Amerika’nın Ortadoğu İflası

Amerika yeniliyor mu? Daha birkaç ay önce ye kadar böyle bir soruyu ortaya atmak pek isabetli bir şey olmayabilirdi belki de. Fakat gelişmelerin de objektif olarak göstermiş olduğu gibi, bugün için bu sorunun gerçeği ıskalama şansı hiç yok. Hedefi tam on ikiden vurmuş olamasa da, yani bitmiş tamamlanmış bir durumun tanımı değilse de henüz, bu sorunun olumlu karşılığı gerçeğin içeriğinde mevcuttur. Sürecin ilerleyişinin mantığına ve açığa çıkmış elle tutulabilir olgulara dayalı bir durum tasviri yapmak bakımından söylenebilir ki, Amerika'nın yenilgisi somut bir gündemdir artık.

Evet, askeri cüssesiyle emperyalist ordular Irak'ta varlıklarını sürdürmekteler hâlâ. İşgalciler henüz kovulabilmiş de değil! Ancak, yarım yüzyıllık 'soğuk savaşın' uluslararası çarpışmalarından galip çıkmayı 'becermiş' bu devasa emperyalist gücün Ortadoğu politikasının, Irak'ta kafa üstü çakıldığı bir vakadır artık? Amerika’nın 'mutlak güç' imajının Bağdat'ın, Felluce'nin vs. sokaklarında yerlerde süründüğü doğru değil mi? 'Yenilmez Amerika'nın yaşadıkları, devirdikleri Saddam heykellerinin akıbetine benzemiyor mu? Kesin olan bir şey varsa eğer, Amerika'nın Irak'ta başına gelenler, en az Saddam'ın başına gelenler kadar gerçektir.

Aylardır hiç aralıksız her gün onlarca gerilla saldırısıyla karşılaşan ve yüzlerce kayıp veren işgal ordusu... En korunaklı kabul edilen BM binası, CIA karargahı vb. yerlerin direnişçiler tarafından güpegündüz vurulması ve yerle bir edilmesi... Havaya uçurulan cephanelikler, yakılan tanklar, düşürülen helikopterler... Gövde gösterisi yapmak ve Amerikan askerlerine motivasyon şırıngalamak için Irak'a gelen Wolfowitz alçağının, direnişçilerin düzenlediği roketli 'hoş geldin partisi'nden kılpayı kurtulması ve korkudan altına etmek durumunda kalması... Irak Geçici Yönetim Konseyi denilen manda yönetiminde görev alan işbirlikçilerin direnişçiler tarafından tepelenmeye başlanması... Aylardır hiç bitmeyen kitlesel sokak gösterileri, vb. vb... Bütün bunlar bir tek şeyi gösterir: Yenilgi, emperyalistler için somut ve güncel bir tehlikedir Irak'ta. Bunun, iki ayda mı, iki yılda mı, on iki yılda mı vs... en tam siyasi biçimine kavuşacağını kimse bilemez ve bunun şu an için önemi de yoktur. Halkların mücadelesi bakımından aslolan, 'her şeye gücü yeter' yaftalı emperyalist haydutların, düpedüz yenilgi koşullarıyla karşı karşıya gelmiş olmasıdır.

Saddam rejimi, '91 savaşının ardından belirsizleşen geleceğine on iki yıl kadar direnebildi ve çöktü. 2003 savaşıyla birlikte tamamlanan emperyalist işgalin geleceği ise, daha birinci yılını doldurmadan belirsizliğin içine yuvarlanmış durumdadır. Irak Arap halkının büyük direnişi, Amerikan haydutlarının Ortadoğu politikalarının çökerttiğini şimdiden göstermiştir. Irak'ta tutmayan kirli hesabın bedeli, zincirleme reaksiyon gibi Amerika'nın Ortadoğu politikasının bütün temel bağlantılarına doğru yayılmakta ve her yerde bozucu etkisini sürdürmektedir. Emperyalistler arası rekabet ve çatışma alanı Amerika için giderek daha çok sıkıştığı bir çıkmaza dönüşmektedir. Türkiye gibi bir sadık uşağıyla bile birbirine düşer hale gelmiş olmak, Amerikan emperyalizminin Irak'ta saplandığı batağın derinliğinin bir göstergesidir. Bu bedelin ağırlığı, işgal yanlısı Kürt ve Arap gruplardan oluşan işbirlikçi iç güçlerin bile yer yer Amerika'nın politikalarına cepheden tutum alabilme 'cesareti' göstermelerinden okunabilir.

