Bolşevik “Kürt Çoban” Ereb Şemo’nun İzinden

Yazarın Notu

Ereb Şemo “roman gibi” bir hayat sürmüş sosyalist bir Kafkasya Kürdüdür. O, 81 yıllık ömrüne öyle şeyler sığdırmıştır ki, her biri kendi başına özel olarak incelenmeyi hak etmektedir. Çobanlıktan, Kızıl Ordu savaşçılığına, partizanlıktan Ermenistan Komünist Bolşevik Partisinin Merkezi yöneticiliğine, Kürt alfabesinin oluşturulmasındaki rolünden, ilk Kürt romanının yazılmasına, ilk Kürt okulundan ilk Kürdoloji enstitüsüne, Kızıl Bayrak ve Sovyet Halk Kahramanı nişanından 17 yıllık sürgüne kadar her bir konu onun renkli ve de direngen yaşamının farklı zamanlarına denk gelmektedir. Yazdığı roman, öykü ve broşürlerle sosyalizmin bayrağını Kürtler arasında yükseltirken, pek çok Kürt aydını onun müdürlüğünü yaptığı okullardan yetişti.

17 yıllık sürgünden sonra bile sosyalizmden ve devrimden yana yaşamayı sürdürdü. Üstelik “Stalin sonrası” küfür edebiyatı el üstünde tutulurken, Avrupa'nın ve pek çok Sovyet karşıtı ülkenin kapıları ona ardına kadar açıkken, tenezzül bile etmedi bunlara. Ömrünün sonuna kadar dost ve kardeş Ermeni halkıyla birlikte, mütevazi bir hayat sürdü. Kapitalist dünyanın çağrısına da sosyalizm karşıtlarına da yüz vermedi. Ereb Şemo'nun coğrafyamızda, devrimciler ve yurtseverler arasında yeterince bilindiğini söylemek zor ne yazık ki. Özellikle de yeni kuşaklar pek tanımazlar kendisini. Daha önce kimi eserleri Kürtçe ve Türkçe olarak basılmıştır oysa. Neyse ki LİS yayınları daha titiz bir çalışmayla Ereb Şemo'yu yeniden ulaştırdı Kürtçe bilen okurlara. Darısı tüm eserleri için Türkçe çevirilerin de başına. Ereb Şemo'nun hayatı ve eserleri temel alınarak, O'nun Kürt dilinin gelişimi ve Kürt edebiyatındaki rolü üzerine ve yine sosyalist dönemin Kızıl Kürdistan'daki uygulanışına dair değerlendirmeler gelecek sayıda ele alınacaktır.

I. Bölüm

“Povaljya ve Kürdistan’da açlık çekenlere 40 milyon ruble bağışta bulunmak emekçilerin Kızıl Enternasyonal bayrağı altında yürüme azminin en iyi göstergesidir.” (Lenin - RSFSC Halk Komiserler Sovyeti Başkanı -17 Kasım 1921)(1)

Lenin’in Azerbaycan Halk Konseyleri Sovyeti Başkanı Neriman Nerimanov’a gönderdiği bu mektuba konu olan “Kürdistan” yeni kurulan Sovyet hükümetince, savaş dönemindeki yıkımı sebebiyle “açlık bölgesi” olarak ilan edilen, Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki Ubadli, Kelbecer, Laçin ve Zengilan gibi şehirleri kapsayan, nam-ı diğer “Kızıl Kürdistan”dır.

Yaklaşık 40 bin civarındaki nüfusu ile* Çarlığın ardından, Musavvatçı ve Taşnak milliyetçiliğin ve de her dönem kendi zorba ağalarının zulmüne uğramış olan Kızıl Kürdistan emekçileri, 1923-29 yılları arasında “özerk” statüdeki bölgelerinde hem savaş sonrası yoksulluğu ve yıkımı hem de devrimin her şeyi yeni baştan yaratan coşkusunu yaşadılar. Onların bu mücadele ve kazanımları statülerindeki kimi yönetsel değişikliklere rağmen sonraki yıllarda da devam etti. Elbette zorlu günlerden geçilmişti öncelikle. Yaralarını sarma kolektif üretim ve özgürlük günleri ardından gelecekti.

