Kadın kitle hareketinin ve genel olarak kitle hareketinin dünya çapında gelişim dinamiklerini, sorunlarını ve iç çelişkilerini barındıran bir hareket olarak 2005 Dünya Kadın Yürüyüşü (DKY), 8 Mart’ta başladı ve 17 Ekim’e kadar devam edecek. 2005 DKY, gerçekte 2000 yılında başlayan, sonrasında tartışmalar, eylem ve etkinliklerle bugüne gelen ve kendini temel olarak Dünya Sosyal Forumu içerisinde ifade eden bir kadın kitle hareketi.
1995 yılında Kanada’nın Quebec* eyaletinde bir grup kadının öncülüğünde bir araya gelen ve kadın sorununun çözümü için eylem planları belirleyen kadınlar, 1998 yılında Dünya Kadın Yürüyüşünün başlatılması için harekete geçtiler. Belirlenen 17 temel talep etrafında gerçekleştirilecek yürüyüşün organizasyonu, 2000 yılını işaret ediyordu. 2000 yılı 8 Martında başlayan yürüyüş, Dünya Yoksullukla Mücadele günü olan 17 Ekim’de sona erdi.
2000 yılından 2005 DKY’ye kadar geçen süreçte Dünya Sosyal Forumu’na katılım en önemlisi olmak üzere, pek çok tartışma toplantısı düzenlendi. Ancak 5 yıllık dönemde, taleplerde ve çözüm önerilerinde temelden bir değişim gerçekleşmedi.
Daha iyi bir dünya isteğinden, başka bir dünya isteğine ilerlediklerini belirten DKY bileşenleri, 17 maddelik talepler listesinin 5. sırasında yer alan ve ideolojik, politik ve sınıfsal duruşu tamamen muğlak olan bir örgütlenme önerisi dışında hiçbir örgütlenme çağrısı yapmadılar.
Taleplerden de anlaşılacağı üzere DKY’nin yoksulluk ve şiddet sorununa karşı çözüm önerileri, Tobin Vergisi, IMF ve DB’de şeffaflık, kadın araştırmalarına daha fazla fon ayrılması, borçların iptali gibi emperyalist küreselleşmeci güçlerden sinek ısırığı paylar alma düzeyinde kalmaktadır.
Yoksulluk ve şiddet, DKY’nin kadınlar açısından çözümlenmesini talep ettiği iki temel sorun. Ancak kendi gelişimi içerisinde bu sorunların nasıl çözümleneceğine dair temel bir politikasızlık ilk anda göze çarpıyor. DKY’nin politik duruşu, ilk olarak kimleri çözüm merci gördüğü sorunu ile ortaya çıkıyor. Bu noktadan tartışıldığında DKY, kadın sorununun çözümünü de, bir anlayış düzeyinde, ulusal ve uluslararası “karar vericiler”in kararlarına bağlı ve bağımlı hale getiriyor. Kendi iç çelişkisi de, bu kuramların kadın sorunu noktasında atmadıkları/atmayacakları ve atamayacakları noktalarda somutlaşmaktadır. DB ve IMF ile kendi deyimleri ile “yapıcı diyalog” (constructive dialogue) geliştirmeye çalışan hareketin hakim bileşenleri, emperyalist küreselleşmenin uluslararası temsilcilerinin ezilen kadınların şiddet ve yoksulluk sorunlarını çözmesini beklemektedirler. IMF ve DB’nin izledikleri politikaların kadınlar üzerindeki ölümcül etkisini kınayan açıklamalar yayınlanmasına karşın, DKY’nin taleplerinin muhatabı olarak ulusal ve uluslararası düzlemde yine bu kuruluşları ve onların işbirlikçisi hükümetleri görmeleri, en ileri noktada BM’yi baz almaları, hareketin temel sorunudur. Harekete yaklaşımdaki anlayış sorunu, kitle hareketini ve hareketin yaratacağı basıncın yönünü sivil toplumla sınırlamaktan kaynaklanmaktadır.
