Bize öncelikle örgütünüz CONFEMEC’i tanıtabilir misiniz? Ne zaman ve nasıl kuruldu? Amaçları vb.
Teşekkür ederim. Önce sizi selamlamak istiyorum. Ben CONFEMEC örgütünü temsil ediyorum ve size nasıl bir örgüt olduğumuzu ve nasıl kurulduğumuzu anlatmaktan büyük sevinç duyuyorum. CONFEMEC’i Haziran 1998’de kurduk. Biz yaklaşık 300 delegeyle Ekvatorlu kadınların 1. Ulusal Toplantısı’nda bir araya gelmiştik. Ülkenin her tarafından gelen kadınlardık, ama biz parti çalışmasının değişik cephelerinden gelen delegelerdik. Amacımız, kadınları örgütleme çalışmasını, özellikle halk sektörlerinde tekrar nasıl başlatabileceğimizi analiz etmekti. Bu toplantıdan Değişim İçin Ekvatorlu Kadınlar Konfederasyonu ortaya çıktı. Bizler bugüne kadar, yani 6 yılda, sonradan anlatacağım önemli bir çalışma yürüttük. Ayrıca CONFEMEC’i kurmadan önce de tarihsel bir geçmişimiz var.
70’li yıllarda (sanırım 1974 idi) partinin siyasal çalışmasının üniversite sektöründe belli bir ağırlığının olduğu, görüldüğü süreçte, bir kadın öğrenci grubumuz vardı. Bu grupta kadınları siyasal devrimci faaliyetlere katmak için ilk defa parti içinde özel bir kadın çalışması başlatma görevini önümüze koyduk. Bu, özel bir çalışma alanı olarak kadınların örgütlenmesi açısından tarihsel bir adımdı. O zamanki parolamız: Kadınlar için eşit haklar ve görevler. Çünkü o zaman, yani 30 yıl önce biz kadınların üniversitelerdeki varlığı daha azdı. Biz, partiye bağlı ve partide çalışan ve özel bir çalışma başlatmayı partiye öneren bir grup kadın komünisttik. Eğer o yıllarda kadınların üniversitelerde daha fazla etki yaratmaya başladığını dikkate alırsak, bunun elbette ki biz gençlerin (ki bende o zaman bir gençtim) kazanımı olan parasız eğitim, eğitimin özerkliği ve herkese üniversitede eğitim hakkı mücadelesiyle yakından ilgisi var. Kadınların üniversiteye engelsiz girme hakkının kazanılması sayesinde birçok kadın farklı fakültelere girme olanağına kavuştu.
Üniversitelere engelsiz girebilme hakkı ne zaman kazanıldı?
Bu 1968'de oldu. O zaman genç öğrenciler üniversiteleri ele geçirdi ve birçok hakkı kabul ettirdi. Bundan, biz sonradan gelenler de faydalandık. Genç kadınlardan üniversite tugayları oluşmaya başladı. Bu gruplarda kadınların devrimci mücadeleye katılmasını özendirmek için yoğun siyasal faaliyet yürüttük. Birçok farklı grup örgütledik. İsçi sendikalarının mücadelesiyle dayanışma faaliyeti yürüten bir genç kadın grubu da vardı. Bu süreçte sendikal mücadelede de bir sıçrama oldu, sendikal mücadelede birçok hak kazanıldı. Örneğin başka fabrikalarda grevde olan isçilerde dayanışmak için yapılan dayanışma grevleri. Bu dayanışma eylemleri, bir fabrikayla başka fabrikalar arasında ilişkilerin gelişmesini sağlıyordu. Bu bağlamda kültürel çalışma üzerinden yapılan dayanışma eylemleri de vardı. Grevdeki isçileri ziyaret etmek ve dayanışma göstermek amacıyla sendikalarda tiyatro, müzik vb. grupları vardı. İsçilerin mücadelesiyle dayanışma mekanizmaları ve yöntemleri geliştiren bir genç kadın grubu oluştu. Bu olumlu örnekler, sonradan 1978'lerde Kadınların Demokratik Cephesi'ni (KDC) oluşturmak için bize yeterince olanak sunuyordu, ki bu partinin revizyonizmle köprüleri attığından sonra oluşan kadınların ilk sol siyasal cephesiydi. Daha önceki süreçte de sonradan revizyonistleşen örgüt tarafından yönetilen devrimci kadınlar vardı. Ancak PCMLE'de bunlar, kadınların ilk örgütlülük deneyimleriydi.
O dönemde küçük bir kadın grubundan oluşan ilk kadın örgütü çalışmalarına başladı. Ben de bu cephe içindeki çalışmada yer alıyordum. Çalışma alanları daha çok semtler, ev kadınları, bazı sektörlerde isçi kadınlar ve öğrenciler, yani lise ve üniversitelerdi. Bu örgüt büyük bir gelişme gösterdi ve bütün ülkeye yayıldı. Mücadele içinde önemli bir siyasal yer edindi. Özellikle antiemperyalist mücadelede, bir banka-finans tekeli olan Citibank’ın ülkede bulunmasına karşı, KDC önemli bir siyasal mücadele geliştirdi. Çünkü Citibank illegal bir şekilde dış borçlan, yani ülkemizin sahip olduğu borçları istemişti ve kadınlar buna karşı önemli bir mücadele yürüttüler. Yıl 1984 idi ve bu mücadele ülkemizin her yanına yayılmıştı. Kadınlar, “el Nino”nun yarattığı zarar için yürütülen ulusal dayanışma mücadelesinde de öne çıkan bir rol oynadılar. Bunu bilip bilmediğinizi bilmiyorum. Bu bir doğa fenomeni. Denizin yükselmesi, kuraklık veya şiddetli yağmurun yağması şeklinde kendisini gösteriyor. Özellikle kıyı bölgeleri su altında kalıyor, topraktan yapılmış evler yıkılıyor ve bitkiler tahrip oluyor. İnsanlar çok acı çekti. Ne evleri, ne toprağı, hiçbir şeyleri kalmamıştı. Ekvator Köylüleri ve kıyı şeridinde Halkıyla Ulusal Dayanışma Örgütünün öncülüğünü yapan bizim KDC’deki yoldaşlarımız oldu. Ana yönetici güçler de bu çalışmaya katıldılar ve onlardan birçoğu, KDC’nin bir parçası olarak, kamuoyunda tanınan siyasi şahsiyetler oldular. Örneğin Alicia Norona KDC’nin başkanıydı ve burada, başkentte ilk kadın belediye başkam adayı oldu. Demokratik Halk Hareketi (MPD) adına KDC’nin de yer aldığı ortak bir platformla seçime girdi. Seçimleri kazanamamasına rağmen, olağanüstü bir kampanya yürüttü, çünkü çok etkileyici bir siyasal eğitime sahip olan çok kaliteli bir önderdi. O, halkın örgütleriyle, demokratik ve devrimci güçlerle nasıl birlikte çalışılabileceğini ve politik etkisi yüksek önemli eylemler yapılabileceğini gösteren bir örnekti. Kadın örgütünden gelen ve oldukça öne çıkan diğer bir yoldaş da Maria Eufenia Lima idi. O da ilk kadın Cumhurbaşkanı adayı oldu ve önemli deneyimler kazandı. Son seçimlerde de başkent Quito belediye başkanlığı adayı oldu ve şimdi Quito belediye meclis üyesi. Tabii ki bu önemli bir belediye meclisi ve o, MPD adına seçildi. Parti içerisinde bu çalışmadan sorumlu olan yoldaşların büyük çabası/yarışı, verdikleri emek büyük bir saygı kazanıyordu. Bir anımı anlatırsam: Ben bu yoldaşların sorumluluğu altında değildim, ama bu partinin en eski aktivistlerinden biriyim, belki de en eskisi. O dönemde “En Marcha” (partinin legal merkezi yayını ç.n.) gazetesinin satışı için bir kampanya düzenlenmişti. Hangi örgüt veya hücrenin en fazla gazeteyi satacağı, (meydanlarda, sokaklarda ç.n.) bağırarak gazeteyi tanıtacağı merak ediliyordu. Bu satış kampanyası içerisinde, parti politikasını yayma, değerlerini kavratma, kitlelerle bağlar kurma açısından en fazla çalışan parti örgütüne parti kongresinde parti bayrağı verildi. Ve bu kampanyayı Kadınların Demokratik Cephesi’nden yoldaşlar kazandı. Bunu hatırlıyorum ve arada anlatmak istedim.
