Venezuela sorunu şu ya da bu nedenle ilerici-devrimci güçlerin gündeminde yer tutmayı sürdürüyor. Bu ülkede olup bitenler ilgi çekiyor, yorumlanıyor, anlamlandırılmaya çalışılıyor. Teorik soyutlama ve analizlere konu ediliyor. Aşağıda bu olguyu “iktidar sorunu” açısından tartışacağız. H. Özkan yoldaşın TD 21. sayısında yer alan yazısını muhatap almak yararlı olacaktır. Böylelikle yazıda yapılan bazı ciddi hatalara da dikkat çekmiş olacağız.
Kuşkusuz ortaya çıkan her yeni durum önyargısız biçimde incelenecek. Her yeni olgunun ayrıntısına inilecek ve bu yeni gelişmenin geçmiş ve gelecekle ilişkisi diyalektik biçimde ele alınacak. Kafamızda yarattığımız şablonlara değil, olgunun gösterdiği gerçeklere göre değerlendirme yapacağız. Ama asla, "temel ilkeler"i unutmadan. Bu "temel ilkeler"! daima hesaba katmalıyız. Aksi takdirde kılavuz ipi kaybolur. Kılavuz ipinden yoksun bir inceleme bizi diyalektikten olguculuğa sürükler.
"Temel ilkeler”e sahip olmak, dogmatizm değildir. Tam tersine bu, ne olursa olsun bilimsel bilgiye, doğa ve toplum yasalarının bilgisine bağlı olarak olguları incelememize yardımcı olur.
H. Özkan yoldaş ilgili yazıda şu değerlendirmeyi yapıyor.
"1998'de Chavez'in başkan seçilmesi ve I999'da yeni bir anayasanın kabulüyle start alan, 2002 darbesinin püskürtülmesi ve 2003 petrol lokavtının kırılması ile bir politik devrimin adımlarına dönüşen gelişmeler, devlet iktidarının sermaye oligarşisinin elinden halk cephesi hükümetinin eline geçişinin de adımları oluyordu aynı zamanda. Bu politik devrimin karakteri antiemperyalist, halkçı ve burjuva demokratiktir. " (Sayfa 47)
H. Özkan yoldaş, Venezuela'daki gelişmeleri "politik devrim" olarak niteliyor. Tanımın kendisi "temel ilkeler"i altüst ediyor. Eğer bu tanım doğruysa buradan şu teorik çıkarsamaları yapmak gerekir.
1-Parlamentoda çoğunluk elde ederek pekala politik devrim yapılabilir.
2-Egemen sınıfların politik ve ekonomik ayrıcalıkları korunarak da pekala politik devrim gerçekleştirilebilir.
3-Sermaye oligarşisinin devlet organları, ordu, polis, mahkemeler ve diğer idari aygıtlar korunarak ve hatta bunlara yaslanarak bile bir politik devrim gerçekleştirilebilir.
Bu çıkarsamaları tek tek inceleyelim. Hemen belirtelim, H. Özkan yoldaş tabii ki, bunları bu biçimde ifade etmedi. Ancak yaptığı değerlendirmenin mantıki sonuçlarıdır bunlar.
Birinci çıkarsama üzerinde duralım.
"Politik devrim" kendi başına fazlasıyla muğlak bir kavram. Ulusal kurtuluş yoluyla sömürgecilerin kovulup iktidarın el değiştirmesi de "politik devrim" sayılabilir, faşist diktatörlükten bir parlamenter cumhuriyete geçiş de. Her iki durumda da, iki temel değişiklik meydana gelmektedir.
a-Devlet biçimi kesinkes değişmiştir.
b-Geri bir devlet biçiminden ileri bir devlet biçimine geçilmiştir.
Venezuela'da bu iki kıstas gerçekleşmiş midir? Devlet biçiminde köklü bir değişim gerçekleşmiş midir? Yeni bir devlet biçimi oluşmuş mudur? Bu sorulara olumlu yanıt vermek mümkün görünmüyor. Chavez parlamentoda çoğunluk oluşturdu. Yani Chavez parlamenter olmayan bir sistemden parlamenter bir sisteme geçmedi. O sistemi kabul ederek seçimlere girdi. Eğer seçimleri kazanmasaydı hükümet olamayacak, demek ki "politik devrim" de gerçekleşmeyecekti. Ve Chavez hükümeti, bugün parlamenter çoğunluğa dayanarak varlığını sürdürüyor.
