Sermayenin Kurtuluşu Uzayda Mı?

Kapitalizm büyük bir krize tutuldu. Başta emperyalist burjuvazi olmak üzere, bugününü ve yarınını kapitalist sistemde gören, dünyanın bilumum sömürücüleri, sömürgecileri büyük panikte. Perşembenin gelişini çarşambadan ortaya koyan komünistler için ise krizle malum ilan oldu; özel mülkiyetçi son sistem için tarih çanları çalmaya başladı; hatta henüz olmasa bile salasını duymak da yakın.

Burjuvazinin sisteminden kolay vazgeçecek, pes edecek bir yapısı olmadığı biliniyor. Çıkış için yol arıyorlar; -ancak durumları şıklı bir test sorusunu çözer gibi, var olanlar arasından birine yönelmek şeklinde değil- bir seçenek bulsalar hemen yaşama geçirecekler. Bu süreçte onların cenahında yapılan tartışmalar haliyle ezilenler cephesinde de değerlendiriliyor. Tartışılan konulardan biri burjuvazinin uzay ve uzay projelerine yatırım yaparak yeni alanlara açılıp bu krizi atlatıp atlatamayacağı. Biz de bu konuyu ele alacağız. Önce uzayla insanlığın münasebetinin geldiği düzey ile ilgili verileri değerlendirelim.

Uzay Çağında Neler Oldu?

Uzay çağının 1957'nin 4 Ekim’inde Sputnik-l’in (Yoldaş 1) SSCB tarafından uzaya fırlatılmasıyla başladığı kabul ediliyor. Sputnik-1 bir basket topu büyüklüğünde 85 kg ağırlığındaydı, dünya yörüngesine yerleşti, üç ay sonra görevini tamamlamış bir şekilde dünyaya düştü. Kasım 1957'de Sputnik 2 aracı Laika isimli köpeği uzaya götürdü. SSCB’ye karşı Soğuk Savaşı başlatan emperyalist kampın en güçlü ve öne çıkan temsilcisi ABD, uzay çalışmalarını mağlup Nazilerden transfer ettiği bilim adamı Von Braun öncülüğünde sürdürüyordu. SSCB’nin bu başarılarından sonra ABD, 1 Ekim 1958'de, NASA’yi (Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi) kurarak çalışmalarını daha merkezi biçimde yürütmeye başladı. SSCB çalışmalarına hızla devam etti. Ağustos 1960'ta 2 köpekle beraber 40 fare, 2 sıçan ve bitkileri Sputnik 5 ile uzaya gönderdi. Laika’dan farklı olarak sağ salim dünyaya geri de dönen Belka ve Stelka isimli iki köpek ilk uzay turisti canlılar olarak tarihe geçtiler.

1961'in 12 Nisan’ında, Vostok-1 isimli uzay aracı, SSCB vatandaşı Yuri Gagarin’i uzaya götürerek diğer bir ilki gerçekleştirdi. ABD ise ilk insanlı uzay uçuşunu, 5 Mayıs 1961'de, Alan B. She-pard’ın 15 dakikalık serüveniyle hayata geçiriyordu. ABD, yörüngeye girebilen başarılı ilk insanlı uçuşunu ise, Şubat 1962'de, Mercury 4 isimli uzay aracındaki John Glenn’le başardı. SSCB ile ABD arasındaki rekabet bu alanda da iyice kızışmıştı. Haziran 1963'te Valentine Tereşkova uzaya giden ilk kadın olurken, kozmonot Aleksey Leonov, 18 Mart 1965'te, uzay yürüyüşünü gerçekleştiren ilk insan unvanını alıyordu. Apollo 11 uzay aracıyla Ay’a ulaşan ABD’li astronotlardan Neil Armstrong 20 Temmuz 1969'da aya ilk adımları attı. Gerçekleşip gerçekleşmediği zaman zaman tartışma konusu olan bu yürüyüşün tartışılamaz sonuçları; Sovyetlerin ay projesinden vazgeçip uzay istasyonları üzerinde çalışmaya yönelmesi ve ABD’nin Apollo programıyla ay görevlerine son verip uzay mekiği programına ağırlık vermesidir.

Diğer ülkelerin uzay programlarına baktığımızda; 2003 yılında Shenzou 5 uzay aracıyla Yang Livei adlı taykonotunu uzaya göndererek, insanlı uçuş gerçekleştiren üçüncü ülke olan Çin dikkat çekiyor. 1956'da bu alanda çalışmalara başlayan Çin 1970 yılında Dong Fang Hongl (Doğu Kızıldır 1) yapay uydusunu uzaya taşımıştı. Böylece SSCB, ABD, Fransa ve Japonya’nın ardından uzaya açılan beşinci ülke olmuştu.

Avrupa’da, Fransa’nın 1961'den itibaren önce çıktığı, uzay araştırmaları hususunda, 1974 yılında, 14 ülkenin bir araya gelmesiyle kurulan, Avrupa Uzay Ajansı (ESA) çalışmaların merkezinde duruyor. Uzaya gönderilecek araçları Fransız Guyanasındaki fırlatma üssünden yollayan ESA, 1990'lardan itibaren uydu fırlatma alanında öne çıktı. ESA’nın Ay’a gönderdiği ilk uzay araca SMART-1'in görevini başarıyla tamamlaması önemli bir noktayken, ayrıca Venüs’e gönderdiği Venüs Express ve Mars’ın yörüngesinde bulunan Mars Express uyduları sözü edilmesi gereken araçlarıdır.

