Üç Ülke, Burjuva Yazarlar Ve Marks

“Dünya pazarı bunalımlarında, burjuva üretimin bütün çelişkileri kolektif olarak patlak verir(1) der Marks. Kapitalist ekonomik krizler aynı zamanda burjuva sözcülerin hayal dünyasından uyanarak dünya gerçekleriyle yüz yüze kalmalarına da neden olur. Bizzat burjuvazinin kendisi de “doğru’ya en çok kriz dönemlerinde yaklaşır. Böyle olmak zorundalar, zira yükseliş dönemlerinde maceracı hayaller ne denli çekiciyse kriz dönemlerinde “gerçekçi” olmak o denli korunaklıdır. Sermayenin “gerçek hareketi’nin bütün fazlalıklarından sıyrılarak çırılçıplak önümüze serilmesi bu dönemlerin karakteristik özelliğidir.

Marks, 150 yıl önce sermayenin içsel yasalarını çözümlemiş, gelecekteki çeşitli olasılıklar üzerinde durmuş ve sermayenin tarihsel bir olgu olarak, git gide, kendi yıkımına yol açacak koşulları bizzat kendi eliyle nasıl hazırladığını göstermeye başlamıştı. Biz de iki burjuva seçkin dergide yayınlanan üç yazıdan yola çıkarak hem kriz dönemlerindeki “burjuva doğruculuğu” hem de bu doğruculuğun bilinçsiz ve kendiliğinden bir süreç olarak, yazarların istemlerinden tamamıyla bağımsız olarak Marks’ı nasıl haklı çıkardığını göstermek istedik.

Burası ABD: Kâr Balonu Nasıl Şişti Ve Nasıl Söndü...

Rakamlar hikayeyi anlatıyor. 2006 yılında Fortune 500'de kaydedilen 785 milyar dolar gibi tüm zamanların en yüksek seviyesinden -İşler daima çöküşün tam arifesinde, neredeyse fazlasıyla sağlıklı görünüştedir— 2007'de sağlam ama yine de köpük sayılabilecek 645 milyar dolar seviyesine gerilemeye tanık olundu. Asıl tehlike çanı ise karın 2008'de 2006 yılına göre yüzde 87 oranında gerileyip 98.9 milyar dolara inmesiydi.(3)

 

Yıllar  

2003

2004

2005

2006

2007

2008

Kar toplamı (milyar dolar)

445.6

513.5

610.1

785.1

645.2

98.9

Fortune dergisi ilk 500 listesi (ABD) kâr tablosu.

Sınai çevirim öyle bir niteliktedir ki, bir kez ilk hareket verildi mi, aynı devrenin, devresel olarak kendi kendini yeniden üretmesi gerekir. Gevşeme dönemi boyunca üretim, bir önceki çevrimde ulaştığı ve şimdi kendisi için gerekli teknik temelin kurulduğu düzeyin altına düşer. Gönenç döneminde -ara dönemde- bu temel üzerinde gelişmeye devam eder. Aşırı üretim ve spekülasyon döneminde, üretim sürecinin kapitalistçe sınırlarım aşana kadar, üretken güçleri sonuna kadar zorlar ...(4) Bütün gerçek bunalımların son nedeni, daima kapitalist üretimin, üretici güçleri, sanki yalnız toplumun mutlak tüketim gücü bu güçlerin sınırını teşkil edermişçesine geliştirme çabasına zıt olarak, kitlelerin yoksulluğu ve sınırlı tüketimidir. (5)

Finans hizmetlerindeki çöküş, Fortune 500 tarihindeki en şok edici gelişmelerden biri oldu. Bankalar, menkul kıymetler kuruluşları ve sigortacılar, bereketli yıllarda en göz alıcı kazançları elde edip, 2006 yılında 257 milyar dolarlık bir kar sağladı; bu da, 500'ün toplamının yaklaşık üçte birine eşdeğer. Finans sektörü geçen yıl 219.4 milyar dolarlık zarara uğradı.(6)

Kredi sistemindeki gelişme ve borç para verme işinin, büyük bankaların elinde büyük boyutlarda toplanması, tek başına, gerçek birikimden farklı bir biçim olarak borç verilebilir sermaye birikimini hızlandıracaktır. Bu nedenle, borç sermayesindeki bu hızlı gelişme, gerçek birikimin bir sonucudur ve bu para-kapitalistler için birikimin kaynağını teşkil eden kâr, yalnızca yeniden üretken kapitalistlerin aşırdıkları artı değerden bir indirimdir... Faiz oranı geçici olarak, özellikle güç durumda olan bazı işkollarında bütün karı yutacak kadar yükselebil(ir)... Bunlar ... halka ait para sermayenin bir kısmını... cebe indir(ir)... ve bu birikim, yeniden üretim sürecindeki gerçek birikimle birlikte ortaya çıkan kredi sistemindeki her genişlemeyle birlikte büyür(7) ... Maddi servetin büyümesiyle birlikte, para-kapitalistler sınıfı da büyür; bir yanda, işten elini eteğini çekmiş kapitalistlerin, rantiyelerin sayısı ve serveti artar; öte yandan kredi sisteminde gelişme-daha da hızlanır ve bankerlerin, borç para verenlerin, para babalarının sayısını çoğaltır ...faiz getir en senetlerin, devlet tahvillerinin, hisse senetlerinin miktarı.., büyür ... Mevcut para sermayeye olan talep de büyür ve bu senetler üzerinde spekülasyon yapan komisyoncular, para piyasasında egemen rol oynarlar(8)... Çok miktarda sermayenin kendi yatırım alanından, para piyasasının büyük merkezlerine kaymasına yol açan bunalım, bu kez mali bir niteliğe bürünmüştü. O koskocaman Londra Bankasının iflası ve hemen bir yığın düzenbaz şirketin çöküşü, 1866 yılında bunalımın patlamasının işareti oldu.(9)

Amerikalı tüketici ... o kadar sıkışmış durumdadır ki, özellikle işsiz olanlar Mortgage ve kredi kartı borçlarını ödeyemeyecek durumda; çoğu aylık kredi kartı faizlerini ve diğer borçlarını ödeyebilmek için harcamalarını büyük ölçüde kısmış bulunuyor. Amerikalıların cömertçe para harcayıp, kredi borçlarını da günü gününe ödedikleri altın yılların ardından radikal kemer sıkma belli başlı iki alanda büyük bir vahşetle karları kesip biçiyor; finansal hizmetler ve otellerden oyuncaklara, otomobillere, keyfi tüketim ürünleri ve hizmetler (10) Gönenç dönemlerinde ve özellikle sahte gönenç dönemlerinde ... artan yalnız yaşam gereksinimlerinin tüketimi değildir. İşçi sınıfı da şimdi ve geçici olarak olağan zamanlarda olanakları dışında kalan lüks mallar ile başka zamanlar büyük kısmı, ancak kapitalist sınıfın tüketici “gereksinimlerine ” giren malları, kullanacak hale gelir ... Her bunalım, lüks malların tüketimini derhal azaltır . Böylece lüks malların üretiminde çalıştırılan emekçilerin bir kısmını işsiz bırakarak, öte yandan tüketici gereksinimlerinin satışını tıkayarak ve azaltarak, tavsatır, geciktirir. Aynı zamanda işten çıkarılan üretken olmayan emekçilerin hizmetleri karşılığında kapitalistlerin lüks gider fonundan bir kısmını alan ... ve yaşam gereksinimlerinin tüketimine önemli ölçüde katılanların sözünü bile etmeye gerek yok(11).

2003-2006 yılları arasında, ekonomi kazanca son derece elverişli bir ortam oluşturmuştu... Buradaki itici güç de GSYİH’yı yıllık ortalama yüzde 3.3 oranında artıran güçlü tüketici talebiydi. İkinci güç ise fiyat artışının yelkenleri şişirmesiydi... Bu süreçte Fortune 500'ün geliri bir yılda yüzde 9 oranında artış kaydetti.(12)

Yeniden üretim sürecindeki yoğun genişleme, hızlanma ve canlanma dönemlerinde ... tüketim genellikle artar. Meta fiyatlan ... düzenli bir yükselme gösterir ... dolaşımdaki para maktan artar.(13)

Bolluğu, bereketi sağlayan nedenler bununla da sınırlı değildi. Kurumsal harcamaların bütününün üçte ikisine denk düşen emek maliyeti, şaşaalı günlerde pek fazla kımıldamadı. İş dünyasından yana bir yönetimle karşı karşıya kalan sendikalar ücret artışı taleplerinde ısrarcı olmadı. Ücretlerde mütevazı bir artışa tanık olundu. Saat ücretlerinde az orandaki artış, üretimdeki güçlü artışla bütünüyle bastırılabildi. İş yapmak için gereken sürenin kısalması, ücretlerdeki artışın önünü kesti. ... Bundan dolayı, birim emek maliyeti olarak adlandırılan ölçüm niteliğindeki, tek bir uçak parçasını üretmek ya da bir ton paketleme için gereken para miktarı 2003 yılından 2006 yılına kadar artış kaydetmedi. Birim başına fiyat artar ve emek maliyeti aynı düzeyde kalırken satılan her aygıt ya da konuttan elde edilen kar marjında patlama yaşandı. Verimlilikteki artış tamamen kazanca kanalize oldu(14). Emeğin üretkenliği ile birlikte, belli bir değerin ve dolayısıyla belli büyüklükte bir artı değerin somutlandığı ürün kitlesi de büyür... gerçek ücretler hiçbir zaman, emeğin üretkenliği ile aynı oranda yükselmez... Aynı değerde değişen sermaye, daha fazla emek gücü, dolayısıyla daha fazla emeği harekete getirir(15). Emeğin yoğunluğunda artış, belli bir sürede emeğin harcanmasında artış demektir. Bu nedenle, işgününün uzunluğu aynı olmak üzere, daha yoğun bir emekle geçen bir işgünü, daha az yoğun bir işgününe göre, daha fazla üründe maddeleşir. (Birinci durumda -emeğin üretkenliği arttığında) her bir ürünün değeri, daha az değere mal olduğu için düşer, (ikinci durumda) ise önceki kadar emeğe mal olduğu için, değer değişmeden kalır(16)... Kapitalist üretimin başlıca amacı ve yönlendirme dürtüsü, elden geldiğince fazla artı değer sızdırmak, dolayısıyla emek gücünü olanaklı olan en geniş ölçüde sömürmektir.(17)

Ancak bu patlama suya yazılan büyümeydi. Amerikalı tüketiciler tatile gitmek, dışarıda yemek yemek, yeni eşya almak için evlerini teminat gösteriyorlardı... Ailelerin harcamalarını karşılamak amacıyla aldıkları borçlar, gelirlerine kıyasla çok daha hızlı artıyordu.(18)

(Emekçilerin) kendi artı ürünlerinden büyük bir kısmı, her zaman artarak ve sürekli olarak ek sermayeye dönüşerek, ödeme şeklinde kendilerine geri dönmekte ve böylece zevk alanlarını genişletebilmektedirler; giysi, ev eşyası vb. gibi tüketim fonlarına bazı ekler yapabilmektedirler ve küçük bir yedek fonu parası ayırabilmektedirler. Daha iyi giysiler ve yiyecekler, daha iyi muamele görmek ve efendisinin bağışladığı daha geniş bir toprağa sahip olmak, kölenin sömürülme-sini ne derece ortadan kaldırırsa, ücretli işçininkini de işte o kadar kaldırır. Sermaye birikimi sonucu emeğin fiyatındaki bir yükselme, gerçekte, ücretli işçinin kendisi için dövmüş olduğu altın zincirin uzunluğunda ve ağırlığında bir gevşemedir.(19)

Ancak bankalar büyük zararlara uğrayıp, yılın ilk yarısından kredide kemer sıkmaya başlayınca, kredi darlığı çok kötü bir darbe indirdi. Euro ve diğer para birimlerine karşılık dolardaki değer artışı küresel resesyonla birleşince Amerika’nın ihracatı sarsıntıya uğradı. İhracat tüketici harcamalarına paralel olarak aynı hızla azaldı. (20)

Yeniden üretim sürecinin tüm sürekliliğinin krediye dayandığı bir üretim sisteminde, kredinin birden bire kesildiği ve ancak nakit ödemenin geçerli olduğu sıralarda —ödeme araçlarına olan büyük hücum karşısında- bir bunalımın ortaya çıkacağı açıktır. Bu yüzden, ilk bakışta bütün bunalım sırf bir kredi ve para bunalımı gibi görünür ve aslında bu, yalnızca, poliçelerin paraya çevrilebilme sorunudur. Ne var ki, bu poliçelerin çoğunluğu, fiili alım satımları temsil eder ve bu alım satımların genişliğinin, toplumun gereksinimlerinin çok üzerinde olması, en sonunda, bütün bu bunalımın temelidir.(21)

Tüketicilerin harcamadan tasarrufa geçiş yapmaları sonucu sadece satışlardaki sert düşüşten etkilenmekle kalmayıp aynı zamanda kar marjları da çok büyük inişe tanık oldu. Bu sert iniş, iki şekilde ortaya çıktı. İlki her bir tişört ya da çim biçme makinesi için fiyatlardaki düşüştü.(22) Sınaî çevirim bunalım aşamasında iken, meta fiyatlarında genel bir düşme, paranın değerinde bir yükselme olarak ... ifade edilir.(23) İkincisi ise acı bir sürprizdi. Birim emek maliyeti artışa geçmişti. Peki, nasıl oldu da işsizliğe rağmen emek maliyeti yükselişe geçti? Bunu basit yanıtı şu: İş dünyasındaki sarsıntı o kadar ani ve sersemleticiydi ki, şirketler üretimdeki düşüş kadar hızlı bir biçimde istihdamda kesintiye gi-demediler. Tesislerdeki üretim süreci yavaşlarken, işçilerin de yapacakları işler azaldı. Böylece her bir birimde harcanan saatler arttı. Bu da verimde azalmaya yol açtı. Sonuç itibarıyla, dördüncü mali çeyrekte emek birim maliyeti yüzde 5.7 oranında artarken aynı zamanda tişört ya da çim biçme makinesinin fiyatı da inişe geçti.(24)

Belli uzunluktaki bir işgünü, emeğin üretkenliği ve onunla birlikte ürün kitlesi ve üretilen her metanın fiyatı ne denli değişirse değişsin, her zaman aynı miktarda değer yaratır. Eğer on iki saatlik bir işgününde yaratılan değer diyelim 6 şilin ise, üretilen malların kitlesi, emeğin üretkenliği ile değişse bile, var olan tek sonuç, altı şilinin temsil etiği değerin daha çok ya da daha az sayıda mala dağılmasıdır.

Artı değerle, emek gücünün değeri karşıt yönlerde değişirler. Emeğin üretkenliğindeki bir değişme, ondaki artma ya da eksilme, emek gücü değerinde karşıt yönde, artı değerde aynı yönde bir değişmeye neden olur... Emeğin üretenliğindeki bir artış, emek gücü değerinde bir yükselmeye ve artı değerde bir düşmeye neden olur. (25)

Kârların dik inişlerde bile ayağa kalkıp tekrar yürüme yöntemleri vardır. Nitekim bu seferki rampa her ne kadar gelmiş geçmiş en sert inişlerden biri olsa da, kalkma formülü mutlaka bulunacaktır. (26)

Kârın bu düşüşü, dolaysız emeğin yeniden ürettiği ve yeni varettiği nesnelleşmiş emeğe oranının düşmesi demek olduğuna göre, sermayenin, canlı emeğin sermayenin bütününe oranındaki ve dolayısıyla da ön varsayılmış sermayeye oranla... -yeni kâr olarak- hesaplanan artı değerdeki bu düşmeyi durdurmak için her çareyi deneyeceği, bu amaçla zorunlu emeğe ayırdığı payı azaltmaya çalışacağı tabiidir. Böylelikle üretici güçlerin ulaştığı en yüksek gelişme düzeyi ve eldeki zenginliğin ulaştığı en büyük boyutlar, sermayenin değerini yitirmesiyle, işçinin alçaltılması ve yaşam güçlerinin en kötü ve mutlak biçimde tüketilmesiyle üst üste düşecektir. Bu çelişkiler, emeğin yeniden durduğu ve sermayenin büyük bir kısmının tahrip edildiği patlamalara, çalkantılara, bunalımlara yol açar ve bu yolla sermaye, varlığını sürdürebileceği bir düzeye zorla götürülür... intihar etmeden üretici güçlerini bütünüyle işe koşabileceği bir noktaya geri götürülür. Ama bu düzenli olarak tekrarlanan felaketler, her seferinde daha büyük çapta tekrarlanarak, sonuçta sermayenin devrilip gittiği bir şiddet noktasına varacaktır!(27)

Burası Çin: Büyümenin Motoru

2000 yılına gelindiğinde BYD dünyanın en büyük cep telefonu pili üreticilerinden birine dönüşmeyi başarmıştı... BYD’nin 11 fabrikada 130 bin çalışanı var. Bu fabrikaların 8'i Çin’de, diğerleri ise Hindistan, Macaristan ve Romanya’da yer alıyor. Otomobil ve aynı zamanda elektrikli otomobil de satmaya başladı. Ucuz bilgisayar modelleri üretiyor. Son beş yılda senelik olarak yüzde 45 civarında artan geliri 2008 yılında 4 milyar dolara çıktı.

Wang Chuan-fu BYD’yi kurarken son derece mütevazı bir amacı vardı: Japonların egemenliğindeki pil işine girmek. Wang “Japonya’dan pil ithal etmek çok pahalıydı” diyor. Böylece Sony ve Sanyo patentlerini inceledi. Kendisi bu süreçte deneme yanılma yöntemiyle yol aldığını ifade ediyor . BYD’de asıl dönüm noktası ise, Wang’m makineler yerine köylerinden göç eden işçileri çalıştırmasıyla yaşandı.(28)

Bir metanın değeri, kendisinde maddeleşmiş bulunan geçmiş ve canlı emeğin toplam emek zamanı ile belirlenir. Emeğin üretkenliğinin yükselmesi canlı emeğin payı azaldığı halde geçmiş emeğin payının artması ve bunun, bu metada maddeleşen toplam emek miktarının azalması şeklinde, yani canlı emekteki azalmanın geçmiş emekteki artmadan daha fazla olması şeklinde gerçekleşmesinden başka bir şey değildir... Kısacası bu yöntemin metanın değerini düşürmesi gereken... bir metaya giren toplam emek miktarındaki bu .. Azalma, bu nedenle, üretim hangi toplumsal koşullar altında yapılırsa yapılsın, emeğin üretkenliğindeki artışın temel bir ölçütü olarak görülmektedir. Emeğin üretkenliği gerçekten de, üreticilerin üretimlerini önceden yapılmış bir plana göre düzenledikleri bir toplumda ya da hatta basit meta üretiminde bile her zaman bu ölçütle ölçülmelidir. (29)

(Ya kapitalist üretimde?)

Bir yandan, birçok makinenin geniş bir manifaktürde toplanması, buhar gücünün kullanılmasına yol açarken, öte yandan buharın insan kası ile rekabeti, makineler ile insanların büyük fabrikalarda toplanmasını hızlandırıyordu.(30)

Emeğin üretken gücünün artması ve gerekli emeğin en geniş ölçüde yadsınması... sermayenin zorunlu eğilimidir... Emek aracının makine olarak gelişmesi sermaye için bir rastlantı değil, sermayeye uygun düşen geleneksel emek aracının tarihsel biçimlenmesidir. Bilgi ve becerinin, toplumsal beynin genel üretken güçlerinin birikimi, emek karşısında sermayede böyle özümsenmiştir... Makine, toplumsal bilimin, genel olarak toplumsal gücün- birikiminin ölçüsünde geliştiğine göre, genel toplumsal emeğin ortaya çıkışı emekçide değil, sermayededir. Toplumun üretken gücü sabit sermaye ile ölçülür... Makine sabit sermayenin en uygun biçimidir. Sabit sermayenin üretim süreci içinde emeğin karşısına makine olarak çıkmasından sonra... sermaye ancak o zaman kendine uygun üretim tarzını sağlamış olur... Ama üretim süreci, işçinin doğrudan becerisi olarak değil, bilimin teknoloji uygulaması olarak bunun ardında yer alır. Bu yüzden üretime bilimsel bir karakter vermek sermayenin eğilimidir ve doğrudan emek sürecin salt bir öğesi arasına dönüştürülür... Sermaye bir yandan üretken güçlerin belirli bir tarihsel gelişmesini gerektirir... bu üretken güçler arasında bilim de vardır... öte yandan onları iter ve zorlar.(31)

Büyük sanayi, mevcut üretim sürecini hiçbir zaman son ve değişmez bir biçim olarak görmez ve ele almaz. Bunun için de, bu sanayinin teknik temeli devrimcidir, oysa daha önceki üretim tarzları özünde tutucudur. (32)

(Amma!)

Kapitalist emeğin karşılığını ödeyeceği yerde, yalnızca kullanılan emek gücünün karşılığını ödemektedir; bunun için de, makineyi bu amaçla kullanmanın sının, makinenin değeriyle makinenin yerine geçtiği emek gücünün değeri arasındaki fark tarafından saptanmıştır... Yankeeler bir taş kırma makinesi icat etmişlerdi, Ingilizler bunu kullanmıyorlardı, çünkü bu işi yapan “Wretch” (sefil), emeğinin o kadar az bir kısmının karşılığını alıyordu ki, makine, kapitalistin üretim masraflarının artırabilirdi. İngiltere ’deki kanallara dik teknelerin çekimi için at yerine hala şurada burada kadınlar kullanılır. Çünkü at ile makinenin üretimi için gerekli emek tamı tamına belli olduğu halde, kadının artı nüfus olarak devamı için gerekli emek her türlü hesabın altındadır. İşte bu yüzden, en aşağılık amaçlarla insan emek gücünün böylesine utanmazca tüketilip gitmesi hiçbir yerde makinenin vurdu İngiltere ’den daha yüz kızartıcı olamaz (33) Japon montaj tesislerinde kullanılan, bir parçasının 100 bin dolar ya da üzeri olduğu robot kolları yerine BYD ilk başta yüzlerce, daha sonra binlerce kişiyi işe alıp maliyet tasarrufuna gitti. ... 10 bin mühendis çalışıyor... 7 bin kadar yeni üniversite mezunu da eğitim sürecinde. “Onlar kremanın kreması seçilmiş öğrenciler. Çok fazla çalışıyorlar ve herhalde rekabet edebilirler”. Aylık maaşları yalnızca 600-700 dolar.(34)

Sermayeyi ilgilendirdiği kadar üretkenlik, genellikle canlı emekte sağlanan bir tasarrufla artmaz. (Bkz 29 nolu alıntı.). Canlı emeğin karşılığı ödenen kısmında geçmişte harcanan emeğe kıyasla sağlanan tasarrufla yükselir. Kapitalist üretim tarzı, burada bir başka çelişkiyle karşılaşır. Onun tarihsel görevi, insan emeğinin üretkenliğini, hiçbir sınır tanımadan geometrik dizi içerisinde geliştirmektir... (35) Üretkenlikteki gelişmesini engellediği her zaman, tarihsel görevine ihanet eder. Böylece o gittikçe yaşlandığını ve miadını doldurduğunu bir kez daha göstermiş olur. Belli bir noktadan sonra (bkz, yukarıda, robot yerine kol gücü kullanılması, bn.) üretici güçlerin gelişmesi sermaye için bir ayak bağı haline gelmeye başlar. Bu noktaya vardığında sermaye, yani ücretli emek, toplumsal zenginliğin ve üretici güçlerin gelişimi karşısında tıpkı lonca düzenine, köleliğe, serfliğe benzer bir konum kazanır ve bir boyunduruk gibi kırılıp atılması kaçınılmaz olur. Bir yandan sermaye ile öbür yandan ücretli emek arasındaki, insani faaliyetin aldığı bu en son uşaklık biçimi eskimiş bir deri gibi soyulup atılır ve bu deri değişimini, sermayeye tekabül eden üretim tarzının bizzat kendisi zorunlu kılar.(36)

Burası Türkiye: Anadolu Aslanları Miyavlıyor

Geçen yıl Eylül ayına kadar Denizli’de yükseliş gösteren tekstil sektörü ihracatı, Kasım ayından bu yana düşüşe geçti... Yılın ilk üç ayında ihracat yüzde 40'lara varan oranda düştü... Yakın zamana kadar 50 bin tekstil çalışanının bulunduğu ilde bu rakam 30 binli seviyelere düşmüş. Konut fiyatları en az yüzde 30-40 oranında gerilemiş. Tekstilcilerin yüzde 99'u ihracata çalışıyor (37).

Dış ticarette gelişme, çocukluk çağında kapitalist üretim tarzının temeli olmakla birlikte bu üretim tarzındaki daha ileri aşamalarda, kapitalist üretimin iç zorunluluğu ve durmadan büyüyen piyasa gereksinmesi nedeniyle, onun kendi ürünü halini alır.(38) Marks&Spencer, Ralph Lauren gibi büyük giyim markaları, Fransız La Fayatte’den İtalyan La Rinescento’ya Avrupa’nın en ünlü alışveriş merkezleri, en iyi müşterisiydi Denizlili tekstilcilerin . Kim düşük fiyat verirse, dünya devleri onun kapısına gidecekti. (39)

Dış ticarete yatırılan sermayeler, daha yüksek kâr oranı sağlayabilirler, çünkü önce diğer ülkelerde, daha geri üretim kolaylıkları ile üretilen metalar ile rekabet söz konusu olup, daha ileri durumdaki ülke, mallarını, rakip ülkelerden daha ucuz olsa bile, değerlerinin üzerinde satar. Daha ileri ülkenin emeği burada, daha yüksek özgül ağırlıkta bir emek olarak gerçekleştirildiği sürece, kâr oranı yükselir, çünkü bu emeğin karşılığı, daha yüksek bir nitelikte bir emek olarak ödenmediği halde, satışı böyle bir emek olarak yapılmıştır.(40)

Denizlili patronlar birbirlerinin işini kapmaya çalıştı. Birinin verdiği fiyatı bir başkası çok daha aşağı çekti.(41) Belirli metaların tekel fiyatı, yalnızca, diğer meta üreticilerinin kârlarının bir kısmını tekel fiyatına sahip metalar a aktarmış olur... Tekel fiyatı gerçek ücretlerin... ve öteki kapitalistlerin kârında yapılan indirimle ödenebilir.(42) Öte yandan sömürgelere vb. yatırılan sermayelere gelince, buralarda kâr oranı, sırf düşük bir gelişme düzeyinde olmaları ve ayrıca köleler ve kuliler* (bugün için ucuz emek-bn.) vb. kullanıldığı için emeğin sömürülmesi nedeniyle daha yüksek olabilir.(43) Fiyat kırmalar nedeniyle siparişler neredeyse yok pahasına dokunmaya başlamıştı fabrikalarda. (üstelik başka coğrafyalarda, bn.) rakipler çok geçmeden ortaya çıktı. Uzakdoğu ülkeleri dünya devlerinin yeni adresiydi. Denizlili birçok sanayici, siparişlerin bıçak gibi kesilmesinin üzerinden çok fazla zaman geçmeden şalter indirmek zorunda kaldı.(44)

Bir kapitalist, daima birçoklarının başını yer... Bütün insanların dünya pazarları ağına sokulması ve böylece kapitalist rejimin uluslararası bir nitelik kazanması... Birçok kapitalistin birkaç kapitalist tarafından mülksüzleştirilmesi ile el ele gider. Bu dönüşüm sürecinin bütün avantajlarını sömüren ve tekellerine alan büyük sermaye sahiplerinin sayılarındaki sürekli azalmayla birlikte, sefalet, baskı, kölelik, soysuzlaşma, sömürü de alabildiğine artar; ama gene bununla birlikte, sayıları sürekli artan, kapitalist üretim sürecinin kendi mekanizması ile eğitilen, birleştirilen ve örgütlenen işçi sınıfının başkaldırmaları da gene genişler, yaygınlaşır. Sermaye tekeli, kendisiyle birlikte ve kendi egemenliği altında fışkırıp boy atan üretim tarzına ayak bağı olur. Üretim araçlarının merkezileşmesi ve emeğin toplumsallaşması en sonunda, bunların kapitalist kabuklarıyla bağdaşmadıkları bir noktaya ulaşır. Böylece kabuk parçalanır. Kapitalist özel mülkiyetin çanı çalmıştır. Mülksüzleştirenler mülksüzleştirilirler.(45)

Dipnotlar:

1 - Artı Değer Teorileri II. sf. 512, sol yayınlan

Kapital III, 429

2 - Shaum Tully, Kâr balonu sönüverdi, Fortune Türkiye, Mayıs 2009

4-Kapital III, 433

5- a.g.e, 429

6-S. Tully, a.g,y

7- Kapital III, 445

8- a.g.e 452

9- Kapital I, 635

10- S. Tully, a.g.y

11 - KapitalII, 366

12-S. Tully, a.g.y

13-Kapital III, 395

14-S. Tully, a.g.y

15-Kapital I, 576577

16-a.g.e, 498

17-a.g.e, 321

18-S. Tully, a.g.y

19-Kapital I, 589-590

20-S.Tully a.g.y

21- Kapital III, 434

22-S. Tully a.g.y

23-Kapital I, 591

24-S. Tully a.g.y

25-Kapital I, 495

26 - S. Tully, a.g.y

27 - Grundisse, syf: 589, Birikim yayınları (Bu kitabın Sol Yayınları baskısı II. Cilt syf 215. Birikim Yayınları çevirisi bu bölümde daha anlaşılır olduğu için onu tercih ettik.)

28 - Marc Gunther, Buffet görev başında, Fortune Türkiye, Mayıs 2009

29 - Kapital III, 230-231

30 - Kapital I, 452

31 - Grundrise, Sol Yayınları, Cilt II, syf 168 (Birikim Yayınları, syf 545 ve devamı)

32 - Kapital 1, 464

33 - a.g.e, 378-379

34 - M. Gunther a.g.y

35 - Kapital III, 232

36 - Grundrise, Birikim Yay. 585 (Sol Yayınları II. Cilt sy 214)

37 - Çiğdem Yücesoy Subaşı, Havlu Cenneti Cehenneme döndü, .CNBC-E Business, Mayıs 2009

38 - Kapital III, s 211

39 - Ç. Y. Subaşı a.g.y

40 - Kapital III 211

41 - Ç. Y. Subaşı, a.g.y

42 - Kapital III 755-756

43 - a.g.e 211

44 - Ç. Y. Subaşı a.g.e

45 - Kapital I, 727

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Gazete Dergi adına Yazı İşleri Müdürü: Tülin Gür
Posta Çeki Hesap No: Varyos Gazete Dergi 17629956
Türkiye İş Bankası IBAN: TR 83 0006 0011 1220 4668 71

Bize Ulaşın

Yönetim Yeri: Aksaray Mah. Müezzin Sok. İlhan Apt. No: 12/1 D:7 Fatih/İSTANBUL
Tel: (0212) 529 15 94  Faks: (0212) 529 06 75
Web Sitesi: www.marksistteori5.org
E-posta: info@marksistteori.org
Twitter: @mt_dergi