Sivil toplumculuk mu, kadının kurtuluşu mu?
Dünya Sosyal Forumu içerisinde de liberal feminizmin etkilerini yaygınlaştırmaya çalışan DKY bileşenlerinin üzerinde durduğu ideolojik, teorik zemini tanımlamak ve bu zeminin nereden ve nasıl değiştirilebileceğini ya da değiştirilip değiştirilemeyeceğini tartışmak önemli bir noktada duruyor.
Merkezsizleştirme (decentralization) olarak adlandırılan politikalar doğrultusunda hareketin kimin tarafından kontrol edildiği, kimin tarafından gerçekleştirildiği de muğlaklaştırılmakta. Tüm dünyanın kadınlarına aitmiş ve onlar tarafından yönetiliyormuş, dolayısıyla kimse tarafından yönetilmiyormuş gibi gösterilmesinin ardında, kadın yürüyüşünün sivil toplum anlayışının bir parçası haline getirilme hedefi duruyor.
İnternet üzerinden sağlanan iletişimle organize edilen eylem/etkinlik ve tartışmaların kimin ideolojik ve politik hegemonyası altında olduğunu bir bakıma gizleyen ve bu hegemonyayı genelin ve tartışmaların kararıymış gibi gösteren örgütlü bir örgütsüzlük dayatması ise bu zemini güçlendirmekte.
FFQ (Quebec Kadın Federasyonu)* önderliğinde organize edilen yürüyüş, en büyük finansal desteğini Quebec Belediyesi ve Kanada’nın sivil toplum örgütlerinden almaktadır. Finansal destek sorunu, sivil toplumculuğa kayan her hareket gibi DKY’de de bir soru işareti olarak durmaktadır.
Başka bir dünya tanımlarken antikapitalist vurguları temellendirmeyen DKY, teorik ve ideolojik olarak özel mülkiyetin bağlarından kurtulamadığı, emekçi kadınların sınıfsal perspektifine sahip olmadığı/olmak istemediği için, fırsat eşitsizliği ve erişim vurgularını ön plana çıkarmaktadır.
Liberal feminizmin temel argümanları olarak tanımlayabileceğimiz fırsat eşitliği ve erişim haklan, İnsanlık Küresel Kadın Şartında ve 17 temel talepte yansımasını buluyor.
Kadınların eğitim, iş, sağlık gibi temel haklara erişim olanaklarının sağlanması üzerinden şekillenen bir fırsat eşitlikçiliğidir, bahsi geçen. Temel taleplerde en ileri düzeyde somutlanan ise, yoksul ülkelerin borçlarının iptal edilmesi ve ülkelere verilen kaynakların %20’sinin sosyal haklar için harcanmasının garanti altına alınmasını sağlamaktır. Tüm bu belirleme ve taleplerde neoliberalizm karşıtlığı zemininde durulduğu iddia edilse de emperyalist küreselleşmeni kurumlar üzerinde basınç oluşturma hedefine saplanıldığı için özellikle ezilen kadınların örgütlü mücadelesi ve kitle eylemlerinin yıkıcı ve değiştirici gücü barışçıllık ve pasifizm tanımlarının ardında gizli kapaklı reddedilmektedir.
Başka bir dünya neresi?
Yoksulluk ve neoliberalizm karşıtlığı vurguları ön plana çıkartılırken, “yoksulluğun kadınlaştığı” teorik feminist vurgusundan yola çıkılmaktadır. Yoksulluğun kadınlaşması tartışması bir an için kabul edilse dahi, yoksullukla mücadelenin algılanış biçimi de saptırılmaktadır. Kadınların yoksulluk karşısındaki konumu, neoliberalizmden, sömürgecilikten bağımsız ele alınmaya çalışılmaktadır.
