Bilimsel sosyalizmin kurucuları Marks ve Engels'in bundan yaklaşık 150 yıl önce yayımladıkları "Komünist Partisi Manifestosu" şu sözlerle başlıyordu:
"Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor-komünizm hayaleti. Eski Avrupa'nın bütün güçleri bu hayaleti defetmek üzere kutsal bir ittifak içine girdiler: Papa ile çar, Metternich ile Guizot, Fransız radikalleri ile Alman polis ajanları." (Marks-Engels, Seçme Yapıtlar, Cilt 1, s. 131) Emperyalist burjuvazinin ve yeni Rus büyük burjuvazisinin sözcülerinin 17 Aralık 1995 seçimlerine ilişkin değerlendirmeleri, onların da Rusya'da dolaşmaya başlayan komünizm hayaletinden fena halde kaygılanmaya başladıklarını gösteriyor. İngiltere'de yayımlanan Independt on Sunday gazetesinin 19 aralık tarihli sayısında yazan burjuva köşe yazarı, "Rusya'da bir hayalet dolaşıyor; dirilen komünizmin hayaleti" derken, ABD emperyalizminin sözcülerinden New York Times'ın aynı tarihli sayısının "Gene Komünistler" adlı başyazısında şunlar söyleniyordu:
"Daha bundan beş yıl önce Komünist Partisi'nin yöneticileri Moskova'daki bürolarından, dosyalarını telaş içinde yokederek kaçarlarken, partinin varlığının kendisi tehlikeye girmiş gözüküyordu. Ne yazık ki, pazar günü yapılan parlamento seçimleri bu kuşkuyu silmiş süpürmüştür." ABD mali sermayesinin sesi Wall Street Journal ise, gene 19 aralık tarihli sayısında, Beyazsaray Basın Sözcüsü Mike McCurry'nin Zuganov ve adamlarını kastederek "bunlar eski bolşeviklerden değil" demesine göndermede bulunarak,
"Rusya'nın işverenler toplumunun, Beyazsaray Basın Sözcüsü Mike McCurry'nin dünkü açıklamasına bakarak rahatlayacağı söylenemez" diyordu. Beyaz Saray sözcüsünün, "tek parti diktatörlüğü"ne, "sovyet dönemi komünizmine dönüşe" karşı olduğunu, çok partili bir siyasal sistemden, özel sektörün ve yabancı sermayenin varlığından yana olduğunu gizlemeyen ve seçimlerden birinci parti olarak çıkan Rusya Federasyonu Komünist Partisi'nin önderliği için söyledikleri doğru. Ancak, bunun, dünya emperyalist burjuvazisini ve Rus gericiliğini rahatlatmaya yetmediği ve yetmeyeceği daha da doğru. Onları korkutan kuşkusuz, G. Zuganov ve çevresindeki –revizyonist SBKP'nin rahle-i tedrisinden geçmiş– apparatçik'ler ve bürokratlar değil elbette. Onlar, açlığa, yoksulluğa, işsizliğe, evsizliğe ve geleceksizliğe mahkum edilmiş ve gerçekten de zincirlerinden başka yitirecek bir şeyleri kalmamış olan on milyonlarca işçinin, işsizin, emekçi memurun, işçi ve emekçi memur emeklisinin, aydının simgelediği dipten gelen dalgadan korkuyorlar. Onlar, 1 Mayıs'larda, faşizme karşı kazanılan büyük zaferin 50. yıldönümünde ve 7 kasımlarda ellerinde Lenin'in ve Stalin'in posterleriyle yürüyen, Ekim 1993'de parlamento binası, Ostankino TV istasyonu önlerinde ve Moskova'nın diğer semtlerinde Yeltsin'e bağlı askeri birliklerle çatışmalarda 2 bin dolayında şehit veren ve Lenin'in ve Stalin'in sosyalist Sovyetler Birliği'nin restorasyonu için canını vermeye hazır komünistlerden ve sınıf bilinçli işçi ve emekçilerden korkuyorlar. Ve onlar, 500 bin dolayında üyesi bulunan Rusya Federasyonu KP'nin sol kanadında yani tabanında ve orta kademelerinde yer alan komünist potansiyelin, Rusya'daki dev boyutlu komünist potansiyelin yalnızca küçük bir bölümünü kapsadığını sezdikleri için korkuyorlar.