Bu dönemin başka hangi derslerinden söz edebilirsiniz?
Tabii ki kadın çalışmasını yürütmede partinin bazı hataları da oldu. O döneme kadar kadın yoldaşlar, özel bir çalışma alanı olarak kadın çalışması yürütüyorlardı. Bu alanda özel olarak örgütlenmiş hücrelerde mücadele yürütüyor ve tüm faaliyetini ve çabasını kadınlar arasında çalışmaya veriyorlardı ve bu alanda büyük başarı da kazanıyorlardı. Zaten çok tanınan, önemli bir örgüttü ve PCMLE’ye güç toplamakta önemli bir paya sahipti. Fakat sonradan parti yönetimi içinde bir tartışma oldu ve sadece kadın hücrelerinin olmamasına karar verildi. Parti birdi, kadın ve erkek yoldaşlar parti içinde eşit şekilde entegre olmalıydı. Özel bir kadın çalışması gerektirecek bir neden yoktu. Bu çalışma tarzı, ideolojik sapmalara götürürdü ki bu da KDC’nin yanlış bir çizgiye girmesine yol açardı. O halde her kadın hücresi başka bir parti hücresine, örgütüne katılmalıydı. Bazıları üst yönetici örgütlere, bazıları orta derecede yönetici örgütlere, bazıları da tabandaki hücrelere katıldı. İster semt hücresi olsun, ister öğrenci, isterse de öğretmenler içinde olsun, yani mücadelenin değişik cephelerinde. Ve zorluklar orada başladı. Yoldaşlar bizi bilgilendirdi ve biz de durumu analiz ettik. Ve gördük ki, hücrelerin görevleri tartışıldığında, kadınlar arasındaki çalışma görevi hep en sonuncu görev olarak görülüyordu. Bazen kadın yoldaşların çok önemli görevleri oluyordu, çünkü onlar merkezi düzeyde önderlerdi. Örneğin kadın yoldaşlar benim KDC içerisinde görevlerim var dediklerinde, kendilerine, "hayır’’ sen bu örgütün dediğini, aldığı karan yapmak zorundasın, çünkü senin çalışma alanın bu. Sen hem hücreye ve hem de partiye alman kararın ve yapılması gereken işin hesabını vermek zorundasın, denildi. Ve böylece kadın yoldaşlar da giderek genel çalışmaya, partinin başka alanlarındaki çalışmalarına öncelik vermeye başladılar. Kadınlar arasındaki çalışma bir yana bırakıldı. Bu o kadar ileri gitti ki, kadın çalışması yok durumuna geldi. Bu geniş çalışma alanı yok edildi ve bu çalışmada sorunlu olan kadın yoldaşlar da parti içinde pes ettiler. Bunun da ötesinde, kadın yoldaşlar yeterince anlaşılamadıklarında, görevlerini yerine getiremediklerinde eleştiriliyor ve hesap soruluyordu. Bu konuda anlayış veya müsamaha yoktu. Bu sorunun ne zaman başladığını tam olarak hatırlamıyorum, ama bu sorunları parti içinde bir özeleştiri süreci olarak tartıştık. Kadın çalışmasının durumu hep biraz belirsiz kalıyordu.
CONFEMEC düşüncesi nasıl oluştu?
Öncelikle bunun ülkemiz kadınları arasındaki gelişmelerle bağı olan diyalektik bir süreç olduğunu söyleyebiliriz. 90’lı yıllarda her tarafta kadın örgütleri ortaya çıkmaya başladı. Kırlarda, şehirlerde, Kızılderili (yerli) kadınlar arasında, siyahlar arasında, işçiler arasında, her yerde kadın örgütleri kurulmaya başladı. Ama bunlar, sosyal demokrasinin etkisi altında olan örgütlerdi ve NGO’larla çok yakın ilişkili Yardımlaşma Örgütleri idi. Bu dönemde cinsler arasında eşitlik/eşit haklar sorusu oldukça öne çıktı. Her tarafta cins sorunu tartışılıyordu. Üretim sorununda, bağımlı ülkelerin gelişim stratejisine ilişkin önerilerde hep kadın sorunu görülmekteydi. “Gelişim için kadınlar’dan cins sorununa kadar. Cins, bir kategori, bir unsur olarak, eşit koşullar altında kadınları değişik alanlarda entegre etmek, ama esas olarak ekonomik ve toplumsal alanda. Bu sadece Ekvator’un bir sorunu değil, bu, bağımlı ülkeler için bütün dünyada varolan genel bir sorun. Bu sorun, ABD emperyalizminin stratejisine de cevap vermekte. “Üretici işlerde entegrasyonun kenarında duran, kendisini üretim ve kamu alanında entegre etmek için yetersiz eğitim ve koşullara sahip olan kadınları nasıl entegre etmek gerekir?” Yani eşit görevler ve haklar mücadelesi sorunu, NGO’ların, Yardımlaşma Örgütlerinin sorunu oldu ve sorun, kadınları gelişime nasıl katarız sorununa çevrildi. Kadın sorununa bu reformist bakış açısında ve pratiğinde büyük gelişme yaşandı. Latin Amerika’da, Afrika’da ve Asya’da da örgütler böylesi projeler üretmeye başladı. Kadını entegre etmek için projeler, üretim, hammadde sevkiyatı, krediler üzerine projeler. Temel konu, kadınları kendi yeteneklerini geliştirecek duruma getirmekti. Kadını işgücü olarak eğitmekti, biraz daha kalifiye yapmaktı, ama işgücü olarak. Kadının yaptığı iş, o zaman da, şimdi de ikincil sırada görülüyor ve emekçi kadınların aldığı