Ama “niçin Lenin'den” diyebilir okur. Çünkü, çağında ortodoks marksizmin otoriteleri ve en iddialı savunucuları dahil, marksizmin bütün ülkelerdeki sayısız öğrencilerinden farklıydı. Hiç kuşkusuz marksizmin “en iyi öğrencisiydi” Lenin. Ve 20. yüzyılda marksizmin doruğu olarak kaldı. Ve hatta 20 yüzyılda marksizm, onun ismiyle birlikte “marksizm-leninizm” olarak tanımlandı. “Lenin'den öğrenmek”ten, Lenin öncesi marksizmi, Marks ve Engels'i önemsemediğimiz sonucunu çıkartan okuyucuya fena şekilde yanıldığını hemen söylemeliyiz. Kuşkusuz, Lenin'in teorik ve pratik çalışmalarının ayrıntılı, genel ve bütünlüklü bir çözümlemesi bu çalışmanın mütevazı amaç ve iddiasını çok fazla aşar. Marksistler arasında “kaba marksist eğitimin” bu denli yaygın ve yerleşik oluşu bizi Marks'ın en iyi öğrencisi Lenin'i bu bakımdan tekrar incelemeye ve düşünmeye yöneltmiştir... Komünistler, “marksizmi nasıl öğrenmeli?” ve “marksizmle nasıl ilişkilenmelidir?” burada yanıtını aradığımız temel sorulardır. Ve Lenin'den öğrenmenin komünistler için çarpıcı bir açıklaması, “Lenin'in Marks'tan/marksizmden öğrendiği gibi” olabilir. Lenin'in temel marksist eğitiminin ve marksizmle ilişkilenişinin aydınlatılması, marksizmin kuruluşundan günümüze marksist teorinin ve sosyalizm mücadelesinin deneyimlerinden, marksizmin ve sosyalizm mücadelesinin bütün tarihinden öğrenmeyi ciddi ve sorumluluk gerektiren devrimci bir çalışma olarak anlayan ve yürüten komünistlere ışık tutabilir.
* * *
Lenin 10 Nisan 1870'de Simbirsk'de (şimdiki Ulyanovsky) doğdu. 1887 yazında Kazan Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne girdi. 16 Aralık 1877'deki öğrenci hareketlerine katıldı ve tutuklandı. Polis gözetimi altında Kazan'a 40 vers uzaklıktaki Kukultino köyüne gönderildi. 1888 yaz ve kış aylarını burada geçirdi; “çok okuyor ve kendi kendini eğitmek için çalışıyordu.”(1) 1889 ilkbaharına dek kaldığı Kazan'da Lenin, “Marks'ın Kapital'ini incelemeye başladı, illegal marksist çevrelerden birine girdi.”(2) 1893 sonbaharına kadar genellikle kışı Samara'da, yazı Alakayevka'da geçirdi. Petersburg Üniversitesi'nde sınavlarını verdi. ”Ocak 1892'de Samara'da avukat yardımcılığına atandı, ancak hukuk pratiğiyle hemen hemen hiç uğraşmadı.”(3)
“Samara'da kaldığı süre içinde Lenin, o zaman çoğu henüz Rusça'ya çevrilmemiş olan Marks ve Engels'in, aynı zamanda Plehanov ve Kautsky'nin eserlerini inceleyerek, devrimcilik eğitimi üzerine çalışmaya devam etti. Rusya'da önceki devrimci yönelim ve akımların literatürünü ve zamanın Narodnik literatürünü de inceledi, okuduğu kitapların özetini çıkardı, Samara'lı marksistlere okuttuğu raporu kaleme aldı, çeşitli renk te Narodnik'lerle polemik yürüttü ve başka kentlerde ki marksistlerle (N. E. Fe doseyev, P. P. Marslov) mektuplaştı."(4)
Lenin'in ilk ve temel devrimci ve marksist eğitimini yukardaki gibi özetleyen W. I. Sorin şu sonuca ulaşır:
“1893 sonbaharında Lenin, devrimci çalışmayı sürdürmek amacıyla, Çarlık Rusyası'nın başkenti ve en büyük endüstri merkezi Petersburg'a yerleşti. Lenin Petersburg'a, kapsamlı ve bütünlüklü bir dünya görüşüne sahip, tamamen hazır bir marksist olarak geldi; marksist yönteme mükemmel egemendi ve çok yönlü bir eğitime sahipti.” (5)
Sorin'e göre Lenin, 1893'den önce (aşağı yukarı 1887-1893 arası dönemde) “Kapsamlı ve bütünlüklü bir dünya görüşü” edinmiş, “tamamen hazır bir marksistti”;
“Marksist yönteme mükemmel egemendi”, “çok yönlü bir eğitime sahipti”. Sorin'in vargılarını, Lenin'in 1894'te kaleme aldığı, “Halkın Dostları Kimlerdir ve Sosyal-Demokratlara Karşı Nasıl Savaşırlar”, adlı yapıtının sunduğu verilere dayalı olarak denetleyebiliriz.
Lenin'in bilgisinin “çok yönlü”lüğü, gelişiminin bu düzeyinde bile dikkat çeker. Marksist felsefe, ekonomi politik sosyalizm ve sınıf mücadelesi öğretisi alanlarında Lenin kapsamlı ve bütünlüklü marksizm bilgisine tanıklık eder, “Halkın dostları…” adlı yapıtı. Kapsamlı ve bütünlüklü marksist bilgisi, bu yapıtı inceleyen herkes tarafından kolaylıkla tespit edilebilir. Lenin, kapsamlı ve bütünlüklü marksizm bilgisi ve kavrayışına keza, “marksist yönteme mükemmel egemenliğe” nasıl ulaştı? Diğer bir anlatımla, marksizmin bu bütünlüklü ve kapsamlı kavranışının ve marksizmin yöntemine mükemmel egemenliğin dinamiği neydi?
Burada Rusya'nın toplumsal koşulları ve devrimci hareketin durumu ile Lenin'in etkileşimi ve ilişkilenişi ana noktayı oluşturuyor.
“...kır gerçekten de parçalanıyor. Üstelik kır çoktandır tamamen parçalanmış bulunuyor. Ve eski Rus köylü sosyalizmi de, bir yandan işçi sosyalizminin yolunu açarak, öte yandan da kaba küçük burjuva radikalizmi halinde yozlaşarak onunla birlikte parçalanmıştır. Bu değişiklik, yozlaşmadan başka bir şey olarak tanımlanamaz." (6)
Reform sonrası Rusya'da özellikle, kırda hızlanan kapitalist gelişme serflik düzenini/köylülüğü çözüyor ve “eski sosyalizmin” toplumsal temellerini sarsıyordu. Bu, köylülüğü temel alan devrimci hareketin başarısızlığı ile de birleşerek, sosyalistler arasında Rusya'nın ekonomik ve toplumsal koşullarının anlaşılmasını sağlayacak devrimci teori arayışlarına duyulan ilgiyi mahmuzluyordu. Gerçi, 1883'de Plehanov, marksizmi benimsemiş ve önderliğini yaptığı “Emeğin Kurtuluşu” grubu Rusya'da marksizmin propagandasını yürütüyordu. Lenin ve diğer devrimcilerin marksist eğitimine katkıları da küçümsenemez, ama hala Rusya'nın ekonomik ve toplumsal koşullarının, siyasi tarihinin vb. materyalist analizine dayanan devrimci teori geliştirilebilmiş değildi.
“Ama şimdi”, diyordu Lenin, “hiç kuşku yok ki, bu teori (Narodnik köylü sosyalizmi teorisi-bn.) saygınlığını yitirmiştir ve Rus sosyalistleri, mevcut bilgi düzeyinde, marksizmden başka devrimci teori olamayacağını ne kadar çabuk anlarlarsa, tüm çabalarını bu teorinin teorik ve pratik olarak Rusya'ya uygulamasına ne kadar çabuk hasrederlerse devrimci çalışmanın başarısı o kadar emin ve çabuk olacaktır." (7)
Lenin'in daha sonra, Ne Yapmalı adlı yapıtında “devrimci teori olmadan, devrimci hareketin de olamayacağın (8) vurguladığını ve Rusya'da sosyal-demokrat hareket bakımından teorinin önemini somut olarak açıkladıktan sonra ulaştığı şu sonucu da hatırlayalım:
“Daha aşağıda, bu tüm halkı otokrasinin boyunduruğundan kurtarma görevinin omuzlarımıza yüklediği politik ve örgütsel yükümlülüklerden söz edeceğiz. Şimdilik sadece, öncü savaşçı rolünü ancak bir öncü-teorinin kılavuzluk ettiği bir partinin yerine getirebileceğine işaret etmek istiyoruz.” (9)
Rusya'nın toplumsal koşulları, köylülüğe dayanmayı temel alan, geleceği köylülükte/köy komününde gören devrimci hareketin başarısızlığı ve “eski sosyalist” teorilerin açığa çıkan geçersizliği sosyalistleri ve genç bir devrimci olarak Lenin'i büyük bir tutkuyla devrimci teori arayışına itti. Ve Lenin, O'nu marksizmde keşfetmekle kalmadı, aynı zamanda marksizmi, yani biricik “devrimci teori”yi kendisi için sorun haline getirdi, getirebildi. Çünkü O, “devrimci çalışmanın başarısının güvenceye alınması ve hızla geliştirilmesine tutkuyla bağlıydı. O'na göre Rus sosyalistleri “tüm çabalarını bu teorinin” marksizmin, “teorik ve pratik olarak Rusya'ya uygulanmasına ne kadar çabuk hasrederlerse” devrimci çalışmanın başarısı “o kadar emin ve çabuk” olacaktı. Lenin'in marksizmi, devrimci teoriyi kendisi için bir sorun haline getirmesini sağlayan işte bu yaklaşımıydı. Lenin'in ilk ve temel marksist eğitiminin üstünlüğü ve gücü, tam olarak “Marksizmi kendisi için sorunlaştırma,” sorunlaştırararak uygulamalı biçimde öğrenme yeteneğinde verilidir. Ve bu yaklaşım onu, kapsamlı ve bütünlüklü bir marksizm bilgisi ve kavrayışı elde etmeye, marksist yönteme mükemmel egemenliğe yöneltti. Komünist hareketin teorik temellerinin zayıflığının sorumluluğunu taşıyan bizim tembel ve hazırcılığa alışmış marksistlerimizin, Lenin'in daha bir devrimci olarak yetişme çağında marksizmi “kendisi için bir sorun haline getirmesi ” üzerinde özellikle durmaları gerekiyor. Bu yalnızca kendi marksizmlerini aşmalarının ve bütünlüklü marksizm bilgisi ve kavrayışına ulaşmalarının değil, aynı zamanda proleter sınıf mücadelesinin önünü aydınlatma çalışmasına katkıda bulunabilmelerinin de temel ön koşuludur.