İlk uydusunu Şubat 1970'te uzaya gönderen Japonya, 1994'e kadar uzay faaliyetleri kapsamında toplam otuz roket göndermişti. Uzay Asansörü projesi üzerinde çalışmaları olmasının yanı sıra Selene adını verdikleri Ay projesi ekseninde gönderdikleri Kaguya uydusu Ay yörüngesinden bilgi aktarmayı sürdürmekte.

60'lı yıllardan beri uzay çalışmaları yürüten, Hindistan’ın Uzay araştırmaları Örgütü (ISRO) geçmişten günümüze kendi roketlerini geliştirmeyi esas alan bir faaliyet içinde ve onun da ay projesi mevcut. Daha ufak çaplı da olsa Kanada, Arjantin, Brezilya, Kazakistan, İsrail ve Güney Kore gibi ülkelerin de uzay çalışmaları olduğunu belirtelim.

Değinilmemesinin eksiklik olacağı yukarıda bahsi geçmeyen kimi uzay araçları, araştırmaları da var. Bunlardan ikisi 1977'de 16 gün arayla fırlatılan ikiz uydular Voyager I ve Voyager II. Bu araçlar inceleme konuları olan Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün’le ilgili bilgileri aktardıktan sonra uzayda yol almaya devam ettiler ve hala da yol alıyorlar. Voyager I’in Dünya ile Güneş arasındaki mesafe için kullanılan 1 Astronomik Birim (A.B) (1 AB=150.000.000 km) mesafesini 100 kezden fazla geçerek Güneş Sistemi dışına çıktığı biliniyor.

Yine NASA’nın bu sefer Mars’a, 2004 yılında üç aylık çalışma için yolladığı Spiril ve Opportunity araçları halen faaliyette ve bilgi yollamayı sürdürüyorlar. 2006'da Plüton’a (ki aynı yıl gezegen tanımının değiştirilmesi ile artık kendisi gezegen olarak tanımlanmıyor) gitmesi için fırlatılan New Horizon aracının on yıl sonra hedefine ulaşması bekleniyor. Güneş Sistemi dışında da dünyaya benzer yaşanabilir gezegen olup olmadığını araştıracak olan Kepler Teleskopunu fırlatan NASA’nın başarısızlıkları, daha doğrusu kamuoyuna yansımasını engelleyemediği bariz başarısızlıkları da var. Bunlardan biri 1986'daki Challenger faciası iken diğeri Ekim 2003'te meydana gelen yedi astronotun ölmesine yol açan Columbia uzay mekiğinin havada infilak etmesiydi. 1999'da ise Mars’a gönderilen Mars Polar Lander (Mars Kutup Yüzey Aracı) iniş sırasında düşüp parçalanmıştı. Bu fiyasko diğer bir projenin de iptaline yol açmıştı. 2005'te Mars’ın yörüngesindeki uydular aracılığıyla tespit edilen donmuş su emareleri bu yarım bırakılan projenin kaldığı yerden ele alınarak değişik bir biçimde gündemleşmesine vesile oldu ve Phoenix (Anka Kuşu) adı verilen araştırma aracının Mayıs 2008 sonunda Mars’ta incelemelere başlayacak şekilde konumlandırılmasına yol açtı.

Tüm uzay çalışmalarını göz önüne aldığımızda şüphesiz en önemli projelerden biri Uluslararası Uzay İstasyonu’nun (UUİ) yapımı. ABD, Rusya, Japonya, Kanada, Brezilya ve Avrupa’nın birlikte 1998'de yürütmeye başladıkları projenin 2010'da tamamlanması bekleniyor. Geçtiğimiz haftalarda son güneş panellerinin takılması ve bakım çalışmaları için Discovery mekiği ile giden astronotların uzay yürüyüşleri ile gündemleşen UUİ’de şu anda sürekli olarak üç bilimci bulunuyor. Bu yıl içinde üç kişinin daha onlara katılması bekleniyor. 21.yüzyılın hemen başında başlayan uzay turizmi için UUİ hâlihazırda kısa süreli misafir ağırlayan bir nevi uzay oteli işlevi de gördü, görüyor.

Uzay çağı diye tabir edilen dönem içinde, 2005 yılı itibariyle, ABD ile Rusya’nın uzayda toplam iki bin askeri amaçlı uydusunun olduğu, diğer ülkelerin ise toplam kırk civarı askeri uydusunun bulunduğu biliniyor. Ayrıca 2008 yılı itibariyle 37 farklı ülkeden 464 kişi uzaya çıkmış bulunuyor; bunların 416'sı erkek 48'i kadın.

Sonuç olarak 50 yılı biraz aşkın zaman içinde insanlık yörünge istasyonları kurdu, gökyüzü teleskopları inşa edip uzaya gönderdi, Ay’a gitti, Güneş sistemindeki gezegenleri keşfetmek üzere uzay araçları üretti. Mars’a uzay araçları indirip oradan bilgiler topladı, hatta Güneş Sistemi dışına bile araştırma sondaları göndermiş oldu.

Peki, önümüzdeki dönem için uzayda gerçekleştirilmesi hedeflenen projelere neler?

Önümüzdeki dönem uzay planları ABD eski Başkanı George W. Bush, temsil ettiği ABD emperyalizminin uzaydaki hedeflerini 2004 yılı başında “2015'te ayda şehirleşmenin başlaması 2030'da Mars’ın fethedilmesi” olarak formüle etti. Ayrıca “2030 yılma kadar Mars’ı fethetmeyi planlayan ABD, 2015'te üç hareketli üniteyle Ay yüzeyinde yerini alacak. On yıl sonra 2025 yılında ilk inşaatlara başlanacak ve bu gezegende şantiye kurulacak. Ayrıca bu tarihte Amerika, Avrupa ve Çin merkezli biner kişilik büyük şehirler kurulmuş olacak.

Oksijen ve su üretilmeye başlanacak. Mars’ın fethinden sonra insanlığın yüzü Jüpiter’e dönecek, 6 aylık bir yolculukla gidilen Jüpiter’de 2050 yılında araştırmaların başlanması hedefleniyor. NASA’nın Jüpiter’in keşfi için de 2050 ile 2100 yılları arası 1 trilyon 500 milyon dolar harcaması öngörülüyor.” (Uzay Dopingi başlıklı yazı Akşam Gazetesi, 04/13/04)

Bu hedef ve planların kapitalizmin güncel kriziyle bağlantılı olduğu açıktır. Dünya Doğal Hayatı Koruma Vakfı’nın (WWF), Yaşayan Gezegen 2008 adlı raporu, çarpıcı bir gerçeği ortaya koyuyor. “İnsanoğlu” (siz sermaye diye okuyun!) “bu tüketim hızıyla 2030 yılında ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için iki gezegene daha ihtiyaç duyacak.” Aynı rapora göre; “İnsanlığın doğal kaynaklara yönelik talepleri”, “Dünya’nın kendini yenileme kapasitesini yüzde 30 oranında aştı.” “Son 45 yılda insanın gezegen üzerindeki baskısı iki katma çıktı.”

Dün tek tek ülkelere sığmayan ve dünyaya yayılan (küreselleşen) sermaye, bugün artık dünyaya da sığmıyor. En büyük üretici güç olan doğayı tahrip ediyor. Azamı kar hırsını tatmin etmek için gezegenimizi çölleştiriyor. Adım adım dünyayı yok oluşa sürüklüyor. ABD emperyalizmi, bu gelişmeyi yanıtlamak için uzayın fethi çalışmalarına ağırlık veriyor. 16. yüzyılda Beyaz Adam’ın ekonomik-sosyal olarak daha geri Amerika kıtasını fethetmesi ve sermaye egemenliği sistemine entegre etmesi gibi, 21. yüzyılda da Beyaz Adam, (bu kez Sam Amca suretinde) Mars’ı fethetmek ve sömürgeleştirmek istiyor. Bunun ne kadar mümkün olduğunu aşağıda tartışacağız. Ancak yine de sermaye hareketinin yönü, emperyalizmi bu doğrultuda itiyor.

NASA’nın da içinde olduğu bir proje kapsamında uzayda elektrik enerjisi üretip dünyada kullanmak hedefleniyor. Pennsylvania Üniversitesi Mekanik Mühendisliği Bölümünden Prof. Dr. Noam Lior, kaynak bulunması halinde on beş yıl içerisinde uzayda üretilecek enerjinin dünyada elektrik olarak kullanılabileceğini vurguladı.

NASA’nın bir diğer önemli projesinin amacı, ağır roketleri yörüngeye fırlatmakta karşılaşılan sorunları engellemek için yer çekimini bir biçimde perdelemeyi başarabilmek. Proje gerçekleşirse netice itibariyle harcanan yakıttan da tasarruf sağlanacak. Bu proje için 1999 yılında bütçe ayrılmıştı. Çoğu bilimci bunu olanaksız görse de, getireceği olası kazançlar yönünden araştırmaya değer gördü NASA.

Ayrıca ESA ile birlikte Jüpiter’e ve onun buzul uydusu Europa’ya bir uzay aracı yollama projesi de oluşturdu NASA. İki kurum beraberce Satürn’e yolladıkları Cassini-Huygens uzay aracından sonra işbirliklerini böylece devam ettirmeyi uygun buldular. Daha sonra da ortak bir proje oluşturup Satürn’ün uyduları Titan ve Enceladus’a seyahati planlıyorlar.

Uzay çalışmalarında hala başı çeken ABD emperyalizminin belli başlı planları, hedefleri bunlarken UU1 eksenli farklı projeler de gündemde.

Bunlar dışında Çin’in yerden fırlattığı bir füzeyle yörüngedeki bir uydusunu vurup düşürmesi, ulaştığı asken teknoloji bakımından, diğer emperyalistleri tedirgin etti. Ayrıca yürüttüğü Ay projesinde bu tempoyla ilerlemeye devam ettiği koşulda Çin’in 2017'de Ay’a ulaşması bekleniyor.

Hakeza Japonya’nın da Ay’a ulaşma amaçlı bir projesi var, ön çalışmalarını yolladığı Kaguya uydusuyla sürdürüyor. Venüs’e gitmeyi de hedefleri arasına almış durumda.

Ariane roketlerini geliştirmesiyle uydu fırlatma sektöründe öne çıkan ESA ilk insanlı uzay uçuşunu yapmayı ve ayrı bir projeyle Ay’a ulaşmayı planlamakta. 3,7 milyar Euro’ya çıkacağı öngörülen Galileo Projesiyle Küresel Yer Belirleme (GPS) sistemi benzeri bir uydu zinciri oluşturmayı planlayan ESA’nın, farklı uzay ajansları ile beraber yürüttüğü projeler de söz konusu.

Hindistan Uzay Araştırmaları Örgütü’nün (IS-RO) yine Ay’a araç gönderme ve 2020 itibarıyla da insanlı görevi hayata geçirme projeleri mevcut.

Ayrıca uzun yıllar ABD ile uzayda neredeyse tek rakip olarak yarışan SSCB dağıldıktan sonra kurulan Rusya ise neredeyse yirmi yıldır süren geride kalmışlığını değiştirmeyi, öne çıkmayı hedefliyor. İçinde bulunduğumuz yılda insansız uzay aracını Ay’a indirme planı, ayırdığı bütçede geliştirdiği en önemli projelerden biri. Kırk yıl önce askıya aldığı ay projesinden sonra ağırlık verdiği uzay istasyonları projeleri de, diğer güçlerle ortak inşa etmekte olduğu UUİ ile bir düzeye ulaşmış oluyor.

Böylece belli başlı yaşama geçmiş ya da gelecek uzay projelerini kısaca ele almış olduk. Özel olarak değinmeyi gerektiren bir alan da miladı 21. yüzyılın hemen başı sayılan Uzay Turizmi.

Uzay Turizmi

Hâlihazırda esasen UUİ’ye yapılan, orada birkaç gün kalınan geziler Uzay Turizmi olarak ele alınıyor. Oysa Moskova yakınlarındaki Star City kozmonot eğitim merkezinde çeşitli faaliyetlere katılmak, ABD’deki Zero G şirketinin 1993'ten beri düzenlediği özel dizayn edilmiş uçak ile parabolik uçuşlarda yer alıp yerçekimsiz ortamı yaşamak, bir MİG31 ile 21 km yüksekliğe çıkıp yörünge altında üstümüzde uzayı, altınızda mavi gökyüzünü gözlemlemek gibi etkinlikler de aynı sektör içinde sayılan farklı faaliyetler. Bunların hepsinin ortak noktası pahalı olmaları; özellikle UUİ’ye yapılan ve daha ötelere yapılması planlanan gezilerin hedef kitlesi dünyamızın en zenginleri başka bir tabirle en sömürgenleri.

Uzay istasyonuna para karşılığı yolcu götürme işlemleri 1990'lı yılların sonunda Mir uzay istasyonu’ndan sorumlu Mir Corp şirketinin, istasyonun bakım harcamalarını karşılayabilmek için arayışa girmesiyle başlıyor. Ömrünü doldurduğu için kontrollü bir şekilde dünyaya düşürülen Mir Uzay İstasyonu, bu yüzden ilk uzay turistini ağırlama şerefine nail olamadı.

Rus Uzay Ajansı ile bağlantılı Space Adventures şirketi tasarıyı hayata geçiriyor. 20 milyon dolar ödeyerek bu seyahate ilk 28 Nisan 2001'de Dennis Tito çıkıyor. İlk uzay turisti unvanını alırken uzaya çıkan 415. kişi oluyor. Bugüne kadar onu dört kişi daha takıp etti. Şirket ve Rus Uzay Ajansı bu maceraperestler sayesinde toplam 100 milyon doları kasalarına koymuş oldular.

Uzaya. bu şekilde turistik yolculuk gündeme geldiğinde ilkin NASA, ESA, Japon Uzay Ajansı (JAXA) ve Kanada Uzay Ajansı fikre sıcak bakmadıklarını bildirmişlerdi. Ancak 2005'te NASA Başkanı olan Michael Griffın uzay turizmi programına artık tam destek vermekle kalmıyor, uzay araştırmalarının özelleştirilmesini de savunuyor.

NASA’nın yaptığı araştırmaya göre bu sektörde on milyar dolarlık bir pazar oluşması işten bile değil. Bu alana yönelen yatırımcılar, özel uzay limanları yapımından kendi roket şirketlerini kurmaya kadar, değişik projelere 500 milyon dolarlık yatırım yaptılar bile. Bu yatırımcılar arasında Space Adventures ve Virgin Galactic şirketleri başı çekiyor. UUİ’ye turistleri yollayan Space Adventures şirketi 15 milyon dolar karşılığında 1,5 saatlik uzay yürüyüşü yaptıracağını şimdiden duyurdu. Bu yolculuğa çıkabilecek bin kadar varlıklı insan olduğunu hesapladı. Aynı şirket 100 milyon dolar karşılığında Ay’ın çevresinde bir tur atılıp dönülecek yolculuklar için rezervasyon almaya da başladı.

Özel uzay şirketleri uzay uçağı modelleri de üretmeye girişti hatta bunların inip kalkmasına uygun özel uzay limanları da inşa ediyorlar. Virgin Galactic şirketi New Mexico’da 2007 yılında Spaceport America adını verdiği uzay limanının yapımına başladı. 2010'da kullanıma açılacağı hesaplanan bu liman 200 milyon dolara mal olacak ve ABD’deki ilk özel uzay limanı olacak. Aynı şirket deneme uçuşlarını yapmış ilk uzay tayyaresine de sahip. Şirket yörünge altı uçuşlara uzay limanını kullanıma açtığı yıl beş uzay uçağından oluşacak bir filoyla başlamayı hedefliyor. Bunlarda yer almak için şimdiden yüz kişi 200.000 dolarlık biletlerini almış durumdalar.

Bir diğer uzay şirketi Avrupa’nın havacılık alanındaki önemli kurumu EADS bünyesindeki Astrium şirketi. Yapımı için 2 milyar dolar harcanan uzay uçağı ile ilk uçuşunu 2011'de yapmayı planlıyor.

Uzay Turizmi çerçevesinde üzerinde çalışılan bir diğer alan da Uzay otelleri yapımı. ABD’li Bigelow Aerospace şirketi şimdiden Genesis I adlı şişme bir uzay istasyonunu ve daha gelişmiş modeli olan Genesis ll’yi uzaya yolladı. Şirket dört haftalık konaklama için 15 milyon dolar verecek kişileri 2012'de ağırlamayı hedefliyor. Aynı sektörde farklı iki ABD şirketi dışında bir de İspanyol Galactic Suite şirketi söz konusu. Bu şirket üç günlük konaklama için dört milyon dolar verebilecek 40.000 kişi bulunduğunu hesaplamış; 2012'de başlamayı planladığı Uzay Otelciliği işi için şimdiden 18 kişi rezervasyon yaptırmış. Bu şirketin kurucusu ve yöneticisi Xavier Claramont uzay turizminin, uzay endüstrisinin lokomotifi olacağı savunuyor.

Bu konuda, uzay teknolojileri konusunda danışmanlık şirketi Euroconsult’un başkan yardımcısı Rachl Villain, bütün bu girişimlerin para meselesine gelip dayanabileceğini düşünüyor: “Uzay çok para gerektiriyor. Özel sektörün nereye kadar gidebileceğini kestirmek kolay değil...” derken önemli bir noktaya parmak basıyor.

Devletlerin nispeten dışında duruyor gibi gözlemlenen bu sektörü ele aldıktan sonra, uzay alanında çalışmaları bulunan devletlerin ayırdıkları bütçelere, planları ile paralel veya çelişik maddi durumlarına ve bu hususta kamuoyuna yansıyan tartışmalarına göz atalım.

ABD’nin 2006 yılında NASA’ya ayırdığı bütçe 15 milyar doların üzerindeyken Savunma Bakanlığı’nın uzay araştırmalarına ayrılan miktar ise 23 milyar dolar civarıydı. (Kaynak: ABD Hükümeti Uzay Bütçesi, Paul Showcross’un Ekim 2006 raporu). İki kuruma ayrılacak toplam uzay bütçesi aynı kaynağa göre tahmini olarak, 2007'de yaklaşık 43-44 milyar dolar, 2008 ve 2009'da ise 46-47 milyar olacaktı. Raporun yazarı Paul Showcross bu artışın sınai altyapı tarafından karşılanmayacak kadar çok olduğunu tartışıyordu.

ABD’nin durumu buyken 2007'de Rusya’nın ayırdığı kaynak 1.34 milyar dolardı. Bu bütçeyle Rusya Fransa’dan 400 milyon dolar, Japonya’dan ise 600 milyon dolar daha az para harcıyordu. Avrupa Uzay Ajansı ise kendi programlan için 4.3 milyar doları gözden çıkarmaktaydı 2008 yılında Rusya ayırdığı bütçeyi iki katma çıkarmayı hedefliyordu.

Bu tablolardan da ortaya çıktığı gibi ABD emperyalizmi uzay araştırmalarına ayırdığı bütçe ile açık farkla önde gidiyor. Çin’in kamuoyuna açıkla» masa da ciddi bir kaynak ayırdığını göz önüne almak gerekir. Peki, söz konusu alanın en önemli aktörü ABD için proje-bütçe dengesi ne durumdadır? Uzay çalışmalarına hedeflerine uygun maddi yatırım yapabilmekte midir?

ABD eski Başkanı Bush’un 2004 yılı başında belirlediği yeni hedefleri yazan internet sitesi bu iddialı hedeflerin belirlenmesinde Bush’u etkileyen faktörün 2003 Ekim’inde infilak eden ve yedi astronotun ölümüne neden olan Columbia uzay mekiğinin başarısız olduğunu belirtiyor. Nitekim bu faciadan sonra halkın gözünde temize çıkamayan NASA ve Pentagon’un en önemli tedarikçileri olan Boeing ve Lockheed Martin şirketlerinin Bush’a yoğun baskı yaptığı ifade ediliyor. Sonuçta Bush’un NASA’ya destek vermekten başka çaresinin kalmadığı anlaşılıyor. Hedefleri bu baskı altında alınmış abartılı kararlar olarak yorumlasak bile bu ABD’nin 2030 yılına kadar uzay projeleri için 600 milyar dolar yatırım yapacağını 2004 yılında ilan etmiş olduğu gerçeğini değiştirmez.

“NASA 50. yılında da en büyük” başlığıyla Sabah Gazetesinde (09/25/08) yer alan bir yazıda Bush’un 2004'te koyduğu hedeflere atıf yapan bazı NASA yetkililerinin, kurumun bütçesinin bu iddialı keşifler için yeterli olmadığını söyledikleri aktarılıyor. NASA’nın kaynak yetersizliği nedeniyle 2010'da tamamlanacak UUİ’ye üç mekiğin uçuşlarının durdurulacağı ve bu sayede uzay seyahatleri ve Ay’a gidiş için üzerinde çalışılan Orion uzay aracı için maddi kaynak sağlanabileceği ifade ediliyor. Bunlara rağmen Orion’un da en erken, en iyi ihtimalle 2015'te uçabileceği ekleniyor. Bu durumda ABD şu ana kadar 100 milyar dolar harcadığı UUİ’ye ulaşmak için yıllarca Rusya’nın Soyuz uzay araçlarına bağımlı kalacak. Hatta bunu göz önüne alarak ABD, İran ve Kuzey Kore’ye silah göndermesi nedeniyle Rusya’ya uyguladığı ticari ambargodan NASA’yı muaf tuttu. Ancak Gürcistan’ın Güney Osetya işgali sonrası Rusya ile aralarında çıkan kriz durumuyla beraber bu muafiyet sürdürülebilir mi bilinmiyor. Ayrıca NASA’nın uzay servisleri değişimlerinin hızlandırılması için bütçeden yeni kaynak ayrılması talebi reddedildi. Dr. Griffin 2008 yılında “ABD’nin yeni başkanı kim olursa olsun uzay servislerinin uçuşunu sürdürmenin dışında alternatif bir politika göremediğini” söylüyor ve “aksi tutumun kullanamayacakları bir uzay istasyonu inşa ettiklerini ve 100 milyar doları çöpe attıklarını söylemek” anlamına geleceğini ifade ediyor.

Uzay Sektörü Ekseninde Devlet Bütçeleri

 

yüzdesi

(milyon Avro)

yüzdesi

Sayısı

AB

34%

92.392

36.2%

477.840

Japonya

3%

7.609

2.2%

29.040

Kanada

5%

13.044

6.1%

80.520

Diğer

4%

10.326

7.7%'

101.640

ABD

55%

149.457

47.8%'

630.960

Toplam

100%

271.740

100.0%

1.320.000

Piyasa Hakimiyet, 2006, Hakan Atalan,

Aviation Türk sayı 1. www.aviationturk.com

Sermayenin Uzay Açılımı

Devasa bütçelerin ayrılmasıyla yürütülen uzay çalışmaları içinde yeni belirlenen hedefler, hayata geçmesi planlanan projeler şu ana kadar aktarılmış olan kaynaktan daha fazlasına ihtiyaç duyuyor. Hâlihazırda bu alanda başı çeken emperyalistler bütçelerinde gerekli miktarı ayıracağını duyurmuş olsa da bu duyuruların son büyük krizden önce yapıldığını göz önünde bulundurmak gerekir.

Uzay alanının sermayeye düzen içinde yem bir “kurtuluş”, yaşamını idame ettirme alanı açma olasılığı var mı? Kapitalizm, krizi bu sefer uzaya açılım yaparak mı savuşturacak?

Yukarıda hayata geçmiş ya da geçmesi planlanan uzay projelerine dair bir özet sunmuş olduk. Uzay Turizmi diye adlandırılan sektör dışında hepsinin ortak bir yönü var. Hepsi dünyada yaratılan kaynağın araştırmalara, projelere seferber edilmesine dayanıyor, gidilen yerlerde herhangi bir kara yol açmıyorlar. Günümüzde bu alanlar tam anlamıyla mavi-gezegen emekçileri üzerinden elde edilen artı-değere dayanıyor, sermaye kendini dünyada üretip, artırıp uzayda harcıyor; uzayda sermaye artmak bir yana kendini yenileyemiyor bile. Yani uzay çalışmaları şimdiki durumda sermayeyi yutan bir işleve sahip.

Dünyadaki pratiğinden de yeterince tecrübe ettiğimiz gibi sermaye, insanlık adına diye imajladığı konular dahil, kendini çoğaltmayacağı bir işe yatırımı süreklileştirmez. Ancak uzayda ve uzay eksenindeki çalışmalarında şu an çoğalmıyor, çoğalamıyor olması çoğalmayı hedeflemediğini göstermez. Nitekim egemenler harcadıkları sermayeyi sonradan misliyle geri kazanacaklarını düşünmekteler. Uzun vadeli bir yatırım olarak hesap yaptıkları aşikâr. ABD emperyalizmi hedeflerini ilan ederken diğer gezegenlere ulaşmayı kendileri cephesinden “fethetmek” diye ortaya koyuyor. Bilinir ki fethe çıkanlar yaptıkları, yapacakları harcamanın kat kat fazlasını elde etme hedefindedirler; aksi halde böyle bir yönelime girmezler. Dolayısıyla kullandıkları terminolojiyle dahi kaz gelecek yerden tavuk esirgememe prensibiyle hareket ettikleri açığa çıkmakta.

Bu konuda bir parantez açmakta yarar var. Emperyalistlerin “Güvenlik Doktrinleri” var; bununla sistemlerini ezilenlere karşı koruma, rekabet halinde oldukları farklı güçlere karşı tedbir alma, olası savaşlara hazırlanma kaygısı güderler. Güvenlik doktrinleri eksenindeki projeleri sömürücülerin, sömürgecilerin yapmak zorunda oldukları yatırımlardır. Bu yatırımlar sonucunda diğer sektörlerde olduğu gibi hemen kar etmeyi, artı-değer sömürüsüyle zenginleşmeyi hedeflemeyebilirler. Bunun yerme uzun vadede sistemlerinin bekasını sağlamak ve iç rekabetlerinde hâkimiyet alanlarını korumak veya genişletmek suretiyle toplamda karlarını artırmayı güven altına almayı önemseyebilirler. Uzay çalışmalarında dünyada istihbarat toplamak için geliştirdikleri projeler bunlara örnek sayılabilir.

Bunların yanı sıra, dünyada üretilen çöplerin uzaya boşaltılması, uzaydaki uyduların dünyadaki iletişim sektörü için üretim aracı olarak kullanılması gibi sermayenin üretim sürecine dahil olan ilişkileri de geçerken belirtelim.

Peki, uzaydaki araştırmaların geldiği aşamada dile getirilen hedefler ışığında baktığımızda sermayenin uzayda kendini çoğaltma, sistemini uzayda inşa etme olanağı gözüküyor mu? Gezegenlerin sömürgeleştirilmesi, uzayda yeni pazarlar açılması mümkün mü?

Sermaye nihayetinde kapitalizmde bir kategoridir. Kapitalizm de metayı, meta değiş- tokuşunu, artı-değer sömürüsünü, pazarı vb. gerektiren bir sistemdir. Sömürgeleştirme keşiften farklı bir edimdir; insanlar arası (haydi mevzu-u bahis uzay olduğu için genişleterek ele alalım) canlılar arası bir sisteme dayanarak yaşam bulan, bulabilecek ekonomik ilişkinin bir işlevidir, bir yönelimidir. Henüz Ay’da veyahut herhangi bir uyduda, gezegende insansı bir canlıyı geçiyorum, canlıların evriminin ilk aşamasında yer alan bir bakteri bile bulunamamışken sermaye neler üzerinden neyi sömürgeleştirip artı-değer üretimine yönelecek?

Sömürgeleştirmeyi hammadde kaynaklan sayesinde mi gerçekleştirecek? Henüz hiçbir gezegen veya uyduda herhangi bir hammadde kaynağına ulaşılamadığının bilinmesi gerekir. Velev ki ulaşılmış olsun, hammaddeyi kaynağından iş görecek miktarda çıkarmak, işlemek, üretiminin çeşitli safhalarında kullanmak, en iyi ihtimalle bunlar bir şekilde yapılabildikten sonra dünyaya taşıyıp pazara sunmak için büyük araç-gereçler, insanlar götürüp geri döndürme şu an ancak fantastik bir fikir olarak ele alınabilir. Kaldı ki somut girişilen projeleri geçelim, hedef olarak ifade edilen projeler, Ay dışında, diğeı gezegenlerin ve uyduların yörüngesine sadece gözlem uyduları ve araştırma yapmak için yüzeylerine insansız uzay araçları yollamaktan ibaret. Yani oraların şu anda hammadde kaynağı olarak değerlendirilmesi projelerde dahi geçmeyen bir durum.

Sonuç olarak uzaya kapitalizmi taşıma, oralarda pazar oluşturma, sömürgeleştirmeye girişme vb. şu an için değerlendirilmeyi hak eden gerçekçi bir ] ihtimal değil; emperyalistlerin hedef olarak bile ortaya koyamadıkları, koymadıkları bir yönü ele alıp ciddi bir olasılık olarak gündemleştirmenin pek de bir gereği yok.

Yazının “Önümüzdeki Dönem Uzay Planları” başlığında geçen dikkat çeken hedeflerden biri Ay’da 2025'te biner kişilik koloniler kurulması. İlkin kurdukları koşulu ele alalım. Sermayenin nefes borusu olabilmeleri için kolonicilerin belli bir üretim ilişkileri sistemi kurması gerekir. Hangi sistemi, nasıl kuracaklar? Henüz orn-onbeş kişilik grupların bile uzun vadeli-projelerde yaşamlarını sürdürebilmeleri için ihtiyaç duydukları suyun, yiyeceğin karşılaması hususunda sürekli dünyadan takviye yapma dışında bir çözüm bulunmuş değil. Bunlar dışında insani gereksinmenin diğer bir yönü olan tuvalet bile bir sorun. Geçtiğimiz yıl UİU-l’de sürekli bulunan üç kişinin kullandığı tuvaletteki bir arıza dahi büyük sorun yarattı; sorun şans eseri, on beş gün sonra oraya gitmesi çok önceden planlanmış uzay mekiğine arızalı parçaların tespit edilip yeniden üretilip yetiştirilmesiyle aşılabildi. Bin kışının üretim yapmasını, kendi içinde sınıf hiyerarşisi oluşturarak medenileşmesini (şehirlileşmesini) geçelim, doğal insani ihtiyaçlarını dünyadan karşılama ihtimali de gerçekçi değil; kar getirmeyen bir çalışmaya, uzun süre bin kişilik ihtiyacı karşılamayla beraber, sürekli masraf yapacak burjuvalar olduğu düşünmek sermaye sahiplerinin yaşama, düşünüş mantığını kavramamanın sonucu olabilir ancak.

Şu ana kadar sadece Neil Armstrong’un (önceden belirttiğimiz gibi bunun gerçekleşip gerçekleşmediği de tartışmalı bir nokta) birkaç adımı var Ay üzerinde. Diğer ülkeler Ay yüzeyine hiç ulaşamamış durumda ve ABD de Ay’a en erken 2015'te tekrar gitmeyi hedeflemekte. Gidecekler, on yıl içinde bin insanı ve gerekli malzemeleri taşıyıp koloni kuracaklar. Size de büyük bir psikolojik harekâtın unsuru gibi gelmedi mı?

Uzay faaliyetleri içinde uzay turizmi masrafın müşterilerden karşılanması niteliğiyle ıstisna-i bir sektör sayılabilir. Yatırım yapan özel şirketler (ve bazı devletler) giderlerinin karşılığını turistlerden hatta turist adaylarından çıkarmakla kalmıyorlar belli bir karı da hedefliyorlar. Ki yaşama geçirebildikleri koşullarda kar da sağlarlar; aksi halde hiçbir burjuva bu alana yatırım yapmaya yönelmezdi, yönelmez.

Uzay Turizmi nihayetinde dünya üzerindeki sömürücü kapitalist sistemin egemen unsurlarının ilgilenebildiği bir sektör. Doğal olarak emekçilerden elde edilen artı-değerle oluşan servete dayanıyor. Sadece sektörü oluşturan şirketler değil, her bir turist de sistemden, emperyalist küreselleşme sürecindeki asalaklıktan ziyadesiyle faydalanan insanlar. O zaman son krizin bu sektörü etkileyeceğini öngörmek için kâhin olmaya gerek yok. Krizin kavurucu yakıcılığı tam anlamıyla hissedilmeden önce de Euroconsult başkan yardımcısı uzay araştırmalarının çok masraflı olmasından dolayı uzay turizmi eksenindeki çalışmaların özel sektör tarafından sürdürülebilirliği konusunda çekincelerini dile getirmişti. Kriz günlerinde yaşanılan karşılığı üretimde olmayan balon-sermayenin boş kısmının hızla yok olması, karşılığı olduğu varsayılan kısmının da erimesi tüm büyük burjuvaların servetinde düşüşlere yol açtı. Bu, uzay turizmine yatırım yapanları hem doğrudan hem de potansiyel müşterileri etkilemesiyle dolaylı olarak etkileyecektir. Ortaya konulan hedeflerin birçoğunda küçültme-daraltma yaşanacağı gibi, girişilen projelerde de yarım bırakmaların gündemleşmesi sürpriz sayılmaz.

Özel sektörü etkileyecek kriz uzay çalışmaları yapan devletleri de etkileyecektir. Uzaya ayırdıkları bütçelerde ciddi kısıtlamalara gidecekler, bazı projelerden vazgeçeceklerdir. “Güvenlik” kaygısıyla yürüttükleri dünyayı uydular aracılığıyla gözlemleme vb. gibi militarist projeleri dışında büyük caymalar, geri çekilmeler olacaktır. Dünyada başı zora girmiş özellikle emperyalist burjuvazinin devletlerinin uzayda kısa vadede karşılığını alamayacaklarını bildikleri yatırımlarda ısrarcı olacaklarını beklememek gerekir.

Uzun sözün kısası egemenler için uzaya sermaye aktarımı, yatırım, orada yeni pazarlar açma yeni sömürge alanları açma, yeni hammadde kaynaklarına ulaşma yoluyla paçayı kurtarma ihtimali görünür gelecekte gözükmüyor. Dünyadaki egemenliklerinin ömrünü biraz daha uzatmak için silah, istihbarat vb. için projelerini sürdürmek bile, kendi aralarındaki rekabetin artmasıyla da, daha zor bir hale gelecektir. Emperyalistlerin, kapitalistlerin içinde oldukları krizden bu yolla da çıkma olasılıkları yok, onlar için hala çıkış yok. IMF Başkanı’nın dahi ezilenlerin isyanını beklediği, bu beklentiyi dillendirdiği günlerde rahatlıkla denilebilir ki: Krizin devamı ezilenlerin “gülümseyen geleceği” yani ‘komünizm şafağı”.

Şafak söktükten sonra kaynakların tüm insanlık çıkarına planlı kullanımını örgütleyecek olan komünistler, yeryüzünde geride kalmış dönemin ezilenlerinin ihtiyaçlarını acilen karşılamayla beraber Uzay Çağı’nın da ikinci perdesini açacaklar. İşte o zaman uzay araştırmaları, keşifler fethetme, kar etme, sömürgeleştirme bakış açısına sahip olanlardan kurtulmuş bir biçimde tüm insanlığın çıkarına hizmet edecek.

Kaynakça

- Uzay Turizmi Bölümündeki veriler esasen Bilim ve Teknik dergisinin Haziran 2008 (487) sayısında yayınlanan Çağlar Sunay’ın “Uzay Turizmi’” yazısına dayanmaktadır.

- Bilim ve Teknik Dergisinin 478, 484, 485, 486, 487, 488, 489, 490, 491 (Ekim 2008) sayılarındaki konuyla ilgili makaleler

- www.ntvmsnbc.com sitesinde ki konuyla ilgili yazılar, haberler

- www.tumgazeteler.com sitesinde bulunan haberler, makaleler

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi