Maddi yaşamın üretimi ve yeniden üretimi tarihsel gelişimin temelidir. Bu aynı zamanda insanın toplumsallaşmasının da maddi zeminidir. Toplumsal ilişkiler bu iki üretimin üzerinden şekillenir. Zira maddi yaşamın üretimini koşullayan etmenlerden biri insanların yaşaması için gereksinim duyduğu zorunlu ihtiyaçlardır. Maddi yaşamın üretimi sadece bu ihtiyaçlarla sınırlı değildir. Onun kadar insanın yeni türün üremesi de zorunludur.
Kapitalizm öncesi tüm toplumlarda her iki üretim de aynı ortamda yapılır. Kapitalizm koşullarında ise ayrışmaya uğrar. Yani üretim ve yeniden üretimin alanları farklılaşır. Dahası ev işinin hem ekonomik hem de toplumsal niteliği değişir. Kapitalist ataerkil sistemde ‘eviş’ ayrımı diye tabir edilen olgu, üretimin ve yeniden üretimin ayrışmasıdır esasında. Görüngüde iş temel noktaya otururken ev yani yeniden üretim arka planda kalır. Bu olgu bir önceki sınıflı toplumlardan devralının toplumsal cinsiyet ilişki ve ayrımlarının üzerinden yükselen cinsel işbölümün daha da derinleşmesi anlamına gelir. İş erkekte somutlanırken ev tamamıyla kadının dünyası haline gelir. İş erkeği kamusal alanda var ederken, ev de onun özel alanı olarak tescillenir. Kadının evde harcadığı emek bir erkeğin hükümdarlığında özel bir hizmete sokularak bu emeğin görünmez kılmasını sağlar. Bu sayede ev işi kadının en doğal uzantısı durumuna gelir. Bu erkek cinsiyle kadın cinsinin girdiği toplumsal ilişkinin temelini oluşturur ve bu ilişkileri yeniden üretir. Bu işin bir bütün olarak erkek cinsine çıkar sağlamadığı açıktır. Zira kapitalist sistemin ataerkilliği tüm bünyesine sindirerek kaynaşmasında ev içi emekten çıkar sağladığı artık gizlenemez bir olgudur. Ancak geniş kadın kitleleri bakımından evde harcanan emek hala onun doğal bir uzantısı olarak görülmektedir. Elbette bunun nedeni özel alanın kamusaldan ayrı gibi görünmesi, ev içi emeğin özelleşmesi bu emeğin karşılıksızlığını gizlemektedir. Üretim ve yeniden üretim alanlarının ayrılması bu üretimlerin birbirine yapısal olarak bağımlılığını ortadan kaldırmaz. Dahası maddi yaşamın üretimini sadece gereksinimlerin üretimi belirlemez aynı zamanda yeniden üretim de aynı oranda temelde durur. Ayrıca yeniden üretimin kadının omuzunda olması onu maddi yaşamın üretiminden uzaklaştırmaz. Ancak kadın bu işi zorunlu olarak üstlenir ve bunun karşılıksız niteliği onun toplumsal konumunu belirlerken, üretimden kopuk bir görünüme bürünmesini sağlar. “İçerik ve biçim aynı olsaydı bilime gerek kalmazdı” diyen Marx’a kulak vermek gerekir burada. Üretimin ve yeniden üretim alanlarının biçimsel ayrılığı, her iki üretim arasındaki bağlantıyı koparmaz.
Kapitalist üretim ücretli emeğe dayanarak varlığını sürdürür. Kapitalist üretimin varlığı bakımından proleter erkek her gün kendini yeniden üretirken sermaye birikiminin koşulu emek gücünün günlük olarak hazırlanmasında somutlanır. “Emek gücü aynı zamanda emek kapasitesidir. Emek kapasitesinden, insanda bulunan hangi türden olursa olsun bir kullanım değeri üretirken harcadığı zihinsel ve fiziksel güçlerin toplamı anlaşılır. Ancak üretimin kapitalist biçiminde emek gücü pazarda kapitalist tarafından satın alındığında değişim değeri kazanır ve dolayısıyla metaya dönüşür.” (Kadının Görünmeyen Emeği, Sara Rober, Sosyalist Kadın, sayı 7, s. 21) Yeniden üretim kapitalist üretimi koşullayan ve öncelleyen işgücü metasının üretildiği yerdir. Dahası ev aynı zamanda kapitalistin gelecekte sömüreceği işgününün yetişmesini sağlayan alandır. Her ikisi de olmazsa üretimin gerçekleşmesinin koşulu yoktur. O halde buraya bağımlılık kapitalizm için yapısal karakterdedir. Dolayısıyla kadının evde harcadığı emek, maddi yaşamın üretiminde ‘üretim’ kadar önemli bir noktada durmaktadır. Demek ki, kapitalist sistemin diğer sınıflı toplumlardan devraldığı ataerkilliğin çıkarı buradan başlar ve erkek egemenliğinin tüm ayrıcalıklarının korunmasına kadar uzanır. Bu bakımdan da kapitalizm ataerkil sisteme yaşamsal olarak bağlıdır ve onunla kaynaşma noktasının temelini de yeniden üretim alanı oluşturur.
Yeniden üretimde yeri evde kadının iş yoğunluğu ve çalışma saatleri üretim alanından farklıdır. Zira kadının evde harcadığı enerjiyi ölçmek imkan dahilindedir ve somut olarak da bu ölçümler ortaya konulmaktadır. Kadının görünmeyen bu emeğinin dolaylı olarak artı-değere aktığını düşünüyorum. Dolayısıyla kadın dolaylı olarak sermayenin birikimine katkı sunuyor. Birincisi; işgücü metasını ertesi güne hazırlıyor ve bir değişim değeri yaratıyor. Eğer erkek proleter tek başına yaşasaydı aldığı ücretle evde elde ettiği hizmetleri satın alması mümkün değildi. Kadın harcadığı emekle bu açığı kapatmaktadır. Kadın sadece erkek işçiyi ertesi güne hazırlamıyor. Aynı zamanda kapitalizmin gelecekteki işgücü ihtiyacını da üretiyor. İnsan üretimi bir bütün olarak, bir bebeğin işgücünü satacak yaşa gelinceye kadarki bir süreci kapsar. Buna hasta, yaşlı bakımını da eklersek kadının emeği katlanır.
Bu bakımlardan kadın ev içinde harcadığı emeğinin karşılığı çoğu ölçümlerde orta düzeyde bir bürokratın ücretini dahi geçmektedir. Bundan dolayıdır ki, kadının görünmeyen emeğinin ücretlendirilmesiyle görünür kılınmasını savunmak gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca ücretlendirme görünürlüğün en dolaysız biçimidir. Bu karşılığa denk düşmese de, kadın emeğinin salt sosyal haklarla görünür kılınması yetersidir. Ancak ücretlendirmeye bağlı olarak da savunulmalıdır. Burada ücretlendirmenin ev emeğini bütünüyle ‘kadın işi’ olarak tescillenmesine yol açacağı ve bunun toplumsal cinsiyeti güçlendireceğine dair kaygıları anlıyorum. Ancak bu varsayım esasta ev işinin karşılıksız kalmasının kadının köleleştirilmesinde önemli, hatta temel bir rol oynadığı gerçeğinden uzaklaşıyor. Zira evin dışındaki üretimde yer alan kadınların da ev işlerini üstlendiğini ve bunu karşılıksız yapmak zorunda kaldıklarını biliyoruz. Elbette burada kadının ev dışında çalışma hakkı ücretlendirmeyle birlikte savunulmalıdır, talep edilmelidir. Bunlar birbirlerinin karşısında durmaz da. Aksine ücretlendirme kadını ev içinde çalışmaya zorlayan koşulları zayıflatır ve üretimin bütün dallarında çalışabileceği bilincini geliştirir. Dahası kadın emeğini doğrudan görünür kılan ücretlendirme toplumsal cinsiyeti temellerinden sorgulatan bir yana dönüşür. Böylece ev işinin kadının doğal bir uzantısı olmadığı da milyonlarca ev işçisi kadın nezdinde deşifrasyona uğrar.
Burada bir örnekle paralellik kurarak belirttiklerimi daha anlaşılır kılmak istiyorum. Kapitalizmde işçiler, ücret artışını talep eder ve bunun kazanılması için mücadele yürütür. Bu aynı zamanda ekonomik anlamda bir reform talebidir. Buna hiçbir sosyalist karşı çıkmayacaktır. Ancak bu talep ve kazanımların kapitalizmin sınıf ilişkilerini tescilleyeceğini ve dolayısıyla kendi düzenini güçlendireceği gibi sonuç üzerinden ele almıyoruz. Elbette reformların burjuvazi bakımından anlamı, işçi sınıfına bu hakkı teslim ederek daha fazla ileri gitmesini engellemektir. Burada burjuvazi, işçi sınıfının kapitalist sistemi hedeflemesini engelleyerek sisteme kanalize etme amacını taşır. Ancak sosyalistler bakımından reformlar ise devrime giden yolu açar ve proletaryanın bilincinin kapitalist sistemi hedefleyecek biçimde gelişmesinin ön koşullarını oluşturur. Dahası kapitalizmin artı-değer sızıntısı daha fazla açığa çıkarılarak kapitalizmin temelden sorgulanmasını sağlar. Kadının görünmeyen emeğinin ücretlendirilmesi talebi de bu doğrultuda ele alınmalıdır.
Ev içi emeğin görünmezliğinde hem erkeğin hem de kapitalistin çıkarı vardır. Kapitalist artı-değerin garantisi için, erkek de egemenliğini yeniden üretmek için kadını sömürür ve ezer. Toplumsal cinsiyetin sürdürülmesi için kadının bu emeğine ihtiyaçları vardır. Ataerkillik ile kapitalizmin kaynaşma noktası, ücretli işçi ile kapitalistin bu ittifakını güçlendirir. Kadın bu bakımdan Dalla Costa’nın belirttiği gibi, “bir ücretli kölenin kölesidir”, ücretlendirme bu olguların sorgulanmasını sağlayacaktır. Dahası kadının kendi emeği üzerinde denetimini güçlendirecektir. Ücretlendirme talebi ev işçisi kadınların cins bilinci oluşturma sürecine de önemli katkılar yapacaktır. Zira kadınların kendilerini ezen koşullara karşı mücadelesi ücretlendirmeyle temeli hedefleyecek biçimde ilerleyecektir. Bu Kadın Devrimi bakımından önemli bir kaldıraçtır. Kapitalist ataerkil sistem koşullarında kadın emeğini görünür kılmak istiyorsak, öncelikle onun temeline saldırmalıyız.