Varsayalım, yukarıdaki her iki kıstas da gerçekleşmiş olsun. Bu yine de bir "devrim"den söz etmemizi haklı çıkarmaz. Geri bir burjuva devlet biçiminden ileri bir burjuva devlet biçimine "politik devrim" gerçekleşmeden de geçiş yapılabilir. Egemen burjuvazi faşist diktatörlüğü kendi elleriyle bir parlamenter burjuva cumhuriyete dönüştürebilir. Örneğin İspanya’da faşist diktatörlükten burjuva parlamenter cumhuriyete, devrim yoluyla değil, burjuva reformcu yoldan geçilmiştir.
Biraz daha ilerleyelim. Egemenlik hakkını elinde bulunduran sınıf ve tabakalar iktidardan uzaklaştırılmadıkça, politik ayrıcalıklarına son verilmedikçe bir "politik devrim"den söz edilemez. Öyle ki bu eski egemen sınıfın politik iktidar ayrıcalığına neden olan iktisadi ve toplumsal ayrıcalıklarına da son verilmelidir. Yani; onların iktisadi ve mali gücü kırılmalı, örgütlülükleri dağıtılmalıdır. Demek ki, bir üçüncü kıstasa daha ihtiyacımız var;
c-Yeni devlet biçimi yeni bir egemen sınıf tarafından inşa edilir.
Peki bu nasıl gerçekleşecek. Burjuva cumhuriyetlerin feodalizmin bağrından henüz yeni çıktığı, bu yüzden henüz burjuvazinin güçlü bir devlete, orduya, polise vb. sahip olmadığı ülkelerde genel oya dayalı parlamenter çoğunluk yoluyla "devrim" gerçekleşebilirdi. Kapitalizmin "genç" çağında kısmen geçerli olan bu durum bugünün gerçeğine hiçbir biçimde uymaz. Eski devlet biçiminin ona egemen olan sınıfla birlikte yıkılıp gitmesi için "zor" kaçınılmazdır. Çünkü hiçbir burjuva egemen sınıf egemenlik hakkını, onu koruyacak devlet aygıtına sahipken, barışçı yoldan devretmez ya da bir başkasına bağışlamaz. Bu onun varlık biçimine terstir. O bütün gücünü kullanarak egemenliğinin sürmesi için çalışır, bunun için "zor"un hiçbir biçiminden vazgeçmez.
Parlamenter çoğunluk yoluyla egemen sınıfın iktidarı sınırlanabilir, ama ele geçirilemez. İktidar olmak için parlamentonun değil, devletin ele geçirilmesi gerekir. Şiddetli bir savaş, bir iç savaş olmadan bu başarılamaz.
Bugüne değin tersini ispatlamaya çalışanlardan başarıya ulaşan olmadı. Bunun en uç örneği Şili'de Ailende tarafından ortaya kondu. Ailende özgürlük ve sosyalizm sloganlarıyla milyonları etkiledi, o milyonlarca emekçinin desteğini aldı, birçok devrimci örgüt onun yanındaydı, böylece, seçim yoluyla parlamentoda çoğunluk elde etti. Ama hükümet olduktan sonra halkı silahlandırmak bir halk ordusu kurmak yerine, burjuva orduya dayanarak, onu lağvetmeden iktidar olabileceğini sandı. O ordu tarafından yıkıldı.
Sorunu irdelemeye devam edelim. Belirlediğimiz üç şart gerçekleşmiş olsa dahi, yine de bu "politik devrim" için yeterli olmaz. Politik devrimin içeriği içinden geçilmekte olan dönemin sınıf ilişkileri, daha doğrusu sınıf mücadeleleri tarafından belirlenir. Emperyalizm çağında, politik devrim, gerici burjuva egemen sınıfların politik iktidarlarının yıkılıp, yerine politik özgürlüklerin önündeki her türlü devletsel engelin kaldırıldığı, söz, toplantı, basın, gösteri ve örgütlenme özgürlüğünün yasal güvence altına alındığı, yeni bir sınıf -bu herhangi bir burjuva sınıf fraksiyonu olabilir- egemenliğinde yeni bir devlettir.
