Devrimci öncünün gelişiminin sorunlarına, süreçlerine, imkânlarına ve risklerine egemen olması; tarihine hükmedebilmesi ve gelişimini yönetebilmesinin, keza ‘devrimci kendiliğindencilikten’ sakınabilmesinin koşuludur. Devrimci öncü, var oluşunun ve gelişiminin çok belirli bütün anlarının genel çerçevesini ve içinden geçmekte olduğu ‘o eşiğin hayati sorunlarını’ çözümlemeli, kavramalı, sürecin ‘ana yönünü’ ve hareket tarzının ‘ana doğrultusunu’ tam bir kesinlikle tayin edebilmelidir... Tabi bütün bunlar bir kez düşünülüp sonuçlandırınca da ‘iş hallolmuş’, ‘görev tamamlanmış’ olmaz. Öncü var oluşunun o özel, özgün sürecinin devinimini anlama ve çözümleme çabasını süreç boyunca devam ettirir; analizlerini, öngörülerini sınar, düzeltir, derinleştirir. Zira sürece bilinçli, iradi müdahale, yönetme çabası, süreci doğru anlamak ve çözümlemek için de çok değerli veriler sunar.
Açıkça bu bir ‘strateji’ tartışmasıdır. Hatta eğer daha tam olarak söylemek gerekirse burada çözülmeye çalışılan problem, ‘öncünün dönemsel gelişim stratejisi’dir.
Devrimci Gerçekçilik, Olanakların Analizine Dayanır
Gerçeklik, ancak devrimci teori ile kavranabileceği içindir ki, öncelikle devrimci öncünün gelişimi üzerinde durmalı, onu aydınlatmalıyız. Devrimci öncülerin içsel ya da temel eğilimi devrimin önderliği olarak gelişmektir. Bahse konu komünist öncü olduğuna göre, doğası gereği o, devrimin gelişim seyriyle bağıntılarının alabileceği somut biçimler saklı kalmak kaydıyla, toplumsal devrimin önderliği olarak gelişme eğilimindedir. Bu eğilim, öncülerin ‘bütün varlığı’ ve ‘benliği’ ile devrimin örgütlenmesine, devrimci gelişmenin devrimci öncüden, ‘devrimin gelişmekte olan önderliğinden’ beklentilerinin gereklerini yanıtlamaya bağlanmış, ‘mühürlenmiş’ olduğu anlamına gelir. Devrimci öncü, devrimci gelişmeye enerji taşıma, önünü ve ufkunu açma, devrimi örgütleme zapt edilemez çabası içerisinde kendini de ‘devrimin önderliği olarak’ örgütler, geliştirir. Devrimci önderliğin gelişimi tecrit halde düşünülemez, devrimci önderliğin gelişimi (ve geleceği), devrimci gelişmenin, devrimin mayalanma, hazırlanma ve gelişiminin gidişatına ve geleceğine bağlıdır. O halde devrimci öncü kendi gelişimini ancak devrimci gelişmeyle bağıntısı içerisinde kavrayabilir.
Devrimci önderliğin gelişimi ve ‘kaderi’ devrimci gelişmenin, devrimin gelişimi ve kaderine bağlıdır. Devrimci öncü, kendiliğinden meydana gelecek bir devrimin seyredicisi ve kaydedicisi olmadığı ve olamayacağı (bunlar ‘öncü’ olmakla bağdaşmaz çünkü!), varlığı ile kendisi de devrimci gelişmenin itici bir gücü olduğu içindir ki, eksiksiz anlamında ‘tüm’ çalışmaları ‘devrimci gelişmenin ilerletilmesinin’ ihtiyaçlarına yöneltir, kilitler.