43 partinin yarıştığı ve seçmenlerin yaklaşık yüzde 65'inin katıldığı 17 Aralık Duma (alt meclis) seçimleri Ekim Devrimi'nin ülkesini bir kez daha dünya kamuoyunun ilgisinin odağına yerleştirdi. Rusya Federasyonu KP'nin oyların beşte birinden fazlasını aldığı seçimlerde, yalnızca dört parti –RFKP, Liberal Demokratik Parti, Yurdumuz Rusya Bloku ve Yabloko Bloku– ülke ölçeğindeki yüzde 5'lik barajı aşabildiler. 17 Aralık 1995 seçimlerinin sonuçlarının, iki yıl önceki 12 Aralık 1993 seçimlerinin sonuçlarıyla karşılaştırılması, ABD, Avrupa ve Rusya gericiliğinin paniğe kapılmasının ve yükselen komünizm dalgasına karşı bir bağlaşma arayışı içine girmelerinin nedenini anlamaya yeter. (Bkz.Tablo)
PARTİ |
1993 |
1995 |
RFKP (Zuganov) |
12.4 |
21.9 |
Liberal Demokratik Parti (Jirinovski) |
22.9 |
11.1 |
Yurdumuz Rusya Bloku (Çernomirdin) |
… |
9.6 |
Yabloko Bloku (Yavlinski) |
7.9 |
8.4 |
Rusya'nın Demokratik Tercihi (Gaydar) |
15.5 |
4.8 |
Rusya Kadınları (Fedulova) |
8.1 |
4.5 |
Rus Toplulukları Kongresi (Skokov-lebed) |
… |
4.3 |
Komünistler-Emekçi Rusya (Anpilov) |
… |
4.2 |
Svyatoslav Fedorov'un Partisi |
… |
4.1 |
Tarım Partisi (Lapşin) |
8.0 |
3.0 |
Rusya'da yürürlükte olan seçim sistemine göre Duma'daki sandalyelerin yarısı, yüzde 5 barajını aşan partiler arasında orantılı temsil sistemine göre dağılıyor. Sandalyelerin diğer yarısı ise, seçime bireysel olarak katılan –partili ya da bağımsız– parlamenter adayları içinden, her seçim bölgesinde en fazla oy alanlara gidiyor. Bu yazının kaleme alındığı günlerde, Duma'daki sandalye dağılımı tam olarak kesinleşmemişti. Guardian gazetesinin 23 aralık tarihli sayısında yayımlanan, kesin olmayan sonuçlara göre sandalyelerin dağılımı şöyleydi: RFKP-Tarım Partisi Bloku: 189, Bağımsızlar: 77, Liberal Demokratik Parti: 51, Yurdumuz Rusya Bloku: 54, Yabloko Bloku: 46, Liberal Merkezciler ve Milliyetçiler: 19, Rusyanın Demokratik Tercihi: 9, Rus Toplulukları Kongresi: 5.
Kamuoyu yoklamaları, daha seçimden çok önce Yeltsin kliğinin partisi olan ve başını Başbakan V. Çernomirdin'in çektiği Yurdumuz Rusya Bloku'nun ve daha radikal kapitalist ekonomik reformlardan yana olan partilerin –Rusya'nın Demokratik Tercihi ve Yabloko– güç yitireceğini gösteriyordu. Ağustos 1995'de Yurdumuz Rusya Bloku, Sverdlovsk'da yapılan yerel seçimi yitirdiğinde, New York Times gazetesi, B. Yeltsin'in büyük olasılıkla Rusya'daki politikacılar arasında en az sevilen olduğunu belirtmişti. Eylül 1995'de Volgagrad (eski adı Stalingard)'daki yerel Duma seçimlerinde RFKP'nin 24 sandalyeden 22'sini kazanması, dumanın adını sovyet olarak değiştirmesi, dipten gelen dalganın bir başka habercisi olmuştu. Aslına bakılırsa, yeni Rus büyük burjuvazisinin ve Rus gericiliğinin ABD ve Batı Avrupa emperyalistleriyle yakın işbirliği içindeki kesimlerinin temsilcisi olan Yeltsin kliğinin, özellikle 1992 yılından bu yana uyguladığı iç ve dış politika yalnızca burjuvazi ile proletarya ve sömürücü sınıflarla sömürülen sınıflar arasındaki çelişmeleri keskinleştirmekle kalmadı; Rusya'yı gerçek bir kaosun, görülmemiş bir yıkımın ve yaşamın bütün alanlarını etkileyen bir bunalımın girdabına sürükledi. Bu politikalar, Rusya işçileri ve emekçileriyle emperyalizm, Rus burjuvazisinin farklı kesimleri ve egemen büyük Rus burjuvazisi ile Rus olmayan halklar arasındaki çelişmeleri de keskinleştirdi ve Rusya'yı bir patlama noktasına getirdi. UNICEF'in hazırladığı bir rapora göre, 1989-95 yılları arasında Rusya'da gerçek ücretler yüzde 36.2 arasında düşerken, suç oranı yüzde 61.9 oranında ve 20-39 yaşları arasındakilerin ölüm oranı yüzde 72.8 oranında artmıştı. Bir somun ekmeğin fiyatının 3.000 ruble olduğu bu ülkede, sayıları 30 milyonu geçen işçi ve memur emeklilerinin eline ayda yalnızca 55 bin ruble (11 Dolar) geçerken, yeni Rus büyük burjuvazisinin üyeleri Fransa'nın Cannes, Nice gibi kentlerinin Akdeniz'e bakan tepelerinde fiyatları 600 milyon dolardan 9 milyar dolara kadar uzanan villalar satın alabilmektedirler. Gelinen noktada bir dizi burjuva analist bile Rusya'da ve Doğu Avrupa'da "demokratik bir kapitalizm düşünün bir karabasana dönüştüğünü" ve "1992'den bu yana uygulanan ekonomik önlemlerin ulusun yarısını yoksullaştırırken, devlet destekli bir yozlaşmayı zincirlerinden boşandırdığını ve nüfusun yüzde 5 ile 8'ini zenginleştirdiğini" kabul etmek zorunda kalıyorlar. Ağustos 1991'deki başarısız darbe girişiminden sonra Sovyetler Birliği'nin ve revizyonist SBKP'nin resmen dağıtılması ve aynı zaman diliminde bürokratik devlet kapitalizminin çözülmesi/yazgısını bütünüyle ABD ve Avrupa emperyalistlerinin yazgısına bağlamış olan yeni Rus büyük burjuvazisinin yükselişi, Rusya işçileri ve emekçileri de içinde olmak üzere eski Sovyetler Birliği işçileri ve emekçilerinin görülmemiş bir yoksullukla, işsizlikle, açlıkla ve evsizlikle yüzyüze gelmelerine yol açtı. Yanısıra sosyalizmin kazanımlarının son kalıntılarını da tasfiye eden ve ülkeyi mafyavari yöntemlerle yöneten ve soyan barbar ve açgözlü yeni Rus büyük burjuvazisi onu korkunç bir ahlaksal, kültürel ve tinsel yozlaşmanın ve ulusal aşağılanmanın batağına sürükledi. İki yıl önce, 12 Aralık 1993 seçimlerinde başını V. Jirinovski'nin çektiği faşist partinin –Liberal Demokratik Parti– oyların yüzde 22.9'unu alarak birinci parti haline gelmesi, aslında Rusya işçi ve emekçilerinin, içine sürüklendikleri kapitalist cehenneme duydukları tepkinin çarpıtılmış bir tarzda dile gelmesinden başka bir şey değildi. İrrasyonel ve grotesk öğelerinden arındırıldığında Jirinovski'nin seçim kampanyası sırasında yürüttüğü propagandanın ana öğelerini, Rusya işçi ve emekçilerinin geniş kesimlerinin ivedi özlem ve istemlerinin oluşturduğunu görmemek olanaksızdır. Aslında, çıkarları belli ölçülerde ABD ve Batı Avrupa emperyalistlerinin ve bu emperyalistlere bağımlı yeni Rus büyük burjuvazisinin çıkarlarıyla çelişen ve Rusya'yı yeniden büyük bir emperyalist devlet haline getirmek isteyen burjuva kesimlerinin çıkarlarını savunan Jirinovski kliği, altı ayda herkesin yaşam düzeyini iki katına çıkaracağından, örgütlü suç çetelerinin kökünü kazıyacağından söz ettiği ve "ben dizleri üzerine çökmüş olan Rusya'yı ayağa kaldıracağım" dediği zaman, yalnızca görülmemiş boyutlara varan sömürü ve yoksullaşmaya ve ahlaksal, kültürel ve tinsel yozlaşmaya değil, aynı zamanda ulusal gururunun Batı emperyalist burjuvazisi tarafından ayaklar altına alınmasına da karşı çıkan Rusya işçi ve emekçilerinin meşru tepkisini ve öfkesini dile getiriyordu. Clinton'lar, Kohl'ler, Mitterand'lar, Major'lar ve onların Rus ortakları, insanlığın uygarlık ve kültür hazinesine büyük katkılarda bulunmuş, çağımıza damgasını vuran Ekim Devrimi'ni gerçekleştirmiş ve dünyanın altıda birinde sosyalizmi inşa etmiş olan bu şanlı ve büyük halkın ruhlarını ve kişiliklerini, kendilerine satmış olan bir sarhoşlar, uşaklar ve katiller çetesi tarafından yönetilmeyi kabul etmeyeceğini açık bir dille anlatan Aralık 1993 seçimlerinin mesajını kavrayamadılar. Rüzgar eken ve karşılığında fırtına biçen emperyalist şefler ve onların Rus ortakları, şimdi Rusya'da ikinci bir Ekim Devrimi'nin mayalanmasına tanık oluyorlar.
Kısa erimde, 17 Aralık 1995 seçimlerinin sonuçlarının, yeni Rus büyük burjuvazisinin iktidarı için bir tehdit oluşturduğu ya da uygulanmakta olan pro-emperyalist ve vahşi kapitalist ekonomik politikalarda köklü bir değişikliğe yol açacağı söylenemez. 12 Aralık 1993 seçimleriyle birlikte kabul edilen Anayasa, adeta bir diktatör konumuna getirdiği devlet başkanına çok geniş yetkiler veriyor. ABD ve Batı Avrupa emperyalist burjuvazisinin ve yeni Rus büyük burjuvazisinin çıkarlarını ve Ekim 1993 olaylarından sonra ülkedeki siyasal güç dengesini yansıtan bu antidemokratik Anayasaya göre, hükümet ve başbakan, parlamentoya değil, devlet başkanına bağlılar. Seçimle göreve gelen alt meclise (Duma) ve atamayla göreve gelen üst meclise (Federasyon Konseyi) çok sınırlı yetkiler tanıyan Anayasa'ya göre kilit bakanlıklar –içişleri, savunma, güvenlik servisleri ve dışişleri bakanlıkları– başbakana değil, devlet başkanına karşı sorumlular. Ülkeyi kararnamelerle yönetme hakkına sahip olan devlet başkanı, atadığı başbakan adayını üst üste üç kez reddetmesi, ya da üç ay içinde iki kez güven oylamasına gitmesi halinde parlamentoyu feshedebiliyor. Atamayla göreve gelen üst meclisin seçimle göreve gelen alt meclisin, devlet başkanının da üst meclisin kararlarını onaylamama yetkisi de bulunuyor. Ancak, Ekim 1993 olayları sırasında ve sonrasında, başta ABD gelmek üzere dünya emperyalist burjuvazisinin ve Rusya içindeki bağlaşıklarının desteğiyle rakiplerini –sokaktaki komünist ve devrimci muhalefet ve parlamentoda üslenmiş bulunan Rustkoy-Hasbulatov kliği– geçici bir yenilgiye uğratabilmesinin ardından, tartışmalı koşullarda yapılan ve onaylanan Anayasa, Yeltsin kliğinin son derece gerici yönetimini gözlerden saklayan bir asma yaprağı işlevini de yerine getiremiyor. Ekim Devrimi'nin ülkesini, ancak en gerici çevrelerin savunmaya kalkışabildiği despotik metodlarla yönetmeye çabalayan, her adımında –Batılı emperyalistlerin ve onların sözcülerinin ikiyüzlü bir tarzda yüceltmeye çalıştığı– burjuva demokrasisinin normlarını ayaklar altına almakta bir sakınca görmeyen Yeltsin kliğinin ve bağlaşıklarının meşruiyet temeli son derece zayıftır. Onlar, yalnızca Ağustos 1991'deki başarısız darbe girişiminin ardından Sovyetler Birliği'ni ve revizyonist SBKP'yi resmen feshetmekle ve dağıtmakla sorumlu tutulmuyorlar. Ekim 1993'de, sözümona savundukları burjuva demokrasinin sembolü olan parlamentoyu topa tutan, ardından Rutskoy-Hasbulatov kliğini desteklediği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi'ni feshedip bu kuruma kendi adamlarını atayan, Rusya'yı bütünüyle Batılı emperyalistlere ve türedi Rus büyük burjuvazisine satan, yakın çevresi bütünüyle skandallara ve yolsuzluklara batan, parlamentonun göstermelik bir onayına bile gerek duymaksızın giriştiği haksız savaşta Çeçenistan'da iki taraftan yaklaşık 20.000 kişinin ölümüne yol açan vb. Yeltsin kliğinin, yalnızca Rusya işçileri ve emekçileri tarafından değil, küçük burjuvazinin, aydınların ordunun ve orta burjuvazinin geniş kesimleri tarafından giderek daha büyük ölçüde reddedilmekte ve yalıtılmakta olduğu yadsınamaz. Daha radikal kapitalist ekonomik reformlardan yana olan eski başbakanlardan ve Rusya'nın Demokratik Tercihi Partisi'nin önderi Gaydar'ın, Aralık 1994'de Rus ordusunun Çeçenistan'a saldırmasını gerekçe göstererek Yeltsin kliğiyle bağlarını koparması, editörü bir zamanlar Yeltsin'in yakın bağlaşığı olan Obschaya Gazeta'nın 1995'in başlarında iki sütuna manşet olarak yayımladığı bir yazısında, B. Yeltsin'in yasaların, tarihin ve halkın huzurunda suçlu olduğunu ilan etmesi, ordu içinde Yeltsin karşıtı havanın yaygınlaşması ve A. Rutskoy, A. Lebed ve B. Gromov gibi generallerin Haziran 1996'da yapılması öngörülen devlet başkanlığı seçimlerinde aday olacaklarını açıklamaları, 17 Aralık seçimlerinden bir hafta kadar önce, Yabloko Bloku'nun önderi Yavlinski'nin, "Beni gerçek muhalefet olarak görmüyorlar. Halk hükümetten o kadar nefret ediyor ki, ancak ona sonuna kadar karşı olan güçleri destekliyor" demesi, Yeltsin kliğinin ve bağlaşıklarının ne derece yalnızlaştığını ve nasıl bir öfke ve nefret dalgasıyla kuşatıldığını yeterince sergiliyor. Ancak, ABD ve Batı Avrupa emperyalistlerinin desteğinin yanısıra, özellikle Aralık 1993 seçimlerinden sonra Rus bürokratik burjuvazisinin ve eski devlet aygıtının temsilcilerinin bir bölümünün de desteğini almaya yönelen, yeni Rus büyük burjuvazisinin temsilcisi Yeltsin kliği ve onun temsil ettiği güçlü egemen sınıf katmanı, iktidarı ve ayrıcalıklarını kolay kolay teslim etmeyecektir. The World Today adlı derginin 17 Aralık 1995 seçimlerinden önce yayımlanan Aralık 1995 tarihli sayısında yayımlanan "Rusya'nın Tercihi: Seçimler mi, Yoksa Rövanş mı?" başlıklı yazısında P. Frank gerçek iktidarın başkan, danışman ve yardımcılarının elinde olduğunu belirttikten sonra şöyle devam ediyordu:
"Bu çevre pek çok bakımdan hükümetin kendisinden daha güçlü ve etkili hale gelmiş bulunuyor. Bu çevre içinde yer alan kişiler muazzam bir iktidara, saygınlığa, ayrıcalık ve avantajlara sahipler. Ancak onlar, seçmenler bir yana, hükümete ya da parlamentoya karşı da herhangi bir sorumluluk taşımıyorlar; Yeltsin'in dostu ve koruyucusu General A. Korzakov, Savunma Bakanı P. Graçev, Federal Güvenlik Servisi'nin başı ve Korzakov'un yakın çalışma arkadaşı General Barsukov gibi güçlü kişiler sessizce bir yana çekilmeyi kabul etmeyeceklerdir. Yeni Rus işadamları topluluğu da bu son yıllarda elde ettiği zenginliği, amansız bir savaşım vermeden bırakmaya yanaşmayacaktır." B. Yeltsin'in danışmanlarından G. Satarov'un "komünistler"in seçimleri kazanması halinde, başkan ve çevresinin ve işadamlarının mülkiyet ve iktidarlarını korumak için bir askeri darbe gerçekleştirmek ve Franko İspanyası ya da Pinochet Şilisi türünden bir rejim kurmak zorunda kalacağını söylemesi ve 17 Aralık seçimlerinden hemen önceki günlerde General A. Borzakov'un, B. Yeltsin'in eşi Neina'nın ve ardından da B. Yeltsin'in kendisinin televizyona çıkarak, "komünistler"e oy vermeleri durumunda işlerin daha da kötüye gideceğini ve böyle bir gelişmenin kabul edilemeyeceğini söyleyerek kitlelere gözdağı vermeye kalkmaları, iktidardaki kliğin yaklaşımını herhangi bir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde ortaya koyuyor. Herhalde Rusya'daki koşulların –yasamanın, özellikle Duma'nın herhangi bir gerçek otoriteye sahip olmaması ve Yeltsin kliğinin ülkeyi mafyavari yöntemlerle 'yönetiyor' olması– komünistlerin ve sınıf bilinçli işçi ve emekçilerin pasifist ve parlamentarist hayaller beslemelerine olanak vermediğini, bunun da kötü değil, iyi bir şey olduğunu kesinkes söyleyebiliriz. Onlar, özelde iktidardaki burjuva fraksiyonunu ve genelde Rusya burjuvazisini, ancak sokaklarda, meydanlarda, fabrikalarda vb. silah elde savaşarak yıkabileceklerini ve proletarya diktatörlüğünü ancak bu yolla kurabileceklerini kendi özdeneyimlerinden her ay, her gün, her saat anlıyor ve öğreniyorlar. Engels, bundan yüz küsür yıl önce, "Genel oy, işçi sınıfının olgunluk düzeyinin göstergesidir. O, bugünkü devlette bunun ötesinde bir anlam taşımaz ve taşımayacaktır." (K. Marks-F. Engels, Collected Works, Cilt 26, s. 272) demişti. Rusya'daki parlamento seçimlerinin de, siyasal iktidarın ezilen ve sömürülen sınıfların eline geçmesinin yolunu açmayacağı ve açamayacağı, ama bu ülkenin işçi ve emekçi yığınlarının siyasal olgunluk düzeyini ölçmeye yarayan bir göstergeden başka bir şey olmayacağı ve olamayacağı açıktır.
Rusya Federasyonu Komünist Partisi'nin (RFKP), 17 Aralık 1995 seçimlerinden birinci parti olarak çıkması, doğal olarak hem bu partinin siyasal niteliği üzerine tartışmaların yoğunlaşmasına, hem de komünist güçlerin yeniden iktidara gelme şansının olup olmadığının ciddi bir biçimde sorgulanmasına yol açtı. "Komünist" adını taşımasına, partinin önderi Zuganov'un, kendileri için uygun buldukları "komünist" adını değiştirmeyeceklerini söylemesine ve eski başbakanlardan Y. Gaydar'ın RFKP için,
"Bizim komünistlerimiz, Doğu Avrupa'nın büyüleyici ve zararsız komünistlerinden tamamen farklıdırlar. Onlar hiçbir şey öğrenmemiş ve değişmemişlerdir" demesine karşın, bu parti gerçekte bir komünist partisi değildir. Özellikle, son seçim kampanyası sırasında kullandığı propaganda temalarından RFKP'nin; Yeltsin kliğinin iç ve dış politikalarını sert bir biçimde eleştirdiği, ABD ve Batı Avrupa emperyalistlerinin Rusya'nın içişlerine müdahale etmelerine, devlet işletmelerinin yeni Rus büyük burjuvazisine ve eski Rus bürokrat kapitalistlerinin bir bölümüne peşkeş çekilmesine karşı çıktığı, kilit sanayi dallarının ulusallaştırılmasını ve yoksulları ve yaşlıları koruyan sosyal güvenlik sisteminin yeniden kurulmasını savunduğu, NATO'nun Doğu Avrupa ülkelerini kucaklayacak tarzda genişlemesine ve Yeltsin kliğinin despotik ve antidemokratik yönetim biçimine karşı çıktığı, sayıları onbinlere varan örgütlü suç çetelerine karşı sert bir savaşım yürütülmesinden yana olduğu biliniyor. RFKP'nin Volgagrad sanayi bölgesinin sokaklarını süsleyen seçim posterlerinde şunlar yazılıydı:
"Eğer aç çocuklarınızın ve yaşlı yakınlarınızın gözlerine bakamıyorsanız; eğer aşağılanmakta ve soyulmakta olan Rusya'nın durumundan utanç duyuyorsanız ve eğer herkesin çalışma, konut, sağlık bakımı ve güvenli bir yaşlılık haklarından yararlanmasından yanaysanız, oylarınızı komünist adaylara verin."
7 Kasım 1995'te yani Ekim Devrimi'nin 78. yıldönümünde Rusya'nın ve eski Sovyetler Birliği'nin hemen hemen tüm önemli kentlerinde –Moskova'dan Leningrad'a, Vladivostok'tan Arkangel'e, Novgorod'dan Vladikafkas'a, Volgagrad'dan Bişkek'e, Kiev'den Erivan'a kadar– yüzbinlerce insanın katıldığı gösteri ve yürüyüşler yapıldı. Kızıl bayraklar, Lenin ve Stalin'in posterlerinin yanısıra sosyalizmin ve sovyet iktidarının yeniden kurulmasını isteyen pankartlar taşıyan kitlelerin ve komünistlerin yer aldığı bu eylemlerin çoğu RFKP ve Komünistler-Emekçi Rusya (Rusya Komünist İşçi Partisi'nin seçim bloku) tarafından düzenlenmişti. Ancak RFKP, 17 Aralık 1995 seçimleri öncesinde Rusya Komünist İşçi Partisi'nin ortak bir seçim bloku örgütleme önerisini reddedecekti. RFKP'nin devrimci bir programa sahip olmadığı biliniyor. Doğu Avrupa'nın çeşitli ülkelerindeki revizyonist ya da eski revizyonist partiler gibi, RFKP de 'karma ekonomi'den ve Batılı emperyalistlerin Rusya'ya yatırım yapmalarından yana. Partinin 1994'de yapılan son kongresinde G. Zuganov'un başını çektiği parti önderliği sert eleştirilere ve sosyal demokratik bir çizgi izlediği yolunda suçlamalara hedef oldu. Nesnel olarak ulusal burjuvazinin çıkarlarını savunan G. Zuganov ve ortakları, bir yandan Batılı emperyalistlerin ve onlarla sıkı bir işbirliği içinde olan Rus büyük burjuvazisinin, diğer yandan da Rusya işçi ve emekçilerinin ve RFKP'nin tabanında ve orta kademelerinde varlığını güçlü bir biçimde duyuran komünist potansiyelin karşıt yöndeki baskısı altında bulunuyorlar. 7 kasımda yapılan Ekim Devrimi kutlamaları sırasında, Lenin'e göndermede bulunarak Rusya'da tıpkı 1917'de olduğu gibi, yönetenlerin eskisi gibi yönetemez hale geldiği ve yönetilenlerin de eskisi gibi yönetilmeyi kabul etmedikleri bir devrim durumunun oluşmakta olduğunu belirten G. Zuganov'un aynı ay içinde ABD Ticaret Odası temsilcileriyle yaptığı konuşmada,
"Bizimkilerin iktidara gelmesi halinde geleceğe güvenle bakabilirsiniz" demesi, RFKP'nin önderlik kademesinin durumunu üç aşağı beş yukarı anlatıyordu. Seçimlerden önce, programındaki "bütün ülkelerin işçileri birleşiniz" sloganını kaldıran, Sovyetler Birliği'nin restorasyonu istemini dile getirmekten vazgeçen ve Ortodoks Kilisesi'yle flörte başlayan RFKP önderliği, iktidarın kokusunu aldığı ölçüde gerçek siyasal niteliğini daha net ve anlaşılır bir biçimde sergileme gereği duyuyor. Rus askeri birliklerinin Çeçenistan'a saldırmalarından yaklaşık bir ay sonra, 8 Ocak 1995'de, Rusya'nın Avrupa Birliği'ne katılmasının,
"Avrupalıların Çeçenistan'daki çatışmaya akılcı ve uygar bir çözüm bulunmasına olanak sağlayacağını" belirten G. Zuganov, seçim kampanyası sırasında da, bir yandan işçi ve emekçi yığınlarını devrimci ve komünist lafazanlıkla etkilemeye çalışırken, bir yandan da yabancı ve yerli sermayeye güvenceler vermeye, kendilerinin "Rusya'nın yeni girişimci sınıfıyla yanyana yaşamaktan yana" olduklarını söylüyordu. G. Zuganov ve ortaklarının, kendilerinin de bir parçasını oluşturdukları Rus burjuvazisiyle ve hatta Batılı emperyalistlerle yan yan yaşamaları pekala olanaklıdır. Ancak, RFKP'nin, çoğunluğu eski revizyonist ve kapitalist sovyet parti ve devlet fonksiyonerleri ve bürokratlarından oluşan, önderliğinin niteliği ve siyasal çizgisiyle, bu partinin orta kademelerinde ve özellikle de alt kademelerinde yer alan komünist ve devrimci potansiyelin uzun süre yan yana yaşayamayacağı bellidir. Şimdiden birleşik bir parti görüntüsü vermeyen ve bağrında bir "RFKP İçinde Lenin konumu" ya da "RFKP'nin Leninist Seksiyonu" gibi özerk örgütler barındıran bir örgütün önümüzdeki dönemde sağ ve sol kanatları arasındaki savaşımın kızışmasıyla parçalanacağı kesin gibidir. Rusya'da tüm toplumsal çelişmelerin son derece keskin olması ve daha da keskinleşmeye devam etmesinin yanısıra, RFKP'nin solunda yer alan RKİP ve Tüm Birlik Bolşevik Komünist Partisi (TBBKP) gibi –komünizme doğru evrilmekte olan– parti ve örgütlerin siyasal pratiklerinin ve teorik eleştirilerinin bu süreci hızlandıracağı söylenebilir.
17 Aralık seçimlerinin ilk sonuçları ortaya çıktığında B. Yeltsin önceleri sözümona katı ve uzlaşmaz bir tavır takınmaya çalıştı. Batılı emperyalistlerin ve Rus büyük burjuvazisinin bu aşağılık temsilcisi, Başbakan V. Çernomirdin'i "komünistler"in bir seçim zaferi durumunda bile değiştirmeyeceğini ve Rusya'nın "tutulmuş olan reformlar yolundan hiçbir koşul altında vazgeçemeyeceğini" belirtti. Rusya devlet başkanı, seçimlerden birkaç gün sonra Alman şansölyesi H. Kohl'u telefonla arayarak ona, yeni Duma'nın "reform havasını" muhafaza edeceğini ve kendisinin Duma ile "yapıcı bir işbirliği" içinde olacağını söyledi. Ama kazın ayağının hiç de öyle olmadığının belirtileri ortaya çıkmaya başlamıştı bile. Altmış büyük Rus bankasının oluşturduğu Golden Club (Altın Kulüp)'ın Başkanı M. Bazanov, hükümetin "toplumsal sorunların çözümü konusunda daha aktif" davranacağı biçiminde bir değerlendirme yaparken, kapitalist ekonomik reformlara karşı çıkan güçlerin, Sovyetler Birliği'nin dağılmasının baş sorumlularından biri olarak gördüğü Başbakan Yardımcısı S. Şehray 25 Aralık'ta görevinden ayrıldı. Kendisini başkalarının da izlemesi bekleniyor. 27 Aralık tarihli gazeteler ise, özelleştirme çabalarının bir parçası olan Rus telekom şirketi Sviazinvest'in yüzde 25'lik payına talip olan İtalyan devlet telekom şirketi Stet'in 1 milyar 400 milyon dolar değerindeki bu yatırım girişiminden son anda çekildiğini yazmaktaydı. Başkan B. Yeltsin'in ekonomi danışmanı A. Lıvşits, Stet'in bu kararının "komünistler"in parlamento seçimlerinde gösterdiği başarıyla doğrudan ilintili olduğunu itiraf ediyordu. Öte yandan, B. Yeltsin, 1995'in son günü yayımladığı yeni yıl mesajında,
"1996 yılında temel görevimiz, bugün Rusya'da yoksul durumda bulunanların daha iyi yaşamaya başlamasını sağlamak olacaktır" dedikten sonra, ücretlerin ve emekli aylıklarının zamanında ödenmemesi sorununun çözüleceğine söz verdi. Bunu sağlayamayan görevlilerin, kendisi tarafından kovulmadan görevlerinden ayrılmaları gerektiğini söyledikten sonra, "hırsızlık" olarak nitelendirdiği mali skandalların sorumlularını suçladı. Herhalde, halkımızın "söyleyene değil, söyletene bak" atasözü bu gibi durumlar için çıkarılmıştır.
17 Aralık seçimlerinin bir başka sonucu, onun, Yeltsin kliğini, ABD ve Batı Avrupa emperyalistleriyle, NATO'yla, IMF'yle vb. olan son derece sıkı ilişkilerini dengelemeye ya da en azından kamufle etmeye zorlamış olmasıdır. Aslında bu seçimlerden, B. Yeltsin'in desteklediği Yurdumuz Rusya Bloku'nun ve emperyalist Batı'yla şu ya da bu ölçüde özdeşleşen partilerin yenik çıktığını, öte yandan –farklı, hatta karşıt neden ve gerekçelerle de olsa– emperyalist Batı'ya karşı çıkan ya da öyle gözüken partilerin ise kazançlı çıktığını söyleyebiliriz. Dolayısıyla, bu seçimler, diğer şeylerin yanısıra, Rusya işçilerinin ve emekçilerinin emperyalistler tarafından ezilmeye, sömürülmeye ve aşağılanmaya kesin bir biçimde karşı çıktığını göstermiştir. B. Yeltsin'in 17 Aralık seçimlerinden hemen sonra, 18 Aralık'ta, 1996 baharında Çin Halk Cumhuriyeti'ni ziyaret ederek bir dizi anlaşma imzalayacağını ve böylece Rusya'nın dış politikasını "dengeleyeceğini" açıkladıktan sonra büyük bir açıksözlülükle,
"Batı'nın kuyruğuna takılmakla suçlanmamıza olanak yaratmamalıyız" demesi, onun bu mesajı aldığını gösteriyor. Bunu, 29 Aralık'ta, Başbakan Yardımcısı O. Davidov'un –ABD'nin uzun süredir yalıtmaya çalıştığı– İran'ı, "Rusya'yla stratejik işbirliği içinde olan dost bir devlet" olarak tanımlaması izledi. Kuşkusuz iktidardaki kliğin bu manevralarını, yalnızca Haziran 1996'da yapılacak olan ve önemini kimsenin yadsımaya kalkamayacağı devlet başkanlığı seçimleri öncesinde, kendi konumunu güçlendirmeye yönelik hamleler olarak görmek ve göstermek, yüzeysellik ve dargörüşlülük olurdu. Yeltsin kliği ve onun esas dayanağı olan yeni Rus büyük burjuvazisi, en azından 12 Aralık 1993 seçimlerinden bu yana, "daha dengeli" bir iç ve dış politika yürütmeye, yani kendilerine yeni bağlaşıklar bulmaya ve toplumsal temellerini genişletmeye çalışmaktadırlar. Rusya'nın, "yakın yurtdışı" olarak nitelediği eski Sovyet Cumhuriyetleri üzerindeki etkisini artırmaya yönelik girişimleri, ABD ve Batı Avrupa emperyalistlerinin "Barış İçin Ortaklık" adını verdikleri anlaşmanın yardımıyla Doğu Avrupa ülkelerini NATO'nun ikinci sınıf üyeleri durumuna getirme çabaları, aynı güçlerin Balkanlar'daki ve özellikle eski Yugoslavya'daki gerginlik ve çatışmalardan yararlanarak bu stratejik bölgede siyasal ve askeri etkilerini artırma yolundaki girişimleri, Batı'nın dev petrol şirketleriyle Rus petrol şirketleri arasında Azerbaycan ve Kazakistan'ın petrol ve doğalgaz kaynaklarının işletilmesi konusunda kızışan savaşım vb. ve Rusya içinde giderek genişleyen ve derinleşen ve komünizme yönelmiş güçlerden ezilen ulus ve milliyetlere, ordunun alt ve orta, hatta yer yer üst kademelerinden çeşitli yerel iktidar odaklarına, geniş işçi ve emekçi yığınlarından özelleştirme vb. yağmasından ve siyasal iktidardan dışlanmış burjuva katmanlara kadar geniş bir yelpazeyi kucaklayan muhalefetin varlığı, Yeltsin kliğini bu yönde adımlar atmaya ya da atar görünmeye zorlayan temel faktörlerdir. Ne varki, 1993 sonlarından bugüne kadar yaşananlar, esas olarak Batılı emperyalistlerin ve yeni Rus büyük burjuvazisinin çıkarlarının temsilcisi olan Yeltsin kliğinin, petrol, doğalgaz, silah ve uzay ve havacılık sanayilerinde önemli mevzilere sahip olan Rus bürokratik burjuvazisinin ve eski devlet aygıtının bir bölümüyle oluşturduğu bağlaşmanın, onun işlerini kolaylaştırmaya yetmediğini gösterdi. Tüm çelişmelerin son derece keskinleşmiş, sömürücü sınıfların cephesinin iç çatışmalarla parçalanmış ve iktidardaki kliğin toplumsal meşruiyetinin, pro-emperyalist ve halk karşıtı politikaları nedeniyle son derece zayıf olduğu Rusya'da devrimin nesnel koşulları hızla olgunlaşmaktadır. Dünyanın bir dizi bölgesinde ve ülkesinde olduğu gibi, Rusya'da da kilit sorun, işçi sınıfının ve özellikle onun sınıf bilinçli kesiminin, yaklaşmakta olan ikinci Ekim Devrimi'ne önderlik edebilecek kararlılığa, ustalığa ve uzakgörüşlülüğe ve işçi sınıfı ve diğer emekçilerle kopmaz bağlara sahip leninist ve stalinist bir komünist partisini yaratmalarında yatmaktadır.
Ek:
Rusya Komünist İşçi Partisi'nin ve Tüm Birlik Bolşevik Komünist Partisi'nin 17 Aralık 1995 seçimlerinde İzlediği Tutum
Siyasal çizgileri konusunda elde yeterli bilgi bulunmayan ve RFKP'nin solunda duran görece önemsiz diğer bazı grupları bir yana bırakacak olursak, bugün Rusya'da komünist ideolojik ve siyasal konuma yakın iki partinin bulunduğunu söyleyebiliriz. Aralarında, yer yer önemli görüş farklılıklarına da rastlanan bu iki parti, önderliğini V. Anpilov'un yaptığı Rusya Komünist İşçi Partisi (RKİP) ile N. Andreyeva'nın yaptığı Tüm Birlik Bolşevik Komünist Partisi (TBBKP)'dir. Ekim 1993 olayları sırasında üyeleri çatışmalarda doğrudan yer alan ve aralarında V. Anpilov'un da bulunduğu çok sayıda kadrosu ve sempatizanı tutuklanan ya da şehit olan RKİP olsun, TBBKP olsun, 12 Aralık 1993 seçimlerini ve ona eşlik eden Anayasa oylamasını, her ikisine de katılan Rusya Federasyonu KP'nden farklı olarak, boykot etmişlerdi. 17 Aralık 1995 seçimleri sırasında TBBKP boykot tutumunu sürdürürken, RKİP, seçimlere oluşturduğu "Komünistler-Emekçi Rusya" adlı blokla katıldı ve en son rakamlara göre oyların yüzde 4,5'ini aldı. Aşağıda, her iki partinin seçim taktiklerine ilişkin açıklamalarından kısa birer parça sunuyoruz. TBBKP'nin görüşleri Orel'de yayımlanan "Bolşevizm İçin" adlı gazetede çıkan "TBBKP Neden seçimleri Boykot Ediyor" adlı makaleden, RKİP'in görüşleri ise Moskova'da yayımlanan "Molniya" adlı gazetede çıkan "Barikatlara" adlı makaleden aktarılmıştır.
"TBBKP Neden Seçimleri Boykot Ediyor?"
"Duma denen bu saçma parlamento güldürüsü halka Duma'daki Rusya Federasyonu KP grubunun, ulusal burjuvazinin restorasyonuna ve Rusya'da kapitalizm doğrultusundaki hareketin güçlendirilmesine destek verdiğini gösterdi.
"1993'te, RKİP de içinde olmak üzere tüm sol partiler seçimleri boykot ettiler. Bu yıl RKİP, belki de Yeltsin'in 'en iyi komünist' dediği Zuganov'un 'başarıları'na öykünerek seçimlerde yarışmaya karar verdi. Biz, bunun RKİP'in bazı önderleri bakımından sağa, sosyal demokrasiye doğru bir dönüş olduğu düşüncesindeyiz. RKİP, Rusya Federasyonu KP ile birlikte 'Komünistlerin Birliği-SBKP'ye katılmakla, sağa doğru bir adım atmış bulunuyor."
…
"Komünistlerin tutumu, 'Duma'da oyun oynamak', halkı Duma'da kabul edilecek 'reform yasaları'yla yeni sosyalizmin inşa edileceği yolundaki hayallerle aldatmak değil, fakat kitleler arasında bir işçi ve köylü sovyet iktidarı için kavganın pratikte örgütlendirilmesi çalışmasını gerçekleştirmek biçiminde olmalıdır. Burjuva karşıdevrimini yıkmanın tek gerçekçi yolu budur!…"
"Barikatlara!"
"Ülkemizi yabancılara satmış olan bugünkü gangaster-mafya rejimi, kendisine yönelen her türlü muhalefeti kanla boğmak için tüm gücünü kullanmaya can atmaktadır. Yeltsin'in danışmanı Satarov, Washington'u ziyareti sırasında,
"'Sol güçlerin seçimleri kazanmaları durumunda, bu öğeleri ezmek için gereken önlemleri alacağız' sözlerini boş yere söylemedi. 1993'de Ostankino'da ve Sovyetler Evinde (parlamento) gerçekleştirilen kan banyosunu gözönüne aldığımızda, Yeltsin'in yardımcısının bu sözlerinin hayra alamet olmadığını anlarız!
"Modern 'demokrat'lar haline gelmiş olan eski 'komünistler' devlet sorunlarının, meydanlarda değil, parlamentoda çözüleceğini söylüyorlar. Ama herkes, bugünkü parlamentonun kendilerini 'komünist' olarak adlandıran bazı üyelerinin işçi sınıfının çıkarlarını savunma konusunda hiçbir şey yapmadıklarını biliyor. Onlar, doğrudan ya da dolaylı bir biçimde vahşi, çıplak kapitalizmi desteklemişlerdir."
…
"RKİP ve Emekçi Rusya Hareketi bu seçimlere, halkın gizli düşmanlarının maskelerini indirmek için katılıyorlar. Dürüst komünistler, pazar ekonomisiyle oynamaz ve reformizmi özendirmezler. Onlar, F. Castro'yla birlikte, 'Tarih, en az gelişmiş sosyalizmin bile 'en iyi' kapitalizmden daha iyi olduğunu göstermiştir' demekten çekinmezler.
"Biz barikatlara gideceğiz. Biz, eğer yapılacak olursa bu seçimlerden, parlamento seçimlerinin sorunları çözemeyeceğinin bütünüyle bilincinde olarak yararlanacağız. İleriye doğru güvenle yürüyelim!"