Klasik kapitalist dönemde politik devrimler, feodalizme karşı burjuvazinin önderliğinde gerçekleşiyordu. Bu devrimler feodal üretim ilişkileri yerine kapitalist üretim ilişkileri geçirdikleri ölçüde ekonomik-toplumsal devrimlere de yol açıyordu. Emperyalizm döneminde ise, genel olarak burjuvazinin feodalizme karşı ilericiliğinden söz edilemezdi artık. Feodalizme karşı egemen olan burjuva devletler dünyanın geri kalanını sömürge ya da yan sömürgeler haline getirmişti. Emperyalizmin bu ilk döneminde sömürge ve yan sömürgelerde politik devrim, emperyalist burjuvaziye karşı ulusal kurtuluşu da içinde barındıran bir niteliğe büründü. Ulusal burjuvazinin bir bölümü ve küçük burjuvazi işçi sınıfı ve köylülükle birlikte bu politik devrimin temel güçleri oluyordu. Ulusal kurtuluş mücadeleleri sonucu emperyalist sömürge tekelinin yıkılması ile birlikte, sömürge ve yarı sömürgelerin yerini yeni sömürgeci ilişkiler aldı. Bu kaçınılmaz olarak politik devrimin güçlerinde değişiklikler yarattı. Ulusal burjuvazi de ilerici barutunu yitirmiş, emperyalist burjuvazinin işbirlikçisi haline gelmişti'0 Politik devrimin içeriği, emperyalistlerle her türlü ilişkinin kesilmesi, içerdeki tüm işbirlikçilerin yıkılması, onların bütün mal varlıklarına el konularak, eski devletin lağvedilmesi, böylece politik özgürlüklerin önündeki tüm engellerin -iktisadi, siyasi, toplumsal kaldırılması biçimine dönüşmüştü.
Emperyalizm çağı boyunca parlamenter çoğunluğa dayanarak, barışçıl yoldan bir politik devrime rastlanmadı.
Chavez Bir İstisna Olabilir Mi?
Soruyu şöyle de sorabiliriz: Emperyalizm çağında barışçıl yoldan ve parlamenter çoğunluğa dayanarak "politik devrimler" gerçekleşemez temel teorik tespiti, yeni koşullarda eskimiş midir?
Kuşkusuz 21. yüzyıl emperyalizmi 20. yüzyıl emperyalizmi ile aynı değil. 20. yüzyıl işçi sınıfı ve ezilenlerin emperyalizme ve kapitalizme karşı ulusal ve toplumsal kurtuluş mücadelesi ve zaferleri ile doludur. Yine kapitalizmi var eden yasalar, kendi içsel mantığı içinde işlemeye devam etmiştir. Bugün emperyalizmin tekelci niteliği çok daha belirgin, eşitsizlik çok daha büyük, emperyalist saldırganlık çok daha vahşidir.
Yeni sömürge devletlerin emperyalist efendileri ile olan ilişkileri çok daha derinleşmiş, dahası emperyalist tekeller sermaye ihracından çok öte, bu devletleri siyasi ve iktisadi olarak ilhak etme sürecine girmişlerdir, işbirlikçi burjuvazi ile emperyalist tekeller arasındaki bağımlılık çok daha kopmaz, vazgeçilmez biçimler almaktadır. Yeni sömürge ulusal pazarlar dünya pazarının bir parçası, onun bir uzantısı olmanın çok ötesinde, o pazarda egemen olanların denetiminde ve onlar tarafından yönetilen, emperyalistler için bir açık pazar haline gelmiştir. Haliyle herhangi bir yeni sömürgedeki egemenlik ilişkilerindeki bir değişim dünyanın diğer bölgelerindeki emperyalistleri de yakından ilgilendirmektedir.
Buradan ne sonuç çıkar? Bugün parlamenter çoğunluğa dayanarak, barışçıl yoldan politik devrim, geçen yüzyıla göre, emperyalist küreselleşme döneminde çok daha olanaksızdır. Onu derhal boğmaya ve etkisizleştirmeye hazır kuvvetler düne göre daha fazladır.
