Arjantin 2001: Başkaldırının Araçları, Biçimleri

Arjantin, 70’li yılların ikinci yarısından itibaren Latin Amerika’yı kasıp kavuran askeri cuntaların beyaz terörle uyguladıkları neoliberal politikaların başlıca laboratuvarlarından biri oldu. Ardından halkın demokratik mücadeleleri sonucunda geriletilen faşist cunta, yerini sivil hükümete bıraksa da neoliberal politikalar doludizgin sürdü.

Arjantin’de neoliberal politikaların doruğuna vardığı dönem, 1990’da hükümete gelen Carlos Menem Hükümeti dönemi oldu. Menem Hükümeti, IMF’nin ilk elden 132 milyar dolarlık kredi karşılığında dayattığı “yapısal uyum programı”nı harfiyen uyguladı. Sanayi işletmeleri yok pahasına yabancı tekellere satıldı. Bankacılık, elektrik, su, telefon, sağlık ve eğitim başta olmak üzere birçok sektör özelleştirildi. 1990’lı yılların ikinci yarısından itibaren sosyal hakların gaspı tırmandı. Buna Menem Hükümetinin silah ticaretinden uyuşturucu kaçakçılığına uzanan kabarık yolsuzluk sabıkası ve cunta döneminin sorumlularına yönelik dokunulmazlık yasasını çıkarması eklendi. Merkezinde cuntacılardan hesap sorma hareketinin durmaya devam ettiği toplumsal mücadelelerde kabarış yaşandı.

1997 yılında durgunluk dönemine giren Arjantin ekonomisi, 2001’de derin bir ekonomik krizin pençesine düştü. Binlerce işletme kapandı, yüz binlerce insan işsiz kaldı. Orta sınıfların banka hesapları donduruldu. Sanayi bölgeleri hayalet kentlere dönüştü. Başkent Buenos Aires’te % 16-18 olan işsizlik rakamı ikiye katlandı, emekçi semtlerde %50-60’lara dek fırladı. 39 milyonluk ülke nüfusunun %50’den fazlası yoksulluk sınırının altında yaşamaya mahkûm oldu.

Kriz, yıkıma uğrayan orta sınıfları, işsizliğin çığ gibi büyüdüğü emekçi semtlerini, işçileri, kadınları, gençleri sokağa döktü. 2001 yılı içinde çok sayıda grev ve genel grev, yol kesme ve gösteriler düzenlendi. Aralık 2001’de mevduat çekimini haftalık 250 dolar ile sınırlama kararının açıklanmasıyla orta sınıfların tencere tavalı isyanları doruk noktasına vardı. Ekonomi Bakanı Domingo Cavallo istifaya zorlandı. Devlet Başkanı Fernando de la Rua’nın (1999 seçimlerinde koltuğa oturmuştu) tüm bunların üstüne gelen sıkıyönetim kararı ateşe benzin döktü ve 19-21 Aralık günlerinde, dört devlet başkanını koltuğundan eden Argentinazo patlak verdi. (Argentinazo, Arjantin Ayaklanması demektir ve 2001 Aralık isyanına Arjantinlilerin koyduğu isimdir. Biz de bu ismi kullanacağız.)

Argentinazo, sadece ülkede değil Latin Amerika çapında yaşanmakta olan halk isyanlarının o günkü doruk noktasını oluşturuyordu. Bu deneyimin açığa çıkardığı zengin mücadele araç ve biçimleri, bütün dünya işçi ve ezilenlerine ilham verdiği kadar, çok sayıda incelemenin konusu oldu. Arjantin’de kriz sonrasında açığa çıkan ya da daha önce var olup kriz döneminde yaygınlaşan eylem biçimleri, işbirlikçi hükümetlerin neoliberal politikalarına karşı bir isyan niteliğinde oldukları kadar, sarı sendikaların ihanetine, yasak savmacılığına ve hava boşaltma eylemlerine dönük büyük tepkinin izlerini de taşıyor. Bu biçimlerin kimi 90’lı yıllarda denendi. Kimi kriz sonrasında açığa çıktı. Kimi Peronizm döneminin bazı açılımlarından esinlendi. Kimi ise, Videla cuntası öncesinden kalan ve diktatörlük döneminde toprağa gömülen savaş baltalarının ve silahlarının yeniden ortaya çıkarılmasından ibarettir.

Bu biçimlerin birçoğunun ortak özelliği, Arjantin’in özgün tarihsel ve güncel koşullarının koşulladığı, kitle basıncıyla korunan burjuva demokrasisi ortamında gücünü uzun ömürlülüğünden alan biçimler olmaları. Argentinazo, dört devlet başkanını devirecek şiddette bir kitle kalkışmasıydı. Öte yandan öznel koşullar da iktidarın işçi ve emekçilerce alınmasına olanak vermiyordu. Bu koşullar altında, cunta döneminde 30 bin kişinin kaybedildiği ve cuntacılardan hesap sorma hareketinin bütün dünyaya örnek oluşturduğu bir ülkede, devlet bu kitleyi alışılageldik zor yollarıyla tümden bastırma şansına sahip değildi. Argentinazo’nun patlak vermesinde bardağı taşıran son damla olan sıkıyönetim ilanı bunu kanıtlamıştı.

Elbette Arjantin burjuvazisi zor araçlarını da elinden geldiği her an devreye sokmaktan geri kalmadı. Yine de esas politikası burjuva demokrasisiyle yatıştırma ve hareketin önderlerini ve militan bölüklerini kimi sınırlı tavizler karşılığında satın alma ya da pasifleştirme oldu. İşsizler hareketinin belli başlı iki önderinden biri olan Luis D'Elia'nın ve Plaza de Mayo annelerinin sembolleşmiş önderlerinden Hebe Bonafini’nin, örgütlerinin fonlanması karşılığında pasifize edilmesi, “kooptasyon” adı verilen bu politikanın ne denli etkili olduğunu göstermektedir.

Böylece Arjantin halkı, burjuva iktidara son verip iktidarı almaksızın, kapitalizmin ekonomik yasalarının dışına çıkan kimi formları, kapitalist üretimin sınırları içinde uzun süre hayata geçirmeyi sürdürebileceği iktidar boşluklarına sahip oldu. Arjantin devleti ise, işçi ve emekçilerin burjuva hükümetlere odaklanmış öfkesini iktidarı alma hedefine evriltebilecek dizginsiz zordan uzak durarak, kapitalizm sınırları içinde uzun süre yaşama ihtimali bulunmayan bu formları mücadeleciliğinden soyundurma yoluyla yavaş yavaş sisteme geri emmeyi başarma koşullarına sahipti. Bu biçimler, anarşistlerin, postmodern ideologların, çeşitli reformcu akımların, burjuva iktidara dokunulmaksızın başka bir dünyanın mümkün olabileceği tezlerine de bayrak oldu. Burada konumuz bakımından önemli olan, zengin mücadele deneyimlerine sahip Arjantin’in ülkemizle bütün benzerliklerine rağmen oldukça özgün özellikler taşıdığı ve bu araçların ülkenin özgünlüklerinden ayrı ele alınmasının, ne bu araçların olumluluklarını, ne de olumsuzluklarını değerlendirmede doğru kriterler sunamayacağıdır.

