Aşağıdaki yazı, 4 Nisan 1995’te ölümsüzlüğe uğurladığımız Şengül Boran’a aittir.
Yazı Aralık 1993 tarihini taşıyor. Birlik sürecinde tartışma yayın organı olan Birlik İradesi’nin Ocak 1994 tarihli 5. sayısında yer alıyor.
Şengül Boran veya onunla özdeşleşmiş parti ismiyle Güneş yoldaş, tartışmaya katkı amaçlı bu yazıyı, Adana’da polis tarafından harıl harıl arandığı, buna karşın yoğun örgütsel görevlerin başında olduğu ve ağır pratik sorunların yükünü tek başına omuzladığı bir dönemde kaleme almıştır.
Sorumluluk duygusundaki derinlik, engellere takılıp kalmama ruhu bu örnekte de açığa çıkar.
Etkin, kolektif bireydir O. Birlik Devrimi’ni istemekle kalmaz, gerçekleşmesine omuz verir. “Nasılsa yazanlar var”, “Bu kadar pratik içinde vakit bulamıyorum”, “Zaten ben iyi yazamam” gibi bilinen bahanelere ya da irade yoksunluğuna ve düşünsel tembelliğe teslim olmaz. Ne yapar eder zaman yaratır ve tek tek komünistlerin yazılarının yayınlandığı ilk sayıya katkıda bulunacak bir emekçilik sergiler. Henüz yirmi yaşına bile girmemiştir.
***
Birlik İradesi’nin 4. sayısında tartışma belgelerinin yayınlanması ve tartışmaların başlaması, ileri doğru atılmış bir adımdır. Oluşturacağımız yeni programın parti birliği için önemi büyüktür. Devrimci hareket saflarında program sorununa mükemmelliyetçi yaklaşımlar olduğu gibi, programı hafifseyen yaklaşımlar da vardır. Bizim için önemli olan mükemmeli yakalamaktır. Tartışmaya sunulan Program Taslağı üzerine yapılacak tartışmalar kuşkusuz programı daha da zenginleştirecektir. Programlar sık sık değişen şeyler değildir ve komünistler için doğrudan parti ile birlikte gündeme gelir. Ama bizim gibi ülkelerde partileşme aşamasında olan örgütlerin de bir programa sahip olması gerektiği açıktır. Programsız parti olmayacağı gibi en mükemmel bir program bile, pratikte onun için savaşacak bir parti yoksa anlamsızlaşır; yani partinin pratik tutumu önemlidir. KP’nin programı kısa, net ve anlaşılır olmak zorundadır. Bu böyle olduğu halde programı kısırlaştırmak, darlaştırmak da anlamsızdır. Ülkemizin sınıf çelişkilerini ve toplumsal maddi gerçekliğini, uluslararası komünist hareketin tarihsel tecrübelerinden de yararlanarak programımıza koymak zorundayız. KP’nin ne için savaştığı, yani onun kimliği kitleler tarafından iyi anlaşılır bir dille konmalıdır. Program, bizim açımızdan göndere çekilen bir bayrak gibidir. Yayınlanan Program Taslağı’ndan daha ileti bir program hedeflemeliyiz, bunun için her komünist programa katkıda bulunabilmek için kolları sıvamak zorundadır.
Programa İlişkin Görüşlerimiz
Programa yaklaşımımızı en temel özellikleriyle anlatmaya çalıştık. Program Taslağı’ndaki yazıları okuduk, vardığımız sonuç: Taslak kısa tutulmaya çalışılmış, bu da temel konular üzerinde genellemeler yapmayı beraberinde getirmiştir. Bu yöntem içerikte ciddi eksikliklere yol açmıştır. Taslak, mevcut programların gerisine düşmüştür. Eleştirilerimiz daha çok içeriğe ilişkin olacaktır.
I. BÖLÜM: Kapitalizm
Bu bölümde kapitalizmin temel özellikleri anlatılırken, hem içeriği ilişkin bazı yanları eksik kalmış, hem de kapitalizmin eleştirisi cılız kalmıştır. Yok etmek istediğimiz bir düzeni anlatıyoruz, elimizden geldiği ölçüde kapitalizmin gelişimini, temel özelliklerini ve yasalarını, başlıca çelişmelerini eleştiren bir dille koymamız gerekir.
Kapitalizmin doğuş ve gelişme koşulları anlatılırken (1. madde), feodalizmin bağrında doğan kapitalizmin toplumsal sınıf ve katmanları nasıl bir değişikliğe uğrattığı kısa ve net bir şekilde anlatılabilirdi. İlkel üretim araçlarının yerini makinaların alması; a) Ortaçağ kentlisinin burjuvaya, b) Serfin, küçük köylülüğün (lonca kalfası ve lonca dışındaki gündelikçi dahil) proletaryaya dönüşmesi. Ayrıca işbölümünün işçiyi makinanın bir parçası haline getirdiği ve özellikle de ticaret sermayesinin kapitalizmde sanayi sermayesine dönüştüğü, yani ticaretin kapitalizmin gelişmesindeki rolü vurgulanmalıydı.
Kapitalistler arasındaki rekabetin sermayenin merkezileşmesine yol açtığı anlatılırken (2. madde); birincisi, sermayenin merkezileşmesi beraberinde; a) ara sınıfların çözülerek proletaryanın saflarına katılmasını, b) sefaletin artmasını, daha da önemlisi yedek sanayi ordusu olan işsizliğin artmasını beraberinde getirdi. İkincisi, proletaryanın işkollarında yoğunlaşması, toplumsal önemini artırdı, burjuvaziye karşı mücadelesini güçlendirdi. Kapitalizmin kendi mezar kazıcısını yarattı.
Aynı maddede, kapitalizmin üretim bunalımları daha çarpıcı bir şekilde anlatılabilirdi. Bu maddeye (ya da ayrı bir madde olarak hemen altına) şunlar eklenmelidir;
“Sanayici kapitalistler, daha çok kâr sağlamak için, gelişen teknolojinin de yardımıyla ne kadarının alıcı bulacağını bilemedikleri metaların üretimine hız verdiler. Toplumsal üretimi, plansızlık, anarşi ve rastlantı yönetir. Pazarın genişlemesi üretimin gelişmesine ayak uyduramaz. Üretim ve geçim araçlarının sermayeye dönüşmesi, artıkdeğerin gerçekleşmesi olanaksızlaşır. Üretim tarzı değişim tarzına karşı ayaklanır ve bunalım kaçınılmaz hale gelir.”
“Kapitalist bunalım üretici güçleri tahrip eder. Üretim araçları, tüketim araçları ve çalıştırılmaya hazır emekçi boldur. Ancak bolluk kıtlığın nedeni olur. Metaların sermayeye dönüşmesi imkansızlaşır. Kapitalizm yarattığı ‘canavar’ı idare edemez duruma düşer.”
“İşçi ücretlerinin yükseltilmesi yoluyla kapitalist bunalıma çözüm bulunabileceği iddiası tamamen temelsizdir. Tersine, bunalımın koşulları işçi ücretlerinin nispeten yüksek olduğu dönemlerde oluşur. Sorun, yaşam araçlarını tüketmekten ziyade, sermayenin üretken tüketimini gerçekleştirmektir. Oysa işçi ücretlerinin yükseltilmesi sadece tüketim araçlarının daha fazla tüketimini sağlayabilir.”
Kapitalizm, toplumda yarattığı çürüme ve tahribat (3. Madde) daha iyi eleştirel bir tarzda anlatılabilirdi. Ek olarak şunlar konulabilir:
“a- Kapitalizm işçilerin sömürülmesine dayanır, üretimin asıl amacı kârdır, kapitalizmde işçi ve emekçiler modern köleler haline gelir. Kısaca kapitalizm, girdiği her ülkede her şeyi alınıp satılabilen bir meta haline getirir.”
“b- Fuhuşun, alkolizmin, dilenciliğin ... dini ve batıl inançların artması, milliyetçiliğin ve milliyetçi çatışmaların artması.”
Proletaryanın tarihsel rolü vurgulanırken (4. Madde), kapitalizmi proleter devrime gebe kılan, üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki çelişkidir. Önce bu çelişkinin devrimi zorunlu kıldığı, sonra çelişkiyi çözecek olanın işçi sınıfı hareketi olduğu vurgulansaydı daha kavratıcı olurdu.
Emperyalizm
Bu bölümü iki açıdan eleştireceğiz. Birincisi yönteme ilişkin, ikincisi içeriğe ilişkin olacak.
Bizce bu bölüm sadece “EMPERYALİZM” başlığıyla değil de, “EMPERYALİZM VE PROLETER DEVRİMLER ÇAĞI” başlığıyla incelenseydi, hem programın yöntemi daha doğru olurdu, hem de içeriğe ilişkin eksikliklerin önüne geçilirdi. Geriye dönüşler kısmı da ayrı bir başlık altında, nedenleri ve sonuçlarıyla birlikte dersler çıkararak ele alınmalıydı. Ayrıca çağımıza vurgu yapmak açısından da bu yöntem daha doğrudur. Taslaktaki “PROLETER DEVRİM VE GERİYE DÖNÜŞLER” kısmı, içerik olarak çok cılız kalmıştır.
