Üniversite öğrencileri toplumsal muhalefetin en dinamik kesimlerinden biridir ve kimi zaman da bir ateşleme fitili olarak boy gösterir. Bu nedenledir ki; Türkiye'de de mücadelenin en önemli dönemeçlerinde üniversiteli gençlik hareketi kendini belirgin biçimde hissettirmiş, hatta dönem dönem hareketin sürükleyici gücü olmuştur. Üniversitelilerin aydın özellikleri, öğrenci hareketinin her zaman var olan toplumsal sistemi sorgulama ve alternatifini üretme ve bunun için mücadele etmelerini ağlamıştır.
Öğrenci hareketleri, dönemin ihtiyacına bağlı kalarak da değişik örgüt modellerinin yaratıcısı olmuşlardır. Gençliğin; canlı, dinamik, eskiyene karşı mücadele ve yeniyi arama özellikleri onu toplumun diğer kesimlerinden ayırt etmiştir. Gençlik tutucu değildir. Yıkmak-bozmak, yeniden yapmak genç olmanın gereğidir.
Türkiye'nin yakın tarihine baktığımızda üniversite merkezli olan ve devrimci demokrat niteliğe sahip ilk örgüt Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF)’dur. FKF yerellerden kurulmuş daha sonra da merkezileşmiş ve binlerce öğrenciyi kucaklamış bir örgüttür.
İlk Fikir Kulübü 1956’da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde kuruldu. Daha sonraki yıllarda başta Ankara ve İstanbul'da olmak üzere çeşitli fakültelerde kurulan 12 Fikir Kulübü 1965’te federasyonlaşarak Fikir Kulüpleri Federasyonu ismini aldı. FKF bir taraftan öğrencilerin akademik demokratik talepleri için mücadele etti. Diğer taraftan ise NATO’ya Hayır Haftası, 6. Filo’nun kovulması, İstanbul Üniversitesi işgali, Kommer’ın arabasının yakılması gibi onlarca antiemperyalist eylemin de örgütleyicisi oldu. Ancak 1969’da FKF içindeki sosyalist gençler FKF'nin 4. Olağanüstü Genel Kurulunu toplamış ve Fikir Kulüpleri Federasyonu adını, Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu (TDGF) olarak değiştirmiş, kısa adını da DEV-GENÇ olarak saptamıştır. Bu sadece bir isim değişikliği değil aynı zamanda örgütün niteliğinde bir değişikliğe tekabül etmiştir. Dev-Genç doğrudan devrimci kitle mücadelesini örgütleyen ve demokratik devrim mücadelesine soyunan bir örgüt olarak kurulup gelişmiştir.
Dev-Genç başta üniversiteli gençlik olmak üzere gençliğin kitlesel ve birleşik mücadele aracı olmuştur. Sosyalist gençlerin hem fikirsel hem de mücadele pratiği bakımından farklılıklarını barındıran Dev-Genç, ‘72’den sonra THKP-C çizgisinin hakim olmasıyla homojenleşmiş ve darlaşmaya başlamıştır. ‘74 sonrası dönemde gençliğin politik gruplaşmalarına bağlı olarak çok sayıda politik kitlesel gençlik derneği kurulmuştur.
En yakın öz örgüt deneyimi ise 80‘lerin ikinci yarısında yaygınlaşan Öğrenci Dernekleridir. 1987’de dernekler yasasındaki değişikliğe karşı çok büyük eylemler örgütleyen derneklerde, ‘91-92 yıllarında gençlik hareketi geriye çekilirken grupçuluk artmaya başladı ve bölünmeler yaşandı. Bu durumla bağlantılı olarak erimeye başlayan derneklerin bir kısmı kapandı bir kısmı ise daralarak kitlesel nitelikten koptu. 1996’da yükselen gençlik dalgasını kucaklamak amacı ile demekler politikası yeniden güncellenmişse de Türkiye çapında yeterince işlevsel sonuçlar elde edilememiş, bu girişim kısmi canlanmalarla sınırlı kalmıştır. Çünkü hem ‘91 hem ‘96 sonrası yaşanan saldırılar denekleri nesnel olarak zayıflatmıştır. Bunun yanı sıra politik grupların taktik yetenek gösterememesi, içe dönük ve dar grupçu tarzları, tekkeci demokratik kitle örgütü anlayışları da etkili olmuştur. Öğrenci hareketi derneklerden sonra ise uzunca bir zaman öğrenci öz örgütünden yoksun kalmıştır.
Şimdi öğrenciler, yeni bir öz örgüt yaratma dönemindeler. Bu topraklarda ilk defa bir öğrenci sendikası kuruldu. Ancak bu dönemin ayırt edici yanı bir gelişim potansiyeli taşımakla birlikte; geniş, kitlesel, yaşadığı tıkanıklığı aşmış bir hareketin henüz gelişmemiş olmasıdır. Kuşkusuz bu durum, şimdinin öz örgütü olma iddiası taşıyan Genç Sen için yazının ilerleyen bölümlerinde tartışacağımız bazı sorunları da beraberinde getirmiştir.
İlk Öğrenci Sendikası 100 Yıl Önce Kuruldu
Öğrencilerin sendikal örgüt biçimleri Avrupa'dan Latin Amerika'ya birçok ülkede mevcuttur. Bazı örnekler verecek olursak;
Fransa'nın tüm üniversitelerinde örgütlü olan UNEF (Fransa Ulusal Öğrenci Birliği-Union Nationale des Etudiants de France) öğrencilerin kurduğu ilk sendikal örgüttür. Siyasi partilerden bağımsız olan örgüt, faaliyetlerini öğrencilerin maddi ve manevi çıkarlarının savunulması etrafında yoğunlaştırmaktadır. 1907 yılında kurulan ve en köklü öğrenci sendikası olan UNEF, bir taraftan öğrencilerin hakları için mücadele ederek burs alma, yurt bulma, sınavlarla ilgili sorunların çözümüyle ilgilenirken; diğer taraftan aşın sağ ile mücadele, kadın haklan ve liberal küreselleşmeye karşı mücadele gibi temel toplumsal gündemlerle de doğrudan ilgilidir. UNEF deyince Fransa'da 2006'da gündeme gelen iş yasası CPE'ye karşı düzenlenen ve katılım sayısı milyonları bulan eylemler, üniversite işgalleri ve yasayı çöpe atan öğrenci mücadelesini vurgulamadan geçemeyiz.
NUS (National Union of Students-Ulusal Öğrenci Sendikası), Birleşik Krallık ve Kuzey İrlanda'daki lise ve üniversitelerde faaliyet yürüten, merkeze bağlılık bildirmiş olan ve üyelik aidatı ödeyen yerel öğrenci örgütlerinin meydana getirdiği bir konfederasyondur. Hemen hemen bütün lise ve üniversitelerde toplam 600 üye kuruluşa sahip olan örgüt bu şekilde 7 milyonun üzerinde öğrencinin çıkarlarını temsil etmektedir. NUS, dünyanın en büyük öğrenci örgütlerinden birisidir. NUS gerek öğrenci sendikalarına gerekse bireysel düzeyde öğrencilere araştırma, temsil, eğitim ve uzman danışmanlığı sunuyor. Konfederasyon üç çekirdek değere sahip olma iddiasında: Eşitlik, demokrasi ve kolektivizm.