Lenin'in “marksist yönteme” derinliğine hakimiyeti üzerinde duracağız, ama hemen burada bir başka yöne dikkat çekebiliriz. O'nun “bu teorinin teorik ve pratik olarak Rusya'ya uygulanması” formülü son derece önemlidir. Lenin, devrimci eylem alanı olan Rusya ile bağıntılı, bu bağıntıları kurma, somut devrimci görevine bağlanmış bir marksizmden söz ediyor. Devrimci teorinin devrimci eylemle sarsılmaz bağı, onun tüm yaşamını kırmızı bir çizgi gibi izler. Bu yanı, marksizmin “işlevsel kavranışı” olarak tanımlayabiliriz. Marksizmin işlevsel ve uygulamalı kavranışında Lenin günümüze değin ulaşılamayan bir yüksekliğe tırmanmıştır. İkinci olarak, bizzat bu formülasyonun kendisi, onun marksizmin yöntemini derinliğine kavrayışının mükemmel bir örneğini sunuyor bize. Marksizmi kendisi için bir sorun haline getiriyor, ama akademisyence, filozofça değil, devrimci “eylem adamı” olarak, ve devrimci eylemle kopartılamaz bağıntısı içerisinde! Marks, Feuerbach Üzerine Tezler'in 11. sinde, “Filozoflar yalnızca dünyayı değişik biçimlerde yorumladılar, önemli olan onu değiştirmektir " (10) diyordu. Bu, Lenin'in torik ve pratik devrimci eyleminin bütün özü ve anlamı oldu.
Lenin kendisi ve Rus devrimcileri için marksizmi “bir sorun” haline getirebildi. Çünkü o, aynı zamanda eğiticilerin de eğitilmeye ihtiyacı olduğunu derinliğine kavramıştı:
“Koşulların ve eğitimin değişiminin materyalist öğretisi, ortamı değiştirmek için insanlar gerektiğini ve eğiticinin kendisinin de eğitilmeye gereksinmesi olduğunu unu tur. Bu nedenle o, toplumu iki kısma bölmesi gerekir -ki, biri toplumun üstüne yükselmiştir.
Koşulların ve insan faaliyetinin değiştirilmesinin ya da kendi kendine değişmesinin üst üste çakışması, ancak ussal olarak ve devrimci pratikle kavranabilir ve anlaşılabilir." (11)
Keşfettiği devrimci teoriyi kendisi için bir sorun haline getiren Lenin, “teorik ve pratik olarak” bu teorinin Rusya'ya uygulanmasına kilitlenmişti. “Eski sosyalizmin” toplumsal temellerinin sarsıldığını ve bu “eski sosyalizmin” -ütopik köylü sosyalizminin krizine ve yozlaşmasına yol açtığını çözümledi ve şu sonuca ulaştı;
“Rusya'nın, demokrasi ve sosyalizmin bölünmez ve ayrılmaz bir bütün halinde kaynaştığı (örneğin Çernişevsky'nin zamanında olduğu gibi) toplumsal gelişme döneminin bir daha gelmemek üzere geçtiği konusunda en çarpıcı ve inandırıcı kanıtı sağlamaktadır. Rus sosyalistlerinin şurada burada hala yapıştığı ve onların teorilerini ve pratik çalışmasını en zararlı biçimde etkileyen, Rusya'da demokratların fikirleriyle sosyalistlerin fikirleri arasında hiçbir derin nitelik farklılık olmadığı yolundaki düşüncenin, bugün kesinlikle hiçbir temeli yoktur."
“Tam tersine; geniş bir uçurum, bu fi kirleri ayırmaktadır. Ve Rus sosyalistlerinin bunu anlamalarının, demokratların görüşlerinden TAM ve KESİN bir KOPMAnın KAÇI NILMAZ ve ZORUNLU olduğunu anlamalarının zamanı gelmiştir." (12)
Lenin, “TAM”, “KESİN”, “KOPMA”, “KAÇINILMAZ” ve “ZORUNLU” kavramlarını büyük harflerle yazıyor. Fakat bu nasıl başarılacaktı? İşte, Lenin için, biricik devrimci teori olarak “marksizmi” ve proletarya sosyalizmini, ya da bilimsel sosyalizmi kendisi için bir sorun haline getiren bir başka temel kalkış noktası! Ancak derin, kapsamlı ve bütünlüklü marksizm bilgisi, ancak marksizmin yöntemine, derinliğine egemenlik ve bütünlüklü bilimsel sosyalizm bilgisi ve kavrayışı, “KAÇINILMAZ ve ZORUNLU olan”, “demokratların görüşlerinden TAM ve KESİN bir KOPMA”yı sağlayabilirdi. Lenin, bu sorun üzerinde tekrar tekrar durur:
‘Sosyalizm hakkındaki küçük-burjuva teorilerden kopma gereğinden söz ettiğime de dikkat etmenizi rica ederim. İncelemiş olduğumuz küçük-burjuva teoriler, sosyalist teoriler olduklarını iddia ettikleri ÖLÇÜDE, KESİNLİKLE gericidirler." (13)
“Sosyalistler bütün küçük-burjuva fikirlerden ve teorilerden KESİNLİKLE ve TAM OLARAK kopmalıdır." (14)
Yanlış anlaşılma olasılığını önlemek bakımından vurgulamak gerekiyor; Lenin “demokratların görüşlerinden” yani “küçük burjuva fikir ve teorilerden” sosyalistlerin kesin kes kopması gerekliliği üzerinde inatla duruyor. Fakat bu, Lenin'in demokrasi ve politik özgürlük uğruna savaşımı önemsiz gördüğü anlamına hiç mi hiç gelmiyor:
“Genel olarak, Rus komünistleri, marksizm yanlıları, herkesten fazla kendileri ne SOSYAL-DEMOKRATadını vermelidirler ve faaliyetlerinde, DEMOKRASİnin büyük önemini asla unutmamalıdırlar." (15)
Geçerken aynı Lenin'in 1917 Nisan'ında partinin isminin değiştirilmesi için yürüttüğü savaşımı okura hatırlatmak isteriz. Aynı Lenin o zaman, “Sosyal-Demokrat” isminin değiştirilmesi için savaşıyordu. Ve bu “iki farklı tavır” arasında paradoks arayanlar, marksizmin yöntemini hiç mi hiç anlayamamışlardır. Farklı tarihsel ve politik koşullar altında bu iki farklı tavır bütünüyle tutarlıydı. Lenin aynı yaklaşımla, yani marksizmin yöntemini kullanarak farklı tarihi ve politik koşullar altında aynı konuda farklı sonuçlara ulaşıyordu...
Konumuza dönelim, sosyalistler, demokrasi ve politik özgürlük uğruna savaşıma devrimci sosyalistler olarak katılırlar; ve demokrasi ve politik özgürlük uğruna savaşımın şampiyonluğunu üstlenirler. Bizde sosyalistlerin “demokratların görüşlerinden” kopmaları gerektiğini öğrenen kimi devrimcilerin, “marksistlerin” o hızla, demokrasi ve politik özgürlük uğruna savaşıma burun kıvırtarak küçümsedikleri ve hatta bunu saf kan marksist oluşlarının tezahürü sayarak böbürlendikleri biliniyor. Ekim çevresi bunun tipik ve çarpıcı örneğidir. En ivedi politik görevlere sırt çevirmeleri, ya da kaçmaları onların “marksizmi”nin yaşamla bağıntısını kopartıyor, ister istemez soldurup ölüme yatırıyor. Çünkü bu, marksizmin yönteminden kopmayı ve keza, teorinin proleter sınıf mücadelesiyle bağıntısını yitirerek kendi kendisinin amacı haline yükseltilerek yozlaştırılmasını getiriyor. Oysa, bunlar ve Lenin'i okuyan herkes, Lenin'in demokrasi ve politik özgürlük uğruna savaşımı küçümseyerek ihmal edenlerin sosyalist olamayacağı düşüncesinde olduğunu da bilirler:
“Çünkü, 'komünistlerin her devrimci hareketi desteklediklerini', bu nedenle, sosyalist inançlarımızı bir an bile gizlemeksizin, tüm halkın önünde genel demokratik görevleri anlatmak ve vurgulamakla yükümlü olduğumuzu pratikte unutan biri sosyal-demokrat değildir. Her türlü genel demokratik sorunların gündeme getirilmesinde, öne çıkartılmasında ve çözülmesinde herkesten önde olma yükümlülüğünü pratikte unutan biri, sosyal demokrat değildir." (16)
Lenin, demokrasi ve politik özgürlük uğruna savaşımdan uzaklaşmaktan vb., değil, “demokratların görüşlerinden” yani, “küçük burjuva fikir ve teorilerden KESİNLİKLE ve TAM OLARAK”, “KOPMAYI” inatla savunuyor. Çünkü, Rus sosyalistleri bu fikirlerle bağlantılıdır ve ancak, marksizm ve bilimsel sosyalizm, Lenin'in ısrarla açıkladığı sosyalistlerin küçük burjuva teorilerden kopması yolundan gelişebilir. Demek ki Lenin, “eski sosyalizm”den, küçük burjuva teorilerden “kopmayı” kendisi için de bir sorun haline getirmiştir. Lenin'i 23-24 yaşında bilimsel sosyalizmin derin ve kapsamlı bilgisi ve kavrayışını elde etmeye götüren, teorik pratik çalışma enerjisini, tutkusunu uyandıran temel etkenlerden biridir bu.
Burada geçerken bir başka yanlış anlaşılma olasılığını önlemek bakımından hatırlatalım ki, sosyalistlerin “demokratların görüşlerinden” “kopması”nın anlamını, önem ve gerekliliğini ısrarla açıklayan ve savunan Lenin, demokrasi ve politik özgürlük uğruna savaşımın önemini asla küçümsemediği gibi, bu savaşımda “radikal demokrasiyle yan yana mutlakiyete, gerici toplumsal tabaka ve kurumlara karşı savaşma”nın “işçi sınıfının doğrudan görevi” (17) olduğunu açıklamayı da ihmal etmez. Ve Narodnik teorileri eleştirirken, Lenin şu son derece önemli tespiti yapar:
“Narodnik teorisyenler, araştırmacılar, toplumbilimde sağlam bir teoriden, üretim ilişkilerini ayırmanın ve özel bir biçimde incelemenin gereğini gösteren bir teoriden yok sundular." (18) Sorun narodnik fikirlerden önce ve temelde “öznel toplumbilimciler” olarak narodniklerin yöntemindeydi. Lenin, Rusya'nın ekonomik toplumsal gerçeklerinin materyalist çözümlemesine dayanarak narodniklerin idealist “öznel toplumbilimi”ni yıktı. “Halkın Dostları Kimlerdir...” adlı yapıtı baştan sona henüz 24'ündeki Lenin'in “marksist yönteme mükemmel egemen”liğine tanıklık eder. Hatta daha doğrusu Lenin, bu yapıtında, marksist yöntemi Rusya toplumuna mükemmel biçimde uygulamış ve bizzat yöntem sorunları üzerine “halkın dostları” ile savaşmıştır. Ama özellikle dikkat çekici olan şudur ki Lenin, marksist yöntemin soyut bir açıklaması ile yetinmez, “halkın dostları” ile yöntem üzerine ideolojik savaşımı, yöntemin Rusya'ya uygulanması üzerine temellendirir. Bunun hiç de tesadüf olmadığını görüyoruz:
“Sosyal-demokrat teorinin örneklenmesinde, köylü elsanatı ekonomisine ilişkin verileri yeğlememin bir nedeni daha var. Eğer “halkın dostları"nın görüşlerini eleştirirken, onların fikirlerini marksist fikirlerle karşılaştırmakla yetinseydim, bu materyalist yöntemden ayrılmak olurdu. (abç) Ek olarak “Narodnik” fikirlerin açıklanması, bunların mevcut toplumsal ekonomik ilişkilerimizdeki MADDİ temelinin sergilenmesi de gerekmektedir... Bu örnekler kırsal ekonominin burjuva niteliğini sergiler ve böylece “halkın dostları"nın küçük-burjuva ideologları olarak sınıflandırılmasının doğruluğunu ortaya koyarlar. Ama hepsi bu değil, bunlar bizim radikallerin fikirleri ve programları ile, küçük-burjuvazinin çıkarları arasında çok yakın bir bağ olduğunu da gösterirler; bu radikal fi kirlerin bizim toplumumuzda neden bu kadar yaygın olduğunu açıklayan şey, bunların programlarının ayrıntılı bir incelemesinden sonra daha da açıklığa kavuşacak olan bu bağdır, bu bağ ayrıca, “halkın dostları”nın si yasal bakımdan köle ruhlu ve uzlaşmaya ha zır oluşlarını da çok güzel açıklamaktadır.” (19)
İlginç ve mükemmel değil mi! Eğer diyor Lenin, “halkın dostlarının görüşlerini eleştirirken “onların fikirlerini marksist fikirlerle karşılaştırmakla yetinseydim, bu, materyalist yöntemden ayrılmak olurdu.” Okur her halde ister istemez bizde kendini marksist, materyalist vb. sıfatla tanımlamayı pek seven devrimciler ve solcuların “marksist”, “materyalist eleştiri” adına yaptıklarını düşünecektir. Öyle fazla uzağa gitmeye de gerek yok, marksist Leninist Komünist safları terk eden Garbis Altınoğlu arkadaş tipik örnektir. Bizim marksistlerimizin “marksist eleştiri” adına yaptıkları tam da Lenin'in “materyalist yöntemden ayrılmak” dediği şeydir. İdeolojik hasımlarınızın fikirleriyle marksist fikirleri karşılaştırmaktan ibaret “marksist eleştirinin” -ki çoğu zaman bu bile yapılmaz, devrimci teori ve pratiği geliştiremeyeceği, teorik bakımdan doğru olduğu kadar, pratik olarak da kanıtlanmıştır.
Okuyucunun dikkatini aynı zamanda Lenin'in “marksist fikirler” ile “materyalist yöntemi” bir ve aynı şey olarak görmediğine, materyalist yöntemin üstünlüğünü vurguladığına çekmek istiyoruz. Elbette ki “marksist fikirler” ile “marksizmin yöntemi” karşı karşıya getirilemez. Ve elbette ki “marksist fikirler” ile marksizmin yöntemi tutarlı bir bütün oluşturur. Ancak marksist fikirler en nihayetinde marksist yöntemin gerçek süreçlere uygulanmasının sonuçlarıdır. “Marksist fikirler” pek ala eksik ve hatta “yanlış” da olabilirler. Ya da gerçekliğin aslına uygun bilgisi anlamında “doğru” oldukları durumda da gerçekliğin hareketinin gerisinde kalarak “eski”yip aşılabilirler. O halde, demek ki, “marksist fikirlerin kendileri de materyalist yöntemin sınavından geçirilebilirler. Asıl ve temel olan, özsel olan materyalist yöntemdir. Oysa, ülkemizde durum tam tersidir. Kaba marksist eğitimin sonucu olarak, parça parça marksist fikirlere ve hatta fikir kırıntılarına dinsel bir bağlılık, diğer yandan materyalist yöntemin lafının edilmesinden ibarettir en yaygın “marksizm” savunusu. Bu, marksizmin küçük burjuva seçmeciliğiyle çarpıtılmasından, dejenere edilmesinden başka bir şey değildir. Zaten, küçük burjuva devrimciliği ya da reformizmi, marksizm adına konuştuğu oranda revizyonisttir ve bunu açığa çıkartmak, komünistlerin gerekli ağırlığı vermekle yükümlü oldukları ihmal edilemez görevleri arasındadır.
“Halkın dostları"yla ideolojik savaşımda, “onların fikirleri ile marksist fikirleri karşılaştırmakla yetinseydim, bu, materyalist yöntemden ayrılmak olurdu." Lenin'in bütün yaşamı boyunca, marksist materyalist yönteme bağlılığının bütün gizi burada açığa çıkıyor. Fakat elbette ki, marksist materyalist yönteme bağlı kalmak için, yöntemi bir sorun haline getirmeniz, yöntemin kapsamlı bilgisine hakim olmanız da yetmez, aynı zamanda ve daha da önemlisi materyalist yöntemi uygulama yeteneğini derinliğine kazanmanız gerekir. Yani marksist materyalist yöntemi yalnızca “ussal olarak” değil, aynı zamanda “devrimci pratikle” kavrayabilirsiniz. Materyalist yöntemin lafını daha az ederek, bütün toplumsal siyasal olaylara uygulamak, marksist materyalist yöntemi kavramanın biricik devrimci ve marksist yoludur.
“Marksistler der Lenin, Marks'ın teori sinden, yalnızca onun toplumsal ilişkileri aydınlatmak için mutlaka gerekli olan son dere ce değerli yöntemlerini koşulsuz alırlar ve dolayısıyla da, ilişkiler üzerine yargılarının ölçütünü, soyut şemalarda ve buna benzer saçmalıklarda değil, bu yargının doğruluğun da ve gerçekliğe uygunluğunda bulurlar.”(20)
“Halkın dostları”nı yanıtlarken yazdığı şu satırları da eklemeliyiz:
“Nasıl ki dönüşümcülük (evrim teorisi-bn), hiç de türlerin “tüm" oluşum tarihini açık lama iddiasında değilse, yalnızca bu açıklamanın yöntemlerini bilimsel bir temele oturtmak iddiasındaysa, tarihteki (tarihsel olmalı-bn) materyalizmde, hiçbir zaman her şeyi açıklama iddiasında olmamış, yalnızca tarihi açıklamanın, Marks'ın deyimiyle (Kapital) “tek bilimsel" yöntemini göstermek iddiasında bulunmuştur." (21)
Fakat yalnızca bu kadar da değil. Marksizmin yönteminin marksist fikirlere üstünlüğünü öne çıkartan Lenin, “eleştiri” kavramını da kendisi için bir sorun haline getirir:
“Eleştiri der Lenin, belli bir olgunun fikirle değil, başka bir olguyla karşılaştırılmasından ve karşı karşıya konmasından oluşur; önemli olan şey, her iki olgunun da elden geldiğince tam olarak araştırılması ve bunların birbirine göre, gerçekten de farklı gelişme anlarını oluşturmalarıdır; ama hepsinden önemli olan, tüm bilinen durumların, bunların sıralarının ve farklı gelişme aşamaları arasındaki ilişkinin de aynı ölçüde tam bir araştırmasının yapılmasıdır. Marks ekonomik yaşamın yasalarının, geçmiş ve gelecek için bir ve aynı olduğu görüşünü reddeder. Tersi ne her tarihsel dönemin kendi yasaları vardır." (22)
Bilinçli öğe uygarlık tarihinde ikincil bir rol oynadığına göre, “konusu uygarlık olan bir eleştirinin, kendine temel olarak alacağı en son şey, bilincin herhangi bir biçimi ya da her hangi bir sonucudur.”(23)
Açıktır ki Lenin'in “eleştiri” kavramı materyalist yöntemden hareketle çıkartılmış yöntemsel bir sonuçtur. Çünkü marksist materyalizme göre, insanların varlığını belirleyen şey, bilinçleri değil, tam tersine, onların bilincini belirleyen toplumsal varlıklarıdır. O halde konusu “uygarlık”, yani insan toplumu olan bir eleştiri için temel alınacak şey bilincin her hangi bir biçimi ya da sonuçları olamaz. Eleştiri kavramı, Lenin'in marksist materyalist yönteme derinliğine mükemmel hakimiyetinin çarpıcı bir göstergesidir. Türkiye'nin ekonomik toplumsal yapısı, siyasal tarih dahil, “eleştiriyi” ciddi ve sorumluluk gerektiren devrimci bir eylem olarak algılamayan, üst perdeden ucuz suçlamalarla rakiplerini yerle yeksan ettiğini zanneden yöntem, ciddiyet ve sorumluluk yoksunlarının at koşturduğu coğrafyamızda, Lenin'in eleştiri kavramının altı nedenli koyu çizilse yeridir. Marksist materyalizm adına, gülünç durumlarını süreğenleştirenler, hiç kuşkusuz devrimci Maocu akımlardır. Marksist materyalizmden öylesine uzaktırlar ki, marksizm adına tam bir iman gücüyle bağlandıkları yarı-sömürge ülkelerin yarı-feodal olarak kalacağı küçük burjuva saplantısıyla, Türkiye ve Kuzey Kürdistan'ın ekonomik ve toplumsal yapısı üzerine teorik çalışmayı gereksiz ilan etmektedirler. 20. yüzyılın en büyük devrimcilerinden Mao Zedung onlara göre, tanrısal ilahi bir güçle bu sorunları çözümlemiştir.
Lenin, marksizmde özsel olan şeyin materyalist yöntem olduğunu daha ‘24'ünde derinliğine kavradığı için ve “Halkın Dostları Kimlerdir...” adlı yapıtını marksist yöntemin açıklanması ve Rusya'nın ekonomik toplumsal koşullarına uygulanmasında gördüğümüz gibi, materyalist yöntemi de teorik ve pratik çalışmanın bir sorunu haline getirdi. Lenin'in teoriden üstün tuttuğu şeye geçmeden önce, Lenin'in marksizmi kavrayışını ve marksist teori ile ilişkilenişini aydınlatan bir pasajı daha aktarmakta yarar görüyoruz.
“Öte yandan ise, Marks, teorisinin tüm değerinin, “özünde eleştirel ve devrimci" olmasında yattığını kabul ediyordu. Ve bu son nitelik gerçekten de tam ve koşulsuz olarak marksizmin yapısında vardır. Çünkü bu teori, modern toplumdaki bütün uzlaşmaz karşıtlık ve sömürü biçimlerini açığa çıkartma, bunların evrimini izleme, geçici niteliklerini, farklı bir biçime dönüşmelerinin kaçınılmazlığını gösterme ve böylece tüm sömürüyü elden geldiğince çabuk ve kolayca sona erdirme sinde bir araç olarak proletaryaya hizmet etme görevini doğrudan doğruya önüne koymuştu. Tüm ülkelerdeki sosyalistleri kendine çeken bu teorinin da yanılmaz çekiciliği, tam da, kesinlikle ve en üstün biçimde bilimsel olmak (toplumsal bilimde son söz olmak) niteliği ile devrimci olmak niteliğini birleştirmiş olması olgusunda yatar, bunları rasgele ve yalnızca öğretinin kurucusu kendi kişiliğinde bir bilincinin ve bir devrimcinin niteliklerini birleştirmiş olduğu için değil, kendi yaradılışı gereği ve ayrılmaz bir biçimde birleşmiştir. Gerçekten de, teorinin görevi, bilimin amacı, burada, gerçek ekonomik savaşımında ezilen sınıfa yardım olarak tanımlanmıştır." (24)
Ve zaten bilimsel sosyalizmin kurucuları Marks ve Engels, işçi sınıfına “doğru savaşım sloganı sağlamak” istediklerini ilan etmemişler miydi? Marks ve Engels'ten sonra bilimin ve devrimci teorinin işçi sınıfının ve sömürülen emekçilerin hizmetinde olduğunu teorik ve pratik çalışmalarıyla en iyi kavrayan yalnızca Lenin oldu.
Lenin, marksizmin “özünde eleştirel ve devrimci” oluşunu önce, “yapısında” buluyordu. “Marksizmin yapısı” derken hiç kuşkusuz marksizmin yöntemiydi söz konusu ettiği. Bununla birlikte, sonra da, “teorinin görevi, bilimin amacı” ezilen sınıfa yardım etmekti. Bu marksist teorinin yaşamla bağı onun sürekli canlı kalmasını sağlayan hayat damarıdır. Lenin'de bu iki temel unsur kopartılamaz bir bütün oluşturur. Lenin'in marksizmini “özünde eleştirel ve devrimci” yapan da zaten bunlardır. O, gerekli olduğu her durumda Marks'ın fikirleri için savaşıma girer, ama yukarıda açıklayıp vurguladığımız gibi, Lenin'de Marks'ın yöntemi, Marks'ın fikirlerine üstündür. Bunu, “Halkın Dostları Kimlerdir...” yapıtına, bir başka açıdan baktığımızda da görürüz.
Marks ve Engels'ten farklı olarak Lenin ideoloji kavramını kullanır. Marks ve Engels'e göre ideoloji, gerçekliğin çarpıtılarak ters yüz edilmesiydi, yanılsamaydı. Oysa Lenin ideoloji kavramını yeni bir kapsam ve içerikle yeniden kurdu. İdeoloji kavramı Lenin'de aynı zamanda pozitif bir anlama kavuştu. Çok açık biçimde Lenin, Ne Yapmalı adlı yapıtında sosyalist ideolojiden biraz olsun uzaklaşmanın burjuva ideolojisini güçlendireceğini ya da burjuva ideolojisinin güçlenmesine hizmet edeceğinin altını çizdi. Demek ki, Lenin'in marksizmle ilişkilenişi, marksizme bağlılığı da “özünde eleştirel ve devrimci”ydi ve bu, dolaysız biçimde Lenin'in sıkı sıkıya bağlı olduğu ve derinliğine kavradığı marksizmin yönteminden kaynaklanır. Bunu, marksizmin yöntemini tanımlanmasında da görebiliriz. Marks ve Engels kendi yöntemlerini materyalizm olarak tanımlamışlardı. Lenin marksizmin yöntemini “Halkın Dostları Kimlerdir...” adlı yapıtında, “diyalektik materyalizm” olarak tanımlar.
“Oysa Bay Mihaylovsky, 1877'de “kızıl" (yani devrimci sosyalist) Marks'ı liberal eleştirmenlere karşı savunmak görevine öylesine dalmıştı ki, Marks'ın yöntemi ile kendi sininkinin bağdaşmazlığını görememişti. Ve sonra, diyalektik materyalizmle (abç) öznel toplumbilim arasındaki bu uzlaşmaz çelişki, Engels’in makaleleri ve kitapları tarafından ve Rus sosyal-demokratları tarafından ona açıklandı." (25)
Lenin'e göre Marks'ın öğretisi “birinci olarak, tarihin materyalist anlayışına, ikinci olarak da, diyalektik yönteme dayanır.” (26) Diyalektik materyalizm özünde devrimcidir.
Yukarıda dikkat çekmiştik, teorik ve pratik çalışmalarında sürekli ve daima marksizmin yöntemine sıkı sıkıya bağlı kalan Lenin’de, gerçekler teoriye “üstün’dür. Bunun materyalist yöntemin gereği olduğu kolayca söylenebilir. Fakat bizim sözde marksistlerimiz şura da kalsın gerçek marksistlerimiz için bile, bunun sıklıkla sözde kaldığı gerçekliği düşünüldüğünde, Lenin'in yaklaşımının önemi açığa çıkar:
“Marks’ın diyalektiğine saldıran Dühringi yanıtlarken, Engels, Marks’ın herhangi bir şeyi Hegelci üçlüler aracılığıyla tanımlamayı asla aklından geçirmediğini, Marks’ın yalnızca gerçek süreci incelediğini ve araştırdığını, onun tanıdığı tek teori ölçütünün, bu teorinin gerçekliğe uygunluğu olduğunu söylüyor." (27)
“Teorinin gerçeklere uygunluğu!" Yalın ve mükemmel değil mi! Öyle ya, kerameti kendinden menkul olmadığına göre, teorinin mihenk taşı, teorinin “denetleyicisi", eğer materyalist olarak kalınacaksa “devrimci pratikten, gerçekliğin kendisinden başka bir şey olamaz.
“Marks’ın yazınsal ve devrimci faaliyetlerinin ta başından beri, toplumbilimsel teoriden, gerçek süreci -bunun ötesinde bir şeyi değil doğru olarak anlatmasını istediğine lütfen dikkat edin." (28) Teorinin gerçek süreci doğru olarak anlatabilmesi için yönteminin diyalektik ve materyalist olması gerekir. “Gerçek süreci doğru,” aslına uygun olarak anlatmalıdır teori. Ama teorinin gerçek süreçleri aslına uygun anlatıp anlatmadığı yine gerçek sürecin kendisi tarafından denetlenmelidir. Lenin'in devrimci yaşamı, “kendi kendisi ile ilişkilenişi” bu denetimin mükemmel örneğini oluşturur.
Lenin'in ulaştığı sonuçlar hala öğreticiliğini korumaktadır:
“Yukarıda değinilen teorik çalışma olmaksızın ideolojik lider olamazsınız, bu çalışmayı davanın gereksinimlerini karşılama ya yöneltmeden ve bu teorinin sonuçlarını iş çiler arasında yaymadan ve onların örgütlenmesine yardımcı olmadan ideolojik lider olamayacağınız gibi.
Görevin böyle sunulması, sosyal demokrasiyi, sosyalist grupların çoğu kez acısını çektikleri kusurlardan, yani dogmatizm ve sekterlikten korumaktadır.
Bir öğretinin en üst ve tek ölçütünün gerçek toplumsal ve ekonomik geliş me sürecine uygunluğu (abç) olduğu yer de, dogmatizm olamaz; görev, proletaryanın örgütlenmesini ilerletmek olduğu zaman ve bu yüzden de “aydınların" rolünün, aydınlar arasından özel liderler çıkmasını gereksiz kılmak olduğu zaman, sekterlik olamaz." (29)
İşçi sınıfına sarsılmaz bağlılık ve güven, Lenin teorisini aydınlatır. “Bir öğretinin en üst ve tek ölçütü” “gerçek toplumsal ve ekonomik gelişme sürecine uygunluğudur.” Gerçekten mükemmel ve yıkılmaz değil mi! Bu, Lenin'de marksizmin “özünde eleştirel ve devrimci” oluşunun mükemmel bir doğrulanmasıdır. Aşağıda çözümleyeceğimiz örneklerde göstereceğimiz gibi, “bir öğretinin en üst ve tek ölçütünün gerçek toplumsal ve ekonomik gelişme sürecine uygunluğu” yöntemsel çıkarsaması, Lenin'in nasıl olup da birçok durumda önceden açıkladığı, savunduğu “fikirlere” veya “görüşlere” saplanıp kalmadığını anlamamızı sağlar. 1907 yılında Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi adlı yapıtının 2. baskısına yazdığı önsözde, Lenin bu düşünceye gönderme yapar.
“Bu yapıtta, iktisadi bir araştırmaya ve istatistiklerin eleştirel çözümlemesine dayanarak sunulan, Rusya’nın toplumsal iktisadi düzeninin ve dolayısıyla sınıf yapısının tahlili, bugün, devrimin ilerlemesi içinde, bütün sınıfların, açık siyasi faaliyeti ile doğrulanmıştır. Proletaryanın önder rolü, tama men ortaya çıkmıştır. Ayrıca, tarihsel süreç içinde, proletaryanın gücünün, onun toplam nüfus içindeki payından sınırsız ölçüde daha büyük olduğu da ortaya çıkmıştır.” (abç)(30)
Bizim marksist, marksist-leninist vb. sıfatları kendilerine pek yakıştıran sözde teorisyenlerimizin bütün bunlardan hiçbir şey öğrenemedikleri, devrimci hareketi az çok tanıyan herkesin malumudur. Lenin'in küçük-burjuva teorisyenleri eleştirirken formüle ettiği şu ideolojik top mermileri onları birazcık sarsabilir mi acaba?
“Öznel toplumbilimin en tipik özelliği, gerçekliğin doğrudan ve kesin bir tanımın dan korkması, küçük-burjuvazinin... "ideal er" dünyasında uçmayı yeğlemesidir." (31)
“Sosyal-demokratlar, onlara gerçekliğe bakmaktan çekinmenin utanç verici bir korkaklık olduğunu söyledikleri zaman... bağırıyorlar."(32)
Eğer, bu utanç verici korkunun bir çok durumda marksistlerde de görüldüğünü söylemezsek, marksist teorinin “eleştirel ve devrimci” “özü”nden uzaklaşırız. Fakat gerçekliğe korkusuzca bakmak metafizik bir cesaret işi değildir. Çünkü gerçeklik ancak ve ancak devrimci teori ile anlaşılabilir. Yalnızca marksist materyalizm gerçeklere korkusuzca bakmayı, gerçeklerle göz göze gelebilme cüretini kazandırabilir. Eleştirel devrimci yaklaşımın tutarlılığı, ve gerçeklere korkusuzca bakabilme yeteneği, en ileri düzeyde teorik ve pratik kendi devrimci eylemimizle ilişkilenişte açığa çıkar.
György LUKACS, 1924 yılında yazdığı, ”Lenin'in Düşüncesi”, “Devrimin Güncelliği” adlı yapıtında, gerçekten nefis bir Lenin anlatısı ve çözümlemesi geliştirmiştir. Lenin, “devrimci işçi sınıfı hareketinin Marks'tan beri yarattığı en büyük düşünür” dür. Lukacs, önce Marks'a ilişkin şu çözümlemeyi yapar:
“Gerçek bir tarihsel ve siyasal dehanın çalışma tarzına uygun olarak Marks, İngiliz fabrikasının mikrokosmosu içinde, onun toplumsal öncülleri, koşul ve sonuçlarında, onun oluşumuna yol açan ve varlıklarını zorunlu bir hale sokan tarihsel eğilimlerde, bir bütün olarak kapitalizmin makrokosmosunu hem teorik ve hem de tarihsel olarak ortaya çıkartmıştır."
“Çünkü, bilim ve politikada, dehayı vasat bir kafadan ayıran budur. Vasat bir kafa, ancak toplumsal olayların dolaysız olarak verilmiş, birbirinden tecrit olmuş momentlerini anlayabilir ve birbirinden ayırt edebilir. Ve o, genel vargılara ulaşmak istediğinde, ger çekte, zaman ve mekanca sınırlı bir fenomenin belirli yanlarını -tamamen soyut bir yolla “genel yasalar" olarak yorumlamaktan, ve bunları bu şekilde uygulamaktan başka bir şey yapamaz. Öte yandan deha ise ( gerçek özün, bir çağın yaşayan, etkin ana eğilimi olduğunu açıkça görür), bütün olayların ardın da bu eğilimin işlediğini görür ve yalnızca günlük olaylarla uğraştığını sansa bile, tüm bir çağın belirleyici temel sorunlarını ele alır."(33)
“Lenin, modern Rusya’nın gelişme sorunları içinde -yarı-feodal bir mutlaki yönetim altında kapitalizmin oluşum sorunlarından, geri bir köylü ülkesinde sosyalizmi gerçekleştirme sorunlarına dek daima, tüm bir çağın sorunlarını gördü: Kapitalizmin son aşamasına girildiğini ve proletarya ile burjuvazi arasında artık kaçınılmaz olan nihai mücadeleyi, proletaryanın -ve insanlığın kurtuluşu yararına yöneltme olanaklarını gördü.”
“O, dahice bir bakışla, zamanımızın temel sorununu, ilk ortaya çıkacağı yer ve zaman içinde derhal seçti: Yaklaşan devrim. Ve bundan sonra, gerek Rusya'ya ilişkin gerekse uluslararası tüm olayları, bu perspektif içinden, devrimin güncelliği perspektifinden kavradı ve kavranabilir kıldı.”
“Devrimin güncelliği: Lenin’in temel düşüncesi ve aynı zamanda onu Marks'a kesin olarak bağlayan nokta budur. Çünkü proleter sınıf mücadelesinin kavramsal ifadesi olarak tarihsel maddecilik, teorik olarak da ancak tarihsel bir anda, devrim tarihin gündeminde pratik bir güncellik kazandığında anlaşılabilir ve formüle edilebilir.”(34)
Lukacs, “bilim ve politikada” deha ile vasat bir insanın ayrımı üzerinde ısrarla durur. O'na göre, “vasat bir insan, proletarya devrimini ancak, emekçi kitleler barikatlarda çoktan beri dövüşüyorken görebilir. Ve bu vasat insan üstelik bir de kaba marksist eğitimden geçmişse, bunu ondan sonra da göremeyebilir." (35)
Lukacs, yanılmıyordu. Gerçekten de devrimin güncelliği temel düşüncesi, Lenin'i Marks'a sıkı sıkıya bağlar. Ve Lenin, tam da buradan hareketle marksizmin işlevsel kavranışının zirvesine çıkar. İlk yapıtları dahil, bütün teorik çalışmalarında bu açıkça görülür. Yukarıda, daha 24'ündeki Lenin'in marksizmin yöntemini Rusya'nın ekonomik ve toplumsal koşullarının çözümlenmesi temelinde, yenilmez ve hayranlık verici bir güçle savunduğunu görmüştük. O'nda teorik çalışma, baştan itibaren pratik çalışma ve devrimci gelişmenin ihtiyaçlarıyla kesin kes bağlı kopmaz bir bütün oluşturuyordu. İstisna tanımaz biçimde tüm yapıtlarında bunu görebiliriz. Lenin'in marksizmini “özünde eleştirel ve devrimci” yapan bunlardır. Ve Lenin, birçok kez, Kautsky ve Plehanov'u eleştirirken onları, çok doğru ve yerinde olarak teorinin eylemle bağını unutmakla suçlayıp yargılaması kendi duruşunun, marksizmle ilişkilenişinin özünü de vermektedir.
Lenin'in marksizmin yöntemini marksist görüşlerden üstün tuttuğunu gördük. Aynı yaklaşımı Lenin'in kendisiyle ilişkilenişinde de buluruz. O, çok belirleyici ve kritik birçok durumda “kendi görüşlerine” saplanıp kalmamıştır. Yani Lenin'in marksizmi burada da açıkça “özünde eleştirel ve devrimcidir.” Lenin daha 1900'ün başında derin çözümleme ve sezgi gücüyle yaklaşan devrimi görmüştü. Ve Ne Yapmalı adlı yapıtında şunları yazdı:
“Tarih önümüze şimdi, herhangi bir başka ülkenin proletaryasının karşı karşıya kaldığı bütün acil görevlerin en devrimcisi olan bir acil görev koymuştur. Bu görevin gerçekleştirilmesi, sadece Avrupa gericiliğinin değil, aynı zamanda (şimdi diyebiliriz ki) Asya gericiliğinin de en güçlü dayanağının yıkılması, Rus proletaryasını, uluslararası devrimci proletaryanın öncü müfrezesi durumuna getirecektir." (36)
Lenin öngörüsünün bütünüyle gerçekleştiğinden kuşku yoktur. 1905 Devrimi, Rusya'da sosyal-demokratlar arasında büyük bir mücadelenin patlak vermesini getirdi. Bütün sosyal-demokratlar ve Lenin, Rusya'nın henüz sosyalist devrimden uzak olduğuna ve hatta sosyalist devrimin dolaysız biçimde yalnızca Avrupa'nın sorunu olduğu görüşünü paylaşıyorlardı. Lenin, sosyalist devrimin önce Avrupa'da gerçekleşeceğini ve Avrupa proletaryasının Rus proletaryasına hem sosyalist devrimi nasıl yapacağını göstereceğini ve hem de Rus proletaryasının muzaffer Avrupa proletaryasının yardımı ile sosyalist devrimi başarıya götüreceğini düşünüyordu. Ama Rus devrimi de Avrupa'da devrim yangınını tutuşturacaktı. Rusya'da devrimin toprak beylerinin, büyük burjuvazinin ve çarlığın amansız direnişine yol açacağını, devrimin zaferi anlamına gelen proletarya ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğünün, bu karşı devrimci direnişi acımasızca ezerek, “devrim yangınını Avrupa'ya taşıyabileceğinin (37) altını çiziyordu. Lenin, menşevikleri eleştirirken şunları yazıyordu:
“Buradaki temel düşünce, birçok kez Vperyod (Bolşevik yayın organı-bn) tarafın dan da, formüle edilmiş olan ve sosyal-demokrasinin demokratik bir devrimdeki kesin zaferinden, yani proletaryanın ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğünden (Martinov gibi) korkulmaması gerektiğidir, çünkü böyle bir zafer, Avrupa’yı harekete geçirmemizi sağlayabilecektir; burjuva boyunduruğunu attıktan sonra Avrupa’nın sosyalist proletaryası da, buna karşılık sosyalist devri mi başarıya ulaştırmamıza yardımcı olacaktır.” (38) (abç)
Avrupa'da sosyalizm koşulları genel olarak olgunluk düzeyine ulaştığı ve Rusya henüz bu koşullardan uzak olduğu için, sosyalist devrim Avrupa'da başlayacaktır. Zafer kazanan sosyalist Avrupa proletaryası Rus proletaryasına sosyalist devrimi nasıl yapacağını öğretecek ve sosyalist devrimi başarıya ulaştırmasında yardımcı olacaktır. Lenin, Rus devrimi ile Avrupa devrimi arasındaki ilişki üzerine birçok kez durmuş ve uzun yıllar, yukarıda özetlenen düşünceleri savunmuştur. Fakat bu “fikirlere”, kendi “görüşlerine” saplanıp kalmadığını da biliyoruz. 1915'de yani 10 yıl sonra, “Avrupa Birleşik Devletleri sloganı üzerine” adlı makalesinde Lenin, ulaştığı ”yeni” sonucu formüle ediyordu:
“Demokrasi ve sosyalizm davası denince yalnızca Avrupa’nın akla geldiği dönemler bir daha geri dönmemek üzere geçip gitmiştir." (39)
Ve şöyle devam eder Lenin: “(Yalnızca Avrupa değil), bir Dünya Birleşik Devletleri —komünizmin tam zaferi, demokratik devlet de dahil olmak üzere, devletin toptan yok olmasını sağlayana dek— bizim sosyalizme bağlılığımız ulusların birliğinin ve özgürlüğünün devlet biçimidir. Ne var ki, ayrı bir slogan olarak bir Dünya Birleşik Devletleri sloganı pek doğru sayılmaz, birincisi, sosyalizmle iç içe geçtiğinden ötürü; ikincisi de, tek ülkede sosyalizmin zaferinin olanaksız olduğu anlamında yanlış yorumlara yol açabileceği ve aynı zamanda da, böyle bir ülkenin öteki ülkelerle ilişkileri açısından da yanlış anlamalara neden olabileceğinden ötürü doğru sayılmaz." (40)
Siyasal ve toplumsal gerçekliklerde anlamlı değişiklikler meydana geldiğine, yani “dönem değiştiğine” göre, ilk bakışta bütün bunlarla bağıntılı biçimde Lenin'in düşüncelerinin değişmesinin “olağan”, “normal”, “doğal” ve hatta sıradan bir durum olduğu sanılabilir. Hatta günümüzden bakıldığında böyle düşünmek için yeterli nedenlere fazlasıyla sahibiz. Ancak dönemin kendi çerçevesi içerisinde çözümlendiğinde o kadar da basit ve kolay olmadığı açığa çıkar. Söz konusu olan devrim teorisidir.