ücret, ana ücret olarak görülen erkeği düşük ücretinin tamamlayıcısı olarak görülmekte. Kadın eylemleri gelişmekte, kadının politik katılımı sorunu tekrar gündeme taşınmaktaydı. Anlatılması karmaşık bir konu, ama bu dönemde Berlin duvarının yıkılması da bir rol oynamaktaydı. Sol partiler, hatta kendilerini komünist olarak tanımlayan bazdan da ilkelerini terk etmeye başladılar. Emperyalizm, komünizme karşı saldırısında atağa geçti. Sol partilerde, Hıristiyan solda, Sosyalist Parti’de, revizyonist partilerde, troçkist gruplarda, anarşist gruplarda çalışan ve politik, ideolojik eğitim almış bu kadınlar, NGO’lara katılmaya başladılar. Böylece katılımlarını sağlayacak yollar bulmaya çalıştılar. Bu kadınlar, sosyal demokrasi ve NGO’lar tarafından emildiler. Belli bir siyasi eğitim almış bu kadınlar da, bu örgütlerde çalışmayı kendileri için önemli bir olanak görüyorlardı Üretkenlerdi, yaptıkları projeler de süperdi. Sorun, şu fenomenle iç içeydi: Kadın işgücünü daha iyi koşullarda değerlendirmek ve bunun için kapitalizmin gerekliliği, kapitalizmin krizini ve getirdiği yoksulluğu, kadınları ve aileyi üretici bir işe bağlayarak çözme, yani kapitalist üretim yöntemlerini daha iyi geliştirme emperyalist politikasını yaşama geçirme. Burada Ekvator’da, bütün Latin Amerika’da olduğu gibi, partiler üstü olan politik örgütlenmeler kurulmaya başlandı. Politik kadınlar deniyordu, ama bir parti üyesi olarak değil, özellikle sol bir siyasi parti üyesi olarak hiç değil. Komünizme karşı, devrime karşı, temelden toplumsal değişime karşı. Onlar, kadınlar için politika yapalım, biz kadınlar erkeklerin politika yapmadaki hatalarına kurban olmayalım, diyorlardı. Bu reformist bir feminizm, kadınları siyasi partilerden uzak tutmaya çalışan oportünist bir feminizmdir. Fakat bu oportünizm daha çok da kadınları işçi sınıfının partisinden uzak tutmaya çalıştı. Kadın işçiler, partileriyle buluşamasınlar diye, partilerinden izole edilmeye çalışıldılar. Partimize, PCMLE’ye katılmasınlar diye. Tabii ki, bu politika genel olarak sola da karşıdır. Bu kadınlar, devrime karşı itfaiyeci oldular, devrim ateşini söndürmek için. Cinsiyetçi kadın hareketinin ideologları olanlar, soldan gelen kadınlardı. Bu kadınlar, elimizden inisiyatifi aldı. Çünkü biz Marksist Leninist Komünistler bu süreçte ne cins sorunuyla ilgilendik, ne de bu sorunun bizim için bir önemi vardı. Biz bu sorunu belki de emperyalizmin kullanmak istediği bir sorun olarak görüyorduk. Biz sınıfsal açıdan mücadeleye devam ediyorduk ve sorun bizim için bitiyordu. Bu da bir hataydı. Hataydı, çünkü biz hemen başlamadığımızdan geciktik. Bu reformistler ve emperyalizm, kendisini nasıl ve neden böyle yayabiliyor? Meydanı onlara bırakmamak ve kadın kitleleri arasında etkilerini yaymalarını önlemek gerekiyordu. Tabii KDC dağılmış durumda olduğundan, emperyalizmin ve reformizmin bu saldırısına karşı kadınlar cephesinden karşı koyacak örgütsel taktik geliştiremiyorduk.
Onlar, “Kadınların Siyasi Koordinasyonu” adında ve bugün de hala varlığını sürdüren bir örgüt kurdular. Koordinasyon kendisini böyle tanımlıyor, çünkü bütün politik kadınların, her türlü siyasi eğilimlerin, her renkten ve kesimden kadınların koordinatörlüğü görevini üstlenmiş. Yaklaşımları: “Biz kadınların sorunları aynı, biz cinsiyetimizden dolayı horlanıyoruz. Biz iki kat çalışmak zorundayız. Biz baskı ve sömürüyü üç kat yaşıyoruz.” Yani tüm bu noktaları, onların yeni keşfetmedikleri, Marksizm’in ideologlarının savunduğu düşünceleri bu kadınlar devraldılar, maniple ettiler ve kendi çıkarlarına göre kullandılar. Biz o zaman, buralarda neler oluyor ve bizim müdahale etmemiz için ne gibi olanaklar olduğunu görmek için buralara gittik. Ve partinin yönetimi altında dedik, tamam, bu alan Ekvator kadınını ilgilendiren yeni bir alan ve biz bu alana nasıl gireceğimize bakmalıyız. Çünkü biz kendimizi kitlelerden, bütün bu kadınlardan izole edemezdik. Ve biz de katıldık. Bu kadınların, UNIFEM’den, Hollanda, Kanada ve İngiltere’den gelen ne kadar çok maddi güçle çalıştığını gördük. Yapacakları işler ise önceden belirlenmişti. Yönetimi onlar oluşturuyordu. Mücadele içerisinde bir araya geldiğimiz birkaç kadınla birlikte yönetime yedek bir üye sokmayı başardık. 16 kişilik yönetim kurulunun 8’i asıl üye, 8’i de yedek üyeydi ve biz ancak tek bir yedek üye sokabilmiştik. Bu, bugün de harekette hala çok saygı duyulan bir yoldaşımızdı.