ESU (Avrupa Öğrenci Sendikası), öğrenci sendikalarının bir üst kuruluşudur. ESU, esasen Avrupa merkezli ancak Avrupa'yı da aşan 36 ülkeden 47 üyeye sahiptir. Bu ülkeler arasında; İsveç, Norveç, Polonya, Portekiz, İtalya, Almanya, Fransa, Hırvatistan, Macaristan, İsrail, Gürcistan, Kıbrıs gibi onlarca ülkeyi saymak mümkün.
Üyelik, şu koşullan taşıyan tüm ulusal öğrenci sendikalarına açıktır:
-Demokratik, temsil sistemine dayalı ve bağımsız,
-Siyasi görüşünden, dininden, etnik veya kültürel kökeninden, cinsel yöneliminden ve sosyal aidiyetinden bağımsız olarak tüm öğrencilere açık olan,
-Aktivistleri ve yöneticileri öğrenci olan,
-Demokratik seçimler gerçekleştiren.
Hem ulusal düzeyde, hem de uluslararası üst kuruluşlar ile dünyasal çapta yıllardır öğrenci sendikası mevcut.
Öyle ki ilk örnek olan UNEF bizden tam 100 yıl önce kuruldu. Bizler ise bugün ilk defa bir öğrenci sendikasını tartışıyor ve kuruyoruz.
Türkiyelin İlk Öğrenci Sendikası Genç Sen
Genç Sen projesinin ilk ortaya atıldığı günden bugüne en çok tartışılan iki soru:
“Neden sendika? Nasıl bir sendika” oldu. Kuşkusuz değişik öğrenci örgütlerinin bu soruya verdiği cevaplar farklılaşmakta, bu farklılık ise sendikaya yaklaşımda da baştan farklı anlayışların açığa çıkmasına neden olmaktadır. Bu durum bazı gençlik örgütlerinin tümden sendikanın dışında kalması, bazı grupların ise sendikada birleşmesi ama sendikayı algılamadaki farklılıklar nedeni ile Genç Sen içinde çatışan anlayışlar olarak kendini var etmesi sonucunu doğurmuştur. Şimdi bu iki soruya cevap arayalım.
Neden Sendika?
Sendikalar, işçilerin çalışma ve yaşam koşullarını düzeltme mücadeleleri içerisinde işçi sınıfının ekonomik-demokratik mücadele örgütleri olarak doğup gelişti. Bu yanıyla sendikalar elbette işçi sınıfının örgütüdür, ama ‘yalnızca’ onun örgütü değildir artık. Birlik, mücadele ve dayanışma örgütü olarak tanımlayabileceğimiz sendikalar Türkiye'de de yıllarca sadece işçilerin örgütü olarak hayat buldu.
Egemenler bu coğrafyada her zaman halk örgütlerinin düşmanı olmuştur. Bu nedenle her kesimin örgüt ve örgütlenme hakkını engellemeye çalışmıştır. İşçi sınıfı tarihsel mücadelesi ile sendikal örgütlenme hakkını kazanmıştır. Ancak egemenler bu hakkı sadece işçilerle (ve patronlarla) sınırlamak istemişlerdir ve diğer hak ve menfaat birliği taşıyan kesimlerin sendikal örgütlenme hakkını yok saymışlardır. Bilinçlerde de sendika yalnızca işçilerin örgütüdür algısını yaratmıştır. Bu algı, kamu emekçilerinin sendikal örgütlenme haklarını kazanmak için verdikleri uzun mücadelelerinin ardından KESK'in kuruluşu ile kısmen değişti. Fakat işçi ve emekçi örgütlenmesi olarak görülen sendika, başkaca ortak hak ve menfaati bulunan kesimler bakımından da kullanılabilecek bir mücadele aracı olarak görülmedi, görülmüyor. İşte bu nedenle sıkça “öğrencinin sendikası mı olur?" sorusu ile karşı karşıya kalmıyor. Sendika aracı sadece ücretli işçiler tarafından kullanılabilir gibi dar bir algı, uzunca süre ‘öğrencilerin sendikası olmaz’ fikrinin temelini oluşturdu. Oysa öğrenciler de gerek akademik, gerekse ekonomik haklarını savunmak için sendika kurabilirler. Kapitalist sistemle öğrenci gençlik arasında derinleşen çelişkiler böyle bir aracı daha da yakıcı bir ihtiyaç haline getirmektedir.
Devletin saldırısı (yasallık) bakımından ele alındığında ise, devletin imza attığı uluslararası sözleşmelerde (İnsan Haklan Evrensel Beyannamesi, Ekonomik ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi vb.), “herkesin çıkarlarını korumak için sendika kurma ve sendikaya üye olma hakkı vardır” şeklinde öğrenci sendikalarının da yasallık kazandıran bir maddenin olduğunu görüyoruz.
Öğrenci sendikasına dair çeşitli yaklaşımlar mevcuttur. Sendikanın sadece proleter bir örgüt olduğu ve öğrencilerin proleterleştiği tespiti, öğrenci sendikasına da iki farklı yaklaşımı geliştirmiştir.
Devrimci Proleter Gençlik (DPG) tarafından savunulan birinci görüşe göre, neoliberal ekonomi politikaların eğitim alanındaki yansımalarına bağlı olarak öğrenciler proleterleşmekte ve bu değişime bağlı olarak talepleri de değişmektedir. Küçük burjuva, yarı aydın özellikleri gösteren öğrenci gençliğin proleterleşme sürecine girmesi talepsel açıdan yalnızca geleneksel kavramlaştırmayla “akademik, demokratik, dar ekonomik” talepleri değil, aynı zamanda doğrudan sınıfsal-siyasal taleplerin de daha fazla içerikli olacağı yeni bir düzlemi ifade eder.
Sonuç olarak da proleterleşen öğrencileri bir proleter örgüt biçimi olan sendikada örgütlemek gerekir.
Öğrenci Kolektifleri ise DPG’nin tam zıttı bir noktadan yaklaşarak, “öğrencilerin emek-üretim sürecinin dışında olduğunu-olması gerektiğini” söylemektedir. Üniversiteler neoliberal dayatmalarla, piyasalaştırma ve metalaştırma süreçlerinden temelden etkilenmişlerdir, öte yandan üniversitelerin kapitalist üretim süreci içerisindeki yerlerinde meydana gelen dönüşüm öğrencilerin kimliğinde kimi tahrifatlara neden olmuştur, ancak sınıfsal konumlarında herhangi bir değişim ortaya çıkartmamıştır. Öğrenciler emek-sermaye çelişkisinin “doğrudan” etkileneni olmamakla birlikte “öğrencilik kimliği gereği” sınıfsal kimlikleri hala küçük burjuvalıktır. Yani öğrenciler hala proleterleşmemiştir!