Buna rağmen Chavez bir istisna olabilir mi? Hayır.
Gelelim ikinci çıkarsamaya.
Egemen sınıfların ekonomik ve politik ayrıcalıkları korunarak da pekala politik devrim gerçekleştirilebilir. Yazarın meseleyi doğrudan bu biçimde ortaya koyduğu ileri sürülemez. Ne var ki, belirlemeler kaçınılmaz olarak bizi buraya götürüyor. Venezuela'da birçok ileri hamle gerçekleşmiştir. Egemen sınıfların ekonomik ve politik ayrıcalıkları bir ölçüde sınırlanmıştır. Yine de egemenlik ilişkileri değişmemiştir. Yazar bir toprak reformundan söz ediyor. Fakat bu hiç de yeni bir şey değil Venezuela için. Venezuela'da 1947'den bu yana benzer yasalar çıkarılıyor. 1960'larda bugün çıkarılan yasanın neredeyse aynısı kabul edilmişti. Onu uygulayacak toplumsal kuvvetler egemen sınıflara bunu kabul ettirecek düzeyde örgütlenmediği için uygulanamamıştı. Bugün uygulanabilir. Çünkü Chavez'i bu tip yasalan çıkarmaya itekleyen güçlü bir halk desteği var. Böyle olsa da bu yasa devrimci değil, burjuva reformcu hem de güdük bir burjuva reformcu yasa olmaktan ileri gitmez. Bu yasaya göre en büyük toprak mülkiyeti 5000 hektarla sınırlanmıştır. Bu yeterince büyük bir toprak demektir. Topraksız köylülere dağıtılacak olan toprak, devlet mülkiyetindeki işlenmeyen topraklardır. Büyük toprak sahiplerinin topraklarına tazminatlı ya da tazminatsız el konulmamaktadır. Ne ulusallaştırmadan ne da kamulaştırmadan söz edilebilir.
İşbirlikçi sanayi, ticaret ve mali tekellere karşı alınan önlemlerin de niteliği farksızdır. Devletleştirilen işletmeler vardır. Bu dünyanın her yerinde olmaktadır. İşletilmeyen, iflas eden, vergi vermeyen işletmelerin bazıları devlet mülkiyetine geçirilmektedir.
Bu alanda dikkat çekici olan iflas eden ve kapalı olan fabrikaların işletilmemesi halinde kamulaştırılmasıdır. Chavez hükümeti, işçilerin yönetime katılması karşılığında bu fabrika patronlarına ucuz kredi vermeyi vaat etmektedir. Bazı işletmeler tazminat karşılığı yeniden tam kapasite ile işler hale getirilmektedir. Bu alanda da yapılan işbirlikçi sermayeyi sınırlama çabasıdır. Devletleştirilen bir işletmenin başına eski bir gerillanın getirilmesi o işletmenin niteliğinde en küçük bir değişiklik yapmaz. Bazı işletmelerin işçiler tarafından işletilmesi de geçici bir önlem olarak yararlı olsa da, uzun dönemde işçileri burjuva düzene bağlamaktan başka bir sonuç doğurmaz.
Petroldeki devlet payının artırılması da sermaye oligarşisini sınırlayan hamlelerden biridir. Venezuela'da petrol '70'lı yıllarda devletleştirilmişti. ’90'lı yıllardaki IMF dayatmaları ile petrol alanlarına yönelen emperyalist tekeller ve işbirlikçilerine yönelik sınırlı bir önlem alınmıştır. Ne ayrıcalıklara son verilmiştir, ne de sermaye oligarşisinin mal varlıklarına el konulmuştur.
Hal böyleyken, yazarımızın yapılanları "tekelci sermayenin iktidar gücünün esasen yok edildiği ve bir halk cephesi iktidarının kurulduğu" biçiminde tamamen abartılı, hatta anlamsız bir belirlemede bulunması ilginçtir. '60-70 yıllarında bugün Chavez'in yaptığından çok daha ilerisini yapan hükümetler vardı. İşbirlikçi patronların ekonomik gücü sınırlandırılmıştır ama kesinlikle yok edilmemiştir.
Eğer H. Özkan yoldaş, siyasi sistemle ilişkilendirerek bu tespiti yaptığını öne sürecekse bu daha köklü bir yanlış olur. Çünkü işbirlikçi tekellerin iktidar gücü esasen onların ekonomik gücünden kaynaklanır. Bu güç ortadan kaldırılmadıkça onların iktidar gücü esasen yok edilemez.
Tam da burada üçüncü belirlemeyi ele almalıyız. Demiştik ki, eğer H. Özkan'ın yazdıklarını doğru kabul edersek şu tip bir sonuca ulaşabiliriz; Sermaye oligarşisinin devlet organları, ordu, polis, mahkemeler ve diğer idari aygıtlar korunarak ve hatta bunlara yaslanarak bile bir politik devrim gerçekleştirilebilir.
Chavez hükümetinden önceki polis gücü varlığını koruyor. Mahkemeler ve hukuk sistemi de öyle. Büyük basın da sermaye oligarşisinin denetiminde. O halde nasıl oluyor da politik bir devrimden bahsedilebilir. Ordu bugün Chavez'den yanadır. Onun Chavez'den yana hareket eden önemli bir çoğunluğu var. Özellikle alt kademe subaylar, halkçı ve ilerici bir rol oynuyorlar. Yine de bu bir burjuva ordusu. Bu ordunun Chavez'den yana geçmesi bastırılamayan halk hareketinin ürünüdür. Ordu halkı katlederek başaramayınca Chavez'i serbest bırakmak zorunda kalmıştı. Peki, Chavez ne yaptı? Kendisine karşı darbe yapan subayları ve işbirlikçi sermayenin darbeci patronlarını serbest bıraktırdı, onları tutuklatmadı bile.
Yazıda Chavez'in halka silahlanma çağrısı yaptığı belirtiliyor. Gerçek nedir? Evet, milisler kurulmuştur ama bunlar orduya bağlı olarak oluşturulmaktadır. Bu yoldan bir devrim ordusu yaratılabilir mi? Hükümet değiştiğinde bu milisler ne olacak? Burjuva ordunun bir eklentisi olarak örgütlenen milislerden halk ordusu yaratılamaz. Elbette devrimci bir aşamada burjuva ordu parçalanabilir ve milis güçleri ile birleşebilir. Venezuela'da gerçekleşen bu değildir.
Kurucu meclis ve yeni anayasa kendi başına önemlidir. Ne var ki, bu tip hamleler işbirlikçi sermayenin politik alanın daraltmaktan ve emekçilerin politik özgürlüklerini genişletmekten öteye bir anlam taşımazlar. Çelişkilerin keskinleştiği bir aşamada, burjuva kanatlardan biri de anayasayı değiştirerek demokratik hak ve özgürlüklerin alanını genişletebilir.
Venezuela'daki Gelişmeleri Ve Chavez'i Nasıl Değerlendirmeliyiz?
Latin Amerika, emperyalizme ve emperyalist küreselleşme politikalarına karşı işçilerin ve ezilenlerin en hareketli olduğu coğrafya. Kolombiya, Brezilya, Arjantin, Ekvator, Bolivya, Venezuela'yla birlikte en hareketli olan ülkeleri.
Bu ülkelerin bazılarında proletarya ve ezilenlerin mücadelesi devrimci yükselişe yol açtı. Arjantin'de birçok ayaklanma sonucu birçok hükümet devrildi. Ekvator ve Bolivya'da ayaklanmalar oldu. Hükümetler yıkıldı ve yeni ilerici hükümetler işbaşına geldi. Bu hükümetler emekçilerin ve ezilenlerin çıkarlarını program edineceklerine sermayenin dümen suyuna girdiler. Bunlardan biri de Brezilya'dır. Lula, büyük bir halk desteğini alarak seçildi. Ama IMF programını uyguluyor, topraksız köylülerin üzerine silahlı birlikler gönderiyor, Haiti'de ABD'nin isteği ile asker bulunduruyor.
Latin Amerika'da devrimci bir rüzgar esiyor, fakat bu devrimci rüzgar orta burjuvazinin yelkenlerini şişiriyor, küçük burjuva reformculuğu okşuyor, komünist ve devrimci partiler sürece önderlik etme yeteneğini göstermedikleri için devrimci durum bir devrimle sonuçlanmadan, burjuva parlamenter kör kuyusuna yuvarlanıyor.