Devrimci öncünün devrimci gelişmeyi ilerletme çabası kendi kendisiyle ilişkilenişinden (hazır ve potansiyel güç ve olanaklarını realize etme vb. yeteneği dahil) tutalım da işçi sınıfı ve emekçilerle, ezilenlerle, kitlelerle olduğu kadar, aynı zamanda egemen sınıflarla ilişkilenişine değin, denilebilir ki, ‘toplam olarak’ devrimci olanaklarla ilişkileniş tarzında açığa çıkar, somut elle tutulur biçimler alır. ‘Devrimci gerçekçilik’, devrimci imkânları anlama ve realize etme sezgi ve yeteneği, devrimci öncünün hamurunun kimyasal bileşimine rengini ve ruhunu verir.
Marksizmin devrimci iyimserliği, onun devrimci gerçekçiliğindedir. Marksist devrimci gerçekçilik ise sınıflar mücadelesinin -bütün hatta durumun karşıdevrimin kahir üstünlüğü ile belirlendiği zamanlarda bile- an’larının aynı zamanda devrimci olanaklar barındırdığını, devrimci olanaklarla yüklü olduğunu öngörür, kabul eder. Sınıflar savaşımının içerisinde devrimci ve karşıdevrimci olanaklar barındırmayan durumları, ‘halleri’ yoktur. Devrimci önderlik, devrimci olanakları anlama ve realize etme sanatı olarak da tanımlanabilir.
‘Devrimci eylem’ (kavramın en geniş anlamıyla ‘eylem’) ancak ve yalnızca devrimci olanaklar üzerine kurulabilir. Böyle olduğu içindir ki, devrimci iyimserlik her çeşit devrimci eylemin başlangıç momentidir.
Devrim, Karşıdevrimi Limitine Zorlar Ve Aşar
Devrimci gelişme nasıl olmaktadır? Bu sorunun yanıtı, devrimci gelişmenin en ileri, en gelişkin düzeyi olarak bizzat devrimin gelişim gerçekliğinde kendisini en çarpıcı ve en yalın biçimde gösterir. Marks’ın Alman devriminin yenilgisini incelerken yukarıdaki sorunun yanıtını formüle etmesi, bu nedenle rastlantısal değildir:
Devrim, birleşik ve daha güçlü bir karşıdevrim yaratarak ve onun üstesinden gelebilmek için kendi gücünü limitine vardırarak ilerler.
Devrimin ilerleyişinin dalgalar biçiminde tezahür etmesi ve algılanması da bundan olsa gerek. Az çok anlamlı her devrimci gelişmenin, devrimci gelişmenin ileri her hamlesinin, dalgasının göreli olarak, yani o belirli konjönktürde ‘birleşik ve daha güçlü bir karşıdevrime’ yol açtığı, ‘yarattığı’, siyasal mücadele ve devrimler tarihinden az çok bilgisi olan herkesin malumudur. Günümüze değin tarih, devrimci gelişmenin kışkırtıcı olmayan, birleşik ve daha güçlü bir karşıdevrime yol açmayan biçimine tanık olmamıştır.
Devrimci gelişmenin (ve devrimin) yol açtığı birleşik ve daha güçlü karşıdevrimin (karşıdevrimci ‘durum’un) üstesinden gelmeksizin ilerleyemeyeceği ve üstesinden gelebilmek için iç dinamikleri tarafından kendi gücünü limitine vardırmaya zorlanacağı gibi, aynı zamanda, bizzat birleşik ve daha güçlü karşıdevrimci gelişme (yani karşıtı) tarafından da buna itildiği, ‘zaten başka nasıl olabilir ki’, kabilinden söz götürmez bir gerçekliktir.
Devrimci öncünün gelişimi de devrimin gelişimi (ve devrimci gelişme) gibi olmaktadır. Bir başka şekilde söylemek gerekirse devrimci gelişme için geçerli olan devrimci öncü için de geçerlidir. Devrimci öncünün gelişimi, düzeni/karşıdevrimi devrimci gelişmenin önüne geçecek şekilde savunma tedbirlerine başvurmaya, birleşik ve daha güçlü bir karşıdevrimci durumu kışkırtır, zorlar. Böylelikle öncü, kendi kendisini, kendi gelişiminin (ve tabi ki, onunla bağıntı içerisinde ‘genel’ devrimci gelişmenin) basıncı altında oluşmuş birleşik ve daha güçlü karşıdevrimin üstesinden gelmekle karşı karşıya bırakır. ‘Şimdi’ -akabinde- karşı karıya kaldığı durumun üstesinden gelebilmek için iç dinamikleri tarafından olduğu gibi, keza oluşmuş bulunan karşı devrimci durum tarafından da gücünü limitine vardırmaya itilir. Böylelikle devrimci öncü, birleşik ve daha güçlü karşıdevrimin üstesinden gelerek ilerler!
