1948 yılında Lübnan Amerikan Üniversitesi’nde bir araya gelen ve hemen hemen tamamı burjuva kökenlerden gelen aydın Arap gençlerin oluşturduğu bir yapı olan Milli Arap Hareketi (Hareket el-kavmiyin el-Arap), birleşik merkezi yapısının dağıldığı 6 gün savaşları sonrasına kadar sürekli dinamik yapısıyla pratikten öğrenen ve de dıştan etkilenmeye açık olagelmiştir.
Bu yapısı sayesinde keskin dönüşümler yaşamıştır. MAH’ın faaliyet yürüttüğü dönem, işçi sınıfının ideolojisi olan sosyalizmin prestijinin hayli yüksek olduğu ve işçi sınıfı dışındaki sınıf ve tabakalarda da etkili olduğu dönemdi. MAH da bu etkilenmenin dışında kalmamıştır (o dönemde faaliyet yürüten tüm dünyadaki ulusal güçler gibi). Ve bugüne kadar değişik Arap ülkelerinde faaliyet gösteren kollarına göz attığımızda, bu ülkelerde solu temsil eden ve burjuva ulusal devrimci yapılardan, küçük burjuva sosyalist, ilerici, devrimci yapılara dönüşebilen örgütlenmeler görmekteyiz.
Bu özellikleriyle MAH deneyimi, Ortadoğu’nun siyasi durumunu anlamak isteyenlerin ve bu haritanın bir parçası (olmak zorunda) Marksist Leninist komünistlerin ilgisiz kalamayacağı bir deneyimdir. Arap Komünist partilerinin gittikçe revizyonizm batağına saplanarak bürokratik fikir kulüplerine dönüşerek kitlelere devrim vaat etmekten hayli uzak oldukları bir dönemde, kitleler burjuva da olsa kendilerine devrim vaat eden yapıların saflarım doldurmuşlardır. Ulusal kurtuluş yolunda sömürgeciliğe ve Siyonist yerleşimciliğe karşı giriştikleri savaşta Arap halkının karşılaştığı her sıkıntı, her sorun, “toplumların tarihlerini belirleyen sınıf savaşı” bilinmeden anlaşılmaz ve aşılamazdı. Eğer samimi iseler, ulusal da olsa devrim isteyen güçler, devrim bilimi olan Marksizm-Leninizm’i bilmek ve uygulamak zorandadır. Devrim isteğinde samimi bir hareket olan MAH, bunun canlı bir örneğidir.
MAH’ın kuruluşu, Filistin halkının ve Arap ulusunun 1948 yılında Filistin’in işgali (İsrail’in kuruluşu) sürecinde yaşadığı katliamların ve aşağılanmaların yarattığı sıkıntılı, bunalımlı dönemle bağlantılıdır. Bu durum, örgütün ilk dönem faaliyetlerine damgasını vurur. Örgütün ilk faaliyeti, “İntikam” isimli bir yayın çıkarmak olmuştur. Bu yayını Görüş ve Hürriyet dergileri izlemiştir ve bu üçlünün (İntikam, Görüş ve Hürriyet) literatürü, bu siyasi örgütün ideolojisini, etkinliklerini ve olaylar karşısındaki duruşlarını ele verir. Örgütün başlangıçta üç temel sloganı vardı: Birlik, Özgürlük, İntikam. Örgütün kurucuları, Filistin halkının ve Arap ulusunun yaşadığı tüm acıların temel sebebi olarak gördükleri Siyonizm’e karşı her misillemeyi, insanlık tarihinin yaşadığı acıların bir intikamı olarak görüyordu ve hareket 1959 yılma kadar bu görüş açısıyla ve bu üç temel sloganla mücadelesini sürdürdü.
Daha sonra bu şiarlara “sosyalizm” şiarını ekleyerek, “intikam” sloganını “Filistin’i geri almak” sloganı ile değiştirdi ve Arap ulusunun her parçasındaki kitleleri, “Filistin’in geri alınması” ve Arap topraklarının sömürgecilikten kurtarılarak, birleşik sosyalist bir devlet kurulması hedefi etrafında birleştirmeyi hedefler hale geldi.
