Sınıf mücadeleleri tarihin motorudur. Aynı zamanda mücadele araç ve biçimlerinin de ortaya çıktığı-yaratıldığı tarihtir. Doğada ve toplumda her şey gelişip değişikliğe uğradığına göre. Ezilenlerin ezenlere karşı yürüttüğü mücadelede başvurduğu araç ve biçimler de sınıf savaşımlarının ihtiyacına göre değişir ve yenilenerek, gelişirler. Hangi araç ve biçimlerin, nerede, ne zaman -dolaylı/dolaysız- ihtiyaç olacağını belirleyecek olan devrimle karşı devrim arasındaki çelişki ve mücadelenin geldiği düzey ve devrimci-ilerici kitle hareketinin içinde bulunduğu somut durumdur. Bu ihtiyaçtan dolayıdır ki, ilerici, devrimci ve komünist politik özneler, sınıfsal ve ulusal demokratik mücadelenin gelişmesine kısa ve uzun vadede dolaysız-dolaylı hizmet edecek olan, değişik mücadele ve örgüt biçimlerine başvurmaktan kaçınmazlar.
Politik özneler-bireyler ve parti ve örgütler, pratik mücadelenin ihtiyaçlarından bağımsız ve kopuk olarak salt sübjektif niyetlerine göre mücadele araçları ve biçimleri oluşturamaz, yaratamazlar. Ancak politik özneler, sınıf mücadelesinin daha önce ve yeni ortaya çıkardığı örgütlenme ve mücadele biçimlerine bilinç ve irade yoluyla istikrar ve politik amaç kazandırabilir, güçlü kılabilirler. Hangilerinin, nerede, ne zaman ve nasıl devreye sokulacağını, bilinçli ve iradi olarak saptayarak pratiğe geçirir, mücadelenin hizmetine sunarlar.
Kitlelerin mücadelesi gelişip değiştikçe, buna paralel olarak söz konusu olan örgütlenme araçları ve başvurulması gereken mücadele biçimleri de değişime uğrarlar, yeni biçimler ortaya çıkar.
Sınıf mücadeleleri tarihi, bugüne kadar çok farklı ve fazlaca örgütlenme-mücadele biçimlerinin yaratıldığına ve zenginleşerek geliştiğine tanıklık yapmıştır. Bu yazının konusu bunlar içerisinde, örgütlenme mücadele-ayaklanma ve iktidar organları biçimleri de olan konseylerin (şuraların, sovyetlerin) doğuşu gelişimi ve işleyiş biçimleridir.
Ezen ve ezilenler arasındaki mücadeleler sürecinde bu savaşımın araç ve biçimlerinin de ortaya çıkmaya ve gelişmeye başladığını belirtmiştik. Ancak bunlar içerisinde konsey (sovyet) türü örgütlenme biçimi ve ismi, Paris Komünü’nden sonra, ilk olarak 1905 Rusya’sında yarım kalan burjuva demokratik devrim sürecinde ortaya şu şekilde çıkmıştı: “1905 Rus devriminde kurulan St. Petersburg İşçi Vekilleri Konseyi, işçi konseyleri hareketinin başlatıcısı oldu. Bu konseyler giderek Rusya’nın tüm sanayi kentlerine yayıldı. İşçi sınıfının genel grevini örgütleyen ve yöneten savaş örgütleri haline geldiler. Çarlık iktidarı karşısında fiili bir iktidar gücü kazandılar. Fabrikalarda ve işçi mahallelerinde doğrudan temsilcilerini seçen ve Sovyetlere gönderen işçilerin meclisi oldular. Devrimin bastırılmasının ardından işçi kitle mücadelesi geri çekildi. Buna bağlı olarak Sovyetler de ortadan kalktı.”(1)
Ta ki, 1917 Şubat devriminin öngünlerine kadar, bir daha konseyler ortaya çıkmadı/kurulmadı.
1917 Şubat ve Ekim devrimleri döneminde kurulan sovyetler Rusya dışında ilk olarak, Macaristan işçi köylü ve askerleri tarafından 1919 Macar devrimine giden süreçte kuruldu. Macaristan’ı başta İtalya, Almanya, İrlanda ve diğer Avrupa ülkeleri izledi. Farklı ülkelerde farklı tarihlerde ve farklı ad ve biçimlerde mücadelenin ortaya çıkardığı konseylerin (sovyetlerin) ortak özellikleri, tabandan-doğrudan mücadele içerisinde yer alanlar tarafından kurulmuş olmaları ve işleyişlerinin (seçme-seçilme söz ve karar hakkına sahip) demokratik içeriğe sahip oluşlarıdır.
İşçi, asker ve köylü konseylerinin Macar devrimi sürecinde nasıl ortaya çıktığı, her iki devrimdeki -demokratik ve sosyalist devrimler- rolü ve iç işleyişi hakkında bilgi edinmek ve deneyimlerinden yararlanmak için, Macaristan’ın 1917 öncesi yakın tarihine kısaca bakmakta yarar var.
Macaristan’ın geçmişi köylü ayaklanmalarıyla birlikte anılır. Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliğine-işgaline karşı Macaristan köylüleri, 300 yıl boyunca imparatorluğun Macaristan’dan çekilinceye kadar, irili ufaklı birçok ayaklanma gerçekleştirmiştir. Habsburg İmparatorluğu Rusya’dan sonra Avrupa’nın en büyük halklar hapishanesi olarak anılmaktaydı. Macaristan bu nedenle ulusal ve sınıfsal çelişkilerin iç içe yaşandığı bir tarihe sahiptir. Macaristan’da özellikle 1830 Avrupa devrimleri döneminde daha fazla hız kazanan, ulusal ve sınıfsal sosyal kurtuluş mücadeleleri, yakıcı biçimde, kendini bu tarihten sonra dayatmaya başlar. 1848’de ‘Mart gençleri’ de denilen üniversite öğrencilerinin öncülük ettiği işçi ve emekçi halkların da katıldığı ayaklanma devrimin itici gücüydü. Bu ayaklanmanın başlıca talepleri ulusal sorunun çözümü için federasyona dayalı bağımsız bir hükümetin kurulması, serfliğin kaldırılması, siyasi tutsakların serbest bırakılması, yasalar karşısında herkesin eşitliğinin sağlanması, jürili yargı sisteminin kurulması, vergi sisteminin adilce düzenlenmesi ve yabancı ülke askerlerinin Macaristan’dan çekilmesiydi. Ayaklanma sonunda kimi talepler kabul edilmiş olsa da, “Nisan Yasaları” denilen anlaşmada yer alan reform programının çoğu uygulanmamıştı. Taleplerin karşılanmaması üzerine, kırsal alanda köylüler tarafından ayaklanmalar ve toprak işgalleri gerçekleştirildi, şehirlerde de protestolar ve direnişler yükseldi.