Lazarev-Mihoyan ve arkadaşlarınca hazırlanan “Kürdistan Tarihi” isimli kitapta Kafkasya Kürtlerinin savaştan sonraki durumları “içler acısı” olarak tarif edilmekteydi. Yazarların belirttiğine göre “halkın %50’den fazlası açlık sınırında yaşıyordu. Evsiz kalan binlerce insan mağaralarda kalıyor, yalınayak ve yarı çıplak dolaşıyordu. Gazyağı yoktu, çıra ve ağaç kabuğu yakıyorlardı.”(2)

Bu tablo devrimden önce de benzerdir. Bir avuç ağa ve onların çıkarları doğrultusunda fetvalar veren din adamları dışında halk genel olarak yoksul ve topraksızdır. Ağaların çıkarları gereği asker-maraba ya da angaryacı olarak kullanılmakta olan Kürt köylüleri, Ezidisi, Müslümanı ya da Şia’sıyla aynı kaderi paylaşmaktadır.

Bu yazıda, Bolşevik bir Kürt devrimcisi olan Ereb Şemo’nun aynasından, hem Kafkasya Kürtlerinin devrim öncesi süreçlerine hem de Ekim günlerinin Kızıl Kürdistan’daki yansımalarına bakılacak; O’nun çarpıcı yaşam öyküsünden yola çıkarak, sosyalizmin zaferinin o coğrafyadaki izi sürülmeye çalışılacak.

Kürt Çoban

Ereb Şemo, 23 Ekim 1877’de, o dönem Rus çarlığının işgali altındaki Kars’ın Susuz ilçesine bağlı bir köyde, yoksul bir Ezidi olan, Hesenan aşiretinden Çoban Şemoye Adi’nin oğlu olarak dünyaya gelir. Kendi deyimiyle “eli sopa tutacak yaşa geldiğinde”, o da babası gibi çobanlık yapmaya başlar.

Kürtçe yazılan ilk roman olması sebebiyle, Kürt edebiyatında özel bir yeri olan “Şivanî Kurmanca” (Kürtlerin Çobanı) adının esin kaynağı, baba-oğulun bu “meslekleri” olsa gerektir.

Babasının ilk eşi öldükten sonra, “iki oğlan ve bir yorganı”yla köy köy dolaşıp kendine iş ve kalacak yer ararken, sığındıkları samanlığın sahibi yeni ağaları, o köyde yeni yurtları olur. Isınmak için girdikleri otların altında, dirgeniyle az kalsın delik deşik olacakları Todor isimli bir Rum’un yanında uzun süre çalışırlar. Semayê Adi, kendisi gibi yoksul olan genç bir Kürt kadınlar evlenir bu köyde. Kardeşleri Goge ve Çiçek’le birlikte Ereb bu evlilikten dünyaya gelir.

Şemo ailesi yoksuldur. Kendilerine ait bir evleri, ekip biçebilecekleri bir toprakları yoktur. Çobanlık ve hizmetçiliklerini yaptıkları zengin köylülerin ahırlarında ya da izbe samanlıklarında yaşarlar çoğunlukla. Çoluk-çocuk çalışmalarına rağmen geçinemezler. Yakacak tezek bile bulmadıkları olur. Ereb Şemo bu hallerini, “Annem evlere günü birlik çalışmaya giderdi. Kış günlerinde bizi de yanında götürür, ev sahiplerine işlerini bitirinceye kadar ahırlarında kalmamız için yalvarırdı. Çünkü inek ve koyun ahırları sıcak olurdu. Ne var ki, ev sahibi Kulak’lar biz gariplerin öylece ısınmasına izin vermez, orada durduğumuz sürelerde hayvan gübrelerini temizletir, türlü işler gördürürlerdi” sözleriyle anlatır, gayet yalın cümlelerle.(3)

Okuma Şansı

Zeki bir çocuktur Ereb. Yanlarında çalıştığı ailelerin dillerini çabucak öğrenir. Sürülerin dolaştığı dağlarda farklı diller konuşulur çoğunlukla ama hayatta kalmak için önce doğanın dilini öğrenmek gerekir. Onu da küçük yaşta öğrenir Ereb. Sürülerine saldıran kurtları da tipiyi boranı da görür, tanır, direnir.

Yaşıtlarının içeride ders gördüğü bir okulda o, birkaç manat ücret karşılığında getir-götür işleri yapar, odun-kömür taşır, soba yakar ve yerleri temizler. Meraklı ve girişkendir. Bütün bu iş güç arasında Rus öğretmenin kızı Marusya’nın yardımıyla okuyup yazmayı da öğrenir. Ereb’ta öğretmenin dikkatini çeken bu durum O’nun en büyük şanslarından biri olur. Zira o dönemde okula gitmek sadece zengin köylülerin yapabildiği bir şeydir. Üstelik Malakan aileler de, çocukları da “çobanoğlu çoban” bir Ezidi ile yan yana oturmak istemezler. Öğretmenin ayarladığı küçük bir kürsünün üstünde, tek başına oturarak bitirir okulunu. Karşılığında ücretsiz olarak okulun işlerini yapmak şart koşulduğunda eve para götüremezse de buna katlanırlar.

Çabuk kavrayışı ve girişkenliği sayesinde 14-15 yaşlarındayken bölgede yaşayan halkların çoğunun dilini konuşur hale gelir. Kürtçe dışında, Rusça, Ermenice, Türkçe ve Rumca o sırada bildiği dillerdir. Sonra buna Gürcüce, Azerice ve Almancayı da ekleyecektir. Bu “çok dillilik” Ereb Şemo’nun hayatının akışını değiştirecek tesadüflere vesile olacaktır birkaç yıl içinde. Bölgede ve dünyada savaş başlamıştır çünkü.

İlk gençlik günleri zorlu ve de trajik olaylarla doludur. Bir yanda yoksulluk bir yanda da ağaların zulmü hayatlarını çekilmez kılar. Öyle ki, iki ağabeyinden biri olan Biro, evden bir boğaz eksilsin diye, karın tokluğuna zengin bir köylüye kapılanırken, diğeri yani Dewrêş aylarca acılar içerisinde kıvrandıktan sonra hayata gözlerini yumar. Aynı dönemlerde babası çobanlığını yaptığı bir Malakan tarafından kaybolan 3 koyun nedeniyle feci şekilde dövülür. Bütün kış yatak yorgan yatar bu yüzden. Uzayan kış kâbusları olur, aç yatarlar çoğu geceler.

Topraksız ve yoksul köylülerin “kaderidir” bunlar. Ve Kafkas Kürtleri arasında çoktur böyleleri. Yaşadıkları haksızlıktan şikâyet edip, hak arayabilecekleri bir kurum ya da kişi yoktur karşılarında. Yoksula karşı ağası, korucusu ve devlet görevlileri ‘bir’dir. “Allah ahımızı size bırakmasın”dan öte sözleri yoktur yoksulların.

Ereb Şemo’nun babası, geleneksel bir zihniyeti yansıtırcasına şunları söyler; “Oğlum kim ağalara, şeyh ve hocalara karşı konuşup, onları şikâyet edebilir ki? Devlet onların devleti, yer onların yeri, yurt onların atalarının babalarının yurdu. Biz kimi kime şikâyet edebiliriz ki”(4) İşte bu, çaresizliğin sesidir.

Tam da Lenin’in belirttiği gibi, “bütün bir geçmiş yaşam köylüye saygın efendisinden ve devlet memurlarından nefret etmeyi öğretmişti ama tüm bu soruların cevaplarını nerede arayacaklarını öğretmemişti, öğretmesi de mümkün değildir.”(5) Nitekim Hesenanlı Semayê Adi için de bu bir “kader”di ve onun, oğlu Ereb’e öğrettiği de bundan ötesi değildi. Öyle ki, Ereb’in annesinin en büyük hayali oğlunun büyüyünce iyi bir baş çoban olmasıydı. Ufku bununla sınırlıydı. Çünkü yoksul bir köylünün başka bir şansı olmadığını onlar da bilmektelerdi.

Çobanlıktan Tercümanlığa

Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı günleri gelmiştir. Çarlık ordusu, Ereb ve kız kardeşlerinin beraber çalıştıkları Malakanlara ait bir köyün yakınlarına kamp kurmuş, Osmanlı denetimindeki Kuzey Kürdistan’a girme hazırlıkları yapmaktadır. Bölgedeki halklarla iletişim sorunu yaşayan Rus ordusu komutanına birkaç dil bilen genç bir çocuktan söz ederler. Ereb’den başkası değildir bu. Çobanlık yaparken, kazanamayacağı bir parayı ödemeyi teklif ederler. Ereb artık Rus ordusunda tercümandır. 1914-1916 yılları arasında bu görevi sürdürür. Kolay zamanlar değildir bunlar. Zaten çoğu savaşa sürülmüş yoksul köylü çocukları olan Rus askerleri arasında hoşnutsuzluk yüksektir. Subayların zorbalıkları tepki çekmekte, şiddet ve cezalandırma bir sindirme yöntemi olarak kullanılmaktadır. Birlikleri yanlış bir yola soktuğu gerekçesiyle dövüp, bir dağ başında bırakıp giderler Ereb’i. Büyüklerinden zalimlikleri hakkında nice öyküler dinlediği Romê Reş’in topraklarında olmaktan tedirginlik duysa da, çobanlık günlerinin deneyimiyle bilir hangi yöne gideceğini. Geceli gündüzlü yolculuklardan sonra bir akrabalarının köyüne ulaşır.

Teyzesinin evidir kapısını çaldığı. Bir süre misafir kalır burada, o arada teyzekızı Karê ile sözlenirler. “Başlık parası” ister eniştesi. Yaygındır Kürtler arasında. Ereb bu sefer köye karakol kuran Ruslara tercümanlık yapmaya başlar. Eniştesi hem bu amaçla kendisine teslim ettiği paraları inkâr eder hem de kızıyla sözlendiğini. Üstüne bir de dayak atar genç Ereb’e. Tartışmaya ve kavgaya bütün köy tanık olur ve eniştesi kazayla patlayan bir tüfekle ölür.

Ereb’in suçsuz olduğuna sözlüsü dahil herkes şahitlik yapar. Tutuklamazlar onu. Ne var ki, bu ölüm “ilk aşkım” dediği Karê ile kavuşmasına engel olur. Köyüne yalnız döner Ereb. Yine yoksulluk yine çobanlık ve zorluk günleri.

Sarıkamış’ta demiryolu yapımında işçi alındığını öğrenir. Köylüleri ile birlikte oraya giderler. Yıl 1916’dır.

Karanlıkta Bir Işık

Demiryolu yapımında farklı halklara mensup işçiler çalışmaktadır. Ücretler düşük, çalışma şartları zorludur. Ereb Şemo’nun “kaderini” değiştiren tesadüf burada yaşanır. Ve bu onun hayatını tümden değiştirir. İşçiler arasında Bolşevikler vardı ve illegal örgütlenmeler yapmaktadır. Kendi dillerini bilen bu Kürt çobanı ile de konuşurlar. O artık “sorularının cevaplarını nerede arayacağını” anlamış, büyük bir heyecanla öğrenmeye başlamıştır. Yoksul Rus işçileri ve askerleri gibi Ereb de, bu savaşın kendilerinin savaşı olmadığını görmüş “Padişah Nikola’nın gitmesi, işçi köylü iktidarının kurulması gerektiğini” söylemeye başlamıştır. Zaten Lenin de vurgulamıştı; “savaşın yol açtığı kitlelerin aşırı sefaleti, devrimci duyguları ve hareketleri doğuracaktır”(6) diye Rus ordusunun ve işçilerinin saflarında olan da buydu. Üstelik bu uyanış artık örgütlüydü de.

Bir kısmı geçim derdiyle, çoğu da Çarlık zoruyla getirilip demiryolu inşaatında çalıştırılan farklı ulusal topluluklara mensup bu işçiler arasında Bolşevik ajitasyon-propaganda için Ereb Şemo gibi çok dil bilen birileri çok işe yarayabilir. Nitekim yarıyor da. Bir yandan partinin görüşlerini öğrenen Ereb diğer yandan illegal bildiriler dağıtır. Okuyup dinlediklerini, dillerini bildiği işçilere anlatır. Partinin çağrılarını ulaştırır. Her şey çok hızlı olup bitmektedir. Devrimin dinamizmi zamanı hızlandırmış gibidir.

Çalışma koşulları ve ücretlerin azlığını gerekçe göstererek iş bırakır işçiler. Kazak muhafızlar işçilere saldırır. Sarıkamış’ın ünlü çam ormanları kucağını açar onlara. Geride çalışacak fazla kimse kalmayınca taleplerini kabul etmek zorunda kalırlar. İşçiler çalışmaya, Bolşevikler de örgütlenme faaliyetlerine devam ederler.

Genç Ereb şevkle çalışmaktadır artık. Kendisinden şüphelenenler olsa da, “Kürt bir çoban bu, ne anlar böyle işlerden” deyip üstünde durmazlar. O da faydalanır bundan. Arada bir yoklayanlara “cahil ve bu işlerden anlamaz” gibi gösterir kendini. Oysa kabına sığmamaktadır.

“Hiçbir zaman böyle bir sevince sahip olamamıştım. Ne çocukluğumda ne de gençliğimde. Elim sopa tutacak yaşı geldiği günden itibaren çobanlığa başladım. Kürt çobanları o kadar kötü koşullarda bulunuyordu ki, tek düşünceleri karınlarını doyurabilmekten ibaret oluyordu. Fakat 1917 baharında bir parça ekmek bulmak artık derdim değildi. Tek düşündüğüm çalışmaları nasıl geliştirip ilerleteceğimdi. Partiye girmiş, onun bir parçası olmuştum. Artık karanlıktan aydınlığa çıkan bir insandım”(7) sözleri onun bu ruh halini oldukça güzel anlatır.

İlk Tutsaklık

Savaş, yoksulluk ve baskılar işçiler askerler ve diğer kesimler arasında hoşnutsuzlukları çoğaltmaktadır. Bolşevikler savaş ve Çarlık karşıtı ajitasyonu yoğunlaştırırlarken “bugünkü emperyalist savaşın iç savaşa dönüştürülmesi” (Lenin) gerektiğini söylemektedirler. Menşeviklerle ve II. Enternasyonal’deki oportünist-şoven reformcu partilerle Bolşevikler arasında kalın bir çizgi çeken bu çağrı, işçi ve askerler arasında geniş yankı bulmaktadır. Sarıkamış’ta 1 Mayıs mitingi yapılır, kalabalık bir katılımla. Bolşevikler, partinin bu çağrısını kürsüden de dillendirirler. Menşevikler, sosyalist devrimciler homurdansalar da, işçiler alkışlar. Sahneye çıkan her işçi görüşlerini söyler. Coşkuya kapılan Ereb de fırlar sahneye içten ve heyecanlıdır. “Yönetim işçi ve köylülerden olmalıdır. Savaşa gitmemeli, tüm zenginleri yok etmeliyiz” gibi ateşli sözler söyler. Coşkulu alkışlarla karşılanır bu sözleri.

Ertesi gün gözaltına alırlar Ereb’i. Yoğun işkenceler ardından kale hapishanesine kapatırlar. Burada kaldığı 2 ay boyunca “cahil Kürt” rolünü sürdürür. Mitingde neden öyle konuştuğunu soran görevlilere “ben bolşoy dedim. Bolşoy çok demek. Gelin çok olalım, gidelim Romê Reş’i (Osmanlı’yı) ezelim dedim. Neden, yoksa siz çok olmayı ve gidip Romê Reş’i ve Almanları yenmeyi istemiyor musunuz” diye sorar. Hakikaten cahil olduğuna kanaat getirip, salmadan önce ibret olsun ve bir daha bu işlere bulaşmasın diye, son bir kez daha işkenceden geçirip, kaleden dışarı atarlar. Çalıştığı yere döndüğünde yoldaşları bir süre oradan uzaklaşmasını isterler. O da köyüne döner.

İçine devrim ateşi düşmüştür artık. Köydeki yoksullara, arkadaşlarına partinin görüşlerini anlatır bildiği kadarıyla söyledikleri yeni şeylerdir ve sempatiyle karşılanır. İşçi-köylü iktidarından, ağalık düzenine son verilmesinden ve en önemlisi topraksız köylülere toprak verileceğinden söz etmektedir ne de olsa! Köy yeri arı kovanı gibidir, bu propagandayı duyan tüm diğer köyler gibi. Kürt gençleri bunu diğer tanıdıklarıyla da paylaşırlar. Ermeni köyleri ise zaten daha örgütlü ve hazırlıklıdır.

Ereb bu sefer de köyünde gözaltına alınır. Bu kez yerel yöneticiler ve aleyhine konuştuğu ağalardır gözaltına alanlar. Araya tanıdıkları girer de bir hafta sonra serbest bırakırlar. Ailesinin yanına geçer ama peşini bırakmazlar, mecburen Tiflis’e geçer.

Kızıl Orduda

Tiflis yoksul Kürt köylülerinin de umut kapısıdır o yıllarda. Pek çoğu, topraksız köylerini bırakıp, bir iş bulma umuduyla doluşmuştur Tiflis’e. Hamallık ve amelelik yaparlar. Zaten Kasr-ı Şirin anlaşmasıyla (1639) bölünmeye başlayan Kürdistan’dan aileler halinde Kürt göçüne sahne olan Gürcistan ve Tiflis yabancı değildir Kürtler için. (Bugün bile, çoğu asimile olmuş bir dizi Kürt köyü vardır Tiflis ve çevresinde)

Zorlu bir yolculuğun ardından ulaştığı Tiflis’te bir yandan hamallık yapmaya başlar, diğer yandan partiye ulaşmaya çalışır. Ermenistan’da Taşnaklar, Gürcistan’da Menşevikler, zenginlerin, büyük toprak sahiplerinin ve askeri bürokrasinin katkısı ile hükümete yürümektedir. Tiflis, savaştan dönen askerlerin geçiş yerlerinden biridir. Kentte hoşnutsuzluklar ve tepkiler yüksektir. Mitingler, gösteriler ve protestolar yapılmaktadır. Ereb rastladığı mitinglere Bolşevik yoldaşlarına ulaşmak umuduyla katılmakta, konuşmacıları ilgiyle dinlemektedir. Nihayet bir iş dönüşü denk geldiği mitingde, Bolşevik partinin dolambaçsız net ve ateşli şiarlarını dillendiren bir işçiyi görür. Gözünü ondan ayırmaz. Miting dağılırken gider tanışır ve durumunu anlatır. Ertesi güne sözleşirler. Heyecanla gözünü kırpmayan Ereb, sabahın köründe gidip verilen adresin kapısında bekler.

Binaya gelenler, beklerken uyuya kalan ilginç kıyafetli bu yabancıyı uyandırırlar. Nihayet Bolşeviklerin yanındadır. Anlattıklarını ilgiyle dinlerler. Beraberinde herhangi bir kâğıt-belge ya da referans notu getirip getirmediğini sorarlar doğal olarak. Zira parti hala illegaldir. Üstelik bu kez Çarlık dışında Menşeviklerle de sorunludurlar.

Ereb, gözaltı sürecini anlatıp, canını zor kurtardığını o yüzden herhangi bir belgesinin olmadığını söyler. Bu şekilde kendisiyle resmi ilişki kuramayacaklarını öğrendiğinde, “şokta”dır artık. Kendi deyimiyle “kış günü buz gibi soğuk bir su başından aşağı dökülmüş gibi” kalakalır.

Üzgün ve kırgın çıkar binadan; “sersem bir koyun gibi dolaşıp durdum” der sonradan. Bu halini gören mitingde tanıştığı Bolşevik işçi isterse kendisini “Kızıl Birliklere” yazdırabileceğini söyler; “Silah kullanmayı bilip bilmediğini” sorar. Hem ordudaki tercümanlık günlerini anlatır Ereb, hem de “biz Kürtler çocukluğumuzdan itibaren tüfek kullanmayı öğreniriz” der övünçle.

Ereb Şemo bir “Kızıl ordu” askeridir artık. Şubat devrimi olmuş ve iktidar “Geçici Hükümet”tedir. Menşevikler ve onlarla aynı yolda yürüyenler “kalıcı” hale getirmek isterler hükümetlerini. “Tamam, artık, amacımıza ulaştık” deyip, işçi ve emekçilerden arkalarında durmalarını isterler. Stalin, Gürcistan’da ve dolayısıyla Transkafkasya’da yaşanan gelişmeleri “Şubat devrimi bu ülkenin emekçi sınıflarının durumunu önemli ölçüde değiştirmedi. Köyün en devrimci unsurları olan askerler henüz cephedeydi. Ve ülkenin ekonomik geriliğinin sonucu sınıf olarak zaten zayıf olan ve örgütlü bir bütün olarak henüz güçlenmemiş olan işçiler, kazanılan politik özgürlüklerden sarhoş olmuşlardı ve ileri doğru yürümeye devam etmeyi açıkçası düşünmüyorlardı. Bütün iktidar mülk sahiplerinin elinde kaldı”(8) sözleriyle değerlendirirken bu gerçeğe dikkat çekmektedir.

Bolşevikler bir yandan örgütlenme faaliyeti yürütürler diğer yandan cepheden dönen askerleri ve diğer işçi ve emekçileri kızıl birliklerde konumlandırmaya çalışırlar. Şubat’tan hemen sonra, Çar ordularının generali Kornilov devrime ve esasen de “Bolşevik tehlikeye” karşı bir komploya girişmiştir bile. Ordularını Petrograd’a doğru yola çıkaran Kornilov, Menşevikler ve Sosyalist devrimcilerle de temas halindedir. Darbe yoluyla yaklaşmakta olan Sosyalist devrimi boğmaya çalışan Kornilov ve işbirlikçilerine karşı, Bolşevikler “henüz iktidarı ele geçirmemiş olmasına karşın… iktidarda bir partiymiş gibi hareket etti”ler.(9) Petrograd’a yürüyen karşıdevrimin askerleri yenildiler.

Ereb Şemo, yararlılıklar gösterdiği Kornilovcularla savaşta yaralanır. Ekim devrimi olmuş, Bolşevikler iktidardadır Moskova’da ancak Transkafkasya’da işler hala karışıktır. Hastaneye ziyarete gelen yoldaşları 1 Mayıs 1918’den itibaren parti üyeliğinin kabul edildiğini bildirirler Ereb’e. İki yıllık gecikmeyle de olsa, bu haber sevindirir onu. Taburcu olduktan sonra 20 günlük izinle ailesini görmeye gider.

Her yerde karmaşa egemendir. Kürtlerin yaşadığı bölgelerde de durum farklı değildir. Düne kadar “Çar’ın adamları ile iş tutan” ağa takımı, şimdilerde Taşnaklarla, Musavvatçılar ve Menşeviklerle birlik olmuş, eski düzenlerini daha da pervasızca sürdürmektedirler. Bir Kürt köylüsü “Taşnakların bey ve ağalarla birlikte yaptığı zulmü kimse yapmadı. Karşılarında konuşup itiraz edebilecek kimse yoktu. Kim konuşabilirdi ki? Öyle bir zulüm vardı ki, analar evlatlarını atıp gidiyorlardı”(10) sözleriyle anlatır bu süreci.

Köyüne dönerken rastladığı herkese Ekim devrimini, ağa ve beylerin düzeninin yıkıldığını, devrimin yoksul köylüye toprak dağıttığını anlatır Eber Şemo. Tanıklıklarını paylaşır ve başkaları da doğrular bunu. Ne var ki henüz devrim tamamlanamamıştı Transkafkasya’da. Eski düzenin sahipleri zulme ve sömürüye devam etmektedir. Bu yüzden “hoş” karşılamazlar Ereb’i. Gelir gelmez Digor’a geri gitmesini isterler. Köyün ileri gelen yaşlıları engeller bunu. Ne var ki tehdit büyüktür. Ailesini alıp Rusya’ya götürmek isteyen Ereb, babasını ikna edemez. “Yıllar sonra ilk kez kendi aşiretimin arasındayım. Bir yere gitmem” der babası. Çaresiz yalnız yola çıkar. Ne ki, örgütçüdür. Yolda rastladığı bir grup Kürt gencini de götürüp Kızıl Ordu’ya kaydeder. O Kızıl Ordu’nun saflarında, “cesaret” ve “anavatan nişanı” ile ödüllendirilen bir dizi Kürt genci savaşmıştır yıllar içerisinde. Çok sayıda da şehidi vardır Kürtlerin, özgürlük ve sosyalizm için canlarını vermekten çekinmeyen...

İç Savaş Günleri

Ekim devriminden hemen sonra “Barış Kararı” alan Sovyet yönetimi, Çarlığın dahil olduğu I. Dünya savaşından çekildiğini açıklar. Almanlarla barış görüşmelerine başlayan yeni iktidar zorlu bir sürecin ardından “Sovyet iktidarını pekiştirmek, eski burjuva devlet aygıtını kırıp parçalamak, yerine Sovyet aygıtını kurmak”(11) amacıyla eşitsiz ve dezavantajlı bir şekilde, Lenin’in deyimiyle “açıklı bir barış” olan Brest-Litovsk anlaşmasını imzalar. Ne var ki, emperyalistlerin ve karşı devrimcilerin işbirliğini ve de işgalini engelleme sadece biraz geciktirir. Bu birkaç aylık süreçte devrim cephesi tahkim edilmeye çalışılır.

Ereb Şemo’nun da neferi olduğu genç Kızıl Ordu işgale ve emperyalist işbirlikçilerine karşı Kafkas cephesinde savaşır. Karşı devrimci Kazak güçleriyle yaşanan çatışmada Ereb Şemo yine yaralanır. Tedavisinin ardından tekrar cephededir. Emperyalist işgalcilere, Kolçak ve Denikin gibi karşı devrimci ordu güçlerine karşı eşitsiz bir savaştır bu. Emperyalistler, “sosyalizm tehlikesi”ne karşı her türlü desteği vermekle kalmayıp, bizzat işgalle de cephededir.

Kafkaslar’daki kimi cephelerde Kızıl Ordu ağır kayıplar verir. Ereb Şemo’nun yer aldığı birlik de onlardan biridir. Sağ ve savaşacak durumda olan bir grupla civardaki sazlık bölgede partizan savaşına başlarlar. 50-60 kişilik grupları birkaç ayda 600 kişiye ulaşır. Aylarca kamışların arasında, göllerin su yataklarının kıyısında sürdürdükleri gerilla savaşıyla karşı devrimcilere darbeler vururlar. Savaş sürecinde bölgedeki yoksul köylüleri ve ezilen halkları örgütlemeyi sürdürürler. Bu arada devrim de kendisini tahkim etmekte, Kızıl Ordu zaferler kazana kazana büyümektedir. Yerel Sovyetler halk arasında gelişip güçlenirken, eski düzeni ve onun kirli savaşını sürdürmek isteyen burjuva yönetime tepkiler çoğalmaktadır.

1920’ye gelindiğinde, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan merkezli Transkafkasya’nın işçi ve emekçileri, Kızıl Ordu’nun da desteği ile burjuva iktidarı devirir ve Sovyetleri ilan ederler. Bu mücadelenin sıra neferlerinden olan Ereb Şemo ve onun gibi Kızıl Ordu saflarında savaşan Kürt gençleri de diğer halklara mensup savaşçılarla birlikte cepheden cepheye koşmaktadırlar. Ereb Şemo “üç dört yıldır sürekli Bolşeviklerin ve Bolşevik partinin önderliğinde savaşıyorduk. Birçok yerde, yaylada, ovada ormanda, çölde evlerin çatılarının üstünde proleter ve emekçi köylüler kanlarını akıttılar. Çarlık yönetiminin, mülk sahiplerinin, beylerin ağaların, şeyhlerin ve keşişlerin düzenin yerle bir olması, yerine Sovyet Düzeninin kurulması ve ezilen halkların özgürlüğü için” sözleriyle anlatır bu yılları Şivanê Kurmanca’da.

Yeniden Kürtler Arasında

1924 Şubat’ında, Bolşevik Parti yönetimi, Ereb Şemo’yu yeniden Kafkasya bölgesindeki Kürtler arasında çalışmak üzere görevlendirir. Üç kez yaralandığı ardından tifoya yakalandığı savaş günleri yerini kitleler içerisinde çalışmaya bırakmıştır. Artık yeni devleti inşa etmek için yoksul emekçi köylülüğü aydınlatma ve dönüştürme savaşının neferleri ve öncüleridir onlar. Her şeye sıfırdan başlasalar da, sömürücü zorba sınıflar yoktur önlerinde. Bu yüzden inanılmaz bir hızla yükselir halkların devleti, hem Transkafkasya’da hem de tüm Sovyetler Birliğinde. Kolektivizm-yaratıcılık ve onurlu bir yaşam özleminin coşkusu yeni yeni kapılar açar önlerinde.

Kürt çobanı olarak ayrıldığı halkının arasına yeniden döndüğünde Ermenistan Komünist (Bolşevik) Partisi’nde merkezi düzeyde bir sorumludur Ereb Şemo. Yoksul babası savaş sırasında Osmanlı birliklerince öldürülmüş, annesi Elegez köyünde kıtlık sırasında hayatını kaybetmiştir.

Onun ailesinin trajedisi bölgedeki pek çok Kürt yoksulununkiyle benzerdir. Yanı başlarındaki Ermeni kardeşleri soykırımın şokunu henüz atlatamadığı gibi savaş günleri acılarını katmerleştirmiştir. Benzer acılar Azerbaycan ve Gürcistan’da da yaşanmaktadır. Ve işte bu acılardan kurtulup yaralarını sağaltabilecekleri bir düzen kurulmaktadır artık. Şimdi yeni bir hayat vardır Kürtlerin ve Sovyet ülkesinde yaşayan halkların önünde.

Ereb Şemo da, bu yolda, en önde yürüyenlerden biridir.

Dipnotlar

1- Hejarê Şamil, Diaspora Kürtleri, Peri Yayınları, s. 49

2- Agy, s. 48

3- Ereb Şemo, Şivanê Kurmanca, Lis Yayınları, s. 56

4- Şivanê Kurmanca, s. 103

5- Lenin, Devrimin Aynası Tolstoy, Ada Dizisi, s. 12

6- Lenin, Seçme Eserler c. 5, İnter Yayınları, s. 143

7- Şivanê Kurmanca, s. 148

8- Stalin, Eserler c. 4, İnter Yayınları, s. 58

9- Stalin, Bolşevik Parti Tarihi, İnter Yayınları, s. 256

10- Şivanê Kurmanca, s. 195

11- Bolşevik Parti Tarihi, s. 271

*Bu rakam Kızıl Kürdistan bölgesinin yaklaşık nüfusudur. 1917’de basılan bir “Kafkasya Takvimi”nde 1 Ocak 1916 tarihi itibarıyla Kafkasya genelinde yaşayan Kürtlerin sayısı 132.257 olarak belirtilmektedir (97.047’si Müslüman, 35.210’u Ezidi). Aktaran Hejarê Şamil, agy, s. 40.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Gazete Dergi adına Yazı İşleri Müdürü: Tülin Gür
Posta Çeki Hesap No: Varyos Gazete Dergi 17629956
Türkiye İş Bankası IBAN: TR 83 0006 0011 1220 4668 71

Bize Ulaşın

Yönetim Yeri: Aksaray Mah. Müezzin Sok. İlhan Apt. No: 12/1 D:7 Fatih/İSTANBUL
Tel: (0212) 529 15 94  Faks: (0212) 529 06 75
Web Sitesi: www.marksistteori5.org
E-posta: info@marksistteori.org
Twitter: @mt_dergi