Örgüt, 1948 yılında Lübnan (Beyrut)’taki Amerikan Üniversitesinde bir araya gelen Arap gençlerinden kurulmuştur. Kurucuları arasında şu isimler öne çıkmıştır: Filistin’den Corc Habbaş ve Jodi Haddad, Suriye’den Hani Hanada, Kuveyt’ten Dr. Ahmet Hatib. Hareketin yayılması ve bütün parçalarda faaliyetlerinin artmasıyla, Arap vatanının çoğunluğunda örgütlenmesiyle hareketin önderliği yerel ve genel önderleri kapsamaya başladı, ki, bazıları şunlardır: Lübnan’dan Muhsin İbrahim, Filistin’den Ahmet Yemeni, Irak’tan Basıl Kebrsy ve Salan Ahmet, Ürdün’den Naif Havatme, Yemen’den Abdulfettah İsmail (Yemen Sosyalist Partisinin kurucusu) ve Kahtan el-Şaabi (Güney Yemen’in Britanya sömürgeciliğinden kurtuluşundan sonra kurulan Yemen Demokratik Cumhuriyetinin ilk cumhurbaşkanı) ve diğerleri.
1956 yılma kadarki faaliyetleri, farklı kuruluşlarla farklı isimler altında sürdü. 1956 yılında bu kuruluşların çağrısıyla Amman’da toplanan 1. Kongre, örgütün faaliyetlerini MAH adı altında sürdürmeyi kararlaştırdı.
MAH, birleşik bir Arap devleti kurmayı ve bu kurulacak devletin toplumsal hayatında sosyalizmi uygulamayı hedefleyen tek milli Arap siyasi örgütü değildi. Arap Baas Partisi de aynı hedeflerle siyasi arenada yerini almaktaydı. Arap Sosyalist Baas Partisi, her ne kadar 1948 yılında kurulmuş olsa da, 1948 yılı bunalımından önce oluşmuştur. MAH’nın kuruluşu sıkıntılı bir dönemin ürünü olduğundan, şiarlarına bu durum yansıyordu. Ve bütün ulusal mücadele yöntemlerini kabul etmekle beraber, ağırlığı askeri mücadeleye veriyordu. Yaşanan acıların Arap kitlelerinin örgütsüzlüğünün bir sorunu olarak kabul ettiğinden, tüm faaliyetlere örgütlü başlanması gerektiğini görüyordu. Ayrıca Filistin’i geri almak hedefine öncelik tanıdığından, bunun ancak zorlu bir silahlı mücadele ile olanaklı olduğunu görüyordu. Bunun için üyelerinin her an kendini feda etmeye tamamen hazır olduğu demir disiplinli siyasi askeri bir örgüt oluşturdu. Bu örgüt, merkezi ve esnekti. Temel şiarı, “uygula, sonra tartış” idi.
1956’da toplanan 1. Kongre’de hareket, önceki mücadelesinin deneyimleri ışığında, askeri örgütlenmelerden başka özel mesleki örgütlenmelerin ihtiyacını hissetti ki, bu durum, bu tarz örgütlenmeleri oluşturulacak güce gelmesiyle kendini dayatan bir ihtiyaçtı.
Bu dönemde Lübnan, Suriye, Irak, Ürdün ve Batı Şeria’nm tümünde örgütlenmeyi başarmıştı. Ayrıca Mısır Üniversitesi’nde öğrenim gören Arap vatanının değişik parçalarından gelmiş öğrencilerden oluşan ve hareketin özellikle değer verdiği bir örgütlenme oluşturmuştu ki, bu örgütlenme sayesinde mezun olan öğrenci üyelerinin de katkılarıyla 1959 yılında hareket Lübnan, Sudan, Güney Yemen, Kuzey Yemen ve Bahreyn’de de etkin duruma geldi.
Arap ulusunun ezici çoğunluğunun içinde yaşadığı savaş koşullarının yarattığı özel siyasi ortam, yerel önderliklerin kongre tarafından seçilmesine ya da merkezi önderlik tarafından atanmasına olanak tanımıyordu. Kongreler, temel ilkeleri belirliyor, önderlik ile ikinci dönem kadroları arasındaki bağlantıyı sağlıyor ve sadece zorunlu görülen ayarlamalar yapılıyordu. 1. Kongrede kararlaştırılan temel ilkeler şunlardı:
Kolektif önderlik
Yetecek kadar önderlik
Siperlerde saflardaki önderlik
Esnek merkeziyetçilik
Eleştiri özeleştiri
Uygula (pratiğe dök) sonra tartış.