Komünist öncünün hedef olduğu ağır sonuçlar yaratan saldırı dalgalarının ardından nasıl oluyor da ‘durumun devrimci ruhu’ndan söz edebiliyoruz? Sakın aşırı bir sübjektivizmin hülyalı sularına yelken açmış olmayalım! ‘Mevcut durum’ benzer bir aceleciliğin (aculluğun!) malum yüksek hız ve temponun eseri olmadı mı zaten, denilmesi de şaşırtıcı olmaz! Keza sindirilememiş bilgiler ve formel bakışın ve kolaycılığın dayanılmaz hafifliği ile tarihin tekerrüründen, komediden vb. bahsedilmesi, hiç de zor olmaz. Fakat bütün bunlar, mevcut durumda öncünün gelişiminin güncel sorunlarının Marksist anlamda doğru anlaşılması bakımından ne teorik ve ne de pratik bir değer taşırlar. Benzer yaklaşımların, mevcut durumun içerisinde barındırmaya devam ettiği devrimci imkânları anlama yöneliminden bile yoksun olduğunu bilmek gerekir.
Ne Oldu?
‘Mevcut durum’dan bakıldığında öncünün devrimci gelişimi nasıl olabilir? Bu soruya yanıt ‘ararken’, ‘mevcut durumu’ parmak hesabıyla, dört işlemle tarif etmeye, tanımlamaya çalışmak yararsız ve boş olmanın da ötesinde yön kaybın neden olabilir. Stratejik bir problemi ortaya koyan bu sorunun kendi düzeyinde analiz edilmesi ve yanıtın bu aynı düzeyde aranması gerekir. Ne oldu, evet bütün dünyanın gözleri önünde ne oldu?
Geride kalan yılar komünist öncünün politik, örgütsel ve ideolojik atılımına tanık oldu. Gelişim çizgisi, başardığı atılım, gelişiminin hız ve temposu dostlarında heyecan ve sempati uyandırırken, çok anlaşılır bir şekilde egemen sınıfın antikomünist özel savaş kuvvetlerinde karşıdevrim karargâhlarında kaygılara neden oluyordu. Komünist öncü, geride kalan yıllarda devletin iç savaş aygıtlarıyla abartmaksızın ‘göğüs göğse’ çarpışarak, işçi sınıfı ve ezilenlerle devrimci tarzda buluşma ‘birleşme’ hattında ilerledi. Tam bir kararlılıkla önderleşme yolunda yürüdü. Öncünün gelişimi hakikaten ‘meydan okuyucu’ydu. Ve bu doğası gereği siyasi polisin dinmez saldırılarını, saldırganlığını kışkırtmıştır. ‘Durumun devrimci ruhu’ ilkin bu süreçtedir ve bu, kazanılmış bir süreçtir!
Kendini TMY ile de tahkim etmiş karşıdevrimin Eylül’de gerçekleştirdiği antikomünist saldırı dalgalarının ‘birleşik ve daha güçlü’ karşıdevrimi resmettiği aşikârdır; kanıt, tanık, izah gerektirmez. Şimdi öncünün gelişiminin denklemi şöyledir:
‘Öncü Eylül saldırılarının yarattığı önderlik, yönetme ve savaş gücü kayıplarıyla oluşan durumu aşabilir mi, bu durumun üstesinden gelebilir mi?’
