Kolombiya: Toplumsal Değişim İçin Haykıran Bir Ülke

Kolombiya, güçlü toplumsal mücadele gelenekleriyle, iktidara aday gerilla hareketleriyle, militan sendikalarıyla, Latin Amerika’nın en dikkat çekici ülkelerinden birisidir. Biz de BEKSAV’ın konuğu olarak Coca-Cola’yı protesto kampanyası çerçevesinde İstanbul’a gelen Kolombiya Dayanışma Hareketi aktivistlerinden Emilio Rodriguez ve David Rhys-Jones ile, Kolombiya’daki politik durum ve devrimci hareketin gelişimi üzerine söyleşi yaptık. Halklar arasında deneyim aktarımına bir katkı olması dileğiyle bu söyleşimizi yayınlıyoruz.

* Kolombiya’daki güncel siyasal durum üzerine bizi bilgilendirebilir misiniz? Özellikle de Uribe hükümetinin kurulmasından ve ateşkesin sona ermesinden sonra yaşanan gelişmeler hakkında neler söyleyebilirsiniz?

David: Aslında ateşkes, Andreas Pastrana’nın devlet başkanlığı döneminde bitmişti. Bu, Uribe hükümeti kurulmadan dört ay önce yaşandı.

Emilio: Bu, Pastrana’nın en son icraatıydı...

David: Pek çok insan, ‘ateşkes süreci’ denilen dönemin, aslında yalnızca ordunun zaman kazanma manevrası olduğunu düşünüyor. Ordu, FARC’ı askeri olarak yenilgiye uğratamadı. Ateşkes sürecinde de Kolombiya hükümeti kendilerine daha fazla ekonomik ve askeri destek sağlamaları için ABD’yle lobi faaliyeti yürüttü. Bu dönemde aslında ilan edilmiş bir ateşkes yoktu; ama çatışmalar büyük oranda azalmıştı. Bu yılların sonunda ordu, yeniden savaşabilecek duruma geldi.

Uribe’nin seçimler dönemindeki propagandası oldukça militaristti. Temel söylemi, gerillayı tam bir yenilgiye uğratacağı üzerineydi. Bu Kolombiya’da ilk kez olmuyor. On yıldır, bu bir daire gibi kendini yineleyen bir durumdur. Kamuoyunda şiddetin durması gerektiğine dair bir düşünce oluştuğunda, bir başkan adayı çıkar ve ‘bu işi bitireceğim’ der, savaş ilan eder... Uribe de böyle seçildi. Militarist bir söylemle başkanlığa geldi. İlk icraatı, dünyanın çeşitli ülkelerinde lobi ve halkla ilişkiler faaliyetleri yürütmek oldu. ABD’de, Avrupa’da... Tony Blair, “Uribe’yle kimyalarımız uyuşuyor” demişti. Uribe, dünyada pozitif bir imaj yaratmak için epey uğraştı. Hatta Bill Clinton’un halkla ilişkiler uzmanını işe aldı.

Bu yıl 10 Temmuz’da Londra’da Kolombiya’ya bağış verenlerin düzenlediği bir konferans yapıldı. Katılımcılar, ABD, Japonya, AB ülkeleri, Kanada, Meksika ve IMF ile Dünya Bankası’ydı. Konferans’ın çağrısını yaptıklarında, bunun askeri yardımla ilgili olmadığını, yalnızca Kolombiya’ya yapılacak yardımlarla ilgili olacağını ilan etmişlerdi. Aynı zamanda sivil toplum örgütlerini ve sendikaları da davet etmişlerdi. Ne var ki bunlar konferansta söz sahibi olamadılar ve gözardı edildiler.

Kolombiya Jüriler Komisyonu (Kolombiya’da en önemli hukuki örgütlenme), Uribe hükümeti kurulduktan bu yana insan hakları ihlallerinin, saldırıların ve zorunlu göçertmelerin arttığını belirtmesine rağmen, konferansa katılan devletler, Uribe hükümetinin insan hakları sorunlarını ‘temizlemekte olduğunu’ ve bu konuda birçok ilerleme olduğunu belirttiler. Bazı devletlerin, sendikacıların güvenliği ile ilgili kaygıları vardı; ama tümü, Uribe hükümetine desteklerini sundular. Uribe için ortak bir destek söz konusuydu. Böylece uluslararası desteği arkasına alan Uribe, artık Kolombiya’daki toplumsal harekete karşı rahatça savaş açabilirdi.

Emilio: David’in söylediklerine ek olarak bir iki şey söyleyebilirim. Aslında Uribe hükümetinin yol açtığı bazı ‘olumlu gelişmelerden’ de söz etmek gerekir. Uribe, diğer hükümetlerin başaramadığı bazı şeyleri başardı. Örneğin, solun birleşmesine yol açtı! Şimdi herkes daha fazla birlikte... Örneğin 25 Ekim’de anayasayı değiştirmek için referandum yapılacak. Referandum, çok karmaşık, halkın anlamakta zorlanacağı sorularla, bir anayasa reformu yapmayı amaçlıyor. Anayasanın 18 maddesiyle ilgili bir referandum bu. Sol partiler, referandumu engellemek için birleştiler. Seçimleri iptal ettirmek için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdular. Soruların yasaya aykırı olduğu yönünde dilekçe verdiler. Anayasa Mahkemesi iki soruyu bu gerekçeyle iptal etti; ama diğer sorular aynen kaldı.

* Referandumun konuları nelerdir?

David: Anayasa reformu, iş yasası reformu gibi konuları kapsıyor. Anayasa reformunun ana konusu, Kongre ve Senato’nun üye sayısını azaltmaktır. Böylece, politik partilerin bu kurumlarda sandalye elde etmesi zorlaştırılacak. Tabii bu, geleneksel partilerden ziyade, sol kanatta yer alan küçük partileri etkileyecektir. Referandumun bir diğer konusu ise, devlet başkanının iki dönemliğine seçilebilmesi. Çünkü şu anki anayasa, sadece bir dönemliğine başkan seçilmeye izin veriyor.

Emilio: Uribe bu referandumla aynı zamanda küçük şehirlerde ve köylerde bulunan resmi insan hakları ofislerinden kurtulmak istiyor. Bir diğer mesele ise, valilerin görev süresinin kısaltılması. Böylece valilerin daha fazla kontrol altına alınması sağlanmış olacak; çünkü şu anda Kolombiya’da az sayıda da olsa bağımsız ve sol kanatta yer alan valiler var.

* Sanıyorum Uribe sadece solu değil, aynı zamanda kapitalistler cephesini de birleştirdi. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

David: Uribe, eski bir liberaldir. Ama şimdi Liberal Parti de referanduma karşı çıkıyor ve bu seçimlerin iptal edilmesini isteyen tarafta yer alıyor. Dolayısıyla bu kadar net bir ifade kullanamayız. Ama neoliberal proje açısından, tabii çok sıkı bir birlik söz konusu.

Emilio: Uribe hayatı boyunca Liberal’di. Ama seçimlerden önce bu partiden ayrılarak, “bağımsız” aday olarak ortaya çıktı. Liberallerin de desteğini aldı.

David: Muhafazakarlar seçimlerde aday çıkartmadılar. Dolayısıyla iki ana adayın ikisi de liberaldi.

* Ve muhafazakarlar da Uribe’yi desteklediler?

Emilio: Evet. Dolayısıyla, büyük bir çoğunlukla seçilmiş oldu. Ama Kolombiya seçimlerinden bahsederken, halkın yalnızca yüzde 35- 40’ının oy verdiğini de unutmamak gerekir.

David: Uribe gerçekte halkın dörtte birinden daha küçük bir kesimin oyunu aldı. Gerçekte yüzde 22’lik bir oyla seçildi. Ama geçerli oyların yüzde 55’ini aldığı için büyük bir çoğunlukla seçilmiş gibi göründü.

* Sanırım gerilla hareketleri boykot çağrısında bulunmuşlardı?

David: Geleneksel olarak tüm sol kanat partileri Kolombiya’da seçimleri boykot çağrısında bulunurlar. Bu seçimlerde, ilk kez bir sol- kanat aday vardı: Luzo Garzon. Eski bir sendikacıdır.

Emilio: Eskiden CUT’un başkanıydı. (CUT; Kolombiya’nın en büyük işçi sendika konfederasyonu, TD.)

David: Polo Democratico’nun (Demokratik Blok) adayıydı. Solun geniş kesimlerinin boykot ettiği koşullarda tabii fazla şansı yoktu.

* Ne kadar oy aldı?

David: Yüzde 5.

Emilio: Kolombiya’da bir sol partinin bugüne kadar aldığı en yüksek oy oranı. Kolombiya gibi solun sürekli katliama ve hatta jenoside maruz kaldığı bir ülkede, yüzde 5’lik bir oran bile çok yüksek bir oydur.

Uribe’nin ‘başarılarını anlatmaya devam edeyim. Uribe hükümeti, Kolombiya’daki iki büyük gerilla grubunun (FARC ve ELN) birleşerek eylem birliğine gitmesini de sağladı. Bu gruplar 60’lardan, 70’lerden beri mücadele ediyorlar. Tabii, bu iki hafta önce olan bir gelişme ve ayrıntısı hakkında fazlaca bilgiye sahip değilim. Ama buna rağmen bu eylem birliğini pozitif buluyorum. Bu gerilla gruplarının bir araya gelmesi ve “biz bu hükümetle muhatap olmayacağız” demesi önemli bir gelişme.

* Uribe hükümetinin devrilmesini istiyorlar, değil mi?

David: Evet, tabii. Ayrıca, hükümet, yürüttüğü savaşa dair pozisyonunu değiştirmeden, onunla herhangi bir görüşme yapmayacaklarını söylüyorlar.

* Anlattıklarınızdan şöyle bir tablo çıkıyor: Uluslararası burjuvazi, emperyalistler ve Kolombiya sermaye oligarşisi Uribe’nin arkasında mevzileniyor ve solda da birlikte hareket etme isteğinde bir artış var. Yasal sol partiler ortak hareket ediyor, gerilla grupları eylem birliği yapıyor. Bu tablo sizin için ne ifade ediyor?

David: Bu, dünyanın her tarafında görebileceğimiz duruma oldukça benzer bir tablodur. Bush’un dillendirdiği ve Uribe’nin de takipçisi olduğu “ya bizdensiniz, ya da bize karşısınız” söylemiyle yürütülen politika, bu duruma yol açıyor. Kolombiya son derece kutuplaşmış bir toplumdur. Bir tarafta kapitalistler var, oligarşi var... Diğer tarafta ise, Uribe’nin saldırganlığı karşısında kazanabilmek için, sol giderek daha fazla birleşiyor.

Emilio: Sol şunu görmek durumunda; karşıda çok büyük bir düşman var. Hepsi ittifak halinde. Dolayısıyla, sol da birleşmek, ittifak yapmak zorunda. Bu yeni durumu gözlemlemek için, Kolombiya’ya komşu olan ülkelere de bakmak gerekir. Venezüella’da ilerici bir hükümet var. Brezilya’da... Yani Lula hakkında henüz net bir şey söylenemez, bazı kuşkularımız var; ama yine de diğer Latin Amerika ülkelerindeki neoliberal hükümetlerden daha iyi olduğu açık. Mesela Latin Amerika’da Venezüella ve Brezilya hariç tüm devletler, FARC’ı terörist ilan ettiler. Brezilya aynı zamanda, FARC temsilcilerinin gelerek bu ülkede hükümetlerle resmi görüşmeler yapmasına da izin veriyor. Bolivya’da, Kızılderili köylü hareketinin temsilcisi Eva Morales, eğer ABD seçimlere müdahale etmeseydi, büyük ihtimalle seçimleri kazanacaktı. Yine de seçimlerde ikinci oldu. Tüm bunların bir arada ilginç bir görünüm oluşturduğunu düşünüyorum. Ve Simon Bolivar’ın Latin Amerika’yı birleştirme düşüncesi yeniden güç kazanıyor.

* Gerilla hareketi, Kolombiya’daki iç politik durumun en belirleyici faktörlerinden birisi durumunda anlaşılan. Bize gerilla hareketlerinin durumu hakkında neler anlatabilirsiniz?

David: Gerilla hareketlerine iki biçimde bakılabilir. Birincisi, oligarşinin ve Uribe’nin bakış tarzıdır: Gerilla, Kolombiya’nın sorunlarının kaynağıdır. Soldaki birçok insan ise, soruna şöyle bakıyor: Gerilla, Kolombiya’daki politik sistemin bir ürünüdür. Bu sistemde, herhangi bir eleştiriye, muhalefete yer yoktur. Ayrımcı bir sistemdir. Herkesi yalıtır ve içeri girmelerine izin vermez. Kolombiya oligarşisi, her türlü muhalefete devlet terörüyle yanıt vermiştir. Dolayısıyla insanların çoğu, gerillaya, Kolombiya’nın politik gerçekliğinin açık bir sonucu olarak bakıyorlar. Demokrasi ve politik değişim için mücadele etmeye geçit vermeyen bir gerçeklik bu.

Kolombiya’nın değişime ihtiyacı olmadığını kimse iddia edemez. Kolombiya’nın değişime ihtiyacı vardır. Kolombiya çok zengin bir ülke. Zengin maden yatakları, enerji kaynakları, zengin tarımsal üretim alanları var. Ama nüfusun yüzde 64’ü mutlak yoksulluk içinde yaşıyor. Yüzde 20’si günde 1 dolardan daha düşük gelirle yaşıyor. İnsanların ancak üçte birinin tam zamanlı bir işi var. Yani Kolombiya toplumsal değişim talebini haykıran bir ülke. Geleneksel politikayla ya da barışçıl politikayla bu toplumsal değişimi gerçekleştirmenin olanağı yok. Her türlü muhalefet, devlet şiddetiyle bastırılıyor. Dolayısıyla gerilla da değişimin gerçekleşebilmesinin bir yolu olarak görülüyor.

Emilio: David’in belirttiği bazı noktalarda farklı düşünüyorum. Solda, değişimin barışçıl yollarla gerçekleşebileceğine hâlâ inanan birçok örgüt var. Bunlar hâlâ, durumu politik bir mücadeleyle değiştirmeye çalışıyorlar. Ancak bu yol için alan giderek daha fazla daralıyor. Uribe’nin izlediği bu siyaset, barışçıl yollarla mücadele etmek isteyenleri de bir tercihe zorluyor. Bence, bu tercihe zorlandıklarında onlar da ellerine silahları alacaklardır. Silahlı mücadeleye girişeceklerdir.

Uribe, Pastrana gibi aptal değil, zeki bir politika izliyor. İstatistiklere baktığınızda, örneğin öldürülen sendikacı sayısının azaldığını görebilirsiniz. Ama hukuki araçlarla sürdürülen terör de tırmanışa geçti. Herkesi gerilla olmakla suçluyor, düzmece ‘kanıt’lar imal ediyor, komplolar kuruyor. Ama bu durum, 11 Eylül sonrası dönemin özellikleri düşünüldüğünde, ‘uluslararası kamuoyu’ tarafından eleştirilmiyor, hatta Uribe alkışlanıyor.

* Kolombiya ordusunun, görüşme sürecine bağlı olarak, bazı bölgelerin denetimini FARC’a bıraktığı bilgisi 1999’da basında yer almıştı. Bu bölgelerde yaşam nasıl şekillendi?

David: Ordunun bu bölgeleri “FARC’a bıraktığını” söylemek, gerçeği yansıtmıyor. Bu bölgeler zaten FARC’ın denetimindeydi, sadece ordu bu gerçekliği yasal olarak da tanımış oldu. Bunlar uzak, kırsal bölgelerdi. Devlet, bu bölgelerde zaten hiç var olmamıştı. Oraya hiç hizmet götürmemiş, yol yapmamış, hastane, okul açmamıştı. FARC, bu bölgelerde çok güçlü.

Emilio: Tabii, ordu bu bölgelerden çekilmesine rağmen, paramiliterler bu bölgelerde çok aktiflerdi. David: FARC denetimi altında bu bölgelerde hayatın nasıl şekillendiğini bilmiyorum; ama ‘barış süreci’ sona erip, ordu bu bölgeleri yeniden işgal ettiğinde yaşananları biliyorum. Pastrana ateşkesi sona erdirdikten sonraki ilk işi, bu bölgeleri ABD’den aldığı “halı bombalarıyla çok ağır bir bombardımana tutmak oldu. Pek çok sivil bu bombardımanda katledildi. Ardından, ordu ve paramiliterler, “gerilla sempatizanı” olarak gördükleri herkesi katletmeye başladılar. Ki, o bölgedeki hemen herkes bu sıfata uygundu. Çünkü önceden bu bölge, FARC’ın kontrolündeydi. Ve FARC’a bir tavuk satan köylüler bile paramiliterlerce “gerilla sempatizanı” olmakla suçlandı, birçoğu kaybedildi ya da infaz edildi.

Emilio: Ben de bu bölgeler hakkında fazla bilgiye sahip değilim. Yabancılar bu bölgelere giremiyorlardı. Buralara girmek için özel izin gerekiyordu ve bu izine başvurduğunda, belki de Kolombiya’dan sağ çıkamayabilirdin. Örneğin, üç İrlandalı genç, sadece bu bölgelerin yakınında görüldükleri için tutuklandılar ve şimdi FARC üyesi olmak suçlamasıyla yargılanıyorlar.

Ancak, ordunun kuşattığı, ekonomik abluka uygulanan ve içinde paramiliterlerin faaliyette olduğu bir toprak parçasında hayatın nasıl olabileceğini tahmin etmek zor değil. Dışarıdan mal almak yasaktı. Dolayısıyla, bu bölgenin mükemmel bir yer olmasını beklemek mümkün değil. Pek çok ekonomik sorun olması kaçınılmazdır. Aynı zamanda istihbarat faaliyeti de devam ediyordu. FARC Genel Sekreteri Marulanda o bölgede olduğu için sürekli havadan, uydudan gözetleme yapılıyordu.

Bu bölgelerde kurulan halk meclislerinden de bahsetmek gerekir. FARC, bölgede bulunan tüm kitle örgütlerini, insan hakları kuruluşlarını toplayarak, tartışmalar örgütlüyordu. Halka açık tartışmalarda, nasıl bir gelecek kurulacağı, Kolombiya’daki insan hakları durumu gibi pek çok konu tartışılıyordu. Aynı zamanda bölgede halk mahkemeleri de kurulmuştu.

* Kentlerdeki durum üzerine neler söyleyebilirsiniz?

David: Başkent Bogota, diğer kentlerden oldukça farklıdır. Bogota’da durum oldukça sakin görünür. FARC, bazen bu kentte bombalama eylemleri yapar; ama bu oldukça seyrek olur. Paramiliterler çok fazla etkin değillerdir. Dolayısıyla sadece Bogota’ya bakmak, Kolombiya hakkında yanlış bir fikir verebilir.

Kolombiya’daki diğer kentlerde durum oldukça farklıdır. Örneğin Kolombiya’nın başlıca petrol üretim merkezi olan Barrancabermeja’da durum oldukça farklıdır. Geleneksel olarak, bu kent çok mücadelecidir. 1948’de bu kentte bir Kızıl Cumhuriyet ilan edilmişti. Barrancabermejalı işçiler, yürüttükleri mücadeleler sonucunda, petrol rafinerilerinin devletleştirilmesini sağlamışlardı. Bu kent, eskiden beri, çoğu ELN’nin etkisi altında bulunan çok sayıda toplumsal hareketin de ev sahibidir.

Birkaç yıl önce, paramiliterler şehri “almaya” karar verdiler. Özel bir strateji geliştirdiler. Başka kentlerdeki paramiliterleri Barrancabermeja’ya getirdiler. Onlara iş buldular. Ardından kanlı cinayetlerle kenti işgal etmeye giriştiler. Pek çok sendikacıyı, köylüyü, tüccarı, işçiyi katlettiler. Bunlar, son iki yılda, yani “barış süreci”nde yaşandı. Şu an paramiliterler, tüm kenti kontrol ediyorlar. İş istiyorsanız, paramiliterlere gitmeniz gerekiyor. Petrol şirketinden petrol çalarak kendilerini finanse ediyorlar. Uyuşturucu ticaretini ellerinde tutuyorlar. Okulda çocukların hangi renkte üniforma giyeceğine onlar karar veriyor. Sokaklarda devriye geziyorlar, uzun saçlı bir erkek gördüklerinde zorla saçını kestiriyorlar, mini etekli bir kadın gördüklerinde daha uzun bir etek giymesini söylüyorlar vb. Yani, hayatın hemen tüm boyutlarını fiilen belirliyorlar. Bu, Kolombiya’daki büyük şehirler içinde en aşırı durumu oluşturuyor. Medellin kentinde, yakın zamanda ordu ve polis, bir varoşu işgal ettiler ve onlarla kentli milisler arasında sert çatışmalar oldu. Dolayısıyla, her kentte durumun farklı olduğunu söyleyebilirim.

Emilio: Bogota’da da şiddet eşiğinde büyük bir artış var. 5-6 yıl önce hakikaten çok fazla şiddet olayı yoktu. AUC kendisini göstermiyordu. (AUC- Kolombiya Birleşik Özsavunma grubu, paramiliterlerin kendilerine verdikleri isim.) Ancak geçen yıl Kolombiya’ya gittiğimde, duvarlarda pek çok AUC yazılaması gördüm: “Biz buradayız”, “Artık geldik” gibi yazılarla herkesi tehdit ediyorlardı. Her gece, köprü altlarında 3-4 kişinin paramiliterler tarafından yakıldığını görebilirdiniz. Tabii, bu katliam hareketinin boyutları Barrancabermeja’daki kadar büyük değil. Çünkü Bogota daha büyük bir şehirdir. Paramiliterler daha çok yoksul, işçi sınıfı mahallelerinde yoğunlaşıyorlar.

* AUC nasıl ortaya çıktı?

Emilio: Paramiliter örgütlenmeyi ilk yaratan Uribe’dir. Uribe, başkan olmadan önce Antioquia valisiydi. Antioquia, Kolombiya’nın en zengin eyaletlerinden birisidir. Bu bölgede, adam kaçırma, çatışma gibi olaylar çok yoğundu. Uribe, 1993’te bu eyalette bir köylü ordusu kurdu. Bu ordunun adı convivir idi. Convivir, yasal bir örgütlenmeydi. Devletten para alan köylüler, büyük toprak sahiplerinin mülklerini, büyük çiftlikleri ve oligarşiyi silahlarıyla koruyorlardı. Ardından, convivir, çok daha büyük bir şiddetin yaratıcısı oldu. Antioquia’da convivir’in oluşturulmasından sonra insan hakları ihlalleri yüzde 400 arttı. 1995’te, solun mücadelesi ve uluslararası kamuoyunun etkisiyle, Anayasa Mahkemesi, conviviri lağvetti. Fakat, artık convivir çok büyümüştü. Oligarşinin kontrolü altında büyük bir ordu haline gelmişti. Dolayısıyla, 1995’ten itibaren, bu köylü ordusu, “Kolombiya Birleşik Özsavunma” grubuna dönüştü.

David: Aynı süreçte, Medellin adlı uyuşturucu karteli ve onun lideri olan, milletvekili Pablo Escobar, iktidara oynamaya başladı. Önceden Medellin karteliyle oligarşi arasında çok sıkı ilişkiler vardı. Ama Escobar iktidardan pay istediği için, defterini dürmeye karar verdiler. ABD’den yardım istediler.

AUC’nin şu anki lideri Carlos Castano, o tarihte, Escobar’la ilişkisi olan bir uyuşturucu taciriydi. Castano CIA’yle bir görüşme yaptı. CIA, Medellin kartelini tasfiye etmekte Kolombiya ordusuna ve ABD’ye yardım etmesi karşılığında, tüm Kuzey Kolombiya’nın uyuşturucu ticaretinin kontrolünü vaat etti. O da bunu yaptı. Böylece bütün Kuzey Kolombiya’nın uyuşturucu ticaretini ele geçirdi ve Kolombiya’nın en zengin, en güçlü adamlarından birisi haline geldi. Ve Castano’nun gangsterleri, convivir’le birleşti. Uyuşturucu tacirlerinin Castano’suyla, convivir’in Salvatore Mancoso’sunun birliğinden, AUC doğdu. Castano politik lider, Mancoso ise askeri lider oldu. Uyuşturucu ticaretinden büyük paralar elde ediyorlar ve oligarşiyle de çok yakın bağları var.

* Dolayısıyla uyuşturucu tacirleriyle korucu çeteleri devrime karşı birleşmiş oldu...

David: Medellin kartelinin şeflerinden Rodriguez Gacha adlı bir adam vardı. Bu adam, geniş topraklar satın aldı ve büyük toprak sahibi oldu. Dolayısıyla gerillalar da ona saldırdı. Uyuşturucu tacirleri, toprak sahipleri sınıfının bir parçası haline geldiler, ve tabii, elde ettikleri büyük paralarla, oligarşinin de bir parçası haline geldiler. Rodriguez Gacha, kendi paramiliter ordusunu kuran ilk uyuşturucu tacirlerinden birisidir. Gacha’nın paramiliterleri, vahşilikleriyle ün saldılar.

Geçmişte de, uyuşturucu tacirlerinin pek çoğunun, özel güvenlik güçleri ya da sola karşı kurulmuş milisleri vardı; ama bunlar küçük güçlerdi. Ama uyuşturucu tacirleri güçlerini convivir’le birleştirince, uyuşturucu ticaretinden gelen büyük paralarla en iyi silahları alınca ve orduyla kurdukları yakın ilişkiler sayesinde güçleri epeyce büyüdü ve ulusal çapta bir örgüt kurdular.

* Gerillanın ve yasal sol partilerin bu paramiliter çetelere karşı mücadele taktikleri nelerdir?

Emilio: Gerilla, paramiliterlere karşı doğrudan savaşıyor.

David: Paramiliter çeteler, varlık sebeplerini “gerillaya karşı mücadele” olarak açıklasalar da, gerçekte nadiren gerillalara saldırırlar. Onlar, silahsız sendikacıları, insan hakları savunucularını öldürürler.

Emilio: Ama gerilla, paramiliterlerden yüzlercesini öldürdü. Yani gerilla paramiliterlere saldırıyor; ama paramiliterler toplumsal hareketlere, köylülere, sendikacılara saldırıyorlar.

David: Orduyla paramiliterler çoğu zaman aynı insanlardır. Askerler, üniformalarındaki Kolombiya ordusu sembolünü çıkarıp, yerine bir AUC sembolü takıyorlar ve en vahşi cinayetleri açıkça işliyorlar. Yasal solun paramiliterlere karşı yapacak fazlaca bir şeyi yok. Yapabildikleri tek şey, paramiliter şiddetini kınamak, cinayetleri araştırmak, orduyla paramiliterler arasındaki ilişkileri ortaya sermek ve uluslararası çapta bir teşhir faaliyeti yürütmek.

Emilio: Bu faaliyet işe de yarıyor. Örneğin bu uluslararası teşhir yüzünden, ABD, paramiliterleri (AUC’yi) terörist listesine almak zorunda kaldı. Bu önemli, çünkü örneğin şimdi hükümet, paramiliterlerle “barış görüşmeleri” yapıyor. Kendi kendilerine “barış süreci” yapıyorlar. Bu çok komik bir durum. Bunun sebebi, Uribe’nin de tüm bu uluslararası baskı sonucunda paramiliterlerle arasına belirli bir mesafe koymak istemesi.

David:  ABD, AUC’yi terörist listesine koymak zorunda kaldı; çünkü AUC, Kolombiya’daki insan hakları ihlallerinin yüzde 70’inden sorumlu. AUC, belki de dünyadaki en vahşi, kan içici ve zalim örgüttür. Ama ABD, tabii ki, gerçekte AUC’ye karşı hiçbir mücadele yürütmüyor. Örneğin ABD’nin “terörizme karşı savaşmak” amacıyla hazırladığı Plan Kolombiya’sında, tüm kaynaklar gerillayla savaşa ayrılmıştır ve paramiliterlere karşı savaş için hiçbir kaynak yoktur. Dolayısıyla ABD’nin AUC’yi terör listesine alması, boş laftan ibarettir.

* Plan Kolombiya hakkında ne düşünüyorsunuz?

David: Bu plan, petrol şirketlerinin, madencilik şirketlerinin, BP, Oxidental gibi çokuluslu tekellerin yaptığı güçlü lobi faaliyetlerinin ürünüdür. Bu plan, Kolombiya Kongresi’nde tartışıldığı sırada bile henüz İspanyolcası yayımlanmamıştı. İlk yıl sanırım 1.2 milyar dolarlık bir yardım verildi, ki çoğu askeri yardımdı. Sözde bu yardımın amacı, uyuşturucuya karşı savaşı güçlendirmekti. O zaman, bu paranın sadece uyuşturucuyla mücadelede kullanılacağı ve karşı-ayaklanma faaliyetlerinde kullanılmayacağı ilan edilmişti. Tabii, kısa sürede bu sözler bir yana bırakıldı ve Amerikalılar, o bildik edebiyatı tekrarlayarak, FARC’ın uyuşturucu kaçakçısı olduğunu ve dolayısıyla verilen yardımın FARC’a karşı da kullanılabileceğini söylediler. Şimdi ise, George Bush, bu paranın karşı-ayaklanma faaliyetinde kullanılabileceğini, uyuşturucuyla mücadelede kullanılmasının gerekmediğini söylüyor.

Bir tabur ABD deniz piyadesi, Arroca kentine gelerek, burada Kolombiya ordusuna, karşı-ayaklanma faaliyetleri konusunda eğitim vermeye başladı. Kolombiya ordusunu ve polisini eğitmek üzere gelen askeri personel, askeri eğitmen ve özel güvenlik kuruluşlarından gelen özel personel sayısında büyük bir artış görüyoruz.

Plan Kolombiya’nın bir diğer önemli boyutunu, uçaktan gaz sıkarak yapılan ilaçlamalar oluşturuyor. Bu ilaçlamanın amacı, uyuşturucu üretilen bitkilerin imhası. Bu imha için, koka tarlalarının elle temizlenmesi tercih edilmiyor (ki buna kimsenin itirazı olmaz); ama havadan, uçakla sıkılan Glisofat gazıyla koka tarlaları imha edilmek isteniyor. Glisofat, çok zehirli bir gaz ve koka yaprağıyla temas ettiği zaman, yaprağı yakarak imha ediyor. Ama bu gaz atıldığı alandaki her şeyi yakıyor. İnsanları ve suyu zehirliyor. Ağaçları yakıyor, tarım ürünlerini yakıp yok ediyor. Sonuç hastalanmış insanlar, deri hastalıkları, gözleri kör olan insanlar, mide problemleri oluyor. Köylüler tüm yiyeceklerini yitiriyorlar. Ve aynı zamanda, koka bitkileri de yok oluyor; ki bu, köylülerin para kazanabildikleri yegane bitkidir.

Emilio: Glisofat, ülkenin geniş bölgelerinin üzerine, DynCorp adlı bir Amerikan özel güvenlik şirketi tarafından sıkılıyor.

David: Bu Glisofat gazını 10 yıl kadar önce Florida’da, marihuana bitkilerini yok etmek için kullanmak istemişlerdi; ama ABD Kongresi, bu gazın çok zehirli olduğu için kullanılmayacağına karar vermişti. Ama bu gazı Kolombiya’da kullanıyorlar.

Emilio: Yaklaşık bir ay önce, Kolombiya’nın en üst mahkemesi olan Anayasa Mahkemesi, Glisofat kullanılarak yapılan bu ilaçlama işleminin tamamen yasadışı olduğuna karar verdi. Uribe ise, bu karar üzerine bir açıklama yaparak, “Koka tarlalarının gazla imhası, ben başkan olduğum sürece devam edecektir” dedi. Tam bir diktatör!

David: Ayrıca bu Glisofat ilaçlamaları başladığından bu yana Kolombiya’da kokain imalatı arttı.

Emilio: Bu gazlama işlemi, daha önce Bolivya’da, Peru’da da yapıldı. Bunun tek sonucu, koka tarlalarının yer değiştirmesi oluyor. Eskiden koka tarlaları gerillaların bulunduğu Güney Kolombiya’daydı. Şimdi tarlalar kuzeye taşındı. Bu bölge paramiliterlerin kontrolü altında olduğu için, buradaki koka tarlaları gazlanmıyor. Böylece kokain imalatı artıyor.

* ABD’nin Kolombiya’ya askeri olarak doğrudan müdahalesi söz konusu olabilir mi?

David: Uribe, böyle bir müdahale için ABD’ye çağrıda bulundu. Irak savaşından önce, “Kolombiya Irak’tan daha tehlikeli bir ülkedir. Irak tarzı bir müdahaleyi Kolombiya’da da görmek istiyoruz” açıklamasını yapmıştı. ABD’nin Kolombiya’da çok sayıda personeli var. Çoğu eğitim işi yapıyor, bazıları, aktif karşı-ayaklanma faaliyetinde bulunuyor. Aynı zamanda Ingiliz özel kuvvetleri SAS da karşı-ayaklanma faaliyetine dahil. Ancak ABD, kendi kamuoyunun tepkisinden çekiniyor. ABD’ye dönecek tabutlardan korkuyor. ABD, ölü asker bedenlerinin KolombiyalI olmasını istiyor. Kendisi, paralı askerlerini ve istihbaratçılarını göndermekle ve ekonomik destek vermekle yetiniyor.

Emilio: Bu sizin Irak’taki durumunuza benziyor. Türk birliklerini Irak’a gönder, dolayısıyla gelen cesetler de Türk olsun...

* ABD ordusunun aynı zamanda paramiliterleri de eğittiğine dair kanıtlar ortaya çıktı mı?

David: Kesin bir kanıt yok. Ama, Amerikalar Okulu’nda (ABD’de kurulu, Latin Amerika devletlerinden gelen askerlerin eğitildiği okul. ‘Darbeci okulu’ diye de bilinir. Latin Amerika’nın çoğu darbecisi bu okulda eğitilmiştir) eğitilmiş bazı Kolombiyalı subayların paramiliter gruplarla ilişki içinde oldukları kanıtlandı. Yani dolaylı yoldan, aradaki ilişki kanıtlanmış oldu. Panama Devlet Başkanı Mireya Moscoso’nun, bir açıklama yaparak, ABD ve CIA’dan Panama’nın helikopterlerini çalarak Kolombiyalı paramiliterlere vermekten vazgeçmelerini istemesi de buna dair bir başka kanıttı.

* Yani ABD’nin, kendi terörist listesinde yer alan paramiliterleri “teröre karşı mücadele” adı altında eğittiğini söyleyebilir miyiz?

David: Evet, durum tam olarak böyle. Bunu yapan sadece ABD değil, Britanya da aynı şeyi yapıyor. Üç yıl önce, Britanyalı General Sirmichael Rose, (Bosna’daki NATO kuvvetlerinin komutanıydı) bir konferansta, Kolombiya’daki savaş üzerine yaptığı konuşmada bunu itiraf etti. Kendisi Kolombiya’ya, orduyu denetlemek için birkaç sefer gitmiştir ve şimdi Defence Systems Ltd. adlı, BP’nin güvenliğini sağlamaktan sorumlu özel güvenlik şirketinde çalışıyor. Rose, bu konferansta, “Kolombiya’daki savaş, sivillerden oluşan güvenlik birimleri oluşturulmadan kazanılamaz. Benim Kuzey İrlanda’da ve Malaya’da yürüttüğüm karşı-ayaklanma faaliyetlerinden çıkarttığım ders budur” demişti. Bir NATO ve Britanya ordusu komutanı, kendi ağzıyla, Kolombiya’da paramiliter grupların oluşturulması gerektiğini söylemiş oldu.

* Paramiliter grupların ordudan ayrı olarak kaç silahlı adamı var?

David: Paramiliterler en hızlı büyüyen örgüt durumundalar. Şu an için sayıları 10 bin civarında denebilir.

* FARC ve ELN gerillalarının sayısı ne kadar?

David: FARC yaklaşık 20 bin ve ELN yaklaşık 5 bin.

Emilio: Tabii bunlar dağlardaki militanların sayısı. Bir de kentlerde bu örgütlere bağlı milisler var. Bunların kesin sayısını bilmek mümkün değil; ama Bogota dahil tüm büyük şehirlerde çok sayıda FARC ve ELN milisi var.

* FARC ve ELN arasındaki politik fark nedir?

David: Temel fark, FARC iktidarı bizzat kendisi almak isterken, ELN’nin öncelikli hedef olarak Kolombiya oligarşisinin yok edilmesini önüne koyması.

* ELN iktidarı hedeflemiyor mu?

David: Eminim, kurulacak iktidarın içinde yer almak istiyorlardır. Ama sadece kendileri değil. Aynı zamanda FARC geleneksel olarak daha ziyade köylü tabana dayanır. Gerillaları da genellikle kırsal kesimden kaynaklanır. ELN ise daha çok kent kökenlidir ve daha entelektüel bir yapısı vardır. İçinde akademisyenler dahi vardır. Kırsal kesimde de campesinos’a dayanır.

* Kolombiya’daki sendikal hareket hakkında neler söyleyebilirsiniz?

David: Kolombiya’da militan, mücadeleci sendikalar var. Tabii, hepsi militan değil. Mücadeleci sendikaların maruz kaldığı şiddet, örgütlenmelerini ve mücadele etmelerini giderek zorlaştırıyor. Paramiliterler tarafından kontrol edilen sendikalar bile var. Bazı sendikalar patronların sendikaları. Sosyal demokratlar tarafından yönetilen uzlaşmacı sendikalar var. Her yerde olduğu gibi... Özellikle kamu hizmetlerinde örgütlü sendikalar, (aydınlatma, elektrik, su gibi) devletin petrol ve madencilik şirketlerinde örgütlü sendikalar oldukça güçlü ve militan. Bunlar özelleştirmeye karşı savaşıyorlar.

* Kolombiya Komünist Partisi’nin (KKP) ve Sosyalist Yenilenme Hareketi’nin (CRS) durumları nedir?

David: CRS, ELN’nin hükümetle barış görüşmeleri sırasında oluşturuldu. CRS adlı bir legal siyasi parti kurdular. Bu parti, sonraki yıllarda paramiliterler tarafından büyük oranda imha edildi. KKP ise, FARC’ın görüşlerine paralel olarak Yurtsever Birlik (UP) adlı bir politik parti oluşturdu. Bu parti çok güçlüydü. Ancak son 10 yılda 4 binden fazla UP üyesi ve taraftarı öldürüldü. Öldürülenler arasında iki devlet başkanı adayı, senatörler ve milletvekilleri de var.

* Komünist Parti hâlâ varlığını sürdürüyor mu?

David: Evet, tabii.

* Etkin mi?

David: Komünist Parti olarak başlı başına çok etkili değil. Ama çıkardığı çok iyi bir günlük gazete var, Voz (Ses) adında, oldukça etkili. Yine, partinin üyeleri sendikalarda çalışıyorlar, ve izlenimlerime göre, toplumsal örgütler içinde ciddi bir etkileri de var. Ama bu daha dolaylı bir etki, doğrudan komünist parti adıyla ortaya çıkmıyor.

Emilio: Kolombiya’da Komünist Partisi yasal olmasına karşın, komünist olduğunuzu açıkça söyleyemezsiniz. İnsanlar, sadece ceplerinde Voz gazetesi olduğu için dahi öldürülebiliyor. Voz, Komünist Parti’nin resmi gazetesidir; ama taşımak ölümle sonuçlanabilir. Dolayısıyla bu koşullar Komünist Parti’nin etkinliğini sınırlıyor. Politik ve Sosyal Cephe içinde de komünistler var ve bu bloktan seçilerek Kongre üyesi olanlar da var.

* Politik ve Sosyal Cephe nedir? Partilerin bir ittifakı mı?

David: Partilerden daha ziyade sosyal hareketlerin bir ittifakıdır. Komünist Parti, sendikalarda güçlü olduğu için, o da bu ittifaka dahil oluyor. Yerli hareketleri de bu ittifak içinde var.

Emilio: Birlikte bir sosyal cephe oluşturdular ve seçimlere birlikte gidiyorlar. Şu an Kong- re’de 8 milletvekilleri var. Tabii, Uribe bu cepheyi de “gerillanın bir uzantısı” olmakla suçluyor.

* Sorularımız bu kadar, bize ayırdığınız zaman için teşekkür ederiz.

Emilio: Biz de size teşekkür ederiz... Kolombiya işçi ve emekçilerinden devrimci selamlar!

David: Teşekkür ederiz.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Gazete Dergi adına Yazı İşleri Müdürü: Tülin Gür
Posta Çeki Hesap No: Varyos Gazete Dergi 17629956
Türkiye İş Bankası IBAN: TR 83 0006 0011 1220 4668 71

Bize Ulaşın

Yönetim Yeri: Aksaray Mah. Müezzin Sok. İlhan Apt. No: 12/1 D:7 Fatih/İSTANBUL
Tel: (0212) 529 15 94  Faks: (0212) 529 06 75
Web Sitesi: www.marksistteori5.org
E-posta: info@marksistteori.org
Twitter: @mt_dergi