“Feminizmin son yıllarda çoğu toplumsal harekete damgasını vurmuş olmasına rağmen, öncelikler oluşturulurken pek sık ikincil bir konuma indirgenmektedir. Feminizm kadınların, sosyalizm herkesin meselesidir! Erkeklerin meseleleri ‘genel’ bir özellik taşırken, kadınlarla ilgili sorunlar ‘özel’dir! Neoliberalizme, emperyalizme ve yeni sömürgeciliğe karşı mücadeleler bazen önceliklidir. Erkek egemenliği ile mücadele gündeme geldiği zaman ise, ‘pekala diğer mücadelelerde ilerleme kaydettiğimiz zaman her şey daha iyi olacak...’ Fakat kadınlar artık daha fazla beklemek istemiyor ve doğrusu bekleyemez de.”
DKY tartışmaları içerisinde sosyalizm sözcüğünün -geçtiği nadir paragraflardan biri olarak yukarıda alıntıladığımız paragraf, kapitalist ataerkil sistemin yıkımını değil, dönüştürülmesini talep eden/yalnızca talep eden bir algılayışın ürünüdür.
Dünya Sosyal Forumu bileşenlerinin sağdan bir eleştirisi niteliğinde olan yukarıdaki paragraf, adı İnsanlık İçin Küresel Kadın Şartı dahi olsa, feminizmin sosyalizmin adını duyması ile birlikte nasıl tüm antikapitalist, antiemperyalist ve “‘insanlık’ için” söylemlerinden savrulduğunu da göstermektedir.
2000’den 2005’e gelinirken tartışılan ama pek su yüzüne çıkmayan noktalardan bir tanesi ise, kimin kiminle eşitleneceği sorusu idi. Kadınların erkeklerle eşitlenmesi noktasında bir tartışma yoktu, ama kadınlar arasındaki sınıfsal farklılıklar hareket içerisinde tartışma konusu olmuştu. Ancak hareketin ideolojik hegemonyasını elinde bulunduran güçler arasında derin bir ayrışma yaratacak bir sorun değildi bu. Harekette devrimci, komünist güçlerin etkisizliği tam da bu noktada ortaya çıkmaktaydı. Kadınlar arasındaki sınıfsal farklılıklar ve kimin kime karşı mücadele edeceği sorusu böylece yanıtlanmayarak rafa kaldırıldı. Rafa kaldırılış nedeni olarak ise cephenin parçalanma ihtimali öne sürüldü. Antikapitalist görüşün hareket içerisinde yeterli tartışma yaratamaması, kadınların cins olarak özgürleşmesini de özel mülkiyetin zincirlerine yeniden bağlıyordu.
“Yürüyüşün iki teması olan yoksulluk ve şiddet, yeni eylemlerin de ana temaları olmayı sürdürecekti. Amaçlar uzun süren tartışmalarla revize edildi. Kadınlarla erkekler arasında ve halklar arasında eşitliğin geliştirilmesi amaç maddesine, kadınların kendi aralarında eşitliğin de dahil edilmesi önerisi, tartışmaların ardından iç mücadele yaratacağı ve cepheyi parçalayacağı düşüncesiyle reddedildi.”
Başka bir dünyanın neresi olduğunu tanımlamamakta kasıt aranması, tam da burada gündemleştirilmelidir. Ezilen kadınların kurtuluşu mücadelesinin önüne sosyalizm hedefini koymaktan ısrarla kaçınmak, eninde sonunda DB ve IMF’den talepler dilenme derekesine düşmektedir.