MAH, faaliyetlerinin başlangıcında işgal altındaki Filistin’e fedai grupları göndermek suretiyle askeri eylemlere yoğunlaştı. Ama bu faaliyetlerinde Siyonist İsrail’in yanı sıra, işbirlikçi Arap yönetimlerinin engellemeleriyle karşılaştı. Özellikle İngilizlerin yönetimindeki Ürdün ordusu, İsrail’in sınır koruma bekçisi gibi bir rol oynuyordu. Bu durum, Siyonist katliam ve yıkıcılığa karşı askeri eylemlerle tutunabilmenin ve Filistin sorununun çözümünün Arap ülkelerine yönelik emperyalist plan ve projelerin başarısızlığa uğratılması ve Arap ülkelerindeki gerici yönetimlerin yıkılması ile bağlantılı olduğu fikrini ön plana çıkardı ve hareket özellikle Ürdün ve Lübnan’da olmak üzere bütün batı bölgelerde emperyalist projelere ve emperyalizmin işbirlikçilerinin planlarına karşı kitlesel ve siyasi mücadele başlattı. Bu mücadeleyle, bu ülkeleri emperyalist sömürgeciliğin egemenliğinden ve etkisinden kurtararak, İsrail Siyonizmi’ne karşı mücadeleyi yoğunlaştırmak temel hedefti. Bu mücadeleyle hareket, Ürdün ve Lübnan başta olmak üzere bütün batı bölgelerinde yürütülen Arap ulusal kurtuluş mücadelesinin ayrılmaz bir parçası konumuna geldi. Yeni bir kuşak ve siyasi egemenlik çağında olmasına rağmen, tüm bölgedeki ulusal kurtuluş örgütleri ve diğer kuvvetler tarafından hareketli, eylemlilikli bir örgüt olarak kabul edilir oldu.
Bu dönemlerde Nasırcı hareket de hem müttefik kuvvetler içerisinde, hem de emperyalist işbirlikçiler arasında ses getirmeye başlamıştı. Yıllar içinde Nasırcı hareket Arap kitleleri içerisinde sempati toplamaya başlamıştı. Gerek ortak hedefler, gerek Nasırcılığın kitleler nezdinde artan prestiji MAH’ı etkiliyor ve MAH, Nasırcılığın doğal bir müttefiki durumuna geliyordu. Arap ulusunun birlik ve özgürlük mücadelesinin en önemli dönemeçlerinden biri olan Mısır-Suriye birleşmesinin Cemal Abdül Nasır önderliğinde gerçekleşmesi ve Nasırcılığın yarattığı güçlü dalganın etkisiyle Irak’ta 14 Temmuz devriminin gerçekleşmesi, birliği teoriden çıkarıp pratiğe döken Abdül Nasırı tüm bölgelerdeki kitleler nezdinde önder konumuna getirdi. Bu dönem MAH’ın bazı kadroları, hareketin kendini fesh etmesi gerektiğini öne sürdü. MAH’ın önderliği, fiili olarak MAH’ın tüm kitlelerinin önderi konumuna gelen Abdul Nasırı resmen önder olarak tanıdı. Fakat Nasırcı önderliğin işlek, kitleler içinde sağlam mevziler tutabilen ve kitleleri Cemal Abdul Nasırın öne sürdüğü ortak hedefler doğrultusunda mücadeleye seferber edebilen siyasi bir örgüte ihtiyacı olduğu iddiasıyla ve de Nasırcı hareketin formüle ettiği örgütlenme modellerinin kitleleri kapsamayacağı iddiasıyla kendini feshetmeyi reddetti.