Mücadele, neoliberalizmin dayattığı müşteri ya da işçi kimliğine karşı “muhalif öğrenci kimliğinin” oluşturulması mücadelesidir. Öğrenciler bakımından işçileşmek-müşterileşmek kavramlarını kabul etmek ve bu tespite bağlı olarak bir proleter örgüt biçimi olan sendikayı kullanmak önsel olarak neoliberalizmin bu saldırılarını kabullenmektir. Oysa asıl olan bu politikalara karşı mücadele etmek ve öğrencilerin işçileşmesini-müşterileşmesini engellemektir.
Şimdi, bizim bakımımızdan ise neden sendika sorusunun cevabını arayalım.
Yüzyılın başında çok az sayıda öğrenci -özellikle üniversite öğrencileri- vardı. Bunlar da genellikle üst ve orta sınıf ailelerden geliyorlardı. Dolayısıyla öğrenci olmaktan kaynaklanan sorunlar önemsizdi. Ve kümelenmeler ideolojik-politik eğilimlere göre oluyordu. Öğrencilerin aydın karakteri ve bundan dolayı ideolojik tercih yapmaları belirleyici idi. Ama bu tercihler de salt ilerici-devrimci yönde olmuyordu tabi; devrimciler olduğu gibi liberaller, dinciler, militaristler vb. hep olmuştur.
Yüzyılın ikinci yarısında öğrenci gençlik artık büyük bir tabaka olmuştur. Alt sınıflara mensup gençlerin de genellikle öğrenci olması demektir bu. Dolayısıyla öğrenci gençliğin öğrenci olmaktan kaynaklı sorunları bu dönemde yaygın olarak boy göstermiştir. ‘68 dahi, bir politik başkaldırı olmasına karşın, birçok ülkede genellikle öğrenci sorunlarından başlayan hareketlerden almıştır ilk itilimini.
Bugün emperyalist küreselleşme sürecine bağlı olarak yeni bir dönüşüm yaşanıyor öğrenci gençliğin yapısında. Eğitim hakkının gaspı, fırsat eşitsizliğinin derinleşmesi, emekçilerin yoksullaşmasının etkileri, eğitimin paralı olmasıyla öğrencilerin okumak için çeşitli işlerde çalışmaya başlaması, okul sonrası yaşamın çoğunlukla işçi ve işsiz olmakla karakterize olması vb. nedenlerle öğrenci gençliğin ana gövdesi işçi sınıfına yaklaşıyor. Öğrenci gençliğin küçük bir bölümü burjuvazi tarafında konumlanırken, büyük bir çoğunluğu işçi sınıfı ile kader birliğine doğru itiliyor. Bu nesnel bir süreçtir.
Öğrenci gençlik, yer yer çeşitli üretim projelerinde yer almasına; önemli bir kısmı bir yandan okurken diğer yandan çalışmasına; meslek liseleri, MYO’lar gibi alanlarda emek sömürüsüne maruz kalmasına karşın, yani bir bölümü öğrenci-işçi haline gelmesine karşın, buradan onun bir tabaka olarak proleterleştiği sonucu çıkmaz. Üniversiteli ve liseli gençliğin ana gövdesi üretim sürecinin dışındadır. O ayrı bir toplumsal tabakadır ve aydın gençlik özelliklerini de taşımaktadır. Bu nedenledir ki öğrenci gençliğin akademik-demokratik mücadelesi, üniversitenin “özerk ve demokratik” olması talebi hala günceldir. Lâkin şimdi işçi sınıfına yakınlaşıyor, kapitalizmle öğrenci gençliğin büyük çoğunluğu arasındaki çelişkiler keskinleşiyor, öğrencilerin sınıf atlama imkânları hızla tükeniyor. Bütün bunlar, öğrenci gençliğin proleterleşmesi sonucunu değil, öğrencilikten kaynaklanan sorunları için yığınlar halinde mücadeleye katılmasının olanaklarını artırmakta ve somut olarak işçi sınıflım mücadelesine yakınlaştırmaktadır. Çünkü en rakıcı ve genel öğrenci talepleri ekseninde gelişerek hareketler ekonomik akademik mücadele şiarlarında durmayıp, nesnel ve kaçınılmaz olarak emperyalist politikalarla ve devletle çatışmak zorunda kalacaktır. Bu durumun birinci sonucu hareketin politikleşme eğilimi taşıyacağı, ikinci sorunu ise bu politikleşmeye de bağlı olarak işçi sınıfı mücadelesinin yanında saf tutacağıdır.
Öğrenci gençlik için tariflediğimiz bu değişiklik emen bitmeyecek bir süreçtir. Çünkü Türkiye'de henüz neoliberal politikalara ilişkin pek çok yasa kalkmış değildir. Ve bu yasalar gündeme geldikçe içerik ve talepler bakımından Yunanistan ve Fransa‘dakilere benzer öğrenci gençlik hareketleri patlak verecektir. İşte öğrencilerin kitlesel ve esnek bir örgüt biçimi olan sendikaya bu yüzden ihtiyacı vardır.
Somut durum üzerinden tartışacak olursak: Sendika ihtiyacı, uzun süredir öğrencilerin akademik-ekonomik-demokratik talepleri için mücadele edecekleri, en geniş öğrenci kesimine hitap edecek bir öz örgüt yoksunluğundan kaynaklanmaktadır. İsminin sendika olması ve biçim bakımından yeni olması bu örgütü, daha önce öğrenci gençliğin yarattığı ve yıllarca hareketin örgütlenmesinde önemli bir yere sahip olan öğrenci öz örgütlerden işlevsel olarak farklı kılmamaktadır. Yazının girişinde de belirttiğimiz gibi öğrenciler yıllardır değişik örgüt biçimlerini kullanmışlardır. Bugün ise yeni bir aracı, öğrenci sendikası Genç Sen’i yarattı ve deniyor.
“Neden sendika?” sorusuna bir diğer gerekçe olarak öğrenci gençlikte son dönemde somut olarak belirginleşen hareketlenmeyi gösterebiliriz. 3 Kasım Ankara mitingi, 2008 Taksim 1 Mayısı gibi büyük eylemlerin genç yüzü, çeşitli ekonomik talepli ve katılım sayısı binleri bulan öğrenci eylem ve tepkileri, şovenizmin doruğa çıktığı dönemde başta ODTÜ olmak üzere üniversitelerden yükselen kardeşlik çağrıları, işçi sınıfı ile dayanışmanın iyi bir örneği olan ve ‘68 ruhu canlanıyor mu?’ sorusunu akıllara getiren Boğaziçi Üniversitesi’nin merkezinde durduğu ‘Büyük Tuzla Yürüyüşü’, 6 Mayıs anmalarına damgasını vuran liseliler bir gelişme potansiyeli taşıyan olası bir dalganın işaretleridir.
Bugün politikleşen bir gençlik damarı mayalanmaktadır. Gelişme potansiyeli taşıyan öğrenci hareketini kucaklayacak, kapsayıcı bir örgüt ihtiyacının olduğu bir sırada öğrenci sendikası projesi ortaya atılmıştır. Kuşkusuz aracın yeni olması ve derneklerde olduğu gibi gerek grupçu ve kitlelere yabancı siyaset tarzıyla yıpranmamış olması, taze bir başlangıç yapmak için bir avantaj oluşturmuştur. Ayrıca Avrupa ve Latin Amerika ülkelerindeki öğrenci sendikalarının mücadeleleri bir örgüt biçimi olarak öğrenci sendikası fikrine bir yatkınlık oluşturmuştur. Yıllardır Fransa‘daki öğrenci sendikası UNEF, Şili‘deki liseli öğrencilerin sendikasının yaptığı eylemler ve kazanımları, o örgüt biçimini ve deneyimlerini daha fazla inceleme ve öğrenme isteğini de beraberinde getirmiştir. Sonuç olarak Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK)‘in desteklediği bir girişim olarak Genç Sen tartışmaları başlamıştır. DİSK‘in önerisi olması Genç Sen girişiminin daha kapsayıcı ve birleştirici olmasını sağlamış ve daha baştan bir-iki öğrenci grubunun dar bir çalışması olmaktan çıkartmıştır. Bunun yanı sıra, bir işçi sendikaları konfederasyonu bünyesinde kurulması, işçi-öğrenci örgütleri arasındaki etkileşim ve birlik olanaklarını da objektif olarak güçlendirmiştir.
Nasıl Bir Sendika?
1- Bütün Öğrencilerin Sendikası
Sendikal tipte bir örgüt, öğrencilerin öğrenci olmaktan kaynaklı yaşadıkları her türlü soruna çözüm üretmeyi kendine amaç edinmek zorundadır. Bir sendikal (ekonomik-akademik) örgütün hedefinde sadece sosyalizme inanan, demokrat, ilerici fikirlere sahip olan kişiler değil, bütün öğrenciler vardır-olmak zorundadır. Ekonomik-akademik örgütü, siyasi parti ve örgütlerden ayıran temel fark burada yatar.
Politik öğrenci örgütleri ile bir sendikanın talepleri de, örgütlenme biçimleri de birbirinden farklıdır. Ekonomik-akademik örgüt ile politik örgüt iki farklı kategoridir. Fakat birbiri ile sıkı bağ içindedir. Sendikal örgüt, öğrenci olan herkesi örgütlemeyi hedeflerken, politik örgüt, savunduğu ideoloji ve politikayı sahiplenen öğrencileri öncelikli olarak örgütlemeyi hedefler. Ama bu durum sendikal örgütün toplumsal konularla, politik örgütünse akademik demokratik talepli gündemlere ilgisiz kalacağı anlamına gelmez. Sendikal örgüt, ekonomik-akademik mücadelenin temel aracıdır, politik mücadeleninse tali bir aracıdır. Politik örgüt ise tam tersi.
Sendikal örgütler politik öznelerden bağımsız var olamazlar, mutlaka içinde daha ileri bilinçli özneler olmak zorundadır. Ancak politik örgütler de ekonomik-akademik örgütten beslenir. En geniş öğrenci kesimi içinden kendi ideolojisine yakın ya da yatkın olanlara temas etme ya da kendi politikasını taşıma olanağına sahip olur. Politik örgütün, kendini örgütleme biçimlerinden biri de daha esnek kitle örgütleri içinde çalışma yürütmektir.
Politik bir örgütün temel amacı “sosyalizm propagandası yapmak, gençleri sosyalizm ile buluşturmak” ise mücadele gündemleri de buna bağlı olarak belirlenecektir. Sendikanın temel amacı öğrencilerin hakları için mücadele etmek olacaktır. Yani farklılık taşıyacaktır. Çünkü daha başından kendini başka bir kategoride tanımlamıştır. Bu durumda doğal olarak herhangi bir politik gündeme iki örgütün müdahale tarzı ve biçimi farklı olacaktır ya da iki örgütün öncelikli gündemleri de yer yer farklılaşacaktır. Sendika içinde çalışma yürüten sosyalistlerin bu farkı gözeten bir bilinçle yaklaşması gerekecektir. Kuşkusuz bu durum, sendikanın içinde belli ideolojilerin hakim olmasının önünde engel değildir. Sosyalistlerin, içinde çalışma yürüttüğü bir sendikanın içinde sosyalist ideolojin propagandasını yapması kadar doğal bir şey yoktur. Hatta bir sosyalist için tercih meselesi değil zorunluluktur. Ancak burada ince bir çizgi vardır. Politik örgüt kendi ideolojisini öz örgüte taşıyacak ancak kendisi ile aynılaştırmayacak, onun esas niteliklerinde tahrifat yapmayacak.
Sendikayı kendi örgütüne benzetmeye çalışmak, bir süre sonra o politik örgütün bir başka kopyası anlamına gelecektir. Oysa o örgütün aslı varken kopyasına kimsenin ihtiyacı yoktur. Asıl politik örgütün kopyası haline gelen sendika bir süre sonra ekonomik-akademik örgüt olma vasfını yitirecektir. Nitekim öğrencilerin 90‘larda kullandığı öğrenci dernekleri benzeri sorunlar nedeni ile işlevini yitirmiştir. Çeşitli üniversitelerde salt örgütler ittifakı ya da tek bir örgütün tekelinde ve onun politikaları doğrultusunda hareket eden alt örgütler haline gelmiştir. Öğrenci hareketinin düşüş yaşadığı 90‘ların sonlarında ise bu durum derneklerin darlaşmasına ve işlevinden uzaklaşmasına neden olmuştur. Yakın geçmişin deneyimi olan dernekler bu bakımdan daha ayrıntılı bir inceleme konusu olmayı da hak etmektedir.
2- Bir Okul Olarak Sendika
Bütün öğrencilerin örgütü olmayı hedefleyen bir sendika, bütün öğrencilerin sorunları ve talepleri ile ilgilenmek ve bu sorunları mücadelesinin konusu yapmak zorunda. Gündemi ağırlıklı olarak salt öğrencilerin daha ileri bölüklerinin gündem ve sorunlarından oluşan bir sendika, öğrenci kitlelerine mal olamaz.
Bugün öğrencilerin kendi sorun ve talepleri için birlikte mücadele etme ve kazanımlar elde etmeye ihtiyacı vardır. Sendika, öğrencilerin örgütlenme bilincini geliştirmeye hizmet etmek zorundadır.
Bir öğrenci, sendikada örgütlü olduğunda, kendisi gibi olanlarla birlikte mücadele yürüttüğünde değişim yaratabildiğine ve kazanabildiğine inanması gerekir.