Terörle Mücadele Yasası’na karşı en güçlü ve en sert karşı koyuşu Marksist Leninist Komünistlerin göstermiş olması oldukça anlamlıdır. Komünist öncü, TMY ile faşist rejimin ilerici devrimci harekete saldırmaya hazırlandığını ve Batı’da öncelikli hedefin kendisi olabileceğini öngörüyordu. Özgürlük mücadelesini geliştirerek, kesin bir kararlılıkla direnerek faşist rejimin saldırganlığının önünü kesmeye, püskürtmeye çalıştı. 7 Aralık 2004'teki sert çatışma unutulmuş olamaz! 7 Aralık direnişinden sonra 46 ESP’linin tutuklanması, ESP’nin yasadışı ilan edilmesi, tehdit ve yönelimi sert bir saldırı değil midir? Öncü, bunun üstesinden gelerek değil de, bir başka şekilde mi gelişimini ve ileri yürüyüşünü sürdürdü?
Öncü meydan okuyan gelişimini sürdürdüğü içindir ki, TMY ile tahkim edilmiş karşıdevrimin birleşik ve daha güçlü saldırı dalgalarını hak etmiştir. Karşıdevrimin 2006 Eylül saldırı dalgaları ‘birleşik ve daha güçlü’ bir karşıdevrimci durumun kendisidir. İlerici, devrimci hareket bakımından bir ilktir, bu çapta bir saldırıya maruz kalmak. ‘Birleşik ve daha güçlü ‘, bu öylesine çarpıcı bir gerçekliktir ki, izah etme çabası bile fazla olur. O malum soruya dönüyoruz bir kez daha: Şimdi öncünün ilerleyişi nasıl olabilir?
Gelişmesiyle kışkırttığı, ‘birleşik ve daha güçlü’ bir karşıdevrimci saldırganlığa maruz kalarak darbelenen öncü, şimdi ancak bunun üstesinden gelebilmek için gücünü limitine vardırarak gelişimini, ileri yürüyüşünü sürdürebilir. İddialarının sürekliliğini sağlamak ve ilerleyebilmek için ‘gücünü limitini vardırmak’ zorundadır. Bunu ona ‘durum’ dikte etmektedir. Öncünün gelişimi sorunu ancak böyle teorik olarak ‘devrimci ve doğru’ konmuş olur. Böylelikle öncünün ‘dönemsel gelişim stratejisi’nin omurgası da belirginleşir.
Öncünün Gelişim Yönü
Eylül saldırılarının öncünün ‘önderlik’, yönetme ve savaş gücü’nü darbelemesinin etkisini, nicelik ve nitelik boyutunu küçümsemek politik alıklığa denk düşen bir subjektivizm olur. Fakat sorun şu ki, bir gelişme stratejisi ‘kayıplar’, ‘zaiyatlar’ vb. hesabı üzerine kurulamaz. Kuşkusuz kayıpları, devrimci öncülerin taktiklerini, gelişim stratejilerini, örgütlenme planlarını ve hatta örgütlenme modellerini gözden geçirmeye zorlayabilir, ama bunlardan hareketle bir gelişim stratejisi kurulamaz! Devrimci hareket planları, devrimci strateji ve taktik, ancak ve ancak devrimci olanakları realize etme hesabına dayandırılabilir, devrimci olanaklar üzerine kurulabilir.
Devrimci teori, komünist öncünün iddialarını koruyabilmek için gücünü limitine vardırarak Eylül darbelemelerinin üstesinden gelmesi gerektiğini ve gelebileceğini öngörüyor. Peki, komünist öncü, gücünü limitine vardırabilir mi? Öncü, gücünü limitine vardırabileceğini, bu yeteneğinin olduğunu tarihi boyunca birçok kez göstermiştir. Son yıllardaki gelişimi bunun silinmez izler bırakan, denetlenebilir devrimci sonuçlara yol açan çok canlı bir örneğidir.
Kaldı ki -Eylül saldırılarının kesif ateşi altında- önderlik ve yönetme yeteneği dahil, gücünü limitine vardırmayı, bir dönemin, bir sürecin girişi olarak çok pratik biçimde başarmış olması da oldukça anlamlıdır. Öyle ki, hatta ‘şimdi sorunun’ bunu teorik ve pratik olarak güçlendirip tahkim ederek bütün sürece yaymak, bütün bir dönemin rutini haline getirmek olduğunu söylemenin hiçbir mahzuru yoktur.
