz konusu olan. Fakat 1. Genel Kurulda durum çok farklı. Somut, canlı, ele tutulur gerçek bir duruma ulaştık. HDK’nin biraz ete kemiğe büründüğünü gördük. Yeni politikanın, yeni siyaset algısının ve tarzının mayalanma kabı olarak HDK’yi kurmuş bulunuyoruz. Artık bir HDK gerçekliği var. Bu genel kurulun fotoğrafına bakarak şunu söyleyebilirim; HDK, emekçi sol hareketimizin tarihinde, bir yenilenme, yeniden doğuş hareketinin başlangıç halidir. Bu fermantasyon potası yeni siyasetin gelişmesi ve mayalanması için güçlü bir imkandır. Yaydığı umut da bu imkândan kaynaklanıyor.

“O zulmedenler nasıl bir devrimle baş aşağı edileceklerini yakında bileceklerdir.” (Kur’an-ı Kerim, Şuara, 227)

1920’de Bakü’de “Yaşasın Dünya Devrimi” pankartıyla ve kızıl bayraklarla yürüyen kara çarşaflı ve yüzleri peçeli kadınların fotoğrafını gördüğümüzde aklımıza ilk ne gelir? Peki ya 1970’lerde Nikaragua’da FSLN saflarında devrimci gerillalar olarak savaşan papazları okuduğumuzda ne düşünürüz? Muhtemelen gerçeklik ile ideolojik veya psikolojik önyargılarımız arasında rahatsız edici bir gerilim ortaya çıkar.

Şüphesiz, konumuz Türkiye’deki herhangi bir siyasal İslamcı örgütlenmenin Kürt sorunuyla kurduğu ilişki ve genel anlamda siyasal İslamcı akımların Kürt sorununu ele alış biçimi değil. Kürdistan, değişik tarikatların ve bunlara bağlı cemaatlerin yerleşik olduğu bir coğrafya. Bunların bir kısmı Kürt inanç ve kültür yaşamında ideolojik bir motif olmanın ötesinde, doğrudan politika sahnesinde yer alıyorlar. Öte yandan düpedüz hükümet ve devlet eliyle belirli bir amaç doğrultusunda hareket eden örgütlenmeler de var. Ve en başta da onlar, Kürdistan’da iktisadi, sosyal ve kültürel ilmiklerle inkârcı sömürgeci ağı sağlamlaştırmaya yöneliyorlar. Ki, yürüttükleri faaliyet, klasik misyonerlik faaliyetidir. Misyonerliğin tarihi aynı zamanda halkın yoksulluğunun, onu köleleştirmenin aracı haline getirilmesinin, dinin sömürgeci egemenliğin boyunduruğu haline getirilmesinin tarihidir.

Kürt sorunu, Türkiye’nin temel sorunu haline gelmiştir. Kürt halkının, devlet tarafından ezilemeyen ve her baskı dalgasından güçlenerek çıkan başkaldırısı, sorunun çözümünü dayatıyor. Düzen partileri, geleneksel inkâr ve imha çizgisinin farklı tonlarını savunuyorlar. Kürt halkının ulusal demokratik savaşımıyla omuz omuza yürüyen partimiz, sorunun köklü ve kalıcı çözümünü birleşik devrimimizin zaferinde görmektedir. “Çözüme” dair çokça tartışmanın yürütüldüğü günlerde, emekçi çözüm görüş açısından “Halk Cumhuriyetleri Birliği” programını öne sürmektedir.

Röportaj: Arzu Demir

Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Fatma Gök, AKP hükümetinin toplumu muhafazakâr ve dini temellerle yeniden düzenleme istediğini belirterek, 4-4-4 Kesintili Eğitim Yasası’nın bu amacın bir parçası olduğunu söyledi. Prof. Gök, “Eğitim yasası, topyekûn bir saldırının bir parçası. İstanbul’u Dubai yapmakla, bütün kamusal alanları özelleştirmekle ilgili” dedi. Neoliberal kapitalist düzenin iyi çalışması için, AKP’nin toplumu ideolojik olarak dönüştürmek istediğini söyleyen Gök, “bunun bir kısmı din temelli bir eğitimdir. Diğeri de neoliberal politikalarla uyumlu, dünya pazarına iş gücünü yetiştirecek bir anlayışla düzenlenmesidir"’ diye konuştu.

Eğitim sistemi 80 Askeri faşist darbesinden sonra değiştirilerek, tekelci burjuvazinin ihtiyaçları ve neoliberal politikalarla uyumlu hale getirildi. Bu doğrultuda yeni eğitim müfredatları yapıldı. Bunun sonucunda ezberci, kendine verilenle yetinen, az düşünen, paylaşımcılıktan uzak, kendi çıkarlarını her şeyden üstün tutan, rekabetçi, tüketici gençler yetiştirilmeye çalışıldı. Paralı eğitime geçişin koşulları hazırlandı. Özel okullar ve dershaneler sisteme dahil edildi. “Bütçeye göre eğitim” politikasıyla, devlet okullarındaki eğitimin kalitesizleşmesine ve özel okullara yönelime yol açacak politikalar uygulandı. Din dersi zorunlu hale getirildi. Alevi, Hıristiyan, ateist denmeden herkes bu derse girmeye zorlandı.

9 Şubat günü eylem hazırlığındayken taşıdığı bombanın patlaması sonucu ölümsüzleşen Marksist Leninist Komünist Parti militanı, komünist kadın Yasemin Çiftçi’nin, elimize posta yoluyla ulaşan MLKP İstanbul İl Komitesi’nin yayın organı Özgür İstanbul’da yer alan Eylül 2011 tarihli değerlendirmesini haber niteliği taşıdığı için yayınlıyoruz.

“Ateş üretenlerin” yalın ama bir o kadar da çarpıcı öykülerine tanıklık ediyor zaman. Bahar dallarının erkenci vedalarının hüznünü yine bahar dağıtıyor. Karşımda hala canlılığını koruyan nergisler ve senin fotoğrafın. Nasıl da çoğalıyorsunuz yan yana. Güzelliğin, gülüşün nergisleri kıskandırıyor adeta. Gözlerinse geleceği muştulayan umut yıldızları gibi parlıyor.

Marks zamanında Londra’dan Kalküta’ya yolculuğun bir kuşaktan kısa sürede sadece 7 güne düşeceği öngörüsü geleceğe iyimser bir bakıştı. Bugün Kalküta’ya gitmek için sadece yarım gün yetiyor. İngilizlerin sömürgecilik döneminde inşa ettikleri kent hala eski yüzünü koruyor, sömürgecilik dönemi stilindeki devasa binalar yerli yerinde ve bisiklet tipindeki Riksha’ların taksi olarak kullanılmasına devam ediliyor.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi