Cinsel Sömürü Ve Seks Endüstrisi

Doğurganlık Denetimi Ve Kadın Cinselliğinin Sömürüsü

Özel mülkiyetin ve sınıflı, cinsiyetçi toplumların ortaya çıkışıyla birlikte, kadın doğurganlığı ve buna bağlı olarak kadın cinselliği denetim altına alınır. Erkeğin çokeşlilikte serbest olduğu, kadınınsa tek eşliliğe mahkum olduğu tek eşli aile ortaya çıkar. Ve buna zorunlu olarak eşlik eden fuhuş kurumu meydana gelir. Doğurganlığın, maddi mallar üretiminin hakimiyeti altına girişi ve ona tabi oluşu üzerinde yükselen kadın cinselliği üzerindeki baskı ve sömürü, günümüzde başlıca birkaç biçimde kendini gösterir.

Biri, evsel kölelik temelindeki sömürüdür. Bu, kadın cinselliği üzerindeki tahakkümün en örtük, en kapalı, genellikle de en görünmez, en adı anılmaz alanıdır. Özellikle de, tekeşli ailenin gelişiminin bir kesitinde ortaya çıkan, kuşkusuz ki insanlığın duygusal ve düşünsel zenginliği, ileriye doğru bir kazanımı olan bireysel cinsel aşk, burjuva temelde yozlaşarak, bu sömürünün örtüsü haline gelir. Aşk, ancak, sınıflı ve cinsiyetçi toplum koşullarının onu hapsettiği maddi çıkar ilişkilerinden özgürleşebildiği oranda kendisini gerçekleştirebilir. Burjuva ideoloji ve burjuva egemenlik aygıtları, bu insanal gelişmeyi kendine göre kurumlaştırır, sevgi/aşk ile evliliği ön kabul olarak birbirine bağlar. Buna göre, her aşk evlilikle sonuçlanmalı ve her evliliğin de aşkla sonuçlandığı varsayılmalıdır. Böylece, kadın cinselliğinin ev içi sömürüsü, hem toplumsal gelenekler ve alışkanlıklarla, hem, pek çok durumda, erkeğin ev içi çıplak zoruyla (ki en ileri biçimini dayak ve tecavüzde bulur), hem de sevgi-duygular temelinde örtülmüştür. Bir yandan, akşam cinsel ilişkiyi ya da değişik cinsel davranışları kabul etmediğinde ertesi gün markete gidecek para alamayan kadınlar; bir yandan, geleneksel kadınlık duygu ve düşünceleriyle, kendi duygu ve isteklerinden vazgeçerek erkek cinselliğine gönüllü tabi oluş; bir yandan, kadının cinselliği ve cinsel isteklerinin yok sayıldığı bir düşünüş, kadının hem duygularını, hem cinselliğini, hem de yaşadığı sömürüyü gizler ve kuşatır. Evlilik anlaşması aşkı üretmez, ezici çoğunluğu aşk temelinde yapılmaz ve aşkı da güvencelemez. Pek çok durumda, ulaşılabilecek en ileri düzey, karşılıklı saygının belirli ölçülerde korunmasıdır. Kadının para, geçim kaynakları, yaşamını sürdürme koşulları elde etmek, çocuklarını toplumdan dışlanmamaları ve istikrarlı geçim olanaklarına sahip olmaları için evlilik içinde doğurmak ve büyütmek üzere, evliliğe ve onunla birlikte cinsel ilişkiye razı oluşu, pek çok evliliğin ayrılmaz özelliğidir. Dolayısıyla, cinsel ilişkinin para ve geçim kaynağı karşılığında yapılıyor oluşu, fuhuşla sınırlı değildir. Evliliğe mecbur olmada da, fuhuşa mecbur olmada da, öznel tercih, çok sınırlı ve tekil olarak esas etkendir. Bu, toplumsal bir durumdur. Sonuçta evlilik, burjuva toplumda, kadınların ezici çoğunluğu için, en istikrarlı geçim kaynağı seçeneğidir. Elbette bu durum, karşılığı olan geleneksel kadın şekillenmesini, duygusunu ve düşünüşünü de üretir. Ancak evlilik, bu düşünüşün ürünü değil, düşünüş toplumsal ilişkilerin ürünüdür.

Kadın cinselliğinin sömürüsünün diğer ucunda, fuhuşun sermaye düzeninde seks endüstrisi olarak örgütlenmiş biçimi durur. Bu, kadın cinselliğinin açık, tüm toplumun gözleri önünde süregiden sömürüsüdür. Kadın cinselliğinin meta üretimine konu olması, günümüzdeki gerçekleşme biçimiyle, büyük bir yaygınlaşma, çeşitlenme ve kitleselleşme içindedir. Cinsel zevk, bir kez metalaştıktan sonra, sadece cinsel ilişki biçiminde değil, reklamcılıkta, haberin ve eğlencenin metalaştığı yayıncılık ve basım alanında, eğlence sektörünün hemen hemen bütün alanlarında sermaye üretimine konu olur.

Ev içindeki cinsel sömürüden farklı olarak, seks endüstrisindeki cinsel sömürü, artıdeğer üretimine hizmet eder. Böylece iki biçimden biri artıdeğer sömürüsü niteliği taşırken, diğeri taşımaz. Ancak ister ev içinde, ister genelevlerde ve başkaca kapitalist işletmelerde yaşanıyor olsun, kadın cinselliğinin sömürüsü, cinsiyetçi sömürü niteliği bakımından aynıdır. Kadının cinselliği, iki durumda da, ayrıcalıklı cinsin, egemen cinsin hizmetine sunulmuştur. İkisinde de eşitlik ve karşılıklılıktan yoksundur. İkisinde de kadının istekleri ve eğilimleri yok sayılır.

Marksizmin Temel Yaklaşımı

Marksizmin fuhuşa temel yaklaşımı nedir? Marksizm, egemen görüş açısının aksine, fuhuşun, yalnızca toplumsal bir sorun olduğunu ortaya koymakla kalmayıp, aynı zamanda, tek eşli aileye dayalı sınıflı toplum biçimlerinin kaçınılmaz bir bileşeni olduğunu göstermiştir. Fuhuşun (ve günümüzde seks işçiliğinin) toplum dışı olduğu fikri egemenlerin fikridir. Marksizm egemen düşünceyle çatışır. Marksizmin fuhuş üzerine, burjuva ideolojiye karşı söylediği en öncelikli söz budur.

Ama her iki durumda da, evlilik, eşlerin sınıf durumu üzerine kurulmuştur; bu bakımdan her zaman kendi dışlarında kararlaştırılan bir evlilik demektir. Gene her iki durumda da, durumun gereklerine göre yapılan bu evlilik, çoğunlukla en pis fuhuş haline dönüşür bazen her iki tarafın, ama daha çok kadının fuhşu haline; eğer kadın alelade orospudan ayrılıyorsa, bunun tek nedeni, vücudunu, bir ücretli gibi, parça başına kiralamayıp, bir köle gibi, bir seferde tamamen satmasıdır.”[1]

Bu yönergelere uygun olarak, komünist partileri şunlardan yana tavır koymalıdır: (…) B) Proletaryanın halen siyasi iktidarın ele geçirilmesi 'uğrunda mücadele ettiği tüm ülkelerde: (…) 15) Fuhuşa karşı mücadele amacıyla iktisadi ve top­lumsal önlemler için; cinsel hastalıkların yayılmasına karşı sağlık önlemleri için; fahişelerin belli yerlere yer­leştirilmesinin, ahlak polisi tarafından denetlenmesinin ve toplumsal olarak horlanmasının kaldırılması için; kadın ve erkek için ikili cinsel ahlakın alt edilmesi için.”[2] (abç)

Burjuva dünyasının cinsel yaşamının bir yanını evlilik, diğer yanını fu­huş oluşturur. Evlilik madalyonun düz tarafı, fuhuş ters tarafıdır. (…) Yani fuhuş, burjuva toplumu için, aynı polis, düzenli ordu, kilise, işverenler gibi, gerekli bir sosyal kurum haline gelir.”[3]

Marksizm, temel yaklaşımı itibariyle sadece fuhuşu toplum dışı saymamakla kalmayıp, proletarya dışında da saymaz. Dahası, sermayenin kadın emeğini sömürüsünün kaçınılmaz bir sonucu olarak, işçi sınıfı saflarında yaygınlaşmasına dikkat çeker.

Öte yandan, bir tiyatro, konser, genelev vb. entrepreneur'ü [girişimci, patron] aktörlerin, müzisyenlerin, fahişelerin vb. emek-gücünü geçici olarak kendi emrine satın alabilir.”[4]

Fuhuş işçinin genel fuhuşunun tikel bir dışavurumundan başka bir şey değildir ve fuhuş içine sadece fuhuş yapanın değil ama onu o duruma düşürenin de bu ikincinin alçaklığı daha da büyüktürgirdiği bir ilişki olduğuna göre, kapitalist vb. bu kategoriye girer.”[5] (abç)

Fuhuşun en karakteristik yönü, yani proletaryanın burjuvazi tarafından sömürülmesinin en somut, doğrudan bedene yönelen biçimi olan yön, sayfa 253’teki ‘görgü tanıklığı yapan yürek ağrısı’nın yoğun, ahlaki dilenci çorbalarıyla iflas ettiği ve tutkunun, intikam ateşiyle yanan sınıf kininin başladığı yöndür.”[6] (abç)

Fahişelik hakkındaki hiçbir ‘ahlaki öfke’ (yüzde 99’u ikiyüzlülüktür), kadınların vücutları üzerindeki bu ticareti engelleyecek hiçbir şey yapamaz; ücretli kölelik var olduğu sürece, fahişelik de kaçınılmaz olarak sürecektir.”[7]

Üstelik bu temel yaklaşım, cinsel hazzın bu denli metalaşmadığı, fuhuşun sermayeye bugünkü kadar dolaysız biçimde bağlanmadığı, uluslararası seks ticaretinin ancak sınırlı ölçülerde sürdüğü bir dönemde geliştirilmiştir. Kadınların, bırakalım cinselliklerinin herhangi bir biçimde gözetilmesini, oy hakkı dahil temel siyasal haklara ve temel medeni haklara dahi henüz sahip olmadıkları, kadın cinselliğinin tümüyle tabu olduğu koşullarda, tüm toplumun önünde cesaretle savunulmuştur.

Seks endüstrisinin bunca dallanıp budaklandığı, seks ticaretine son derece büyük sermaye yatırımlarının gerçekleştiği, seks endüstrisine harcanan paranın 186 milyar doları bulduğu, öte yandan, kadınların sayısız mücadeleleri sonucunda, kadın cinselliğinin tabu olması durumunun gerilediği, en önemlisi, kadın üzerindeki cinsiyetçi sömürünün ve kadın emeğinin toplumsal konumunun bütünselliğinin belirgin biçimde politik ve toplumsal mücadelelerin konusu haline geldiği bugünkü koşullarda, bu temel yaklaşımları ileriye götürmek gerekir. Hele ki seks işçileri, halihazırda kendi sömürü koşullarının kolektif bilincini şu veya bu düzeyde edinmekte ve toplumsal mücadelelerde özneleşme eğilimi göstermekteyken, fuhuşu 19. yüzyılın burjuva ahlaki şekillenmesi içerisinde ele almak, büyük bir erkek egemen günahtır. Kadının beden sorunları, “özel sorunlar” olarak ele alınamaz. Kadınların bugün pantolon da giymelerinin yalnızca biçimsel bir değişiklik olduğunu söylüyorsanız, toplumun kadın giyiminin her değişimine niye ısrarlı direndiğini açıklamak, bu uğurda kaç kadının öldüğünü hesaplamak zorundasınız.