Öncünün darbelenen ‘önderlik, yönetme ve savaş gücü’ sorunlarının üstesinden gelebilmesinin devrimci olanakları mevcut mudur? Coğrafyamızda sınıflar mücadelesinin siyasal savaşımın koşulları 2006’nın Eylül ayında değişmiş ve yeni bir durum oluşmuş değil. Komünist öncünün de içerisinde hareket ettiği toplumsal ve politik koşullar, ‘ulusal’ ve uluslararası ölçekte yürürlükte, geçerli. İşçi sınıfı ve ezilenlerin mücadelesinde dramatik bir dönüş, bir geriye düşüş vb. yaşanmadı. Keza saflarındaki devrimci olanaklar bakımından da bir daralmadan söz edilemez. Bunlardan çıkan sonuç; toplumsal ve politik koşulların işçi sınıfının öncüsüne sunduğu olanaklar ve önüne sürdüğü görevler değişmiş değil.
Keza ilerici devrimci güçlerin, ulusal demokratik hareketin durumunda çarpıcı bir değişim, bir gerileme de söz konusu değildir. Bilakis rejimin saldırganlığındaki tırmanışa rağmen pozitif bir gidişatın devam ettiğini söyleyebiliriz. Bu durumda ‘devrimci olanakları’ var mı sorusunun tartışılması gelip komünist öncünün durumuna dayanıyor. Çünkü devrimci imkânların bir bölümü de öncünün saflarında bulunuyor. Burada, ele aldığımız sorun bakımından bunun özel önemi de görmezden gelinemez. Eylül saldırıları ile öncünün ‘önderlik, yönetme ve savaş’ gücüne ağır bir darbe indirilmiştir. Ancak bahse konu bu bölüm ‘yok edilmiş’ ya da ‘ana gövdeden’ tamamen kopartılmış da değildir! Öncünün gücünü limitine vardırması çaba ve yönelimi; bu temel bir sorundur. Buradan bakınca şematik, formel ve üstün körü yaklaşımlar, devrimci imkanların bir bölümünün atıl bırakılarak heba edilmesini getirir...
Altı çizilmesi gereken şudur: Darbelenen öncü, ateş altında karşıdevrimin ‘şok etme’, ‘bozguna uğratma’, ‘çökertme’ amaçlarını, önderlik ve yönetme gücünü kullanarak, ama özellikle de siyasal savaşım deneyimi ve kararlılığı ile boşa çıkartmış, ilerici, devrimci hareket adına önemli kazanımlar da elde etmiştir. Sorun gelip şuraya dayanıyor: Karşıdevrimin darbelediği önderlik ve yönetme gücünün üstesinden gelecek olanaklar var mı? Öncü, ‘bozguna uğratılamadığına’, ‘çökertilemediğine’, ‘savaş dışı’ kalmadığına göre karşıdevrimin ‘birleşik ve daha güçlü’ saldırılarının yarattığı ağır kayıplara karşın ilk anda bunları göğüslemeyi, ‘yeni dönemin girişini’ pratik biçimde kazanmayı başardığına göre, önderlik ve yönetme gücüne dair sorunun üstesinden gelebilecek güç ve olanaklara sahip demektir. Burada öncünün hazır ve potansiyel, serbest kullanılabilir ve kullanımı sınırlanmış önderlik ve yönetme gücünün eksiksiz anlamında tamamını kastediyoruz. Bu olanakların ihmal edilemez ya da az çok önem taşıyan herhangi bir bölümünün emilememesi, realize edilememesi, ihmali, dönemin ihtiyaç duyduğu önderlik ve yönetme gücünün yanıtlanması bakımından ciddi yetersizlikler açığa çıkartır, ciddi sorunlar yaratır, keza kaçınılabilir ciddi yanılgılara neden olabilir.
Öncünün Eylül saldırılarının üstesinden gelerek gelişimini sürdürmesinin devrimci olanakları vardır. Öncünün bu olanakları realize etmesinin temel koşulu, önderlik ve yönetme gücünü dönem boyunca limitine vardırmayı başarmasıdır. Önderlik ve yönetme gücünü limitine vardırmanın bütün bir dönemin sorunu olduğunun altı mutlaka kalınca çizilmelidir. Mevcut durumun devrimci ruhu öncünün gelişimiyle kışkırttığı Eylül saldırılarının yarattığı durumun üstesinden gelmeye kendini kilitlemesi ve ‘mahkum’ etmesidir. İlerleyebilmek için Eylül saldırılarının üstesinden gelme zorunluluğu durumun devrimci ruhudur. Dönem boyunca önderlik ve yönetme gücünü limitine vardırmak, öncünün izleyeceği gelişim stratejisinin omurgasıdır.
Şimdi hemen vurgulanmalıdır. Dönemin girişini kazanan hareket tarzından bir geriye gidiş, bir ‘normalleşme’ olmamalıdır, olamaz. Tam tersine asıl sorun dönemin girişinin kazanılmasını sağlayan gücünü limitine vardırma gerilimini, önderlik ve yönetim gücünü zorlayarak sürecin, dönemin ihtiyaçlarını yanıtlama tarzının ‘normal’ hale getirilmesi, rutinleştirilmesidir. Açığa çıkacağı her durumda ‘bir geçiş dönemiydi, o da geride kaldı, artık normalleşmek gerektiği’ne dair duygu ve düşüncelerle, mücadelede asla duraksanmamalıdır.
Bir Büyük Sınav
Kuşkusuz sınıflar mücadelesinin az çok önem taşıyan her anının sınayıcı bir niteliği vardır. Bununla birlikte öyle anları da vardır ki, sınayıcı özellik, sınavsal nitelik çok özel tarihsel bir anlam kazanır. Eylül saldırı dalgalarıyla öncünün ağır biçimde darbelenmesiyle sınavsal niteliği çok çarpıcı bir süreç, bir durum oluşmuştur. Bu süreçte hemen her yapıcıda buna dair benzer duygu ve düşünceler uyanmıştır. Söz konusu duygu ve düşünceler zor bir sürecin, ağır görev sorumluluklarının sınayıcılığı üzerinde odaklanmaktadır. Bu duygu ve düşünceler ve bunları motive ettiği istek ve yönelimler kuşkusuz devrimcidir, çok yüksek değer taşır, dönemin girişinin kazanılmasında oldukça anlamlı bir rol de oynamıştır. Zor bir sürecin, ağır görev ve sorumluluklarının sınayıcılığı ve sınav gerçekliği üzerinde özel olarak durmak, sürecin devrimci stratejisine ilişkin çözümlemeleri tamamlayıcı olur.
Öncelikle sınavın etki alanı/isterseniz manyetik alanı diyelim, oldukça geniştir. Eylül saldırı dalgaları yalnızca öncüyü, öncünün en geniş güçlerini değil, hemen tüm ilerici, devrimi yapıları da sınamıştır! Ve yalnızca öncünün güçlerinin metaneti, siyasal savaşın kararlılığı, deneyim ve yeteneği nedeniyle değil, aynı zamanda ilerici devrimci güçler iyi bir sınav verdikleri için de saldırı dalgaları göğüslenmiş, psikolojik savaş boyutu püskürtülmüştür... Keza diğer ülkelerin devrimci, antiemperyalist vb. güçleri için de durum sınayıcıdır.
Buradan da anlaşılacağı gibi, öncünün bütün kuvvetleri -Van’dan Londra’ya- istisna tanımaz biçimde tüm kuvvetleri sınavın alanı içerindedir. Sınavın ‘birleşik niteliği’nin altı çizilmelidir. Gerek bir bütün olarak öncü, gerek öncünün oluşturucu kolektif yapıları ve gerekse de tek tek her bir yapıcı sınavın manyetik alanı içerisindedir. Yapıcıların ve öncünün yapı taşı kolektifler sınavın birleşik niteliği ile kendi durumları arasındaki bağıntıdan ve bunun kendilerine etkimesinden hareketle olduğu kadar, aynı zamanda kendi pozisyonlarından bir özne etken olarak da ilişkileneceklerdir. Bu iki yönlü geçişken bir durumdur. Önemli olan sınav süreci boyunca karşılıklı etkilenişimin dinamik etkeni olmasını, her bir elemanın özne rolünün bilinçli ve süreğen oynama çabasının iradi olarak canlı tutulmasını sağlamaktır.
Kuşkusuz ki, neyin ya da nelerin sınava tabi olduğu, sınavın aydınlatılması hadi diyelim ki, tanımlanması bakımından belirleyicidir. Yukarıda da belirttik öncü; öncünün kolektif yapı taşları ve her bir yapıcı sınavdan geçmekte/sınanmaktadır. Tarih sınamasının/sınavın konusu ve ana sorunu, çizgi sürekliliğini koruyarak ‘önderlik ve yönetme gücü’ sorununun üstesinden gelinmesidir. Bizzat krizi anlama ve yönetme yeteneği, kitlelere bağlanma yönelimi, önderleşme iddiasının korunması vb. vb. gibi görüngülerden de söz edilebilir. Çizgi sürekliliğini sağlayarak ‘önderlik ve yönetme gücü’ sorununun çözümü, sınavın birleşik niteliğinin ana konusudur. Tarih öncüyü burada sınarken, kolektif yapılar ve tek tek yapıcılar sınavın ana konusuyla bağıntılı biçimde aynı zamanda kendi özgün sınavlarını yaşayacaklardır. Bireylerin, kurumların bir özgün sınav tarihi olacaktır; güçlü, zayıf yanları, birikimleri, önderlik ve yönetme potansiyellerini realize etme yetenekleri, çizgiye bağlılıkları vb. bütün buralarda tarihin sınavı özgürleşir. Bir bakıma ‘sınav içinde sınav’ durumudur, bu.
Her sınav krizsel bir durumdur. Bu da risklerle, hem de olanaklarla yüklü yüksek gerilimli bir durum olduğu anlamına gelir. Başarının ödülü, kazanımı olacaktır; başarısızlığın ise bir faturası. Böyle bir sürecin başarı ile yönetilebilmesi için risklerin ve olanakların olabildiğince kesin bir açıklıkla kavranması, çözümlenmesine dayanan düşünce açıklığına ulaşmak önemlidir.
Sınavsal durum zamana yayılmıştır. Ve her sınavsal durumun yapısı tarafından koşullanmış bir tarihi oluşur/vardır. Sınavsal durumun yapısının ayrı özelliklerinin çözümlenmesi ve bu durumun ortaya çıkardığı görevlerin halledilmesi sürecinin doğruya yakın bir şekilde öngörülmesi, sınavın sürecini, ya da sınavın tarihinin zamansal durumunun anlaşılmasını sağlar. Sınavsal durumlarda çıkabilecek en muhtemel yanılgılardan birisi sınavsal durumun tarihinin çok sınırlı, çok dar anlaşılmasıdır. Böyle olunca sınavsal durumun koşulladığı gerilimin sürdürülmesi ve sınavsal durumun istediği yüksek konsantrasyon, sınavın ortaya çıkarttığı görevlerin halline değin kavranamamaktadır.
Bir sınavsal duruma giren özne, durumun yapısı tarafından kendi güç ve yeteneklerini limitine vardıracak düzeyde realize etmeye zorlanır. Sınayıcı durumun yasallığı şöyle tanımlanabilir: Sınayıcı/sınavsal durumun olanaklarından azami derecede yararlanabilmek için, öznenin güç ve yeteneklerini limitine vardırmasının devindirici dinamiği krizsel gerilimi diri tutması ve doğal sınırlarına kadar işler/etkin kalmasını zorlayacak tarzda sürece yayması, dikkat ve enerjisini/çözüm gücünü tarihin sınayıcılığına konu olan asıl sorunlara yoğunlaştırmayı başarabilmelidir.