Uzun mu uzun bir aradan sonra merhaba. Gerekçeler sıralamayacağız. Dergimizin basıma aylardır hazır oluşu, bazı yazıların güncelliğini yitirdiği için sayfalarda yer bulamayışı, sorunu daha da ağırlaştırıyor. Tüm bu yükü omuzlarımızda taşıyoruz. Kolektifin ve okuyucunun bunu hak etmediğinin bilincindeyiz. Ve çok söz söylemek yerine, o önemli silahı, o anahtar sözcüğü; iradeyi kuşanma karar ve kararlılığımızı vurgulamayı her şeyden anlamlı buluyoruz. Yürek ağrımız yalnızca özeleştiri ağacının ürünleriyle yüz yüze geldiğinizde dinecektir.
***
Bu sayıda yer alan yazılar hakkında bazı hatırlatmalar yapmakta yarar görüyoruz.
Rejim krizi, 'sol' hareketin güncel gerçeği, antifaşist birlik ihtiyacı, marksist leninist komünistlerin görevleri gibi sorunları temel çizgileriyle ele alan "Burjuvazinin politik krizi ve görevler" başlıklı yazı ilgili konulardaki düşüncelerin yalın ve dolaysız ifadesi olmayı amaçlıyor. Öğrenmek, uygulamak ya da tartışmak için somut bir belge.
"Seçimler, taktik savrulma ve tahlillerde keyfilik çıkmazı" başlığını taşıyan yazı, başlık esas alındığında gecikmişlik duygusu yaratsa da, birincisi, sorunun ilkesel konuluşu; ikincisi, somut pratik değeri açısından boykot ve katılma tutumlarının sorgulanması; üçüncüsü, gerek marksist leninist komünistleri eleştirme, gerekse de taktiği savunma adına başvurulan kimi yöntemlerin (ortak) devrimci değerleri yıpratmaktan başka bir sonuç doğurmadığını gözler önüne sermesi bakımından canlılığından, ihtiyaç olma gerçeğinden bir şey yitirmiş değil. İlgi ve zevkle okunacağına inanıyoruz.
Emperyalistlerarası birlik ve mücadele pratiklerini kendi tarihsel gelişimi içinde ele alan, yüzyılımızda kurulan çeşitli politik, askeri, iktisadi ve mali emperyalist örgütlerin -birliklerin- fonksiyonları ve sonuçlarıyla hatırlatan, ikibinli yıllara giderken emperyalistlerarası ilişkilerin kazandığı yeni görünümleri ve muhtemel gelişme yönünü inceleyen, "Emperyalistlerarası ilişkilerde iki eğilim ve gelişmenin yönü" başlıklı yazı ele alınan sorunda doyurucu bir belge özelliği taşıyor. Sorunu, leninist emperyalizm teorisinin görüş açısından fakat genel geçer sözlerle değil, somut verilerle tartışması yazının dikkatle okunması için yeter sebeptir.
"Gazap Üzümleri" adını taşıyan yazı, Lübnan'a yönelik son İsrail saldırısını, gerçeğe uygun olarak tecrit biçimde değil, ABD emperyalizminin Ortadoğu politikaları çerçevesinde ele alıyor. Bölgede kesin hegemonya demek olan, "barış planı"nı istediği biçimde ve hızda geliştiremeyince Amerika'nın, silahlı boyun eğdirme metodunu yükselttiğini vurgulayan yazı, "Amerikan barışı"nın geleceğini bu açıdan tartışıyor. İsrail'in saldırılarının sürdüğü koşullarda kaleme alınmış olması nedeniyle imzalanan barış anlaşmasını ele almıyor.
1959'dan başlayarak Türkiye-AET ilişkilerinin seyri, Türk burjuva devletinin AB'ye girmeden imzaladığı Gümrük Birliği anlaşmasıyla kabul ettiği, AB karar organlarında yer almamak fakat alınacak kararların kendisi için bağlayıcılığı türü sonuçlar, Türk burjuvazisinin AB heveskarlığının nedenleri, AB açısından Türk devletinin taşıdığı anlam ya da önemin kaynakları, Alman emperyalizminin Türkiye'nin GB'ye girmesiyle kazandığı özel avantajlar vb. konuları komünist bir perspektifle ele alan "Gümrük Birliği ve Türk kapitalizmi" başlıklı yazıyı genelde tüm okuyucu kitlesinin, özelde sorunlarla yakından ilgilenenlerin beğeniyle okuyacağına inanıyoruz.
Rusya'daki seçimlerle ilgili yazı, gecikmişlik duygusu yaratabilecek ikinci başlığı oluşturuyor. Ancak, yaklaşmakta olan Rusya devlet başkanlığı seçimine dair yorum ve değerlendirmelerin daha nesnel bir gözle incelenmesi açısından yararlı olacağını düşünerek yazıya yer veriyoruz. Elbette bunun dışında, Rusya'da politik manzarayı anlayabilmek bakımından yazının kendi başına taşıdığı değerin okuyucu tarafından teslim edileceğine inanıyoruz.
Karl Liebknecht'in anısına yer verilen yazı "Her şeye rağmen"in ilgiyle ve yeterli dersleri çıkartacak biçimde okunacağını umuyoruz. Katledildiği gün kaleme aldığı makalede, "zafer olan yenilgiler vardır; ve yenilgilerden daha vahim (olan) zaferler vardır" diyordu. Türk ve Kürt coğrafyası buna pek çok kez tanıklık etti. Bırakalım yenilgiyi, ağır yaralarla, ağır bedellerle fakat kazınılmış olarak çıkılan her çarpışmadan sonra bile, "kör terörcüler kaybetti, devlet kazandı", "dünyadaki gelişmelere kulaklarını tıkayan sol kaybetti düzen kazandı" vb. yaygaraları, tamtamlar eşliğinde duyurmaya girişenleri bir de bu noktadan değerlendirmek gerekmez mi? Bu yazıyı '71-'73 sürecinin ölümsüz devrimci savaşçılarına ve parlak devrimci önderlerine ithaf ediyoruz.
Bir sonra ki sayıda ve tam zamanında buluşacağımız inanç ve güveniyle tüm okuyucularımızın 1 Mayıs'ını kutlar, şehitlerin anısı önünde saygıyla eğiliriz.