MAH, Mısır ve Suriye’nin birleşip Birleşik Arap Cumhuriyetini kurmasını, örgütün hedeflerini (özgürlük, birlik, sosyalizm ve Filistin’i geri almak) büyük oranla gerçekleştirecek bir adım olarak görüyordu. Ve bu yüzden Eylül 1963’te gerçekleşen ayrılmada gerek önderlik bazında, gerekse çalışma alanlarında, mevzilerinde büyük bir sarsıntıya yol açtı. Bu dönemde örgüt birlik deneyiminin hatalarını çözümleyerek Mısır-Suriye birliğinin tekrar sağlanması noktasında yoğunlaştı. Özellikle Suriye’deki ayrılma taraftarı kuvvetlerin ektiği ayrılıkçı tohumların, ayrılıkçı karşı devrimle sonuçlanması üzerinde durdu. Bu yönde propaganda faaliyetlerini hızlandırdı ve bu dönemde Suriye ve Irak’ta kitlesellik ve örgütlenme de başarıya kavuştu. Yine aynı dönemde hareket, birlik döneminde Nasırcı hareketle ilişkileri Birleşik Arap Cumhuriyetinde bazı önderlerle kurarken, birlik sonrasında Nasırcı hareketle bağlantılar, hareket olarak direkt Cemal Abdul Nasırın kendisiyle sürmeye başladı. Bu dönemden sonra MAH ve Cemal Abdul Nasır şahsında Nasırcı hareket arasında gerek ideolojik, gerekse siyasi sıcak bir ilişki gelişti. Cemal Abdul Nasır ile kurulan kişisel sıcak ilişkiler buna ortam hazırlamıştı.
Irak’taki 14 Temmuz devriminden sonra hareket, Irak’ın Birleşik Arap Cumhuriyeti ile birleşmesi gerektiğini savunmuş, Irak’ta propaganda faaliyetlerini bu merkeze oturtmuştu. Komünist Partisinin desteklediği Abdülkerim Kasım önderliğini birlik karşıtı, ayrılıkçı bir güç olarak tanımladı ve sebeplerden dolayı Komünist Parti ideolojik bir mücadeleye daldı. 1963 yılında Irak’ta Abdülkerim Kasım yönetimine karşı Ramazan Devrimi’nin ve Suriye’de ayrılıkçı güçlere karşı 8 Mart Devrimi’nin gerçekleşmesiyle Mısır, Suriye ve Irak arasında yeniden birlik sağlanması fikri tüm bölgedeki ulusal güçlerde ve kitleler arasında canlandı. Her iki ülkede (Irak ve Suriye) de bu devrimlerden sonra birlik yanlısı olan BAAS Partisi egemen güç haline geldi ve birlik karşıtı güçler tasfiye edildi. MAH, bu durumu üçlü birliğin sağlanabilmesi yolunda büyük bir fırsat olarak kabul etti. Mısırda Nasırcı hareketin yönetimi sürmekteydi ve böylece 1961 yılındaki ayrılığın yarattığı büyük kayıplar telafi edilebilecek, hareketin ve Arap halkının ulusal hedeflerine varması yakınlaşacaktı. Bu üçlü birleşme için başlatılan diyalog sürecinde Kahire’de yapılan görüşmeler sırasında, hareket Cemal Abdul Nasırın yaklaşımını doğru kabul edip destekledi.
Üçlü birliğin karşılaşılan zorlukların engeline takılması, ulusal hareketlerde hayal kırıklığına ve gerilemeye yol açtı. MAH, Güney Yemen’deki İngiliz sömürgeciliğinin varlığına ve Filistin’de Siyonist sömürgeciliğe karşı silahlı bir direniş başlatarak bu gerilemeyi tersine çevirmenin olanaklarını Cemal Abdul Nasır’la beraber araştırmaya başladı. MAH’ın her iki ülkede varolan kolları, silahlı bir direnişi başlatabilmeye olanak tanıyordu. Böylece Cemal Abdul Nasırla Güney Yemen’de silahlı bir devrim başlatmak konusunda görüş birliğine varıldı ki, bu silahlı direniş, İngilizlerin ülkeden atılarak Güney Yemen’in bağımsızlığa kavuşmasıyla sonuçlandı. Bu kazanım, MAH’ın başarılan arasında gerçekleştirdiği en büyük tarihi kazanımıdır. Filistin’de Siyonist sömürgeci yerleşimcilere karşı silahlı mücadele konusunda ise hazırlıklara başlanarak, gerekli düzenlemelerin yapılması ve Arap-Siyonizm mücadelesinin gözlenerek uygun koşulların ve uygun siyasi anın beklenmesi kararlaştırıldı. Çünkü bu savaş sadece MAH’ın değil, Mısır’ın devlet olarak girişeceği bir savaştı.
Hareketin önderliği bu iki temel göreve (Güney Yemen’de ve Filistin’de silahlı mücadele) 1964, 1965 ve 1966 yıllarında kendini iyice kaptırdı.