1989'da Venezuela’da Perez hükümetinin IMF politikalarına karşı başlayan halk hareketi bir ayaklanmayla sonuçlanmış ve yüzlerce insan katledilmişti. Daha sonra da bir çok kez halkın öfkesi sokaklara taşmıştı. Chavez bu rüzgarı arkalamayı bildi. Halk da Chavez'de "liderini buldu".
Lula ve Chavez aynı madalyonun iki yüzüdür. İkisi de halk hareketinin ürünüdür. Lula burjuva reform programım emperyalist devlet ve tekellerle uzlaşma içinde uygulamaya girişmiş, Chavez burjuva reform programını emperyalistlerin ve işbirlikçilerin iktisadi ve siyasi hareket alanlarını sınırlayarak uygulayabileceğini görmüştür.
Chavez, orta burjuvazinin politik ve ekonomik programına denk düşen bir yoldan ilerliyor. Orta burjuvazi, ekonomik alanda sermaye oligarşisinin ayrıcalıklarını sınırlama ve böylelikle kendine alan açma, politikada da burjuva özgürlükleri genişleterek tekellerin hakimiyetini sınırlama programı izler. Orta burjuvazi bu programı hayata geçirmek için halk desteğini arkalar ve ezilenlerin kapitalist düzene karşı öfkesini burjuva parlamenter yoldan absorbe eder. Böyle zamanlarda orta burjuvazi en büyük desteği küçük burjuvazinden alır. Venezuela'da devrimci bir durum yaşandı ve bu devam ediyor. Bu devrimci durum Chavez'i, onun halkçı öğeler de taşıdığı burjuva reformcu programını ortaya çıkardı.
Nereye Kadar?
Emperyalist küreselleşmenin dünyanın yoksulları üzerine yükselen talan düzeni, sınıf çelişkilerini çok daha keskinleştirmektedir. Tekellerin hakimiyeti çok daha büyümekte, burjuvazinin geri kalanı bu ahtapot gibi her yanı saran tekellerle baş edemez hale gelmektedir. Bu durum, özellikle orta burjuva sınıflarda iki eğilim ortaya çıkarıyor. Birincisi, tekellerin programını kabul temelinde, onlara entegre olarak varlıklarını korumak, İkincisi, yok olma korkusuyla küçük burjuvazi ile ittifak temelinde tekellerin hakimiyetine sınırlama getirmek. Bugün başat olan birinci eğilimdir. Tekelci düzen orta burjuvaziyi kaçınılmaz olarak her gün bu yöne biraz daha çekecektir. ikinci eğilim iki biçimde ortaya çıkıyor, biri Chavez'de olduğu gibi ilerici halkçı bir biçim alıyor, diğeri kimi Avrupa ülkelerinde ya da Türkiye'de görüldüğü gibi burjuva milliyetçi(2) biçim alabiliyor. İkinci eğilimin her iki kanadının da temel programı, tekellerin iktisadi ve siyasi hakimiyetlerine sınırlama getirmektir. Emperyalist küreselleşme karşıtı mücadelede bu eğilimin temsilcisi Attac'dır. Onlar da emperyalist tekellerin faaliyetlerine yoksullar lehine vergiler getirilmesini savunuyor.
Chavez önderliğindeki Venezuela'da, ilerici burjuva reformlar gerçekleştiriliyor, eğitim ve sağlıkta halk yararına adımlar atılıyor, ezilenlerin demokratik sürece katılmalarının önü açılıyor, ABD karşıtı bir politika izleniyor. Bu dünya gericiliğinin proletarya ve ezilenler üzerinde kurduğu ağır ideolojik ve politik baskı nedeniyle önemli bir moral kaynağı yaratıyor ve bu yüzden aynı zamanda yanılsamalara da neden oluyor.
Chavez ABD ile çatıştığı, tekellerin alanını sınırladığı ölçüde, onu öne çıkarıp destekleyen orta burjuvazinin desteğini daha çok kaybedecek, eğer programında diretirse küçük burjuvaziye daha çok yanaşacaktır. Bugün eğilim bu yöndedir. Ne var ki bu devrimci değil, reformcu bir yöndür. Hükümeti oluşturan partiler, ne devrimci bir programa ne de devrimi hazırlayacak bir yönelime sahiptirler. Chavez hayal yayıyor, emekçiler ve ezilen yığınlar şimdilik bu hayalle oyalanıyor. Chavez'in deyimiyle "demokratik, barışçıl, insancıl, kansız bir devrim, tıpkı İsa'nın devrimi gibi!" bir devrimle kendilerini avutuyorlar.
"Bolivarcı devrim", ilerici burjuva reform programıdır. Halk hareketinin itici kuvvetiyle Chavez küçümsenemez ilerici hamleler yapmaktadır. Bu ilerici hamlelerin bir politik devrimle sonuçlanması için bir devrim programına ve bunu uygulayacak güçlere ihtiyaç vardır. Önümüzdeki süreç böyle bir ayrışmayı kaçınılmaz kılacaktır. Emekçilerin ve ezilenlerin ileriye gitmek isteyen bölükleri ile onu frenlemeye çalışanlar, tekellerle uzlaşma yanlıları arasında ayrışma kaçınılmazdır. Chavez böyle bir ayrışmada nerede duracaktır?
Bu soruyu ele almadan önce yeniden yazıya dönelim. H. Özkan yoldaş diyor ki, "Marksist devlet teorisi bakımından son derece ilginç ve özgün bir durumun ortaya çıktığını kabul etmek gerekir". Son derece ilginç ve özgün olan nedir? Eğer H. Özkan'ın deyimiyle "tamamlanmamış bir halk devrimi" söz konusuysa, tamamlanmamış bir halk devleti, yani sonuna kadar vardırılamamış bir halk devleti vardır. Analiz yanlış olunca sonuç da yanlış oluyor. Gerçekte olan burjuva devletin burjuva reformlar yoluyla yeniden yapılandırılmasıdır. Onun son sınırına vardırılması bir şey değiştirmez. Onun bir halk devleti olması için tekellerin iktisadi ve siyasi hakimiyetine son verilmesi, yalnızca ABD ile değil bütün emperyalistlerle olan bağların koparılması, politik özgürlüklerin her bakımdan teminat altına alınması gerekir. Chavez buraya doğru ilerleyebilir mi? Chavez'i buraya kadar getiren halk hareketidir. Buradan ileriye de götürecek olan yine örgütlenmiş halkın devrimci hareketi olacaktır.
Sosyalizme küfrün bu denli yaygınlaştığı bir zamanda, Chavez'in sosyalizm savunuculuğu elbette yararlıdır. Ama bir komünistin kendini bu “yarar’ın büyüsüne kaptırması kabul edilemez. Çünkü Chavez, bildik pespaye burjuva sosyalizmi yutturmaya çalışıyor. Yani kapitalist üretim ilişkileri içinde sosyalist ilişkiler. Üretim kapitalistçe olacak ama bölüşüm ve dağıtımda kısmi sosyalist uygulamalar gerçekleşecek. Sözü edilen işçi denetimi bunlardan biridir. İşçilerin ve diğer ezilen tabakaların hayatlarında kısmi iyileştirmeler yapılması, burjuva özgürlük alanının varabileceği en ileri noktalara doğru zorlanması, ABD'ye kafa tutulması ilerici hamlelerdir, ama buradan sosyalizme gidileceği, "İsa devrimi" aracılığıyla ve bazı fabrikalarda "işçilerin yönetime katılmasıyla" sosyalizme doğru yol alınacağına inanmak için fazlasıyla saf olmak ve "temel ilkeleri" unutmak gerekir.
Dipnotlar
1. Henüz sömürge olan ve bu nedenle ulusal sorunu çözememiş ulusların ulusal kurtuluş mücadelesin-de ulusal burjuvazi demokratik devrimin müttefiki olabilir. Ama sömürge sistemi genel değil istisna haline geldiği oranda bu ittifak da ulusal sorunu çözülmemiş yerlerle sınırlı olacaktır.
2. Bir dönem "sol" olarak adlandırılabilecek kimi akımlar da bu süreçte "antiemperyalist" duruş adına burjuva milliyetçi pozisyona kaydılar.