Marksizmden öğrenilmesi gereken ilk şey, egemen görüş açısıyla, toplumsal gelenek ve alışkanlıklarla dövüşme gücüdür. Seks işçilerine yönelik politikanın her şeyden önce buna dayandırılması gerekir.

Seks Endüstrisini Gündem Yapmak Politik Darlaşma Mıdır?

Emekçi sol saflarda yaygın bir görüş açısı şudur: “Seks işçileri toplumun çok dar bir kesimidir. Kadın özgürlük mücadelesinin, işçi kadınlara, ev emekçilerine yoğunlaşması gerekir.”

Kuşkusuz gerekir. Ancak, kadın emeği üzerindeki sömürü ve baskının bütünselliğini kavramadan, şu veya bu sömürü alanını görmezden gelerek, kadın cinselliğinin en çıplak sömürü alanlarından birini konu dışı tutarak, kadın özgürlük mücadelesini tutarlı ve bütünlüklü biçimde ele alamazsınız. Bu itiraz, hiç de haklı ve doğru olmadığı gibi, cinselliğin “iki kişi arasında özel bir sorun olduğu” tezi temelinde burjuva görüş açısına yedeklenmeye mahkumdur. Cinselliğin “özel bir konu olduğu” iddiası, erkek cinselliğini kutsayıp meşrulaştıran, kadın cinselliğini kapalı kapılar ardında baskı altına alan düzenin devamlılığını bu tezle savunan burjuva ideolojisine aittir. Bütün sınıflı toplumlar cinselliğe değişik biçimlerde müdahale etmiş, bütün dinler cinsel ilişkileri düzenlemiş, bütün devletler cinselliği hukukun konusu yapmış, bütün topluluklar töre ve alışkanlıklarla cinselliği yönetmiştir. Cinsellik elbette politik bir sorundur, yoksa politikanın bütün araçları (devlet, hukuk, din, yargı vb.) cinselliğe sayısız biçimde müdahale etmezdi.

Kadın özgürlük mücadelesi, kadın emeğinin sömürüldüğü bütün temel eksenleri, bütünlük içinde ele almak zorundadır: ev içinde cinsellik ve emek sömürüsü (evsel kölelik), ev dışında –toplumsal üretimde– emek sömürüsü (ücretli kölelik) ve ev dışında cinsellik üzerindeki sömürü (seks işçiliği).

Seks işçilerinin örgütlenmesinden bahsetmek, seks işçiliği sorununun kadın özgürlük mücadelesinin “baş gündemi” olduğunu iddia etmek değildir. Bu konunun çok fazla tartışılması, genellikle, öğretilmiş kadınlığın, erkek egemen görüş açısının, bu konuda çok büyük bir direniş göstermesi nedeniyle, konunun objektif olarak öne çıkmasından ibarettir.

Öte yandan, seks işçiliği konusu önemsiz ya da tali bir konu değildir. Seks işçiliğinin ele alınışına dair itirazlar da genellikle tutarlı değildir. Bir yandan, bunun kadına yönelebilecek en azgın sömürü biçimi, tecavüz ve şiddet biçimi olduğu savunulur, bir yandan da, dar bir kesimi ilgilendirdiği için son derece tali olması gerektiği. Bu, tutarlı olmak bir yana, insani bile değildir. Siz, çok dar da olsa bir toplumsal kesimin çok ağır bir sömürüye maruz kaldığını savunursanız, bu soruna gözlerinizi kapayamazsınız. En önemli işlerden sonra en son sıra gelecek bir konu olarak ele alamazsınız. Devrimci vicdan, dar bir kesimi de ilgilendirse, ağır bir sömürü biçimini nasıl ele alacağını, soğukkanlı bir şirket yöneticisinin ajandasını düzenlediği gibi, getiri-götürü hesabına bağlanmış bir önem sırasına göre düzenleyemez.

Ayrıca bugün, seks işçilerinin örgütlenmesi karşısında, “örgütlenecek işçi kadın mı yok, gidin bunları örgütleyin”, “örgütlenecek ev emekçisi kadın mı yok, gidin bunları örgütleyin” denilen yerde, işçi kadınları da, ev emekçisi kadınları da örgütleme noktasına çok kolay gelinmediği gözetilmelidir.

Komünist hareket, işçi kadınları örgütleme noktasına gelebilmek için epeyce bir kavga vermiştir. İşçi kadınların sendikalarda da, partilerde de örgütlenmesinin kabul görebilmesi için zaman geçmiştir ve o gün “işçi kadınları örgütlemeye” direnişin gerekçeleri, bugün “seks işçilerinin örgütlenmesi”ne karşı çıkanların gerekçelerinden çok da farklı değildir: “ahlaki yozlaşmaya yol açtığı, fuhuşun önünü açtığı ve meşrulaştırdığı”. O dönemde, kadın emeğinin ayan beyan gözler önünde olan, açıkça kabul gören tek biçimi, fabrikalar ve madenlerde çalışma, ücretli kölelik, yani işçilikti. Ama erkek egemenliği, bu emeğe gözlerini kapamayı ve görmeyince yok olacağını ummayı tercih ediyordu.

Kadın işçilerin ve genel olarak da kadınların örgütlenmesi kabul edildikten yıllar sonra, ev emekçisi kadınların evsel emekleri temelinde mücadeleye çağrılması, örgütlenmeleri gündeme geldiğinde, yine büyük itirazlarla karşılaşmıştır. Emekçi sol saflarda, “ev emekçilerinin örgütlenmesinden bir şey çıkmayacağı, toplumsal üretime katılmadıkları için, toplumsal mücadelede kendi emekleri ve ezilmeleri temelinde rol oynayamayacakları” iddia edilmiştir. Dün işçi kadınların örgütlenmesine karşı çıkan erkek egemen görüş açısı, bu kez tam tersine “gidin işçi kadınları örgütleyin” sloganıyla, ev emekçisi kadınların örgütlenmesine karşı çıkar.

Ancak kadının cins mücadelesi geliştikçe, ezilmenin ve sömürülmenin toplumsal içeriği, giderek daha fazla biçimiyle mücadele konusu haline gelir. Bu kez de, kadın cinselliğinin metalaşması, kadın emeğinin sömürülmesinin seks endüstrisi alanı hedeftedir. Erkek egemen görüş açısı, kadınların cinsel ve sınıfsal sömürüye maruz kalan bir kesimini daha aynı yaklaşımla ele almakta, cinsellik/cinsel emek sömürüsü kapitalist toplumsallaşmanın vura vura toplumun gözünün içine soktuğu koşullarda örgütlenme konusu ve sahası haline gelirken, bu gerçeğe gözünü kapayarak görünmez olmasını ummaktadır. Dün ev emekçilerinin örgütlenmesine karşı çıkma gerekçeleri (“toplumsal yaşamın içinde olmama”, “talilik” vb.), şimdi seks işçilerini örgütlemeye karşı çıkmak üzere öne sürülmektedir, bu kez de trajik biçimde, “gidin ev emekçilerini örgütleyin” sloganı altında.

Emekçi sol saflarda erkek egemen görüş açısının bu her mevzi için tek tek direnen “bütünsel” karşı koyuş çizgisi bile, kadın özgürlük mücadelesinin bütünselliğine yeterli bir veridir.

Oysa evdeki kadınla genelevdeki kadının düşmanlaşması kötüdür. Sınıflar mücadelesine hiçbir şey kazandırmaz. Kadın, sömürülmesinin kolektif bilincini kazanmalıdır. Bunun için, sömürülmesinin aldığı bütün toplumsal biçimleri görmeli ve kavramalıdır. Tutarlı bir cins özgürlük mücadelesi, seks endüstrisi ve seks işçiliği sorununu önemsiz, tali, apolitik bir gündem olarak ele alamaz.

Marjinallik Meselesi: “Kedidir Kedi”

Yukarıdaki soruyu, ikinci boyutuyla ele alalım. Seks işçileri sorununun az sayıda insanı ilgilendiren dar bir sorun olduğu, marjinal bir konu olduğu, seks işçilerinin sorunlarına ilgisizliğin gerekçesi olamaz, ama zaten bu iddia doğru da değildir. Ne seks endüstrisi marjinal bir alan, ne de seks işçiliği dar bir kesimi ilgilendiren marjinal bir sorundur.

Bu, kendini avutmaya ve durumunu değiştirmek yerine eylemsizliğini korumaya, “yerinden kalkmamaya” yönelen bir “kedidir kedi” yaklaşımıdır: “Bizi etkilemez”. “Komşunun derdidir”. “Uzaktadır”. Ama hiç de böyle değildir.

Birincisi, hiçbir toplumsal sorunun niteliği, sadece ve dolaysızca bu sorunun muhatabı olanların sayısına bağlı değildir. Böyle olması için, Rusya’da Ekim devrimi gibi bir devrim için, işçi sayısının köylü sayısını nicelik olarak aşmasının beklenmesi gerekirdi. Ya da Gezi Parkı’nda kesilecek üç beş tane ağaç, bütün kentlere yayılan bir isyanı tetikleyemezdi. Ermeni soykırımı, başta Türk işçi ve emekçileri, sonra ezilen Kürt ulusu için, bir toplumsal yüzleşme sorunu değil, birkaç on bini ilgilendiren ve geçmişte kalmış “tarihsel bir haksızlık”a dayalı önemsiz bir mesele olurdu. Toplumsal ve siyasal sorunları, yalnızca dolaysız biçimde ilgilendirdiği insan sayısına göre ele alamazsınız. Bu görüş açısından asla devrimci bir fikir ve eylem ortaya çıkmaz. Marksizmde bir toplumsal sorunun salt niceliğe bağlı ele alınmasının en ufak bir kanıtını bulamazsınız. Olsa olsa, ezilen kesim, çoğunluk değil de azınlık olduğunda, marksizmin kötü ve geri bir taklidiyle, toplumun geri eğilimlerine yaslanabilirsiniz.

İkincisi, seks işçileri, öyle bir avuç marjinal değildir. Sayısı çoktur. Bugün üstelik Türkiye özgülünde, büyüyen bir toplumsal sorun olarak, göçmenlik/sığınmacılık sorunuyla iç içe geçmiştir.

Üçüncüsü, komünistler, sosyalistler, asla çağın sorunları karşısında duyarsız kalamaz, kendi mücadele ettiği coğrafyayla sınırlı düşünemez. Emperyalist küreselleşme evresinde, bütün toplumsal felaketlerin, bütün toplumsal hareketlerin, bütün toplumsal mücadele olanaklarının birbirini nasıl anında ve kuvvetle etkiliyor olduğu pek çok örnekte görüldü. Seks endüstrisinin bir uluslararası sektör olarak büyük bir hızla gelişmesi, pek çok ülkenin toplam nüfusunu aşan sayıda, 20 milyonu aşkın kadının ve çocuğun bu sektörde çalışması gerçeğine gözlerinizi kapayıp, “bizi ilgilendirmez, uzaktaki bir sorundur” diyemezsiniz. Dahası, sorun hiç de uzakta değildir. Türkiye, seks endüstrisine para harcamada, 4 milyar dolarla, dünya onuncusudur. Bu rakamla, örneğin Fransa’yı, İngiltere’yi, İtalya’yı geride bırakır.