Arjantin’de 2001 krizi sürecinde yaygınlaşan bu mücadele araç ve biçimlerini birçok ölçüte göre gruplamak mümkün. Burada daha çok araç-amaç ilişkisi bağlamında sınıflandırmayı uygun gördük:

Halk örgütlenmesinin araçları. Başlıca biçimi halk meclisleri oldu. Geleneksel sendikalar ve dernekler de önemli rol oynamakla birlikte en belirleyici araç olmadılar. Kooperatifler de bu yönde rol oynadı.

Talepleri burjuva devlete kabul ettirmenin araçları. Yol kesmeler, birçok durumda fabrika işgalleri, devlet binalarının işgali, grevler ve gösteriler esasen yerel ve merkezi hükümetlerin, eylemi gerçekleştiren kitlelerin taleplerini kabule mecbur bırakılması amaçlı eylemlerdi. Biçim olarak zoralım yöntemleri de yer yer bu amacın araçları oldular.

Zoralım yöntemleri. Öncelikle kitle şiddetinin örgütlenmesine olanak sundular. Ezilenlerin şiddetini meşrulaştırdılar. Temel ihtiyaçların parayla satılmasına kendiliğinden bir isyan niteliği taşıyan bu eylemler, halk meclislerince yönetildiği oranda bir kolektif direniş biçimi oldular. Zoralım, yalnızca marketlerin boşaltılması biçimini değil, fabrika, konut ve kentsel ve tarımsal arazilerin kolektif işgal yoluyla zoralımını ve işçi ve emekçilerin kullanımına geçmesini de kapsıyor.

İmece yöntemleri (yaşamsal ihtiyaçları doğrudan karşılama amaçlı dayanışma). Bu kapsamda üretim ve tüketim kooperatifleri başta olmak üzere birçok biçim gelişti. Arjantin, dünyada nüfusuna oranla en fazla kooperatif üye sayısına sahip ülke. 39 milyon nüfuslu Arjantin’de 9,1 milyon üyeli 17,941 kooperatif bulunuyor. Bunun bir nedeni, kooperatifin bir mücadele, direniş ve örgütlenme aracı olarak kriz döneminde devasa yayılması ise, bir diğer nedeni de Peronizm geleneğinin kalıntıları ile Arjantin hükümetlerinin kooptasyon politikasıdır. Kriz döneminde kooperatifler, halk için muazzam bir örgütlenme aracına dönüştü. Bir araya gelme ve kolektif güce güven üretmede önemli rol oynadılar. Dahası, zaten kriz altında açlık ve işsizlikle boğuşan halk kitleleri için “mücadele etmeyi masraflı olmaktan çıkardılar”. Krizin yıkıcılığı karşısında bir kolektif direniş ve yaşam biçimi halini aldılar. Ancak aynı zamanda devlete, bu kooperatiflerin fonlar karşılığında pasifize edilmesiyle hareketin en militan bölüklerinin pasifize edilmesi olanağını da sundular. Kooperatifler ancak, yol kesme, zoralım, devlet binalarını işgal gibi burjuva iktidarın temsilcilerini karşısına alan eylemler sürdüğü ölçüde halkın elinde güçlü bir araç olmaya devam ettiler. Yine tüm bu imece biçimleri, üretim ve dolaşım sürecine düzen içi müdahalelerle kapitalizmin yıkıcı sonuçlarının engellenebileceği fikrinin de üretildiği araçlardı.

Hareketler arası dayanışmanın araçları. Gerek dayanışma grev, gösteri ve yol kesmeleri, gerekse de hareketler arası geçim maddelerinin ve ürünlerin değişimi gibi biçimler alan dayanışma, halk hareketlerinin uzun soluklu oluşunda can damarı niteliğindeydi.

Halk Örgütlenmesinin Araçları

Halk Meclisleri: “Asambleas”

Arjantin halkının bu dönemdeki temel örgütlenme aracı, doğrudan demokrasinin örneği olan halk meclisleri oldu. Emekçi semtlerindeki, ağırlığını işsizlerin oluşturduğu meclisler başta gelmek üzere, fabrika işçilerinden öğrencilere ve değişik meslek gruplarına dek mücadele eden tüm kesimler halk meclisleri aracılığıyla örgütlendi ve burada alınan kararları yaşama geçirdi. Argentinazo’nun en kritik günlerinde başkent Buenos Aires’in hemen hemen tüm mahallelerinde ve birçok diğer eyalette halk meclisleri vardı. Bunlar giderek semtler ve eyaletler çapında da koordine olmaya başladı. İki defa da halk meclislerinin ulusal çapta toplantısı örgütlendi. Meclisler genelde her hafta, eylemlerin yoğun olduğu dönemlerde ise daha da sık bir araya geldiler. Buenos Aires çapında koordine olan meclisler, haftada bir kez de eyalet çapında toplandılar.

Eylem kararları ve giderek meclislerin oluşturulduğu alanlardaki her türlü sorun halk meclislerinde tartışılıp sonuçlandırıldı. Meclisler, toplumsal yaşama ilişkin birçok faaliyet örgütleyen ve kooperatif üretim ve tüketimi düzenleyen aygıtlar oldu. Sadece eylem kararları meclislerde alınmakla kalmadı, yol kesme vb. büyük eylemlerde, devlet yetkilileri ile yapılan görüşmelerde alınan tutum da eylem alanlarında toplanan meclislerce belirlendi. Bu, kendilerinden bağımsız olarak pazarlıkları yürüten ve kişisel ya da grup çıkarları söz konusu olduğunda temsil ettiği kitlenin iradesini hiçe sayanlara da halkın tepkisiydi.

Mahalle veya tek tek bloklardaki (mahallelerin belli sayıda evden oluşan bölümleri) meclisler, tüm isteyenlerin katılımına açık yapılırken, mahalleler arası ve eyalet çapı toplantılara, mahalle meclislerinden, direnişteki fabrika meclislerinden gelen seçilmiş temsilciler katıldı ve oy hakkına sahip oldu. Seçilmiş temsilciler pratiği, meclislerin gerçek anlamda sahiplenilmesinde çok büyük bir etkiye sahipti.