Emperyalizm kısmında ilk etapta göze çarpan eksiklik, çağımızın tipik özelliği yeni sömürgeciliğe vurgu yapmamasıdır, anlatımı eksik kalmıştır. Emperyalizm çağında devrim nerede patlak verebilir, sorusuna yanıt verilmemiştir. Devrim, kapitalist-emperyalist sistemin en zayıf olduğu halkalarında patlak verecektir, örneğin Türkiye bu halkalardan biri olabilir. Ayrıca emperyalist metropollerdeki bugünkü durum, işçi aristokrasisi ve işçi hareketinin genel durumu incelenebilirdi. Bununla ilgili olarak bu bölüme şunlar eklenmelidir:
“Emperyalist metropollerdeki devrimci proletarya hareketlerinin güncel zayıflığının maddi temelini, dünya nüfusunun %80’inin yaşadığı bağımlı ülkelerin bir avuç ileri ülke yararına soyulması ve köleleştirilmesi oluşturur. Emperyalist burjuvazi, bağımlı ülkelerin yağmalanmasından elde ettiği fahiş kârların bir kısmını kullanarak işçi sınıfının belli kesimini satın alır; burjuvalaşmış bir işçi tabakası yaratır. Buna dayanarak işçileri yozlaştırmaya, onları kontrol altında tutmaya çalışır. İşçi aristokrasisi sosyalist devrim önünde büyük bir engel haline gelir; her yönden emperyalist burjuvaziye uşaklık eder ve dolayısıyla politika da onu takip eder.”
“Emperyalist metropollerin işçilerinin bağımlı ülkelerin yağmasından pay almalarından hareketle, sözkonusu işçilerin devrimcileşmesi veya bu ülkelerde devrimci durumun olgunlaşması bütünüyle yeni sömürgelerin ulusal ve sosyal kurtuluşuna bağlanamaz. Bağımlı ülkelerdeki antiemperyalist kurtuluş mücadelesi emperyalist bunalımı kendi başına hızlandırır, ancak çelişki içseldir ve bu mücadele verilmese bile bunalım kaçınılmazdır. Buna bağlı olarak metropol proletaryasının göreceli refahı son bulur; bugünkü ‘sosyal barış’ yerini şiddetli sınıf çatışmalarına bırakır.”
Ayrıca bu bölümde, emperyalist savaşlara da değinilmelidir. (1. ve 2. Dünya Savaşları)
Proleter Devrim ve Geriye Dönüşler
Geriye dönüşler, sosyalizme akıl almaz saldırıların yapıldığı günümüzde, önemli bir konudur. Bu kısma sosyalizmden kapitalizme geriye dönüşün nedenlerini ve sonuçlarını dersleriyle birlikte koymalıyız. Kuşkusuz geriye dönüşleri incelemek ayrı bir makale sorunudur, ama biz ayrıntılı tahlillere girmeden kısaca programa koyabiliriz. Uluslararası burjuvazinin ve revizyonizmin gerici hayaller yaydığı günümüzde konunun önemi kendiliğinden açığa çıkmaktadır. Kilit sorun SSCB’deki geriye dönüş örneği, dönüşün temel nedenleri ve dersleri programda incelenebilir. Kitleler uğruna mücadele ettikleri sistemi daha iyi tanırlarsa mücadeleye daha sıkı sarılırlar. SSCB’deki Ekim Devrimi kapitalist-emperyalist sistemin çelişkilerini derinleştirdi, işçi sınıfının burjuvaziye karşı savaşımını şiddetlendirdi. Burjuvazi proleter devrime, karşıdevrimiyle (faşizm) verdi. (Burada, taslakta faşizme yer verilmemesinin önemli bir eksiklik olduğunu ve bu eksikliğin giderilmesi gerektiğini de belirtelim.)
SSCB’deki geriye dönüşlerin nedenleri arasında;
a- Savaşın yarattığı tahribat,
b- Patinin konumu ve parti içi denetimin, iç demokrasinin zayıflaması,
c- Emperyalist kuşatma ve karşıdevrim girişimleri,
d- Kitle örgütlerinin inisiyatif ve denetiminin zayıflaması bulunmaktadır. Program, en azından bu noktalarda daha iyi işlenmelidir.
II. BÖLÜM: Komünizm ve Komünizme Geçiş
Taslakta komünist toplum anlatılırken (15. madde), eksik kalınmıştır. Bu kısma ek olarak, diğer şeylerin yanı sıra, komünizmin dünya çapında bir sistem olduğu vurgulanmalıydı. Bilindiği gibi, kapitalist kuşatmanın yerini sosyalist kuşatma almayınca, yani dünyanın belirleyici ülkelerde sosyalizm kurulmayınca komünizme geçilemez.
Komünizmin alt evresi olan sosyalizm, sömürücü sınıfları ortadan kaldırma dönemidir. Sosyalizmde küçük üretime karşı izlenecek politikalar da net bir şekilde konmalıdır.
III. BÖLÜM: Türkiye Toplumu ve Türkiye Devrimi
22. maddede “Türkiye (...) kapitalizmin belli ölçülerde geliştiği” derken genelleme yapılmıştır. Ölçünün sınırı nedir, koymak gerekir. Ülkemiz kapitalist bir ülkedir, bunu hepimiz biliyoruz. Emperyalizme olan bağımlılık, Türkiye’nin halen bir sanayi toplumu olamayışı gibi nedenlerden dolayı da Türkiye geri kapitalist bir ülkedir. Taslağın bu kısmı düzeltilmelidir. Ayrıca yarı-sömürge yerine yeni sömürge denirse daha doğru olur. Dolaylı anlatımlar içeriği zayıflatır (22. madde). Türkiye’nin bir küçük burjuvalar ülkesi olduğu net konmalıdır.
Taslakta demokratik devrimin nedenlerini sıralarken (25. madde) eksik kalınmıştır. Ek olarak, işçi sınıfının demokrasi sorunu; demokrasi bilinci almamış olan proletaryanın sosyalizmi kuramayacağı gerçeği; faşizmden sosyalizme bir adımda ulaşılamayacağı ve devrimin mutlaka demokratik bir aşamadan geçmesinin zorunluluğu; sosyalizme ancak demokratik bir cumhuriyet aracılığıyla geçilebileceği konmalıdır.
Program Taslağı’nın 25. maddesi demokratik devrim sorununu koyuyor. Daha sonra da Türkiye’nin asgari nesnel koşullara sahip olduğu vurgulanıyor (27. madde). Önce Türkiye’nin sosyalizm için asgari nesnel koşullara sahip olduğu, işçi sınıfının amacının sosyalizm olduğu konmalıydı, hedefimiz budur. Ardından sosyalizme varmak için geçici bir görev, ama üstesinden atlanması mümkün olmayan bir görev olarak antiemperyalist demokratik devrimi koysaydı daha kavratıcı olurdu.
27. maddede, “Ülkemizde (...) ötesinde her iki devrimin önemli ölçüde iç içe geçeceğini göstermektedir” deniliyor.
Her iki devrim nasıl iç içe geçiyor? Demokratik devrim sosyalist devrime geçişin koşullarını hazırlar, ama sosyalizmin kendisi değildir. Demokratik ve sosyalist devrimler birbirinden nitelik olarak farklıdır. Birincisi ikincisine dönüşür. Bu dönüşümün nasıl olacağı (barışçıl ya da şiddete dayalı vb.) tamamen somut koşullara bağlıdır. Taslaktaki anlatım, kavram karışıklığına yol açmıştır. Anlatımın düzeltilmesi gerekir.
Ayrıca taslakta, orta burjuvazinin devrimimiz karşısındaki konumuna yer verilmemiştir. Bununla birlikte diğer sınıfların devrimimiz karşısındaki konumu da çok kısa anlatılırsa program daha canlı olur.
IV. BÖLÜM: Antiemperyalist Demokratik Devrim Programı
Yıkacağımız düzenin yerine (1. Madde) nasıl bir düzen kuracağız? Bunu net koymalıyız. Örneğin: “Faşist diktatörlüğün bütün kurum ve yasalarıyla (ordu, polis, MİT, kontrgerilla, parlamento, bürokrasi, mahkemeler, hapishaneler, Anayasa, vb.) yıkılması, İşçi Köylü Sovyetleri Cumhuriyetinin kurulması” biçiminde formüle edilebilir.
Taslakta sık sık Halk Demokrasisi Devleti tanımı kullanılıyor. Bunun yerine İşçi Köylü Sovyetleri Cumhuriyeti Devleti tanımı kullanılırsa daha doğru olur.
Uluslararası Durum Üzerine
Bu bölümde yönetme ilişkin eleştirimiz var. Anlatım eksiklikleri olmasına rağmen kavratıcı, yöntem olarak yazı ara başlıklara ayrılsaydı daha akıcı olurdu.
İçeriğe ilişkin eksik kalan yanlar var:
a- Faşizmin metropollerde örgütlenmesi ve tırmanışa geçmesi;
b- Uluslararası komünist hareketin genel durumu ve işçi sınıfı cephesindeki durum;
c- Bugün dünyada var olan komünist grupların, partilerin genel durumu ve Türkiye komünist hareketinin görevleri;
d- ABD emperyalizminin “Yeni Dünya Düzeni” ve buna ilişkin uygulanan emperyalist politikalar işlenebilirdi.
Hacer Yılmaz-Coşkun Güney, Aralık 1993