Dördüncüsü, seks işçisi olmayan kadınlar da sorunun tarafıdır. Hem eşlerinin cinsel zevk satın almasından acı duyan kadınlar olarak, hem bu sömürü ağının potansiyel tehdidi altında bulunanlar olarak, hem de seks işçileri şahsında, cinsinin aşağılanmışlığını paylaşan, bundan küfür, tehdit ve teklif biçiminde payını alanlar olarak. Emekçi kadınların, sermaye karşısında, burjuva kadınlara karşı saflaşması doğru ve yerindedir, cins mücadelesini geliştirir. Ancak kadınların, erkek uğruna, kadınlara karşı saflaşması son derece tehlikelidir.

Beşincisi ve seks endüstrisinin gelişimi karşısındaki bu duyarsızlığı, körlüğü, “geri” bir tutum olmaktan çıkarıp, “gerici” bir tutum haline getiren yaklaşım da, seks sömürüsünü, sömürülen kadınlara indirgeyerek, erkeğin durumunun görmezden gelinmesidir. Bu, burjuva toplumun fuhuşa yaklaşımının tam tamına aynısıdır. Erkeklik öyle berbat bir egemenlik şekillenmesi, öyle kötü bir ayrıcalıklarıyla barışıklık halidir ki, burjuva toplumuna karşı en has mücadele adı altında insanı burjuva ideolojiye bağlayabilir, kendi cinsinin suçlarına ve günahlarına karşı uzlaşma örgütleyebilir. Örneğin, 100 bin kadının seks işçisi olarak çalışıyor olması, kaç milyon erkeği ilgilendiriyor acaba?

Fuhuş sorununu, bu işi yapan birkaç yüz bin, dünyasal ölçekte de birkaç milyon kadının sorunu olarak gören, marksizmi en asgari düzeyde bile kavrayamamış demektir. Fuhuş, eğer bütün toplumu değilse, seks hizmeti satın alan milyonlarca ve yüz milyonlarca erkeği ilgilendirmektedir. Esas sorun da budur.

Engels, o günkü koşullar ve toplumsal şekillenme içinde bile, sorunun öncelikle bu yönüne dikkat çeker: “Fahişelik, kadınları ye hatta fuhuş içinde yuvarlanan bedbahtları bile genellikle zannedildiğinden daha önemsiz bir derecede bozar. Buna karşılık erkek dünyasının karakterini tam olarak alçaltır.”[8]

“Seks işçileri sorunu dar bir sorundur, birkaç yüz bin kadını ilgilendirir” iddiası, fuhuşun sorumlusunun fahişeler olduğu fikrine dayanır. Erkek ayrıcalıklarını sürdürmenin düşüncesi ve duygusudur. Buradan devrimci bir politika, devrimci bir vicdan ve ahlak, devrimci bir duygulanış tarzı gelişemez.

Seks Endüstrisinde Sömürünün Niteliği

Emperyalist küreselleşme döneminde devasa bir sektör haline gelen seks endüstrisi, sayısız dallara bölündü, çeşitlendi. Bu koşullarda, örgütlülüğünü, yaygınlığını artırdı, tekelleşme, yeni yasalar ve uluslararasılık gücü kazandı. Aynı evrenin koşulladığı, sosyal hakların gaspı, kadın ve çocuklar lehine koruyucu hakların tasfiyesi, mutlak yoksulluğun artışı ve kronik kitlesel işsizlik şartları, kadın cinselliğinin cinsel hizmet biçiminde metalaşmasına, çocuğa yönelik cinsel şiddetin tırmanmasına korkunç bir alan açtı. Dünya tekelci burjuvazisi, büyük karlar elde ettiği seks endüstrisi sektöründe daha fazla yayıldı.

Seks endüstrisinde, ücret karşılığında cinsel ilişkiye giren ve yaşamını bundan elde ettiği gelirle sürdüren kadınlar, translar ve erkekler, seks işçisidir.

Seks işçiliğinde meta haline gelen, yani satılan, yaygın düşüncenin aksine, kadın bedeni değil, cinsel zevk/cinsel hizmettir; tıpkı bir başka sektörde çalışan işçinin, bedenini değil işgücünü meta olarak satması gibi, seks işçisi de bedenini satmaz. Belirli bir zaman dilimi için sattığı, işgücüdür:

Öte yandan, bir tiyatro, konser, genelev vb. entrepreneur'ü [girişimci, patron] aktörlerin, müzisyenlerin, fahişelerin vb. emek-gücünü geçici olarak kendi emrine satın alabilir.”[9]

Seks işçisi, “özgür emekçi” konumundadır. Yani, her ne kadar seks sektöründeki sömürüye çoğunlukla açık zor, şiddet eşlik etse de, esas biçim, işgücünden başka satacak bir şeyi olmadığı (ve pek çok durumda ne başka bir iş bulabildiği ne başka bir işten anladığı) koşullarda, pazarda sermaye sahibiyle karşı karşıya gelmesi ve işgücünü ona kiralamasıdır. “Özgür emekçi”, marksizmin ücretli köleliğin gerçekleşmesine dair bir kavramsallaştırmasıdır ve “özgürlük”, bütün ücretli köleler bakımından, “gönüllülüğü” değil, “zorundalığı” açıklar.

Bir kez, fuhuşun ataerkil düzenin kaçınılmaz bileşeni olduğunu söylüyorsanız, bu noktadan sonra, bunun ne kadar gönüllülükle, ne kadar zorunlulukla yapıldığı, konunun dışında kalır. Kapitalist düzenin ücretli kölelik düzeni olduğunu, proleterin, işgücünden başka satacak bir şeyi olmadığı için, açlık ve ölüm dışındaki tek seçeneğinin kapitalist hesabına çalışmak olduğunu söylüyorsanız, bundan, pek çok işçinin, hiç de büyük bir gönüllülükle çalışmadığı sonucu çıkar. Gerçekte hiçbir işçi, kot taşlamada, taşeron tersane firmalarında, günde 16 saat ayakta durmak zorunda kaldığı restoranlarda, her gün ölüm korkusuyla inilen madenlerde, binlerce insanın suratına bile bakmadan gelip geçeceği denli alçaltıldığı ve bir çiçek saksısı ya da duvar süsünden daha fazla dikkat çekmediği büyük mağazalardaki temizlik işlerinde çalışmak istemez. Ama hepsi, en az seks işçisi kadar “gönüllü biçimde”, bu acıları, cinayeti, aşağılanmayı kabul eder. Gönüllülük ile zorunluluk arasındaki mesafe, açlıktan ölmek yerine çalışma karşılığında ücret almaktan ibarettir. Ücretli köleliğin özü budur.

Seks Kölesi Mi, Seks İşçisi Mi?

Emekçi sol saflarda yaygın bir görüş açısı da şudur: “Seks endüstrisindeki sömürünün biçimi çok ağır olduğu için, seks işçisi değil, seks kölesi denmesi gerekir”.

Marksizmde, köle ve işçi kavramları, sömürünün derecesini, ne kadar ağır olduğunu belirtmek üzere kullanılmaz. Sömürünün derecesi de öznel yargılarla ölçülmez. Birinin hamallığı madencilikten daha ağır bulması, bir diğerininse kot taşlamacılığı hepsinden ağır görmesi, ücretli işgücü niteliği değişmediği sürece, tanımda bir farklılığa yol açmaz.

Kaldı ki işçilik, ücretli köleliktir. İşçilik kölelikten, sömürünün düzeyi açısından daha üstün, daha iyi değildir. İşçiliğin kölelik niteliğini önemsiz görmek, aslında Avrupa merkezli işçi aristokrasisinin işçi kavrayışına yakındır. İşçi onurunu yüksekte tutmak, işçinin toplumsal yaşamın bütün gereklerini üretiyor olduğunu bilince çıkarmak son derece önemlidir. Fakat işçi onuru, ancak kendi durumunun bilinci ile yükseltilebilir: işçilerin burjuva toplumda köleden daha yüksek bir yeri ve değeri yoktur. Birinci görüş açısı, işçiyi, ücret yoluyla, burjuva toplumuyla uzlaştırır. İkinci görüş açısı, işçiyi, bütün toplumu ayakta tutanlar olarak, sermayeye karşı saflaştırır.

Seks işçiliğinin, çok ağır bir sömürü biçimi olması nedeniyle, işçilik değil kölelik olduğu düşüncesi, buna karşılık, işçiliğin çok ağır bir sömürü veya köleliğin ücretli biçimi olduğunun görülmemesi, tıpkı “kimlik eksenli” toplum analizleri gibi, materyalist değil idealisttir. Sınıflar, sömürü konusundaki öznel yaklaşımlara göre oluşmazlar. “Irk, cins, ulus, kültür vb. farklılıklar, tıpkı sınıf farklılıkları gibidir, hepsi birer ezilen kimliktir” diyen ve toplumsal mücadeleleri, sınıf mücadelesi olarak değil, farklı “kimlikler”in eylemlerinin aritmetik bir toplamı olarak gören yaklaşımlar da, aynı bu şekilde, kimin daha çok ezildiğine bakarak toplumsal kesimleri tanımlamaya yönelirler.

Seks sömürüsü, kadının bedenini ve benliğini hedef alır, bu doğrudur. Ancak ücretli köleliğin aynı sonuçlara yol açan pek çok alanı vardır. Evlerde servis, aşçılık vb. hizmetler verenler, temizlik işçileri, güvenlikçiler, günde 16-18 saat boyunca çalışıp çekmece gibi yataklarda, dolap gibi barakalarda uyuyanlar, sadece bedenlerine değil, benliklerine ve kişiliklerine yönelen bir saldırıya uğramazlar mı? Dönüp dolaşıp, işçiliğin kölelik içeriğini gizleyen, ücret yoluyla, bu köleliği “adil ticarete” dönüştüren burjuva ideolojisine açılmıyor mu bu kapı?

Seks işçileri seks kölesi değildir, ancak seks köleleri de vardır. Seks köleleri, zora ve tehdide dayalı olarak çalıştırılırlar. Zorla bir ülkeden bir ülkeye götürülerek pasaportlarına el konulanlar, dışarıdan kilitlenen odalara kapatılanlar ve ömürleri boyunca buradan çıkamayanlar, “cinsel hizmet”in biçimi ve içeriği konusunda hiçbir karar veremeyenler, kazanılan paradan hiçbir pay alamayan ve üzerinde hiçbir tasarrufta bulunamayanlar vardır. Hatta, özellikle de savaş ve ağır yoksulluk koşullarında, çoğunluğu çocuk yaşlarda köleleştirilen bu kadınlar, seks endüstrisi için bir tür “ilksel birikim” oluştururlar. Burada seks sömürüsünün sürdürülmesinde belirleyici olan, açık fiziki şiddettir. İşgüçlerini bir patronu terk edip diğerine sunma koşullarına sahip değillerdir. Bir patrondan diğerine, işgüçleri değil, bedenleriyle birlikte satılırlar.

Bu iki durum arasında kesin bir ayrım yapmak gerekir. Seks işçilerinin durumları, seks kölelerinin durumuna benzemez ve öznel bir yargılamayla ikisini aynılaştırmanın bilimsel bir yanı olmadığı gibi, bu politik olarak da doğru sonuçlar üretmez.

Seks İşçisi Ne Üretir?

Yaygın görüş açıları şunlardır:

Seks işçisi kadın, bedenini satar. Böylece, ürettiği bir şey de yoktur.” “Bir işçi somut şeyler üretir. Örneğin ekmek, ayakkabı, çelik… Cinsel haz hem soyut bir şeydir, hem onun nesnesiyle bağlıdır, yani kadın bedeniyle. Bu durumda işçi olamaz.” “Cinsel hizmet, toplumsal olarak yararlı bir şey değildir. Aksine topluma zarar verir. İşçi, toplum için yararlı bir şey üreten kişidir.

Aslında bu görüş açılarının marksist olması bir yana, Marx’ın bizzat kendisi, emeğin ve üretken emeğin ele alınışında bu yaklaşımlarla, zaman zaman fahişelik örneğini de vererek, mücadele yürütür.

Ama, bu ‘üretken-olmayan emekçiler’in sayısı ne kadar büyük ya da küçük olursa olsun, şu her durumda apaçık ortadadır ki, emeği, ‘üretken’ ya da ‘üretken-olmayan’ emek yapan şey, ne o emeğin özel türü ne de ürünün dış görünümüdürzaten ‘yerine getirildikleri anda genelde ortadan kalkan hizmetler’ ifadesindeki sınırlama da bunun itirafıdır. Aynı emek, ben onu bir kapitalist, bir üretici olarak daha fazla değer üretmek üzere satın alıyorsam üretken olabiliyor, onu bir tüketici olarak, bir gelir harcayıcı olarak, onun kullanım-değerini tüketmek üzere satın alırsam üretken olmuyor; emek-gücünün hizmeti görmesiyle birlikte, bu kullanım-değerinin ortadan kalkıp kalkmadığı ya da kendini bir nesnenin içinde tespit edip etmediği ve somutlaştırıp somutlaştırmadığı dikkate alınmıyor.”[10] (abç)

Marx, aynı kapsamda, hizmetin karşılığını “gelirden ödeyen” tüketici ile “sermayeden ödeyen” üretici/kapitalist arasındaki iktisadi ayrımı ortaya koyuyor. Bu durum, ev hizmetleri veren bir bireysel emekçiyi, diyelim ki bir temizlikçiyi çalıştıran ev sahibi ile, evlerde temizliğe göndermek üzere, çok sayıda temizlikçiyi işe alan bir temizlik firması sahibi arasındaki ayrımı da tanımlar. Ya da, evde servis yapan bir hizmetçi ile lokantada servis yapan bir garson arasındaki durum örneklenebilir. Durum, seks işçiliği bakımından, cinsel hizmet satın alan erkek (seks “müşterisi”) ile seks işçisi çalıştıran bir pezevenk ya da genelev patronu arasındaki ayrıma benzerdir.

Sadece somut nesneler değil, soyut şeyler de metalaşabilirler: cinsel zevk, müzik zevki (konser), müziğin kendisi (müzik parçası patenti), temizlik, sağlık, eğitim… Bir nesne üreten, örneğin bir madenci, örneğin bir tekstil işçisi dışında, soyut şeyler biçimindeki metaları üretenler de işçi olabilir:

Öte yandan, bir tiyatro, konser, genelev vb. girişimcisi, aktörlerin, müzisyenlerin, fahişelerin vb. emek-gücünü geçici olarak kendi emrine satın alabilir – bu gerçekte, dolaylı bir biçimde yalnızca ekonomik bir çıkar ilişkisidir; sonucu bakımından süreç aynıdır; girişimci, hizmetleri görüldüğü anda sona eriveren’ ve kendini ‘herhangi bir sürekli’ ‘süjede ya da satılabilir bir metada’ (kuşkusuz kendilerinden başka bir metada) sabitleştirip gerçekleştirmeyenlerin şu ‘üretken-olmayan emek’ denen emeklerini satın alır. Bunların kamuya satılması, ona ücret ve kar kazandırır. Ve girişimcinin böylece satın aldığı hizmetler, onların emek-gücünü yeniden satın almasını sağlar; başka deyişle, onlar, kendilerine ödeme yapılan fonları yenilerler.”[11] (abç)

Bütün bu kalemler için Marx özetle şunları söyler:

Demek oluyor ki, şu üretken-olmayan emek denen bir kısım emek, bir yandan kendini, aynı zamanda pekala meta da olabilecek satılabilir mallar maddi kullanım-değerlerinde somutlaştırırsa, bir yandan da bu hizmetlerin, dar anlamda herhangi bir nesnel biçim almayan –yani hizmetleri görenlerden ayrı şeyler olarak bir varlık kazanmayan ve bir metaya, onun değerinin parçası olarak girmeyen– bir başka kısmı (emeği doğrudan satın alan tarafından) sermaye karşılığı satın alınabilir; böylece kendi ücretini çıkarır ve girişimciye de bir kar bırakır. Kısacası bu hizmetlerin üretimi kısmen sermayenin kapsamı içine alınabilir; kendini yararlı şeylerde somutlaştıran bir kısmı ise doğrudan gelir tarafından satın alınır ve kapitalist üretim kapsamı içine sokulmaz.”[12]

Böylece, “hizmetleri görüldüğü anda sona eriveren” ve “kendini herhangi bir sürekli süjede”, yani emek gücü sahibinin kendisinden başka bir süjede cisimleştirmeyen emek biçimlerinin, pekala sermaye üretiminin konusu olabileceği savunuluyor. Burada ölçü, toplumsal yararlılık, geçicilik, kalıcılık, cisim olarak var olma değil, sermayedarın sermayesini büyütmedir.

Zaten “toplumsal yararlılık” esas olsaydı, pek çok işçiyi sınıftan saymamak gerekirdi. İşçilerin – “normal işçilerin”(!)– oldukça önemli bir kısmı, toplum için zararlı şeyler üretmektedir. Şiddeti, tecavüzü, soykırımları, emperyalist savaşları kutsayan filmlerin, örneğin teknik kurgulamasını yapanlar, ya da bunların gösterildiği sinemalarda çalışanlar, ya da bunların CD’lerinin üretimini yapanlar, topluma yararı olan ne üretmektedir? Savaş sanayisinde savaş uçakları, füze savunma sistemleri, fosfor bombaları üreten işçiler topluma yararı olan ne üretmektedir? Küçük yaştaki işçi çocukları barakadan fabrikaya, en ağır sömürüye maruz kalmak üzere taşıyan fabrika şoförleri ne üretmektedir? İşçilerin hiçbir kesimine uygulanmayan bu “toplumsal yararlılık” ölçüsünün fahişelere uyarlanmaya çalışılması, sadece burjuva toplumu, sermayedarı, onun değer yargılarını yüceltebilir.

Seks Sömürüsü Cinsiyetçi Sömürüdür

Seks sömürüsü, ister toplumsal ölçekte, ister evsel zeminde yaşansın, cinsiyetçi bir sömürüdür. Bu nedenle, seks endüstrisindeki sömürüyle mücadele, salt bir işçi mücadelesi olarak ele alınamaz. Aynı zamanda cins mücadelesidir. Seks endüstrisinde çalışan kadın, hem patronun cinsiyetçi sömürüsüne ve artıdeğer sömürüsüne, hem de cinsel hizmeti tüketenin cinsiyetçi sömürüsüne maruz kalır.

Dolayısıyla, seks endüstrisinin bir sermaye yatırım alanı olarak analizi, seks işçisi kadının sermaye karşısındaki, kapitalist ilişkiler karşısındaki durumunu aydınlatır, ancak erkek cinsi karşısındaki konumunu tümüyle aydınlatmaz. Seks işçisinin burjuva sınıf karşısındaki konumunu, kapitalist sistem içerisindeki yerini ele alan bir analiz, yeterli politik sonuçlar üretmez. Seks endüstrisindeki sömürüye karşı mücadele, sadece sermayenin sektördeki varlığını değil, sektörün kendisini de hedef almalıdır.

Seks endüstrisinde sömürülenlerin cinsiyeti ile ilgili konular da aynı temelde ele alınmalıdır. Sektörde çalışanlar, kadınlar, translar ve erkeklerdir.

Trans seks işçilerinin durumu, daha özel bir durumdur. Konuyu, salt kadın cinselliği sömürüsü temelinde tartışmak yetersiz kalacaktır. Translar, kadınlardan farklı olarak, çoğunlukla, seks işçileri olarak toplumdan dışlanmazlar, trans olarak dışlanırlar, çalışabilecekleri ve üretebilecekleri hiçbir alan bulamazlar ve hemen hemen tek geçim kaynağı olarak seks işçiliğine yönelirler. Bu, seks endüstrisinin cinsiyetçi niteliğinin çok daha çarpıcı bir görünümüdür.

Seks ticareti, cinsiyetçi topluma ait bir kurum olduğu için, cinsiyet ve cinsel kimliklerin sektördeki varlığı eşit değildir. Translar, toplumda cinsel kimliği nedeniyle en dışlanan kesim olarak, hemen hemen bütün gövdesiyle sektörde yer alır. Kadınlar, seks işçilerinin ana gövdesini oluşturur. Erkeklerse sınırlı düzeyde yer alır.

Kapitalizm “cinsel zevki” meta haline getirir, ama bir meta ancak kullanım değerince taşınabilir ve değişim değerini gerçekleştirebilir. Bunun için, “cinsel zevk”in kullanım değerine sahip olması ve bu kullanım nesnesini satın almak isteyenin de, onun değişim değerini karşılayacak paraya sahip olması gerekir. Bu sürecin sonuçları, cinsler arasında da, sınıflar arasında da eşit dağılmaz. Erkek cinselliği belirgin biçimde önce burjuva alıcılar için metalaşır. Seks endüstrisinde de sermayenin yoğunlaşması ve merkezileşmesi sürdükçe, kaçınılmaz olarak erkek seks işçileri sayısı yükselecek, cinsel hizmet metası ucuzlayacak, pazarı da daha alt sınıflara doğru genişleyecektir. Ama sınıflar ve cinsler var oldukça, yani pazar var oldukça, pazar asla eşitlenmeyecektir. Kısacası, erkek seks işçilerinin erkekler içindeki oranı, trans seks işçilerinin translar içindeki ve kadın seks işçilerinin kadınlar içindeki oranına biraz olsun yaklaştığı zaman, sorunu kaba ve saçma sapan bir eşitlik varsayımıyla tartışabiliriz. Yani işçiler burjuvalarla aynı miktarda zengin olduğu zaman! Seks endüstrisindeki sömürüye karşı mücadele, erkek seks işçilerinin sömürülmesini de konu edinir, ancak erkek seks işçilerinin sektördeki varlığından yola çıkılarak, bunun cinsiyetçi bir sömürü olmadığı, salt artıdeğer sömürüsü olduğu sonucuna varılamaz.

Seks Ticareti Tecavüz Müdür?

Yine, yaygın bir yaklaşım, seks ticaretini tecavüz olarak nitelemektir. Buna göre, erkek “parasını vererek kadına tecavüz eder”.

Fuhuş, genel olarak kadının bedenine toplumsal tecavüzün bir görünümüdür. Ancak tikel olarak, tecavüz, somut bir durumdur. Kadın, trans ya da erkek, şiddet, tehdit ve baskı ve zorun diğer biçimleri olmaksızın, seks yapmayı, ister zevk, ister aşk, isterse maddi bir çıkar (örneğin para, iş olanağı ya da ev) karşılığında olsun, kabul etmişse, bu, onur kırıcı olabilir, ancak tecavüz değildir. (Kadınlar onur kırıcı pek çok cinsel deneyim yaşarlar, evlilikte, sevgililikte, seks ticaretinde. Erkekler bu konularda çok az şey bilir, görür, kabul eder ve anlarlar. Neyin ne kadar onur kırıcı olduğuna karar vermeyi kadınlara bırakmak ve bu konularda, eğer kendi cinsine karşı mücadele etmek için değilse, çenesini tümden kapamak, erkeklerin yapabileceği en iyi şeydir.)