Özellikle Irak savaşı konusunda birkaç kınayıcı açıklama dışında eylem örgütlenilmemesi ve yürüyüş boyunca Iraklı kadınların yanından-kıyısından geçmemeye özen gösterilmesi ise politik hattın en çarpıcı yanlarından biridir. Iraklı kadınlarla dayanışma eylem ve etkinliklerinin yokluğu, DKY’nin DSF içerisinde durmaya çalıştığı çizgi ile de ilişkilidir. Ancak Dünya Sosyal Forumu içerisinde de, liberal-muhalif çizginin sivil toplumcu, uzlaşmacı güçlü bir kanat oluşturduğu ve bu kanadın işgale karşı çıkmakla birlikte, Irak’taki direnişe destek vermekten kaçındığı, hatta emperyalistlerin “terör” tanımı içine almaya çalıştığı dikkate alınırsa, DKY’nin de kendini bu kanada yasladığı düşünülebilir.
DKY ileriye mi, geriye mi? Karar emekçi kadınlarının...
2005 DKY’nin eylemleri üzerinden yapılacak bir değerlendirme, uluslararası kadın hareketinin gelişim ve ilerleme olanaklarını belirlemek noktasında önemli olacaktır. DKY, yerel müdahalelere olanak tanıyan ve merkezsizlik vurguları içerisinde emekçi kadınların iradesine de alan bırakan bir hareket olarak tanımlanabilir. Taleplerinin sınırlılığı, uzlaşmacı ideolojik yaklaşımı ve politik reformcu duruşunun ötesinde, DKY’nin gerçek iradesi eylem alanlarında oluşmaktadır. Eylem alanlarının tüm dünyaya yayılması ve özellikle Latin Amerika emekçi kadınlarının DKY’ye devrimci dokunuşu, kitle hareketlerinin yıkıcılığı zorlayan ve gelişime ön açan yanını da bir kez daha ispatlamaktadır.
Özellikle Latin Amerikalı emekçi kadınların DKY’ye katılımı ve rüzgarı emekçi kadınlardan yana döndüren etkileri, gerek ABD ve onun hegemonyasındaki DB ve IMF karşıtlığını ön plana çıkarması, gerekse de barışçı eylem çizgisi vurgularına yol kesmelerle yanıt vermesi, eylemin ve kitle hareketinin muazzam dönüştürücü kuvvetini somutlamaktadır.
2005 DKY’nin verileri üzerinden konuşulduğunda, uluslararası kadın mücadelesinin ihtiyaçları ve sorunları da ortaya çıkmaktadır. Emekçi kadınların örgütlü tarzda bir hazırlığı, müdahale inisiyatifi ve eylemlere katılım seferberliği sağlandığında, reformcu çizginin sınırları içinde tutulmak istenen bir hareketin ne ölçüde devrimcileşebileceği de görülmektedir. Avrupa ve de özel olarak Türkiye açısından tartışıldığında ise neoliberal saldırıların altında, ezilen emekçi kadınların DKY’ye katılımının yeterince sağlanamadığı görülmektedir. Buralarda feminist anlayış ve çizginin, hareketin devrimci gelişim olanaklarını önemli düzeyde sınırlamayı başarabildiği görülmektedir.
Dünya kadınlarının yoksulluğu ve şiddete maruz kalmaları üzerinden yapılan vurgular (özellikle emperyalist küreselleşmenin kadın emeği ve bedeni üzerine geliştirdiği özelleşmiş politikalar/saldırılar da göz önüne alındığında) ve tespitlerin, sayısal veriler dışında bir anlam ifade edebilmesi için, sınıf uzlaşmacılığından uzak, tutarlı ve sonuç alıcı bir programın ve eylem stratejisinin parçası haline getirilmesi gerekmektedir.
Somut durumda Marksist Leninist komünistler açısından bir eylem birliği olarak tanımlanabilecek DKY’nin olanakları, Latin Amerikalı emekçi kadınların açtığı yolda cisimleşmektedir. Kitlesel ve militan bir hattan ilerleyen katılımla, ‘başka bir dünyanın adının konulması ve sınıf perspektifinin kadın hareketine damgasını vurması sağlanabilir. Bu ise ancak, komünist kadınların dünya çapında gelişen hareketlere daha derinlikli eğilmesi ve müdahale alanlarını genişletmesi ile mümkün olabilir. Uluslararası alanda emekçi kadınların bakış açısını ve somut taleplerini ortaklaştıran tartışmaların yürütülmesi, dünya kadın hareketinin temel bir sorunsal olarak masaya yatırılması ve ilerici-devrimci örgütlerle bu noktalar üzerinden de birlikteliklerin sağlanması çabaları, DKY tarzı etkilenmeye açık ve belirli bir kitle tabanı taşıyan hareketlere müdahale zeminini güçlendirecektir.