Gerçi ender ustalıkta bir materyalist diyalektikçi olarak Lenin, “somut siyasal amaçlar, somut koşullar içerisinde belirlenmelidir. Her şey görelidir, her şey akıp gider ve her şey değişir... Soyut gerçek diye bir şey yoktur. Gerçek her zaman somuttur"(41) demişti. Fakat “değişimi” ve bunun sonucunda oluşan yeni durumları, henüz oluşum halinde iken sezmek, kavramak ve açıklamak, bu hiç de kolay değildir. Üstelik bu, düşüncelerde bir yenilenmeyi gerektiriyorsa; bazı temel düşüncelerdeki değişikliklerle birlikte oluşmak durumundaysa daha da güçtür. Lenin'in “dönemin değiştiğini” anlayabilmiş olması, yeni dönemin temel eğilimlerini aydınlatabilmiş olması, onun marksizminin “özünde eleştirel ve devrimci” oluşu sayesindedir. Yöntemi fikirlerinden üstün tutması; yöntemi yalnızca “ussal” olarak değil aynı zamanda “devrimci pratikle kavramış” olmasının ve tabii gerçeklerle barışık olmasının sonucudur. Bilimin ezilen sınıfın kurtuluş davasının zaferine hizmet etme amacı ve görevinin, tutuculuğa saplanıp kalmayı asla kaldıramayacağının derin kavrayışı, diğer bir temel etmendir.
Lenin, 1910 yılında yazdığı “Marksizmin Tarihi Gelişiminin Bazı Özellikleri Üzerine” adlı makalesinde, aynı zamanda kendisinin marksizm kavrayışını ve marksizmle ilişkilenişini de tanımlar:
“Engels, kendisi ve ünlü dostu hakkın da şöyle derdi; Bizim doktrinimiz bir doğma değil, bir eylem kılavuzudur. Bu klasik formül marksizmin sık sık gözden uzak tutulan bir yönünü etkili ve çarpıcı bir biçimde vurgular. Engels’in sözüne kulak asmadığımız takdirde, marksizmi şekilsiz ve kırık dökük bir mumya haline sokmuş, canlı ruhunu boşaltmış, teorik temellerini yıkmış oluruz. Oysa, marksizmin teorik temelleri diyalektik ve her şeyi kapsamına alan çelişkilerle dolu bir hareket anlamında tarih teorisidir. Bunu gözden uzak tuttuğumuz taktirde, marksizmin çağın pratik sorunlarıyla, o her yeni dönemeçte değişebilen güncel sorunlarıyla ilişkilerini koparmış, hiç değilse gevşetmiş oluruz." (42)
Sözde marksistlerimiz, küçük burjuva teorisyenler şurada kalsın biz marksistlerin, Engels'in sözlerine kulak asmadığımız da az rastlanan bir durum değildir. Lenin, marksizmin canlılığının ve gelişim dinamiğinin devrimci eylemle bağında olduğunu vurgular. Bu, Lenin'in marksizminin daima canlı oluşunu ve Lenin'in marksizmi sürekli geliştiren duruşunu/ilişkilenişini anlamamızı da sağlar.
Eğer, “marksizmin çağın pratik sorunlarıyla, o her yeni dönemeçte değişebilen güncel sorunlarıyla ilişkilerini” kuramazsanız, ya da koparırsanız, o zaman sizin marksizminizin teorik temelleri yıkılır. Demek ki, marksizmin teorik temelleri ancak ve ancak pratik olarak korunabilir. Siyasi, ekonomik ve toplumsal gerçeklik mutlak anlamda sürekli hareket halinde olduğuna, yani durmaksızın değiştiğine göre, değişen gerçeklikle ilişki içindeki marksizm de sürekli hareket halinde olacak, yenilenecek ve gelişecektir. Gerçekliğin hareketi ile marksizmin gelişimi arasındaki ilişkilenişi sağlayan iki temel unsuru tekrar edebiliriz: İlki, marksizmin yöntemidir; materyalist dünya görüşü ve diyalektik. Ki, Lenin, burada marksizmin teorik temellerini, “diyalektik ve her şeyi kapsamına alan çelişkilerle dolu bir hareket anlamında tarih teorisi” olarak, tanımlar. İkinci olarak, bilimin, teorinin “ezilen sınıfa doğru savaş sloganları” sağlama amacına bağlılığının korunmasıdır. Lenin'in marksizmi, “biricik devrimci teori”yi işlevsel kavrayışı gerçekten eşsizdir. Oysa, zamanın büyük marksist otoriteleri Kautsky ve Plehanov'un marksizmi “şekilsiz ve kırık dökük bir mumya haline” soktuklarını, “canlı ruhunu” boşalttıklarını çok iyi biliyoruz. Çünkü onlar marksizmi ölü bir dogmalar yığını olarak kavramışlardı.
Bu makalesinde, marksizmin Rusya'da gelişimini, ekonomik toplumsal ve siyasal değişimiyle ve devrimci hareketin durumuyla bağıntılı olarak çözümleyen Lenin, marksizmi kavrayış sorununa tekrar döner:
“Ölü bir dogma, tamamlanmış, hazır, değişmez bir doktrin olmayıp canlı bir eylem kılavuzu olduğu içindir ki, marksizm sosyal yaşam koşullarında meydana gelen ani değişiklikleri yansıtmazlık edemezdir.” (43)
Lenin'i revizyonizmle suçlayan aklı evveller çıkmıştır. Hiç bir zaman Marks'ı düzeltiyormuş gibi davranmayan Lenin, marksizmin sürekli gelişmesi, geliştirilmesi gerektiği görüşündedir. ”Ölü bir doğma, tamamlanmış, hazır, değişmez bir doktrin” değildir marksizm. Marksizmin “değişimi”, marksizmin eylem kılavuzu olarak, “çağın pratik sorunlarına”, “her yeni dönemeçte değişebilen güncel sorunlara” yanıt vererek ilişkilenmesinden ibarettir. Marksizmin değişen durumlara uygulanması, yeni sonuçlar verir, “marksist fikirler” gelişir. Lenin, marksist yöntemi, marksist harekete de mükemmel biçimde uygular. ”Marksizm sosyal yaşam koşullarında meydana gelen ani değişiklikleri yansıtmazlık edemezdi” derken bunu yapmaktadır. Ve şöyle devam eder:
“Bu değişikliklerin sonucu olarak büyük bir parçalanma, dağılma, kargaşa ve düzensizlik görüldü, türlü türlü dalgalanmalara tanık olundu, bir sözcükle marksizm büyük bir iç bunalım geçirdi. Bu parçalanmaya karşı alınacak önlemler, marksizmin ilkelerini savunmak için çetin ve inatçı bir savaş böylece öncelik kazandı."(44)
1905 devrimi ve yenilgisi, toplumsal koşullarda ani değişikliklere yol açmıştır ve bunların yansıması olarak “marksizm büyük bir iç bunalım” yaşamıştır. Büyük bir iç bunalım yaşayan “marksizmin”, siyasal bir hareket olarak marksizm olduğu aşikardır. Vurgulanması gereken şu ki, Lenin, “marksizm”den tam da bunu anlar; yani, marksizm, daima dünyayı değiştirme pratiği içerisindeki marksizmdir. Ve zaten marksizme göre, “dünya”, “ancak ussal olarak ve devrimci pratikle kavranabilir ve anlaşılabilir.” Bunalımı çözümleyen Lenin şu sonuca ulaşır:
“Bu bunalımın ortaya çıkardığı sorunlara sırtımızı çeviremeyiz. Sorunları laf kala balığı ile geçiştirmeye çalışmak kadar zararlı, ilkelere aykırı bir şey olamaz. Bugün en önemli görevimiz, bunalımın derinliğini ve onunla savaşma gereğini anlamış bütün marksistleri bir çatı altında toplayarak, marksizmin teorik temellerini ve ana ilkelerini, burjuva etkisinden sıyrılamayan “yol arkadaşlarının" çeşitli yönlerdeki sapmalarına karşı savunmaktır." (45)
Marksizmin teorik temellerini ve ana ilkelerini savunmak, somut siyasal bir sorun haline geliyor; ve Lenin bunu somut olarak ele alıyor. Lenin'de marksizm daima ve sürekli tam olarak teori ve pratiğin kesişme çizgisi üzerinde yürüyor. O, marksizmin teorik temellerinin ve ana ilkelerinin açıklanması, propaganda yoluyla yayılması gibi genel bir şeyden değil, çok somut ve özgün bir görevin, bunalım koşularında açığa çıkmış marksizm adına marksizmden sapan eğilimlerin yarattığı somut ve özgün bozulmalara karşı savaşım içerisinde marksizmin teorik temelleri ve ana ilkelerinin savunulması görevinin öneminin altını kalınca çiziyor.
Lenin'in marksizmin yöntemine hakimiyetinin ve keza kendi görüşleri ile ilişkilenişinde daima “özünde eleştirel ve devrimci” duruşunun şahane bir örneği Şubat Devrimi'nden sonra yaşanır. 1917 Şubat Devrimi, Romanovların iktidarını -Çarlığı yıkar; İşçi Asker (köylü) Sovyetleri ve geçici devrimci hükümet yani, ikili iktidar doğar. Lenin “yeni durumu” derinliğine kavramıştır. Ve partinin kendini yeni duruma adapte etmesini, yeniden yapılanmasını ister. Bolşevik parti içerisinde müthiş bir mücadele patlak verir. Öyle ki, Lenin'in makalelerinin Pravda'da yayınlanması dahi bir sorun haline gelir. Lenin ve “eski Bolşevikler” olmak üzere partide iki ayrı eğilim arasındaki açık mücadele sert bir şekilde sürer. Partisiyle “ters düşen” Lenin, bu mücadelede yalnızdır:
“Marksizm, der Lenin, bizi sınıflar ilişkisinin ve tarihin her anının somut özelliklerinin en doğru, aslına en uygun ve nesnel olarak doğrulanabilir, denetlenebilir bir hesabını yapmaya zorunlu kılar. Biz Bolşevikler, bu kurala, bilimsel temellere dayanan bir siya set bakımından kesenkes zorunlu olan bu kurala, her zaman bağlı kalmak zorundayız.