Sıklıkla ileri sürülenin aksine, bu durum Arjantin’deki yaygın partisizlik fikrinin karşılığı değildi. Aksine, devrimci ve sol örgütlenmeler meclislerde söz ve etki sahibi olmak istediklerinde, seçim mekanizması onları dıştalayan değil, gidip mahallelerde, bloklarda, semtlerde ve fabrikalarda halkın desteğini alarak seçilmek zorunda bırakan bir rol oynadı. Bu ise kendilerine, her türlü meclis ve platforma katılıp konuşmaktan on kat daha etkili bir konum kazandırdı. Her şeye rağmen halk meclislerinde sözü geçenlerin birçoğunun yine de şu veya bu politik çevrede örgütlü kişiler olması da bunu doğruluyor. Zira en yerel düzeyde tüm halkın; semtler ve eyaletler arası meclislerde ise seçilmiş temsilcilerin katılımı ve eylem kararlarını yerellere taşımaları dışındaki biçimler, meclislerden ziyade ancak birer forum olarak nitelenebilir.

Talepleri Burjuva Devlete Kabul Ettirmenin Araçları

Dilekçe Eylemleri

İşsiz işçilerin, istihdam sağlanması talebiyle belediyelere, eyalet yönetimlerine ve hükümete dilekçeler gönderdiği ve barışçıl gösteriler düzenlendiği uzun bir dönem boyunca, hiçbir somut kazanım elde edilemedi. Dilekçe eylemleri ve bunların teslim edildiği barışçıl gösteriler, taleplerin karşılanması bir yana, işsizlerin örgütlenmesinde bile önemli bir katkı sunmaktan uzak kaldılar. Çoğunluğu yakın zamana kadar sanayi işçisi olanlarla gençlerden oluşan işsizler, Genel İşçi Konfederasyonu (CGT) gibi sarı sendikalar tarafından kapsanmıyordu. İşten atılmalara ve işyerlerinin kapanmasına karşı sendikalar, dilekçe eylemlerini “hava boşaltma” amaçlı eylemler olarak uzun süre sürdürdüler. Sarı sendikalar, çalışan ve işsiz işçilerin bir araya geldiği militan eylemlerden uzak durmaya gayret ettiler. İşsiz işçilerin dilekçe eylemleri sonuçsuz kalınca, işgal ve yol kesme gibi militan eylemlere yöneldiler.

Grev/Genel Grev

19-21 Aralık günlerine giden yol, sayısız tekil direnişle, yol kesmeyle, gösteriyle ve tabi grevlerle örüldü. Sarı sendikaların tutumu ve işsizlik korkusu nedeniyle işçiler bu sürecin başını çeken en militan kesim olmadı. Buna rağmen sadece 2001 yılı içinde 8 genel grevin gerçekleştiğini, sekizincisinin ise, 19-21 Aralık günlerinde yapıldığını kaydetmek gerekiyor. Eylül ayında Buenos Aires çapında işsiz işçiler tüm anayolları keserken, sendikalar da özellikle kamu ve büyük sanayi işletmelerinde greve çıktılar. Hayat tamamen felç oldu. En aktif iki kesimden biri öğretmenler, diğeri tersane işçileriydi. Bu genel grevlere öğrenciler boykotla destek verirken, Plaza de Mayo annelerinden küçük esnaflara ve batık banka mağdurlarına dek krizden etkilenen tüm kesimler katılım sağlıyordu.

Teşhir eylemleri: “Escraches”

Cuntacılardan hesap sorma hareketi, yıllar boyunca cunta dönemi işkencecilerinin, generallerin, polis şeflerinin evlerini işaretleyerek, evlerin önünde teşhir konuşmaları yaparak katillerden hesap sorulmasını istemişti.

Kriz döneminde de bu yöntem, başta bankalardaki mevduatlarını alamayan orta sınıflarca olmak üzere yaygın biçimde kullanıldı. Bankacılar, işten atmalarla ünlenen ya da fabrikasını kapatıp kaçan patronlar, hükümet yetkilileri, evlerinin önünde on ila yüz kişilik gruplar halinde birikerek “Bu apartmanda bir hırsız var!” ya da “Komşunuz bir rüşvetçi” biçiminde teşhir konuşmaları yapan kitlelerin hedefi oldular. Evleri işaretlendi, üzerinde, “hırsız, soyguncu, dolandırıcı” gibi nitelendirmeler bulunan etiket ve afişler evlerinin bulunduğu sokaklara asıldı. Bu eylem tipi hem bilinçlendirme faaliyeti olarak, hem de kimi yerel yöneticilere geri adım attırıp talepleri kabul ettirmenin yolu olarak işlev gördü.

Boş tencere-tava çalma eylemleri: “Caceroleadas”

Bankalardan mevduat çekmelerine sınırlama getirilen orta sınıfların bir isyanı olarak Argentinazo’nun temel eylem biçimlerin biri haline gelen tencere-tava çalma eylemleri, Videla darbesi öncesi mücadele sürecinden kalmaydı. Cuntanın sona erdiği dönemde ise başlıca sokak gösterisi biçimi idi.

Aralık 2001’de devlet başkanı De la Rua televizyonlarda, mevduat sahiplerinin hesaplarından çekebilecekleri miktarı sınırlandıran corralito uygulamasına geçişi ilan eder etmez, evlerden tencere tava sesleri yükselmeye başladı. O günlerde içi altın kaplamayla dekore edilmiş ve çatal bıçakları bile altından yapılma olan eski bir sarayda kızını evlendiren ekonomi bakanı Domingo Cavallo, eylemlerin ilk hedefi oldu. Cavallo’nun Palermo semtindeki lüks evinin önünde toplanan kitlenin elindeki 5000 tencere ve tavanın gürültüsü, bakanın istifasını isteyecek tüm sloganlardan daha güçlü bir isyanı ifade ediyordu. Bakan istifa etti. Tencere ve tavalar, bundan sonra da gerçekleştirilen tüm gösterilerin ayrılmaz parçası oldu.

Yönetim Binalarını Kuşatma, Yakma Ve İşgal

Sonuçsuz dilekçe eylemlerinin ve barışçıl gösterilerin ardından önce işsizler, sonra tüm halk kesimleri, belediye, valilik ve hükümet binalarına yönelik işgal, kuşatma ve yakmalarla hak aramaya başladılar.

Bu kurumların önündeki barışçıl gösteriler, yetkililerin kendileriyle muhatap bile olmaması üzerine, binanın kuşatılması yoluyla temsilcilerin aşağı inmeye zorlanmasına evrildi. Binaların işgaline ve bazen de yakılmasına dek vardı. Eylemler, özellikle yerel yönetimlerden gıda yardımı, sağlık ocağı vb. taleplerde son derece etkili oldu ve geri adım attırdı.

Bu biçimin doruk noktası ise, 19-21 Aralık günlerinde milletvekillerini Casa Rosada’ya hapseden meclis kuşatmasıydı. Arjantin halkını meclisi kuşatmaya götürecek bilinç anlık bir öfkenin ürünü olmamış, irili ufaklı sayısız yönetim binası işgali ile ilmek ilmek örülmüştü.

Yol Kesme: “Piquetes”

Krizin Arjantin’de kitleselleştirdiği ve yaygınlaştırdığı, bütün dünyada işçi ve ezilenlerin mücadelesi için örnek haline getirdiği eylem biçimlerinin başında kuşkusuz yol kesme eylemleri ve bu eylemleri gerçekleştiren “piqueteros” örneği geliyor.

Yol kesme eylemleri, işçi kıyımının onbinlere varmasıyla '90’lı yılların ikinci yarısından itibaren gündeme geldi. İlk yol kesme eylemi, ülkenin iç kesimlerinden Cutrolco’da bir fabrikadan kitlesel işçi çıkarılması karşısında Haziran 1996’da yapılmış ve kazanımla sonuçlanmıştı. Daha sonra elektriğe yapılan yüksek zamlar karşısında faturaları ödeyemeyen emekçi halk çeşitli semtlerde kitlesel yol kesmeler örgütlediler.

2000 ve 2001 yılı ise işsiz işçiler hareketinin yol kesme eyleminin gücünü keşfettiği ve başlıca mücadele tarzına dönüştürdüğü süreç oldu. 2001 yılı Ağustos ayında ülke çapında 300’den fazla anayol trafiğe kapatıldı. Yol kesmeler başta kısa süreli, uyarı amaçlı eylem biçimleriyken, bu dönemde günler ve hatta haftalar süren ve talepler elde edilinceye dek kentlere gelen hammadde ve kentlerden çıkan mamul madde ticaretini durdurarak ekonomiyi felç eden eylemler halini aldı. Meclis toplantılarında alınan kararlarla anayollar lastik yakarak barikatlarla kapatıldı.

Arjantin kentlerinin yapısı buna son derece uygundu: Emekçi mahallelerinde artık işsiz kalmış bulunan, grevlerde pişmiş ve deneyim kazanmış sanayi işçileri, çalışan işçiler, hiç çalışmamış olan işsiz gençler yoğunlaşmıştı. Krizin, ailelerin geçim durumunu mahvederek çocukları açlığa mahkûm etmesi, gençleri uyuşturucuya, işsiz eşleri alkolizm ve dayağa sevk etmesi, kadınları büyük bir militanlıkla ve en önde mücadeleye itiyordu (Arjantin’in emekçi semtlerinde yol kesme eylemlerinde ve işsiz örgütlenmelerinde yer alan kadınların oranı %60-80 civarındaydı). Semtler, konumlanış itibariyle de büyük kentler ve hatta ülkeler arası hammadde ve mamul mal taşınan büyük anayolların kenarında kuruluydu. Bu durum, yol kesme eylemlerine büyük bir örgütleme kolaylığı ve lojistik destek sağlıyordu.

Mahalle meclislerinde ve işsiz meclislerinde talepler belirleniyor, eylem kararı alınıyor ve eyleme katılacaklar belirlenerek görev bölüşümü yapılıyordu (yemek, soğuk havalarda ısınma, çadır, milis güçleri ve çatışma malzemeleri vb.). Polis saldırısı gündeme gelirse bu belirlenen güçlere kitlesel destek geliyor, diğer mahalleler de dayanışmaya geçiyordu. Eylem, belirlenen talepler sonuçlanıncaya kadar sürüyordu.

En acil ve asgari talep, asgari ücret karşılığı geçici işti. Gıda yardımı, semtte su, elektrik, sağlık ve eğitim gibi ihtiyaçların devlet tarafından karşılanması, hapisteki eylemcilerin serbest bırakılması gibi taleplerden, ekonomik politikaların iptaline dek genişliyordu talepler. Ülke çapındaki genel direniş durumları dışında esasen en acil taleplerin karşılanmasıyla eylemler sona eriyordu.

Eylemler sonucunda elde edilen belli sayıda istihdam vaadi ya da gıda yardımı gibi kazanımlar, mahalle ve işsiz meclislerince öncelikle eyleme katılanlar arasında paylaştırılıyordu. Zaten birçok semt ve işsiz örgütlenmesi, kooperatiflere sahipti. Gerek yol kesme eylemlerinin kazanımlarının, gerek zoralım eylemlerinin sonuçlarının, gerekse kooperatif ürünlerinin, mücadeleye ortak olanlarca paylaşılması, aynı zamanda mücadeleye katılım için bireysel bir itki oluyor, devletin saldırıları karşısında ve mücadele içinde politikleşme süreci yaşanıyordu.

Zoralım Yöntemleri

Fabrika İşgalleri: “Fâbricas Recııperadas”

1998’den beri her yıl en az bin işletme iflasa uğradı. 2001’de ise işletmelerin kapanması doruk noktasına vardı. Bankalara kredi borcunu ve işçilere ücretlerini ödeyemeyen patronlar iflas ilan etmeye ya da fabrikaları bırakıp kaçmaya başladılar. Bu, Arjantin’de en tartışmalı ve çarpıcı eylem biçimlerinden birinin hızla yaygınlaşmasına yol açtı: İşçilerin fabrikaları işgal ederek üretimi sürdürmesi. İşçiler, “krizin sorumlusu biz değiliz, fabrikayı iflasa sürükleyen bizim yönetimimiz değildi. Bedelini de ödemeyeceğiz” diyerek fabrikaları işgal ettiler. Krizin bitmesiyle ve işgal fabrikalarının kar eder duruma gelmesiyle fabrikayı bırakıp kaçan patronlar ortaya çıktılar. Bugün birçok işgal fabrikasında işçilerin hukuki mücadelesi ve tahliye ekiplerine direnişleri sürüyor.

Esasen Zanon seramik fabrikası, Impa alimünyum işletmesi, Brukman tekstil, Patagonya madeni, Patagonya kiremit fabrikası, Cordoba traktör fabrikası gibi sanayi işletmeleri işgal edilse de, bu biçimin yaygınlaşmasıyla birkaç matbaa, dört yıldızlı bir otel (Hotel Bauen), bir banka (Scotia bankası), bir özel klinik (Junin), bir hastane (Fransız Hastanesi), bir süpermarket, bir bölgesel havayolu ve benzer işletmeler de işgallerin kapsama alanına girdi. İşgallerin en yaygın olduğu dönemde işgal edilen (Arjantin işçilerinin deyimiyle “geri kazanılan”) işletme sayısı 300 civarındaydı.

İşgal fabrikalarının sembolü haline gelen Zanon seramik fabrikası işçileri, iş güvenliği konusundaki militan direnişlerin deneyiminden sonra 2001 yılı Mart ayında ödenmemiş ücretleri için greve çıktılar. Grev boyunca bildiri dağıtıp dayanışma için gıda toplayarak grevi sürdüren işçiler, taleplerinin kabul edilmemesi üzerine bölgedeki bir ana yolu ve köprüyü bloke ettiler. Ardından fabrikayı işgal ettiler. Eylemler sonucu yüzlerce işçi işten atıldı ve onlarcası tutuklandı. Ama fabrika boşaltılmadı. Dahası, işçi meclisinden üretime devam kararı çıktı. Hakkında 5 kez tahliye kararı alınan Zanon fabrikasının işçileri, Plaza de Mayo annelerinden öğrencilere kadar çok çeşitli toplumsal kesimlerin desteğini alarak ve hatta büyüyen toplumsal dayanışma karşısında sarı sendikaları bile destek vermek zorunda bırakarak her defasında tahliye ekiplerini elleri boş gönderdiler.

Bir başka sembolleşmiş işgal işletmesi de Hotel Bauen. 2001 yılı Aralık ayında otel kapandıktan sonra aylar boyunca işsizliğin pençesinde kıvranan otel çalışanları bir biçimde iletişim içinde kalmışlar ve fabrika işgallerinin yaygınlaşmasından ilham alarak 2003 yılı Mart ayında oteli işgal etmişler. İşgal Fabrikaları Ulusal Hareketi otel çalışanlarını hukuki ve örgütsel yardımlarıyla ve dayanışma eylemleriyle desteklemiş. Otel girişindeki seramikleri Zanon seramik işçileri özel olarak üretmiş. Hotel Bauen halen çalışanlarınca işletiliyor ve patronların oteli geri alma çabası sürüyor. Otelin toplantı salonu sol tarafından bedelsiz olarak kullanılıyor.

Kadın işçilerin işgal edip üretimi sürdürdüğü Brukman tekstil fabrikası ise, patronların işçilerin aylardır ödenmeyen ücretlerini ödemeden apar topar fabrikayı terk etmesi üzerine Aralık 2001’de işgal edildi. Polis birçok defa vahşi saldırılarla tekstil işçisi kadınları Brukman’dan atmaya çalıştı. Bu tahliye girişimlerinin birinde işçi kadınlara destek vermek için fabrika önünde 30 bin kişi toplandı. Mayıs 2003’te fabrika boşaltılınca işçiler fabrika önünde çadır kurarak direnişe geçtiler, ancak fabrika geri alınamadı.

Fabrika işgalleri, işçilerin, fabrika kapatmalara, işten atmalara ve ödenmemiş ücretlere karşı taleplerini kabul ettirmenin bir yöntemi olarak ortaya çıktı. Üretimin sürdürülmesine, ilk başta işgalin sürdürülebilmesi için (eylemci işçilerin ve ailelerinin hayatta kalması anlamında) zorunlu bir yöntem olarak başvuruldu. Öne çıkan talep, bu fabrikaların kamulaştırılması ve işçi denetimi idi. Üretime devam edilmesi, kooperatifler biçiminde örgütlenme zorunluluğunu ortaya çıkardı. Zanon bunun örneğidir. Üretimin başarılı bir biçimde devam ettirilmesi, örnekler yarattı. İşgal fabrikaları ulusal çapta bir platformda örgütlendiler. Argentinazo’nun ardından elde edilen kimi kazanımlar sonucu bazı yasal düzenlemeler yapıldı. Bu düzenlemeler ve halk hareketlerinin dayanışması sonucu polisin tahliye saldırılarından korunabildiler. Tüm bunlar, başka fabrika ve işletmelerde de benzer eylemleri gündeme getirdi. Daha sonraki kimi işletme işgalleri, taleplerini kabul ettirmenin bir yolu olarak değil, bizzat üretim kooperatifi mantığıyla gelişti. Üretimin sürdürülmesi işgali sürdürmenin aracı değil; işgal, üretimi sürdürerek geçim sağlamanın aracı oldu. Hotel Bauen de bunun örneği.

Bu işgal fabrikaları, düzenli meclis toplantılarıyla işletiliyor. Kararlar buralarda alınıyor ve işbölümü yapılıyor. Gerek üretimin sürdürülmesi ve ticaretin yürütülmesi, gerekse basın-yayın ve dış ilişkiler, eylem ve kültürel etkinliklerin örgütlendirilmesi gibi konularda komisyonlar oluşturuluyor. Ücretler, kıdeme göre kimi farklılıklar taşımakla birlikte eşitlikçi bir temelde dağıtılıyor. Buna meclisler karar veriyor. Bazı işletmelerde meclisler, her an geri alınabilir yöneticiler, bölüm şefleri vb. de atıyor. Bazıları bunu hiç yapmıyor. Kimi fabrikalar süreç içerisinde üretimi genişlettikçe yeni işçiler de aldılar. Ticaret, banka kredisi gibi işlemler, kooperatif tüzel kişiliği altında yapıldı. Özellikle ilk dönemde bu fabrikaları ayakta tutan ve ürünlerini pazarlayabilmelerini sağlayan dayanışma oldu. Halk, işgal edilmiş fabrikaların ürünlerine yöneldi. Trampa pazarları alan açtı. İşgal matbaalarında sol örgütlerin ve halk örgütlenmelerinin yayınları basıldı. Bauen otelinin salonu, Zanon seramik işçilerinin ürünleriyle döşeli. İşçilerince işgal edilen süpermarket, işgal fabrikalarının ürünlerini satıyor. İşgal fabrikalarının işçileri, üretimi patronsuz da sürdürebildiklerini kanıtladıktan, kooperatiflerle kurumsallaştıktan ve fabrika işgalleri aracının yaygınlaşmasıyla meşruluk kazandıktan sonra diğer banka ve ticari kurumlarla da iş yapabilmeye başladılar. Elbette tüm işgal fabrikalarında üretim de, işçi sayısı da kriz öncesi döneme oranla düşmüş durumda. Ama kriz dönemine kıyasla ciddi artış gösteriyor.

Fabrika işgallerinin gösterdiği bir diğer şey de işçilerin kendi denetimleri altındaki fabrikalarda ne kadar sahiplenici bir tutum gösterebildikleri. Fabrikalarda malzeme zayiatı asgariye inmiş durumda. Zanon işçileri sadece geçimlerini değil, kimi ihtiyaçlarını da doğrudan kendileri üretiyor; mesela savaş malzemeleri olan sapan bilyelerini atık malzemelerle üretiyorlar.

İşgal fabrikalarının önemli bir kısmı, fabrika meclislerinin kararıyla bina içinde birer kültür merkezi açarak, bulundukları semtin kültür ve politik tartışma merkezleri haline geldiler. Sanatçılara, gazetecilere binalarını açtılar. Tiyatro grupları oyunlarını sergiledi, sinema gösterimleri örgütlendi. Dans ve müzik kursları açıldı.

İşgal fabrikalarının birçoğu, kamulaştırma talepli mücadelelerini sürdürüyor. Geçici denge durumunun ardından eski patronların fabrikaları geri alma girişimleriyle birlikte bu talep yeniden hayati bir nitelik kazanmaya başladı.

Kolektif Kullanım Amaçlı Bina Ve Mekân İşgalleri

Arjantin halk kitleleri, mahalle dernekleri açmak, meclis toplantılarını yapmak, kültür etkinlikleri düzenlemek ya da sağlık ocağı açmak için pek çok durumda yer tutmadılar, kira ödemediler. Boş okul binalarını, eski kurum binalarını ya da kullanılmayan her türden binayı işgal etme yoluna gittiler. Böylece yoksulluğun diz boyu olduğu kriz döneminde işçi ve emekçiler öz örgütlülüklerini var etmek için özel bir mali yükün altına girmiyorlardı ve işgalleri süreklileştirmek ve saldırılardan korumak da bizzat örgütlenmenin ve mücadelenin bir aracına dönüşüyordu. Örneğin La Matanza mahallesinde basit bir ilk yardım merkezi oluşturmak amacıyla bir binayı işgal eden bir avuç kadın, bu binayı elde tutmak için nöbet tutmaya başlayınca destek için bir gecelik nöbete gelen onlarca kadınla buluştular. Bu hareket git gide kitleselleşti ve başkent çapında faaliyet gösteren bir kadın derneğinin ilk çekirdeği oldu.

Bu tipten işgaller hem bir zoralım, hem de örgütlenme yöntemi olarak kitlesel bir karakter kazandı.

Konut Hakkı İçin Bina Ve Gecekondu Arazisi İşgalleri

Bu biçim de yaygın olarak kullanıldı. Konutu olmayan, yeni göç etmiş, ya da işsizlik nedeniyle evini kaybetmiş birçok aile bu yola başvurdu. Buenos Aires merkezinde, 500 aile, ‘Padelai’ isimli binayı işgal ederek içinde yaşamaya başladı. Bina polis zoruyla tahliye edildi, ancak ardından birçok başka bina işgal edilerek konut olarak kullanılmaya başlandı. Padelai, işgal binalarının sembolüne dönüştü. Gecekondu işgali için arazi işgalleri ise, pek çok ülkede olduğu gibi Arjantin’de de '70’li yıllardan bu yana süren bir mücadele. La Matanza, La Plata gibi birçok büyük mahalle bu işgallerle kuruldu.

Toprak İşgalleri

Özellikle ülkenin iç kesimlerinde toprak işgalleri, neoliberal tarım politikalarının yıkıma uğrattığı yoksul köylülerin ve Bolivya, Peru gibi ülkelerden Arjantin’e akan göçmenlerin yaygın olarak kullandığı bir eylem biçimi oldu. İşgal kolektifleri genellikle üretimi de kooperatiflerle sürdürdüler.

Süpermarket Zoralımları

Süpermarket zoralımları, 2001 patlamasının en dikkat çekici ve üzerine en fazla söz sarf edilen eylem biçimlerinden birini oluşturdu. Burjuva basın, bunları “yağma” olarak niteledi ve lanetledi. Oysa bu eylem biçimi, evde çocukları ve ailesi açlıktan kırılan emekçilerin temel insani ihtiyaçlarını zoralımla elde etmesini ifade ediyordu.

Bu süreçte hayata geçen iki zoralım biçimini mutlaka birbirinden ayırmak gerekiyor. Açlık ve yoksulluk içindeki kitlelerin örgütsüz tarzda süpermarketleri boşaltması ve ele geçirdiklerine bireysel olarak el koymaları bunun bir yönüydü.

Özellikle vurgulamak gerekirse, zoralım eylemlerinin örgütlü biçimleri, Ağustos 2001’de büyük yol kesmeleri örgütleyen işsiz örgütlenmeleri, yaptıkları meclis toplantılarında süpermarketlere giderek gıda talep edilmesine karar vermişti. Bu talepler sonucunda bazı marketler yılbaşı öncesinde yardım sözü verdiler. Ama vaatlerini tutmadılar. Belirtilen gün gelip meclislerce seçilen gruplar vaat edilen yardımı almaya gittiklerinde hayır yanıtıyla karşılaşınca gıdaları zorla aldılar. Bu eylemin ardından gıda zoralımları hızla yaygınlaştı. Ok yaydan fırladıktan sonra Arjantin’in bütün eyaletlerinde yayılan zoralım eylemlerinin bir kısmı işsiz ve semt meclislerince yönetiliyordu, bir kısmı tamamen örgütsüzdü. Argentinazo’nun patlak verdiği 19-21 Aralık günlerinde zoralıma maruz kalan hipermarket sayısı 1000’i aşkındı. Bu çapta bir hareketin kriminal kavramlarla açıklanamayacağı, bir sosyal olguyu yansıttığı açıktır.

Bu zoralımların örgütsüz biçimlerinden süpermarketlerin yanı sıra küçük dükkânlar da payını aldı. Süpermarketlerden örgütlü zoralım biçiminde gerçekleşen eylemlerin hasılatı halk meclislerince dağıtıldı veya kooperatiflerce değerlendirildi.

Yol Keserek El Koyma

Biçim olarak yol kesme eylemleri, sadece istihdam, altyapı, sağlık yardımı gibi talepleri hükümete dayatma amaçlı kullanılmadı. Doğrudan, kesilen yoldaki araçlara yönelik bir zoralım yöntemi olarak da kullanıldı.

Aynı zamanda birkaç fabrikanın da işgal edildiği Moskoni’de bir mahallede, son derece olumsuz koşullara sahip olan evlerin tamiri bu yöntemle örgütlendi. Önce halk meclisi konutların elden geçirilmesine yönelik bir karar aldı. Bir komite görevlendirdi. Bu komite evleri tek tek dolaşarak eksiklerini tespit etti. Sonra semtin hemen yakınındaki anayol işgal edildi ve büyük yapı malzemesi tekellerinin tırları durduruldu. Eksik malzemelerin listesi şoförlere verildi, gereken miktarda çimento, demir, tuğla talep edildi. Şirketlerden malzemelerin verilmesine onay çıkana dek yol işgal altında kaldı.

Bu biçim birçok yerde uygulandı. Özellikle süpermarketlere ait gıda kamyonlarının önü kesildi. Kamyonlar emekçi semtlere çekilerek halk meclislerince gıda dağıtımı yapıldı. Kimisi de doğrudan ortak mutfaklara devredildi.

İmece Yöntemleri

Halk Mutfağı: “Ollas Populares” Ve “Comedores”

'90’lı yıllar boyunca bütün işçi ve emekçi mahallelerinde yayılan bir dayanışma biçimi olan halk mutfakları, tüketim kooperatiflerinin en basit biçimiydi. Özellikle kadınların mücadeleye katılımı bakımından da önemli oldu. Bu dayanışma biçimi şundan ibaretti: Bir grup gönüllü kadın, mahallede bu çalışmaya ön ayak oluyor, komşularını dolaşıp halk mutfağına kim ne verebilirse onu topluyordu. Kimisi bir kilo un, kimisi iki yumurta, kimi bir paket makarna, kimi de evinde ne varsa onu veriyor, bu malzemeler bir araya toplanıp, mahallede ve genellikle sokak ortasında kurulan büyük kazanlarda pişiriliyordu. Bu kazanlara “Halk Kazanı” (Olla Popular) adı veriliyordu. Gönüllü olarak gelen kadınlar dönüşümlü olarak yemek pişiriyor, mahallenin ortak ürünü olan bu yemekten, ihtiyacı olan herkes ücretsiz faydalanıyordu.

Esasen gıda biçimindeki katkılarla oluşturulan ve sokaklarda kurulan bu mutfaklar daha sonra önemli ölçüde “kurumsallaştı”. Semtlerde kullanılmayan bina işgali yoluyla başını sokacak çatı bulan bu tip mutfaklar, yer yer tam anlamıyla tüketim kooperatiflerine dönüştü, ailelerin mutfak bütçeleri birleştirildi ve ucuza toplu alışveriş yapıldı. “Comedor” bu tipten ortak mutfakların adıydı. Ortalama 50-200 ailenin yemek yediği bu tipten mutfaklar gitgide yaygınlaştı ve uzun süren yol kesmelerin, grevlerin, fabrika işgallerinin de bir işlevsel parçası oldu.

Comedores adı verilen mutfaklar yer yer üretim kooperatiflerine de dönüştüler. Şurada burada Comedores için küçük bir sebze bahçesi ekildi, derken mutfağı finanse etmek için bir atölye açıldı ve ürünleri “trampa pazarında” gıda karşılığı değiştirildi. Belediyeler yol kesmeler yoluyla Comedor’lara gıda yardımı yapmaya ikna edildi. Comedor’lara gıda sağlama amaçlı süpermarket yağmaları düzenlendi. Yerel yönetimler Comedor’ları kamulaştırmaya ve finanse etmeye zorlandı. Comedor’ların bir kısmı böylece kamulaştırılırken bir kısmı kooperatiflerin tasarrufunda kaldı. Comedor’lar, yer yer kültür merkezleri olarak da işlev gördü. Ortak yenen akşam yemekleri kültür etkinlikleri ya da politik tartışmalarla birleşti.

Bu konuda en cesaret verici örneklerden birini Argentinazo depreminin merkez üslerinden olan La Matanza Mahallesi kadınları oluşturdu. '90’li yılların ikinci yarısından itibaren Olla Popular denilen sokakta imece yoluyla çorba pişirme yöntemini yaşama geçiren kadınlar, daha sonra bu mutfağı süreklileştirmek için kullanılmayan bir binaya yerleşmişlerdi. Bu deneyim daha sonra kendilerini, sağlık ocağı bulunmayan mahallelerinde kendi olanaklarıyla kimi ilkyardım ve basit müdahaleleri gerçekleştirebilecekleri ufak bir yer elde etmeye yöneltti. Olla Popular deneyimiyle artık kullanılmayan eski bir okul binasını işgal etmeye karar verdiler. Daha sonra aynı yöntemle bir sığınma evi açtılar ve nihayet mahallede bir kadın derneği açtılar. Eski işgal binasını ise yönetimde çoğunluğu oluşturdukları işsizler meclisine “hediye ettiler”.

Tüketim Kooperatifleri

Semt meclislerinin ve özellikle de işsiz örgütlenmelerinin birçoğu, yol kesme, işgal ve benzer eylemlerine paralel olarak tüketim kooperatifleri örgütlediler.

Olla Popular biçiminden sonra halk satın alma kurumu (Compra Popular) denen kooperatifler örgütlendi. Bu, perakende alım yerine temel ihtiyaçların toptan alınarak konulan pay oranında paylaşılmasından ibaretti. Yer yer değişik kotalar da uygulandı. Bazı kooperatifler yalnızca, hastalık gibi özel durumlar için bir nevi sigorta fonu oluşturdular, bazıları sadece gıda için kooperatif tüketimi benimsediler, bazıları da bütün geçim kalemlerini kooperatif biçimiyle örgütlediler.

İşsiz örgütlenmelerinin birçoğu, ya birer kooperatif biçiminde örgütlendiler ya da paralel olarak kooperatif de kurdular. 50 peso gibi cüzi bir miktarda olan işsizlik parası, tamamen ya da kısmen kooperatiflere aktarıldı. 2002’de hükümetin işsizlik parası olarak ayırdığı toplam ödeneğin %10’u bu tip kooperatiflere akıyordu.

Bu kooperatifler var olanın ortaklaştırılmasından ve tüketim mallarının fiyatlarındaki aşırı pahalılığa bir kolektif direniş olmaktan ibaretken, bazıları zoralıma yöneldi. Kimisi sağlık, eğitim, ev yapımı gibi konuları kapsadı. Kimi bu konularda, keza elektrik, su, doğalgaz ödemelerinde yol kesme eylemleriyle yerel yönetimlerden hak elde etmeye yöneldi.

Kooperatif biçimi, meclislerin çoğalmasına da önayak oldu. Dayanışmayı güçlendirdi. Tüketimin ortak örgütlenişinden eylem örgütlemeye doğru gelişen bir hat izlediler.

Öte yandan özellikle Kirschner Hükümeti, kooperatiflerden, işsizler hareketini bölmek ve bir kısmını kendine yedeklemek için yararlandı. Bunda başarılı da oldu. Hareketin başlıca talebi olan, tüm işsizler için ulusal çapta bir ‘işsizlik sigortası’ ve işten atmalara yönelik yasal tedbirler yerine, kimi işsiz kooperatiflerine üyeleri oranında işsizlik parası dağıtma yoluna gitti. Böylece bu örgütlenmeleri devlete bağlı, mücadele yeteneğinden yoksun sosyal yardım kurumlarına, ya da “sarı meclislere” çevirmeye çalıştı.

Üretim Kooperatifleri

Krizin ağırlığı üretim kooperatiflerini de açığa çıkardı. Comedores’ler için sebze eken küçük bahçelerden, mahallede evleri onaran ya da evsizler için ev yapan inşaat kooperatiflerine, trampa pazarlarında değişilerek gıdaya dönüşecek olan giyim ve ev eşyası atölyelerine çok sayıda üretim kooperatifleri gelişti semtlerde. Birçok mahalle meclisi ve işsiz örgütü fırın işletmeye başladı. Fırının giderleri halk tarafından paylaşıldı ve ürünü de belirlenmiş bir kotaya göre dağıtıldı. Genellikle, bir kooperatif hem halk alışları ve halk mutfağı gibi biçimleri hayata geçirdi, hem de üretim birimlerine sahip oldu.

Üretim kooperatifleri yine Kirschner’in kooptasyon politikasıyla özellikle inşaat gibi büyük çaplı işlerin projelere dönüştürülmesi, bu yoldan işsizlere istihdam, evsizlere konut karşılığında hareketlerin satın alınması tuzağıyla da karşı karşıya.

Topraksız köylüler ve özellikle yarıcılar da kooperatifler yoluyla örgütlendiler. Yer yer toprağı sahibinden ortak kiraladılar, yer yer toprak işgal ettiler. Örneğin La Plata mahallesinde sebze bahçelerinde yarıcılık yaparak geçinen ve ağırlığı Bolivyalı göçmenlerden oluşan yaklaşık 700 ailenin kurduğu ASOMA, bu tip kooperatiflerin en büyüklerinden.

Sosyal Hizmetlerin Kolektif Örgütlenmesi

Eğitim ve sağlık ihtiyaçlarının karşılanmasında da imece yöntemleri devreye girdi. İnşaat birimleri, mahallelerin sağlık ocağı ya da okul gibi ihtiyaçlarını da karşılamaya yöneldiler. Okullar inşa edildi, üniversiteliler ve bu işi yapabilecek herkes gönüllü olarak öğretmenlik yaptı ve giderek yerel yönetimden öğretmen, ödenek, kitap vb. talebinde bulunuldu. Sağlık ocakları inşa edildi, buralarda kadınlar çocuk doğurtma, ilk yardım gibi işlere el attılar ve sonra yerel yönetimlerden güzellikle ya da işgal ve yol kesmeyle doktor, hemşire, sağlık malzemesi, ilaç talep edildi.

Semtlerde işsizlik nedeniyle ev içi şiddetin ve dayağın doruğa çıktığı, ailelerin çöküşe uğradığı, boşanmaların tavan yaptığı koşullarda, hızla yaygınlaşan bir kurum da kadın sığınma evleri oldu. Kadınların kendi mücadelesiyle açtığı, işlettiği, finanse ettiği ve yer yer yerel yönetimlerden finansman, profesyonel psikolojik yardım gibi taleplerini de eylemler ve belediye işgalleriyle aldığı kurumlaşmalar yaygınlaştı.

Örgütlü Karaborsa (Trampa Pazarı “El Treque” Ve Halk Parası “Credito”)

Trampa pazarları, bir nevi “örgütlü karaborsa” olarak adlandırılabilir. Bireyler tarafından kurulabildiği gibi, meclisler tarafından da kurulabiliyorlardı.

Trampa pazarları, özellikle kadınlar tarafından örgütlenen spontane buluşmalar biçiminde başladı. Kuyruklarda ayakta beklerken pahalılıktan dert yanan kadınların yaptığı anlık değiş tokuş anlaşmaları ve verilen randevular giderek kitleselleşmeye başladı. 30 ila 100 kişilik trampa pazarları oluştu. Pazarın özelliği, sadece topluluğa üye olanların yararlanabilmesi ve kimi temel ihtiyaç maddelerinin takas edilmesiydi. Bu şekilde bir çeşit kapalı ekonomi oluşuyor, ürünler birbirleriyle genel enflasyon rakamlarından bağımsız olarak değişebiliyordu. Treque’lerin birçoğu da üretim kooperatifleri arasında oluşturuldu. Bu pazarlar sabit olarak belli bir yerde kurulmuyor, yeri, günü ve saati çeşitli yöntemlerle sadece üyelerine duyuruluyor ve kısa bir süre içinde tüm mallar takas ediliyordu.

Bu pazarlar git gide gelişti ve yaygınlaştı. Üyeleri binlerle ifade edilen pazarlar oluşmaya başladı. Öyle ki bu pazarlara özel, “credito” adı verilen para da gelişti. Her bir pazarın “credito”su ayrıydı. Bir pazarda geçerli olan diğerinde geçmiyor ve üyelerinden başkasınca kullanılamıyordu. Pazarlarda gıda ve temel eşyalardan doktor ve avukat gibi kapsamlı hizmetlere kadar her şey değişmeye başladı. Arjantin’de bugün binlerce treque var ve yüz binlerce insan bu pazarlarda alışveriş yapıyor. Bir kısmı mafyanın ele geçirdiği ya da kurduğu, kadın bedeninin bile pazarlandığı merkezlere dönüşmüş durumda. Mücadeleci örgütlenmelerin oluşturduğu kimi treque’ler ise aynı zamanda üyeleri arasında belli zamanlarda ortak eğlenceler düzenlenen dayanışma fonları olma özelliği taşıyor. Yine işgal fabrikalarının ürünleri bu pazarlarda satışa sunuluyor.

Diğer Mücadele Araçları

Kitlelerin yaratıcı gücü, sayılan bu belli başlı biçimlerin dışında onlarca mücadele aracını ortaya çıkardı.

Kültür-sanat ve basın-yayın bunlardan biri. Argentinazo ile birlikte sanat emekçi semtlerin tozlu yollarına, yol kesmelerdeki barikatlara, halk mutfaklarına ve işgal fabrikalarına taşındı. İşgal edilmiş binalar ve fabrikalar kültür sanat merkezlerine dönüştü. Kimisini kooperatiflerin kurduğu ve işlettiği, semt çapında ve fabrika çapında yüzlerce radyo kuruldu. Mahalle meclisleri, işsiz örgütlenmeleri ve işgal fabrikalarının işçileri kendi gazetelerini, bültenlerini çıkarmaya başladılar. Bunları basarak veya internet aracılığıyla binlere ulaştırdılar. Duvar ressamlarından oluşan sayısız grup kuruldu. Dayanışma için işgal binalarını direniş resimleriyle süslediler. Sokak tiyatroları, bağımsız sinema yaygınlaştı. Dans zaten sokaktaydı, mücadele ve dayanışmanın bir yöntemine dönüştü.

Gözaltında kayıplar mücadelesinden esinlenilerek, Argentinazo esnasında vurulan emekçilerin vuruldukları yerlerde kaldırım taşları onların isimlerinin yazıldığı anıtlar biçiminde düzenlendiler. Futbol bir örgütlenme aracı oldu. Örneğin işçilerin fabrikanın diğer bölümlerinde çalışan işçilerle iletişim kurmalarının yasak olduğu durumlarda fabrikada futbol takımları kurmak iletişimin, oyun kurallarını tartışmak için alınan toplantılarsa fabrika meclislerinin kurulmasının aracı oldu.

Dünyanın tüm işçilerinin ve emekçi sınıf ve tabakalarının aynı devasa aygıt (dünya ekonomisi) tarafından ezildiği bu dünya ekonomik krizi anında, Arjantin işçi-emekçilerinin mücadele deneyimleri Türkiye proletaryası ve ezilenleri bakımından da yol göstericidir. Devrimci militan, içinde yüzdüğü kitle denizinin sorunlarına bakarken, çözüm yolları ararken, bu mücadele araç ve biçimlerini de akılda tutmalı, bu deneyimlerin dersleriyle donanmalıdır.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Gazete Dergi adına Yazı İşleri Müdürü: Tülin Gür
Posta Çeki Hesap No: Varyos Gazete Dergi 17629956
Türkiye İş Bankası IBAN: TR 83 0006 0011 1220 4668 71

Bize Ulaşın

Yönetim Yeri: Aksaray Mah. Müezzin Sok. İlhan Apt. No: 12/1 D:7 Fatih/İSTANBUL
Tel: (0212) 529 15 94  Faks: (0212) 529 06 75
Web Sitesi: www.marksistteori5.org
E-posta: info@marksistteori.org
Twitter: @mt_dergi