Dünya Sosyal Forumu gibi DKY de, alanlara taşıdığı ve etkilediği kitle gücü nedeniyle devrimci müdahalenin görüş açısı içerisinde olmalıdır.
DKY, Türkiye'de nereye yürüyor?
Yürüyüşün Türkiye ayağının örgütlenmesinde çok boyutlu sorunlarla ve tartışmalarla karşı karşıya kalındı. Çuvaldızla başlayalım! Komünist kadınlar açısından, DKY üzerine yeterli tartışmaların yürütülmemesi ve hareket içerisinde aktifliğin gerekli biçimlerde ortaya konulmaması, büyük bir eksiklikti. Açık ve net biçimde ifade etmek gerekirse, DKY konusunda günlük politikalarla idare edilmeye çalışıldı. Kapsamlı ve değiştirici bir politik hattın ortaya konulamaması, kadın kitle hareketi ve emekçi kadınların dayanışmasının artırılması doğrultusunda bir perspektif belirlenememesi sorununu yarattı. Politikasızlık, hem hareketin uluslararası tartışmalarına katılım ve emekçi kadın kitlelerinin dünya çapında DKY çizgisini değiştirme mücadelesinin gerekliliğini kavrayamama noktasında, hem de bunun yerel ayaklarını kapsamlı biçimde örgütleyememe sorunlarını getirdi. Yürüyüş organizasyonuna dair bilgilere ve tartışmalara hakim olma noktasında yaşanan sorunlar ve irade eksikliği ise sorunun başka bir boyutunu oluşturuyordu. Tüm bu sorunlardan ötede, 1 Mayıs alanlarına DKY üzerinden emekçi kadınlara yönelik çağrıların taşınmaması, bırakın yeni güçlerle DKY eylemine dönüştürücü bir katılımın sağlanmasını, 1 Mayıs alanına taşman emekçi kadınların dahi katılımının sağlanmaması çarpıcıdır. Tüm bu sorunlar, komünist kadınların örgütlenme anlayış ve perspektiflerini sorgulamaları için yakıcı bir gündem oluşturmaktadır. Latin Amerikalı emekçi kadınların DKY’ye müdahale tarzı, öğrenilmesi ve geliştirilmesi gereken yönü işaret etmektedir: Örgütsüzlük dayatmalarına karşı daha çok örgütle, feminizme karşı emekçi kadınların kitle gücünün dönüştürücülüğü ile, sivil toplumculuğa karşı militan eylemlerle!
Kadın hareketi üzerinden yaşanan yakın dönem ayrışmalarının henüz sonuçlanmayan durumu, DKY’nin de Türkiye ayağının temel tartışmalarım oluşturuyordu. İlk bakışta göze çarpan iki uç vardı: Kadın hareketinin ihtiyaçları karşısında derin uykuya yatan devrimci güçler ve erkek düşmanlığı üzerinden kadın kitle hareketini geliştirme perspektifini tahrip eden feminist anlayış...
Feminizme karşı mücadele adına 8 Mart’ta yerlere göklere sığmayan eleştiriler düzen, ESP ve EKB sendromu ile anlamsız ayrışmaları tetikleyenler, emekçi kadın hareketinin çıkarları söz konusu olduğunda alışıldık sessizliklerine geri döndüler. DKY tartışmaları sırasında, yürüyüşün Türkiye ayağını emekçi kadınların talepleri doğrultusunda örgütlemeye çalışan ve feminizm karşısında mücadele yürüten EKB, gene “en devrimci” dostları tarafından -daha sonra feminizme yedeklenme eleştirileri almak üzere(!)yalnız bırakıldı.
Yürüyüşün örgütlenmesi aşamasında ajitasyon ve propaganda yasakçılığı zemininde başlayan tartışmalar, kadın hareketinin örgütlülüğüne yönelik saldırıları şekillendiriyordu. DKY’nin uluslararası maddelerinde bile olmamasına karşın karma örgütlerin ve partilerin katılımını ve temsiliyetini engelleme çabaları, liberal feminizmden dahi geriye düşüşü ifade ediyordu.
Yürüyüş organizasyonunda ortaya çıkan, sosyal şoven reaksiyonlar ise ibret-i alem denilebilecek bir durum ortaya çıkardı. Kürt kadın hareketinin feminizme yedeklenme politikasının iflası da tam bu noktada yaşandı. Bu aynı zamanda sistemle dirsek temasında olmanın getirdiği acı sonuçlardan bir tanesidir. Sivil toplumcu kadın örgütleri, KESK içinde şovenizmden sıyrılamayan hakim güçler uzun dönemdir Kürt kadın hareketinin temsilcilerinin kendilerine yedeklenmesinin de güveni içerisinde, “Kürtçe metin okumaya ne gerek var, zaten eyleme katılanların hepsi Kürtçe biliyor” diyecek kadar patavatsızlaştılar. Dillerinin kemiksizliği elbette ki, kendilerine tanınan inisiyatif alanının genişliğindendi. Ancak tartışmalar boyunca Kürt kadın hareketinin temsilcileri gerekli müdahalelerde bulunmamış, yalnızca alanda artık dayanılmaz olan görmezlik ve yok sayma politikalarının karşısında çekilmeyi tercih etmişlerdir.
Dünya Kadın Yürüyüşü eylem ve etkinlikleri 17 Ekim’e kadar Türkiye’de devam edecek. Yukarıdaki tartışmalarla birlikte emekçi kadınların inisiyatifini DKY’ye taşımak sorumluluğu yakıcı bir gündemdir. Yakıcılığı, yalnızca bir eylem takvimi ve birlikteliği olarak bugünün gündemi olması nedeni ile değil, aynı zamanda kadın sorunu ve emekçi kadınların örgütlenmesi sorunu ile birebir ilintili olan süreklileşmiş politika yapabilme sorunu ile de bağlantısından kaynaklanmaktadır.
(* Quebec Kadın Federasyonu (FFQ): Yoksulluğa ve şiddete karşı dünya çapında bir kadın yürüyüşü başlatma fikrini ortaya atan ve örgütleyen Quebec Kadın Federasyonu (FFQ)’dur. 1966 yılında kurulan FFQ, partizan olmayan bir baskı grubudur. Kadınların her alanda eşitlik, adalet, onurlu bir yaşam ve sosyal adaletten yararlanması için feminist bir perspektifle ortak çalışmalar yapar. FFQ, kendisini çok-kültürlü ve çoğulcu perspektife sahip feminist bir grup olarak tanımlar. Genel amacı, kadınların çıkarlarını ve haklarını savunmak ve geliştirmektir. Çalışma konuları yoksulluk, şiddet, gençlik, topluluklar, lezbiyenler, küreselleşme, barış, fahişelik ve eşit temsildir. Üyeleriyle birlikte ve diğer toplumsal örgütlenmelerle diyalog içinde FFQ, toplumsal değişim perspektifi taşıyan kolektif eylemlere katılır. Politik aktivizm, tartışma, eğitim, koalisyon oluşturma ve kolektif eylemi teşvik eden bir örgüttür. Renk, cinsel yönelim, medeni durum, din, politik inanç, dil, etnik ya da ulusal köken, sosyal, fiziksel ve zihinsel durum ayırımı yapmaksızın bütün kadınlara açıktır. Son birkaç yıldır FFQ, kadınların ekonomik koşullarına öncelik vermektedir.)
