Eğitim sistemi 80 Askeri faşist darbesinden sonra değiştirilerek, tekelci burjuvazinin ihtiyaçları ve neoliberal politikalarla uyumlu hale getirildi. Bu doğrultuda yeni eğitim müfredatları yapıldı. Bunun sonucunda ezberci, kendine verilenle yetinen, az düşünen, paylaşımcılıktan uzak, kendi çıkarlarını her şeyden üstün tutan, rekabetçi, tüketici gençler yetiştirilmeye çalışıldı. Paralı eğitime geçişin koşulları hazırlandı. Özel okullar ve dershaneler sisteme dahil edildi. “Bütçeye göre eğitim” politikasıyla, devlet okullarındaki eğitimin kalitesizleşmesine ve özel okullara yönelime yol açacak politikalar uygulandı. Din dersi zorunlu hale getirildi. Alevi, Hıristiyan, ateist denmeden herkes bu derse girmeye zorlandı.
2004 yılında eğitim “reformu” adı altında yeni bir eğitim müfredatı yürürlüğe girdi. Bu müfredatla eğitimin içeriğindeki kalıntı düzeyindeki bilimsel yöntemler ve bilgiler bile ayıklanıp, pervasızlık düzeyinde bilim dışı, dinsel, ideolojik uygulamalar eğitim programlarına dahil edildi. Müfredatta yer alan bilim dışı unsurların varlığı meşrulaştırıldı.
Şuraya varıldı: YGS sonuçlarına göre 1 milyon 250 bin kişiden 50 bini 0.5 puan bile alamazken, 260 bin kişi fen bilimlerinden tek soru çözememiş! Diğer yandan en iyi öğrencilerin katıldığı uluslararası bilimsel nitelikli yarışmalardaki sonunculuklarla iftihar eder bir haldeyiz! Çocuklar, daha ilkokuldan itibaren dershanelerde yarışlara hazırlanıyorlar. Yıllardır dershaneler muazzam paralar kazanıyor. Burjuvazi, onların politikacıları, generalleri, polis şefleri, yüksek sivil bürokratları çocuklarını yurtdışında okullara yolluyor. İşçi, emekçi çocuklarına ise, meslek okulları ve imam hatipler öğütleniyor!
Burjuva ailelerin yanı sıra, küçük burjuvazinin üst kesiminden aileler çocuklarını özel okullara gönderiyorlar. Özel derslerle çocuklarının “açığını” kapatmaya çalışıyorlar. İşçi ve emekçilerin çocuklarıysa “parasız” devlet okullarında, sınıflarda üst üste okuyorlar. Çoğu zaman da dersleri öğretmensiz geçiyor. Dışarıda ise atanması yapılmayan öğretmenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. İyi bir meslek sahibi olmak adına küçük bir yaştan itibaren psikolojik baskı altına alınan bu çocuklar, kendilerini bir yarış atı gibi hissediyorlar. Bir sınavı kazanmak onlar için bir hayat memat meselesine dönüşüyor. Aileleri için de. Her yıl üniversite sınavından önce stresten intihar eden, ya da kalp krizi geçirenleri yazıyor gazeteler. Sınav sonrasında da, gerekli puanı alamadığı için intihar edenleri! Üniversite önünde yığılmış milyonlarca genç. Ve bu emekçi çocukları özel okullarda okuyan, özel dersler alan, dershanelere giden gençlerle aynı sınava tabi tutuluyorlar.
Anadilde eğitimin bölücülük sayıldığı bu eğitim sisteminde, asimilasyon tüm şiddetiyle devam ettiriliyor. Okula başladıklarında Türkçe öğrenmeye mecbur ediliyorlar. Yüzbinlerce Kürt çocuğu, anadilleri olmayan bir dilde, Türkçede, anadili Türkçe olan çocuklarla yarıştırıyorlar. Her aşamada daima iki adım geride oluyor bu çocuklar. Çoğu daha okul döneminde kaçınılmaz biçimde işçiliğe başlıyor.