Herkes “Kadınların Siyasi Koordinasyonunda yer aldı. Sağcısından solcusuna kadar. Temel yaklaşımı, her alanda, kamu ve siyasal alanda cinsler arasında eşitlik için çalışmaktı. Bu partilerde de. Peki, sağcı partilerde cinslerin eşitliği için nasıl mücadele verilir? Bu olanaksız, bunu yapamayız yaklaşımları. Ve biz mücadele yürüttük. Tartışmalar yürütmedik değil. Biz, Marksist teori ile bu tür yaklaşımlara karşı mücadele ettik. Ama bizim daha iyi müdahale edebilmek için ne örgütsel, ne de siyasal gücümüz vardı. Kısa bir süre bu çalışmaya katılıyorduk, sonra bu çalışmanın bir şey getirmeyeceğini düşünüyorduk. Ayrıca emperyalizm tarafından yönlendirilen, bol maddi olanağa sahip ve bu parayla istediğini yapan bir örgütte neden zaman kaybetmeliydik ki! Bunun dışında biraz tereddüt de etmeye başlamıştık, çünkü kadınlar da oportünist, pragmatist bir düşünce geliştirmeye başlamışlardı. Bunun, bugüne kadar da büyük bir ağırlığı var. Çünkü çok fakir bir semte veya mahalleye gidildiğinde, hemen bir proje yapalım, deniyordu. Peki, bu projenin parası nereden gelecekti? Yani buradaki ilk düşünce hemen bir proje oluşturmak, ama bu siyasal bir proje değil. Bu, yaşamı nasıl değiştirebileceğimizin projesi de değildi. Sadece böyle bir projenin nasıl ve nereye verileceği ve nasıl para alınabileceği önemliydi. Bu koordinasyon ve bu kadınlar, kadın hareketinde çok kötü bir rol oynadılar. Önemli bir rol de oynadılar ve bugün de oynuyorlar, bunu inkar etmemeliyiz. Burjuvazi için, kapitalizm sınırlan içinde her biri gerçekten önemli birer baş aktör oldu. Tabii ki onlar çok da destek aldılar. Örneğin bir siyasal sorun gündeme geldiğinde, medya hemen bu baş aktör olmuş kadınlara gidiyor ve onlarla röportajlar yapıyordu. Ne tür gelişmeler olursa olsun, bu kadınlar hep sahnedeydi. Bu da onların büyümesini sağladı. Önemli birer politikacı olarak kendilerine yer edindiler. Burjuvazi için bu kadınların değeri farklıydı, bunlar ağırbaşlı, çalışkan, zeki, başkalarından farklı ve yeni önerilere sahiptiler, vs. Burjuvazi şımarttıkça şımartıyordu.
Tüm bunlar 90’lı yıllarda gelişti. Onlar, istediğini yapıyorlardı ve her olanağa sahiptiler. Bu durum, biz bazı komünistleri sinirlendiriyordu. Kendimize, biz yeteneksiz değiliz diyorduk. Tarihsel olarak biz haklıyız. Biz devrimci bir teoriyle düşünmekteyiz, bu da bize, içinde yaşadığımız anı ve koşullan analiz etme, anlama ve emekçi kadınlara devrimci bir alternatif sunma olanağı veriyordu. Biz bu gruptaki kadınların, büyük entelektüellerin siyasi ve toplumsal elit tabakasına dönüştüklerini görüyorduk. Kendileriyle konuştuğumuz diğer kadınların ise, burnu havadaydı. Ne de olsa cins, feminizm konularını ve sorunlarını en iyi onlar bilirlerdi, kadınlar nasıl politikaya katılırdı, onlar bilirlerdi. Bunun dışında bu kadınlar burjuvazinin kendilerine sunduğu olanaklarla ilginç şeyler de yaptılar. Örneğin, bazı kanunlar önerdiler: Ailede ve Dışarıda Kadına Şiddet Uygulanmasına Karşı Kanun, fiziki, psikolojik, cinsel, aile içi şiddete karşı. Onlar devlet kuramlarının kadınları desteklemesini sağladılar. Onlar anayasa reformu için öneriler sundular ve cinslerin eşitliği için anayasaya bazı normların girmesini sağladılar. Bu tür şeyler onlara önemli siyasi platformlar yarattı. Ama bütün paralarıyla, ki ellerinde hala var, kadınların yoksulluğunu minnacık da olsa kontrol altına alamadılar. Tam tersine, bu ciddi olanaklara rağmen ülkenin fakirliği onların da yok edemediği bir sorun, çünkü bu sistemden kaynaklanan bir sorun, yapısal bir sorun. Biz, bu bizim için, parti için bir olanak dedik. O halde solun devrimci bir önerisi olarak alternatif bir öneri, herhangi bir kadın için değil, emekçi kadınlar için, halk katmanlarından kadınlar için, nasıl sunabiliriz, buna baktık. Biz bir öneri hazırladık ve partinin merkezi önderliğine sunduk. Parti önderliği içinde bazı küçük şüpheleri olan yoldaşlar vardı, ancak esas yönetim, Ekvator’daki reformist kadın hareketinin ulusal siyasal yaşamda önemli aktörler haline geldiklerini, ancak bu hareketin karşı devrimci önderliğe sahip olduğunu gözlemlemişti. Parti önderliği, bazı yoldaşların, on yıllar boyunca elde ettiğimiz deneyimlere dayanarak bu çalışmayı yeniden başlatma kararlılığına olumlu bakıyorlardı. Ve bir grup kadın yoldaşla bu çalışmayı yeniden başlattık.
Size bu arada bir olayı anlatmak istiyorum, ama bu liberalizm değildir. Parti çalışmasının kurulan ilk merkezi komisyonu sadece partililerden oluşmuyordu. 2 veya 3 tanesi partili, diğerleri bir dönem aktif olmuş ve sonra parti dostlan olarak kalmış kadınlardan oluşuyordu. Yani sadece partililerden oluşacak bir kadın komisyonu oluşturmanın bile olanakları yoktu. Parti içinden de karşı çıkışlar vardı. Hem erkeklerden, hem de kadın yoldaşlardan. Bu da başka bir olay. Bir kadın yoldaşa gidip neden gelip bizimle çalışmıyorsun, kadınlar arasında bu çalışmanın örgütlenmesine yardım etmiyorsun? diye sorduğumuzda, “Ben mi? Ne suç işledim ki? Ben parti politikasına karşı değildim ki, beni kadın çalışmasına göndererek cezalandırıyorsunuz.” Yoldaş, “Tamam, bu önemli bir çalışma alanı, ama ben kadınlarla çalışmak istemiyorum, ben her alanda çalışmak istiyorum, işçi, köylü, gençlik çalışmasında, hangi alan olursa olsun. Ama kadın çalışmasına değil, çünkü kadınlarla uğraşmak çok zor” diyordu. Yani sadece dışarıya karşı değil, içeride de ideolojik bir mücadele geliştirmek gerekiyordu ki, ustaların söylediği, kadınların katılmadığı bir devrimci mücadele ve devrimin olamayacağını kavratabilelim. Kadın, yandan azı veya fazlası değil. O, annelik rolünde de olsa, eş olarak da, çocuklarla ilgilenen olarak da olsa, hep düşünce iletendir. Kadın, insanlıgm yeni nesillerini kalıba döküyor. Eğer bir kadın devrimci bir bilince sahip değilse, eğer bir anne ilerici, demokratik bilince sahip değilse, o zaman çocukları da öyle yetiştiriyor. Demek ki, kadın insanlığın sadece yarısı değil, özgün bir yansı. Hala omuzlarında yeni nesilleri, çocukları yetiştirme sorumluluğunu taşımakta. O halde biz önemli bir görev gerçekleştirmek zorundayız. Bu düşünce böyle oluştu. İlk başta, tamam bu işe başlayalım diyen birkaç kadındık. Merkez komitesi bizi destekledi ve çalışmayı formüle etmekte başı çekti. Gerçi deneyimlerimiz vardı, ama şimdi hangi özgün yanlar var, CONFEMEC’e nasıl bir karakter vermek istiyoruz gibi soruları kendimize sorduk. Cevap olarak, birincisi bu siyasal bir cephe olmalıdır, dedik. Kadınların siyasi bir örgütü. Herhangi bir örgüt değil, devrimci, sol bir iddiası olmalı. Yani, “Biz solcuyuz, değişim istiyoruz, sosyalizmi istiyoruz, emperyalizme karşı savaşıyoruz. Biz böyle solcu politik kadınlarız” diyebilmeliydik. Fakat geniş bir örgüt olmalı, kadınlara bir engelleri barındırmamalıydı. Kadınların olduğu her alana gitmeliyiz ki, onlara kendi sorunları, talepleri ve özgünlükleri doğrultusunda örgütlenme olanağı yaratalım. O halde, geniş, federatif bir örgütlenme olmalı, CONFEMEC’in kendi örgütleri kurulmalı, ama varolan kadın örgütlerine de CONFEMEC’e katılabilmeleri çağrısı yapılmalıydı. Örneğin, üniversitelerde, Cuenca’daki devlet üniversitesinde önceden varolan ve varlığını sürdüren kadınların sol bir cephesi var. Bu örgüt CONFEMEC’ten önce de vardı. Prensiplerimiz aynı olduğundan bu örgüt bize katıldı. Başka bir grup da olabilir, örneğin annelerden, gazetecilerden oluşan bir grup veya başka her hangi bir grup, yeter ki prensipleri CONFEMEC’inki ile uyuşsun.
Bu adım, emperyalizmin komünizme saldırısına karşı koymak için partinin karan doğrultusunda bir başlangıçtı. Komünizmin sadece ölmediğini değil, yaşayan bir ideoloji, canlı bir doktrin ve insanlığımız için bir umut olduğunu göstermeliydik. Bu umut, gençliğe, işçilere, Kızılderililere (yerli halk) ve ülkemizin değişik halklarına, bu halkların bir parçası olan kadınlara taşınmalıydı. Başlangıçta ne yapacağımızı bilmiyorduk. Zor oldu, ama ilk yönetimimizi seçtik. Yoldaşların birçoğu başka çalışma alanlarından geliyordu. Yeni oluşum olduğundan dolayı, ne çalışanları vardı, ne de herhangi bir örgütü. Parti bize yardım etti. Hayır, yardım değil, doğrusu, parti bu sorunu eline aldı. Ve tabii ki 300 delegenin bir araya geldiği bir toplantıda güzel bir tartışma yürüttük. Ardından birçok örgüt kurduk ve bu güzel bir motivasyon oldu. Motive olduk ama bu yıllar çok zor oldu. Zordu, çünkü kendi tabanımızı yaratmalıydık. Bu süreçte Merkez Komitemiz, iyi yoldaşlar, kadınların olduğu yere gitmelisiniz. Henüz kimseyi Marksizm Leninizm üzerine konuşurken duymamış olan kadınlara gitmelisiniz. Henüz devrim üzerine kimseyi konuşurken duymamış olanlara gitmelisiniz. Böyle kadınlar nerede ise, semtlerde, gençlik arasında, oralara gitmeli, çalışmalı ve bu kadınları kazanmalısınız. Zaten örgütlü olan kadınları örgütlemeye çalışmak boşa zamanınızı alır. Bir bölümü UNE’de (Öğretmenler Sendikası) veya UGTE’de (Merkezi İşçi Sendikası) örgütlü olanları değil. Veya sendikacı olan, Üniversitelilerin Devrimci Cephesi’nde veya JRE’de (Ekvator Devrimci Gençliği PCMLE’nin gençlik örgütü) örgütlü olanlar zaten örgütlü. Onlar zaten siyasal mücadeleye katılıyor. Ama biz yine de azız. O halde kadınların örgütlü olmadığı yeni alanlara gitmeliyiz. Devrimin gereklilik olduğunun bilincini onlara taşımalıydık. CONFEMEC böyle kuruldu.
6 yıllık bir çalışma dönemini geride bıraktık. İlk başkanımız Maria Eugenia Lima oldu. Cumhurbaşkanlığı adayı olarak yürüttüğü seçim kampanyasının hemen ardından başkanımız oldu. Cumhurbaşkanlığına aday olmuş bir kadının, kadın sorununa el atması bizi motive etti.
Bu, stratejik olarak önemliydi ve iyi oldu.
CONFEMEC’in örgütsel yapısı hakkında bilgi verebilir misiniz?
Geniş, federatif cephe olduğu için, taban örgütlerinde örgütlenmiş olan kadınlar sadece bir ad taşımıyorlar. Bunu bir daha vurguluyorum, onlar istedikleri ismi taşıyabiliyorlar. Bu bir klüp de olabilir, gazeteciler de, liseliler de veya herhangi bir meslekte eğitim almak için bir araya gelmiş olan bir grup ev kadını da olabilir. Kültürel çalışma yürüten kadınlar da olabilir, akademik alanda bir çalışma geliştiren kadınlar da olabilir. Biraraya gelmelerinin şekli veya ilk çıkış noktalan önemli değil. Bunlar taban örgütleri. CONFEMEC’e bağlı taban örgütleri kadınların olduğu ve örgütlenmek istedikleri her yerde oluşabilir. Gençlik gruplan, öğrenci gruplan da olabilir. İstedikleri ismi alabilirler. İsterlerse kendilerine Aurora Kadın Grubu veya kahramanımızın anısına Rosita Paredes Kadın Grubu desinler. İsim önemli değil. Ama önemli olan, CONFEMEC’in bir parçası ve ona bağlı bir örgüt olması. Farklı örgütsel dereceleri var. Taban örgütleri 1. derecede örgütler. 2. derecede ise Eyalet Örgütleri (Ekvator’da idaresinde eyaletler de var) geliyor. Şehir ve kasabalardaki taban örgütlerinin yönetimlerinden oluşan, eyalet çapında bir yönetimin oluşturulması zorunluluk. Bunun üzerinde ise 3. derecede olan ulusal federasyon geliyor. Biz, 4. derecede örgütlenme olan konfederasyona doğru yol alıyoruz. Bu, farklı ulusal federasyonların birliğiyle oluşacak. Bu bizim için ve parti için yeni bir şey. Çünkü Ekvator tarihinde ilk defa bir kadın örgütü 4. derecede örgütlenecek. Bir yıl içinde bu hedefimize varacağımızı düşünüyoruz.
