"Soruna yol açan kadının bedeni değil, o bedene yatırım yapılma biçimleridir "
Judith Butler
Kadına yönelik şiddetin, niteliği itibari ile en özel biçimini oluşturan cinsel şiddet, toplumsal cinsiyetçiliğinin, cinsler arasındaki eşitsizliğin düzeyi ve bir dizi başkaca toplumsal koşulların da etkisiyle kendisine geniş bir meşruiyet zemini yaratmış durumda. Devletin kadın cinselliğinin denetimi üzerine inşa ettiği kadın politikası, gündeme gelen her tecavüz olayında toplumsal refleksi yönlendirme biçimi bu zemini daha da güçlendirmeyi amaçlıyor.
En geniş tarifiyle cinsler arasındaki her türlü ezme ve ezilme biçiminin bir sonucu olarak yaşadığımız cinsel şiddet, Kürdistan’daki savaşa ve ırkçılığa koşut gelişen cinsiyetçi politikalar ve kadın bedeni üzerindeki denetimin sistemli bir biçimde örgütlenmesiyle daha da artmış durumda. Diyanet İşleri Başkanlığı nezdinde güncel olarak verilen fetvalar kadına ve çocuklara yönelik cinsel şiddetin olağanlaştırılmasına hizmet ediyor. Liselerde, sokaklarda, yurtlarda, işyerlerinde, evlerde, hapishanelerde yaşanan cinsel taciz normalleştirilmek isteniyor. Kadınların cinselliği bir eşitsizlik biçimi olarak deneyimlemesi ve sonsuza kadar böyle yaşaması, toplamda da kadın bedeninin cinsel şiddet yoluyla tahakkümüyle birlikte cinsler arasındaki toplumsal eşitsizliğin kanıksanması-doğallaştırılması amaçlanıyor. Cinsel şiddet; gündelik ilişkiler ve günlük yaşamda her türlü –sınıfsal, etnik, dinsel, mezhepsel – eşitsizlik ve ayrımcılıkla da etkileşim halinde derinleştiriliyor.
Kadınlara cinsel taciz tehdidi, tecavüz korkusu ile yaşamayı öğrenmeleri salık verilirken, erkeklere kışkırtılmış cinsellikleriyle her gün her an farklı biçimlerde kadınları taciz etmeleri öğretiliyor. Kimisi uygun koşulları hazırlayıp tecavüz ediyor, kimisi eşitsiz günlük yaşamın tüm olanaklarını cinsel taciz için değerlendiriyor. Kimisi yanı başında edilen cinsiyetçi küfre sessiz kalıyor, kimisi futbolcunun attığı gol hakkındaki fikirlerini “adam gol atmadı resmen tecavüz etti” şeklinde ifade ediyor, bir diğeri “tamam tecavüz kötü ama…” ile başlayan cümleler kuruyor. Örnekleri çeşitlendirmek mümkün. Hiç birinin diğerinden bir farkı olmadığını söylemeye ise gerek yok.
Geçtiğimiz Ocak ayında İstanbul'da Bağdat Caddesi’nde genç bir kadının tecavüze uğraması, Kayseri'de de yine genç bir lise öğrencisinin, öğretmeninin tecavüzüne uğradıktan sonra yaşamına son vermesi, ardından Ensar Vakfı’na ait okullarda öğrenim gören çocukların sistematik bir şekilde cinsel istismara maruz kaldıklarının açığa çıkması yeniden cinsel tacizi, tüm toplumsal boyutlarıyla tartışma ihtiyacını da beraberinde getirdi. Kürdistan’da tırmandırılan savaş politikasına paralel gelişen cinsiyetçilik ve kadın düşmanlığını, nicel olarak hem artan hem de daha görünür hale gelen cinsel taciz olayları ve ardından farklı boyutlarda gelişen tepkileri incelemek, tecavüzün yaygınlığı, hangi hallerde toplumun geneli tarafından onaylanan bir davranış olup olmadığı, iktidarın cinsel politikası ve kadınların tacize karşı geliştirdikleri-geliştirecekleri mücadele biçimleri bakımından birçok veri sunuyor.
Genç bir kadının arkadaşları ile eğlenceden sonra gece evine dönerken bıçak zoruyla alıkonması ve tecavüze maruz kalması elbette kadınların haklı bir tepkisine yol açtı. Kadınlar çeşitli eylemlikleriyle, kameralara yansıyan bu tecavüz öznelinde, erkek egemenliğine karşı sokağa çıktılar. Başta genç kadınlar olmak üzere birçok kesimden kadınlar farklı biçimlerde üniversite öğrencisi genç kadın E.F.B ile dayanışma içerisinde oldular.
Kadın cinselliğini baskı altına alırken, erkek cinselliğini kışkırtan erkek egemenliği ise adeta tecavüzü uğrayan kadını suçlamaya başladı. Gecenin bir yarısı sokakta olan genç kadının cinsel saldırıya uğraması meşru görüldü. Evinin hemen yanındaki apartmanın yanında cinsel saldırıya uğrayan E.F.B'nin sabaha karşı bir saatte arkadaşları ile eğlenceden evine doğru dönüyor olması cinsel saldırının gerekçesi olarak görüldü. Evli olan ve Pendik'te ikamet eden bir erkeğin sabaha karşı evine oldukça uzak bir yerde bıçakla bir kadını alıkoyup tecavüz etmesini irdelemeyen bu erkek aklın en dolaysız tezahürü, tecavüzcü ile aynı zihniyete sahip olduğu hazırladığı anketle görülen Şamil İğde isimli sosyal medya kullanıcısında cisimleşti.
Elbette bu ankete karşı da kadınların refleksi ve tepkisi oldukça güçlü oldu. Ama üzerinde durduğumuz, ataerkil erkek egemen sistemin, cinsel şiddetin meşru-mazur gösterilmesine dair tüm olanakları pervasızca kullanıyor oluşu, kadın bedeni ve cinselliği üzerindeki denetim araçlarını genişletme politikası.
Aynı olay ekseninde tartışılan bir diğer konu da, cinsel saldırının İstanbul'un en “nezih” semtlerinden birinde yaşanmış olması. Yaşanan tecavüzün ardından, -kendilerini ataerkil sistemin yasalarından azade görenler adına - eski Kadıköy belediye başkanı ve Sosyal Demokrat Belediyeler Derneği onursal başkanı Selami Öztürk, “tecavüz olayı Bağdat caddesinde değil Bostancı'da ara bir sokakta oldu, marka değeri olan bir caddeyi harcamayın” diyerek caddenin markasının derdine düştü. İkircimsiz bir şekilde cinsel şiddete nerede ve nasıl yaşanmış olduğundan bağımsız karşı çıkmak yerine, cinsel şiddetin varlığını, dahası kaçınılmazlığını kabul edip, belli sınıflar ya da kültürel gruplar için geçerliliğini ise inkar etme refleksini göstermek de erkek egemen zihniyetin bir başka ürünüdür.
Karaman'da Ensar Vakfı ve Karaman Anadolu İmam Hatip ve İmam Hatip Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği'ne yakın kişilere ait evlerde ders alan çocukların cinsel istismara maruz kalmalarının açığa çıkmış olması sonucu gelişen ve geliş(e)meyen tepkileri de doğru analiz etmek ve toplumsal değişimin dinamiklerini ona göre yönlendirmek gerekir. 45 çocuğun cinsel istismara maruz kalması karşısında tüm iktidar araçları yerine göre manipülatif, yerine göre de ısrarla sahiplenici yaklaşımlar sergilediler. Bilal Erdoğan "eşimden sonra en çok görüştüğüm kişi Ensar Vakfı başkanıdır" dedi. AKP Muğla milletvekili Nihat Öztürk, inadına vakfa destek olmaya devam edeceklerini söylerken, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu, "buna bir kere rastlanmış olması, hizmetleri ile ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz" sözleriyle cinsel şiddeti dolaysız biçimde kabul etti ve savundu. Bu tarihsel beyan, AKP’nin kadın bedeni ve çocuk istismarı üzerinden sürdürdüğü cinsiyetçi politikasına dair toplumun birçok kesiminde biriken tepkilerin daha güçlü dile getirilmesine de vesile oldu.
AKP, çocuk istismarlarına dair verilen önergeler ve komisyon teklifini reddetmesinin ardından gelişen tepkiler üzerine sadece birkaç saat içerisinde üç ay boyunca çalışacak bir komisyon kurulmasını kabul etmek durumunda kaldı.
Çocuklara dönük cinsel istismar olayının haber yapıldığı tarihten bugüne kadar kadın özgürlük mücadelesinin diri unsurları sokaklarda teşhir çalışması yürüttüler ve bugüne değin süren bir tepkinin ve AKP tarafından ilk geri adımın örgütlenmesini başarmış oldular.
Cinsel şiddete karşı geliştirilecek mücadele yöntemlerini tartışmadan, içinden geçtiğimiz savaş politikaları ve toplumsal cinsiyetçilik sonucu meşruluğu arttırılmak istenen cinsel şiddete dair kimi başlıklara değinmekte yarar görüyoruz.
Devletin Cinsel Zorbalığı
Devletin Kürdistan’da yürüttüğü kirli savaş politikasının cinsiyetçi boyutlarını görmek için Cizre’de, Sur’da psikolojik savaş kapsamında yapılan duvar yazılarına bakmak yeterli. “Kızlar Geldik, İninize Girdik” ile başlayan, “Biz Geldik, Fistanlılar Nerede” ile devam eden, bodrum katlarında yaşanan vahşet karşısında “Bodrum’da Aşk Başkadır” sözleriyle alay eden yazılar, direniş iradesini kırmanın ve kadını aşağılamanın özel bir yöntemi olarak örgütlenmektedir. Özel timlerin kullandığı binalarda kadın iç çamaşırları ve kullanılmış prezervatiflerin özel olarak sergilenmesi, duvar dibine sıralanmış çıplak erkek fotoğraflarının “ihmalle” kamuoyuna servis edilmesi, direnirseniz kadın gibi etek giyersiniz mesajının kuvvetle verilmesi, sadece Kürdistan coğrafyasına değil, tüm kadınlar nezdinde, sömürgeci devletle çelişki içinde olan, saraya biat etmeyen tüm toplum kesimlerine yönelik açık bir gözdağıdır.
Faşizmin cinsiyetçiliği, ırkçılığın cinsel zorbalığı beraberinde getirdiği koşullarda her türlü cinsel saldırının da derinleşen savaş politikası karşısında artacağını öngörmek ve cinsel şiddete karşı mücadelenin, kadın özgürlük mücadelesinin ve toplamda barış ve özgürlük mücadelesinin önemli bir parçası olduğunun altını çizmek gerekir.
Tecavüzün Sorumlusu Olarak Kadınları Görme
Meselenin başka bir yönü de hem kadınlara hem de çocuklara dönük cinsel şiddetin kaynağını toplumsal nedenlere dayandırmayan, tecavüzcünün hastalıklı olmasından tutalım da kadını ve çocuğu gördüğü cinsel şiddet nedeniyle yargılayan bir toplumsal algı ile karşı karşıya olduğumuz gerçeğidir.
Cinsel saldırıya uğrayan kadınların bazı erkekleri suça iten kışkırtıcı davranışlarda bulundukları ve işlevsel olarak tecavüzün sorumlusu oldukları yönündeki yaygın fikir, erkek egemen düzenin ideolojik şekillendirmesinin bir sonucudur. Tecavüzden kadınların sorumlu olduğu, en azından kadınların çeşitli biçimlerde hiç değilse kışkırttığı varsayılmaktadır. Bu teze göre bazen kadınların ne giydikleri, bazen günün hangi saatinde nerede oldukları bu kışkırtma halini belirleyebilmektedir. Bir yabancıyla kendi isteğiyle içki içme ya da arabasına binmeyi kabul etme gibi davranışlar ise doğrudan, kadının cinsel şiddeti hak ettiğine yorulmaktadır.
Cinsel ilişkiden son anda cayma ya da cinsel davete “gerekli cevabı” vermekte yetersiz kalma gibi durumlarda yaşanan tecavüzler ise zaten cinsel şiddetten sayılmamaktadır. Cinsel şiddete uğrayan kadınların özel yaşamları her defasında cinsel şiddetin meşru hedefi olarak sunulmaları için kullanılmaktadır. Bağdat caddesinde gerçekleşen tecavüz olayında genç kadının geç saatlerde eğlenmiş olmasının aslında uğradığı cinsel saldırının nedeni olarak gösterilmek istenmesi gibi.
Tecavüzcü ya da potansiyel tacavüzcüler kadını küçük düşürmek ve kendi davranışlarını haklı kılmak bakımından istisnasız biçimde buna benzer “karalama” yöntemlerini kullanmaktadırlar.
Kadınların, erkeklerin kendilerine tecavüz etmelerine sebep olan özellik ve davranışlara sahip olduklarına dair güçlü yargı dışında, tecavüzle ilgili oluşmuş başkaca kalıp yargılar da vardır. Bunlardan biri “eğer denemiş olsalardı, kadınların kendilerine tecavüz edilmesini önleyebileceklerine” dair yargıdır. Tecavüz olgusu niteliği gereği rıza dışı yaşanan bir olaydır. Ve büyük oranda kişinin ya doğrudan kendisine yönelen yaşam tehdidi ya da kendi dışında bir başkasına da yönelik şantaj baskısı altında gerçekleşir. Objektif olarak durum böyleyken yine de bu kalıp yargının yaygınlığı yüksektir. Elbette kadınlar, cinsel taciz saldırılarına karşı çeşitli mekanizmalar geliştirmekte, bu saldırıyı bertaraf etmenin hem politik hem kişisel araçlarını geliştirmektedir. Ancak hiçbir kadın, tecavüzden kurtulmayı başaramadığı için sorumlu tutulamaz. Buradan hareketle bu yargı ile de mücadele etmek gerekmektedir. Zira birçok kadın tecavüzden kurtulabilmek adına yaşamına son vermek zorunda kalırken, bu saldırıyı bertaraf edemeyip hayatta kalabilen kadınlar da aynı toplumsal nedenlerle suçlanmaktadırlar.
Kişinin isteği gözetilmeksizin cinselliğin bir zorlama ve kısıtlama aracı olarak kullanılması şeklinde en genel ifadeyle tanımını yapabileceğimiz cinsel şiddet kavramının içine, kadının cinsellikte bir obje olarak kullanılması, ensest ve cinsellikle ilgili küçük düşürücü her türlü davranış da girmektedir.
Cinsel Şiddeti, Bireysel Psikopatolojinin Konusu Olarak Değerlendirme
Cinsel şiddet tanımı içerisindeki tüm bu davranış biçimlerinin, geliştiği cinsiyetçi toplumsal koşullardan bağımsız ele alınması da oldukça yaygındır.
Cinsel şiddeti, cinsler arasındaki toplumsal eşitsizliğin bir sonucu olarak görmemek ve tecavüzcü kişileri de “hasta” olarak değerlendirmek, sorunun toplumsal maddi nedenlerini sürekli reddedip bu tanım üzerinden çözüm üretmeye çalışmak, devletin klasik “kadına yönelik şiddetle mücadele” biçiminin temel mantığını oluşturur.
Erkeklerin saldırgan cinsel davranışlarını alışılmadık ya da kural dışı olarak varsayan bu mantık, cinsel şiddeti özel ve hastalıklı bir davranış olarak tanımlar ve günlük yaşamın dışında tutar. “İstisna olan bu hastalıklı kişiler” ile “normal ve sağlıklı erkekler” arasında herhangi bir ortak nokta ya da benzerlik taşıma durumunu yok sayar. Cinsel saldırı, akıl hastalığının ya da kendini denetleme yeteneğinden yoksun dengesiz kişilerin gerçekleştiği bir eylem olarak görülür. Bu nedenle cinsel şiddete karşı kadınlarda gelişen öfke, örneğin hadım tartışmaları ile bertaraf edilmeye çalışılır.
Kadına Yönelik Cinsel Şiddet Kültürünün Etkisi
Kimi medya araçlarının da tecavüzün normal bir davranış biçimi olarak kabul görmesine önemli miktarda hizmet ettiğini belirtmek gerekir. Cinsel şiddetin olağan ve kabul edilebilir biçimde sıradanlaşması ve yaygınlaşmasında, cinsel şiddeti kışkırtan pornografik yayınların kadına yönelik şiddeti kültürel olarak beslemesinin etkisi yüksektir. Burada odaklandığımız nokta cinselliğin açıkça göz önünde olması değil, kadını aşağılayan imgelerin, cinsellikle içe geçmiş bir şiddetin ve dahası güç ve şiddetin kadın-erkek cinsel ilişkisinin bir parçası olarak gösterilmesinin çok açık ki tecavüzün normalleşmesine hizmet ediyor oluşudur.
ABD’nin farklı yerlerinden üniversite öğrencisi erkekler üzerinde yapılan ve pornografi ve insan davranışları arasındaki ilişkiyi ele alan bir araştırmada elde edilen bilgiler, cinsel şiddet içeren pornografik yayınların, kadınlara yönelik düşmanca tavırları desteklediğini ve başta tecavüzden tecavüz saldırısına uğrayan kişinin sorumlu olduğu ya da kadınların cinsel şiddetle uyarıldıkları yollu inançlar olmak üzere tecavüzle ilgili efsaneleri güçlendirdiğini ortaya koymaktadır.
Erkek Devlet - Tecavüzcü Yargı
Siyasi iktidarın hem yasa hem de yaptırım ile denetlediği toplumun cinsiyet eşitsizliği bağlamında hukuka biçtiği rol önemlidir. Kadının yasalar ve yargı eliyle korunduğunun düşünüldüğü tüm durumlarda aslında kadınlar erkek şiddetine karşı korunmasız kalırken, cinsel saldırı suçları ise en dar anlamıyla tanımlandığından, hukukun kendisi başlı başına cinsel şiddeti üreten bir toplumsal mekanizma olarak işlev görüyor.
Cinsel şiddete ilişkin tarif ettiğimiz tüm erkek egemen değer yargılarının en önemli taşıyıcı-üreticilerinden biri olarak yargı mekanizmalarını sayabiliriz. Eşinin ya da birlikte yaşadığı sevgilisinin cinsel şiddetini tecavüz saymayan, kadının gördüğü cinsel şiddeti -neredeyse imkansız olduğu halde- ispatlamasını bekleyen yargı, aynı tecavüzcü motivasyonla hareket etmektedir. Tecavüzde rıza soran, direnmeyen kadını suçlayan, ağlamayan çocuğu yargılayan mahkemeler, dekolteyi, gecenin üçünü, alkol almayı sorgulayarak tecavüzcüleri ödüllendirmektedir.
Sonuç Olarak
İktidarın toplumsal cinsiyetçi örgütlenmesi, erkek egemen değer yargıları, kadın bedenini denetleyen ideolojik ve kurumsal araçların niteliği ve cinsler arasındaki eşitsizliğin, başta cinsel şiddet olmak üzere her türlü şiddetin kaynağı olduğu gerçekliğinden ayrılmadan kadına yönelik şiddete karşı mücadele yükseltilmelidir.
Cinsel şiddetin yaygınlığı ve meşruiyetine dair ise kadın cephesinde mücadelenin geliştiği gerçeğini görmek ve yeni araçlarla gelişen bu bilinç ve eylem düzeyini doğru analiz etmek gerekmektedir. Özellikle genç kadınların kampüslerde yaşanan cinsel tacize karşı geliştirdikleri teşhir ve cezalandırma faaliyetlerinin hızla yaygınlık kazanması gelişkin örneklerden biridir. Liselerde tecavüze uğradığı için yaşamına son veren genç kadınların hemcinsleri üzerinde bıraktıkları öfke her an daha büyük kadın isyanına dönüşme potansiyeli taşımaktadır. İran'da istihbaratçıların tecavüzünden kaçmaya çalışırken yaşamını yitiren Ferinaz, nasıl bir kadın isyanını tutuşturduysa, tecavüzden kurtulmak için yaşamını yitiren Gülay Bursalı ya da niceleri tecavüze ve cinsel şiddete karşı kadın isyanının bir tetikleyicisi olabilir.
Kadın bedeninin, cinselliğinin denetlenmesine ve cinsel şiddetin her türüne karşı verilecek çeşitli mücadelelerin yeni kadın isyanlarının mayası olduğunu-olacağını görmek ve buna uygun politikalar geliştirmek gerekmektedir.
Kaynakça
Cinsel Şiddeti Anlamak -Diana Scully
İkinci Cins-Simone de Beauvoir
Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni- Friedrich Engels
Dişilik, Güzellik ve Şiddet Sarmalında Kadın ve Bedeni-Yasemin İnceoğlu-Altan Kar
Feminist Bir Devlet Kuramına Doğru- Catharine A Mackinnan
Cinsiyet Belası-Judith Butler
www.diken.com.tr