Sendika, bir öğrencide “ben şu sorunumu sendika aracılığıyla çözerim” duygusunu yaratmak zorundadır. Yani sendikayı çözüm gücü ve başı sıkıştığında başvuracağı adres olarak görebilmesi gerekir. “Kendi başı sıkıştığında gelip sorununu çözüp gider” gibi dar bir düşünüşe düşmemek gerekir. Bu örnekte; birincisi salt kendi talebi için bile olsa sorunun çözümü için hareke geçmesi, ikincisi bunu yaparken sendika ile yani bir mücadele örgütü ile temasa geçmesi bizim üstünde durmamız gereken nokta. Bu öğrencinin, artık başkalarının hak ve çıkarları için de mücadele eder hale gelmesi sendikanın içindeki ileri unsurlara kalmış bir noktadır. Yani sendika; ileri unsurların, geniş öğrenci kesimi ile temas edeceği ve onları değiştirip dönüştürebileceği, bilinç kazandırabileceği bir adrestir.
3- Esnek Ve Kapsayıcı
Mücadele gündeminin kapsayıcılığının yanı sıra örgütlenme biçimindeki esneklik ve kapsayıcılık da önemlidir. Sendika, bütün öğrencilerin taleplerini savunmanın yanı sıra yine bütün öğrencilerin söz ve karar hakkına sahip olduğu bir örgüt olmak zorunda. Bunun için, her öğrencinin, örgüt içinde kendini özne olarak görebilmesi gerekir. Bunun koşulları yaratılmadığında ise sendikayı ve mücadelesini sahiplenme düzeyinde zayıflık açığa çıkacaktır. Sendika demokratik karar alma mekanizmalarına sahip olmalı ve sosyalistler de bu mekanizmaların uygulanması için mücadele etmeli.
Sosyalistlerin kitlelerle birlikte politika yapmaktan korkmaması gerekir. Politik öğrenci örgütlerinde son yılların hastalığı, kitlenin geri talep ve bilincinden korkmak bu nedenle hep en ileri unsurları seçmek ve sadece onlarla temas etmektir. Bununla da ilişkili olarak politik öğrenci örgütleri kendi içine kapanmış, darlaşmıştır. Evet, kitle geri bilinci ile gelecektir sendikaya. Zaten sosyalistlerin görevi, onları değiştirmek ve daha ileriye taşımak değil midir? O zaman kitlenin geri bilinci ya da taleplerinden kaçmak, ya da bu taleplerin ifade edileceği alanları yaratmaktan korkulmaması gerekir. Oysa kitleye tepeden bakan, küçümseyen bakış açısı, kitleye inisiyatif alanı açmaktan hep korkacaktır. Ancak sosyalistlerin şunu aklından bir an bile olsa çıkarmaması gerekir; kitlelerle birlikte politika yapmadan bir kitle örgütü olunamaz.
Kitlelerle birlikte politika, dönüştürmenin ve etkileşimin yoludur. Geniş kitleyle birlikte politika yapmak, bu kitlenin içindeki en diri, dinamik, ileri unsurların sosyalizme kazanılması için de sağlam bir zemin sunar.
Bir alışkanlık haline gelen darlaşmış örgüt çalışması biçimini değiştirmek gerekir. Bu değişimi gerçekleştirmek içinse ufkumuzun sınırlarına hücum etmek zorundayız.
4- Sokağın Dilinden Konuşan
Sendika salt devletin yasaları ile bağlıdır, ya da salt fiili meşru mücadele ederek var olur gibi yüzeysel tespitler ve buna bağlı tartışmalardan kaçınmak gerekir. Bu toptan ret eden ya da toptan kabule dayanan algı, çeşitli olanakları mücadelenin ihtiyaçlarına seferber etmemize de engel olacaktır. Sendika, dernek, vakıf vb. demokratik kitle örgütleri var olan kanunlardan hukuki dayanak alır. Bu yasalar da hiçbir zaman egemenler tarafından ezilenlere sunulmuş değildir. Yıllarca ezilenlerin verdiği mücadeleler sonucunda kazanılmış haklardır. En yakın örneği emekçi memurların sendikal örgütlenme haklarını düzenleyen 4688 sayılı kanundur. Emekliler, emekçi köylüler ve diğer ezilen kesimlerde benzeri hakları için hala mücadele etmektedir.
Zorla bastırılan ve yok sayılan örgütlenme hakkı, ancak fiili meşru mücadele yolundan elde edilebilir. Bu mücadelenin hedefleri arasında tabii ki bu hakkın yasal güvenceye bağlanması da bulunur.
Bugün öğrenciler de sendikal örgütlenme haklarını elde etmek, bunu yasalarla teminat altına almak için mücadeleye ilk adımı Genç Sen ile atmışlardır. Öğrenciler de bu yasal hakkı elde etmek için kuşkusuz fiili meşru mücadele hattından yürüyecektir. Genç Sen girişimi ortaya ilk atıldığından beri zaten fiili ve de meşru bir çalışmadır. Sokağın dilinden konuşmayan, haklar kazanarak bunları teminat altına almayan bir öğrenci sendikasının ömrü çok uzun olmayacaktır.
Genel olarak sendikaların, özel olarak da Genç Sen'in temsil ettiği kitlenin çıkarlarını kapitalist düzen karşısında savunabilmek ve kazanmalarla ilerleyebilmek için yaslanabileceği temel kanal, sokaktır.
5- Toplumun Diğer Kesimleri İle Dayanışan
Genç Sen, öğrencilerin akademik-ekonomik-demokratik taleplerinin yanı sıra toplumun diğer kesimlerinin sorunları ve mücadeleleri ile dayanışma içinde olmalıdır. Kürt ulusal demokratik hareketinden, sınıf hareketine, antifaşist hareketten, antiemperyalist harekete ezilenlerin mücadelelerinin birleşme eğilimi taşıdığı günümüz koşullarının da, Genç Sen özel bir anlama sahiptir. Öğrenci sendikası, işçi sınıfı ve ezilenlerin diğer kesimlerinin mücadelelerinin birleşmesi bakımından da olanaklar taşımaktadır.
Genç Sen Kimin Sendikası?
Genç Sen çeşitli gençlik gruplarını bir örgüt içinde birleştirdi. Şu an aynı sendikanın çalışmasını yürütüyor, aynı ismi telaffuz ediyor isek de herkesin sendikası hala farklı. Kimisi için Genç Sen devrimci öğrencilerin sendikası, kimisi için (örgütlerin ittifakından oluşan) birleşik bir örgüt. Oysa Genç Sen, yazının başından beri ifade etmeye çalıştığımız gibi sadece devrimci öğrencilerin örgütü değildir, olmamalıdır da. Hedefimiz, bütün öğrencilerin kendini ifade edebileceği bir örgüt yaratmak olmalıdır. Devrimci öğrencilerin kendine adres olarak görebilecekleri ve örgütlenebilecekleri devrimci öğrenci örgütleri mevcuttur. Bugünün ihtiyacı tam da bu nedenle devrimci olmayan öğrencileri örgütleyecek, kendi hak ve talepleri etrafında harekete geçirebilecek bir örgüttür. Bugün için daha başından devrimci öğrenci sendikası gibi bir tanım sendikanın hedef kitlesini ve işlevini daraltmaktadır. İşte bu nedenle ‘Genç Sen kimin sendikasıdır?’ sorusunun cevabı; hakları için, sorunlarına karşı mücadele etmek isteyen bütün öğrencilerindir.
Genç Sen ‘Birleşik’ Bir Öğrenci Örgütü Müdür?
Ekim Gençliği (EG) tarafından, gençlik hareketinin temel sorununu olarak ‘birleşik bir öğrenci örgütünün olmaması’ tespiti yapılıyor. Hal böyle olunca gençlik hareketinin temel sorunu olan birleşikliği gidermenin yoluna bakılıyor. EG için hâlihazırda bir çok politik öğrenci örgütünü de yan yana getiren Genç Sen, birden öğrenci örgütlerinin çatı örgütü olma rolünü üstleniveriyor. Bu algıya göre ise sendika, tek tek öğrencilerin değil tek tek örgütlerin buluştuğu/birleştiği bir yer. Evet, sendika çalışması bir grup öğrenci tarafından değil örgütlü öğrenciler öncülüğünde başladı. Sonuç olarak, birden fazla politik gençlik örgütü de sendika çalışmasının etkin bir parçası oldu ve sendika içinde birlikte hareket eder hale geldi. Ancak bu durumu, tek tek örgütlerin birliği değil, örgütlü öğrencilerin diğer öğrencilerle öğrencilik ortak paydasında buluşabileceği bir örgüt olarak yorumlamak gerekir.
Sonuç olarak çok sayıda politik öğrenci grubunun sendikada yer alması bir olumluluktur. Ancak hedeflenmesi gereken, örgütlerin değil öğrencilerin birliğinden oluşan, bütün öğrencilerin; politik örgütlerde örgütlü olup olmadığından bağımsız olarak eşit düzeyde söz sahibi olduğu bir sendika yaratmak olmalıdır. Genç Sen’in her üyesi “örgütlü”dür, sendikada örgütlenmiştir. Bu gerçeği her sendika üyesi pratikte görebilmelidir,, sendikanın organik bir parçası olduğunu hissetmelidir. Sendika üyeliğinin önüne, politik örgütlere üyeliği geçiren ve sendika içinde politik gençlik örgütü üyelerine adeta “ayrı bir hukuk” talep eden yaklaşımlar; fiilen sendikanın tasfiyesine, politik örgütlerin bileşkesine dönüştürülmesine yol açar. Dolayısıyla lafızdaki görünümünün aksine, düpedüz tasfiyeci bir yaklaşımdır.
EG, örgütler ittifakı olarak algıladığı Genç Sen‘i aynı zamanda ‘reformist’ örgütlerle ‘ideolojik’ mücadele alanı olarak görüyor. Kendisine biçtiği bu misyon gereği olarak da ‘birleşik kitlesel devrimci Genç Sen için mücadele platformu’ kurarak ‘ideolojik’ mücadeleye soyunuyor. Ama biz biliyoruz ki EG’nin gerçek derdi geniş öğrenci kesimini etkileyip mücadeleye çekmek değildir. Bu örgütün kendini var ediş tarzı ve esas beslendiği kaynak küçük burjuva rekabetçiliktir ve enerjisinin büyük bir kısmını da devrimci hareketle mücadeleye ayırmaktadır. Toplamda sendika ile kurdukları ilişki; bir kitle örgütü anlayışından yoksun, tamamen politik körlüğe ve ezbere dayalıdır. Geçtiğimiz bir yılda bu örgütün alanlardaki pratiğine şöyle bir bakacak olursak bu tanımlamalar daha anlaşılır olacaktır. Bu örgüt, taban inisiyatifi sözcüğünü dilinden hiç düşürmemiştir, ama gerçekte tabana inecek hiçbir pratik politika geliştirmemiştir. Hatta bu yönlü adımları da toplantıları tüzüğün uygulanmasını engelleyerek baltalamışlardır. EG’nin sendikayla ilişkilenişi nesnel olarak sendikayı sabote edicidir. “Taban çalışması” lafı taban çalışmasından kaçmanın, “reformizme karşı devrimci mücadele” lafı devrimci hareketle küçük burjuva rekabetçiliğin, “birleşik kitlesel militan bir devrimci gençlik hareketi yaratmak” lafı da gençlik hareketinin çıkarlarını gözetmemenin kamuflajıdır.
Genç Sen'in Kuruluş Süreci
Genç Sen, DİSK’in 11. Genel Kurul kararıyla 2000 yılında ortaya çıktı. Bu, bir işçi sendikasından öğrenci gençliğe uzanan bir köprü olarak anlamlı bir girişimdi. Bu girişim, öğrenci gençlik tarafından sahiplenildi ve Genç Sen, öğrenci örgütlerinin öncülüğünde ete kemiğe büründürüldü. Genç Sen’den önce, ilk defa Devrimci Proleter Gençlik (DPG) öğrenci sendikası girişiminde bulundu. Sendika üzerine yaklaşık iki yıl çeşitli tartışmalar yürüttü. Ancak geniş öğrenci kitlelerinin ve öğrenci örgütlerinin gündemi olamadı. Dar bir girişim olarak kaldı. 2006 yılında ise DİSK tarafından Genç Sen projesi ortaya atıldı. Bir süre çeşitli öğrenci örgütleri ile görüşmeler yapıp projeyi anlattı. Ardından ‘Neden sendika? Nasıl bir sendika?’ soruları etrafından çeşitli forumlar düzenlendi. İlk başlarda birden fazla ilde canlılık ve ilgi uyandıran öğrenci sendikası fikri, bir süre sonra sadece İstanbul ile sınırlı kaldı. Ortada bir proje vardı fakat şekilsiz, hareketsiz ve politikasız kalmıştı. İlk başlarda oluşan ilgi, bu gibi nedenlerden dolayı sönümlendi.
“Bir sendika, üniversitelerden, hareketin içinden kurulup gelmeli” idi ortak kanı. Ancak darlaşmış, geniş kitleleri kucaklamaktan uzaklaşmış öğrenci örgütleri, ‘üniversitelerden kurulmalı’ ortak kanısına rağmen uzunca bir süre alanlarda bunu sağlamak için -sınırlı çabalan saymazsak hiçbir girişimde bulunmadı. Yaklaşık bir yıl boyunca üniversitelerde, en geniş kesimle sendikayı ve politikalarını tartışmak, sendikayı inşa etmek gerekirken özellikle İstanbul'da alanlardan kopuk yapılan toplantılar, yılsonuna doğru sendika tartışmalarım kısır bir döngü içine soktu. Şekilsiz, kuralsız bir toplam, sendika girişimini bir arpa boyu yol aldırmayan verimsiz tartışmalara sürükledi demek abartı olmaz. İlk başta oluşan ilgiye rağmen, sendikayı örgütleyemeyen girişimciler bir süre sonra içe döndü. Genç Sen politik öğrenci örgütlerinin dar grupçu yaklaşımları ve çatışmalarının alanı oldu. Karar alamayan, bu nedenle hareket kabiliyeti olmayan bir örgüt girişimi haline geldi. Sürekli biz kimiz, neyiz, nasıl karar alacağız, nasıl yürüyeceğiz soruları etrafına sıkışan ve kimlik bunalımı yaşayan sendika girişimi, artık yeni bir rotaya girmek zorunda kaldı.
Sendika, ‘üniversitelerden örgütlenmeli' hattında yürüyemeyince, kuruluş sürecine ilişkin hemfikir olunan bu yoldan dönmek zorunluluğu açığa çıktı. Ya bu yolda ısrarcı olup sendika fikrinin sönümlenmesine göz yumulacak ya da sendikanın kuruluş sürecini başlatıp, sendika somut bir forma büründürülecekti. Örgütün biçiminin, organlarının, üyelik sisteminin tanımlanması gerekiyordu. Çünkü bu yapılmadan Genç Senlilik diye bir kimlik yaratmak mümkün değildi. Genç Senli olmak isteyen bir öğrencinin organik bağ kuracağı bir örgüt yoktu ortada. Olmayan bir örgütte de katılımcılık ve demokrasi boş laflardan öteye gitmez hale gelmişti.
Politik örgütlerde genelde hakim olan içe dönük ve kitlelerden kopuk tarzın bir engel olmaktan çıkarılamaması, sürecin rekabetçi ve sorumsuz tartışmalarla tıkanmaya doğru gitmesi, yapılanlarının politik gruplar arası kısır tartışma platformu görünümü kazanması vb. başlangıçta düşünülen yoldan aynen ilerlemeyi olanaksız kıldı. Tam da bu kritik noktada sosyalist gençler taktiklerini değiştirip sendikanın kuruluş sürecini başlatma kararını alıp buna göre bir yol çizdiler. Ancak bu taktiği doğru bulmayan bazı öğrenci örgütleri eski tarzda devam konusunda ısrarcılıklarını korudular. Bu durum ise sendika içindeki farklılıkların ve kutuplaşmalarının daha da belirginleşmesine neden oldu.
2007‘nin son aylarında kuruluş tartışmaları başladı. Bütün sendika girişiminin olduğu illerden gelen girişimcilerle merkezi bir toplantı örgütlendi ve kuruluş süreci resmen başlatıldı.
Ancak bu süreç deyim yerinde ise tüzük savaşlarına döndü. Bir öğrenci sendikası tüzüğü değil sanki komünist bir partinin tüzüğünü ve devrim programını hazırlarmış gibi yapılan tartışmalar ve “benim dediğim tek doğru” anlayışı kutuplaşmayı derinleştirdi. DPG, bir taraftan ‘tüzük hiçbir öneme sahip olmayan bir kağıt parçası' derken diğer taraftan da sekter yaklaşımları ile bütün hazırlık sürecini tüzük tartışmalarına sıkıştırmaktan da geri durmadı. Bu sekterliğin doruk noktası genel kurulda, genel kurul iradesini tanımayıp, salonu terk etmeleri oldu. Bolca kitle inisiyatifi ve iradesinden dem vurup, genel kurulda yüzlerce öğrencinin iradesini hiçe sayıp salonu terk etmesi ise, bu örgütün trajedisi olarak tarihe geçti. Sekter yaklaşımları nedeniyle her alanda tecrit olan bu örgüt, bir süre sonra yaptığı hatanın farkına varmış olsa gerek ki; bugün tavrını ve tarzını değiştirme çabası içine girmiştir.
Ekim Gençliği ise bütün hazırlık sürecini dışardan izleyip, sadece kendi bazı çalışmalarında daha geniş bir kesimi bir araya getirme ihtiyacı duydukça Genç Sen'e başvurdu. Önerileri kabul edilmediği anda ise sendika girişimini deyim yerinde ise unutmuştur. Genel Kurula kadar hiç bir ön hazırlık safhasında görülmeyen Ekim Gençliği, toplantıları takip etme lütfunda bulunmayıp, sendika için bir taşı yerinden oynatmayıp, Genel Kuruldan bir gece önce tüzük yazıp Genel Kurula sunma aymazlığını göstermiştir.
Bütün bu sekter yaklaşımlara rağmen, sendikanın kurulması noktasında irade birliği taşıyan örgütler ve öğrenciler tarafından harcanan çaba ile bir aylık bir hazırlığın ardından 15 Aralık 2007’de ODTÜ'de yapılan genel kurulla Genç Sen ete kemiğe büründü. Böylelikle kuruluş sürecinin ilk hedefi başarı ile tamamlanmış oldu.
Genel Kurulun ardından, sendikanın organlarının oluşum süreci ve üyelik çalışmaları başladı. Sendika tanıtım çalışmaları ve üyelik kampanyası ile yaklaşık bir buçuk yıldır birikmiş olan potansiyel, örgütlü bir güç haline dönüştürüldü.
Genç Sen yaklaşık bir yılı geride bıraktı. “Başka bir üniversite mümkün” diyerek çeşitli kampanyalar organize etti. Daha ucuz ve kaliteli yemek, sosyal ve kültürel ihtiyaçların giderilmesi, kampus ya da şehir içi ulaşım zamlarına karşı mücadele gibi çeşitli çalışmalar yaptı. İşçi grevlerinde yerini aldı. Son olarak ise Üniversiteler Sosyal Forumu ismiyle, 30‘u aşkın üniversiteden öğrencinin katılımı ile eğitimden toplumun sorunlarına kadar onlarca konunun tartışıldığı bir forum örgütledi.
Geride bıraktığımız dönemin kuşkusuz onlarca deneyimi mevcut. Önümüzdeki yıl Genç Sen‘i binlerce öğrenci ile buluşturmak için bu deneyimleri iyi analiz etmek zorundayız.
Bu yıl alanlarda sıkça karşılaştığımız sorun; grupsal rekabete dayanan tüzük karşıtlığı oldu. Tüzük nedir? Bir örgütün işleyiş kurallarının yazılı metnidir ve örgütün en yüksek organının (Genel Kurul) kabul ettiği tüzüğe herkes uymak zorundadır. Uymayanlar, özellikle de bilinçlice uymayanlar ve uymamayı alışkanlık haline getirenlerin bu tavrı örgütün varlığını dinamitlemek anlamına gelir. Bir sonraki Genel Kurul'da yeteri çoğunluğu sağlayarak değişiklik yapmak tüzüğü beğenmeyenlerin tek meşru yoludur. ‘Tanımayız’ demek ise hiç bir şekilde meşru değildir ve tam bir sorumsuzluk ve laubaliliktir.
Nitekim var olan tüzük de bu amaçla hazırlanmıştır. Ancak yer yer anlatmaya çalıştığımız, sendika içindeki farklı anlayışlar kendilerini tüzük karşıtlığı olarak ifadelendirdiler. Bir sendikaya neden ihtiyaç olduğunu ve de nasıl bir sendikanın gerektiğini çözümleyemeyen örgütler bakımından, tüzük günah keçisi ilan edildi. Sorunu kitle örgütüne yaklaşımlarında değil de tüzük maddelerinde aradılar. Ne yazık ki bu uğraş sonuç vermedi, veremezdi de. Tüzük karşıtlığı yerine, bu arkadaşlarınız enerjilerim (kendi perspektifleri doğrultusunda) kitle çalışmasına ayırsalar ve var olan işleyişi tıkama gayretine girmeselerdi, sendikaya daha fazla katkı sağlamış olurlardı.
Grupsal çıkar çatışmasının sonucu olarak birçok alanda gerilimler yaşandı. Bundan sonra da yaşanmaya devam edecektir. Ta ki sendika politik örgütlerin kitlesini aşıp, geniş öğrenci kesimlerince sahipleninceye kadar.
Bazı politika örgütleri tarafından sendika polemik arenası olarak görülüyor. Sosyalist gençler, yeri geldiğinde polemik yapacaklar ancak bütün işi, bu örgütler gibi polemik yapmak olmayacak/olmamalıdır. Sosyalist gençler aynı zamanda sendikanın inşası ve sağlıklı büyümesi için en geniş kitle ile temas etmeye çalışmalı, enerjisini esas olarak buna ayırmalıdır. Sendikanın önündeki tıkaçlar ancak bu yolla çözülecektir. Çalışmanın örgütler arası tartışmalara sıkıştığı her alanda yüzümüzü kitleye dönmek zorundayız.
Kısır ve anlamsız polemiklerin geri planında yatan anlayış mücadelesinin somutlaştığı esas nokta da burasıdır. Genç Sen politik örgütler arası bir ittifak, tartışma, eylem birliği platformu mu olacak? Yoksa en geniş öğrenci kitlesinin örgütüne mi dönüşecek? Genç Sen geniş kitlelerin mücadelesine öncülük etmedikçe, aktif üye sayısını misliyle arttırmadıkça, bu sorunun pozitif bir çözümü mümkün olamayacaktır.
Bir yıllık çalışmanın yarattığı bazı olumlu örneklere daha yakından bakarak bu aracın taşıdığı potansiyeli daha iyi anlamak mümkündür. Genç Sen bugün hiçbir politik öğrenci örgütünün sahip olmadığı yaygınlığa sahiptir. Kısa bir sürede 30‘u aşkın ilde, 37 üniversitede örgütlenmiştir. En büyük üniversitelerden en ücra kentlere kadar yayılmıştır. Hatta özel üniversitelerde bile örgütlenmeye başlamıştır. .Bu yaygınlık ve ilgi, Genç Sen’in taşıdığı potansiyele işaret etmektedir.
Genç Sen, grupsal çıkar çatışmalarının olmadığı, özellikle bazı küçük illerde hızlı bir şekilde büyümüştür. Öyle ki bugün sendikanın en fazla üyesi, büyük üniversitelerden birinde değil Denizli Pamukkale Üniversitesi'ndedir. Bu üniversitede, sendika adına rektörlükle görüşmeler yapılmıştır. Rektörlük tarafından da muhatap alman bir kurum olmuştur. İç çatışma ve gerilimin olmamasının yanı sıra, yapılan çalışmaların niteliği de bu ve benzeri alanlardaki büyümede doğrudan etkilidir. Özellikle yerel sorunlar üzerinden yapılan politikaların etkili sonuçlar doğurduğunu geçen yılki sınırlı pratikte görmüş olduk. Örneğin Mustafa Kemal Üniversitesi’nde daha fazla ve kaliteli yemek talepli eylemler, Pamukkale Üniversitesi’nde öğrencilere emlakçısız ev bulma, şehirde tiyatro talebi vb. çalışmalar sendikayı büyüten çalışma örnekleridir.
Yeni bir mücadele dönemine girdik. Özellikle bu yıl Genç Sen çalışmasını üniversitelerdeki politik çalışmanın merkezine koyan sosyalist gençler, kuşkusuz artık sendika çalışması ile geçen yılki gibi ilişkilenemezler. Bu yıl hem bir demokratik kitle örgütünde çalışma noktasında kendi sınırlarınızı hem de Genç Sen'in geldiği sının aşmak için ilişkileniş düzeyimizi değiştirmek zorundayız. Özellikle yerel politika üretmek, hak alıcı sonuçlar elde etmeyi hedefleyen eylemler yapmak izleyeceğimiz temel rotadır. Bunun yanı sıra Genç Sen politikayla birlikte sosyal dayanışma yanını güçlendirilmelidir.
Genç Sen deneyimini tartışırken şu psikolojiden ve yaklaşımdan çıkılmalı. “Acaba tutar mı?”, “Bu kadar örgüt bir arada, buradan bir iş çıkmaz...”, “Sadece gerilim yaşanıyor ilerleyemiyoruz...” Evet, bu ve benzeri onlarca soru ve tespit var kafalarda. Ancak bir genç önce “Başaramıyoruz, niye olmuyor?” sorusunu değil “Nasıl yaparım da başarırım”ı tartışmalı.
Olmuyor-yapamıyoruz demeden önce şu sorulara cevap vermek anlamlı olacaktır. Yukarıda sıkça tartıştığımız, dar grup hastalıkları ile ne kadar mücadele ettik, kitlelerle politika yapmak kavramını ne kadar hayata geçirebildik? Yüzümüzü gerçekten kitleye ne kadar döndük? Kitlelerin somut sorun ve talepleri için Genç Sen‘i ne kadar devreye sokabildik?
Sonuç olarak; gün geçtikçe yakıcılaşan parasız, demokratik eğitim, nitelikli iş ve istihdam talepleri, öğrencilerin kitleler halinde mücadeleye akabileceğine işaret ediyor. Yükselen ve politikleşen bir öğrenci hareketinin ayak seslerini duyuyoruz. Peki, bu hareketi kim kucaklayacak? Genç Sen tutmaz, büyümez diyen arkadaşlarınızın ya da Genç Sen çalışması dışında kalan, politik öğrenci örgütlerinin bu soruya başka bir cevapları ya da alternatifleri var mı? Sosyalist gençler bu hareketi kucaklamaya kendini hazırlıyor mu? Bu hareketi kucaklamak, yönetmek ve devrimci kanallara yöneltmek iddiasını taşıyor mu? Bu hareket hangi mücadele araç ve biçimleri ile kucaklanacak? İşte tam da bu sorulara verilen cevaplarda Genç Sen anlam kazanmaktadır.