Gelişen ve sertleşerek yayılan mücadeleler 1890’lara kadar durmadı. Avusturya-Habsburg İmparatorluğu’na geri adım attırdı. İmparatorluk, “1867 uzlaşması” adlı anlaşmayla Macaristan’ın bağımsızlığını tanıyarak Macar dilini resmi dil olarak kabul etti. Ve Macaristan’ın kendi parlamentosunu, hükümetini kurmasını onayladı. Ve iki ulusun eşit haklara sahip oldukları Avusturya-Macaristan İmparatorluğu kuruldu. Kurulan yeni imparatorluk, Avusturya, Macar, Hırvat, Polonya, Çek, Slovak, Romen, Rutenya, Sloven ve Sırp uluslarından oluşuyordu. Macar ve Avusturya ulusları, birinci sınıf-asli kurucu statüye, Hırvatlar ve Polonyalılar ikinci sınıf statüye sahiptiler, geri kalanı ise hiçbir hakka ve statüye sahip değildi. “1867 uzlaşması” halklara daha fazla baskı ve yoksulluk getirse de, Macaristan’da kapitalizmin hızla gelişmesine neden oldu. Kırlardan şehirlere nüfus akışı artmış, 1867/1914 yıllara arasında işçi sınıfı nicelik olarak artış göstererek, 650 binden 1 milyon 300 bine yükselmişti. Kırda ise kapitalist üretim ve teknik daha hızlı gelişmeye başlamıştı.
Sosyo-ekonomik yapıdaki bu gelişme, işçi sınıfının nicelik ve nitelik olarak gelişmesini hızlandırmıştı. İşçi sınıfının ilk politik örgütü bu süreçte, 1878’te kuruldu. Seçmen Olmayanlar Partisi ile Macaristan İşçi Partisi’nin birleşmesi sonucu, Macaristan Genel İşçi Partisi (MGİP) kuruldu. Yeni partinin programı, Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin programını referans aldığı için programı onun etkisini taşıyordu. MGİP kuruluşundan kısa bir süre sonra 2. Enternasyonal’in programını kabul ederek, adını Macaristan Sosyal Demokrat Partisi olarak değiştirdi. İşçi sınıfı partisinin kurulması ve 2. Enternasyonal’e üye oluşu, Macaristan proletaryası ve devrimi için önemli bir adım oldu. 1905-1906 yıllarında gerçekleştirilen tarım işçilerinin ayaklanmaları, Macaristan sanayi proletaryasının örgütlenme ve mücadelesinin ve devrimci radikal çizgide gelişmesini doğrudan etkiledi. Macar köylülüğünün yüzyıllara yayılan ayaklanma geleneğinden güç alan tarım işçileri, 1905’te on bin, 1906’da ise yüz bin işçiyle grevler gerçekleştirdiler. Bu grevlerin bilinç ve eyleme kazandırdığı tecrübe, “Tarım İşçileri Derneği”nin kurulmasını sağladı. O tarihlerde kırdaki bu örgütlenme, ileride kurulacak olan köylü konseylerine zemin hazırladığı gibi, sosyalist köylü hareketinin de ilk adımı olma özelliği de taşımaktaydı.
Macaristan’da İlk Konseylerin Kurulması: 1917 Sonu
Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın yarattığı yıkım, Macaristan’a da açlık, işsizlik ve yoksulluk getirdi. İşçi, asker ve köylüler arasında savaşa ve yıkıma karşı tepkiler adım adım artarak büyümekteydi. Bunlara savaştan dönen askerler de eklenince, işsizler Macar sokaklarını doldurmuş işsiz-güçsüz olarak bekliyorlardı. Ekim sosyalist devriminden ve devrimde ayaklanma ve iktidar organları olarak kurulan Sovyet biçimi örgütlenmelerden etkilenen Macar işçi, asker ve köylüleri de, ayaklanma, grevler ve toprak işgalleri başlatarak 1917 sonlarında konseyler kurmaya başladılar. Caratora’daki deniz donanmasında askerler, konsey kurarak, ‘Savaşa, İşsizliğe ve Açlığa Son’ talebiyle ayaklanma başlattılar. Ayaklanma kanla bastırıldı. Ama işçi ve köylü ayaklanmaları, grevleri durmadı peş peşe ülkenin önemli işçi merkezlerine yayıldığı gibi, her yerde işçi konseyleri kurulmaya başlandı. 1 Ocak 1918 günü savaş sanayisinde çalışan işçilerin oluşturdukları konseylerin genel grev çağrısına Budapeşte’de 300 bin kişi katıldı. 20 Mayıs 1918’de bu sefer de askerler Budapeşte Topçu Birliği’nde ayaklanma başlatarak işçi grevlerine omuz verdiler. Kırda ise köylüler, soyluların çiftliklerine ve büyük topraklarına el koyarak kendi aralarında paylaşmaktaydılar. 15 Haziran 1918’de ülke genelinde işçi konseyleri öncülüğünde yapılan genel grev çağırısına işçi merkezlerinde büyük çapta katılım oldu.
