Sovyet Devlet Hukuku - Sosyalist Hukuk - Sovyet Anayasası - Sovyet Demokrasisi - Proleter Demokrasi
I- Sovyet Devlet Hukuku - Sosyalist Hukuk
1- Sosyalist Hukukun Doğuşu
Sovyet hukukunun veya genel anlamda sosyalist hukukun doğuşu belli bir yasallığın kaçınılmaz sonucuydu. Bu yasallık, Ekim Devriminin zaferi ve bu zaferin sonucu olarak da proletarya diktatörlüğünün kurulmasıydı. Hukuk ve devlet arasında sıkı bir bağ vardır ve bu iki kavram sınıfsal karakter taşırlar. Bu hukuk ve devlet arasındaki birbirinden ayrılmayan bağlılık, Ekim Devrimi sürecinde bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmıştı. İşçi sınıfı, sosyalist devrim sonucunda yeni tipte devleti; sosyalist devleti/ proletarya diktatörlüğünü kurmakla sorunun sadece bir yönünü çözümlemiş oluyordu. Sorunun ikinci yönü ise yeni hukukun; sosyalist hukukun devrimci yasallık/yaratılması ve geliştirilmesidir. Devrimci, sosyalist kazanımların korunması, normlaştırılması, geliştirilmesi ve pekiştirilmesi başka türlü olamaz. Öyleyse sosyalist hukuk yeni hukuktur, insanlık tarihinin tanıdığı en yüksek/gelişmiş hukuktur; devletsiz, sınıfsız topluma-komünist topluma geçişte tarihi olarak en son hukuk anlayışıdır.
Rusya'da Ekim Devrimi, hakim sınıflara karşı çetin bir silahlı mücadele sonucunda zafere ulaşmıştı. Proletarya, burjuva devlet mekanizmasını parçalamıştı. O, aynı zamanda burjuva hukukunu da parçalamıştı. Burjuva hukuk, sosyal eşitsizliğin, sömürünün, mülkiyetin belli ellerde toplanmasının, siyasi iktidarın hakim sınıfların elinde olmasının ifadesiydi. Burjuva devlet, burjuva hukukun uygulanmasını sağlayan araçtı. Burjuva devlet mekanizmasının parçalanması, sonuç itibariyle burjuva hukukunun da parçalanmasını kaçınılmaz bir zorunluluk haline getiriyordu.
Rusya'da eski hukukla kopuş olağanüstü, hızlı ve seri gerçekleşti. Ama yeni hukukun oluşturulmasında genç sovyet devleti çok büyük zorluklarla karşılaştı. Her şeyden önce sosyalist hukuk ve uygulanması konusunda hiçbir pratik tecrübe yoktu. Genç sovyet devleti, sosyalist hukuk sistemini hiç yoktan yaratmakla karşı karşıyaydı. Diğer taraftan yeni üretim ve toplumsal ilişkiler fırtınalı bir gelişme ve değişim içindeydiler. Dolayısıyla sosyalist hukuk bir taraftan oluşturulmak, diğer taraftan da fırtınalı gelişmeye ayak uydurmak zorundaydı. Sovyet devleti, bütün zorlukların üstesinden başarıyla geldi; devrim kendi yasalarını ve yasallıklarını da yaratıyordu. Sosyalist hukuk, çetin sınıf mücadelesi sürecinde kapitalist kuşatma iç ve dış düşmanlara karşı mücadele içinde gelişti. Sovyet hukuku, sovyet devletinin ve sovyet toplumunun, bir bütün olarak sosyalizmin inşasının yasallığının doğrudan ifadesidir.
2- Sosyalist Hukukun Tanımı, Sınıfsal Karakteri Ve Özü
Sosyalist üretim ilişkileri, üretim araçlarının sosyalist mülkiyetle oluşu ve bir bütün olarak sosyalist ekonomi sistemi sosyalist hukukun maddi temelini oluştururlar. Sosyalist hukuk, sosyalizmin ekonomik temelini korur. Sosyalist hukuk aynı zamanda sosyalizmin, sosyalist düzenin siyasi temellerini de korur. Ekonomide ve devlet ve toplumsal yaşamın diğer bütün alanlarında sosyalist ilişkileri düzenlemek için sosyalist toplumda hukuk-sosyalist hukuk-zorunludur. Zorunlu olan bu hukukun- somutta da sosyalist sovyet hukukunun- tanımı nasıl yapılmalıdır? Sosyalist sovyet hukukunun tanımı 1938'de hukuk bilimcilerinin ilk birlik görüşmesinde şöyle yapılıyordu:
"Sosyalist sovyet hukuku davranış kurallarının (normlarının) bütünüdür; bu normlar, sosyalist sovyet devleti tarafından düzenlenirler veya teyit edilirler ve Sovyet halkının iradesini dile getirirler. Bunlar, kullanımı sovyet devletinin zor kullanımıyla teminat altına alınan ve işçi sınıfı ve bütün emekçiler için makbul ve faydalı olan, yani ekonomide kapitalizmin kalıntılarının tam ve nihai yok edilmesine, insanların yaşam tarzına ve bilincine ve komünist toplumun inşasına hizmet eden durumların ve ilişkilerin korunmasına, sağlamlaştırılmasına ve geliştirilmesine hizmet eden normlardır" (M.S- Strogowiç; "Das Sozialistische Sowjetrecht- das Recht eines hâheren Typus", Lehrmaterial, Aktaran; Deutsche Akademie für Staats- und Rechts- Luissenschaft "Walter Ulbricht", Lehrmaterial Nr.2 ZUM Lehr- Programm Nr. S, "Die Marxistisch- Leninistische Thearie des Sta- ates und des Rechts", Berlin 1956, s. 68/69).
Bu tanımlamada sosyalist sovyet hukukunun tarihi oluşumunu ve dolayısıyla sınıfsal karakterini de görmekteyiz.
Marks, Engels, Lenin ve Stalin'in çalışmalarında bir taraftan genel olarak hukukun, diğer taraftan da özel anlamda sosyalist hukukun sınıfsal karakteri üzerine dikkat çekilmiştir. Örneğin Lenin, sosyalist devrimin bir sonucu olarak oluşturulan sosyalist hukukun sınıfsal içeriği, hedefi ve görevleri açısından yeni ve daha yüksek tipte bir hukuk olduğunu birçok kez vurgulamıştır.
"Biz ve karşıtlarımız arasında düzen ve yasa anlayışında temel bir zıtlık vardır. Şimdiye kadar düzen ve yasa olarak toprak beyleri ve memurlar için makul şey geçerliydi. Ama biz, köylülüğün çoğunluğu için makul olanın düzen ve yasa olduğunu iddia ediyoruz." (Lenin; "Erster Gesamtrussischer Kongress der Bauerndeputierten", C-24, s. 494, Alm.)
Marksist teori, hukuku hakim sınıfın irade beyanı olarak ele alır. "Yasa nedir? Bu, zafer kazanan ve devlet iktidarını ellerinde tutan sınıfların irade beyanıdır" (Lenin; "Agrarprogramm der Sozialdemokratie", C-13, s. 327 Alm.).
Hakim sınıfın iradesi, hukuk ve yasalar çerçevesinde kendini ifade ederek, genel geçerli ve hakim irade olur. Onun böyle olması ise devletin zor gücüyle sağlanır.
"Devletin dile getirdiği irade, devlet zoru tarafından tespit edilen yasa olarak geçerlilik kazanmak zorundadır." Aksi takdirde "irade" kelimesi sadece havada sönen boş ses olur." (Lenin; "Eine Widerspruchsualle position", C- 25, s. 80, Alm.)
Öyleyse; hakim sınıf, ekonomide ve politikada hakim sınıf, hakimiyetini veya iradesini kendi hukuk anlayışıyla, yasalarıyla ifade eder.
"Bir şeyleri yasaklamak veya düzenlemek için devlet gücüne sahip olunmalıdır" (Lenin, a.g.y).
Sosyalist sovyet hukuku kendinden önceki diğer bütün hukuk anlayışlarından kökten farklıdır. Sovyet hukuku, sömürüye dayanan üretim biçimlerinin ve bunlara tekabül eden sömürücü sınıfların hukuku değildir. Sovyet hukuku, siyasi iktidarı elinde tutan proletaryanın ve tüm emekçilerin iradesini dile getirir. Bir karşılaştırma yaparsak; sömürüye dayanan toplumlarda hukuk, bir avuç sömürücü azınlığın ezici çoğunluk karşısında iradesini ifade ederken, sosyalist hukuk, ezici çoğunluğun sosyalizmi kurma ve sınıfsız topluma doğru geliştirme iradesini ifade eder.
Sosyalist sovyet hukukunun sınıfsal içeriği, genç sovyet devletinin daha ilk kararnamelerinde görülmekteydi. Örneğin II. Bütün Rusya Sovyet Kongresi'nin "Toprak üzerine" kararnamesiyle toprak beylerinin toprak üzerine mülkiyetini tazminatsız olarak geçersiz kılmış ve bu mülkleri halkın mülkiyetine geçirmiştir. Diğer taraftan başka bir dizi kararnamelerle dış ticaret, ticaret filosu, bankalar, demiryolları ulusallaştırılmıştır. Örneğin Bütün Rusya Merkezi Yürütme Komitesi'nin 27 Aralık 1917 tarihli kararnamesiyle bankacılık devlet tekeline alınmıştır.
Sosyalist hukuk çerçevesindeki bütün bu kararnameler, yasalar ve tedbirler iktidardaki proletaryanın ve müttefiklerinin çıkarlarını ifade ediyorlardı. Bütün bunlar, doğuşundan itibaren sovyet devletinin yeni, eskisinden tamamen farklı, sosyalist bir hukuka sahip olduğunu gösteriyorlar. Sosyalist sovyet toplumu ve sosyalist devlet gibi sosyalist hukuk da oluşumundan itibaren sürekli gelişme, mükemmelleşme sürecinden geçmiştir.
Öyleyse:
Sosyalist sovyet hukuku, burjuva hukukun devamı veya geliştirilmiş hali değildir. Sosyalist sovyet hukuku, sosyalist hukuk olarak doğmuş ve giderek mükemmelleşmiştir.
Sosyalist sovyet hukuku, içerik ve öz bakımından sömürücü toplumlarının hukuk anlayışından temelden farklıdır. Sosyalist sovyet hukuku, toplumsal ve grup mülkiyetine dayanırken, örneğin burjuva hukuk üretim araçlarına olan özel mülkiyete dayanır.
Burjuva hukuk, sömürü düzenini, insanın insan tarafından sömürülmesini yasallaştırırken, sosyalist sovyet hukuku, sömürünün ortadan kaldırılmasını, sosyalist toplumun üyeleri arasında "eşitliği" yasallaştırır. Sosyalist sovyet hukukunun toplumun üyeleri arasında "eşitliği" sağlaması üretim araçlarının toplumsal (sosyalist) mülkiyette olmasından dolayıdır.
Burada söz konusu olan eşitlik, burjuva anlamda veya burjuvazinin anladığı eşitlik değildir. Sosyalist hukuk çerçevesinde eşitlik "herkesten yeteneklerine göre, herkese randımanına göre" ilkesinin gerçekleştirilmesidir.
Sosyalizmde eşitlik ve bu anlamda sosyalist hukukun ne olduğunu Stalin şöyle açıklar:
“a) Kapitalizm yıkıldıktan ve kapitalistler mülksüzleştirildikten sonra bütün emekçilerin sömürüden eşit olarak kurtarılması;
b) Bütün toplumun mülkü olduktan sonra üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin herkes için eşit şekilde ortadan kaldırılması;
c) Herkesin yeteneklerine göre çalışmada eşit yükümlülükleri ve bütün emekçilerin randımanlarına göre ücretlendirilmede eşit hakları (sosyalist toplum);
d) Herkesin, yeteneklerine göre çalışmada eşit yükümlülükleri ve bütün emekçilerin ihtiyaçlarına göre geçiminin sağlanmasında eşit hakları (komünist toplum).” (Stalin; XVII Parti Kongresi’ne sunulan siyasi rapordan, C- 13, s. 315, Alm.)
Burada, sosyalizmde, sosyalist hukuk çerçevesindeki eşitlik anlayışıyla kapitalizmde burjuva hukuk çerçevesindeki "eşitlik" anlayışı arasındaki fark görülmektedir.
Sosyalist hukuk (sovyet hukuku), sosyalist toplum vatandaşının eğitiminde ve sosyalist bilincin pekiştirilmesinde devasa bir silahtır. Bunun tam tersi burjuva hukuk için geçerlidir.
Sosyalist devletin, sosyalist hukuk düzeninin toplumsal mülkiyetin korunması için proletarya ve müttefiklerinin iradesini ifade eden sosyalist hukuk (sovyet hukuku), vatan hainlerini, yıkıcıları, sabotajcıları, ajanları vb. cezalandırır. Bunun ötesinde sosyalist hukuk, kapitalizmin kalıntılarının ifadesi olan burjuva anlayış ve tavırlar sergileyen, böylelikle sosyalist toplumun gelişmesini zedeleyen veya yozlaştıran vatandaşları, hakim hukuk normlarına uymaya çağırır, eğitir ve gerekirse cezalandırır.
3- Sosyalist Sovyet Hukukunun Temel İlkeleri
Burada da söz konusu olan, sosyalist hukukun içeriği ve özü olduğu ve buna yukarıda değinildiği için tekrardan kaçınacağız ve önemli gördüğümüz temel ilkeleri kısa kısa açıklamakla yetineceğiz.
-İktidar sorunu-toplumun, proletarya tarafından devletsel yönetilmesi açısından sosyalist sovyet hukuku:
Sosyalist sovyet hukuku, proletaryanın siyasi iktidarını pekiştirir ve bütün normları ve uygulanmasıyla emekçilerin işçi sınıfı etrafında toplanmasına; proletarya ile emekçi yığınlar arasındaki ittifakın pekişmesine hizmet eder. Bir örnek: Tarımsal alanda büyük çiftlik tüzüğü. Bu türden ilk tüzük, 1 Mart 1930'da Halk Komiserleri Konseyi ve SSCB Merkezi Yürütme Komitesi Başkanlığı tarafından onaylanmıştı. Bu tüzük, emekçi köylülerin kooperatifsel büyük üretim bazında birleşmelerinde belirleyici bir rol oynamıştı. Böylelikle kooperatifsel üretimin ve kolektif ekonomik yaşamın temelleri yasal olarak pekiştiriliyor ve bu durum emekçi köylülüğün sosyalist bilinçlenmesinde/eğitiminde belirleyici bir rol oynuyordu.
-Sosyalist mülkiyetin dokunulmazlığı açısından sosyalist sovyet hukuku:
Sovyetler Birliği'nde üretim araçları üzerinde sosyalist mülkiyetin iki formu vardı: a) Sosyalist devlet mülkiyeti, diğer tanımlanmasıyla genel halk mülkiyeti. b) Kolhozlardaki grup mülkiyeti, diğer tanımlanmasıyla kooperatifsel-kolektif ekonomik mülkiyet.