Amerika'nın Ortadoğu'daki bu iflasının en kritik sonuçları tabii ki kendi 'iç'lerinde yaşananlar olmuştur ve olacaktır. Washington'a yerleşmiş çetenin iç klikleri arasında, iflasın sorumluluğunu birbirinin üzerine yıkma kavgası, herkesin görebileceği açıklıkta yaşanmaktadır artık. Irak işgalinin ganimetinin paylaşımının köpekçe dalaşına eşlik eden bu hırlaşma, Amerikan halkının da gerçeklerle doğrudan yüz yüze gelmesine yol açmaktadır. En başta bizzat Amerikan askerleri arasında baş gösteren huzursuzluk ve moral çöküntü gizlenemeyecek boyutlara ulaşmış bulunmaktadır. Basına yansıyan mektuplar, Amerikan askerlerinin nasıl bir amaç yoksunluğu içinde olduğunu çok çarpıcı biçimde yansıtmaktadır. Firar eden askerlerin sayısı binlerle ifade edilmektedir.

Artık Amerika'da önemli bir kitle gücüne ulaşmış ve istikrarlı bir süreklilik kazabilmiş işgal ve savaş karşıtı hareket mevcuttur. Gerçeklerle yüzleşmenin bir yansıması olarak gelişen bu durum umut vericidir. Asker aileleri organizasyonları gibi, sayıları onbinleri ve yüzbinleri bulan göstericinin katıldığı pek çok miting düzenleyebilen bu hareketin giderek genişleyen varlığı, Amerikan emperyalizminin ödeyeceği bedelin büyüklüğüne bir kanıttır. Bush çetesinin 2004 baharında yapılacak seçimlerde kaybetme olasılığının giderek ağırlık kazandığına ilişkin genel yargı, bu bedelin şimdilik açığa çıkan boyutunu göstermesi bakımından dikkat çekicidir.

***

Türkiye'ye gelince... Asker gönderme tezkeresi üzerinden kopan fırtınanın tozu dumanı daha yeni ortadan kalktı. Ve görüldü ki, Amerika'nın ipine bağlananlar, onunla aynı bataklığın kaderini yaşamaktan kurtulamazlar. Generallerin ve AKP hükümetinin açıktan tezgahladığı oyunlarla Meclis'ten geçirdikleri asker gönderme izni tam da böyle bir sonuca yol açmıştır. Mart ayında reddedilen ve ABD-Türkiye ilişkilerinde güven krizine yol açan 1. tezkerenin rövanşını almayı siyasi bakımdan rüşt kabul edenler, sonunda bunu başarmış görünüyorlar. Ama sadece öyle görünüyorlar, çünkü dikkat edilirse bu 'büyük başarı'dan sonra 'zafer eğlencesi' falan düzenleyen çıkamamıştır hiç. Çünkü ne gerçekte bir 'rövanş' alabilmişlerdir, ne de kazandıkları gerçek bir 'zafer' vardır. Böyle olmadığını en iyi onlar bilmektedir. Ellerinde tezkere kös kös beklemekten başka yapabildikleri hiçbir şey yoktur. Ne halklarımızın rızasını alabilmişlerdir, ne bölgedeki diğer devletleri yanlarına çekebilmişlerdir, ne de emperyalist güçlerin açık desteğini arkalayabilmişlerdir. En başta iki dudağının ucuna baktıkları ve bir resmi çağrı bekledikleri Amerikalı 'ortak'larından kazığı yemişlerdir. Zaten, başı gereğinden fazla belada olan emperyalist işgalcileri kararsızlığa iten politik baskıların kefaretinin bir kısmını ödemek, işbirlikçi Türk sömürgeciliğine düşmüştür her zaman ki gibi. Amerika'nın Irak'ta bozulan planları, işbirlikçi Türk burjuvazisinin planlarının da alt üst olmasına yetip artmıştır. Generallerin ve AKP hükümetinin işi pişkinliğe verip, 'bizim için fark etmez' havası yaratmaya çalışmaları tam bir siyasi düşkünlük örneğidir. Sınıf ahlaklarına ve işbirlikçi siyasi pozisyonlarına da çok uygundur: Amerika hapşırırsa Türkiye nezle olur denilmesi boşuna değil ki!

Tablonun bu genel çizgileri, emperyalist savaş ve işgal karşıtı mücadele açısından iyi bir durumun var olduğunu ortaya koymaktadır. İdeolojik/moral bakımdan diri olan, siyasi bakımdan saldırı menzili genişleyen ve meşruluk kazanan, örgütsel bakımdan toplumsal tabanı genişleyen taraf emperyalist savaş karşıtı cephe saflarıdır. Irak Arap halkının direnişi bu cephenin tam kalbinde duran bir magma gibi faaliyet halindedir. Dünyanın bütün sömürülenleri ve ezilenleri gibi müslüman halklarımızın da Filistin direnişinden sonra Irak direnişinin onuruyla da bilinçlerini ve iradelerini beslediklerinden kuşku duyulamaz.

İşgalin daha ilk günlerinden itibaren emperyalist medya propagandasıyla halkların bilincine yerleştirilmeye çalışılan 'her şey bitti' imajını yerle bir etme mücadelesi sürüyor. Çok şey yapıldı kuşkusuz ama daha yapılacak çok şey de var. Türkiye'de kitlelerin, belki dünyadaki birçok örnekte olduğu gibi milyonlarla ve yüzbinlerle ifade edilebilecek kalabalıklar biçiminde eylemleri olmadı. Fakat niteliğini kesintisizliğinden, yaygınlığından ve sayıca çok ve biçimce zengin oluşundan alan kitle eylemlerinin hâlâ devam ediyor oluşunu önemli bir başarı olarak kaydetmek gerekiyor. Bu zemin üzerinde mücadelenin kararlıca sürdürülmesi, ilerletilmesi ve sıçratılması gerektiği ne kadar açıksa, bunun mücadele güçlerinin en geniş birlikteliğinin harekete geçirilmesi görüş açısına uygun bir devrimci irade ve yaratıcı çabayla başarılabileceği de o kadar açık olmalı. Bunu tekrar tekrar hatırlamakta ve hatırlatmakta fayda var, çünkü savaş ve işgal karşıtı mevcut hareketin öncü kitle tarzına dayalı niteliğinin oynayabileceği rolün sınırlarına gelinmiş durumdadır. Mücadelenin bundan sonraki seyri açısından belirleyici olacak olan, hareketin genel kitle karakteri kazanmaya doğru yaşayacağı evrim olacaktır. Devrimci birleştiricilik iradesi ve yeteneği hızlandırıcı rolünü oynayamazsa, hareketin sönümlenerek etkisini zaman içinde yitirip gitme tehlikesi her zaman var olacaktır.

Ortadoğu politikası iflas etmiş, 'baş edilemez güç' imajının yaldızları dökülmüş, bir emperyalist haydutlar koalisyonu... Sömürgeci çıkarlarını ve devletteki yönetici konumunu koruyabilmek için her geçen gün emperyalistlere daha çok taviz veren ve halkın gözünde değeri ve güvenilirliği giderek eriyen ordu/generaller... Sermaye oligarşisinin icracı lığına soyunan, emperyalistlere işbirlikçilik bayrağını açıktan dalgalandıran, siyasi ömrünü uzatmak için şeytanla bile koyun koyuna yatmayı fazilet diye yutturmaya çalışan, halka rağmen asker gönderme tezkeresi çıkarmayı demokrasinin icabı sayan AKP hükümeti...

Yıkılmayı, dağıtılmayı ve yok edilmeyi binlerce kez hak eden emperyalist-kapitalist barbarlık düzeninin bu yakın çekim ilişkilerine karşı öfke büyümeye devam ediyor ve edecek. Çünkü emperyalist savaş ve işgal gerçekliğinin gerisinde, kendi çıkarlarıyla taban tabana zıt çıkarları savunan güçlerin yer aldığını her geçen gün daha da iyi görmeye başlayan dünya işçileri ve ezilen halklar, birbirleriyle daha yakın dayanışmaya ve işbirliğine giriyor. Demek ki Amerika yeniliyor artık!

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Gazete Dergi adına Yazı İşleri Müdürü: Tülin Gür
Posta Çeki Hesap No: Varyos Gazete Dergi 17629956
Türkiye İş Bankası IBAN: TR 83 0006 0011 1220 4668 71

Bize Ulaşın

Yönetim Yeri: Aksaray Mah. Müezzin Sok. İlhan Apt. No: 12/1 D:7 Fatih/İSTANBUL
Tel: (0212) 529 15 94  Faks: (0212) 529 06 75
Web Sitesi: www.marksistteori5.org
E-posta: info@marksistteori.org
Twitter: @mt_dergi