Devrimci durumun olgunlaştığı; işçi, asker konseylerinin de yaygınlaşarak kurulduğu bu aşamada, devrimi daha etkin olarak yönetmek ve devrimi iktidar ile taçlandırmak için, fabrikalarda kurulmuş olan dağınık işçi konseylerinin eş zamanlı ve uyumlu biçimde hareket etmelerine ihtiyaç vardı. Devrimin ihtiyaç duyduğu bu boşluğu gidermek ve konseyler arası koordinasyonu sağlamak için Merkezi İşçi Konseyi kuruldu. Merkezi önderliğe kavuşan işçi konseyleri bu aşamadan sonra ayaklanmaları ve demokratik devrime evrilen süreci daha koordineli ve etkin biçimde yönetmeye başlamış, devrimi ülke geneline yaymayı başarmıştı. Artık gelinen nokta demokratik devrimin gerçekleşmesinin arifesiydi.
Demokratik Devrim: 1918 “Sonbahar Gülleri Devrimi”(2)
Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında Macar ordusunun yenilerek Ekim 1918’de savaş cephesinden çekilmesiyle ülkelerine dönen askerler kendilerini Macar devriminin içinde buldular. Savaşın yol açtığı acıları doğrudan yaşamış olan askerler duraksamadan asker konseylerini yeniden kurup ülke geneline yayarak devrime örgütlü olarak katıldılar. İşçi ve asker konseylerinin devrimi gerçekleştirmek için sokaklarda, kışlalarda ve fabrikalarda ayaklanmaları birlikte yönetmeleri, devrimin hızla yayılmasını ve daha fazla olgunlaşmasını sağladığı gibi, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun sonunu yaklaştırmaktaydı. Yaklaşan sonu gören İmparatorluk, Tisza hükümeti ve soylular; Macaristan’ın bağımsızlığı için mücadele eden Kont Mihayl Karolyi’nın önderlik ettiği ulusal burjuva Bağımsızlıkçı Parti, Radikal Parti ve Devrimci İşçi Sendikası’nın önder ve militanlarına yönelik tutuklama ve katletme terörüne başvurarak birçoğunu ağır cezalara çarptırdı, bazılarını da idam etti. Bu son çırpınışlarıyla devrimi yenilgiye uğratacaklarını ummuşlardı. Karşıdevrimci Tisza hükümetinin estirdiği bu siyasi terör, Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun beklentilerinin aksine, Macar demokratik devriminin ilerlemesini engelleyemedi. Aksine bu saldırı ve katliamlar kitlelerin öfkesini çığ gibi büyüttü. Direniş ve ayaklanmalar eş zamanlı olarak aralıksız sürerken Ekim 1918’de Riume şehrinde konumlanmış olan 59. Hırvat topçu birliği, askeri konsey öncülüğünde ayaklanarak kenti ele geçirmesi üzerine köşeye sıkışan Tizsa hükümeti, istifa ederek dağıldı. İşçi sendikaları ve konseyler üzerinde önemli bir politik etkiye sahip olan reformist Sosyal Demokrat Parti, Ulusalcı Bağımsızlık Partisi ve Radikal Parti bir araya gelerek 25 Ekim 1918’de Kont Mihayl Karolyi başkanlığında üçlü koalisyon hükümeti kurarak ‘Macar Ulusal Meclisi’ni oluşturduklarını ilan etti. Koalisyon hükümeti, demokratik devrim programı çerçevesinde olan kimi reform kararları alarak halklara açıkladı. Bu kararın başında; ulusal sorunun çözümü, toprak reformu ve Macaristan’ın bağımsızlığı yer almaktaydı. Yeni hükümetin, Ulusal Meclis’in kurulmasına rağmen, eski iktidar kurumları tamamen alaşağı edilmediğinden arta kalanları da yıkmak için; Macar İşçi ve Asker Konseyleri öncülüğünde süren ayaklanmalar hızından bir şey kaybetmeden devam etti.
Tarih 1918 yılı Ekim ayının son günlerini gösterdiğinde, Budapeşte İşçi Konseyi öncülüğünde, fabrika ve işletmelerde şartelleri indirerek sokaklara çıkan kitleler Budapeşte’de hayatı tamamen durdurdular. Aynı gün Merkezi İşçi Konseyi Macar işçi sınıfına ve emekçilerine silahlanma çağrısı yaptı. Cepheden dönen 300 bin asker ise henüz silahlarını teslim etmediklerinden dolayı zaten silahlıydılar ve devrime katılmışlardı. Silahlanmış olan işçiler ve yüzbinlerce asker, konseyler öncülüğünde fabrika ve işletmelerde karşı devrimci iktidarın kalıntısı yönetimleri fazla bir direnişle karşılaşmadan alaşağı ederek yeni yönetim organlarını kurdular. Üretim merkezlerinde peş peşe Merkezi İşçi Konseyi iktidar organlarını kurarken aynı zaman içerisinde askeri konsey de 30 Ekim 1918 günü Budapeşte’de askeri garnizonu ele geçirerek askeri silahsızlandırdı. Asker ve subayların üzerindeki eski orduya ait olan üniformalardaki armaları söküp atarak, yerlerine Sonbahar Gülleri (Kasımpatı) takıp gerçekleşen devrimin coşkusunu kitlelerle birlikte sokaklara çıkarak kutladılar. Kitleler eski hükümet başkanı olan Tisza’yı saklandığı yerde bulup Macaristan halkına karşı işlediği suçların cezasını, sokak ortasında kendi elleriyle verdiler.
Demokratik Çözümün İlanı Ve Çözülemeyen Sorunlar
Reformcu Sosyal Demokrat Parti’nin ağırlıkta olduğu koalisyon hükümeti; eski iktidarın geri kalan dayanaklarının da -özellikle ordu ve polis kurumunu- yıktıktan sonra Macaristan Demokratik Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ilan etti. Ancak hükümeti oluşturan partilerin sınıfsal konumlarından dolayı, gerçekleştirilen siyasal devrim toplumsal bir devrimle birleştirilemediği için süreç tamamlanmamıştı; kapitalist mülkiyete, özellikle de bankalar ve büyük çiftliklere-topraklara el konulamadı. Hükümet programında olmasına rağmen toprak reformu yapılmadı, ulusal sorun çözülmedi, işçi asker ve yoksul emekçilerin işsizlik, açlık vb. sorunları çözüme kavuşturulmadı.
Hükümetin vaat ettiği reform programını hayata geçirmemesi kısa zamanda, işçi, asker ve yoksul köylülerin hükümete karşı güvensizliğinin ve tepkisinin artarak gelişmesine neden olduğu gibi, tepkinin sokağa yansıması da gecikmedi. İşçi ve asker konseyleri devrimden sonra da sokağı ve fabrikaları terk etmemişlerdi, devrim hala sürüyordu. Yeni hükümetin kurulmasının ardından kısa bir moladan sonra kırsal kesimde ayaklanma ve toprak işgalleri sanayi bölgelerinde ise grev ve gösteriler yeniden konseyler öncülüğünde başlamıştı.
Sosyal Demokrat Parti, yapılan, ama tamamlanmayan demokratik devrime kadar, işçi sınıfının ve ezilenlerin önemli bir kesiminin umudu durumundaydı. Bu partinin hükümet ortağı olmasından kısa bir süre sonra, reformcu teslimiyetçi yönünü gören ve umudunu büyük ölçüde sosyal demokratlardan kesen ezilen halklar ve kitle hareketi yeni bir önderliğe ihtiyaç duyuyordu. Başka bir tanımla ülkede süren devrim yeniden politik öncüsüne kavuşmayı bekliyordu. Devrimin yaşandığı Macaristan’da komünistler o güne kadar varlık gösterememişlerdi. Tam da bu süreçte demokratik devrimden kısa bir süre sonra Bela Kun ve diğer Macaristanlı Bolşevikler Sovyet Rusya’dan döndüler.
Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda Çarlığa karşı Avusturya-Macaristan ordusunda savaşırken Ruslara esir düşen Bela Kun ve yoldaşları burada Bolşeviklerle tanışır, Ekim devrimine kadar Bolşeviklerle birlikte çalışırlar ve RSDİP’e üye olurlar. Bu süreçte Bela Kun Lenin’le tanışır ve Lenin’in güvenini kazanır. Ekim devrimiyle Çarlık zindanlarından çıkan Bela Kun ve arkadaşları, 1918’de Macaristan’a dönerler. Zaman kaybetmeksizin komünistlerin toparlanmasına başlayarak parti kurma çalışmalarını hızlandırır. Çalışmaları 21 Kasım 1918’de Bela Kun başkanlığında Macar Komünist Partisi’nin kurulması ve sosyalist devrim programının açıklanmasıyla tamamlanır.
Macar Komünist Partisi “kapitalist burjuvazinin ve büyük toprak sahiplerinin mülkiyetlerine el konularak toplumsallaştırılacağını ve mevcut iktidarın yıkılarak yerine doğrudan İşçi ve Asker Konseyleri Sosyalist Cumhuriyeti’nin kurulacağını, fabrikaların işletmesini işçi konseylerinin devralacağına” ilişkin kitleleri aydınlatma, bilgilendirme ve parti saflarında örgütleme çalışmaları yürüttü. Politik ve pratik duruşuyla da kısa zamanda işçi ve emekçilerin güveninin kazanmaya ve grev ve direnişlerini yönetmeye başladı. 1917 Ekim devrimini yakından izlemiş olan işçileri, partiye kazanmak zor olmamıştı. Sosyal demokratların işçi sendikalarında ve konseylerde siyasal etkisinin fazla olmasına karşın örgütlülüğü zayıf olduğu için, komünistler işçi ve asker konseylerinde gelişmeye başlamıştı ve konseyler içerisinde siyasal etkisi her geçen gün daha fazla arttı. Partinin işçi, asker ve emekçi kesimler içerisinde kitleselleşmesi, işçi ve asker konseylerinin örgütlülüğüyle birlikte nicelik ve nitelik olarak daha fazla gelişmesi, konseylerin çizgisini ve pratik faaliyetini de daha fazla parti çizgisine yakınlaşmaktaydı. Şehirlerde bu gelişmeler yaşanırken, yeni dönemin devrimci komünist ruhu kırlarda da tarım işçilerinin mücadelesini ve köylü hareketini doğrudan devrimci etkisi altına almıştı. Köylü hareketi de radikalleşerek yeni bir boyut kazanmıştı. Köylüler yeniden büyük toprak sahiplerinin topraklarına el koyarak paylaşıyorlardı.
Macar Komünist Partisi’nin kurulması ve kısa zamanda kitleselleşmesi ve sosyalist devrim için başlattığı mücadele, çekim merkezi durumuna geldi ve diğer partileri ciddi biçimde kaygılandırmaya başladı. Komünist Parti ve işçi-asker ve köylü konseyleri öncülüğünde gelişmeye başlayan sosyalist devrim, İtilaf devletlerini de bir o kadar rahatsız ettiği için, İtilaf emperyalistleri, Macaristan’ı bölmek, dolayısıyla da devrimi ezmek maksadıyla, Sırp, Romen ve Çek askeri birliklerinden oluşturdukları büyük bir askeri gücü Macaristan’a gönderdiler. Sosyal demokratların çoğunlukta olduğu koalisyon hükümetinin başkanı ve savaş bakanı da olan Karolyi bu bölme ve işgal saldırısına karşı durmadığı, sessiz kaldığı için, sosyal demokrat parti ağırlığını koydu. Askeri Konsey’in de desteğiyle savaş bakanlığı görevini sosyal demokratlar aldı.
Macaristan’ın bölünmesi girişimine hükümetin sessiz kalmasını, fiili bir tavır almamasını konseyler şiddetli tepkiyle karşıladı. Komünist Parti’nin bu süreçte yaptığı çağrıyla; işçi konseyleri Macaristan genelinde bulunan fabrika ve işletmelerde yönetimleri devralmaya başladılar. Sanayi proletaryasının yoğun olduğu Salgatarjan ilinin işçi konseyi il yönetimine el koyarak, işçilerden oluşan savunma birlikleri kurdu. İşçilerin yoğun olduğu Budapeşte ve diğer illerde de işçi konseyleri peş peşe yönetimleri devralarak fabrikaları işçilerden oluşturulan yönetimlere bıraktılar. Kırsal kesimde ise köylüler, soyluların egemenliğinin simgesi olan şatoları ateşe verdi, geri kalan topraklara da el koyarak aralarında eşit olarak paylaştı.
Komünist Parti’nin programında yer alan vaatler hayata geçirildi. Bu gelişmeler tartışmasız komünist partinin önder güç, konseylerin ise iktidar organları olduklarını pratikte kanıtladı. Bu arada sosyal demokratların konseylerde ve kitleler üzerinde siyasal ve örgütsel etkisi de azalmaya başladı, hükümet ise acz içindeydi. Bu gelişmeler üzerine kaygıya kapılan hükümet, komünistlerin konseylerdeki etkinliğini kırmak, partiyi zayıf ve inisiyatifsiz bırakmak, faaliyetlerini engellemek için baskı yapmaya, saldırmaya başladı. Baskılar üzerine partinin Merkezi Yayın Organı olan “Kızıl Gazete” yayınını illegal sürdürmek zorunda kaldı. Artan baskıları protesto etmek amacıyla Komünist Parti bir protesto gösterisi çağrısında bulundu. Bu gösteriye devletin güvenlik güçlerinin saldırısı sonucu çatışma çıktı. Çatışmalarda çok sayıda işçi emekçiyle birlikte 8 polis de öldü. Bela Kun ve partisi olayların sorumlusu olarak gösterilerek Bela Kun ve partinin birçok önder kadrosu tutuklandı.
Bir grup polis Bela Kun’u öldürmek amacıyla konulduğu hapishaneyi bassa da Bela Kun ağır yaralı olarak kurtuldu. Sosyal demokratların ağırlıkta olduğu hükümet; bu kanlı saldırıyla ve tutuklamalarla, devrimi gerileterek yenilgiye uğratacağını ve komünist partiyi etkisizleştireceğini umuyordu. Ancak hükümetin beklediğinin tam tersi gelişmeler yaşandı. Komünist parti yeraltına çekilerek faaliyetlerini ve devrime önderlik görevini, işçi köylü ve asker konseyler aracılığıyla kesintisiz sürdürdü.
Komünist partiye yönelik baskılar, saldırılar, komünistleri konseylerden tasfiye politikaları, Bela Kun ve yoldaşlarının tutuklanması ve son olarak da hapishanede Bela Kun’a yönelik öldürme girişimi adeta bardağı taşıran son damla oldu. İşçi ve emekçiler bu saldırıları şiddetle protesto etti, sokaklara döküldü. Sosyal demokrat saflarda kopmalar artarak hızlandı. Ayrılanlar Komünist Parti saflarına geçti. Bu arada Bela Kun’un da sağlığı düzelmiş, partisinin faaliyetlerini koordineli ve düzenli olarak hapishaneden yönetmeye başlamıştı. Ayrıca Bela Kun devrimin gidişatını ve partinin devrimdeki rolünü, düzenli olarak Lenin’e yazarak, üzerine tartışmalar, görüş alışverişi yapıyordu.
Komünist Partinin işçi ve asker konseylerinde etkisi gittikçe daha çok artıyordu. Komünist parti, devrimin ilerleyen her aşamasına göre an’ın ihtiyaçlarına uygun devrimci sloganlar ve taktikler belirliyordu. Parti yeni bir kararla bütün burjuva yasaları kaldırarak yerine sosyalist yasalarının konulması ve koalisyon hükümetini destekleyen polis ve askerlerin silahsızlandırılması çağrısı yaptı. Bu çağrı üzerine konseyler tarafından burjuva hükümetin asker ve polislerinin silahlarına el konulmaya başlandı. Eş zamanlı olarak konseyler tüm fabrikaların ve işletmelerin yönetim ve üretiminin denetimini de alarak iktidar organlarını fabrikalarda kurmaya başladı.
Devrimin geldiği bu aşamada, Macar Komünist Partisi bütün iktidarın konseylere devredilmesini isteyerek, kitlelere silahlanma çağrısı yaptı. Kitleler de partinin çağrısına uyarak silahlanmaya başladı. Budapeşte İşçi Konseyi’nin çağrısıyla, Paris Komünü’nün yıldönümü olan 18 Mart 1919’ta 20 bin işçi ayaklanma başlatarak, Bela Kun ve yoldaşlarının özgür bırakılmasını talep etti. Bu sırada, İtilaf Devletleri, ikinci defa, devrimi durdurmak için harekete geçti. Macaristan-Romanya arasında bir tampon bölge oluşturmak için, geçmişte imzalanan “Belgrad anlaşmasını” gerekçe göstererek, bazı Macar kentlerini işgal edeceğini ültimatomla Macaristan hükümetine bildirir. Bu işgal girişimine tavır almayan Macar Cumhurbaşkanı Kont Mihayl Karolyi istifa ederken, hükümet de oy birliğiyle görevi bırakır. Sosyal demokratlar ise, bir öncekinde olduğu gibi bu defa da emperyalist ve işgalci devletlere cepheden tavır almayarak uzlaşma/oyalama arayışlarına girişerek teslimiyetçi bir politika izlemeye devam etti. Hükümetin, özellikle sosyal demokratların bu teslimiyetçi tutumunu gören işçiler, köylüler ve askerler sosyal demokratların tavrını mahkûm etti. Komünist Partinin yanında yer alan konseylerin büyük çoğunluğu, işgal planına cepheden karşı çıktılar. Macar yurtseverleri ve halkı da hükümetten umudu kesip, Komünist Parti’yi ve Konseyleri desteklemeye başladı. Sosyal Demokrat Parti güç kaybetmesinin ve etkinliğinin azalmasının da önüne geçemeyeceğini anlayınca, Komünist Parti ile ülkenin ve devrimin geleceğine ilişkin görüşme kararı almak zorunda kalır. Bu kararla birlikte, iki parti arasında görüşmeler başlar. Görüşmeler hapishanede olan Komünist Parti önderi Bela Kun ve diğer önder kadrolarla sürdürülür.
21 Mart 1919: Macar Sosyalist Konseyler Cumhuriyetinin İlanı
Macaristan’da devrimci durum her geçen gün daha fazla olgunlaşıyordu. Komünist Parti bir yandan sosyal demokratlarla görüşmeleri sürdürürken, aynı zamanda da konseylerle birlikte hazırlık yapıyorlardı. Sosyal demokratlardan ve kitlesinden, Komünist Parti’ye akış ve yakınlaşmalar yaşanırken, işçi sınıfı içerisinde de komünist çalışmanın sonuçları ortaya çıkmaya başlamıştı. İşçi sendikalarında ve konseylerde parti etkisi sürekli gelişirken, özellikle maden ve basın işkollarında işçiler kendi komünist örgütlenmelerini yaratmış ve onların içerisinde örgütlenmeye başlamışlardı.
Komünist parti “Bütün İktidar Sovyetlere” eylem sloganının/çağrısının öngününde işçi ve asker konseylerine, merkezi olarak birlikte örgütlenerek ortak hareket etme çağrısı yaptı. Bunun üzerine işçi ve asker konseyleri devrimi daha etkin tarzda yönetmek amacıyla daha ileri bir adım atarak, ortak mücadele kararı alırlar. Bu gelişmelerin dışında kalmaya göze alamayan sosyal demokratlar ise Komünist Parti’yle görüşmelere başlar. Görüşmeler sonucu, birleşme şartlarını son kez görüşen heyetler Bela Kun’un önerdiği şartları -III. Enternasyonal’e üye olması ve demokratik devrimin sosyalist devrime dönüştürülmesini de içeren programı- kabul eder, 21 Mart 1919’da birleşme kararı alınır. Heyet aynı gün Bela Kun’la görüşmek üzere hapishaneye gider. Partinin adı bu görüşmede Sosyalist Parti olarak belirlenir.
Birleşme (aslında bu birliğe, iki partinin programatik-ideolojik ve tam örgütsel birliği demekten ziyade, iki partinin ittifakı, çatı partisi demek daha doğru olur) kitleler tarafından coşkuyla karşılanır. 21 Mart 1919’da Merkezi İşçi Konseyi karargâhının önünde “Macar Sosyalist Konseyler Cumhuriyeti”nin kurulduğu ilan edilir. Bugünden itibaren Macaristan’da bütün iktidarın Merkezi Konsey’in (İşçi, Asker ve Köylü Konseylerinin) eline geçtiği açıklanır. Konseyler sosyalist iktidar organları sıfatıyla çalışmalarına başlarlar. Yeni sosyalist iktidarın ilk açıklaması; ‘Emperyalizme, işgale karşı ülkenin ve devrimin korunması için, kitlelerin silahlanması ve Sovyetler Birliği’yle dostluk ve dayanışma geliştirileceği’ olur.
Gerçekleşen sosyalist devrimin ilk pratik adımı ise, Bela Kun’la birlikte tüm politik tutsakların özgürleştirilmesi oldu. Bela Kun çıkar çıkmaz Sovyet Şurasının başkanlığına atanır. Merkezi işçi köylü ve asker konseyi, sosyalist iktidarı sağlamlaştırmak amacıyla koalisyon hükümetinin geri kalan kurumlarını da dağıtıl, etkisizleştiril. Sosyalist Konseyler Cumhuriyeti’nin ilanıyla fiilen dağılmış olan hükümetin yerine yeni devrimci hükümet kurularak, başkanlığına sosyal demokrat sendikacı S. Garbi getirildi. Dışişleri bakanlığınaysa konseyin başkanı da olan Bela Kun atandı.
İşçi, asker ve köylü konseylerinin Macar Komünist Partisi’nin önderliğinde gerçekleştirdikleri sosyalist devrim, diğer devrimler gibi bir iç savaş yaşamadı. Daha çok kendine özgü bir biçimde gelişen bir devrim oldu. Macar sosyalist devrimi beklenmedik oranda hızlı gelişti. Komünist Parti yeni kurulmuş, 5 aylık ve oldukça az deneyimli ve çok genç bir partiydi. Özellikle de demokratik devrimden sonra doğan önderlik boşluğunun yaşandığı bir süreçte, hızlı gelişen devrim dalgası, yeni kurulmuş olan Macaristan Komünist Partisini beklenmedik bir anda, devrimin önder partisi durumuna getirdi. Sosyal demokratların işçi sendikalarında ve konseylerde eski gücü etkisi kalmamış olsa da hala küçümsenemez bir politik ağırlığa sahip oluşu ve İtilaf Devletlerinin ise yeniden saldırı hazırlıkları Bela Kun ve arkadaşlarını ciddi ciddi kaygılandırmaktaydı. Dolayısıyla kendilerini zor günlerin beklediğini gören Bela Kun sosyalist devrimden kısa bir zaman önce; “silahlı isyan olmadan tamam, ama silahsız hele silahlı mücadelesiz asla” iktidarı alamayacaklarını söylemişti. Hükümetin iktidarı adeta sosyal demokratlar ve komünistlere bırakıp gideceklerini tahmin etmeyen Bela Kun, devrimden hemen sonra eşine ve arkadaşlarına “her şeyin bu kadar iyi gitmesinden kaygılıyım. Bütün gece düşündüm, yaptığımız hataları anladım. Korkarım bunları anlayacak vaktimiz yok” sözleriyle açıklamıştı.
Sosyalist Konseyler Cumhuriyeti’nin Acil Görevleri Ve Konseylerin Kuruluş Ve İşleyiş Biçimleri
Devrim hükümeti, iktidarı sağlamlaştırmak ve inşa sürecini sürdürmek için, fabrikaları, büyük işletmeleri, bankaları ve ulaşım sektörünü kamulaştırdı. Çalışma saatlerini 8 saatle sınırladı ve çalışanların maaşlarına %25 zam yaptı. Hükümet ayrıca kırsal alanda da soyluların büyük topraklarını ve çiftliklerini kamulaştırarak, 400 dönümün üstünde olan topraklara karşılıksız el konulması yasasını yürürlüğe koydu. Komünistler el konulan toprakları kolhozlara dönüştürmek istemelerine rağmen, sosyal demokratların engeliyle karşılaştığı için bir türlü hayata geçiremediler.
Fabrika ve işletmelerdeki işçi konseyleri, iktidar organları olarak yeniden kendilerini düzenleyerek, görevlerini, işleyişini ve birleşimini belirledi. İşçi konseyleri bileşiminin 3 ile 11 işçi arasında değişen sayılarda oluşturulmasını kararlaştırdı. Konseylerde genel işçi sayısının katılımıyla, seçimlerin gizli oylama ve açık sayım esasına göre yapılması kararlaştırıldı. İşçilerin kendi temsilcilerini seçme hakkına sahip olacakları gibi başarısız olanları da tespit edip görevden alma hakkına da sahip olacakları açıklandı. Bu kararnameden sonra bütün yönetim organları fabrikalarda ve işletmelerde bu esaslara göre yeniden düzenlendi.
Komünist Parti ve konseyler, özellikle partiyle ortak hareket eden konseyler, sosyalist cumhuriyetin bürokratizm ve kastlaşmalardan arındırılması için konseylerin işleyişine büyük önem vermekteydi.
“Konseyler arası işleyişin düzenlenmesi de bu yönde oldu. İşçiler, köylüler ve askerler içinde yer aldıkları konseylerde her düzeyde söz, karar ve yetki sahibiydi. Köy ve semt konseyleri üyelerinin doğrudan katıldığı toplantılar sonucunda belirlenmekteydi. Şehir ve bölgesel düzeydeki konseyler ise mahalle ve semt konseylerinin içinden seçilen üyelerce dolaylı olarak belirlenmekteydi. Konseyler arası eşgüdümü sağlayan üst yönetim ise İşçi, Köylü ve Askeri Merkezi Konseyi’ydi”(3)
Alınan bütün bu kararlara ve düzenlemelere ve pratikte bürokratizme açılan savaşa rağmen, Sosyal demokratların konseylerdeki etkisinden ve sendika yönetimlerini ellerinde bulundurmalarından dolayı bürokratizm ve kastlaşma önemli oranda parçalanamadı.
Emperyalist Devletlerin Macar Sosyalist Devrimine Saldırıları
1917 Ekim sosyalist devriminden yaklaşık 20 ay sonra, ikinci sosyalist devrim kapitalist emperyalist Avrupa’nın ortasında gerçekleşti. Sovyet Rusya ile birlikte bu devrim bütün dikkatleri üzerine çekti. Bu nesnel durum, Macar sosyalist devriminin dış tehlikelerle karşı karşıya olduğu anlamına gelmekteydi. Macaristan’ı işgal ve bölme planını, yapılan devrim ile bir süreliğine de olsa boşa çıkartılmış olsa da, tamamen ortadan kaldırılamamıştı.
Macar sosyalist devriminin gerçekleştirilmesi ve fiilen devrime komünistlerin önderlik etmesi, emperyalist devletleri fazlasıyla tedirgin etti. Devrimin inşasının ve devrimlerin diğer ülkelere yayılmasının önünü keserek, Macar ve Sovyet deneyimlerinin dayanışma ve ortaklaşmasının engellenmesi amacıyla Macaristan ile Romanya arasına -Macaristan’ın o bölgedeki bazı illerini işgal ederek- tampon bölge oluşturulması dayatması fütursuzluğuna başvurmuşlardı. Macar Sovyet Şurası Başkanı ve Dışişleri Başkanı olan Bela Kun’un, İtilaf devletlerinin Macaristan’ı işgal yöntemiyle bölme anlamına gelen tampon bölge oluşturma dayatmasına karşı çıktı. Bunun üzerine Fransa, Çekoslovakya ve Romen askeri birlikleri Macaristan’a saldırdı. Macaristan içindeki karşıdevrimcilerin yardımıyla işgal birlikleri Budapeşte çevresine kadar geldiler.
Sosyal demokratların önde gelen önderlerinden olan Sigismund Kunfi başta olmak üzere, sosyal demokratların ezici çoğunluğu paniğe kapılarak, işgalcileri yumuşatmak (!) umuduyla proletarya diktatörlüğünü dağıtmayı ve işgal birliklerine karşı savaşmamayı savunarak, teslimiyetçi pespaye bir tutum içine girdiler. Ne var ki, işçi, köylü ve asker konseylerinden oluşan Merkezi Konsey, Bela Kun ve komünistlerin yanında saf tutup, sosyal demokratların teslimiyetçi politikalarına cepheden tavır alarak, işgalcilere karşı direnme kararı aldı.
Komünist Parti ve Merkezi Konsey, Sosyalist Cumhuriyet’in ayakta kalması için bu somut gelişmeler karşısında düzenli bir orduya ihtiyaç olduğunu görerek, süratle Kızıl Ordu’nun kurulması kararını aldı. Merkezi Konsey ile örgütsel, ideolojik ve nicelik bakımından en güçlü birikimi olan, Budapeşte İşçi Konseyi, Kızıl Ordu’nun kurulması için ortak çağrı yapar. Bu çağrı üzerine on binlerce gönüllü işçinin katılmasıyla Kızıl Ordu kurulur. Bela Kun başta olmak üzere Macar Komünist Partisi önderleri ve partililerin de orduya katılmalarıyla, çok kısa zamanda savaşa hazır olan 100 bin kişiden oluşan Kızıl Ordu, savaş teyakkuzu durumuna geçer.
5 Mayıs 1919’da Kızıl Ordu Budapeşte sınırına kadar gelmiş olan işgal birliklerine karşı saldırıya geçerek, Romen birliklerini geri çekilmek zorunda bırakırken Çek birliklerinin de ilerlemesini durdurur. Ayrıca Miskale ve Kesica Salgolavjan illerini de tekrar işgalcilerin elinden alır. Kızıl Ordu, işgal birliklerine darbe üstüne darbe vurarak, 16 Haziran 1919’da Eperj bölgesinde geçici Slovakya Sovyet Cumhuriyeti’nin kurulduğunu açıklar.
Macaristan devrimini yakından izleyen Lenin, devrimin karşı karşıya olduğu duruma ilişkin “Macar proleter devrimi, gözü kör olanlara bile yardımcı oluyor. Sovyet iktidarının niteliği şimdi iyice açıklığa kavuşuyor. Proletaryanın desteğine sahip olan biricik yönetim biçimi Sovyet yönetimidir, proletarya diktatörlüğüdür” nitelemesini yaptı. Lenin, Macar proletaryasına, komünistlerine ve kurulan Kızıl Ordu’ya “Şimdi itilaf devletlerine karşı amansız bir savaşta en pahalı ve zor bir görevle karşı karşıya bulunuyorsunuz. Metin olun. Dün sizi, proletarya diktatörlüğünü desteklemiş olan sosyalistler arasında ya da küçük burjuvazi arasında yalpalamalar baş gösterebilir. Bunları acımasızca bastırın. Savaşta korkağın yargısı mermi çekirdeğidir. Sizler yalnızca meşru, haklı ve gerçek bir devrimci savaş, sosyalizmin zaferi için bir savaş veriyorsunuz”(5) diye seslenir.
Macar Kızıl Ordusu’nun işgalci birlikleri geriletmesi üzerine İtilaf devletleri Macaristan’a Kızıl Ordu’nun Slovakya’dan çekilmesi için 7 ve 10 Haziran tarihlerinde iki ayrı nota verir. 1. notayı Bela Kun’un reddetmesine rağmen, hükümetin sosyal demokrat kanadının desteğiyle, hükümet üyelerinin çoğunluğu Slovakya’dan çekilme yönünde kabul oyu verirler. Bela Kun bu gelişme üzerine diplomatik girişimlerini artırarak ve görüşmeleri uzatarak yeni cumhuriyete nefes aldırmak için zaman kazanmaya çalışır. Kızıl Ordu’nun çekilmesine komünistlerin etkisinde olan bazı konseylerin ve Merkezi Konsey sorumlularından Tiber Zsamutty’in karşı çıkmaları üzerine, işçilerden de sosyal demokratlara tepkiler yükselmeye başlar. Bu durum üzerine sosyal demokratlar yeniden Komünistlere yönelik tasfiye saldırısı başlatırlar ve devrim hükümeti dağıtılarak yerine komünistleri dıştalayan ve işgalcilerle işbirliğinden yana olan sosyal demokratların çoğunluğu oluşturduğu yeni bir hükümet kurulur. Aynı günlerde Merkezi Konsey’in önderliği de değiştirilerek, sosyal demokratların teslimiyetçi politikalarını savunan bir yönetim oluşturulur. Yeni hükümet ve Merkezi Konsey’in yeni yönetiminin Slovakya’dan derhal Kızıl Ordu’nun geri çekilmesi emrini vermesi üzerine, Kızıl Ordu’nun bir bölümü istemese de, tamamı geri çekilir. İşgal birlikleri bu boşluktan yararlanarak Kızıl Ordu’nun ardından Slovakya’ya saldırarak Geçici Sovyet Cumhuriyeti’ni dağıtırlar.
Sosyalist Konseyler Cumhuriyeti’nde Sona Doğru
Macar sosyal demokrat önderlerin bu aşamadan sonra (sendikalarda ve merkezi konseylerdeki sosyal demokrat önderlerde) İtilaf devletlerine karşı uzlaşıcı, teslimiyetçi çizgisi, devrime ihanete dönüşmekteydi. Komünistleri iktidar organlarından ve sendikalardan tasfiye başlatmış olmaları ve devrim hükümetinin dağıtılması bunun açık kanıtlarıydı. İçte komünistlere yönelik tasfiye saldırıları başlatılmışken, İtilaf devletleri de sosyal demokratların elini güçlendirmek amacıyla Bela Kun’la artık görüşmelerini kesmişti. İçte ve dışta kuşatılan Komünistler ve onlarla hareket eden konsey ve yöneticileri zor günler geçirmekteydi. Bu gelişmeleri fırsat bilen ülke dışına kaçmış olan Macar soyluları ve karşı devrimcileri ülkeye dönüp, ülke içindeki karşı devrim artıklarıyla birleşerek, işgalcilerin de desteğiyle direnen iktidar organlarına ve Komünistlere yönelik saldırılar, katliamlar başlatır. Budapeşte’de bu savaşta 5000 kişi hayatını kaybeder. Budapeşte’de de devrimin yenilgi almasıyla karşıdevrim, işgalci devletlerinde desteği ve sosyal demokratların ihanetiyle 4,5 aylık genç sosyalist cumhuriyetin sonu geldi. 21 Mart 1919’da kurulan sovyet iktidarı sosyal demokratların 1 Ağustos 1919’da hükümetin istifa ettiğini açıklamasıyla son buldu. Bu aşamadan sonra, Bela Kun ve sağ kalan bazı KP önderleri Avusturya’ya geçti, oradan da bir süre sonra Sovyetler Birliği’ne gittiler. Macar devrimi, başarı ve başarısızlıklarıyla, Komünist Parti’nin kimi hata ve yetmezlikleriyle, konseylerin doğuşu, gelişmesi, işleyişi ve iktidar yönetim organları biçiminde örgütlenmeleriyle, arkasında yararlanılacak zengin deneyimler bıraktı.
Dipnotlar
1-Teoride Doğrultu, sayı 28
2-Macaristan’da demokratik devrim 1918 Kasım’ında gerçekleştiği için, devrim bazı kaynaklarda “kasımpatı devrimi” olarak geçmektedir.
3- Volkan Yaraşır, Uluslararası İşçi Hareketi, s. 194, Tüm Zamanlar Yayınları
4-Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, C. 2, s. 638
5-Age, Belgeler bölümü, s. 153-154