EK: Dünya Kadın Yürüyüşünün Yoksulluğa ve Şiddete Karşı 17 Talebi
- Bütün devletler, yoksulluğu ortadan kaldıracak yasalar ve stratejiler benimsemelidir. Yasalar, eylem planları ve ulusal düzeyde projeler ile ayırımcılığın önlenmesi. Temel Kaynaklar (su, gıda, ev, sağlık, sosyal güvence); Kültür, Yurttaşlık, Doğal ve Ekonomik Kaynaklar; Eğitim Kaynaklarından Eşit Yararlanılması; İşyerinde Eşitlik ve Sorumlulukların Paylaşılmasında Eşitlik;
- Acil Önlemler: Tobin Vergisi’nin uygulanmasıyla elde edilecek gelirin, yoksul ülkeler ve öncelikle kadınlar için kullanılacak özel bir fonda toplanması; zengin ülkelerin GSMH’sının %0,7 oranında gelişmekte olan ülkelere aktarılarak yapısal uyum politikalarına son verilmesi, kamu hizmetleri kesintisinin önlenmesi vb....
- Yoksul ülkelerin borçlarının iptali;
- 20/20 formülü; endüstrileşmiş ülkelerin yoksul ülkelere yapacakları yardımın %20’sinin sosyal harcamalar için kullanılması, yoksul ülkelerin aldıkları yardımın %20’sini sosyal programlara kullanması;
- Ekonomi üzerinde kontrolü olan, bütün ülkelerin, kadınların ve erkeklerin eşit ve demokratik tem-siline dayalı, monolitik olmayan dünya çapında politik bir örgütlenme;
- Büyük güçlerin birçok ülkeye uyguladığı, kadınları ve çocukları mağdur eden ambargo ve ablukalar kaldırılsın;
- İnsan haklarını savunduğunu iddia eden devletlerin, kadınları kontrol eden politik, ekonomik, dini, kültürel her tür otoriteyi mahkum etmesi ve kadınların temel haklarını ihlal eden rejimleri kınaması;
- Kadına yönelik şiddetin herhangi bir gelenek, görenek, din, kültür ve politik iktidarla mazur göstermeksizin temel insan hak ihlali olarak tanınması;
- Kadına yönelik her tür şiddete son vermek için devletler eylem programları, politika ve program-ları yerine getirmeli ve yeterli mali imkan sağlamalı;
- BM, kadınlarla ve çocuklarla ilgili bütün sözleşme ve akitleri onaylaması ve iç hukukuna uyumlu hale getirmesi için devletlere olağanüstü basınç yapmalı;
- Protokollerin en kısa sürede kabul edilmesi ve böylece uygulama mekanizmasının kurulması- CEDAW ve Çocuk Hakları Sözleşmesi;
- 1949 yılında yürürlüğe giren İnsan Ticareti ve Fahişeliğin Durdurulması Sözleşmesinin uygulanması;
- Uluslararası Suç Mahkemelerinin devletlerce tanınması, cinsel taciz ve tecavüzü savaş suçu olarak tanımlayan hükümlere uyulması;
- Bütün devletlerin silahsızlanma politikalarını benimsemesi ve Kara Mayınlarına Karşı Sözleş- me’yi kabul etmesi;
- Cinsiyet ayırımcılığına, zulme ve cinsel şiddete maruz kalan kadınların sığınma hakkının kabul edilmesi;
- BM ve devletlerin kişinin cinsel eğilimlerinin haklardan tam olarak yararlanmasını engellemeyeceğini kabul etmesi;
- Cinsel yönelimleri nedeniyle ayırımcılığa ve zulme uğrayanların sığınma hakkının derhal kabul edilmesi.
(16. ve 17. talep ihtilaflı olduğu için ülkelerin tercihine bağlı olarak savunulmaktadır).