Eğitim sisteminin hali bu iken bu sorunlara çözüm getirmek yerine AKP hükümeti, 10 Nisan 2012’de yürürlüğe giren “222 sayılı İlköğretim Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”u, yaygın adıyla, 4+4+4 yasasını yürürlüğe sokmayı başardı. AKP’nin Milli Eğitim Bakanı bu yasanın sorunları çözücü değil “yapısal bir değişiklik” olduğunu itiraf etti. Aslında 80’lerde başlayan politikaların ve 2004’te yapılan müfredat değişikliklerinin yeni bir adımıydı bu.
4+4+4 yasasıyla, eğitimde politik İslamcı burjuva düzenlemeler yapılıyor. Müfredat tümden bilimsel yöntemlerden arındırılmak isteniyor. Ki bir dönemdir, öğretmen ve öğrencilere “yaratılış atlası” dağıtılıyor. Çocuklar, umreye götürülüp, okul yerine, Kur’an kurslarına ve camiye yönlendiriliyorlar. Dindarlık adı altında itaatkârlık kültürü egemen kılınmak isteniyor.
Her yıl yaklaşık 1. 400 bin çocuk ilköğretime başlamakta. 5 yaş uygulaması ile yeni dönemde yaklaşık 2.800 bin çocuk ilköğretim birinci sınıfa gelecek. Bu yoğunluk giderek üst sınıflara da yansıyacak. Bu durum yıllarca eğitimin niteliğini düşürecek.
Derslik ve öğretmen ihtiyacından bahsediliyor. AKP hükümeti bu açığı kapatmak için dershaneleri özel okullar haline dönüştürmeyi ya da buralardan parayla hizmet almayı planlıyor. Tayyip Erdoğan’ın, “dershaneler kapatılacak” sözünün anlamı bu olsa gerek! Aksi halde, kapanmak bir yana, dershane yaşının 7’ye kadar düşeceği ve dershanelerin sayısının daha da artacağı görülüyor.
4+4+4 yasasından sonra çıkarılan özel “teşvik yasası” içinde özel eğitim ve öğretim teşvikleri de yer alıyor. Buna göre, devlet, özel okula kayıt yaptıran her çocuk için 1500 lira ödemeyi taahhüt ediyor. Bu yasada “stratejik yatırım” olarak nitelendirilen eğitim yatırımlarının içine ilk, orta ve lise eğitim yatırımları da girdi. Yasada şöyle deniyor:
“...Stratejik yatırımlar hangi illerde yapılırsa yapılsın beşinci bölge kapsamındaki illerin teşviklerinden yararlanacak. Bu sınıfta yapılan yatırımlara ise şu teşvikler verilecek: 1) Gümrük vergisi muafiyeti, 2) KDV istisnası, 3) Yedi yıl süreyle sigorta primi işveren hissesi desteği (yatırım altıncı bölgede yapılırsa destek 10 yıl verilecek), 4) Yatırıma katkı oranı yüzde 50 olmak üzere yüzde 90 vergi indirimi, 5) Yatırım yeri tahsisi, 6) Faiz desteği (sabit yatırım tutarının yüzde 5’ini aşmamak kaydıyla azami 50 milyon TL), 7) Bina inşaat harcamalarına KDV iadesi (500 milyon TL ve üzerindeki yatırımlar için), 8) Gelir vergisi stopajı desteği (sadece 6. bölgedeki yatırımlar için 10 yıl süreyle uygulanacak)”.
AKP hükümeti, şu an 440 bin olan özel okul öğrenci kapasitesini kısa vadede 7-8 milyona yükseltmeyi planlıyor. Halen yüzde 3 olan özel okulların payını yüzde 50’ye çıkarmayı hedefliyor. Bu arada atanamayan öğretmenler meselesini de, onları, özel okullarda sözleşmeli ve asgari ücretli olarak çalıştırarak “çözmeyi” deneyecekler. Ucuz kalifiye işçiler ordusuna katma çözümü!
İşçilerin ve emekçilerin çocukları bu özel okullara gidemeyeceği için, devlet okullarına, ama daha ziyade kısa yoldan meslek sahibi olma, para kazanma ihtiyacıyla meslek okullarına ya da din eğitimi yapan okullara yöneleceklerdir. Bu, geçtiğimiz yıllarda, meslek lisesine gidenlerin oranının yüzde 70’ten yüzde 30’a düşmesiyle kalifiye işçi sıkıntısı çeken burjuvaziyi çok memnun edecektir.
Mesleki/teknik okullarda okuyan öğrencilerin stajı üçüncü dört yılda başlayacak olsa da, meslek lisesi orta kısmını tercih eden “öğrenci, bölümüyle ilgili çıraklık eğitimi almak isterse 1 yıl okuduktan sonra staj eğitimi alabilecek”. Böylece Kanun tasarısına daha önce konulan ama gelen tepkiler ve eylemler üzerine geri çekilen çıraklığa başlama yaşının 11’e düşürülmesi fiili olarak uygulanacaktır.
4+4+4’le, “yirmi ve daha fazla personel çalıştıran işletmeler, çalıştırdıkları personel sayısının yüzde beşinden az, yüzde onundan fazla olmamak üzere mesleki ve teknik eğitim okul ve kurumu öğrencilerine beceri eğitimi yaptırır” maddesinden, “yüzde onundan fazla olmamak” ibaresi çıkarıldı.
Yani patronlar, istedikleri kadar meslek lisesi öğrencisini, fabrikalarda, atölyelerde yetişkin işçilerin yerine, ucuz iş gücü olarak çalıştırabilecekler. Hem de çok düşük bir ücret karşılığında! AKP hükümeti 4+4+4’le buyuruyor ki, 20 ve üzerinde işçi çalıştıran işyerlerinde asgari ücretin yüzde 30’u, 20’nin altında işçinin çalıştığı işyerlerinde asgari ücretin yüzde 15’i, “aday çırak ve çırağa yaşına uygun asgari ücretin yüzde 30’u” yeterli!
Burjuvazinin devleti 1999’da imzaladığı İLO’nun “dünyada çocuk işçiliğinin en kötü koşullarının ortadan kaldırılması için acil eylem planı” başlıklı 182 sayılı sözleşmesindeki 15 yaş altında çocuk işçi çalıştırmayacağına ilişkin uluslararası anlaşmayı da böylece fiilen ortadan kaldırmış oluyor.
Çocuk işçiler için dünyada 15 iş alanı “en kötü” kategorisinde görülüyor. 2011 yılında yapılan bazı araştırmalarda Türkiye’de “en kötü” kategorisinde 3 alan saptanmış. Bunlar, mevsimlik tarım, küçük ve orta boy sanayi işletmeleri ve sokakta çalışan çocuklar biçiminde tarif ediliyor. 4+4+4 yasasıyla öğrenciler, bu en kötü alanlardan biri olan küçük ve orta boy işletmelere çocuk işçi olarak, sadece meslek hastalığı ve iş kazası sigortası yapılarak yollanıyorlar. Hem de henüz 13 yaşında!
Yine 4+4+4 tasarısının kanunlaşmasının ardından burjuva meclise sunulan İş yasa tasarısıyla, İş Kanunu’nun 105. maddesindeki ağır ve tehlikeli işlerde 16 yaşından küçük çocuk ve gençlerin çalıştırılmasını yasaklayan ve buna uymayan patronlara 1358 TL’lik para cezası öngören yasa da ortadan kaldırılıyor.
Denilebilir ki, AKP hükümeti, 2023’te dünyanın en gelişmiş 10 kapitalist ekonomisi içinde olma hedefini, 4+4+4 eğitim yasasıyla, çocuk işçilerin küçük bedenleri üzerinden gerçekleştirmek istiyor. Burjuvaziye hizmette sınır tanımadığını gösteriyor.
4+4+4 eğitim yasasıyla “dindar gençlik yetiştireceğiz” diyen AKP, bu yolla bir yandan kendisinin ve cemaatlerin kitle tabanını genişletmeye çalışırken, aynı zamanda kapitalistlere “kadere boyun eğen”, kendisine verilenle yetinen, itaatkâr, patrona karşı çıkmayı Allaha karşı çıkmak gibi gören, bu dünyada açlık yoksulluk çekse de, ödülünü ahirette alacağını düşünüp tevekkül eden işçi kıtaları hazırlamak istiyor.
4+4+4 yasasıyla, zorunlu din dersi ve ona, seçmeli de olsa Kur’an dersinin eklenmesi, 18 yaş altı çocuklara zorunlu, aile isteği ve baskılamayla örgün eğitimde Sünni İslami eğitimin verilmesi anlamına geliyor. Henüz dünya görüşünü seçmek için yeterli bilgi birikimine bile sahip olmayan yaşlardaki çocuk ve gençlerin dünya görüşünü dine, özel olarak Sünni İslami inanca göre şekillendirmek hedefiyle hareket ettiği görülüyor. Böylelikle aynı zamanda, Sünni mezhepler dışında kalan mezhep ve inançlardan ve bilimsel inanca sahip ailelerden çocuklar, zorunlu din dersi eğitimiyle Sünni İslamcı şekillendirmeye tabi tutulacakları gibi, seçmeli Kuran dersiyle aynı doğrultuda baskı altına alınacaklardır. Okul arkadaşlarının arasında dışlanma ya da derse girme şeklinde zorlamalar görülecektir. Okul yönetimleri bu derse girmeleri konusunda baskı uygulayacaktır.
Bugün, kapitalist toplumsal yapı ön koşulu atlanmamak üzere, türbanlı kadınların üniversite eğitimi ve çalışma hakkı yönündeki adımlarda, kadın kurtuluş mücadelesinin ve Kürt halkının özgürlük savaşımının payı tartışmasızdır. Cemaatler kadınların toplumsal yaşama etkin katılışından rahatsızdırlar ve onların evlerine dönmelerini istemektedirler. 4+4+4 böyle düşünenlere aradıkları imkânı tanıyor.
Yasaya göre son dört yılda eğitim yok öğretim var: Açıköğretim! Özellikle kız çocuklarının okula gitmeden öğrenimini sürdürmesi hedefleniyor. Erkek öğrenciler ise çıraklığa yönlendirilecekler. Ayrıca açıköğretimi seçenler, sınıf geçmek için dershanelere hücum edecekler.
Böylelikle 4+4+4’le, genç kadınlar, 13 yaşından itibaren, üçüncü dört yılda zorunluluk kalktığı için, yaygın eğitime devam ediyor adı altında okuldan alınabilecekler. Evlendirile- bilecek ya da eve kapatılabilecekler.
Öğrencilere diploma 12 yılın sonunda verilecek ve tek diploma olacak. Öte yandan öğrencinin 4 yıl veya 8 yıl okumasının bir anlamı olmayacak ve öğrenci okulu yarıda bıraktığı takdirde eğitimsiz sayılacak. Ancak ortaokulu tamamlayanlara ilköğretim sertifikası verilecek.
Ve en önemlisi anadilde eğitim yasada yer almıyor. İnkârcılık ve asimilasyon 4+4+4’le sürdürülüyor.
Yasanın öngördüğü düzenlemeler içinde ‘tabletli eğitim’ olarak bilinen Eğitimde Fırsatları Arttırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH) projesiyle ilgili bir madde daha var. Eğitimde teknolojinin kullanımının arttırılmasını öngören proje kapsamında 2015 yılına kadar yapılacak mal ve hizmet alımları ile yapım işleri, Kamu İhale Kanunu (KİK) hükümlerine tabi olmayacak. Projenin toplam maliyetinin, tamamen yaygınlaşması halinde 20 milyar doları bulacağı ifade ediliyor. AKP yandaşı patronlara ve tekellere zenginleşmenin yeni kapılarını açıyor. Projeyle devlet halktan topladığı vergilerle yandaşı tekellere ve burjuvalara sermaye birikimini hızlandırmaları için, para akıtacak.
AKP hükümetinin, emperyalist küreselleşme politikaları doğrultusunda patronlara çocuk ve stajyer ucuz işçi sağlama saldırısını ve burjuva islami toplumsal temel yaratmayı amaçlayan bu yasayı mücadelelerle engelleyemediysek bile, sonuçlarına karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. İnanıyoruz ki, ucuz işçi sağlama saldırganlığı, kapitalizmin yol açtığı ağır çalışma koşullarına karşı mücadele temelini asla değiştirmeyecek, onu mezara gömme mücadelesi büyüyecektir. Burjuva İslami toplumsal taban yaratma çabası ise bu mücadeleyi engellemeye yetmeyecektir.