Bu mülkiyet, sosyalist toplumda sosyalizmin ekonomik yasalarının ve dolayısıyla sosyalist toplumun maddi temelini oluşturur. Üretim araçları üzerindeki sosyalist mülkiyet olmaksızın proletarya diktatörlüğü, sosyalist toplum ve sosyalist hukuk olamaz. Bundan dolayıdır ki, sosyalizmin maddi temeli olan sosyalist mülkiyetin dokunulmazlığı vardır. Ona dokunmak; yozlaştırmak, başkalaştırmak sosyalizmin ve buna bağlı olarak sosyalist hukukun maddi temelini, varoluşunu ortadan kaldırmak demektir. Sosyalist Sovyetler Birliği'nde sosyalist mülkiyetin dokunulmazlığı anayasa ve gerekli yasalarla teminat altına alınmış ve korunmuştur. Sosyalist mülkiyete dokunmak; başkalaştırmak, çalmak, zarar vermek vs. cinayetle eş anlamlı görülmüştür.
-Sömürünün ortadan kaldırılması açısından sosyalist sovyet hukuku:
Sosyalizmin, proletarya diktatörlüğünün ön koşulu veya "olmazsa olmaz" koşulu, insanın insan tarafından sömürüsünün ve bu sömürünün maddi temelini oluşturan koşulun; üretim araçlarına olan özel mülkiyetin ortadan kaldırılmasıdır. Sosyalist sovyet hukuku, bu koşulun ortadan kaldırılmasının ifadesidir. Bu, genç sovyet devletinin daha ilk kararnamelerinde açıklanmıştı.
-Sosyalist hümanizm ve demokratizm açısından sosyalist sovyet hukuku:
Sovyet hukuku, tamamen her yansımasıyla hümanist bir hukuktur. Bu, onun sosyalist (sınıfsal) karakterinden kaynaklanmaktadır. O halde, hümanist olmayan bir hukuk asla ve asla sosyalist hukuk olamaz. Halkın maddi ve kültürel yaşam seviyesinin yükseltilmesi sosyalist sovyet hukukunun odak noktasıdır. Bir taraftan sosyalizmden, sosyalizmin inşasından bahsetmek ve diğer taraftan da halkın maddi ve kültürel yaşam seviyesini yükseltmemek birbiriyle bağdaşmaz. Geçici, konjonktürel durumlar hariç, sosyalizm eşittir halkın kültürel ve maddi yaşamının yükseltilmesi eşittir sosyalist hümanizm demektir.
Diğer taraftan sosyalist sovyet hukuku, savaş kışkırtıcılığını engelleme, savaş kışkırtıcılarını şiddetle cezalandırma ve enternasyonalizm açısından da en derin, en anlamlı ve kapsamlı hümanizmdir. Buna ulusların eşit haklara sahip olmaları anlayışı da dahildir.
Sosyalist demokratizmin tam anlamıyla uygulanmasını sağlamak sovyet hukukunun temel ilkelerinden birisidir. Bu anlamda sosyalist hukuk eşittir sosyalist demokrasidir. Sovyet hukuku, sovyet emekçilerine en kapsamlı demokratik hakları ve özgürlükleri veren ve garantileyen hukuktu. Böylelikle sovyet hukuku, sosyalist sovyet toplumunun üyelerine toplumsal yaşamı örgütlemeye ve şekillendirmeye sorumlu olarak katılmanın bütün yollarını açan bir hukuk oluyordu.
Burjuva hukuku, özgürlük haklarını açıklayan hukuktur. Sosyalist sovyet hukuku ise hak ve özgürlüklerin sadece açıklanmasını değil, onun gerçekleştirilmesini, dolayısıyla bu gerçekleştirmenin maddi temelini sosyalist düzeni teminat altına almayı içeren hukuktu. Sovyet anayasaları ve özellikle Sosyalist Anayasa olarak da tanımlanan 1936 Anayasası, sosyalist demokrasinin kapsamını, uygulanışını ve gelişmesini ifade eden en önemli belgedir.
-Toplumsal ve kişisel çıkarların ahenkli kaynaşması açısından sosyalist sovyet hukuku:
Sömürüye dayanan toplumlarda, toplumsal çıkarlarla kişisel çıkarların ahenk içinde olmaları veya bütünleşmeleri asla söz konusu olamaz. Bu ilk kez sosyalizmde söz konusu olmuştur, gerçekleşmiştir.
"Birey ve kolektif arasında, tek tek kişilerin çıkarları ve kolektifin çıkarları arasında uzlaşmaz bir zıtlık yoktur, olamaz da. Böyle bir zıtlık olamaz. Çünkü kolektivizm ve sosyalizm, bireysel çıkarları yadsımaz, tersine onları, kolektifin çıkarlarıyla ahenkli hale getirir. Sosyalizm, bireysel çıkarları dışlamaz. Sadece sosyalist toplum, bu kişisel çıkarları tam anlamda tatmin eder. Evet, dahası; sosyalist toplum, tek tek bireylerin çıkarlarının korunması için yegane sağlam garantiyi teşkil eder. Bu anlamda 'bireycilik' ve 'sosyalizm' arasında uzlaşmaz bir zıtlık yoktur" (Stalin "İngiliz yazarı H. G. Wells ile söyleşi", C. 14, s. 10, Alm.).
Öyleyse; sosyalist sovyet hukuku, tek tek kişilerin çıkarlarıyla toplumun çıkarlarını karşı karşıya getirmeyen, toplumun çıkarlarıyla kişilerin çıkarlarının birbirlerini tamamlamalarını sağlayan hukuktur. Sovyet hukuku, bunu "Herkesten yeteneklerine göre, herkese randımanına göre" ilkesinin gerçekleştirilmesiyle sağlıyor.
-Sosyalist yasallığın gerçekleştirilmesi açısından sosyalist sovyet hukuku:
Sosyalist yasallık, sosyalist sovyet hukukunun bütün yönleriyle tutarlı bir şekilde tek tek bireyler ve kurumlar tarafından bilinçli kabulü ve onun kurallarına göre hareket etmektir. Sosyalist yasallık emekçilerin iradesini gerçekleştirilmesinin metodudur.
Sosyalist hukuk, üstyapının bir kısmı olarak, altyapı üzerinde aktif bir etkide bulunur. (Her hukukun, dolayısıyla burjuva hukukunun da bu özelliği vardır). Bu anlamda sosyalist sovyet hukukunu diğerlerinden ayıran belirleyici özellik, onun altyapısının gelişmesini yaratıcı bir şekilde etkilemesidir. Bunun nedeni açıktır. Sosyalist devlet -somutta da sovyet devleti- sosyalist üretim ilişkilerini ancak burjuvaziyi, onun hakimiyetini yıktıktan sonra hukukun yardımıyla oluşturur. Sosyalist üretim ilişkileri kapitalizmin bağrında oluşamaz.
Bu ilişkiler, ancak ve ancak kendilerine tekabül eden sınıfın iktidarı altında, kendilerine tekabül eden mülkiyetin var olduğu koşullarda oluşurlar. Bu oluşumda ve şekillenmede sosyalist hukuk belirleyici, aktif bir rol oynar.
4- Sosyalist Sovyet Hukukunun Gelişme Aşamaları
Hukuk ile devlet kavramları arasında sıkı bir bağ vardır. Hukuksuz devlet, devletsiz hukuk olmaz. Bu, sosyalist sistem için de geçerlidir. Sosyalist devlet, sosyalist hukuk çerçevesinde kurumlaşır ve hukuk da sosyalist devletin gelişmesine paralel olarak gelişir ve her iki olgu sınıfsız toplumda; komünizmde yok olurlar.
Sosyalist sovyet hukuku da sovyet devletinin gelişmesine paralel olarak gelişmiş ve şekillenmiştir. Bu anlamda sovyet devletinin temel gelişme aşamaları, sovyet hukukunun da gelişme aşamalarını oluştururlar. O halde, sosyalist sovyet hukuku, iki temel gelişme aşamasından oluşmaktadır.
Sovyet devleti, varlığının daha ilk aylarında, eski gerici yasaları geçersiz kılarak, yeni sosyalist yasalarla, kararnamelerle sosyalist düzeni şekillendirerek sosyalist hukuku oluşturmuştur. Yukarıda da belirttiğimiz gibi barış, toprak, ulusallaştırma, devlet ile kilisenin, okul ile kilisenin birbirinden ayrılması üzerine çıkartılan kararnameler, genç sovyet devletinin sosyalist hukuku oluşturmadaki ilk adımlarıydı. Bunlar ilk sosyalist yasalardı.
Kararname, ilk dönemde sovyet iktidarı yasalarının temel formunu oluşturuyordu. Ekim Devrimini hemen takip eden dönemde sovyet iktidarı, yasalarıyla, kendi hukukuyla toplumsal ilişkilerin bütününü kapsayacak durumda değildir. Bundan dolayı sovyet mahkemeleri bir taraftan yeni çıkartılan kararnameler ışığında hareket ederlerken, diğer taraftan da, devrimin yürürlükten kaldırmadığı eski düzenden kalma yasalardan yararlanıyorlardı. Ama 1918'in ortalarına gelindiğinde genç sovyet devleti, eski yasalara göre hareket etmeyi ve karar almayı tamamen yasaklamak ve her alanda, her konuda sovyet yasalarını geçerli kılmıştı.
Demek oluyor ki, sovyet hukuku, süreç içinde gelişmiştir, süreç içinde geçerli kılınmıştır. Bu gelişmeyi Lenin şöyle anlatır:
"Bizde, kararnamelerin propagandanın bir formu olarak hizmet gördüğü bir zaman vardı. Bizimle alay ediliyordu. Bolşevikler, kararnamelerin hayata geçirilmediğini anlamıyorlar deniyordu; bütün karşıdevrimci basın böylesi olaylarla doluydu. Ama Bolşeviklerin iktidarı ele geçirdiklerinde ve sıradan köylü ve sıradan işçiye devleti böyle yönetmiş olmak istiyoruz, işte burada bir kararname, deneyin diye açıkladıklarında bu dönemin bir meşruluğu vardı. Biz, sıradan işçi ve köylüye, politika anlayışımızı kararnameler formunda iletiyorduk. Böylelikle kitleler nezdinde sahip olduğumuz devasa güveni kazandık" (XI. Parti Kongresi’ndeki Konuşma, C. 33, s. 281, Alm.).
Sovyet devleti güçlendikçe, sovyet devlet organları duruma hakim oldukça, sovyet hukuku da buna paralel olarak gelişmiş ve şekillenmiştir.
Burjuvaziye göre yasalar, savaş döneminde yürürlükten kaldırılır. Sovyet devleti açısından bu anlayış tamamen saçmadır. Sovyet hukuku, iç savaş döneminde, bu haklı savaşın koşullarına ve gereksinimlerine de cevap verecek bir şekilde gelişmiştir. Bu dönemde çıkartılan sovyet yasaları, iç savaşın kazanılmasında, işçi-köylü ittifakının pekiştirilmesinde, emekçilerin ezici çoğunluğunun genç sovyet devletinin, komünist partinin etrafında toplanmasında çok önemli bir rol oynamışlardır. Keza sovyet yasaları, barışçıl inşa döneminde -NEP dönemine geçişten itibaren- ekonominin yeniden inşa edilmesinde, sosyalist sanayileşmenin ve tarımın kolektifleştirilmesinin ön koşullarının hazırlanmasında da önemli rol oynamışlardı.
7 Ağustos 1932'de çıkartılan yasa -sosyalist mülkiyetin korunması ve pekiştirilmesi üzerine yasa- sovyet düzeninin maddi temelini oluşturan sosyalist mülkiyetin korunmasında çok önemli bir rol oynamıştı. Yukarıda bahsettiğimiz, tarımsal alanda büyük işletmelerde, büyük üretimle kolektifleştirmeyle ilgili yasa da, sovyet kırında sosyalizmin gelişmesinde keza önemli bir rol oynamıştı.
"Sosyalist devletin ilk gelişme aşamasındaki temel görevi -dış saldırılara karşı ülkenin savunulmasının yanısıra- ülke içinde sömürücü sınıfların baskı altına alınmasıydı; bu sınıflar devrilmişlerdi, ama sovyet hakimiyetine karşı mücadeleyi sürdürüyorlardı. Bu gelişme aşamasının hukuku bazı özellikler gösteriyordu; sömürücü unsurların ve yardımcılarının, örneğin siyasi hakları ellerinden alınmıştı. Sovyet hukukunun normları, önceleri şehirde ve kırda kapitalist unsurların sınırlandırılmasını, sonraları ise onların tamamen yok edilmesini öngörüyorlardı." ("Büyük Sovyet Ansiklopedisi", SSCB, C. II, s. 1510, 1952, Alm.)
Sosyalist devletin ikinci gelişme aşamasında sosyalist sovyet hukukunun bütün yönlü ve yoğun bir gelişmesi, sosyalist yasallığın güçlendirilmesi söz konusu olmuştur.
SSCB Halk Komiserleri Konseyi ve Merkezi Yürütme Komitesi, 25 Haziran 1932'de "Devrimci Yasallık Üzerine" bir kararname çıkartır. Sovyet devletinin var oluşunun onuncu yıldönümüyle bağlam içinde çıkartılan bu kararnamede, sovyet yasalarını sıkı bir şekilde yerine getirmenin, bu yasalara uygun olarak hareket etmenin önemi vurgulanmaktadır. Bu kararname, bütün sovyet organlarını idari keyfiyete, yasal olmayan ev aramalarına, tutuklamalara, el koymalara, bürokratizme, emekçilerin şikayetlerini ele alıştaki vurdumduymazlığa karşı mücadele için tedbirlerin alınmasıyla yükümlü kılıyordu.
Stalin 1933'te, bu dönemdeki sosyalist yasallık sorunu üzerine şöyle diyordu:
"Dönemimizin devrimci yasallığının NEP'in ilk döneminin devrimci yasallığından hiç de farklı olmadığı, dönemimizin devrimci yasallığının NEP'in ilk döneminin devrimci yasallığına bir dönüş olduğu söyleniyor. Bu tamamen yanlıştır. NEP'in ilk döneminin devrimci yasallığı, sivri ucunu, esas itibariyle, savaş komünizminden sapmalara, "yasal olmayan" el koymalara ve tahsilatlara karşı çevirmişti. O, özel mülk sahibine, bireysel mülk sahibine, kapitaliste, sovyet yasalarına sıkı bir şekilde uyma koşuluyla mülklerinin zarar görmeyeceğini teminat altına alıyordu. Dönemimizdeki devrimci yasallık ise tamamen başkadır. Dönemimizin devrimci yasallığı sivri ucunu artık çoktan beri var olmayan savaş komünizminden sapmalara karşı değil, aksine, toplumsal ekonomideki hırsızlara ve zarar vericilere karşı, toplumsal mülkiyeti zimmetine geçirenlere karşı çevirmiştir. Dolayısıyla dönemimizdeki devrimci yasallığın en büyük ihtimamı, toplumsal mülkiyetin korunması için geçerlidir, başka bir şey için değil." ("Birinci Beş Yıllık Planın Sonuçları", SBKP (B) MK ve Merkezi Kontrol Komisyonu'nun Birleşik Planı’ndaki Konuşma, C. 13, s. 188, Alm.)
Sovyet devleti, özellikle '30'lu yıllarda sosyalizmin başarılı inşasına paralel olarak gelişen teröre, sabotajlara, ihanetlere, suikastlara, zarar verici hareketlere karşı mücadeleyi bu alanda çıkardığı yasalarla da sürdürmüştür. Örneğin 1 Aralık 1934'te S.M. Kirov'un katledilmesiyle bağlam içinde çıkartılan "Sovyet İktidarının Yöneticilerine Karşı Terör Eylemleri, O Terörist Örgütlenmelere Karşı Mahkemelerin İşletilmesi Üzerine" yasa, 8 Haziran 1934'te çıkartılan vatan hainlerini cezalandırma yasası, 14 Eylül 1937'de çıkartılan karşıdevrimci zarar vericilerine karşı mahkemelerin işletilmesi yasası vs.