Eğer seks işçiliğini, para ve geçim kaynakları karşılığında yapıldığı için tecavüz olarak göreceksek, tamamen, geçimini ve yaşamını sürdürecek bir dayanak bulmak, çocuklar doğurup bunları güven içinde büyütmek amacıyla gerçekleşen ya da başlangıçta böyle olmasa da, aşk bittikten sonra aynı nedenlerle sürdürülen evliliklerde, yani açıkçası, hemen hemen bütün evliliklerde, sadece ev içi tecavüzün (kadının reddetmesine rağmen fiziki, psikolojik ve her türden şiddet ve zor yoluyla cinsel ilişkiye girme) değil, bütün cinsel ilişkilerin de böyle değerlendirilmesi gerekir.

Aslında buradan bakılınca, cinsel birlikteliklerin ezici çoğunluğunun veya toplamının, erkeğin kadına bir toplu tecavüz hali olduğunu söylemekten başka yol kalmaz. Son tahlilde böyledir de. Çünkü burjuva toplum düzeninde, ilişkileri her türlü geçim aracı ve para ilişkisinin dışında yaşamanın imkanları son derece sınırlıdır. Kadın cinselliği erkek cinselliğine tabidir. Kadının, hiçbir karşılık beklemeksizin girdiği ilişkilerse, toplum tarafından yüceltilmez, aksine aşağılanır, baskılanır ve dışlanır. Bu durum, erkeklerin kadınlara bir toplu tecavüz halini, toplumsal ölçekte üretir. Bunun en üst soyutlamada böyle olması, tek tek bütün bu ilişkilerin tecavüz olarak nitelenmesini getirmez.

Daha önemlisi, seks işçilerinin bu konuda ne söyledikleridir. Seks işçiliğinde erkek, cinsel birliktelik için para öder. Kadın bu alışverişi kabul eder. Kabul etmemiş olduğu bir ilişkiye zorlanma, seks işçisinin gözünde, tecavüzdür.

Peki ya seks işçiliğinin zaten bir tecavüz biçimi olduğu fikri toplumda ne örgütlüyor? Seks işçilerine, çoğunlukla da şiddet yoluyla olmak üzere tecavüz edilebileceği fikrini. Bunun her zaman yaptığı işten farklı olmadığı fikrini. Seks işçileriyle, kendi isteği ne olursa olsun, her biçimde cinsel ilişkiye girilebileceği, kabul etmediğinde buna zorlanabileceği fikrini. Zaten yaptığı iş bu olduğu için, tecavüze uğramasının da normal olduğu gerekçesiyle, tecavüzcünün burjuva mahkemelerde aklanmasının doğal bir durum olduğu fikrini.

Seks işçisi diyor ki, “hayır ben, adına ne derseniz deyin, kabul ettiğim bir ilişki ile kabul etmediğim bir ilişki arasında fark görüyorum”.

Toplum diyor ki, “hayır senin kabul ettiğin bir ilişki ile kabul etmediğin bir ilişki arasında hiçbir fark yok”.

Bu durumda görüş açısı ne olmuş oluyor? Sen bir hiçsin. Kendi maruz kaldığın baskı ve sömürü hakkında ne düşündüğünün bir değeri yok. Biz sadece, maruz kaldığın sömürünün toplumsal niteliğini ya da bundan kurtuluşunun yolunu sana göstermeye çalışmakla yetinmeyiz, söylediğin hiçbir sözü de dikkate almayız.

Seks işçileri (ve daha belirgin biçimde seks köleleri), evet, çok ağır bir sömürü biçimine maruz kalırlar. Üstelik, onurları ve kişiliklerini tamamen kırmak, ağır bir çaresizlik, yenilgi ve teslimiyet duygusu örgütlemek için, patronları, pezevenkleri –ve özelde seks köleleri açısından, satıcıları– tarafından defalarca kez tecavüze, şiddete uğrarlar. Uyuşturucu bağımlısı haline getirilmeleri yaygındır.

Peki bu durum böyle diye, devrimci politika, onurlarını kazanma, “bir hiç olmadıkları”nı bilme ve ilan etme, özneleşme yönelimleri karşısında barikat mı olmalıdır? Bu sömürüden sorumlu olanlara karşı harekete geçmeye, kendilerini bu denli ağır saldırılara maruz bırakan pezevenkleri ve patronları karşısında, birlikte bir güç olabilmeye yöneldiklerinde, devrimci politika onları engellemeli midir? Toplumdan tecrit biçimde yaşamak zorunda olmadıkları, şiddet gördüklerinde hukuki dayanaklar sağlayabildikleri, cinsel hastalıkların yayılmasından “atın ölümü arpadan olsun” diyen erkekler sorumluyken, sağlık muayenesi adı altında işkenceye uğramadıkları koşullar için örgütlendiklerinde, mücadele ettiklerinde, kendi durumlarını, tıpkı teoriye uygun olarak “toplumun bir parçası” olarak tanımlamaya ve tanımlatmaya giriştiklerinde, devrimci politika onlara ne yanıt vermelidir? “Hayır, siz onuru kırılmış, onursuz kişilersiniz ve onursuz kalmaya devam etmelisiniz” mi demelidir? “Hayır, toplumsal yaşamın kıyısındasınız ve kıyısında kalmaya devam etmelisiniz” mi demelidir? “Hayır, siz gerçekten de birer hiçsiniz, o yüzden kendi sorunlarınız hakkında bile karar veremezsiniz, kendi taleplerinizi bile yükseltemezsiniz, sizin için bunu biz yapacağız, o zamana kadar birer hiç olmayı sürdürün” mü demelidir? “Hayır, sizin bugün için yapabileceğiniz tek şey, bu meslekten kurtulmanın yoluna bakmanızdır, en iyisi, başka koşullarda sömürülebileceğiniz birer iş veya başka koşullarda sömürüleceğiniz birer evlilik bulun, ama biz hepinize birden ne iş ne de koca bulabiliriz, sadece en bilinçlileriniz önden gelsin” mi demelidir?

Hayır, devrimci vicdan da, devrimci politika da bunu yapamaz. Devrimci politika, mutlaka, “evet, bütün bu onur kırıcı davranışlar, bütün bu, sömürüyü gerçekleştirenlere onurunu kaybettiren, sömürülenlerinse onurunu kıran koşullar karşısında, kendinizi toplumdışı unsurlar olarak görmemeniz, kaderinizi işçi sınıfının kaderine bağlamanız, örgütlenmeniz iyidir” demelidir. “Evet, kendi durumunuzu, kaderin bir cilvesi, kötü bir kocaya ya da kötü bir babaya düşmüşlüğünüzün sonucu, yoksulluğun kaçınılmaz sonu, bazı kötü kişilerin rastgele suçları, zamanında birini sevip de toplumdan dışlanmayı göze almanızın bedeli, evdeki şiddetten kaçıp başka bir yaşam kurmayı denemenizin karşılığı olarak görmeyin” demelidir. “Evet, örgütlenmek ve sömürüye karşı çıkmak size onur ve cesaret kazandırır”, “evet, örgütlenerek, sizin gibi ama başka yerlerde ve alanlarda sömürülen kızkardeşlerinizle birlikte, bir hiç olmaktan bir özne olmaya, toplumu değiştirmeye başlayabilirsiniz” demelidir.

Peki Ya Tecavüzcüler?

Seks ticaretini tecavüz saymanın en kötü, en fazla egemen görüş açısını yansıtan yönü, erkeğe yaklaşımdır. Çünkü, fahişeye yaklaşımın onu hiçleştiren ve toplumun dışına iten niteliği, “durumuna acıma, onun için üzülme” duygusunun ve düşüncesinin altına gizlenebilir. Peki ya bir tecavüz söz konusuysa, “tecavüzcüye yönelik tutum” nasıl izah edilebilir? Bu tecavüz denklemi içerisinde, tecavüzcülerin yeri nedir?

“Tecavüz edilenler” toplum dışı unsurlar olarak yaşıyorlar. Burjuvaziye göre ahlaksız ve ayaktakımı, işçiye göre de onursuz ve deklasedir. Tecavüzcüler ise, toplum içi unsurlar, diyelim ki işçiler, doktorlar, mühendisler, banka memurları olarak yaşıyor. Bir yandan, seks ticareti tecavüzdür derken, bir yandan bu gerçekle nasıl uzlaşılabilir?

Yaygın bakış açısına bakalım: Buna göre, fuhuş büyük bir yozlaşmadır ve elbette sadece kadını değil, (Marx ve Engels öyle dediğine göre) erkeği de alçaltır, üstelik erkeği daha da fazla alçaltır vb. Bunlar genel kabul görüyor. Peki ne yapacağız? Erkekleri (tecavüzcüleri), toplum içi konumları her neyse orada örgütleyip bilinçlendireceğiz, onlar toplum içi bireyler olarak, diyelim ki sendikalarda ve demokratik kitle örgütlerinde örgütlenecekler ve bu yozlaşma işinin üstesinden “eğitimle”, “bilinçlendirme” ile gelmeye çalışacağız. Kadınları ise ne yapacağız? Dışlayacağız. Bu ne rezil bir uzlaşma? Bu, burjuva toplumun ikiyüzlülüğüne çaresizce teslim olmak, bu ikiyüzlülüğü, sözde ezilenler cephesinden yükseltilen sözlerle sürdürmek ve yeniden üretmekten başka nedir?

Ha elbette, bir erkeğin seks işçisi kiraladığı biliniyorsa, ortamlarımızdan uzak tutarız. Pek güzel. Ortamlarımız neler? Hadi dar kadro yapılarından uzak tuttunuz. Yasakladınız ve denetlediniz. Bu başarılabilir ve devrimci saflarda çoğunlukla başarılan bir şeydir. Peki sendikalardan? Peki demokratik kitle örgütlerinden? Hadi uzak tutacak kararlar aldınız. Nasıl denetlediniz?

Devrimci politika bu denli ikiyüzlü davranabilir mi? Suçun en büyüğünü işleyeni, bütün örgütlenme ve mücadele alanlarından dışlayamayacağını kabul ederek eğitim ve mücadeleyle değiştirmeye çalışıp, sömürüye maruz kalanı örgütlenme ve mücadele alanlarından kovalayabilir mi?

Bu durum, burjuva toplumun varoluşu itibariyle zaten böyledir. Siz, başka bir şey yapmalısınız. Ve bu nedenle bir kez daha aynı noktaya varırız: seks sömürüsü konusuyla ilişkilenişte, sömürülenlere karşı mücadeleyi öne geçiren her yaklaşım, gerçekten mide bulandırıcı sonuçlara ulaşır.

Toplumsal Çürüme Ve Toplumsal Yüzleşme

Seks işçiliğinin “yozlaşma” olduğu fikri, bütün bir burjuva toplumun, üretici güçlerin gelişiminin önünde engel haline gelen kapitalist üretim tarzının yozlaşmasına paralel bir yozlaşma halinde olduğu fikriyle bağlı olarak ele alınırsa, bir anlam taşıyabilir. Tıpkı, spekülatif sermayenin, “yozlaşma” göstergesi olması gibi. Tıpkı, üretici güçlerin teknik gelişiminin en ileri sonuçlarının, toplumu yıkıcı üretim alanlarına, örneğin silah üretimine kaymış olmasının, kapitalizmin “asalak ve çürüyen” niteliğinin, “yozlaşmasının” görünümü olması gibi.

Ancak “yozlaşma” kavramı seks işçiliği bakımından sadece, “seks endüstrisinin bugünkü düzende toplumsal üretimin bir kolu” değil de bir “yan ürünü” gibi gösterilmesini, seks işçilerinin toplumsal dışlanmışlık ve horlanmışlıklarının sürdürülmesini koşullar. Ayrıca fuhuş, tek eşli aileye dayalı bütün toplumlarda var olmuştur. Bunu burjuva toplumun bir yan ürünü, bir ideolojik-kültürel saldırısı gibi ele almak, özel mülkiyetle ortaya çıkan ezilen cins gerçeğini ve cinsel çelişkiyi hiç anlayamamaktır. “Yozlaşma kavramı” genelde, toplumun değil, fahişeleşenlerin “yozlaşma”sını anlatır ve bir kez daha, fuhuşun değil fahişelerin yargılanmasına açılır. Zaman zaman seks işçiliği, tutarsızca, bir yandan “en ağır sömürü”, “şiddet ve tecavüz” olarak nitelenirken, bir yandan “kolay para” arayışı olarak mahkum edilir. En azından, emekçi solun bugüne kadarki politikaları, kavramı bu yönde şekillendirmiş ve erkek egemen günahlarla yıpratmıştır.

Seks endüstrisinin bugünkü yaygınlaşması, yoksulluk, güvencesizlik vb. koşulları altında, toplumun ve özelde işçi sınıfının bir kesiminin, toplumsal üretimden koparak yozlaşması değil, aksine, fuhuşun toplumsal üretime sıkıca bağlanması, sermaye yatırım alanı olması, devletçe vergilendirilmesi söz konusudur.

Genç erkek kuşaklar ezici çoğunlukla, şiddet ve tecavüz pornografisi eşliğinde ergenleşmektedir. Yoksul kesimlerde geneleve gitmek bir dinlenme ve eğlenme biçimidir. Bu, toplumun belirli bir kesiminin yozlaşması değil, burjuva toplumunun bir çürüme halidir. Bu çürüme, varlığını fahişelere borçlu değildir, aksine, varlığını fahişeleri daha fazla ve daha fazla sömürerek sürdürmektedir.

Yozlaşmaya karşı mücadelenin araç ve biçimleri farklıdır, toplumsal çürümeye karşı farklı. Toplumsal çürüme bu toplumun son bulmasıyla aşılır, ancak bugün bu mücadeleyi büyütmek için, her şeyden önce bir toplumsal yüzleşme örgütlenmelidir. Seks işçilerini, üstelik de ikiyüzlü bir acınma ve “çok ağır sömürüye” yakılan ağıtlar eşliğinde, toplumun (özellikle de kutsal ailenin) gözünün önünden uzak tutmak, yalnızca erkek egemenliğini derinleştirebilir.

Erkek, kendi egemenliğinin, ayrıcalıklarını sürdürüşünün ürünü olan ve ister ev içinde, ister ev dışında, ayrıcalıklarına sıkı sıkıya her sarılışında büyüyen, kendi cinsinin toplumsal suçuyla yüzleşmeye çağrılmalıdır. Bir avuç “yozlaşmış” fahişeye ve onların “yozlaşmış” patronlarına, pezevenklerine indirgenmiş bir “yozlaşma karşıtı” mücadele değil, erkeğin alçalması şahsında, toplumsal çürümeye karşı toplumsal yüzleşme hattı büyütülmeli, seks işçilerinin varlığı ve mücadelesi toplumun gözlerinin önüne serilmelidir.

Toplumun geri eğilimleriyle buluşmak, birleşmek her zaman kolay olandır. Fuhuş konusunda toplumun en geri eğilimi, ailenin ölçüsüzce yüceltilmesi ve buradaki sömürünün tümden görünmez hale gelmesi, fahişelerinse alabildiğine küçültülmesi ve toplumun gözünün önünden uzak tutulmasıdır. “Yozlaşma” karşıtlığı temelinde bir fuhuş mücadelesi, ancak bu geri eğilimleri fahişelere karşı seferber edebilir.

Öyle ki, “yozlaşma” üst başlığı altında, hırsızlık, uyuşturucu bağımlılığı ve seks ticareti aynılaştırılır ve buradan “madem ki fahişelere seks işçileri deniyor, hırsızlara ve uyuşturucu bağımlılarına da işçi demek gerekmez mi?” noktasına kadar vardırılır.

Bu türden sözler ve yargılar, seks endüstrisinin geldiği bugünkü aşamada, kadın üzerindeki baskı ve sömürünün bu denli çıplak bir alanında sömürülen kadınlara yönelik bağışlanamaz bir erkek egemen suçtur.

Uyuşturucu bağımlıları, sermaye ile hangi bağlamda “emeği sömürülen” olarak ilişkiye giriyor? Eğer böyle bir ilişkiye bir dayanak gösterilebilecekse, evet, işçi sınıfına dahil edilebilirler. Ama durum böyle olmadığı için, hayır edilemezler. Uyuşturucu bağımlısı, uyuşturucu bağımlısı olduğu için işçi olmaz. Ancak işçilerin bazıları uyuşturucu bağımlısıdır. Uyuşturucu bağımlısı, sermaye ile ilişkisinde üretken değildir. Onun yaptığı, kapitalistin sermayesini büyütmez. Ona artıdeğer katmaz. Yaptığı, bir metayı tüketmekten ibarettir. Üstelik uyuşturucu bağımlılarının toplumdışına düşüşü, toplumun onu hem tepe tepe sömürüp hem de utanmadan dışlamasıyla değil, yaptığı eylemin kendisini uyuşturup yeteneklerini kötürümleştirerek, toplumsal yaşama katılamaz hale getirmesi ve soyutlamasıyla gerçekleşir. Şüphesiz, eğer seks işçisi uyuşturucu kullanıyorsa, ki bu az yaygın değildir, o da aynı yazgıyı yaşar.

Hırsızlara gelince. Evet, “bir emek biçimi olarak” hırsızlık işi, bir kapitalist hesabına sermayesini büyütmesine hizmet ederek, işçiliğin konusu olabilir ve oluyor. Sermaye, epeyce geniş bir hırsızlar kitlesini, sermayesini büyütmek için çalıştırıyor zaten. Acaba borsanın ve bankaların ne işe yaradığı sanılıyor? Hırsızların, emekçi semtlerde yaşayan ufak kapkaççılardan oluştuğunu varsaymak ve sermayenin spekülatif alana kaymasının büyümesiyle büyüyen yüksek prestijli hırsızlığın başlı başına bir meslek olduğunu görmemek, kapitalizme ne büyük bir övgü! Evet, sermaye düzeninde, hırsızın da sınıfsal konumunu sermaye ile ilişkisi belirler. Bu konu üzerinde daha fazla söz tüketmeye gerek yok, ancak amaç kestirmeden bir aynılaştırma değil, bu konuyu açımlamaksa, böyle yüzeysel kıyaslamalarla uğraşmak yerine, sermaye, kar ve rant ilişkileri üzerine derinleşmek gerekir.

Ve elbette bu soru, “serseriler” üzerine bir yanıtı da hak ediyor, ancak Marx ve Engels’in, İngiltere’nin meşhur serserilik karşıtı kanlı yasalarıyla ilgili yazdıklarını hatırlatıp geçelim.[13]

Açık ki, seks endüstrisinde üretilenin “cinsel hizmet” olarak kavramlaştırılması, duygusal bir tepkiye yol açıyor. Ancak bu duygusal tepki neye hizmet ediyor? Meselenin iktisadi yönünü bir tarafa bırakalım. Kadınlar, bugünkü toplumda bütün alanlarda “erkek milletine” cinsel hizmet sunmuyor da ne yapıyor? Bunu ev içinde “ücretsiz” sunması kadının onurunu yüceltiyor mu? Erkeğe cinsel “hizmet”, alınıp satılır olsa da olmasa da, kadın için onur kırıcıdır. Kadın cinselliğinin yok sayılması onur kırıcıdır. Eşit ilişkiler kuramamak onur kırıcıdır.

Marksizmin ahlak yaklaşımını, darkafalı burjuva ahlakçılıkla karıştırmamak gerekir. Bir toplumun “ahlakı”, hak ettiği ve ürettiği kadardır. Fuhuş, sömürünün tüm biçimleri gibi, sömürenleri alçaltır. Fuhuşu iktisadi temelleriyle birlikte ortadan kaldıramıyorsanız, yok sayarak ya da tecrit ederek “ahlaklanamazsınız”. Önce bu “yüce ahlak” koşullarına ulaşacak, sonra ahlaktan toplum olarak nasibinizi alacaksınız. Kuşkusuz ki politik özneler –örgütler ve bireyler– daha yüksek bir ahlak anlayışını ortaya çıkarabilir, bunun için ve buna göre yaşayabilirler. Bilinç, duyguyu, düşünüşü, eylemi yönetebilir. Orada bile, ahlaksızlığın tarafları konusunda şaşarlarsa, kendilerini ahlaksızlığın ahlak olarak kutsandığı tarafta bulabilirler. Devrimci ahlak, eşitlik ve özgürlük ahlakıdır, “iffet” ahlakı değil. Seks işçilerini hor görmek, devrimci değerler içerisinde kendine ahlaki temel bulamaz.

Seks İşçisi Demek Fuhuşu Meşrulaştırır Mı?

Bugünkü toplumda, fuhuşu meşrulaştırmak diye bir sorun yoktur. Çünkü bugünkü toplumda fuhuş meşrudur. Meşru olmayan, fahişelerdir. Bugünkü toplumda, seks işçileri kavramı sadece fahişeleri meşrulaştırır ki yapılmak istenen de budur.

Erkek egemen burjuva düzen fuhuşu sürekli ürettiğine, hem de emperyalist küreselleşme koşullarında bunu alabildiğine hızlandırıp yaygınlaştırdığına göre, politik tutum, öznel yönelimler üzerinde nasıl bir sonuç yaratacağı kaygısıyla inşa edilemez.

Sadece burjuvalar değil, işçiler ve yoksullar da genelevleri normal görürler. Genelev anılarını birbirleriyle paylaşırlar. Birbirlerine “iyilik” olsun diye, paraları olduğunda “genelev sefası” ısmarlarlar. Evlenecek genç erkekler törenle geneleve götürülür. Toplum bunu normal sayar.

Kadın cinselliğinin görece kabul edilir hale geldiği, bekaretin tabu olmaktan çıktığı, özellikle küçük burjuva ortamlarda, “alelade genelevler” küçümsenir, ancak seks ticaretinin daha ince, daha özel zevklere hitap eden biçimleri kabul görür.

Sadece, kadının sömürülmesini reddeden devrimci ortamlarda geneleve gitmek ve parayla cinsel ilişkiye girmek meşru görülmez. Buralarda bile, genelev meşru görülmezken, sadece geçimini sağlamak için evlenmeye yönelen bir kadınla evlenmenin kabul edilebilir görülmesi hiç de az değildir. “Parayla cinsel ilişki”nin onur kırıcılığı üzerine söylenen sözler, bu durumun kabul edilebilir bulunduğu oranda, inandırıcılığını kaybeder.

Bunun dışında da, toplumda, erkeğin geneleve gitmesini, cinsel hizmet satın almasını, maddi koşulları nedeniyle mecbur kalan birini eş almasını normal saymayan bir kesim yoktur.

O yüzden, “fuhuşun meşrulaşması” kaygısı tamamen haksızdır ve altındaki fikir, en nihayetinde, “fuhuşun sorumlusu kimdir” sorusuna açılır. Peki, fuhuşun sorumlusu eğer fahişeler değilse, neden bütün bu sektörün dışlananı onlardır?

Seks İşçilerine Politik Yaklaşım Ne Olmalıdır?

Sorunları kapitalizmin sonucu olan herhangi bir toplumsal kesime ne söylenebilir? Seçenekler sınırlıdır: a) Kendinizi bireysel olarak bu çarktan kurtarın. b) Sorunlarınız çözülünceye kadar bekleyin. c) Devrim için örgütlenin.

Emekçi sol saflarda seks işçilerine somut yaklaşım, genellikle, dışlama ve bireysel çözüm önerileri sunmakla sınırlı kalmıştır. Ev emekçileri için de, seks işçileri için de, burjuva toplum düzeni sürerken, “toplumsal üretime katılma”, “bir iş bulup çalışma” önerisi, boş ve karşılıksız bir öneri olduğu gibi, reformist bir öneridir de. Kadının kapitalizm sınırları içerisinde evsel kölelikten kurtulamayacağını, seks ticaretinin de son bulmayacağını, çünkü bunların kapitalist düzenin olmazsa olmazları olduğunu söylüyorsanız, zaten böyle bir yoldan ilerlemelerinin mümkün olmayacağını söylüyorsunuz demektir. Böyle söylüyorsanız, hiç değilse onları, bu talepler için (örneğin “iş”) örgütlemeniz ve mücadeleye seferber etmeniz gerekir. Tekil bireyler olarak iş bulmaları değil, toplumsal özne olarak “iş” talep ederek, kapitalizmin sınırlarını ve imkansızlıklarını teşhir etmeleri ve mücadeleyi büyütmeleridir önemli olan.

Devrimci program, hiç kimseye sistemden tek tek kurtulabileceklerini öğütlemez ve güncel mücadelesini de bunun üzerine kurmaz. Evet, sömürü koşulları çok daha ağır işlerde çalışan bir insana, dost, yoldaş olarak, biraz daha iyi yaşama olanakları bulması için yardım etmeye, örneğin başka bir iş bulmaya çalışırsınız. İşsiz ve yoksul bir dosta yardım eder, ekmeğinizi paylaşırsınız. Bunlar insani niteliklerinizi geliştirir ve devrimci ortamları güçlendirir. Ancak bir toplumsal tabakaya, sömürüden kendilerini bireyler olarak kurtarmalarını öğütlemezsiniz. Aksine, bunun olamayacağını anlatırsınız. Eğer bir toplumsal eşitsizlik karşısında, sorunun muhatabını özneleştirmeye yönelmezseniz, bütün yaptığınız, onun iradesizleşmesini desteklemek ve tek tek yardımlar aramaktan daha ileri bir ufuk gösterememek olur.

Seks işçilerine “gidip bir işte çalışın” ya da “evlenin” demek, programatik olarak, nasıl bir nitelik taşır? Bu basitçe, sivil toplumcu bir programatik yaklaşımdır. Sivil toplumcu yaklaşım, kapitalizmin sonuçları karşısında, toplumun şu veya bu şekilde sosyal dayanışması ve yardımlaşmasını geliştirme, kapitalistlerin “yardımseverliğini” artırma yoluyla, tek tek ya da grup grup bireylerin durumunu düzeltmeye yönelir.

Peki devrimci program, sorunları kapitalizmin sonucu olan herhangi bir toplumsal kesime ne söylemelidir? Örgütlenin ve sorunlarınız etrafında mücadele etmeye başlayın. Ancak biz sizi, devrimci bir hattan her koptuğunuzda, bu şekilde bir çözümün imkansızlığı konusunda uyaracak ve mücadelenizi kapitalizmin yıkılması hedefine bağlamanızda ısrar edeceğiz. Sömürülmenizin şu veya bu değil, bütün zeminini ortadan kaldırmak için mücadele etmeye çağıracağız. Kısmi talepler için mücadelenizi destekleyip omuz vereceğiz, ancak bu düzenin yıkılabileceğini, hiç de bu düzen sınırları içinde ne yapabileceğinizi düşünmekle yetinmek zorunda olmadığınızı göstereceğiz. Tutarlı bir devrimci politika, ancak bu hattan ilerleyebilir.

Üstelik seks işçilerinin örgütlenmesi sorunu, ortaya çıkmış bulunan bir sorundur. Seks işçileri varlar ve örgütleniyorlar. Bu örgütlenmeyi koşullayanlar, seks endüstrisini devasa bir sektör haline getiren kapitalistlerdir. Seks endüstrisi bu denli büyüdükçe, seks işçilerinin toplumsal yaşamın içine doğru genişlemesi ve zamanla sınıf mücadelesi ile ilişki kurması kaçınılmazdı. Olan bundan ibarettir. Devrimci politikanın, somut bir toplumsal sorun etrafındaki politikasını, mutlaka, o toplumsal sorunun muhataplarını özneleştirme etrafında kurması gerekir. Zaten özneleşmeye başlamış bir kesimi görmezden gelmesi ise tümüyle kabul edilemezdir.

Seks işçilerinin, “işçi” kavramı temelinde, toplumsal mücadelenin parçası olmasının, kendisini işçi sınıfıyla özdeşleştirmesinin, seks endüstrisine karşı mücadeleyi zayıflatacağını, seks endüstrisini güçlendireceğini düşünmek, seks işçilerinin ağır bir sömürüye maruz kaldıkları halde, bu sömürüye karşı duramayacaklarını, aksine onu büyüteceklerini varsaymak, fuhuşun varlığından fahişeleri sorumlu tutmaktan başka nedir? Seks işçileri, seks endüstrisine karşı mücadelenin konusu değil öznesidir. Seks işçiliği kavramını kabul edip etmemenin politik olarak en önemli yönü de budur.

Seks Endüstrisinin Tasfiyesi

Seks sömürüsü, var olduğu her durumda, sadece artıdeğer sömürüsü değil, aynı zamanda cinsiyetçi sömürüdür. Başka bir deyişle, “bir cinsin diğer cinse cinsel hizmeti”, eğer cinsel çelişki olmasaydı var olmazdı, dolayısıyla, metalaşacak bir şey de kalmazdı. Bu nedenle, seks sömürüsünde, artıdeğer sömürüsünün ortadan kalkmasıyla sömürü bütünüyle sona ermez. Artıdeğer sömürüsü kalkar, cinsiyetçi sömürü kalır. Seks endüstrisi, tümüyle tasfiye edilmeli, kadın doğurganlığı ve cinselliği üzerindeki denetim sona ermeli, “cinsel hizmet” meta olarak da, metalaşmamış bir hizmet olarak da ortadan kalkmalı, yerini eşit ilişkilere bırakmalıdır.

Özellikle de seks endüstrisini bir realite olarak kabul eden, ancak burjuva düzenin ötesini göremeyen bakış açısından, şu sorular yaygın olarak sorulur: “Neden seks endüstrisinin tasfiyesi hedeflenmelidir? Seks işçilerinin taleplerinin kabul edilmesi ve seks işçiliğinin toplum tarafından kabul edilen normal bir meslek haline gelmesi, seks sömürüsünün ortadan kalkması anlamına gelmez mi?” Nitekim seks işçilerinin kendi örgütlülükleri de genelde bu yönde talepler dile getirmektedir.

Peki seks endüstrisi, varlık hakkını hangi işleve dayanarak sürdürmelidir? Hangi nedenle (kapitaliste değil, erkeğe de değil, tüm topluma) gereklidir? Toplumun kadınların ya da transların erkeklere cinsel hizmet vermesine ihtiyacı yoktur. Toplumun, kadınların erkeklere ne cinsellik, ne de ev işleri biçiminde evsel hizmet vermesine de ihtiyacı olmadığı gibi. Toplumun kadınların erkeklere hizmet etmesine ihtiyacı yoktur zaten. Kadınların ve erkeklerin ve trans, gay ve lezbiyenlerin ayrı ayrı cinsel ihtiyaçları vardır ama bunun “hizmet” şeklini almasına ihtiyaç hiç de yoktur. Ama toplumun, insanların arabalara koşularak birilerini taşımasına da ihtiyacı yoktur. Yine de bu işi yapan işçiler var. Toplumun fabrika bekçilerine, mağaza güvenlikçilerine, bar fedailiği yapan güvenlikçilere de ihtiyacı yoktur, ama yine de bu işi yapan işçiler var. Seks işçiliği, toplumsal yararlılığı temelinde tartışılamaz. Ama bir sömürü düzeninde (ister sermaye sömürüsünden, ister ataerkil cinsiyetçi sömürüden söz ediyor olalım), toplumsal yararlılık kıstası diye bir şey de yoktur.

Öyleyse, cinsiyetçi ve sınıflı toplumun tasfiyesine yönelen bir devrim sadece “artıdeğer sömürüsünü” ortadan kaldırmakla yetinemez, aynı zamanda, emeğin örgütlenişinin tümüyle sermaye üretimine tabi, tümüyle azami kar hırsıyla bağlanmış mevcut biçimine de saldırmak zorundadır.

Seks işçiliği cinsiyetçi toplumun bir ürünüyse, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin, erkek egemenliğinin ve heteroseksizmin tasfiye edilmesi için, seks sömürüsünün bütün biçimleriyle ortadan kalkışı, seks endüstrisinin tasfiyesini de içermek zorundadır. Cinsiyetçi sömürünün belirli bir biçiminin ortadan kalkışı, tüm diğer biçimlerinin de ortadan kalkışıyla ilişkilidir.

Seks İşçilerinin Güncel Talepleri

Seks endüstrisinde sömürülenlerin, “işçilik” statüsü ve hakları için güncel siyasal talepleri, mücadeleleri, “seks işçiliği” kavramı da dahil olmak üzere sahiplenilmeli, seks işçilerinin toplumun dışına itilmesine karşı durulmalıdır.

Bu, seks sömürüsünün kapitalist niteliğini de, cinsiyetçi içeriğini de teşhir etmemek demek değildir. Örneğin, kapitalizmin seks sömürüsünün önünü açması, seks endüstrisini güçlendirmesi, kadın cinselliğinin her türlü sömürüsünü geliştirmesi, giderek daha fazla sayıda kadının seks endüstrisine akmasını sağlayacak politikaları, mücadele konusu olmalıdır. Seks işçilerinin meşru taleplerinin emperyalist küreselleşme politikalarına yedeklenmesine karşı durulmalıdır. Örneğin, iş ve işçi bulma kurumlarının, işsizlere genelevde çalışma önermesine ya da burjuva medya, eğlence ve kültür aygıtlarının tümüyle erkek cinselliğinin sınırsızca yüceltildiği ve kadın cinselliğinin sınırsızca sömürüldüğü bir toplumsal şekillenmeyi beslemesine karşı durulmalıdır.

Peki bu, seks işçilerinin taleplerini sahiplenmenin önünde engel midir? Ya da tersinden, seks işçilerinin sendikal tipteki örgütlerinin talepleri, komünistlerin de mücadele ufkunu belirlemeli midir?