Bu dönemde MAH ile Cemal Abdul Nasır arasındaki ilişki; ittifaktan sürekli birlikte yan yana durmaya dönüştü. Bu sürekli yan yana duruşun gidişatı, hareketin saflarında bölünmeye yol açacak kadar sorunlar, ihtilaflar doğurdu. Örgüt, biri sağ, diğeri sol olarak iki grup ve iki çizgi arasında tartışmalar ve çelişkiler yaşamaya başladı. Fakat hareketin önderliği, dikkatleri pratik sonuçlara ve bütün Arap ülkelerinde geniş kitleler tarafından çevrelenen Nasırcı akım içinde MAH’ın rolünün ve etkisinin artırması sonucu, MAH’ın artan etkinliği noktasında yoğunlaştırarak, bu durumun üstesinden gelebilmeyi başardı.
1967 yılında 6 gün savaşları olarak bilinen savaşın sonucunda gelen Haziran hezimeti, hareket üzerinde derin etkiler bıraktı. Bu hezimetin nedenlerini tahlil etmeye girişen hareket, son tahlilde, bu yenilgiyi Arap küçük burjuva örgütlenmelerin sınıfsal ve ideolojik konumları sonucu bu savaşa maceracı bir şekilde dalmalarının doğal bir sonucu olarak kabul etti (Bu örgütlenmelerin bir parçası olan Cemal Abdul Nasır’a duydukları derin saygı ve sevgiye rağmen).
Bu tahliller ışığında hareket, örgütlü kitlelerin “İsrail’e karşı savaşta esas rol oynaması gerektiği şeklindeki görüşlerine yeniden döndü. Buradan hareketle Arap klasik ordularıyla yetinilemeyeceği, silahlı mücadelenin ve halk kurtuluş savaşının sürekleştirilmesi gerektiği tarzındaki yaklaşım derinleştirildi. Aynı yılın (1967) sonlarında hareket, Haziran hezimetinin nedenlerini, etkilerini ve hareket üzerindeki ideolojik, siyasi ve örgütsel sonuçlarını açıkladığı çok önemli bir belge yayınlayarak, işçi sınıfının teorisini kendi ideolojisi olarak kabul ettiğini açık ve net bir şekilde ve de resmen kabul etti.
Aslında, hareket 1964 yılı başlarından beri biri sağ, diğeri henüz çocukluk evresini yeni yeni atlatan ve güçlenen sol olmak üzere, iki çizgi ve iki grup arasında çelişki yaşamaktaydı. Bir yandan Haziran yenilgisinin yarattığı sarsıntı, diğer yandan bu iki çizgiyi temsil eden iki grup arasındaki çelişkilerin ciddileşerek tehlikeli boyutlara ulaştığı bir dönemde, hareket genel olarak bütün Arap ülkelerindeki işçi sınıfına ve özel olarak Filistin işçi hareketine ağırlık verip yoğunlaştı. Bu koşullar altında hareketin bütün Arap ülkelerindeki kolları aracılığıyla sürdürdüğü faaliyetleri merkezileştiren milli siyasi bir örgüt olarak birliğini koruyabilmesi ve varlığını sürdürebilmesi zorlaştı. Ve MAH, milli siyasi bir örgüt olarak faaliyetlerini bitirdiğini ilan etmemesine rağmen, bu durum fiilen gerçekleşti. Örgütün merkezi birleşik örgütsel yapısı fiilen dağılarak, hareketten geriye birçok Arap ülkesinde faaliyet gösteren ve aralarında merkezi örgütsel bağlar olmayan kolları vardı.
MAH, bugün de Arap vatanının değişik parçalarındaki kollarıyla mevcuttur. Değişik ülkelerdeki ilerici, sosyalist grup, topluluk ve bağımsız aydınların yanı sıra, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC), Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi (FDKC), Yemen Sosyalist Partisi, Kuveyt Demokratik Ligası, Amman Halk Kurtuluş Cephesi (AHKC), Bahreyn Halk Kurtuluş Cephesi (BHKC), Lübnan Komünist İşçi Örgütü, MAH’ın bu ülkelerindeki kollarından kurulmuştur. Bu ülkelerin siyasi haritalarını incelediğimizde, bu örgütlerin sosyalist sol siyaseti temsil ettiğini görüyoruz.