Bunun ötesinde yine bu dönemde Sovyet hükümeti yeni bir dizi yasa ve tedbirlerle yaşam alışkanlıklarında sosyalist ilkelere uyulmasını düzenlemeye çalışmış, gençliğin haklarını korumuştur. Aynı şekilde ana ve çocuk sağlığına dair yeni yasal düzenlemeler yapılmıştır.
1936'da yürürlüğe giren anayasa sosyalist sovyet hukukunun gelişme seviyesini ifade ediyordu. (Aşağıda ele alacağız.)
"Sovyet devletini yeni görevlerle karşı karşıya bırakan sosyalizmin SSCB'ndeki zaferi, hukukun köklü bir değişimine de neden olmuştu.
Ülke içinde sömürücü sınıfların baskı altında tutulması için oluşan o zamana kadarki hukuk normları geçersiz olmuşlardı; çünkü "sömürücüler artık yoktu ve dolayısıyla baskı altında tutulacak kimse de yoktu" (Stalin; Leninizmin Sorunları, Almanca, Berlin, 1951, s. 727). Devletin ikinci gelişme aşamasındaki sosyalist sovyet hukuku, ilk aşamadaki hukuktan biçim, görevler ve içerik bakımından farklıydı. Bu, devletin işlevlerinin artık başka olmasından kaynaklanıyordu. Hukukun bu aşamadaki temel görevi iktisadi-örgütsel ve kültürel-eğitsel alandaydı. Stalin'in öğrettiği gibi bu görev, sovyet devletinin gelişmesinin ilk aşamasında da söz konusuydu, ama öncelikle ikinci aşamada tam anlamıyla kendini gösterdi. Sosyalizmde sömürücü özel mülkiyet nihai olarak yok edildi. Sosyalist ekonomi sistemiyle bağlam içinde sosyalist mülkiyet, sovyet devletinin iktisadi tabanını oluşturuyordu. Bu, sosyalist mülkiyetin korunmasının niçin çok önemli olduğunun nedenidir. Yeni anayasa, toplumsal sosyalist mülkiyetin korunmasını vatandaşların temel yükümlülüklerinden birisi olarak görür. (Büyük Sovyet Ansiklopedisi, a.g.k., s. 1510-1512, Alm.)
II- Sovyet Anayasası
1- Sovyet Anayasası Ve Tarihi Gelişimi
Burjuva ve sosyalist anayasa arasında bir karşılaştırma yapabilmek için önce burjuva anayasanın anlamına bakalım.
Lenin burjuva anayasa oluşumunu şöyle açıklıyor:
"Çeşitli Avrupa ülkelerindeki anayasalar, bir taraftan feodalizm ve mutlakiyetçilikle, diğer taraftan da burjuvazi, köylüler ve işçiler arasında uzun ve zor sınıf mücadelesinin sonucuydu. Yazılı ve yazılı olmayan anayasalar,... yeninin eski üzerine bir dizi güçlükle kazanılan zaferlerden ve eskinin yeniye verdiği bir dizi yenilgiden sonraki mücadelenin sonuçlarının sadece bir tespitidir. " ("Wachsendes Missverhaeltnis", C. 18, s. 557, Alm.)
Burada burjuvazinin feodalizme ve mutlakiyete karşı mücadelesi ve burjuva devimlerinin zaferi söz konusudur. Bu mücadeleler sonucu kabul edilen anayasalar da burjuva devrimlerinin en önemli kazanımlarından birisiydiler. Burjuvazi iktidara gelmişti ve onun anayasası belli bir sınıfın, yani burjuvazinin çıkarlarını ve iradesini ifade ediyordu. Böylelikle genel olarak anayasa, her bir ekonomik toplum formasyonunda hakim olan sınıfın çıkarlarının ve iradesinin doğrudan ifadesi olmaktadır.
Yapısı ve formülasyonu ne denli farklı olursa olsun bütün burjuva anayasalarının belli ortak yönleri vardır. Bunları Stalin şöyle belirtiyor;
"Burjuva ülkelerin anayasaları metot olarak kapitalist toplum düzeninin sarsılmazlığı inancından hareket ederler. Bu anayasaların esas temelini kapitalizmin ilkeleri oluşturur. Kapitalizmin temel direği şunlardır: toprağa, ormanlara, fabrikalara, işletmelere ve başka üretim araçları ve aletleri üzerindeki özel mülkiyet; insanın insan tarafından sömürüsü; sömürücülerin ve sömürülenlerin varlığı; toplumun bir kutbunda emekçi çoğunluğun yaşam belirsizliği ve diğer kutupta da emekçi olmayan, ama yaşamı teminat altına alınmış azınlığın israfı vs. vs."
"Burjuva anayasalar, toplumun antagonist sınıflardan; zenginliklere sahip olan sınıflardan ve hiçbir şeye sahip olmayan sınıflardan oluştuğu anlayışını sessiz sedasız kabul ederler." "Burjuva anayasalar, ulusların ve ırkların eşit haklara sahip olmadıklarını, tam haklara sahip olan ve tam haklara sahip olmayan ulusların olduğunu sessiz sedasız kabul ederler."
"Demokratizm açısından burjuva anayasalar iki gruba ayrılırlar. Gruplardan birisi, vatandaşların eşitliğini ve demokratik özgürlükleri reddeder,... diğer grup ise... demokratik ilkeleri kabul eder, özellikle ön plana çıkartır, ama sınırlamalarla tamamen sakatlar."
"Burjuva anayasalar, metot olarak vatandaşların formel haklarını tespit etmekle yetinirler ve bu hakların gerçekleşmesinin koşullarıyla, gerçekleşmesinin olanağıyla, gerçekleşmesi için (gerekli) araçlarla ilgilenmez." (SSCB Anayasa Taslağı Üzerine, C. 14, s. 67-70, Alm.)
Burjuva anayasaların genel ve temel özellikleri böyle.
a- Sovyet Devletinin İlk Kararnameleri
Ekim Devrimiyle ilk Sovyet Anayasası’nın kabulü arasında sekiz aylık bir zaman dilimi vardır. Bu zaman dilimi içinde bir taraftan sovyet devleti gelişip güçlenirken, aynı zamanda sosyalist anayasa ilkeleri de oluşmaya başlamış ve gelişmiştir. Sovyet Anayasası’nın temelini teşkil eden bu ilkeler, ülkedeki mülkiyet ve sınıf ilişkilerini yansıtıyorlardı.
Söz konusu olan bu sekiz aylık dönemde genç sovyet devleti, çıkartılan kararnamelerde yasal düzenlemeleri sağlıyordu. Bu kararnameler, Bütün Rusya Sovyet Kongresi, Bütün Rusya Merkezi Yürütme Komitesi ve Halk Komiserleri Konseyi tarafından çıkartılıyordu.
Tarihe "Ekim Kararnameleri" olarak geçen bu ilk kararnameler, sovyet düzeninin (devletinin) gelişmesinde ve güçlenmesinde önemli rol oynamışlardı. Lenin, Stalin ve Sverdlov'un imzalarını taşıyan bu kararnameler, aynı zamanda kitlelerin inisiyatifini ve devrimci eylemlerini de geliştiren, onları toplumsal ve ekonomik yaşamı örgütlemeye çeken kararnamelerdi.
Ekim Kararnameleri içerik bakımından birkaç grupta toplanabilirler.
Birinci grup: Bu gruba dahil olan Ekim Kararnameleri Sovyet devletinin oluşumunu yasal olarak ilan ediyor ve perçinliyordu. Daha 25 Ekim 1917'de -Petrograd sokaklarında burjuva geçici hükümetine karşı silahlı mücadele sürerken- II. Bütün Rusya Sovyet Kongresi Lenin'in kaleme aldığı "İşçilere, Askerlere ve Köylülere!" çağrısını kabul ediyordu.
"İşçilerin, askerlerin ve köylülerin ezici çoğunluğunun iradesine dayanarak, Petrograd'da işçilerin ve garnizonun gerçekleşen muzaffer ayaklanmasına dayanarak kongre, iktidarı kendi eline almakta...
“Kongre karar aldı: Her tarafta bütün iktidar, gerçekten devrimci bir düzeni kurmakla görevli olan işçi, asker ve köylü temsilcileri sovyetlerine geçiyor" ("Die ersten Dekrete der sowjetmacht" -Sovyet iktidarının ilk kararnameleri, Berlin, 1987, s. 45-46, Alm.).
Bir gün sonra da, 26 Ekim 1917'de dünyanın ilk işçi-köylü hükümetinin kurulduğunu onaylar ve açıklar. (a.g.k., s. 60)
28 Ekim 1917'de çıkartılan kararname ile eski bakanlıklar yok edilir ve yerine Halk Komiserlikleri getirilir. Bu kararname ile burjuva devletin parçalanması ve yeni devletin kurulması başlamış olur.
7 Kasım 1917 tarihli kararname ile burjuva hukuk sistemi yıkılır; devrimin çıkarlarına ters düşen yasalar kaldırılır ve yeni, demokratik mahkemelerin kurulmasına geçilir. (a.g.k., s. 80)
20 Aralık 1917'de Halk Komiserleri Konseyi'nin çıkardığı kararname ile karşıdevrim ve sabotajlara karşı mücadele için Bütün Rusya Olağanüstü Komisyonu (We Çeka) kurulur (a.g.k., s. 92).
15 Ocak 1918'de Kızıl İşçi-Köylü Ordusu'nun kurulduğunu ilan eden kararname çıkartılır. (a.g.k., s. 132)
Devrimin ilk aylarında yeni sosyalist devletin kurulması ve hukuk anlayışının gelişmesi için çıkartılan önemli ilk kararnameler bunlardır.
İkinci grup: Bu gruba dahil olan kararnameler, ekonominin sosyalist dönüşümünü sağlamaya yönelik olanlardır. 26 Ekim 1917'de çıkartılan kararname ile emlak ve topraktaki özel mülkiyet kaldırılır ve büyük toprak beylerinin toprakları kullanım için köylülere verilir. (a.d.k., s. 54-57)
İşçi kontrolü üzerine çıkartılan kararname ile (14 Kasım 1917) fabrikaların, işletmelerin, maden ocaklarının, demiryollarının vb. fiilen sosyalist devletin eline geçmesinin ilk adımı atılır. (a.g.k., s. 74-77)
14 Aralık 1917'de çıkartılan kararname ile bankalar ulusallaştırılır. (a.g.k., s. 97-98) 1918'in ilk yarısında çıkartılan kararnamelerle deniz filosu, dış ticaret, su yoluyla transport ulusallaştırılır. (a.g.k., s. 147-176)
28 Haziran 1918'de çıkartılan kararname ile bütün orta ölçekli ve büyük sanayi işletmeleri ulusallaştırılır. (a.g.k., s. 215-223)
Üçüncü grup: Bu gruba dahil olan kararnameler, emekçiler için siyasi ve başka hakları ve özgürlükleri teminat altına alan kararnamelerdi. 29 Ekim 1917'de çıkartılan kararname ile üretim ve transportçuluk alanında 8 saatlik çalışma günü, işçiler ve ücretli memurlar için ücretli izin, hastalık ve çalışamamazlık durumunda devlet sigorta sistemi kabul edilir ve yürürlüğe konur.
Yine devrimin ilk aylarında çarlık rejiminin siyasi-toplumsal alandaki kalıntılarını tamamen yok etmek için, ulusal ve dini sınırlamaları kaldırmak için, devlet ile kiliseyi, kilise ile okulu birbirinden ayırmak için, kadınların eşit haklara sahip olmalarını sağlamak için bir dizi kararnameler çıkartılır.
Dördüncü grup: Bu gruba dahil olan kararnameler, ulusal sorunun çözümüyle ilgili olanlardır. Rusya çok ulusluydu ve korkunç bir ulusal baskı söz konusuydu. Genç sovyet devleti ulusal sorunu leninist-stalinist politika ile çözmenin ilk adımını bu alanda çıkardığı kararnamelerle atmış oldu.
2 Kasım 1917'de "Rusya Halklarının Hakları Deklarasyonu" Lenin ve Stalin'in imzalarıyla yayınlandı. Bu deklarasyonda, sovyet iktidarının, çarlık döneminde uygulanan ulusal baskı, ulusal kışkırtma vb. politikalara son verildiği, Rusya halklarının birbirlerine güven sağlamaları için dürüst ve açık bir politikanın uygulanacağı açıklanıyordu. (a.g.k., s. 67-69).
20 Kasım 1917'de, yine Lenin ve Stalin'in imzasını taşıyan Doğu’nun ve Rusya'nın Müslüman emekçilerine yapılan çağrı yayınlanır. Bu çağrıda, Müslüman halkların yaşamlarını özgürce şekillendirme hakları açıklanıyordu.
Sovyet hükümeti, 4 Aralık 1917'de Ukrayna Halk Cumhuriyeti'nin ve 18 Aralık 1917'de de Finlandiya'nın bağımsızlığını tanır.
Sovyet hükümetinin burada belirttiğimiz ve belirtemediğimiz bütün ilk kararnameleri, Ekim Devriminin sonucunda doğan sosyalist toplumsal ve devletsel düzeni yasal olarak ifade ediyorlardı. Bu kararnameler, 1918'de çıkartılan ilk sovyet anayasalarında da ifadelerini buldular.
b- İlk Sovyet Anayasası - Rus Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti Anayasası, 1918
Ocak 1918'de III. Bütün Rusya Sovyet Kongresi toplanır. Kongre, Lenin ve Stalin tarafından hazırlanan "Emekçi ve sömürülen halkın hakları deklarasyonu”nu ve "Rus Sovyet Cumhuriyeti’nin federatif yapılanması üzerine" kararı kabul eder.
"Rus Sovyet Cumhuriyeti’nin Federatif Yapısı Üzerine" kararnamesi sovyet ülkesinin; sonradan kurulacak olan Sovyetler Birliği'nin devlet düzeninin temellerini oluşturuyordu. Kararnamenin bu öneminden dolayı burada, devlet formlarıyla ilgili kısa bir açıklamaya yer vermeyi doğru buluyoruz;
Sovyet devleti çok uluslu federatif bir devletti. Bu devlet formu birçok burjuva ülkede de vardı. Ama burjuva ülkelerde çok uluslu devletin; federatif devletin iki temel formu geçerliydi. Bunlardan birisi üniter (bütünlüklü) devletti. Bu forma göre, devleti oluşturan ulusal bölgeler, her türlü ulusal- devletsel bağımsızlıktan mahrumdular. Çarlık Rusya'sı buna bir örnekti. İkincisini ise tek tek bölgelerin (devletlerin, kantonların) birleşmesinden oluşan federatif devletler oluşturuyordu. Bu türden bir devleti oluşturan devletler veya kantonlar, merkezi hükümete bağlıydılar ama iç işlerinde belli oranlarda da olsa bağımsız hareket ediyorlardı/ediyorlar da. Bunlara, ABD, İsviçre ve Kanada birer örnektir.
Devletsel yapıda görülen bu iki temel formdan hangisi geçerli olursa olsun, esas olan, kapitalist koşullarda hakim ulus burjuvazinin, federatif yapıyı oluşturan diğer ulusları baskı altında tutmasıydı. Hem üniter ve hem de federatif devletlerde bu böyledir.
Çok uluslu sovyet devletinin nasıl bir devlet olması gerektiği dönem dönem tartışılmış, böyle bir devleti kurma sürecinde ise Bolşevik Parti, federatif devlet yapısında karar kılmıştı. Bunun böyle kararlaştırılmasında Lenin ve Stalin'in rolü belirleyici olmuştur.
Sovyetik federatif devlet anlayışı, burjuvazinin federatif devlet anlayışından tamamen farklıydı. Sovyet federasyonu, ulusların gönüllü birliği üzerine yükseliyordu. Sovyet federasyonunu oluşturan devletler, topraksal veya başka bakış açılarına göre değil, ulusal varlığı göz önünde tutarak oluşturuyorlardı.
Konumuza dönersek; Nisan 1918'de -III. Sovyet Kongresi’nden hemen sonra- Bütün Rusya Merkezi Yürütme Komitesi tarafından Stalin'in önderliğinde oluşturulan Anayasa Komisyonu bir taslak hazırlar. Bu taslak, Bolşevik Parti MK'nın Lenin önderliğindeki özel bir komisyonunda incelenir ve onaylanır. 10 Temmuz 1918'de ise V. Bütün Rusya Sovyet Kongresi, Rus Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti’nin (RSFSC) Anayasası’nı kabul eder. Böylelikle ilk Sovyet Anayasası ilan edilmiş ve yürürlüğe konmuş olur.
Bu anayasanın bazı temel özellikleri şöyledir;
Anayasa, proletarya diktatörlüğünü sovyet ülkesinde yasama yetkili formda teyit eder. Bütün merkezi ve yerel iktidar, sovyet devletinin siyasi temelini oluşturan işçi, asker ve köylü temsilcilerinin sovyetlerine verilmiştir.
Anayasa, sovyet devletinin ekonomik temelinin ilkelerini yasal olarak teyit etmiştir.
Anayasa, özgür ulusların özgür ittifakı temelinde kurulmuş olan Sosyalist Sovyet Federasyonu’nu devlet inşası için temel ilke olarak kabul etmiştir.
Anayasa demokratik merkeziyetçilik temelinde inşa edilmiş devlet egemenliğinin yerel ve merkezi organlarının oluşum ve faaliyet sistemini tespit etmiştir.
Anayasa, savaş nedenlerinden dolayı Avrupa'nın burjuva devletlerinde anayasaların rafa kaldırıldıkları bir dönemde kabul edilmiştir.
RSFSC Anayasası, emekçiler için en geniş demokratik hakları ve özgürlükleri teminat altına alıyordu; seçme ve bütün devlet organlarına seçilme hakkı; inanç özgürlüğü, toplantı özgürlüğü vs. Sovyet devleti bu hak ve özgürlükleri sadece açıklamamış, onlardan yararlanılması için maddi koşullar da hazırlamıştır. (Matbaalar, kağıt stoku, toplantı salonları vs.)
Bu anayasada yer alan seçim hakkının bir özelliği vardı. Anayasa, seçim hakkını, bütün sömürücülere, ruhban takımına, eski polis ve jandarmalara veya eski düzeni savunduğu bilinen kişilere vermiyordu. Seçim hakkındaki bu sınırlandırmalar, sovyet ülkesinin o zaman içinde bulunduğu tarihi durumdan kaynaklanıyordu. Bu unsurlar sınıf düşmanıydılar, emperyalizmle işbirliği içinde proletarya diktatörlüğünü yıkmak için mücadele ediyorlardı. Bu unsurlara seçim hakkı tanımamak, sovyet devletinin onlara karşı yürüttüğü mücadelenin bir formuydu.
Lenin, bu sınırlandırmanın, sovyet iktidarı güçlerince bu unsurların kökü kazınınca ortadan kaldırılacağını sürekli vurgulamıştır.
Bu anayasada yer alan seçim hakkının başka bir özelliği daha vardı. Bu özellik de tarihi koşullardan kaynaklanıyordu. İşçilerin sayısal olarak az, köylülerin çok olmasından dolayı işçi ve köylü temsilcileri, sovyet seçimlerinde eşit normlara göre seçilmiyorlardı. Sovyet iktidarı, sovyetlerdeki işçilerin payını artırmak ve devlet yönetiminde işçi sınıfının rolünü garantilemeyi amaçlıyordu. Böylelikle; eşit olmayan seçimlerle sovyet devleti, devlet yönetiminde işçi sınıfının önder rolünü pekiştirmişti. Lenin, bu tedbirin de geçici olduğunu, nesnel koşullardan kaynaklandığını, bu koşullar ortadan kalkınca seçim sistemindeki bu tedbirin de ortadan kalkacağını sürekli vurgulamıştır.
RSFSC Anayasası eski Rusya toprakları üzerinde 1917-1921 döneminde kurulmuş olan bütün diğer Sovyet Cumhuriyetleri için örnek olarak kabul edilmiştir.
c- Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri Birliği (SSCB) Anayasası, 1924
RSFSC Anayasası, ilk Sovyet anayasasıydı. 1924 Anayasası ise SSCB'nin kurulmasından sonra kabul edildiği için ilk SSCB, ama ikinci Sovyet anayasasıydı.
Rusya halklarının birleşmesi düşüncesinin temeli daha Ekim Devrimi sürecinde atılmış ve iç savaş döneminde gelişmişti. Bu dönemde 1917-1921 dört Sovyet Cumhuriyeti kurulmuştu: RSFSC, Ukrayna, Belarus ve Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan'dan oluşan Transkafkasya Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti. Bu dönemde birleşik devlet eğilimi oldukça güçlüydü ve Bolşevik Parti X. Kongresi’nde mevcut cumhuriyetlerin birliğini sağlama çalışmasını görev olarak tespit ediyordu.
İç savaş döneminde iç ve dış düşmanlara karşı aynı cephede mücadele eden bu cumhuriyetler arasında ilişkiler zaten vardı ve bu ilişkiler 1922 yılı başında anlaşmalı ilişkilere dönüşmüştü. Fakat bu ilişkiler, cumhuriyetlerin gerçek anlamda birleşmeleri için yeterli değildi. Bu cumhuriyetlerde, Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri Birliği'nin oluşturulması için 1922'nin ikinci yarısında canlı bir siyasi kampanya yürütülmüştü ve Lenin ve Stalin'in inisiyatifi üzerine 1922 yılı sonunda Sovyet halklarının gönüllü devletsel birliği sağlandı. Yani Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri Birliği kuruldu. Aralık 1922'de Bütün Birlik Sovyet Kongresi toplandı. 30 Aralık'ta ise kongre, Stalin tarafından önerilen "Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri Birliği'nin Kurulması Üzerine Deklarasyon"u ve "Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri Birliği'nin Oluşturulması Üzerine Anlaşma"yı kabul etti. Böylelikle SSCB kurulmuş oldu. (Sovyetler’in Birinci Bütün Birlik Kongresi’nde yukarıda belirttiğimiz dört cumhuriyet temsil ediliyordu. Yani SSCB, bu dört cumhuriyetin birliğiydi. Buna kısa bir zaman sonra başka cumhuriyetler -Özbek, Türkmen ve Tacikistan- katılmışlardır. Daha sonra kurulan cumhuriyetlerle birlikte SSCB 16 cumhuriyetten oluşan bir birlik olmuştu.)
Sovyetler’in Birinci Bütün Birlik Kongresi'nden hemen sonra Stalin önderliğinde SSCB'nin ilk anayasasının hazırlık çalışması başlar. Bu çalışmanın sonuçları -anayasa- Merkezi Yürütme Komitesi’nin 6.7.1923 tarihli oturumunda aldığı kararla yürürlüğe konur ve Ocak 1924'te toplanan Sovyetler’in İkinci Bütün Birlik Kongresi tarafından nihai olarak onaylanır. (31 Ocak 1924)
SSCB'nin ilk anayasasının bazı temel özellikleri:
Bu anayasa, eşit haklara sahip birlik cumhuriyetlerinde emekçi yığınların aktif katılımıyla hazırlanmıştır. Dolayısıyla bu anayasa, bahsettiğimiz cumhuriyetlerdeki güçlü birlik hareketinin bir sonucudur.
Bu anayasa, SSCB'nin I. Sovyet Kongresi kararlarında dile getirilen Sovyet cumhuriyetleri halklarının iradesini -sosyalist federasyon temelinde sovyet çok uluslu devletini kurmak- yasa formunda teyit etmiştir. SSCB Anayasası’nda "Bu birlik, eşit haklara sahip halkların gönüllü bir birleşmesidir" anlayışı yer alır.
Bu anayasa, SSCB'nin ve birlik cumhuriyetlerinin hükümdarlığını teyit eder. Anayasa, SSCB’nin ve birlik cumhuriyetlerinin yetki alanlarını belirlemiştir.
Her bir cumhuriyet, Birlik'ten ayrılma özgürlüğüne sahiptir.
Birlik cumhuriyetlerinin vatandaşları, aynı zamanda SSCB vatandaşlığı olarak tanımlanmışlardır. Bu anayasa, Birlik'in egemenliğinin en yüksek organlarının sistemini belirlemiştir. Bu sistem, SSCB Sovyet Kongresi'nden -iki kongre arasında da SSCB Merkezi Yürütme Komitesi'nden ve bu komite de iki meclisten -Birlik Sovyeti ve Milliyetler Sovyeti- oluşmuştur. (Merkezi Yürütme Komitesi, her iki meclisin ortak oturumunda başkanlığı seçer ve hükümeti oluşturur -SSCB Halk Komiserleri Konseyi.)
Bu anayasa, devlet egemenliğinin en yüksek organlarının ve Birlik cumhuriyetleri yönetiminin inşası için temel ilkeleri tespit eder.
Bu anayasa, sovyet ülkesinde ekonominin eski haline getirilmesi, sosyalist sanayileşmenin geliştirilmesi ve tarımın kolektifleştirilmesi mücadelesinde önemli bir rol oynamıştır.
Bu anayasa bütün dünyaya, bütün dünya emekçilerine ulusal sorunun proleter enternasyonalizmi temelinde çözümünü göstermiş ve eşit haklara sahip ulusların gerçek birliğinin sağlanışını pratikte kanıtlamıştır.
1924 Anayasası'nın kabulünden sonra her bir birlik cumhuriyeti bu anayasayla uyumluluk içinde kendi anayasalarını hazırlamıştır ve yürürlüğe koymuşlardır. İlk Sovyet Anayasası (1918) Lenin ve Stalin'in önderliğinde, SSCB'nin ilk anayasası da Stalin'in önderliğinde hazırlanmış ve uygulamaya konmuştu.
d- SSCB'nin İkinci Anayasası (1936) - Sosyalist Anayasa
1924-1936 arasında Sovyetler Birliği'nde önemli gelişmeler olmuştu. Sovyet devleti gelişmesinin ilk aşamasından ikinci aşamasına geçmişti; Sovyet ülkesinde ekonomi, sınıfsal yapı, ulusal ilişkiler vb. alanlarda önemli değişmeler olmuştu. Sosyalist sanayileşme sağlanmış, tarım kolektifleştirilmiş, üretim araçlarına olan mülkiyet tamamen halkın (devlet) mülkiyetine geçmişti. Bütün bunlara bağlı olarak devletin ve sovyet hukukunun da işlevi değişmişti; daha önceki makalelerimizde ele aldığımız gibi Sovyetler Birliği'nde sosyalizmin inşasında söz konusu olan sorunların bazıları tamamen çözümlenmiş ve onların yerini yeni sorunlar/ görevler almıştı. Dolayısıyla NEP döneminin bir ürünü olan 1924 Anayasası sovyet ülkesinin yeni koşullarına; inşa edilmiş sosyalizm koşullarına tekabül etmiyordu. Şüphesiz ki, 1924'ten 1936'ya kadar olan dönem içinde birtakım yeni yasalar çıkartılmış, yasa değişimleri yapılmıştı. Ama bunlar daha ziyade devletin inşasıyla ilgili yasalardı. Bir bütün olarak 1924 Anayasası ‘30'lu yılların ilk yarısındaki Sovyetler Birliği'ni artık ifade etmiyordu. 1928 ve 1924 Anayasaları, sosyalizmi kurma hazırlığı içinde olan Sovyetler Birliği'nin anayasalarıydı. 1936'da ise sosyalizm inşa edilmişti. O halde, yeni anayasa bu gelişmeyi ifade etmeliydi.
SSCB'nin VII. Sovyet Kongresi Şubat 1935'te 1924 Anayasası'nın değiştirilmesi kararını alır ve yeni anayasanın hazırlanması için Stalin önderliğinde bir anayasa komisyonu kurulur. (7.2.1935) Komisyon, Mayıs 1936'da anayasa taslağını hazırlar ve genel tartışmaya sunar. (11.6.1936).
Yeni anayasa taslağı üzerine tartışma, diğer şeylerin yanı sıra iki önemli öğeyi açığa çıkartır. Sovyet inşasını oluşturmada önemli bir yol alınmış, halkın ahlaki-siyasi birliği sağlanmış ve Sovyet insanının Bolşevik Parti’ye ve onun önderi Stalin'e olan sevgi, güven ve bağlılığı bir kez daha kanıtlanmıştır.
Bu anayasa taslağı üzerine tartışmaya 51,5 milyon insan katılır. Tartışma boyunca, ülkenin her köşesinde sayısı 1,5 milyona varan yeni öneriler, düzeltmeler vs. yapılır.
25 Kasım 1936'da da SSCB'nin Olağanüstü VII. Sovyet Kongresi başlar. Stalin, bu kongrede yeni anayasa taslağı üzerine bir rapor sunar. Kongre, taslak üzerine tam 10 gün tartışır ve 5 Aralık 1936'da SSCB'nin yeni anayasasını kabul eder. (Anayasanın kabul edildiği gün, Sovyetler Birliği’nde bayram günü ilan edilir; SSCB-Anayasası günü) ve Sovyet halkı, hazırlanmasındaki rolünden dolayı bu anayasayı, Sosyalist Anayasa diye tanımlar.
Sosyalist Anayasa’nın bazı önemli özellikleri:
Bu özellikleri Stalin şöyle saptıyor:
Birinci özellik:
“SSCB'nin yeni anayasa taslağı geride bırakılmış yolun özetidir, elde edilmiş olan kazanımlarm özetidir. Yani o, fiilen ulaşılmış, elde edilmiş olanın tespiti ve yasal teyitidir.” (“SSCB Anayasası Taslağı Üzerine", C. 14, s. 67, Alm.)
İkinci özellik:
"SSCB'nin yeni anayasa taslağı, kapitalist toplum düzeninin yok edildiği gerçeğinden, Sovyetler Birliği'nde sosyalist toplum düzeninin zafere ulaştığı gerçeğinden kaynaklanmaktadır. SSCB yeni anayasası taslağının esas temelini sosyalizmin ilkeleri oluşturmaktadır Sosyalizmin elde edilmiş ve gerçekleştirilmiş temel direkleri şunlardır; emlak ve toprağa, ormanlara, fabrika ve işletmelere ve başka üretim araçlarına ve aletlerine olan sosyalist mülkiyet; sömürünün ve sömürücü sınıfların ortadan kaldırılması; çoğunluğun yoksulluğunun ve azınlığın müsrifliğinin ortadan kaldırılması; işsizliğin ortadan kaldırılması; çalışmanın her çalışabilir vatandaşın, "çalışmayan yememelidir” formülüne göre görev ve şeref borcu olarak (algılanması); çalışma hakkı, yani her vatandaşın garanti altına alınmış çalışma hakkı; dinlenme hakkı; eğitim hakkı vs. yeni anayasa taslağı sosyalizmin bu ve benzeri temel direklerine dayanır. O, onları yansıtır ve yasama yoluyla teyit eder." (a.g.k., s. 67-68)
Üçüncü özellik:
"SSCB'nin yeni anayasa taslağı, toplumda antagonist sınıfların olmadığı gerçeğinden; toplumun iki dost sınıftan -işçiler ve köylüler- oluştuğu; bu emekçi sınıfların iktidarda oldukları toplumun devletsel yönlendirilmesinin (diktatörlük) toplumun en ilerici sınıfı olarak işçi sınıfının işi olduğu; anayasanın, emekçiler açısından kabul edilir ve yararlı toplumsal durumların teyit edilmesi için zorunlu olduğu gerçeğinden hareket eder." (a.g.k., s. 68)
Dördüncü özellik:
"SSCB'nin yeni anayasa taslağı tamamen enternasyonaldir. O, bütün ulusların ve ırkların eşitliğinden hareket etmektedir. O, deri rengindeki veya lisandaki kültür seviyesindeki veya devletsel gelişme seviyesindeki farkların veya uluslar ve ırklar arasındaki herhangi başka farkların ulusların eşitsizliği için neden görülemeyeceğinden hareket etmektedir. O, bütün ulusların ve ırkların, geçmişlerinden ve şimdiki durumlarından, güçlerinden ve zaaflarından bağımsız olarak, toplumun iktisadi, toplumsal, devletsel ve kültürel yaşamında eşit haklara sahip olduklarından hareket eder." (a.g.k., s. 69)
Beşinci özellik:
"SSCB'nin anayasa taslağı açısından aktif veya pasif vatandaş yoktur. Ona göre bütün vatandaşlar aktiftir. O, erkeklerin ve kadınların "yerleşmiş olanların" ve "yerleşmiş olmayanlar"ın varlıklı olanları ve varlıklı olmayanları, eğitim görmüş olanların ve eğitim görmemiş olanların hakları arasında farklılık tanımaz. Onun açısından bütün vatandaşlar haklarında eşittirler. Her vatandaşın toplumdaki konumunun varlık durumu ulusal köken, cinsiyet, mevki değil, bilakis kişisel yetenekler ve kişisel çalışma belirler." (a.g.k., s. 69-70)
Altıncı özellik:
"Yeni anayasa taslağının bir özelliği, kendisini vatandaşların formel haklarını tespitle sınırlamamasından, bilakis bu hakların garantileri sorununa, bu hakların gerçekleştirilmesi araçları sorununa önem vermesinden ibarettir o, vatandaşların haklarının eşitliğini sadece açıklamaz. Bilakis bunu, sömürü rejiminin kaldırıldığı, vatandaşların her türlü sömürüden kurtulduğu gerçeğinin yasal teyitiyle teminat altına alır. O, çalışma hakkını sadece ilan etmez. Bilakis, sovyet toplumunda krizlerin olmadığı gerçeğinin, işsizliğin yok edildiği gerçeğinin yasal teyidiyle teminat altına alır. O, demokratik özgürlükleri sadece ilan etmez. Bilakis, onları belli maddi araçlarla yasal yolla teminat altına alır. Bundan dolayı yeni anayasa taslağının demokratizmi "metod" ve "genel kabul gören” demokratizm değil, sosyalist bir demokratizmdir.” (a.g.k., s. 70).
Stalin, Şubat 1935'te SBKP(B) MK Plenumundan önce anayasanın değiştirilmesi sorununu gündeme getirmişti. Plenumun görevlendirdiği Molotov, konuyla ilgili olarak hazırladığı bir öneriyi VII. Bütün Birlik Sovyet Kongresi'ne sunar. Bu öneride anayasa değişikliğinin hangi yönde olması gerektiği belirtilir.
"Seçim sisteminin daha da demokratikleştirilmesi yönünde; tam eşit olmayan seçimlerin yerine eşit seçimlerin, dolaylı seçimlerin yerini dolaysız seçimlerin; açık seçimlerin yerine gizli seçimlerin olması.”
"Anayasanın sosyo-ekonomik tabanının SSCB'nin mevcut sınıf ilişkileri ile anayasanın uyumluluğu suretiyle daha da belirginleştirilmesi.”
Anayasa değişimindeki bu ana yönler, Lenin'in 1918 Anayasası için belirttiği koşullara bağlı geçici durumların ortadan kalktığının birer ifadesi olmuşlardır.
Sonraki dönemde anayasa bazı noktalarda değiştirilmiş, ona yeni eklemeler yapılmıştır.
1936 Anayasası'nın onaylandığında SSCB, 11 Birlik Cumhuriyeti’nden oluşuyordu. Bu sayı daha sonra 16'ya çıkmıştır.
1944'te Birlik Cumhuriyetleri’nin hükümranlık hakları genişletilmiş, her bir cumhuriyete yabancı ülkelerle doğrudan ilişki kurma ve kendi cumhuriyet birliklerini (ordu) oluşturma hakları tanınmıştır.
1946'da (Mart) çıkartılan yasayla "Halk Komiserleri Konseyi", "SSCB Bakanlar Konseyi"ne çevrilmiş, Halk Komiserlikleri de bakanlıklara dönüştürülmüştür. Aynı doğrultudaki değişmeler birlik ve otonom cumhuriyetlerinde de olmuştur.
Keza Mart 1946'da çıkartılan yasayla SSCB Savcılığı "SSCB Genel Savcılığı"na dönüştürülmüştür.
Sosyalist Anayasa insanlığın tarihte varabildiği en ileri noktanın; gelişmişliğinin doruk noktasının yasal ifadesi olmuştu. Çünkü bu anayasa Sovyetler Birliği'nde sosyalizmin inşa edilmişliğini çıkış noktası olarak alıyordu. İnşa edilmiş sosyalizm 1936 Anayasası'nın maddi temeliydi.
(1918, 1924, 1936 Anayasalarıyla ilgili olarak bakınız: "Der gesellschafthicne und Staatliche Aufbau der UdSSR" Berlin, 1950; "Sowjetisches Staatsrecht" bölüm IV; Das Staatsrecht der sozialistischen Staaten", Deutsche Akademie für Staats- und Rechts- wissenschaft "Walter Ulbricht" Berlin 1953; "Sowjetisches Staatsrecht", J.N. Umanski; Deutshe Akademie... Berlin 1955; Büyük Sovyet Ansiklopedisi, SSCB bölümü C-1, s. 705-738, Alm. "Die Stalinsche Verfassung", Berlin 1950; "Verfassung (Grundgesetzj der union der Sozialistisehen Sowjetrepubliken", Berlin 1949)
III- Sovyet Demokrasisi - Proleter Demokrasi
Sovyet demokrasisinin ne olup olmadığını, burjuva demokrasisine nazaran milyon kere daha iyi olduğunu klasikleşmiş tanımlamalarla açıklamayacağız, çıkış noktamız şu: Sovyetler Birliği'nde sosyalist demokrasinin uygulanma koşulları oluşturulmuş ve sosyalist demokrasi de bu koşulların gelişmesine paralel olarak kapsamlaşmış ve gelişmiştir. Sosyalizmin maddi koşulları aynı zamanda sosyalist demokrasinin de maddi koşullarıdır. Bunların neler olduğunu şimdiye kadar ele aldığımız konularda gösterdik. Sosyalist anayasa, sosyalist demokrasinin varlığının, gelişmesinin ve uygulanmasının en yoğun ve yalın ifadesidir. Yukarıda Sovyet Anayasası'nın gelişmesini önemli noktalarında ele almıştık. Burada ise Sovyet Anayasası'nı (25 Şubat 1947'deki haliyle), sosyalist demokrasinin kapsamı ve uygulanışı açısından bazı noktalarını ele alarak inceleyeceğiz. Yani bizim burada ele aldığımız noktalar, siyasi-teorik açıklanması yapılmış ve bununla yetinilmiş olan değil, tersine fiilen uygulanmış olanlardır.
1- Sosyalist Demokrasinin Maddi Temeli - SSCB'nin Toplum Yapısı
SSCB Anayasası'nın (1947) 1. bölümünde toplumun inşası ele alınmaktadır. 12 maddeden oluşan bu bölümde Stalin'in deyimiyle “Sosyalizmin temel direkleri”nden bahsediliyor. Bütün bunlar sosyalist demokrasinin maddi temellerini oluşturuyorlar.
1. madde; "Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri Birliği, işçilerin ve köylülerin sosyalist devletidir."
2. madde; "SSCB'nin siyasi temelini, emekçilerin temsilcilerinin sovyetleri oluştururlar..."
3. madde; "SSCB'de bütün iktidar, emekçilere aittir..."
4. madde; "SSCB'nin ekonomik temelini, sosyalist ekonomi sistemi ve üretim araçlarına ve aletlerine olan sosyalist mülkiyet oluşturur..."
5. madde; "SSCB'de sosyalist mülkiyet ya devlet mülkiyeti (halkın ortak mülkiyeti) formunda, veya da kooperatifsel-kolektif iktisadi mülkiyet (tek tek kolhozların mülkiyeti, kooperatifsel birliklerin mülkiyeti) formunda vardır."
6. madde; Toprak, zenginlikler (hazineler), sular, ormanlar, işletmeler, fabrikalar, maden ocakları, maden işletmeleri, demir yolları, su ve hava yolları, bankalar, posta ve telgrafçılık, sovhozlar, MTİ belediye işletmeleri vs. devlet mülkiyetindedir, yeni halkın ortak mülkiyetindedir.
7. madde; Kolhozlardaki ve kooperatifsel örgütlenmelerdeki toplumsal işletmeler (buna canlı ve ölü envanter de dahil), bunlar tarafından üretilen ürün ve onların toplumsal binaları, kolhozların ve kooperatifsel örgütlenmelerin toplumsal, sosyalist mülkiyetini oluştururlar.
Büyük tarım işletmesi tüzüğüne göre;
Her Kolhoz ailesi, toplumsal kolektif ekonomiden elde ettiği temel gelirden başka, kişisel olarak kullandığı bir bahçeye (çiftliğe) şahsi mülkiyeti olarak burada yan bir ekonomiye, bir eve, kullanım hayvanına, kümes hayvanlarına, küçük bir tarım envanterine sahiptir.
8. madde; Kolhozların ellerinde olan toprak, onlara ücretsiz ve sınırsız bir kullanım için, yani ebediyen ve vesikalarla (garantili olarak) verilmiştir.
9. madde; SSCB'de hakim ekonomi formu olan sosyalist ekonomi sisteminin yanı sıra, tek tek köylülerin ve küçük esnafın şahsi çalışmasına dayanan ve yabancı işin sömürüsünü dışlayan küçük özel iktisadına yasal olarak müsaade edilir.
10. madde; Vatandaşların kendi çalışmaları sonucu elde ettikleri gelirlere ve tasarruflarına, konut ve yan ekonomilerine, ev eşyalarına ve ev işlerine, konfor ve şahsi ihtiyaç eşyalarına olan şahsi mülkiyet hakkı ve vatandaşların mirasa olan şahsi mülkiyetleri yasal olarak korunur.
11. madde; SSCB'nin iktisadi yaşamı, devletsel ekonomi planıyla toplumsal zenginliğin çoğaltılması amacı için, emekçilerin maddi ve kültürel seviyesinin sürekli yükseltilmesi için, SSCB'nin bağımsızlığının pekiştirilmesi için ve onun savunma yeteneğinin artırılması için belirlenir ve yönlendirilir.
12. madde; SSCB'nde çalışma, çalışabilir durumda olan her bir vatandaşın "çalışmayan yememelidir de" ilkesine göre görevi ve şeref sorunudur.
SSCB'de sosyalizmin "Herkesten yeteneklerine göre, herkese randımanına göre" ilkesi gerçekleştiriliyor.
Bu 12 maddenin konularını bundan önceki makalelerimizde ele almıştık. Ekim Devrimi’nin sonucu olarak proletarya diktatörlüğünün kurulduğu, bütün iktidarın sovyet formunda örgütlenen emekçilerin elinde olduğu Sovyetler Birliği'nde üretim araçlarına olan sosyalist mülkiyetin ‘30'lu yıllara gelindiğinde % 99 oranında gerçekleştirilmiş olduğunu; sosyalist sanayinin kurulduğunu, tarımda kolektifleştirmenin sağlandığını, kişinin sömürüye dayanmayan, kendi çalışmasının sonucu olan gelirinin, bu anlamda şahsi mülkiyetinin korunduğu, kapitalizmi üreten, kapitalizmi restore eden bütün maddi koşulların (üretim araçlarına olan özel mülkiyet ve kapitalist sınıf) tamamen ortadan kaldırılmış olduğu şimdiye kadar ki makalelerimizde bazen ayrıntılı bazen de değinilerek ele alınmıştır. Bundan dolayı sosyalist demokrasinin maddi temelini oluşturan bu konuları burada bir daha ele almanın gereksiz olduğu anlayışındayız.
2- Sosyalist Demokrasinin İfadesi Olarak Sovyetik Devlet İnşası
Sovyet Anayasası'nın ikinci bölümünde devlet inşası ele alınıyor. Sovyet devletinin ne denli demokratik olup olmadığını bazı anayasa maddelerini buraya aktararak gösterelim.
13. madde; Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri Birliği, eşit haklara sahip Sosyalist Sovyet Cumhuriyetlerinin gönüllü birliği temelinde oluşmuştur.
14. madde; Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri Birliği’nin egemenlik ve devlet idaresinin en yüksek organları formunda yetki kapsamı şöyledir; (Bunları aşağıda belirteceğiz.)
15. madde; Birlik Cumhuriyetlerinin hükümranlığı, SSCB Anayasası'nın 14. maddesinde belirtilen sınırlarla sınırlandırılmıştır.
16. madde; Her Birlik Cumhuriyeti, Cumhuriyetin özelliklerini hesaba katan ve SSCB Anayasası ile tam uyumluluk içinde olan kendi anayasasına sahiptir.
17. madde; Her Birlik Cumhuriyeti, SSCB'den özgür ayrılma haklara sahiptir.
18. madde; Birlik Cumhuriyetlerinin (devlet) toprağı, o cumhuriyetin rızası olmaksızın değiştirilemez.
18-a. madde; Her Birlik Cumhuriyeti, yabancı devletlerle doğrudan ilişki kurmak, onlarla anlaşmalar imzalamak ve diplomatik ve konsolos temsilcileri teatisinde bulunmak hakkına sahiptir.
18-b. madde; Her Birlik Cumhuriyeti, kendi cumhuriyet birlikleri (ordu) formasyonuna sahiptir.
19. madde; SSCB Yasaları, bütün Birlik Cumhuriyetleri topraklarında da aynı geçerliliğe sahiptirler.
20. madde; Bir Birlik Cumhuriyeti Yasasının bir Birlik Yasasıyla uyuşmaması durumunda Birlik Yasası geçerlidir.
21. madde; SSCB vatandaşları için müşterek bir birlik vatandaşlığı geçerlidir.
Bir Birlik Cumhuriyetinin her vatandaşı SSBC vatandaşıdır.
Bu bölümün geriye kalan 10 maddesinde (22-29b) hangi Birlik Cumhuriyetinde hangi otonom cumhuriyetlerin, ulusal bölgelerin vb. olduğu sıralanmaktadır.
Çarlık döneminde Rusya'daki bütün uluslar korkunç bir baskı altındaydılar. Çarlık rejimi, akla gelebilen her türlü araçla bu ulusları baskı altında tutuyor, sömürüyor, talan ediyor ve onların ekonomik ve kültürel gelişmelerini engelliyordu.
Çarlık rejimi, hakimiyetini istediği gibi sürdürebilmek için bu ulusları birbirlerine düşman etmek için de her yolu deniyordu. Sınırları sık sık keyfi olarak değiştiriyor, bir ulusun bir parçası, başka bir ulusun idare alanına veriliyordu. Böylelikle de uluslar arasında düşmanlık da kışkırtılıyor. Şovenizm, emekçilerin birliği önünde aşılmaz bir engel oluyordu.
Çarlık imparatorluğunun bütün bölgeleri eşit veya en azından birbirine yakın bir iktisadi gelişme içinde değillerdi. Rusya veya Batıdan Urallar’a kadar olan bölge en gelişmiş bölgeydi. Sibirya ve Orta Asya'da feodalizm hakimdi. Öyle ki, patriyarkal ilişkilerde önemliydi.
Bolşevik Parti, bütün bu gerçekleri görüyordu. Yapılması gereken, korkunç boyutlardaki iktisadi-kültürel farkın kapatılması, derin ulusal kin ve düşmanlığın ortadan kaldırılması ve ulusların gerçek kardeşliğinin ve birliğinin sağlanmasıydı. Bu ise lafta, bir takım tumturaklı söz ve tespitle olmuyordu. Ulusların birbirlerine karşı güvenlerinin maddi koşulları sağlanmalıydı. Bu ise, ancak ve ancak sosyalizmle, sosyalist demokrasinin gerçekten uygulanmasıyla gerçekleşebilirdi. SSCB Anayasası'nın birinci maddesi, söz konusu ön koşulların oluşturulmuşluğunun ifadesiydi. Şimdi önemli olan, bu ön koşul veya maddi koşul üzerinde sosyalist demokrasinin yükselmesiydi. Öyle de oldu.
Sovyetler Birliği'nde sosyalizmin şu veya bu yönü eleştirilebilir. (Bunu, ilerideki makalelerimizde biz de yapacağız.) Ama Sovyetler Birliği'nde sosyalizmin en az eleştirilmesi gereken bir alanı, ulusal sorunun çözümüdür. Bu kadar çok sayıda ulus, milliyet, farklı etnik kökenli topluluk neredeyse hepsi birbirine düşman edilmiş bu topluluklar, tarihi süreç açısından bakıldığında oldukça kısa bir dönemde kaynaşabilmiş ve sosyalist sovyet toplumunun ahlaki-siyasi birliğini gerçekleştirmişlerse bunun bir hikmeti, bir anlamı olmalıdır: Bunun hikmeti ve anlamı, sosyalizmin inşasından ve sosyalist demokrasinin lafta deği, pratikte uygulanmış olmasıdır. İşte bu uygulamanın, ulusal sorun açısından en önemli yansıdığı alan, anayasanın ikinci maddesinin konusudur; Sovyetik devlet inşası.
Bu yapıya biraz yakından bakalım:
Sovyetler Birliği:
SSCB'nin devlet yapısı burjuva ülkelerin devlet yapısından tamamen farklıdır. SSCB her şeyden önce çok uluslu bir devlettir. 60'dan fazla ulus, ulusal grup ve başka etnik kökeni farklı insan grupları tarafından gönüllü birlik ilkesine göre kurulmuştur. SSCB bir federasyondur; bir birlik devletidir. Bu, bir burjuva federasyonu değil, özel tipte bir federasyondur; Sovyet federasyonu, sosyalist bir devletin ifadesi olan Sovyet federasyonu, ulusal devletlerin gönüllü birliği, eşit haklara sahip oluşları ve ayrılma da dahil ulusların kendi kaderini tayin hakkının tanınması ilkesi üzerinde yükselen bir yapıdır.
Sovyet iktidarı, hiçbir ulusal-etnik fark gözetmeksizin emekçilerin iktidarıdır. İktidarın emekçilerin elinde olması gerçeği sovyet federasyonunun, ulusları, etnik grupları birbirine düşman etmeyen, tam tersine birbirine yaklaştıran, halkların/ulusların dostluğunu ve kardeşliğini geliştiren; gelişmesinde ileride olanların, gelişmesinde geride kalmış olanlara yardım etmelerini sağlayan ve nihayetinde hangi ulusal-etnik kökenden olurlarsa olsunlar Sovyet toplumunu oluşturan insanların siyasi-ahlaki birliğini sağlayan bir federasyon olduğunu göstermektedir. Sovyet federasyonunu oluşturan ulusal devletlerin (Birlik Cumhuriyetleri), otonom cumhuriyetlerin, ulusal bölgelerin gösterdikleri gelişme; ekonomik, kültürel vs. hem Ekim Devriminden sonra (iç savaş) ve hem de II. Dünya Savaşında gösterdikleri dayanışma ve birlik. Zorla bir arada tutulmanın değil, belli bir gönüllülüğün, belli bir demokrasi anlayışının ifadesi olabilirdi. Bu demokrasi anlayışı, sosyalist demokrasi anlayışıdır.
1922'de SSCB, dört Birlik Cumhuriyeti tarafından kuruldu. Bu sayı sonradan 16'ya çıktı. Her alanda eşit haklara sahip, Stalin'in deyimiyle Sovyetler Birliği'nin bütün zenginliklerini aynı ölçüde paylaşan cumhuriyetler.
Nasıl ki anayasanın 13. maddesi SSCB'nin eşit haklara sahip sosyalist sovyet cumhuriyetlerinin gönüllü birliği temelinde kurulmuş bir birlik devleti olduğunu tespit ediyorsa, aynı anayasanın 17. maddesi de her Birlik Cumhuriyetinin SSCB'nden özgürce ayrılma hakkına sahip olduğunu tespit ediyor. Böylelikle gönüllü birliğin gönülsüz birliğe dönüşmesi engelleniyor. Anayasa, birleşmenin koşulunu ve ayrılmanın garantisini ifade ediyor. İşte bu lafta değil, pratikte sosyalist demokrasi demektir.
Egemenlik sorunu:
Yukarıda (14. madde), aşağıda belirteceğiz dediğimiz yetki kapsamına gelelim.
Anayasanın14. maddesiyle SSCB'nin egemenlik alanları;
-SSCB'nin enternasyonal alanda temsili; her türlü anlaşma yapma veya reddetme... Birlik Cumhuriyetlerinin dış ülkelerle ilişkileri için geçerli tarzın tespiti.
-Savaş ve barış sorunları.
-Yeni Cumhuriyetlerin SSCB'ye kabulü.
-SSCB Anayasası’na uyulup uyulmadığının kontrolü, Birlik Cumhuriyetleri anayasasının SSCB Anayasası ile uyumluluk içinde olmasının sağlanması.
-Birlik Cumhuriyetleri arasındaki sınırların değişiminin onayı.
-Birlik Cumhuriyetleri çerçevesinde yeni bölgelerin, otonom cumhuriyetlerin kuruluşunun onaylanması.
-SSCB savunmasının örgütlenmesi, SSCB silahlı kuvvetlerinin yönetimi, Birlik Cumhuriyetleri ordu formasyonları için yön verici ilkelerin tespiti.
-Devlet tekeli bazında dış ticaret.
-Devlet güvenliğinin korunması.
-SSCB ulusal ekonomi planlarının tanzimi.
-SSCB'nin bütünlüklü bütçesinin ve bu bütçenin gerçekleşmesinin onaylanması; Birlik bütçesindeki cumhuriyet ve yerel bütçelerdeki vergi ve gelirlerin tespiti.
-Bankaların, sanayi ve tarım kuruluşlarının ve birlik kapsamında önemi haiz işletme ve ticaret kuruluşlarının idaresi.
-Ulaşımın (trafik), posta ve telgraf işlerinin idaresi.
-Kur (para) ve kredi sisteminin idaresi.
-Devletsel sigortacılık işlerinin örgütlenmesi.
-İstikrazların (borç alma) kabulü veya verilmesi.
-Toprağın kullanılmasının, toprak zenginliklerinin, ormanların ve suların kullanımının temel ilkelerinin tespiti.
-Eğitim ve sağlık alanında temel ilkelerin tespiti.
-Ulusal ekonomi istatistiğinin bütünlüklü sisteminin örgütlenmesi.
-İş yasası için temel esasların tespiti.
-Mahkemeler teşkilatı ve mahkeme metodu; ceza ve medeni kanun üzerine yasa çıkartmak; Birlik vatandaşlığı üzerine yasa çıkartmak; yabancıların hakları üzerine yasa çıkartmak.
-Evlilik ve aile üzerine yasa çıkarımı için temel ilkelerin tespiti.
-Bütün Birlik için af çıkarma.
(Bu maddeleri buraya çeviri formunda aktarmadık. Ama isteyen, çeviri olarak da değerlendirebilir).
SSCB Anayasası'nın 14. maddesine göre, her bir Birlik Cumhuriyeti bu maddelerde ifadesini bulan egemenlik haklarını SSCB'ye, onun egemenlik ve devlet idaresinin en yüksek organlarına vermiştir. Bunun nedeni oldukça açık; gönüllü birliğin fiilen uygulanmasının sağlanması.
Bu çerçeve, yani SSCB çerçevesi içinde her Birlik Cumhuriyetinin, cumhuriyetin özgül koşullarını da göz önünde tutan egemenlik hakları vardır. Her Birlik Cumhuriyeti, bağımsız bir devletin sahip olduğu egemenlik hakları ne ise ona sahiptirler, tabi SSCB Anayasası ile uyumluluk içinde. Dolayısıyla yukarıda sıraladığımız birçok egemenlik hakkı ve doğrudan Birlik Cumhuriyetlerini ilgilendiren bir dizi haklar (toplamı 25 madde) Birlik Cumhuriyetlerinin anayasalarında da yer alıyorlar.
'40'lı yıllarda Birlik Cumhuriyetlerinin egemenlik alanları daha da genişletilmiştir. Örneğin, SSCB kurulurken bu birliğe verilen yabancı devletlerle ilişki kurma hakkı, yeniden Birlik Cumhuriyetlerine verilmiştir. Bu hakkı Ukrayna ve Belarusya, Birleşmiş Milletler kurulurken kullanmışlar ve ona bağımsız devlet olarak üye olmuşlardır. Ayrıca Birlik Cumhuriyetleri, Kızıl Ordu'nun bir parçası olarak kendi ordularını kurma hakkını da geri almışlardır.
Karşılıklı güvenin olmadığı koşullarda bütün bunlar kağıtta kalan tespitler olacaklar ve zor yoluyla uygulanacaklardı. Ama öyle olmadı. SSCB'de karşılıklı güvenin maddi temelleri yaratılmıştı. Sovyetler Birliği kapsamında ulusların ve etnik azınlıkların birbirlerine güvenmelerinin maddi nedeni vardı. Bu sosyalizmdi. Bu ifadesini, Sosyalist ulusal politikada, Sosyalist Anayasa'da buluyordu.
Ayrıca Birlik Cumhuriyetlerinin bir parçası olan her bir otonom cumhuriyet, otonom bölge, kendi anayasalarına ve ulusal devletsel yapılarına sahiplerdi. Yani onların da kendi sınırları içinde, dahil oldukları Birlik Cumhuriyetiyle uyumluluk içinde olan egemenlik hakları vardı.
3- Sosyalist Demokrasinin İfadesi Olarak SSCB Egemenliğinin En Yüksek Organları
Anayasanın 30. maddesi, "SSCB'nin devlet otoritesinin (egemenliğinin -çn) en yüksek organı, SSCB Yüksek Sovyetidir" diyor.
Egemenlik sorununu, SSCB'nin en yüksek organlarını ele alan anayasanın 3. bölümündeki maddeyi burada aktarmayacağız. Ama sosyalist demokrasinin bu alanda nasıl uygulandığını ve sonuçlarının kısa da olsa ele alacağız.
Devlet egemenliğinin en yüksek organı olarak SSCB En Yüksek Sovyeti, bütün sovyet halklarının; bütün sovyet insanının iradesini temsil eder. Sovyetler Birliği'nde bu organın üstünde bir devlet organı yoktu. Anayasaya göre SSCB'ye devredilmiş bütün haklar, bu organ veya onun tarafından oluşturulan kurumlar tarafından icra edilir. Bu organ, SSCB'de yasa çıkartma, yasama yetkisine sahip yegane organdır, yani birlik yasalarını çıkarma hakkı. Bu organın çıkardığı bütün yasalar bütün sovyet vatandaşlar için geçerlidir. Hiçbir organ, hiçbir kurum, bu organın çıkardığı yasaları değiştiremez ve geçersiz kılamaz. Bu hak, bu organın kendisine aittir.
SSCB Anayasası’na değiştirme ve geliştirme hakkı da sadece ve sadece bu organa aittir.
SSCB En Yüksek Sovyeti'nin daha bir dizi doğrudan Sovyetler Birliği'ni ilgilendiren konularda kendine ait olan yetki ve hakkı vardır.
Madde 33. "SSCB En Yüksek Sovyeti, iki meclisten oluşur; Birlik Sovyeti ve Milliyetler Sovyeti."
Bu organın iki meclisten oluşmasının yegane nedeni Sovyetler Birliği'nin çok uluslu bir devlet olmasıdır. Bu meclislerden birisi (Birlik Meclisi) bütün emekçilerin ortak çıkarlarını ifade ediyor. İkinci meclisi ise (Milliyetler Meclisi), ulusların özgün (spesifik) çıkarlarını ifade eder.
Birlik Meclisi, Sovyet vatandaşları tarafından seçim bölgesine ve her temsilciye 300.000 vatandaş normuna göre seçilir. Bu sisteme göre, burjuva ülkelerde söz konusu olan seçim eşitsizliği sovyet ülkesinde geçersiz kılınmış oluyordu. Milliyetler Meclisi ise Sovyet vatandaşları tarafından, ama Birlik Cumhuriyetlerine, otonom cumhuriyetlere, otonom bölgelere ve ulusal bölgelere göre seçilir. Kural şöyleydi. Her Birlik Cumhuriyeti için 25 temsilci, her otonom cumhuriyet için 11 temsilci, her otonom bölge için 5 temsilci ve her ulusal bölge için de 1 temsilci.
Her iki meclis tamamen eşit haklara sahiplerdi.
"Dört senelik bir süre için seçilen SSCB En Yüksek Sovyeti"nin (madde 36) "her iki meclisi; Birlik Sovyeti ve Milliyetler Sovyeti eşit haklara sahiptir" (Madde 37).
SSCB En Yüksek Sovyeti'nin bileşimi, sovyet devletinin sosyalist bir işçi köylü devleti olduğunu gösterir. Örneğin 1946 seçimlerine göre, bu organa seçilenlerin (toplam temsilci: 682) (Birlik Meclisine) % 42'si işçi (287 temsilci); % 22'si köylü (151) ve geriye kalan % 36'sı da (244 temsilci) aydınların -doktorlar, eğitimciler, bilim adamları, ordu- temsilcilerinden oluşurken, Milliyetler Meclisine seçilenlerin (toplam 657 temsilci) % 34,1'i işçi (224 temsilci); %30,1'i köylü (198 temsilci) ve % 35,8'i (235 temsilci) ücretli memur ve aydın temsilcilerinden oluşmaktaydı.
23 yaşına ulaşmış olan her Sovyet vatandaşı SSCB'nin En Yüksek Sovyeti’ne seçilebilir. Birlik ve otonom cumhuriyetlerin en Yüksek Sovyeti'ne seçilmek için 21 yaşına ulaşmış olması gerekir ve yerel sovyetlere seçilmek içinde 18. yaşını doldurulması gerekir.
Her Sovyet vatandaşı, etnik kökenine, dinine, eğitim seviyesine, bakılmaksızın seçme ve seçilme hakkına sahiptir. Her Sovyet vatandaşı, ikameti neredeyse orada değil, o anda neredeyse orada seçime katılma hakkına sahiptir.
-SSCB Anayasası'nın V. bölümü devlet idaresi organlarını ele alır. Madde 64: "Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri Birliği, devlet idaresinin en yüksek yürütme ve tasarruf hakkına sahip organı, SSCB Bakanlar Konseyi’dir"
Anayasanın 65. maddesine göre de bu konsey, SSCB En Yüksek Sovyeti’ne, bu sovyetin oturumları arasındaki zamanda ise SSCB En Yüksek Sovyeti Başkanlığı’na karşı sorumludur ve hesap vermekle yükümlüdür.
SSCB Bakanlar Konseyi’nin düzenlemeleri ve tasarrufları bütün SSCB için geçerlidir (Madde 67).
-SSCB Anayasası'nın IV. ve VI. bölümlerinde Birlik Cumhuriyetlerinin devlet idaresi organları ve devlet egemenliğinin en yüksek organları ele alınıyor.
Birlik Cumhuriyetlerinde de devlet egemenliğinin en yüksek organları ve Birlik Cumhuriyetlerinin idaresi aynı sisteme göre; SSCB için geçerli olan sisteme göre yapılanmıştır. Bunun böyle olmasında, Sovyetler Birliği'nin siyasi ve ekonomik temelinin bütünlüklü olması belirleyici rol oynamıştır.
SSCB En Yüksek Sovyeti ile Birlik Cumhuriyetleri En Yüksek Sovyeti arasında belirleyici fark, Birlik Cumhuriyeti En Yüksek Sovyeti’nin tek meclisten oluşmasıdır. (Birlik Meclisi). Milliyetlerin çıkarları SSCB bazında Milliyetler Meclisi’nde dile getirildikleri için Birlik Cumhuriyetleri En Yüksek Sovyetleri’nde böyle bir meclise gerek görülmemiştir.
-SSCB Anayasası'nın VII. bölümünde otonom cumhuriyetlerin devlet idaresi organları ve devlet egemenliğinin en yüksek organları ele alınıyor.
Otonom cumhuriyetin devlet idaresi organları ve devlet egemenliğinin en yüksek organları, Birlik Cumhuriyetleri için geçerli olan sisteme göre inşa edilmiştir. Tabi yetki bakımından, bakanların sayıları bakımından bazı farklılıklar vardı.
-SSCB Anayasası'nın VIII. bölümünde devlet egemenliğinin yerel organları ele alınıyor.
Devlet egemenliğinin yerel organları, emekçi temsilcilerinin sovyetleridir. Böylesi sovyetler, bölgelerde, kazalarda, ulusal bölgelerde, şehirlerde, köylerde, mezralarda oluşturulan sovyetlerdir. Bu organlar, söz konusu bölge emekçileri tarafından iki seneliğine seçilirler.
Bu organların görevleri şunlardır;
"Emekçilerin temsilcilerinin sovyetleri, kendilerine devredilen idare organlarının faaliyetini yönetirler, devlet düzeninin korunmasını, yasalara uyulmasını ve vatandaşların haklarının korunmasını sağlarlar, yerel iktisadi ve kültürel yapıyı yönetirler ve yerel bütçeyi tespit ederler" (Madde 97).
-SSCB'nin Anayasası'nın IX. bölümünde mahkeme ve savcılık sorunu ele alınır.
Sömürücü toplumlarda mahkeme, hakim sınıfların bir organıdır ve dolayısıyla onların çıkarlarına hizmet eder. Sosyalizmde ise mahkeme, emekçilerin çıkarlarını, sosyalist düzeni korumaya hizmet eder.
Sovyet mahkeme organlarının faaliyetinin nasıl örgütleneceği; hangi ilkelere göre örgütleneceği anayasa tarafından belirlenmiştir.
Anayasaya göre Sovyetler Birliği'nde yargılama, hüküm verme yetkisine aşağıdaki mahkeme organları sahiptir: SSCB En Yüksek Mahkemesi, Birlik Cumhuriyetlerinin En Yüksek Mahkemeleri, bölge mahkemeleri, otonom bölge ve otonom cumhuriyet mahkemeleri ve SSCB En Yüksek Sovyeti'nin kararıyla görevlendirilmiş özel mahkemeler ve halk mahkemeleri.
SSCB En Yüksek Mahkemesi, ülkenin en yüksek mahkeme organıdır ve Sovyetler Birliği'ndeki ve Birlik Cumhuriyetlerindeki bütün mahkeme organlarının faaliyeti, bu en yüksek mahkeme organının denetimi altındadır.
SSCB'de bütün mahkemeler seçilir. Halk mahkemeleri dışında bütün mahkemeler, yerel ve en yüksek sovyetler tarafından beş seneliğine seçilirler.
Halk mahkemelerindeki seçim ise şöyledir; Anayasaya göre halk mahkemeleri, söz konusu bölgenin vatandaşları tarafından genel, doğrudan ve eşit seçim hakkı temelinde gizli oylama ile üç yıllığına seçilirler. 23 yaşını doldurmuş ve sicili olmayan her Sovyet vatandaşı, halk hakimi ve halk mahkemesi üyeliğine seçilebilir.
Bütün sovyet organlarının seçiminde olduğu gibi halk mahkemelerinin seçiminde de adaylar, toplumsal örgütler, birlikler tarafından, emekçilerin toplantıları vb. tarafından tespit edilirler.
Hakimler bağımsızdırlar ve sadece yasaya tabidirler (madde 112).
Mahkemeleri bütün halkın izleyebilmesi için o bölgede geçerli olan dil kullanılır.
Sovyet savcılığı
Yerel iktidar organlarının kararlarında ve faaliyetlerinde bazen yasalardan sapmaların olduğu, yasaların yanlış değerlendirildikleri görülüyordu. Öyle ki, yasaların bilinçli olarak yanlış kullanıldığı veya kötüye kullanıldığı da oluyordu. Bunu, sovyet kurumlarına sızmış olan sosyalizm düşmanları yapıyorlardı.
Bu nedenlerden dolayı özel bir devlet organına gerek duyulmuştu. Bu organ, bütün bakanlıkların ve onlara bağlı kuramların, bütün görevlilerin ve bütün sovyet vatandaşlarının yasalara uyup uymadığını denetlemekle görevliydi.
Bu organ, Sovyet Savcılığı olarak önce 1922'de RSFSC'de ve sonraları da diğer Birlik Cumhuriyetlerinde kuruldu. SSCB Savcılığı ise 20 Haziran 1933'te oluşturulmuştur.
Savcılığın faaliyeti, mahkemelerin faaliyetiyle sıkı bir bağ içindedir. Aynen sovyet mahkemeleri gibi Sovyet Savcılığı da sınıf düşmanlarına; sabotajcılara, ajanlara, zarar vericilere vb. karşı mücadele vermiştir.
Sovyetler Birliği'nde savcılık kurumu, en tepede SSCB Başsavcısı temsil ediliyordu. Başsavcı, SSCB En Yüksek Sovyeti tarafından yedi seneliğine atanırdı. Birlik ve otonom cumhuriyetlerin bölgelerin ve ulusal bölgelerin savcıları SSCB Başsavcısı tarafından atanırdı. Daha alt seviyedeki yerleşim birimlerinin savcıları, Birlik Cumhuriyeti savcıları tarafından atanıyorlardı. Beş seneliğine atanan bu savcıların atanmaları SSCB Başsavcısı tarafından onaylanmak zorundaydı.
Atamanın nedeni: Savcılar, yukarıda kısaca belirttiğimiz görevlerini yerel organlardan bağımsız olarak yerine getirmeleri için seçilmiyorlar, atanıyorlardı. Seçilme durumunda, onları seçen yerel organlara bağlılık söz konusuyken, atama durumunda böyle bir olasılık yoktu. Savcılar, sadece ve sadece SSCB Başsavcısı’na bağımlıydılar.
Diğer taraftan savcıların atanması, yerel iktidar organlarının bağımsızlığını zedelemez. Çünkü savcı, sovyetlerin yürütme ve tasarruf yetkisinden farklı olarak idari iktidara sahip değil. Savcı, doğrudan halk veya sovyetler tarafından seçilen mahkeme gibi, karar da veremiyor. Bütün bu nedenlerden dolayı savcıların atanması en demokratik yol olmaktaydı.
SSCB Anayasası'nın X. bölümünde vatandaşların temel hakları ve temel görevleri ele alınıyor.
-"SSCB vatandaşları çalışma hakkına; yani işin nicel ve nitel durumuna göre ücretlendirmedeki teminat altına alınmış çalışma hakkına sahiptirler" (madde 118).
-"SSCB vatandaşları dinlenme hakkına sahiptirler" (madde 119).
-"SSCB vatandaşları yaşlılık, hastalık ve malüllük durumunda maddi bakım hakkına sahiptirler" (madde 120).
-"SSCB vatandaşları, eğitim hakkına sahiptirler" (madde 121).
-"SSCB'de iktisadi, devletsel, kültürel, toplumsal ve siyasi yaşamın bütün alanlarında kadın, erkek gibi aynı haklara sahiptir" (madde 122).
-"SSCB vatandaşlarının iktisadi, devlet- sel, kültürel, toplumsal ve siyasi yaşamın bütün alanlarındaki milliyet ve ırkından bağımsız olarak eşitliği mutlak yasadır" (madde 123).
-"Vatandaşların vicdan özgürlüğünü sağlama amacıyla SSCB'de kilise devletten ve okul kiliseden ayrılmıştır. Dini ibadetleri yerine getirme özgürlüğü ve dine karşı propaganda özgürlüğü bütün vatandaşların hakkıdır" (madde 125).
-"Emekçilerin çıkarlarıyla uyumluluk içinde ve sosyalist sistemin pekiştirilmesi amacıyla SSCB'nin bütün vatandaşlarına a) konuşma özgürlüğü; b) basın özgürlüğü; c) toplantı özgürlüğü; d) sokakta yürüyüş ve gösteriler yasayla garantilenmiştir" (madde 125).
-"İşçi sınıfı saflarından ve emekçilerin başka tabakalarından en aktif ve bilinçli vatandaşlar, sosyalist sistemin pekiştirilmesi ve geliştirilmesi için mücadelelerinde emekçilerin öncüsü olan ve emekçilerin bütün örgütlerinin, hem toplumsal ve hem de devletsel yönetici çekirdeğini oluşturan Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nde (Bolşevik) birleşirken, emekçilerin çıkarlarıyla uyumluluk içinde ve örgütlü kişisel hareketin ve halk kitlelerinin siyasi aktivitesinin gelişmesi amacıyla SSCB vatandaşlarına toplumsal örgütlerde birleşmek hakkı verilmiştir. Sendikalar kooperatifsel birliklerde, gençlik örgütlerinde, spor ve savunma örgütlerinde, kültür derneklerinde, teknik ve bilimsel kurumlarda." (madde 126)
-"SSCB vatandaşlarına kişiye dokunulmazlık hakkı tanınmıştır. Hiç kimse, mahkeme kararı veya savcılığın müsaadesi olmaksızın tutuklanamaz" (madde 127).
-"Vatandaşların konutuna dokunulmazlık ve mektup sırrı, yasayla korunur" (madde 128).
-"SSCB, emekçilerin çıkarlarını savunmaktan dolayı veya bilimsel faaliyetten dolayı veya ulusal kurtuluş mücadelesinden dolayı takibata uğrayan yabancı devletlerin vatandaşlarına sığınma hakkı tanır" (madde 129).
-"SSCB'nin her vatandaşı, Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri Birliği'nin Anayasası'na uymak, yasalara göre hareket etmek, çalışma disiplinini korumak, toplumsal görevlerini dürüstçe yerine getirmek, sosyalist toplum yaşamının kurallarına dikkat etmek zorundadır" (madde 130).
-"SSCB'nin her vatandaşı, sosyalist mülkiyeti, sovyet düzeninin kutsal ve dokunulamaz temeli olarak, zenginliğin ve anavatan iktidarının kaynağı olarak, bütün emekçilerin müreffeh ve kültürel yüksek yaşamının kaynağı olarak korumak ve pekiştirmek zorundadır.
Toplumsal, sosyalist mülkiyete tecavüz eden (hırsızlık yapan, zarar veren -çn) kişiler halkın düşmanıdırlar" (madde 131).
-"Genel askeri hizmet yasadır. SSCB'nin askeri güçlerinde askeri hizmet SSCB vatandaşlarının şeref görevidir" (madde 132).
-"Anavatanın savunması SSCB'nin her bir vatandaşının kutsal görevidir. Vatana ihanet -asker yemininin tutulmaması, düşman safına geçmek, devletin askeri gücüne zarar vermek, casusluk- en ağır suç olarak yasanın bütün şiddetiyle cezalandırılır" (madde 133).
Burada sıraladığımız Sovyet vatandaşlarının haklarıyla ilgili maddelerin konularının ne derece gerçekleştirilip gerçekleştirilmemiş oldu kanımızca, üzerinde fazla durulmaması gereken bir meseledir. Bunun neden böyle olduğu oldukça açık. Vatandaşın belirtilen haklara sahip olabilmesi için her şeyden önce iktidarda olması gerekir ve Sovyetler Birliği'nde işçi ve köylü veya genel olarak emekçi formunda "vatandaş" iktidardaydı. O, kendi düzenini kurmuş ve geliştirmişti. Demek oluyor ki bu hakları kağıt üzerinde tanımanın değil, bizzat yaşama geçirmenin maddi koşulları SSCB'de vardı. Bu üretim araçlarının toplum mülkiyetinde olmasıydı. Sosyalizmin kurulmuş olmasıydı. Kısaca Stalin’in dediği gibi “Sosyalizmin temel direklerinin” sovyet ülkesinde gerçekleştirilmiş olmasıydı.
Tabi bu yaşamın; sosyalist yaşamın, sistemin devam ettirilmesi ve sınıfsız topluma doğru gelişmesinin sağlanması için onun korunması gerekiyordu. İşte bu görev, Sovyet vatandaşının kutsal göreviydi, sosyalist sistemi korumak bir onur sorunuydu.
SSCB'de sosyalizmin başarılı inşası, sovyet toplumunda siyasi-ahlaki birliğin sağlanmış olması fiilen, bütün bu haklardan yararlanıldığının ve sorumlulukların da yerine getirildiğinin doğrudan bir ifadesidir.
4- Sosyalist Demokrasinin İfadesi Olarak Seçim Sistemi
SSCB Anayasası'nın XI. bölümünde seçim sistemi ele alınıyor. Bu seçim sistemi ne derece demokratikti. Bir de kısaca buna bakalım.
-"Emekçilerin temsilcilerinin (milletvekillerinin -çn.) bütün sovyetleri için; SSCB'nin en yüksek sovyeti, Birlik Cumhuriyetleri’nin en yüksek sovyetleri, emekçilerin bölge ve kaza sovyeti, otonom cumhuriyetlerin en yüksek sovyetleri, kazaların, şehirlerin kırsal yerleşim birimlerinin... emekçilerinin temsilcilerinin sovyetleri için temsilcilerin seçimi, seçmen tarafından genel, eşit ve tek dereceli seçim hakkı temelinde gizli oylama ile gerçekleştirilir" (madde 134).
-"Temsilciler genel seçimle seçilirler. 18 yaşına ulaşmış bütün SSCB vatandaşları ırka, milliyete, cinsiyete, dini inanca, eğitim derecesine, bir yerde ikamet edip etmediğine, sosyal kökenine, varlık durumuna ve eski faaliyetine bakılmaksızın temsilcilerin seçimlerine katılma hakkına sahiptirler. Zihni hasta olanlar ve mahkeme tarafından seçim hakkı elinden alınan kişiler istisnadır.
23 yaşına ulaşmış her SSCB vatandaşı ırka, milliyete, cinsiyete, dini inanca, eğitim derecesine, bir yerde ikamet edip etmediğine, sosyal kökenine, varlık durumuna ve eski faaliyetine bakılmaksızın SSCB'nin En Yüksek Sovyeti’nin temsilcisi olarak seçilebilir” (madde 135).
-"Temsilciler eşit seçimle seçilirler; her vatandaşın bir oy hakkı vardır; bütün vatandaşlar, seçime aynı ilke (bazında) katılırlar" (madde 136).
-"Erkekler gibi kadınlar da aynı seçme ve seçilme hakkına sahiptirler" (madde 137).
-"SSCB silahlı güçlerinin saflarında olan vatandaşlar, diğer bütün vatandaşlar gibi, aynı seçme ve seçilme hakkına sahiptirler" (madde 138).
-"Temsilciler doğrudan (direk, tek dereceli seçim -çn.) seçimle seçilirler; kırsal ve şehir sovyetlerinden SSCB'nin En Yüksek Sovyetine kadar emekçilerin temsilcilerinin bütün sovyetleri için seçim, vatandaşlar tarafından doğrudan doğruya direk seçimle gerçekleştirilir" (madde 139).
-"Temsilcilerin seçiminde oy kullanma gizlidir" (madde 140).
-"Seçimler için adayların tespiti seçim bölgelerine göre yapılır. Adayları tespit etme hakkı toplumsal örgütleme ve emekçilerin birliklerine verilmiştir; Komünist Parti örgütleri, sendikalar, kooperatifler, gençlik örgütleri, kültür birlikleri" (madde 141).
-"Her temsilci faaliyeti ve emekçilerin temsilcilerinin sovyetinin faaliyeti üzerine seçmenlere hesap vermek zorundadır ve o (temsilci -çn.), her an, seçmenlerin çoğunluğu tarafından yasanın tespit ettiği biçimde görevden alınabilir" (madde 142).
Sovyet anayasalarına baktığımızda (1918, 1924,1936) özellikle seçim sisteminde önemli değişmelerin olduğunu görürüz. 1918 Anayasası’nda yer almayan bir kısım anlayışlar 1936 Anayasası’nda yer alıyor, Lenin'in, koşulların dayatmasından dolayı böyle hareket ediyoruz, bu durum geçicidir. Koşullar oluşunca bu kısıtlamalarda ortadan kalkacaktır vb. sözlerini hatırlayalım, seçim sisteminin bu değişimler açısından kısaca açıklayalım.
Genel ve eşit seçim hakkı sorunu:
Genel seçim hakkından anlaşılması gereken, ülkenin yasayla tespit edilmiş yaşa gelmiş bütün vatandaşlarına seçimlere katılma hakkının tanınmasıdır.
Eşit seçim hakkından anlaşılması gereken ise, eşit kurallar bazında seçimlere katılma hakkıdır.
Sovyet devletinin bu gelişmesinin ilk aşamasında genel seçim hakkı tam anlamıyla geçerli değildi. O dönemde sömürücü sınıflar; kurulan sosyalist devleti; proletarya diktatörlüğünü yıkmak isteyen, kapitalizmi restore etmek isteyen güçler, Sovyet iktidarına karşı acımasız ve şiddetli bir mücadele sürdürüyorlardı. Tam da bu nedenden dolayı genç Sovyet devleti, cüzi bir azınlığı oluşturan bu azınlığa ve uşaklarına seçim hakkı tanımamıştı. Ama Lenin’in belirttiği gibi bu durum geçiciydi. Sosyalizmin inşasıyla sömürücü sınıfların kalıntıları ortadan kalkmış ve bu unsurlara yönelik seçim hakkı kısıtlamasının da maddi temeli, zorunluluğu kalmamış ve sovyet ülkesinde Sosyalist Anayasa ile gerçek anlamıyla genel seçim hakkı bütün vatandaşlara tanınmıştı.
Yine Sovyet devletinin gelişmesinin ilk aşamasında seçim hakkında belli bir eşitsizlik söz konusuydu. Seçim hakkında eşitsizlik, imtiyaz demektir. Sovyet devletinin gelişmesinin ilk aşamasında işçiler, bu imtiyaza sahiplerdi. Bunun nedeni vardı. Eşitsizlik, şehir ve kır nüfusunun temsilcilik normlarında kendisini gösteriyordu. 1924 Anayasası’na göre SSCB Sovyet Kongresi'nin oluşum normu şöyleydi; şehir ve varoşlar için her temsilciye 25.000 seçmen. Vilayet (sonraları bölge) Sovyet Kongrelerinde her temsilci için 125.000 seçmen. Böylelikle işçilerin (şehir) kırsal alana (köylüler) nazaran daha fazla temsilci sayısına sahip olmaları sağlanmıştır.
Sovyetler Birliği’nde sosyalizmin inşası, işçiler ile köylüler arasındaki sınırların tedricen yok olmasının sağladığı için Sosyalist Anayasa, bu gelişmeyi göz önünde tutarak, söz konusu eşitsizliği ortadan kaldırmış ve tam anlamda eşit seçim hakkını geçerli kılmıştır.
Sosyalist Anayasa'da yer alan ve Sovyetler Birliği'nde uygulanan genel ve eşit seçim hakkı ne denli demokratik olursa olsun hiçbir burjuva ülkede yoktur. Burjuva anayasalarda genel ve eşit seçim hakkından bahsedilir. Ama burjuvazi, bir dizi yasalarla, fiili engellerle genel ve eşit seçim hakkını kullandırtmaz; etnik köken, ırk, yaş, varlık (mal, mülk), eğitim durumu, bir yerde ikamet sorunu vs. burjuva ülkelerde genel ve eşit seçim hakkının uygulanması önündeki temel engellerdir ve bu engellerin hiçbirisi Sovyetler Birliği'nde yoktu.
Doğrudan (tek dereceli) seçim ve gizli oy sorunu:
Tek dereceli veya doğrudan (direk) seçim, bütün iktidar organlarının temsilcilerinin doğrudan seçmenler tarafından seçilmesi anlamına gelir. Sovyet devletinin gelişmesinin ilk aşamasında; Sosyalist Anayasa'dan önceki dönemde durum biraz değişikti. O dönemde başka bir seçim metodu geçerliydi. O dönemde seçmenler, şehir ve kırsal yerel Sovyetler için temsilcileri doğrudan seçiyorlardı. Ama daha yüksek iktidar organlarının temsilcileri şehir ve kırsal yerel sovyetlerinin genel toplantılarında veya seçim için düzenlenen kongrelerinde seçiliyorlardı. Şöyle; şehir ve kırsal yerel sovyetleri, bölge sovyet kongresi için temsilci seçiyorlar. Bölge Sovyet Kongresi yürütme organını seçiyor ve daha geniş bölge Sovyet kongresi için temsilci gönderiyor. Bunlar da kendi yürütme organlarını seçiyorlar ve Birlik Cumhuriyeti Sovyet Kongresi’ne ve Birlik Sovyet Kongresi’ne temsilciler gönderiyorlar. Kısaca; kırsal yerel ve şehir sovyetleri hariç, diğer bütün sovyetler için seçimler dolaylıydı, tek dereceli değildi.
Bu sistem, tarihi koşullardan dolayı Sovyet anayasasında yer almıştı ve devletin gelişmesinin ilk aşaması sürecinde de yerleşmişti. Nedeni şuydu. Bu sisteme göre, gerekli olduğu an bir sovyet kongresini hemen zaman kaybetmeksizin toplama olanağına sahip olunuyordu. İç savaş koşullarını ve onu takip eden yıllarda ülke içinde sınıf mücadelesinin keskinleşmesini (Troçkizm vs.) göz önüne getirirsek Sovyetler Birliği'nde her seviyede iktidar organlarının süratli hareket etmesinde bu sistem yararlı oluyordu. Kısaca; sömürücülere karşı sınıf mücadelesinin şiddetle sürdüğü bir dönemde doğrudan (tek dereceli) seçime geçme olanağı yoktu.
SB'de sosyalizmin inşası, sovyet devletinin güçlenmiş olması ve Sovyet halkının siyasi-ahlaki birliğinin sağlanması, doğrudan (tek dereceli) seçimlere geçişi olanaklı kılmıştı. Bu türden seçimlerin dolaylı seçimlere göre üstün yönleri vardır. Doğrudan seçimle, seçim hakkı olan her bir vatandaş, her bir organın temsilci bileşimini doğrudan belirleme olanağına sahip oluyor. Tam da bu durum Sovyetler Birliği'nde seçim sisteminin en demokratik seçim sistemi olduğunun başka bir ifadesiydi.
Birçok burjuva ülkede dolaylı seçim metodu kullanılır. Örneğin ABD'de, Türkiye'de başkan veya cumhurbaşkanı halk tarafından, doğrudan seçmen tarafından seçilmezler.
Gizli oylama sorunu:
Sovyet devletinin gelişmesinin ilk aşamasında oylama açıktı. Seçim toplantılarında el kaldırmakla yapılıyordu. Anayasada böyle bir oylama metoduna yer verilmemişti. Ama açık oylama yerleşmişti. Bunun nedeni vardı. Sömürücü sınıfların sovyet iktidarına karşı mücadeleleri devam ediyordu ve onların temsilcilerinin sovyetlere sızma ve bu iktidar organlarını kullanma olanağı vardı. Tam da bunu engellemek, ajanların, halk düşmanlarının sovyetlere sızmasını engellemek için açık oylama yapılıyordu. Böylelikle gizli ajanlar ve halk düşmanları emekçilerin temsilcilerinin sovyetlere seçilmesini engelleyemiyorlar- dı. Açık oylamayla kimin kime oy verdiği biliniyordu.
Adayların tespiti sorunu:
Sovyetler Birliği'nde adaylar, toplumsal örgütler ve emekçilerin birlikleri tarafından tespit edilir. Bunun anlamı şudur: Parti örgütlerinden gençlik örgütlerine, sendikalardan kültür örgütlenmelerine, kooperatiflerden kolhozlara ve sovhozlara, işletmelerden orduya kadar bütün örgütlenmeler, kendi toplantılarında adaylarını tespit ederler. Bu, Sovyet seçim sisteminin ne denli demokratik olduğunu gösteren bir aday tespiti yöntemidir. Çünkü bu yönteme göre bütün Sovyet vatandaşları adayların tespitine doğrudan katılmaktadır. Burjuva ülkelerde ise böyle bir yöntem geçerli değildir. Burjuva ülkelerde siyasi partiler, onların da seçime katılmayı hak etmiş olanları aday tespiti yaparlar. Bu tespitte çoğu kez parti başkanının veya parti yönetici organlarının gösterdikleri kişiler aday olarak tespit edilirler.
Komünistler ve partisizlerin seçim bloku sorunu:
Sovyet toplumunda birbirine düşman sınıfların olmaması, halkın siyasi-ahlaki birliğinin sağlanmış olması, komünistler ve partisizlerin seçim blokunda da görülmektedir. Partili olsun veya olmasın, Sovyet vatandaşları belirttiğimiz gibi adaylarını örgütlü olduğu alanlarda belirler. Dolayısıyla orada partili olan ve partili olmayan da aday olarak tespit edilir ve komünist parti seçimlerde kendini partisizlere karşı izole etme, kendisiyle partisizler arasına mesafe koyma diye bir anlayışı olmadığı için tespit edilen partili aday, aynı zaman da partisizlerin de, partisiz aday, aynı zaman da partililerin de adayı olarak algılanırdı.
Burjuva ülkelerde böyle bir anlayış yoktur, olamaz da. Çünkü sömürü sistemi, toplumun düşman sınıflara bölünmüş olması buna müsaade etmez.
Adayların "seçim" propagandası sorunu:
Sovyet devleti, tespit edilmiş, kayda geçmiş her adayın ve çeşitli örgütlerin, seçim kampanyası yürütebilmeleri için mümkün olan bütün imkânları karşılıksız sunar; salon, basın, radyo, matbaa, seçim literatürü, plaket, portre, adayın biyografisi vs.
Burjuva ülkelerde ise böyle bir anlayış yoktur. Bu ülkelerde, devlet seçime katılma hakkını elde etmiş partilere maddi olanak sağlar. Ama kişinin aday olması ve seçim kampanyası yürütmesi için ya "zengin" olması ya da doğrudan parti tarafından destekleniyor olması gerekir. Her halükarda Sovyet devletinin, seçim kampanyası için adaylara sunduğu her türlü olanak, burjuva ülkelerde, kelimenin tam anlamıyla bir hayaldir. "Genel seçimler, bazı kapitalist ülkelerde de; demokratik denen ülkelerde de var ve tanınıyor. Ama orada seçimler hangi koşullarda gerçekleştiriliyor? Sınıf çatışmaları koşullarında, sınıf düşmanlığı koşullarında, kapitalistlerin, toprak beylerinin, bankerlerin ve kapitalizmin başka köpekbalıklarının seçmenler üzerindeki baskıları koşullarında.
Böylesi seçimler, genel, eşit, gizli ve tek dereceli seçimler de olsalar, tamamen özgür ve tamamen demokratik seçimler olarak adlandıramazlar.
Bunun tersine bizde, bizim ülkemizde seçimler, tamamen başka koşullarda gerçekleştiriliyor. Bizde kapitalistler, toprak beyleri, dolayısıyla mülk sahiplerinin mülksüz sınıflar üzerindeki baskısı yok. Bizde seçimler, işçilerin, köylülerin, aydınların işbirliği koşullarında, karşılıklı güvenleri koşullarında, söylemek isterim ki, bizde kapitalistler, toprak beyleri, sömürü olmadığı için ve bizde esasen, halk üzerinde onun iradesini çarpıtmak için, baskı uygulayabilecek kimse olmadığı için karşılıklı dostlukları koşullarında gerçekleşmektedir.
Tam da bunun için bizim seçimlerimiz bütün dünyada yegane gerçek, özgür ve gerçek demokratik seçimlerdir." (Stalin, seçmen toplantısında konuşma, 11 Aralık 1937, C. 14, s. 163, Alm.)