Marks ve Engels, ezbere öğrenilen ve yinelenen, olsa olsa tarihsel sürecin her evresinin, somut iktisadi ve siyasal durumuyla zorunlu olarak değişen genel hedefleri gösterebilen “formüllerle haklı olarak alay ederek, her zaman, ‘bizim öğretimiz bir doğma değil, ama bir eylem kılavuzudur’ demişlerdir." (46)
“Sınıf ilişkilerinin ve tarihin her anının somut özelliklerinin en doğru, aslına en uygun ve nesnel olarak doğrulanabilir, denetlenebilir” hesabı nasıl yapılır? Tarih, hareket halinde tarihtir. Çünkü, Lenin'in derinliğine egemen olduğu Marks'ın materyalist felsefesine göre, “evrenin birliği onun varlığında değildir. Evrenin gerçek birliği onun maddiyatındadır ve bu doğa felsefesi ile doğa biliminin uzun ve zahmetli bir gelişmesiyle doğrulanmıştır... . Hareket maddenin varlık biçimidir . Hiç bir zaman ve hiç bir yerde hareketsiz madde olmamıştır... ve maddesiz harekette olamaz. .” (47) Hareket halindeki maddenin insan beyninde değişime uğramış yansımaları olan insan düşünceleri de, hareket halinde olmak zorundadır. Kapital'in ikinci baskısına önsözde Marks, “Bana göreyse, tersine, düşüncenin hareketi gerçek hareketin yalnızca bir yansımasıdır, insan beyninde değişikliğe uğrayan bir yansımasıdır (48) diyerek, kendi felsefesini açıklıyordu. Lenin, 1914 yılında yazdığı Karl Marks ve Doktrini adlı bu makalesinde, Marks ve Engels'in diyalektik felsefesini mükemmel özetlemiştir: “Diyalektik felsefe karşısında hiçbir şey kesin, kalıcı, mutlak, kutsal değildir; her şey gelip geçicidir ve sürekli bir oluşma ve yok olma sürecinden, aşağıdan yukarıya doğru sonsuz bir yükselme sürecinden başka hiçbir şey kalıcı değildir ve diyalektiğin kendisi de bu sürecin düşünen beyindeki yansımasından başka bir şey değildir." “Demek ki, Marks’a göre, diyalektik gerek dış dünyanın, gerek insan düşüncesinin hareketini yöneten genel yasaların bilimidir." (49) “Materyalist tarih anlayışının keşfi, ya da daha doğrusu bu ilkenin tutarlı bir biçimde uygulanması, materyalizmin sosyal olgular alanını kapsaması, daha önceki tarihi teorilerin iki temel yanılgısını ortadan kaldırmıştır. Birincisi, bu teoriler en olumlu biçimleriyle bile insanların tarihi eylemlerinin ancak ideolojik etkenlerini ele alıyor, bu etkenlerin kaynaklarına inmiyor, sosyal ilişkiler sisteminin gelişmesine hükmeden objektif yasaları kavrayamıyor, ve bu ilişkilerinin kökeninin maddi üretimin gelişme düzeyinde yattığını fark etmiyordu. İkincisi, eski teoriler yığınların eylemini göz önünde bulundurmuyordu; oysa tarihi materyalizm, ilk kez, yığınların yaşamının sosyal koşullarını ve bu koşullardaki değişimleri doğa bilimlerinin kesin yöntemleriyle inceliyordu. Marks-öncesi “sosyoloji" ve tarihçilik, olsa olsa, yalın olayları rasgele derlemekle yetiniyor ve tarihi sürecin ancak birkaç yönünü sergiliyordu. Marksizm, çelişik eğilimlerin tümünü inceleyerek, onları toplumun çeşitli sınıflarının açıkça belirttiği varlık ve üretim koşullarına indirgeyerek, “yön verici" fikirlerin ya da yorumlarının seçiminde subjektivizmi ve keyfiliği bir yana iterek, istisnasız bütün fikirlerin ve değişik eğilimlerin kaynağını maddi üretim güçlerinin durumunda bularak, ekonomik ve sosyal oluşumların doğuş, gelişme ve çöküş sürecinin bütünsel ve evrensel planda incelenmesine yol açmıştır. İnsanlar kendi tarihlerinin yapıcısıdırlar, ama insanları ve özellikle yığınları harekete geçiren itici güçleri belirleyen nedir? Çelişik düşünce ve özlemler arasındaki uzlaşmazlığın nedeninedir? İnsan toplumlarının tümüne özgü bu çatışmaların muhassalası nedir? İnsanların tüm tarihi faaliyetinin dayandığı maddi yaşama ilişkin üretimin objektif koşulları nelerdir? Bu koşulların evrimini yöneten yasa nedir? Marks bütün bu sorunlara eğilmiş, baş döndürücü çeşitlilikleri ve tüm çelişkileri ne olursa olsun, yasalarla yöneltilen tek bir süreç olarak ele alınan tarihi, bilimsel bir şekil de incelemenin yolunu açmıştır." (50)
Sınıf ilişkilerinin ve tarihin her zaman somut özelliklerinin en doğru, aslına en uygun ve nesnel olarak doğrulanabilir, denetlenebilir hesabının yapılabilmesi, her şeyden önce gerçeğin hareketi kavranabilir olduğu için olanaklıdır.
Gerçekliğin incelenmesinden çıkarsanan öngörüler, sonuçlar (düşünceler, teoriler vb. ); aslına yani, gerçeğe uygun olmalıdır. Fakat burada durulamaz, burada Lenin'in “bir öğretinin en üst ve tek ölçütünün gerçek toplumsal ve ekonomik gelişme sürecine uygunluğu olduğu” vurgulaması bir kez daha hatırlanmalıdır.
Lenin, marksizmin yöntemine mükemmel egemendir ve pratik olarak devrimci biçimde derinliğine kavramıştır. marksist yöntemin uygulamasının sonuçları olan görüşler, fikirler, teoriler, formüller, tanrısal mutlak “doğrular” değil, tarihsel sürecin insan beyninde değişikliğe uğrayan yansımalarıdır. Tarihsel süreç donmuş, hareketsiz olmadığı içindir ki, “tarihsel sürecin her evresinin, somut iktisadi ve siyasal durumuyla zorunlu olarak değişeceği” düşüncesi, bize Lenin'in kendi görüşleriyle devrimci ilişkilerinin temelini açıklar.
1917 Nisan'ında yoldaşlarıyla sert bir savaşım yürüten Lenin, onlara öncelikle marksizmin yöntemini hatırlatır; bilimsel temellere dayanan bir siyaset bakımından bunun kesinkes gerekli olduğunu gösterir. Ve 1917 Şubat devriminden hemen sonra, tarihin o anının ve sınıf ilişkilerinin “somut özelliklerinin en doğru, aslına en uygun ve nesnel olarak denetlenebilir bir hesabını yapmaya” girişir. Ve şu sonucu vurgular:
“Bir marksistin, her teori gibi daha çok esas olan, genel olan, yaşamın karmaşıklığını yaklaşık olarak gösterebilen dünün teorisine sımsıkı takılıp kalmaması, yaşayan gerçeği, kesin ve somut olguları hesaba katması gerektiğini, bu söz götürmez gerçeği iyice çözümlemesi gerekir.
“Gri teoridir, dostum, ama yeşil yaşamın sonsuz ağacıdır." (51)
Lenin, “proletarya ve köylülerin devrimci demokratik iktidarı” sloganı üzerinde durur. Bolşevik parti 15-20 yıl devrime bu sloganla hazırlanmış ve devrimi bu sloganla hazırlamaya çalışmıştır. Bu slogan ile somut siyasal bir kurumu değil, sınıflar arasındaki ilişkileri formüle ettiklerini vurgulayan Lenin, “Yaşamın gerçekleştirdiği işçi ve asker vekilleri Sovyetleri”, işte “proletaryanın ve köylülerin devrimci demokratik iktidarı” der ve devam eder:
“Bu formül artık eskidi. Yaşam onu, formüller ülkesinden gerçek ülkesine götürdü. Ona, kan ve can verdi, onu somutlaştırdı ve sonuçta değişikliğe uğrattı." (52)
Gerçekliği sadakatle inceleyen Lenin,
“eski Bolşeviklere” en sert biçimde hücum eder:
“Her kim ki, bugün “proletaryanın ve köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğünden başka söz etmez, yaşamın gerisinde kalır ve bu yüzden de, pratik olarak, proletarya sınıfının savaşımına karşı küçük-burjuvaziye geçer ve devrim öncesi “bolşevik" antikalar arşivine (“eski bolşevikler" arşivine de denilebilirdi) kaldırılması gerekir." (53)
Lenin aynı yaklaşımla burjuva devrimin “tamamlanma” sorunu üzerinde de durur. Bolşevikler, 1905 devrimi ve sonrasında Rusya'da burjuva devrimin bir an öne sosyalist devrime dönüştürülmesinden değil, burjuva devrimin sonuna kadar götürülmesi, tamamlanması görüşünden hareket ediyorlardı. Çünkü, Rusya henüz sosyalist devrimden uzaktı ve çünkü, sosyalist devrim önce Avrupa'da gerçekleşecekti, zaferi kazanmış Avrupa proletaryası hem Rus proletaryasına sosyalist devrimi nasıl yapabileceğini gösterecek ve hem de sosyalist devrimi başarması için yardımına gelecekti. Oysa yukarıda açıkladığımız gibi, Lenin, marksizmin yöntemini aşılamamış uygulama güç ve yeteneği ile daha 1915'de tarihsel süreçte meydana gelen değişimi derinliğine sezmekle de kalmamış, birçok bakımdan berrak biçimde anlamıştı. Ve şimdi burjuva devrimi “tamamlama”da ısrar eden “eski bolşevikler”e şöyle sesleniyordu:
‘Eskiden yapıldığı gibi, burjuva devrimi “tamamlama” sorununu ortaya atmak, canlı marksizmi ölü metinlere feda etmek demektir.” (54) Lenin'in Kamanev ve diğer “eski bolşeviklere” meydan okuyan tok sesinin tınısı hala canlıdır:
“Yanıt veriyorum: Bolşeviklerin fikirleri ve sloganları, bütünü içinde, tarih tarafından tamamıyla doğrulanmışlardır, ama somut gerçek olaylar, bizim önceden görebildiğimizden başka şekilde oldu; daha özgün ve daha çeşitli biçimde geçti."
“Bunu bilmemek ya da unutmak, yeni ve canlı gerçeğin özgünlüğünü incelemek yerine, ezberlenmiş bir formülü ahmakça yineleyerek, partimizin tarihinde bir kere daha can sıkıcı tatsız rol oynayan bu ‘eski bolşevikler’ gibi davranmak olurdu." (55)
Nedir canlı marksizm? “Ölü marksizm” olur mu? Gerçekte marksizm ne zaman canlıdır? İşte burada, bir kez daha, Lenin'in marksizmin yöntemi ile “marksist fikirler” arasında yaptığı ayrımın önemine geliriz. Elbette marksist fikirler ile marksizmin yöntemi karşı karşıya getirilemez, tutarlı bir bütün oluşturur ve elbette ki marksist fikirler hiç de önemsiz değildir. Lenin, sayısız durumda “marksist fikirler” için, özellikle de marksizmin ilkeleri uğruna duraksamadan savaşa tutuşmuştur. Lenin, özellikle marksizmin bir eylem kılavuzu olarak kavranması başta gelmek üzere, birçok temel sorunda marksizmin saflığını yeniden sağlamıştır. Ama onda marksist yöntem daima marksist fikirlere üstündür, üstün kalmıştır. "Marksist fikirler”, en genelde marksizmin yönteminin tarihsel süreçlere uygulanmasından elde edilen teorik sonuçlardır. Tarih hareket halinde olduğu içindir ki, marksist fikirler tarihsel hareketin belli momentlerini, anlarını, o da ancak yaklaşık biçimde yansıtabilirler. Tarihin akışı, somut ekonomik toplumsal ve siyasal durumun kaçınılmaz değişimi, marksist yöntemin yeni durumlara uygulanmasını gerektirir ve kaçınılmaz olarak yeni teorik sonuçlara ulaşılır. “Yeni teorik” sonuçlara ulaşmaktan korkup kaçınanlar, yalnızca marksizmin yönteminden uzaklaşmakla, marksist yönteme ihanet etmekle kalamazlar, aynı zamanda siyasal ve sınıfsal pozisyonlarının değişime uğraması da kaçınılmazdır.
Marksizm her zaman canlıdır. Çünkü marksizm teori ile pratiğin birliğidir. O halde daima toplumsal ve siyasal bir hareket olarak kavranmalıdır. Demek ki, marksizmi kitabi bilgiler yığınına indirgeyen yaklaşımlar hiç de marksist değildir. Marksizmi, “canlı marksizm” yapan birinci temel etmen birçok kez vurguladığımız gibi marksizmin yöntemidir. Doğal olarak, marksizmin yöntemi uygulayıcının elinde canlı kalacak, yani hareket halindeki ekonomik, toplumsal ve siyasal/sınıfsal gerçekliklerle ilişkiye girerek canlılığını koruyacak ya da ilişkisini kaybederek, gerçeklerin gerisinde kalarak ölüme yatacaktır. Marksizmin “canlı marksizm” olmasını güvenceye alan ikinci temel etmen ise, marksist teorinin amacına bağlılık, yani bu teorinin ezilen sınıfın eline, doğru savaş sloganları verme görevini yerine getirmesini sağlamaktır. Ama marksizm, “tarihsel sürecin her evresinin, somut iktisadi ve siyasal durumuyla zorunlu olarak değişen” görevleri, hedefleri açıklamadığı zaman işlevselliğini kaybederek amacından kopar, tarihin gerisinde kaldığı için cansızlaşır, solar ve ölüme yatar.
Tekrar soralım, “ölü marksizm” olur mu? Ya da “ölü marksizm” marksizm olur mu? Kitabi marksist bilgiler yığını olarak da marksizm vardır. Bu zengin ve eşsiz bir hazinedir. Ciddi ve sorumlu her marksist Leninist militanın derinliğine ve çok yönlü eleştirel devrimci tarzda incelemeyi, ilişkilenmeyi “kendisi için bir sorun” haline getirmesi gerekir. Ama unutmayalım ki, bu bilgi yığınağı ile Kautsky, Plehanov gibi de Lenin gibi de ilişkilenilebilir. Kautsky ve Plehanov 'un marksizm bilgisi mükemmeldi. Ama marksizmin yöntemine ve “marksist bilim”in amacına bağlı kalmadıkları için, onların marksizmi “ölen” (ölmekte olan) yaşamla bağını kaybetmekte olan bir marksizmdi. Ve bu nedenle marksizme ihanet onların kaderi oldu. Ölü marksizm, marksizm olmaktan çıkan marksizmdir. Ölüme yatan, marksizmin yalnızca yöntemi ve yalnızca amacına bağlılığı değil aynı zamanda marksizmin “eleştirel ve devrimci” “özü”dür, yaşamla, yaşayan gerçeklerle bağıdır.
Lenin'in 1920'de “sol” komünistleri eleştirirken, bu konuya tekrar döndüğünü görüyoruz:
“Teorimiz bir doğma değil, bir eylem kılavuzudur, demişlerdi Marks ve Engels. Ve Kautsky, Otto Bauer ve böyle patent sahibi marksistlerin en ağır hatası, en ağır suçu bunu kavramamaları, bu teoriyi proleter devrimin en önemli anlarında uygulamayı bilmemeleri olmuştur. Siyasi faaliyet Nevsky Bulvarı’nın kaldırımı değildir... Rus devrimcileri, Çernişevisky’den bu yana bu gerçeği görmezden gelmelerinin ya da unutmalarının bedelini sayısız kurbanla ödemişlerdir. Avrupa ve Amerika sol komünistlerinin ve işçi sınıfına bağlı devrimcilerinin bu gerçeği, geri Rus’lar kadar pahalı bir bedel ödeyerek benimsememeleri için gereken mutlaka yapılmalıdır." (56)
Marksist teorinin “bir eylem kılavuzu” olarak yani, işlevsel kavranışı Lenin'de zirveye ulaşmıştır. Ve marksist teorisyen olarak Lenin, daima teoriyle pratiğin kesişme çizgisinde durmayı başarmıştır. Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi, Materyalizm ve Ampriokritisizm vb..., en zor ve kapsamlı yapıtları dahil, bütün teorik çalışmaları için geçerlidir bu. Ele aldığı teorik sorunlar, proleter sınıf savaşımıyla dolaysız biçimde bağlı politik sorunlardır. Ve daima anın en zor teorik sorunlarını çözerek ezilen sınıfın savaş sloganlarını damıtabilmiştir.
“Gerçekler”, yalnızca “eski bolşevik” yoldaşlarıyla Şubat Devrimi'nden sonra girdiği ve Bolşevik Parti'yi Ekim Devrimi'ne hazırlayan ve Bolşevik Parti'nin Ekim Devrimi'ne hazırlığını aydınlatan parti içi mücadelede değil, bütün bir devrimci yaşamını gölgesi gibi izleyen ideolojik savaşımlarda Lenin'in en yakın ve sonuna kadar güvenilir müttefikidir. Korkusuz bir marksist materyalist olarak Lenin bize şunu öğretir:
“Biz marksistler, gerçeğin gözünün içi ne soğukkanlılıkla bakmalıyız." (57)
Gerçeklikle barışık olmak, gerçekliğe bakabilmek ve gerçekliğin sürekli müttefikiniz olabilmesi için onu anlayabilmeniz gerekir. Fakat gerçeklik yalnız ve yalnız “devrimci teori” ile ussal olarak ve devrimci pratikle kavranabilir. Marksizm gerçekliği aslına sadık kalarak açıklayabilecek biricik devrimci teoridir. Gerçekliği anlayabilmek ve değiştirebilmek için, marksizmin yöntemine egemen olmayı kendileri için sorun haline getirerek Lenin'den öğrenmeyi başarabilmelidir marksistler.
|
Kaynakça
1) V. i. LENİN, S. E, C-1, S. 22
2) Age, S. 22
3) Age, S. 22
4) Age, S. 23
5) Age, S. 23
6) V. İ. LENİN, “Halkın Dostları Kimlerdir ve Sosyal-Demokratlara Karşı Nasıl Savaşırlar, Sol Yay. S. 156
7) Age, S. 231
8) V. İ. LENİN, S. E. C-2, S. 55
9) Age, S. 56
10) MARKS-ENGELS, Alman İdeolojisi, Sol Yay. S. 22
11) Age, S. 20
12) V. İ. LENİN, “Halkın Dostları” Kimlerdir... S.164
13) Age, S. 183
14) Age, S. 182
15) Age, S. 186
16) V. İ. LENİN, S. E, C-2, S. 108/109
17) V. İ. LENİN, “Halkın Dostları” Kimlerdir... S.187
18) Age, S. 169
19) Age, S. 120/121
20) Age, S. 78
21) Age, S. 22/23
22) Age, S. 46
23) Age, S. 46
24) Age, S. 229
25) Age, S. 63/64
26) Age, S. 64
27) Age, S. 43
28) Age, S. 60
29) Age, S. 195
30) V. İ. LENİNRusyada Kapitalizmin Gelişmesi, Sol Yay, S. 21
31) V. İ. LENİN, “Halkın Dostları” Kimlerdir... S. 95
32) Age, S. 81
33) György LUKACS, Lenin'in Düşüncesi, Devrimin Güncelliği, Belge Yay, S. 8
34) Age, S. 9
35) Age, S. 9
36) V. İ. LENİN, S. E, C-2, S. 58
37) V. İ. LENİN, Demokratik Devrimde Rus Sosyal-Demokrasisinin İki Taktiği, Sol Yay, S. 59
38) Age, S. 95
39) V. İ. LENİN, Marks-Engels marksizm, S. 239
40) Age, S. 239
41) V. İ. LENİN, Demokratik Devrimde Rus Sosyal-Demokrasisinin İki Taktiği, S. 100
42) V. İ. LENİN, Karl Marks Ve Doktrini, S. 126
43) Age, S. 130
44) Age, S. 130
45) Age, S. 131
46) V. İ. LENİN, Nisan Tezleri Ve Ekim Devrimi, S. 22/23
47) Friedrich Engels, Ati-Dühring'den aktaran V. İ. Lenin, Karl Marks ve Doktrini, S. 19
48) Friedrich Engels'ten aktaran V. İ. Lenin, Age, S. 19
49) Age, S. 22
50) Age, S. 24/25
51) V. İ. LENİN, Nisan Tezleri Ve Ekim Devrimi, S. 25
52) Age, S. 24
53) Age, S. 24
54) Age, S. 24
55) Age, S. 24
56) V. İ. LENİN, S. E, C-10, S. 128
57) V. İ. LENİN, S. E. , C-6, S. 21