En önemli organ ise “Ulusal Toplantı.” Bu toplantıya, söz ve oy hakkına sahip veya gözlemci olarak taban ve eyalet örgütlerinin delegeleri ve yönetim kurulu üyeleri, ki bunlar ulusal toplantının doğal üyeleridir, katılmaktadırlar. Örgütlenme böyle, peki onu kim yönetiyor? İki bölümden oluşan ulusal bir yönetimi var. Bir bölümü İcra Komitesi ve diğer bölümü ise, bütün ülkedeki eyalet yönetimlerinin başkanlarından oluşan yönetim kurulu. Ulusal Yönetim bu oluyor. İcra Komitesi 11 kişiden oluşuyor: 1 Ulusal Başkan, 2 Ulusal Başkan Yardımcısı, 1 Siyasi Eğitim Koordinatörü, 1 Kızılderili ve Siyah Kadınlar arasındaki çalışmanın Koordinatörü, 1 Genç Kadın Çalışması Koordinatörü, 1 İletişim ve Propaganda Sekreteri, 1 İcra Sekreteri, 1 Maliye Sekreteri, 1 Siyasi Eğitim Sekreteri, 1 Örgütlerle İlişkiler Sekreteri. Bu sekreterin görevi, diğer emekçi halk örgütleriyle ilişkiler kurma ve korumaktır. Sadece kadın örgütleriyle de değil, tüm örgütlerle ilişkileri kurma ve geliştirme görevi var. Biz, CONFEMEC olarak Halk Cephesi’nin bir parçasıyız. Bizler karşılıklı olarak mücadelemizi nasıl destekleyebileceğimizi görebilmek için ilişkiler sürdürmek zorundayız.
Ulusal Toplantı, her iki yılda bir toplanmakta. Orada en önemli siyasal konular tartışılmakta, kadınlar arasında siyasal çalışma çizgisi geliştirilmekte ve ulusal yönetim seçilmekte. Yapı böyle.
Semtlerde veya okullarda bu çalışmayı nasıl başlatıyorsunuz? Kadınlara nelerle gidiyorsunuz, ilk adımları nasıl atıyorsunuz?
Çalışmamızı yönlendiren bazı teorik belgelerimiz var. Bunlardan biri, CONFEMEC’in uğruna mücadele yürüttüğü amaçlarını içeren, CONFEMEC’in İlkeleri Açıklaması. Bunlar, ulusal kurtuluş mücadelesini kapsayan konular. Diğeri ise, bu mücadele yıllarında kadınlarla birlikte ortaya çıkarılmış olan çok güzel bir belge. Adı: Ekvator’un Yoksul Kadınlarının Siyasal Davası. Bu, yoksul kadınların hedeflerini, taleplerini içermekte. Fabrika, eğitim, sağlık, kredi, kadınların siyasal katılımı, cinsler arasında eşitlik, şiddet konusu, başka kadınlarla dayanışma nasıl kurulur ve daha birçok konuyu içermekte. Çok detaylı bir içeriğe sahip ve bizim için çok yararlı. Örneğin bir semte gidiyoruz. O semtteki kadınların farzedelim ki güvenliğe ihtiyaçları var, çünkü orada çok fazla kriminalite var. Kriminalite, kadınları en fazla etkilemekte. Çünkü eğer şiddet varsa, hırsızlık, kapkaççılık, tecavüz varsa, bunlardan en fazla kim zarar görmekte? Biz kadınlar. Bu gibi sorunlar varsa, her sorunda söyleyeceklerimiz öyle sıralanmış ki, örneğin sorumlunun devlet olduğu, asıl düşmanın kim olduğu çok güzel açığa çıkmakta. O halde her sorundan yola çıkarak, örneğin sağlık vs, sorumlunun kim olduğunu, ne gibi alternatifin olduğunu soruyoruz. Eğer kadın işsizse işyerlerinin yaratılmasını istiyoruz ve devletin, ihtiyaca göre şehirde veya kırda olsun, içinde kadın örgütlerinin de yer alacağı üretim kooperatifleri kurabileceğini, bunları krediyle, teknik yardımla vs. destekleyebileceğini söylüyoruz. Bu bir öneri. Bu pratikte gerçekleşmiyor, çünkü devlet vs. bunu istemiyorlar. Biz, Lucio Gutierrez’i destekleme projesinin içindeydik. Bu hükümet projesiydi. Sol güçlerin Lucio Gutierrez’in Cumhurbaşkanlığı adaylığını destekleyen proje. Lucio G. seçildikten sonra bu projeye ihanet etti. Bizim bu projede yer almamız, Lucio Gutierrez’in seçimi kazanmasını sağladı. Bu projede kadınların talepleri de yer alıyordu. Örneğin, eğitim hakkı. Bizim ülkemizde okuma yazma bilmeyen kadınlar en fazla Kızılderili ve siyahlar arasında var. Bizim bu konuda talebimiz, Kızılderili, siyahlar ve köylü kadınlar için yaygın eğitim. Çünkü bunlar eğitimden mahrum kalıyor. Hangi yöntemlerle? Kadının entegrasyonu için örgütlülüğü gerekli. Örgütlenme, kadının hakkını alması için bir ihtiyaç.
Gelelim genç kadınlara. Genç kadınların ihtiyaçları, talepleri neler?
(Bu soruyu öncelikle görüşmede dinleyici olarak bulunan bir kadın öğrenci yanıtlıyor). Bir meslek eğitimi almak, kendini bir meslekte geliştirmek için ne yazık ki ülkemizde fazla olanak yok. Biz genç kadınların çoğu üniversiteye gitmekteyiz ve iyi bir eğitim almak çabasındayız. Ama üniversiteyi bitirince iş bulamıyoruz. Birçoğu eğitim aldığı dalı değiştirmek zorunda kalıyor, çünkü o dalda iş bulamıyor. Birçok kadın tezgahtar veya taksi şoförü olarak çalışıyor.
CONFEMEC: Sence bir kadının bir iş bulabilmesi için neye ihtiyacı var?
Öğrenci: 25 yılı aşmamış olması lazım. Güzel görünmesi, güzel bir vücuda sahip olması lazım. Çoğu zaman işverenler için aldığı eğitim önemli değil, vücudun yapısı daha önemli. Ve çocuksuz olması lazım.
CONFEMEC temsilcisi devam ediyor: Bu sorunlardan yola çıkarak kadınlara örgütlenin diyoruz. Liselerde, üniversitelerde, semtlerde, kırda ve şehirlerde. Kızılderili kadınları en ağır ayrımcılığa uğramaktalar. Biz üç ana noktaya vurgu yapıyoruz: Sosyal sınıf konusu, bizim sosyo ekonomik duruşumuz, hangi sektöre ait olduğumuz. CONFEMEC’e zengin kadınlar gelemez. Çünkü onlar için bir yer değil. CONFEMEC, nereden gelirlerse gelsinler, fakir kadınların yeri.
Biz bu ülkeyi onlar için değiştirmek istiyoruz ve onlarla birlikte bu ülkede devrim yapmak istiyoruz. Sağcı düşüncelerle, örneğin bilinçli olarak Sosyal Hıristiyan gibi sağcı partilerle hareket edenlerin de CONFEMEC’de yeri yok. Değişim ihtiyacı hisseden ve bu ülkeyi değiştirmek isteyen kadınlar olmalı. Bu bizim için temel ilke. Bu sınıf sorunu ve bizi Ekvator’da bulunan diğer tüm kadın örgütlerinden ayıran bir nokta. Çünkü diğerleri diyorlar ki, önemli olan kadın olsun, siyasi olmuş olmamış, sağcı mıdır, solcu mudur fark etmez, biz kadınlar hepimiz aynı şeyi yaşıyoruz. Biz ise bu doğru değil diyoruz. Biz aynı şeyi yaşamıyoruz. Bir yoksul kadınla, her türlü rahata sahip kadın aynı şeyi yaşamıyor. Okuma yazma dahi bilmeyen ve hatta diğer yoksul kadınlar tarafından bile dışlanan bir Kızılderili kadının durumuyla, bir banka sahibi kadının veya dış ülkelere eğitim için gidebilen kadının, parasını güzellik ameliyatlarına yatıran bir kadının durumu aynı değil. CONFEMEC için sınıf konusu öncelikli ve temel bir konu. İkinci konu ise cinsiyet sorunu. Biz, kadın olduğumuz için dışlandığımızı, kadının kendi gözleriyle görmesi için yoğun bir çaba gösteriyoruz. Biz, çok derin erkek egemenliği yükünü içinde taşıyan Ekvator toplumunun bir parçasıyız. Bunu biliyoruz. Şimdi tarihsel gelişim sürecini tekrarlamayacağım. Ama burada yaşadığımız haksızlık, kadınları çok derinden yaralamakta. Biz daha az ücret alıyoruz, erkeklerle aynı olanaklara sahip değiliz. Kadınlar, erkek iş arkadaşından üç, dört kat daha fazla çalışmalı ki, yaptığı iş kabul görsün. Hatta solun birçok demokrat devrimci örgütünde bile, erkek egemenliği, kadına, yoldaşına yaklaşımda da mevcut. Bu, dışarıya kadar bir mücadele olduğu kadar, içeriye karşı da sürdürülen ideolojik bir mücadele.
Bir de etnik-kültürel konu var. Çünkü bizim ülkemiz birçok kültürlerden oluşmakta. Birçok kültürle, ulusla ve halkla birlikte yaşıyoruz. Hepsi farklı tarihi süreçler yaşamış. Farklı kişilik, yaşama farklı bakan ve aynı zamanda farklı ihtiyaçları olan.
Siyahlardan bahsettiğimiz zaman, çok büyük bir dışlanmışlık realitesinden, en büyük yoksulluktan ve geri kalmışlıktan bahsediyoruz.
Kızılderililerden, daha doğrusu yerlilerden bahsetmek, Mestiz (yerli Kızılderililerle İspanyolların karışımı bir halk) emekçilerinden farklı olmasalar da, farklı dinamiği olan başka bir realiteden bahsetmek anlamına geliyor. Ama biz, Ekvator toplumunda varolan bu üç çeşit baskıdan bahsetmek zorundayız. Bu noktalar, çıkardığımız belgelerde yer almakta. Bu konularla kadınlara gidiyoruz, onlarla konuşuyor, tartışıyoruz.
Bir çalışma alanımız da siyasal eğitim. Bizim de siyaset yapmamız gerektiği konusunda kadınları ikna etmeye çalışıyoruz, zor olanı da bu. Sendikalarda da olsalar, semt örgütlerinde de olsalar veya öğrenci gruplarında olsunlar, politika sorusu ortaya atıldığında hemen kendilerini geri çekiyorlar. Örneğin, her hangi bir semtte yorulmayan ve kararlı savaşçıdırlar, ama partiden bahsettiğin zaman hemen hayır diyorlar, çocuklarım ne olacak, eşim bırakmaz vb. söylemlerle geliyorlar.
Bunun, biz kadınların en önde olmama alışkanlığımızla da ilişkisi var. Kadınlarda, destekçi pozisyonundan çıkıp, en önde olma alışkanlığı yok.
Bu, erkeğin kendine biçtiği rolü kabullenmektir. Bu sadece erkeklerde değil, kadınlarda da mevcut. Örneğin, eğer biz bir semtte bir yönetici seçeceksek, kadınlar hemen şu erkeği seçelim diyorlar, sanki başka seçenek yokmuş gibi. Bir konuda konuşmuştuk ve gülmek zorunda kalmıştık. Bizim burada, çocukları okula giden anne babalar bir komite oluşturuyorlar. Genelde çocuklarını desteklemek için okula gidenler kadınlar oluyor. Ve orada bütün anneler, orada olan tek erkeği başkan seçiyorlar. Bu tür şeyler gerçekten ve sıkça da oluyor. Farklı olan durumlar da var. Genç kadınlar, konumlarından dolayı devrimci politikaya daha açık oluyorlar. Bundan dolayı CONFEMEC içinde iki sektöre ağırlık veriyoruz. Biri genç kadınlar. Biz, parti olarak, Ekvator’da kadın hareketinin önderliğini devralacak olan genç kadın önderler yetiştirmeyi önümüze görev olarak koyduk. Devrimci düşünceleriyle, yeni, çok yönlü eylem yeteneğine sahip olan, eskiyi, eskiyeni gömecek olan, derin inançla ve kararlıca bu ülkede değişim için mücadele edecek olan. Bu, partideki biz yaşlıların genç kalmaktan vazgeçeceğimiz anlamına gelmiyor. Çünkü ideolojimiz genç ve devrimci. Bu bizi genç tutuyor, sevgili yoldaşım. İnanıyorum ki, günlük düşüncemiz, “ben bugün devrim için ne yaptım ”la yaşamamız, yılların bizde diğer kadınlar gibi çabuk geçmemesini sağlıyor. Bu gerçekten doğru. Bu enerjiyi nereden aldığımızı ben de bilmiyorum. Ben 51 yaşındayım. Ama vücudum, varlığım devrimci ideolojiyle, yaşamımızı dolduran Marksizm Leninizm’le beslenmekte. Bunu genç nesillere aşılamalıyız.
İkinci sektör ise, Kızılderili kadınlar arasındaki çalışma. Bu alana, yerli hareketinin öneminden dolayı büyük emek harcayacağız. Biz, kadınlar cephesinden yerli hareketin devrimci eylem çizgisini güçlendirmek için üzerimize düşeni yapacağız. Bunlar, anlatmak istediğim genel şeyler.
Ben CONFEMEC’in ulusal başkanıyım. Bu göreve Temmuz 2004’de yapılan Ulusal Toplantıda yeniden seçildim. Ama yoldaşlara söyledim, bu son defa olsun dedim. Çünkü başka yoldaşlar da, genç kadınlar da bu görevi üstlenmeli. Görüyoruz ki, bu görevi alabilecek genç kadın yoldaşlarımız da var.
Bu bizim çalışmamız, kolay olmayan, karmaşık zor bir çalışma. Çünkü biz kadınlar, kendi kendimize engeller çıkarıyoruz. Bu genel bir sorun. Eğer bir kadın, bir faaliyette ise ve çocukları da var ise, çocuk hastalandığında kadın toplantıya gelmiyor. Partinin toplantısına gelmiyor ve “Gerçekten üzgünüm, çocuğum hasta olduğundan dolayı gelemiyorum, çünkü ona bakmalıyım” diyor. Erkek için böyle bir şey sözkonusu olmuyor. O, ben akşam eve geç geleceğim, çocuk hasta ise, senin görevin, sen bakarsın diyor. Erkek görüyor ki bu iş çok zor. Ama parti 6 yıldır bu görevi üstlendi ve biz oldukça geliştik. Biz artık 22 eyaletin 19’unda taban örgütlerine sahibiz. Bizim ulusal federasyonumuz ve kendi güçlerimiz var. Biz, başlangıçta anlattığım gibi adeta “ödünç verilmiş” kadınlarla başladık, bugün CONFEMEC’e ait kendi örgütlerimiz var. Onların temel özelliği de militan, mücadeleci kadınlar olmaları.
Bizim çokça eksikliklerimiz de var. Bir tanesi, devrimci bir kadın örgütü olarak, ülkenin siyasi arenasında kendimizi kabul ettirmemiz gerekiyor. Bu yolda ilerliyoruz, ama kendimizi hissettirmemiz ve kabul ettirmemiz için birçok sorunu çözmek zorundayız. Bu ülkede değişimi kadınlardan taraf devrimci bir perspektifle desteklemek için. Bu, ulaşmak istediğimiz bir hedef. Bazen medyanın biz kadınlara daha iyi olanaklar sunduğunu görüyoruz. Bu olanakları parti ve devrim için kullanmak zorundayız. Bir erkek önder görmekle, bir devrimci kadın önder görmek aynı değil. Kısa bir zaman öncesine kadar bir yoldaşımız, Natacha Rojas Pilaquina, FEUE’nin (Ekvator Yüksekokul Öğrencileri Federasyonu) başkam idi. O, ülke çapında tanınan biri oldu, çünkü çok genç, zeki, savaşçı ve devrimci bir kişilik. Bu ülke gençliğinin sembolü oldu. Bundan dolayı da genç yoldaşları CONFEMEC yönetimine getirmeyi hedefliyoruz.
Öğrenmek istediğimiz bir nokta da, Ekvator’daki kadınların somut sorunlarının neler olduğu? Belki Türkiye’dekinden farklı sorunları var, belki de aynı. Kadınların genel sorunları neler?
Öncelikle yoksulluk büyüyor. Bildiğiniz gibi kadınlar en yoksul kesim. Eşlerinden boşanmış veya terk edilmiş olup da yalnız başına yaşayan kadınların sayısında artış var. Burada boşanma yasal olarak çoktan beri var. O halde kadınlar aile sorumluluğunu üstlenmekte. Ve en yoksul olanlar da bu kesim, yani ailenin sorumluluğunu tek başına üstlenmiş olanlar. Bunlar resmi bilgiler. Göçmenlerinse ki, bunlar yüzlerce, binlerce, büyük çoğunluğu kadın.
Göçmenler hangi ülkelerden gelmekte?
Gelenler değil, gidenler. Dışarıya, İtalya’ya, İspanya’ya, İngiltere’ye göç eden ve orada en düşük ücretle çalışanlar. Ev işlerinde veya vücutlarını satarak. İnanılmaz derecede uzun çalışma saatlerine maruzlar, bazen 2 veya 3 iş yapmaktalar. Tabii ki bu oldukça açık zararlara yol açmakta. Aile erkek egemenliği üzerine kurulu olduğundan, çocuklar, yurtdışında kalmış olan kadınlara kalmakta. Çıkan sorunlar kriminaliteyi beraberinde getirmekte. Bu da kadını derinden etkilemekte.
Eğitim sisteminden dolayı, kadınlar arasında okuma yazma bilmeyenlerin oranı artmakta. Kadınlar işe daha zor girebilmekte. Kaçak çalışanlardan çoğu kadınlar. Şiddetle en çok kadınlar karşılaşıyor. Bunlar genel sorunlar, ama ülkemizin gerçekliği.
Türkiye/Kuzey Kürdistan’daki kadınlara nasıl bir mesajınız olacak?
Sizinle, Türkiye’deki partili yoldaşlarla karşılaşmaktan, ilişki sağlamaktan büyük sevinç duyuyoruz. Dünyadaki kadınların ve bağımlı ülkelerdeki kadınların birçok ortak sorunu var. Tarihin ve dinin, dogmatik ideolojinin ürünü olan biz kadınların sorunları aynı, çünkü çok ince ve korkunç olan, bizi düşük gören ve hegemonya altına girme rolü veren din, kadın üzerindeki baskının yöntemlerini yarattı. İnanıyorum ki bu noktada, dünyanın bu kadar uzak köşesinde olan kadınlarla birçok ortak noktamız var ve biz sizde kendimizi görüyoruz.
Ben, yoldaşlarım adına söyleyebilirim ki, partimizin 40. yılı dolayısıyla çok heyecanlıyız. Biz komünistler heyecanlıyız, çünkü biliyoruz ki biz kadınlar yalnız değiliz. Biz, dünyadaki kadınlar için mücadele yürütüyoruz ve dünyanın her yanındaki kadınların devrimci deneyimlerinden besleniyor ve gün be gün güçleniyoruz. Burada, dünyanın bu köşesinde yaşamını kadınların ve insanlığın davasına adamış devrimci kadınlar olarak, sizinle dayanışma içinde olan kararlı dostlarınız var. Size söylemek istediğimiz bir nokta da, sizinle daha kardeşçe, daha sıkı ilişkiler sürdürmek istiyoruz. Ve eğer ülkenizde, Türkiye’de kadınların küçük de olsa bir mücadelesi varsa, kadınlar ezenlere karşı koyuyorlarsa, kapitalizme karşı çıkıyorlarsa, bize de duyurun. O zaman biz de buradan mücadeleyi yükseltiriz ve “Türkiye’deki emekçi kadınların mücadelesiyle dayanışma içinde olduğumuzu” haykırırız. Burada bir eylem, bir kampanya yürüttüğümüz zaman da biz size iletiriz. Çünkü bu da, daha canlı ve yaratıcı olması gereken, ruhumuzda ve kanımızda hissetmemiz gereken devrimci proleter enternasyonalist bir dayanışmadır ve karşılıklı bir dayanışma yöntemidir. Bu sizi kucaklamamızdır. Bizim için yaptığınıza teşekkürümüzdür.
Kısa bir süre önce, 9-10 Temmuz tarihlerinde Ulusal Toplantımızı yaptık. Oraya da başka örgütlerden yoldaşlar katılmışlardı. Ve inanın bana, Ekvatorlu kadınlar başka ülkelerden yoldaşları gördükleri için nasıl mutlulardı. Gelecek Ulusal Toplantımızda, Türkiye’den kadın yoldaşları burada, Ekvator’da aramızda görmek ve selamlamak istiyoruz, Emekçi Kadınlar Birliği’nden yoldaşları. Hepinizi kucaklıyoruz.
Not: Söyleşide geçen “ulusal başkan”, “ulusal toplantı” vs, ülke çapında veya “genel başkan”, “genel kurul” anlamındadır.