Seks işçileri, bu toplumun bir parçası olduklarının kabul edilmesini, durumlarını ve yaşam koşullarını düzeltecek kimi yasal düzenlemeler yapılmasını, diğer işçilerinkine benzer hakların kendilerine de tanınmasını, sağlık kontrolü adı altındaki fişleme ve işkence yöntemlerinin son bulmasını, şiddetin ve cinayetlerin önlenmesini, yaşam haklarının güvencelenmesini istiyorlar. Bunlar tümüyle meşru taleplerdir. Seks işçileri örgütlerinin ufku, seks işçiliğinin “normal meslek” haline gelmesi. Erkek egemenliği, bu durum karşısında kıyameti koparıyor. Bunun böyle olmasından daha doğal olan ne var? Hangi işçi mücadelesi, hangi sendika, hangi inanç örgütlenmesi, kadın örgütlenmesi, meslek odası vb. kendiliğinden biçimde, burjuva ufkun ötesine geçebiliyor?

Komünistlerin hiçbir toplumsal kesimin mücadelesine, hiçbir sendikal mücadeleye ve sendikaya yaklaşımı sendikalist zeminde olmaz. Bu seks işçilerinin bir sendikası veya derneği için de geçerlidir, falanca üniversitedeki fen-edebiyat fakültesinin folklor kulübü için de. İnşaat işçilerinin bir sendikası için de geçerlidir, filanca semtteki işçi ve emekçi kadınların bir kooperatifi için de. Komünistler, bu talepleri ve mücadeleleri, devrim fikri ve programı etrafında buluşturmaya, politikleştirmeye yönelirler. Sendika kuyrukçuluğundan ve işçi kuyrukçuluğundan, bütün işkollarında uzak dururlar. Hal buyken, komünistlerin seks işçilerinin sendikal tipteki örgütlenmelerine yaklaşımının, bir kuyrukçuluk ve sürüklenme ilişkisi olabileceğini düşünmek, sadece seks işçileri ve seks sömürüsü sorunundan değil, sendikalar meselesine komünist yaklaşımdan da bihaber ve uzak olmaktır. Erkek bir refleks ve sendikalizmdir.

Demokratik Devrimde Seks Endüstrisi

Komünistler, seks endüstrisinin dönüştürülmesini değil, tümden tasfiyesini hedefler. Ne yazık ki, seks endüstrisinin tasfiyesi, tek hamlede başarılamayacak kadar köklü bir sorundur.

Seks endüstrisini, seks işçilerini hedef alarak, seks işçiliğini yasaklayarak ortadan kaldıramazsınız. Bunu, öncelikle ve temel olarak, kadın emeğinin toplumsallaşması adımları atıp, bunları genişleterek, iş alanlarına dağılımda kadınlara pozitif ayrımcılık ve kota, pozitif ayrımcı ücret ve teşvik yöntemleriyle güçlendirerek, erkek egemen toplumsal şekillenmeyle kararlı bir mücadele yürüterek başarabilirsiniz. Diğer her şey buna tabidir.

Öte yandan, şu anda ortaya çıkmamış bir devrimci durum ve bir devrim iktidarı altında, somut olarak hangi politikanın izleneceğine karar vermek, saçmalıktan ibarettir. Seks sömürüsünün tasfiyesi için gerekli iktisadi temel, kadının toplumsal üretime katılımının sağlanmasıdır. Herhangi bir başka sorunda, “iktisadi temeller meselesinin” ne kadar önemli olduğunu rahatlıkla kabul edip de bu sorunda yasaklama aracına yüksek anlam biçmek, yersiz ve tutarsızdır. Yalnızca büyük mülkiyetin tasfiye edildiği, orta burjuvaların, karşıdevrimci bir rol oynamadıkları ölçüde, mülksüzleştirilmediği demokratik devrim koşulları altında ise, seks işçiliğinin maddi koşulları görece geniştir. Esas konu, seks endüstrisini tasfiye işini kimin üstleneceğidir. İçinde seks işçilerinin de temsil edildiği, kadının eşit ve bağımsız iktidar organları olan kadın meclisleri mi, yoksa başka bir mekanizma mı? Elbette, seks endüstrisinin tasfiyesi sorunu, kadın iradesine teslim edilmelidir.

Erkek egemen yaklaşım herhalde, fuhuşun kadınları ne büyük bir işkence ve tecavüze maruz bıraktığını hiddetle savunduktan sonra, en azından, kadının seks endüstrisini sürdürmekte ısrarlı olacağını, seks endüstrisinin tasfiyesini yönetmekte kararsız kalacağını söylemeyecektir. Erkekler parayla kadına tecavüz ediyor diyeceksiniz, sonra da bu işle mücadele konusundaki tüm yetkilerin kadın meclislerine devredilmesinde beis göreceksiniz. Onların gerekli tedbirleri alabileceğine ve bu yolda kararlılıkla yürüyebileceğine güvenemeyip, hayır, daha genel bir irade, onlara bizzat yasaklama talimatını da vermelidir diyeceksiniz. Bu yine, fuhuş konusuna yaklaşımda sayısız tutarsızlıktan biridir.

Kadın meclisleri, kadın cinselliği üzerindeki bu baskı ve sömürü biçiminin tasfiyesini, hangi somut alanda, hangi araçlarla hayata geçireceğini, somut koşullara göre belirler. Bu, seks işçisi çalıştıran bütün kurumların kapatılmasını, kadınları seks ticaretine zorlayan bütün patronların kovuşturulmasını ve böylece seks işçilerinin toplumsal üretime katılışının bu sömürücülerce engellenmesinin önüne geçilmesini içerebilir. Bir başka somut koşulda, öncelikle toplumsal üretim alanlarının genişletilmesini, pozitif ayrımcılığa dayalı temelde seks işçilerinin seks endüstrisinden koparılarak bu alanlara aktarılmasını içerebilir. Belirli bir somut anda, hatta somut bir ilde veya ilçede, seks sömürüsünün nesnel zeminini ortadan kaldırma olanaklarınız o kadar dardır, ekonomik gelişimi örgütlemede henüz o kadar az yol kat etmişsinizdir ki, bütün ısrarınıza rağmen, seks ticaretinin kadınlar için bir geçim kaynağı olmasının önüne geçemeyebilirsiniz. Bu durumda genelev kapatmak, ancak evdeki ve fabrikadaki kadınla fahişeyi birbirine düşman edebilir, erkek egemen linç girişimlerine zemin olabilir. Bu durumda, seks işçiliği yapan kadınların asgari yaşam koşullarını güvencelemek zorundasınız. Çünkü seks endüstrisinin toplumsal olarak tasfiyesinin sorumluluğunu üzerinize almışsınız, ancak geçimini bu şekilde sağlayan kadına, toplum olarak, ne gerekli iş olanaklarını, ne de gerekli ücret güvencesini sağlayabiliyorsunuz. Hem de pozitif ayrımcı uygulamalarınıza rağmen. Genelevlerin ele alınışındaki bütün nüans bundan ibarettir ve egemen cins, bu konuda susma ve kadın meclislerinin sorunu en uygun araçlarla ve en iyi şekilde çözme iradesi göstereceğine birazcık güven sergileme nezaketinde olmalıdır. Bunu işçi erkeklere öğretemeyecek, gösteremeyecek, hiçbirini yapamadığımız koşullarda, kadın meclis, yargı ve milis örgütlenmesinin önünü açamayacaksak, işçi sınıfının demokratik bilinci üzerine laf salatası yapmamızın hiçbir anlamı kalmaz.

Kadın eğer genelevleri ilk elden yasaklamıyorsa, bu ancak erkek cinse olan, tarihsel nedenlerini epeyce biriktirdiği güvensizliğindendir. Nasıl bir devrim kadın üzerindeki sömürünün bu biçimine razı olabilir? Yanıtlamak çok kolay. Erkek egemenliğinin birdenbire ortadan kalkmasını sağlayamayan bir devrim. Yani bütün devrimler. Kadın emeğinin toplumsallaşması konusunda 200 yıl adım adım direndikten sonra bir anda direnişi bırakacak mı erkekler? Toplum, belirli toplumsal fonların ayrılıp kadın öncelikli alanlara yatırılmasına bir ağızdan razı olacak mı? Sorular çoğaltılabilir.

O yüzden esas sorun, komünist kadınların, seks endüstrisini tasfiye diye bir görev belirleyerek sorumluluğunu alıp almamalarıdır. Bundan sonra erkeğe düşen, kadın meclislerine köstek olmayı bırakıp, herhangi bir katkıda bulunacaksa, işçi erkeği bu rezillikten alıkoyma konusunda eğitmeye yönelmektir.

Seks endüstrisinin tasfiyesi hedefi belirlendikten sonra, toplumsal üretimin çeşitli alanlarının seks işçilerine açılması mı, genelevlerin kapatılması mı, seks işçisi çalıştıranların cezalandırılması mı, cezai tedbirlere başvurmayıp, eğitim kampanyalarının düzenlenmesi mi, hasılı, hangi somut anda hangi somut önlemlerle ilerleneceğinin kadın meclislerinin tasarrufuna bırakılması, kadın devrimiyle birleşen bir toplumsal devrim için en doğru gelişim kanalıdır.

Komünistler kadın üzerindeki cinsiyetçi sömürüyü ortadan kaldırmayı hedeflerler ve seks sömürüsü, açık ki cinsiyetçi bir sömürüdür. Komünist kadınlar demokratik devrimde ve sosyalizmde, seks endüstrisinin tasfiyesi için, kadının cinselliğini özgürce ve maddi karşılık istemek zorunda kalmaksızın yaşaması için, seksin meta olmaktan çıkması için çalışacaklardır. Bu kesin ve nettir ve zamanı geldiğinde, kadınların siyasi örgütlenmelerinin, kadın meclislerinin bu sorunla başa çıkacak kuvvette olacaklarına inanmalıyız. Kitlelerin eseri olacak bir devrime inanmak da bunu gerektirir.

Dipnotlar

[1] Friedrich Engels, Ailenin, Özel Mülkiyelin ve Devletin Kökeni, çev. Kenan Somer, Sol Yayınları, 1987, s. 76

[2] Marx, Engels, Lenin, Stalin, Komintern Ve Clara Zetkin, Kadın Sorunu Üzerine, III. Enternasyonal'in İkinci Kongresi’nde kabul edilen “Komünist Kadın Hareketi İçin Yönergeler – Taslağı”, İnter Yayınları, s. 273

[3] August Bebel, Kadın Ve Sosyalizm, İnter Yayınları, 1996, s. 201-202

[4] Karl Marx, Artı-Değer Teorileri Birinci Kitap, Sol Yayınları, 1998, s. 155

[5] Karl Marx, 1844 El Yazmaları – Ekonomi Politik Ve Felsefe, Sol Yayınları, 2011, s. 169

[6] Karl Marx – Friedrich Engels, Alman İdeolojisi, Evrensel Basım Yayın, 2013, s. 485

[7] V.I. Lenin, Kadınların Kurtuluşu, Akademi Yayın, 2010, s. 33

[8] K. Marx, F. Engels, V.I. Lenin, Kadın Ve Marksizm, Sorun Yayınları, 2010, s. 68-69

[9] Karl Marx, Artı-Değer Teorileri Birinci Kitap, s. 155

[10] Karl Marx, Artı-Değer Teorileri Birinci Kitap, s. 154

[11] Karl Marx, Artı-Değer Teorileri Birinci Kitap, s. 155 (çeviri notlarını sadeleştirdik)

[12] Karl Marx, Artı-Değer Teorileri Birinci Kitap, s. 156 (çeviri notlarını sadeleştirdik)

[13] Friedrich Engels, İngiltere'de Emekçi Sınıfın Durumu, Sol Yayınları, 1997, s. 345-346, 364-378; Karl Marx, Kapital Birinci Cilt, Sol Yayınları, 2011, s. 698-705

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi