Mali kriz formunda patlak veren kapitalizmin dünya ekonomik krizi, derinleşerek yoluna devam ediyor. Türkiye ekonomisi de Ağustos ayı itibariyle fazla üretim krizine girdi.
Egemenler, kapitalizmin kolektif çıkarlarının bekçisi ve temsilcisi burjuva devletlerin duruma müdahalesini istediler. İşçi sınıfı ve emekçilerin daha fazla yoksullaştırması, daha ağır sefalet koşullarına itilmesi, buna karşın iflas bayrağı çekmekte olan tekellerin kurtarılması formülü çoktan devreye sokuldu. Emperyalist küreselleşme ideologlarının ve politik sözcülerinin, “Yaşasın özelleştirme”, “Devlet ekonomiden elini çeksin” sloganlarını kriz koşullarında rafa kaldırdıklarına şahit oluyor dünya.
Marks’ın, kapitalizmin önlenemez devrevi krizleri ve mali kriz hakkındaki çözümlemeleri üzerine artan tartışmalar, burjuva ideolojik saldırganlığın soluğunu kesiyor. Marksist klasiklere ilgi, 1990 yıkımını takiben düştüğü en geri durumdan sonra, günümüzde belirgin bir yükseliş gösteriyor. Marks'ın Kapital’i, karşı karşıya bulunulan gerçeği anlamak isteyen gençlerin, aydınların, öncü işçilerin dikkat merkezi haline geliyor.
Emperyalist dünya burjuvazisi krizin yükünü, işçi sınıfının ve emperyalist boyunduruk altındaki halkların sırtına yıkarak, uluslararası örgütlenmeyi emperyalist küreselleşme koşullarının ihtiyaçları doğrultusunda yeniden yapılandırarak saltanatını sürdürmek istiyor. Uluslararası mali ve ekonomik krize burjuva tedavi yöntemleri, sınıf mücadelesini yoğunlaştırırken, işçi ve emekçi kitlelerin daha geniş bölüklerini savaşıma çekiyor, enternasyonalist mücadele istek ve arayışlarını güçlendiriyor. Uluslararası mali kriz ve ekonomik kriz emperyalizme bağımlı Türk kapitalizmini de pençesine aldı. Sermaye oligarşisinin son bir kaç aydır, “önlem istiyoruz” çağrılarına, “Felaket tellallığı yapmayın”, “Hamdolsun bizde durum iyidir” cevaplarını veren Tayyip Erdoğan, şimdiden ortaya çıkan ekonomik ve toplumsal sonuçlar bir yana, 2009 için “felaket tellallığı”na soyunmak zorunda kaldı.
Emperyalist devletler krizin faturasının bir bölümünü “kendi” işçi sınıflarına, bir bölümünü ise emperyalist boyunduruk altındaki halklara ödetmeye yönelirken, işbirlikçi egemen sınıflar da, emperyalist boyunduruğun yüküne, bir de kendi yüklerini eklemek istiyorlar. Sonuç: Sanayi kentlerinde işsizlik patlaması ve isyan ettirici toplumsal koşullar. Esnafların kitlesel iflas riskiyle yüz yüze gelişleri. Emekçi köylülüğün yıkımının yeni kesimleri de kapsayarak genişlemesine ve hızlanmasına giriş.
Emperyalist küreselleşmenin krizi, politikada gericiliğin tırmanması ve emperyalist savaş anlamına geliyor. Dün Gürcistan’da Rus-Amerikan emperyalistleri karşı karşıya geldi; bugün ise İsrail Siyonizmi tüm dünya gericiliğinin desteğiyle Filistin’de katliam savaşına girişmiştir. Bu koşullarda Yunanistan isyanı ezilenlerin duruma başkaldıran bir çıkışı olarak tarihe kaydolurken, Filistin Direnişi’nin İsrail vahşetinin karşısına dimdik çıkışı, ezilen halkların hanesine kaydolmuştur.
Böyle bir dönemde söze çakılıp kalmak, bir türlü sokağa çıkamayan mükemmel planlar yapmak, şematik saplantılarla vakit öldürmek, tüm gücüyle, pratik mücadelenin aydınlatıcılığına, birleştiriciliğine, daha büyük kuvvetleri harekete geçiriciliğine öncelik tanımamak, politik ve toplumsal savaşımın bu çok önemli ve özel sürecinde bağışlanması zor bir apolitiklik, iddiasızlık ve artçılık olur. O nedenle özgürlük ve sosyalizm bayraktarlarının bugün asıl yapması gereken, kriz üzerine daha az söz tüketmek, buna karşın kriz koşullarında sınıf mücadelesini geliştirilmesine pratik ilgiyi misliyle artırmaktır. Kapitalizm ve ekonomik kriz eksenli propaganda çalışmaları da bunun bir parçasıdır doğal olarak. Düşünce, plan ve yükleniş biçimleri; olağanüstü veya özel bir süreçle karşı karşıya bulunulduğu gerçeğinden hareket etmelidir.
Talepler Ve Biçimler
Görüyoruz ki; işsizliğe, yoksulluğa, evsizliğe, insani olmayan yaşam koşullarına dair gerçeklerin yeni ölçülerle, yeni betimlemelerle, yeni nitelemelerle ifade edilmesi zorunluluğu doğacaktır. Böyle bir süreçte işçi sınıfı ve ezilenlerin kendilerini savunabilmelerinin en iyi yolu saldırıya geçmektir.
Bu nitelikte bir hattın kurulması, en başta taleplerde ve mücadele biçimlerinde karşılık bulmalıdır. Aksi halde kapitalizme ait ve başta sermaye oligarşisi olmak üzere burjuvazinin ödemesi gereken krizin ağır iktisadi ve toplumsal bedeli, işçilerin, emekçilerin, kent ve kır yoksullarının sırtına yüklenecektir.
Kriz koşullarına işçi-emekçi müdahalesi için şu güncel talepler yükseltilmelidir:
1- İşten atmalar yasaklansın! Tüm işçilere ve emekçi memurlara iş güvencesi!
2- İşten atılmış olup da, ücretleri, sosyal hakları, kıdem tazminatları ödenmemiş işçilerin alacakları devlet eliyle ödensin!
3- KDV kaldırılsın! Aylık 1500 YTL'ye kadar olan ücret, maaş ve esnaf kazançlarından gelir vergisi alınmasın! ÖTV sadece lüks tüketimden alınsın!
4- İşsiz bırakılan herkesin ev kirası devletçe ödensin!
5- İşten atılanlardan ve yoksulluk sınırının altında yaşayan ailelerden tahsil edilecek elektrik, su, doğalgaz faturaları mevcut fiyatların yüzde yirmisi oranında düzenlensin!
6- İşsizler, işçiler, emekliler, emekçiler için sağlık hizmetleri parasız hale getirilsin!
7- İşçi-emekçi çocuklarından üniversite harcı alınmasına son verilsin. Barınma sorunları çözülsün!
8- Çalışma hakkını kullanmak istediği halde, işsizliğe mahkûm edilmiş ve herhangi bir geliri bulunmayan emekçilere, iş talepleri karşılanıncaya değin her ay asgari ücret ödensin!
9- Yoksulluk sınırının altındaki ailelerde, kadınlara asgari ücretin yarısı oranında mutfak ödeneği verilsin!
10- Esnafların ve çiftçilerin banka borçlarında faizler iptal edilsin, borç alınmış para küçük taksitlere bölünsün!
11- Gübre ve mazot fiyatları emekçi köylülüğün talepleri doğrultusunda düşürülsün!
12- İşçilerin ve emekçilerin örgütlenme ve hak aramalarının önündeki yasal ve fiili engellere son verilsin! Sendikalar, grev ve toplusözleşme yasalarında gerekli değişiklikler yapılsın!
13- Haftalık çalışma süresi 35 saate düşürülsün!
Devlet, bir bölümü ortaya konulan bu yükümlülüklerini yerine getirmek için;
14- IMF'ye, Dünya Bankası'na, uluslararası tekellere ve Türk burjuvazisine ödediği borç faizlerini ödemeyeceğini; borç alınmış paranın ödemesinin beş yıl dondurulduğunu ilan etsin!
15- TÜSİAD, MÜSİAD ve TUSKON’da örgütlü patronlardan, son altı yılda elde edilmiş kârları temelinde yüzde otuz kriz vergisi alınsın!
16- İşsizlik Fonu’nda birikmiş, işçinin her kuruşu, atılmadan önce sigortalı çalışıp çalışmadığına bakılmaksızın işsizler ve aileleri için kullanılsın! Fondan kapitalist holdinglere tek kuruş bile aktarılmasın!
17- “Savunma” bütçesi adı altında silahlanma ve savaş giderleri için ayrılan pay yüzde elli azaltılsın! Kürt halkına yönelik savaş politikalarına son verilsin, bütçeden savaşa aktarılan paylar sosyal harcamalara aktarılsın!
Ortaya konulan ve yenileri eklenebilecek bu talepler için işçilerin, emekçilerin, yoksulların dişe diş mücadelesi dışında bir kazanım yolu yoktur. Böyle bir perspektifle hareket edilmeksizin kriz koşullarına işçi-emekçi müdahalesi boş bir söz olmaktan öteye geçemez. Protestoculuğu aşıp, hak alıcı bir nitelik kazanamaz.
Bu temelde:
Birleşik bir kampanya tarzında belli başlı kentlerde bölgesel mitingler,
Varoşlarda ve işçi havzalarında kitle gösterileri, kepenk ve kontak kapatma eylemleri,
Kapısına kilit vurulan veya üretimleri belirsiz zamana kadar durdurulan fabrika ve işletmelerin işgal edilip her birinde, seçilecek “işçi konseyi” yönetiminde üretimin sürdürülmesi, “Ücretin ödenmiyorsa, işyerini işgal et” sloganının pratik örnekler yaratılarak, işçi yığınları arasında yaygınlaştırılması,
Otoyolların ve havaalanlarının işgali,
Borsa ve banka merkezlerinin işgali,
Elektrik, doğalgaz ve şehir suyu dağıtım işletmesinin işgali,
Migros, Carrefour, BİM, Kiler ve öteki perakende gıda tekellerinin kuşatılması,
Holding merkezlerinin, hükümet partisi binalarının, valilik, kaymakamlık, belediye gibi resmi kurumların işgali,
Elektrik, su, doğalgaz faturalarının ödenmemesi,
Belediye otobüslerine, trenlere, metroya ücret ödenmemesi,
Esnaf, zanaatkâr ve emekçi köylülerin vergi ödememesi.
Bunlar ve gelişmelerin ortaya çıkaracağı veya gerektireceği değişik biçimlerle sürdürülecek mücadele, dönemin işçi sınıfı ve ezilenlerden talep ettiği görevlerin başarılmasının koşullarını yaratacaktır.
Komünist öncü böyle bir sürecin hazırlanması ve geliştirilmesi, ortaya çıkacak enerjinin devrimci savaşıma güç taşıması için, “kitlelere hücum” ve “kitlelerle birlikte politika” pratiğinde verili sınırlarını aşmak zorunluluğunla karşı karşıyadır.
Bu çerçevede; İstanbul, İzmir, Bursa, İzmit, Denizli, Antep gibi iller, Çerkezköy ve Gebze gibi ilçeler başta olmak üzere, 2008'in geride kalan döneminde toplam iki yüz bin işçinin çalışma hakkının elinden alındığı, işten atma terörünün 2009'da katlanarak büyüyeceği kentlerde politik kitle ajitasyonunu süreklileştirmek ve on kat arttırmak gerekiyor. Emekçi semtlerde, işçi havzalarında halk ve işçi kitle toplantıları düzenlemek için, KDV'nin kaldırılması ve 1500 YTL'nin altındaki işçi, emekçi memur, emekli, esnaf ve zanaatkâr gelirlerinden gelir vergisi alınmaması için politik kitle çalışmasının bir parçası olarak sürdürülecek bir imza kampanyasıyla yola çıkılabilir. Krizin bedelinin işbirlikçi burjuvaziye ve emperyalistlere ödetilmesi hedefli bu mücadele, tek hamleli, tek vuruşlu, tek biçimli bir harekete indirgenemez. Belirli bir sürece yayılacak küçük-büyük, fabrika veya mahalle ölçekli-genel, barışçıl-kitle şiddetine dayalı, başarılı-başarısız değişik biçimlerdeki pek çok girişim ve eylem belki özgün bir formda, bir genel grev-genel direnişe dönüşerek sonuçlanacaktır. Böyle özel bir dönemde ileriye doğru atılacak adımların yaratacağı yeni politik ve toplumsal koşullar sürece müdahale tarzının, taleplerin ve şiarların yeniden ele alınmasını gerektirebilir. Öncü her durumda dikkatini işçi sınıfı ve ezilenlerin bilinç, örgütlülük ve mücadele düzeylerinin gelişmesine, devrimci ve demokratik imkânların, mevzilerin güçlenmesine odaklayacaktır.
Devrimci, antifaşist, Kürt demokratik yurtsever parti ve grupların, ilerici sendika ve demokratik kitle örgütlerinin oluşturacağı merkezi ve yerel birliklerin, sürecin işçi sınıfı ve emekçi halklarımızın talepleri doğrultusunda geliştirilmesinde taşıdığı önem herkesin kavrayabileceği kadar açıktır. Bürokratik yaklaşımlardan uzak durarak, birlikte yapılabilecek her şeyi birlikte yapmak üzere, bir merkezi birlik oluşturulabilir. Bunun başarılıp başarılmamasından ayrı olarak aynı şey tek tek kentler için de geçerlidir.
Yerel Seçimlerde Sosyalist Müdahale
Yerel seçimler sürecinde yığınların politikaya ve toplumsal sorunlara artacak ilgisi de, krize işçi-emekçi müdahalesini örgütlemek için ciddi bir avantaj yaratacaktır. Komünist öncü, yerel seçim çalışmalarının tüm kapsam ve zenginliğiyle, aynı zamanda ve esas olarak kriz koşullarında bir işçi emekçi iradesi geliştirmeye odaklanacaktır. Ekonomik krizin etkilerinin en derin biçimde görüleceği Mart 2009 koşullarında yapılacak yerel seçimler, emekçi halk kitlelerini harekete geçirmek, bir araya getirmek ve bir kitle kabarışını örgütlemek bakımından muazzam imkânlarla doludur. Yerel seçim çalışmalarından başlayacak politik mücadele dönemi, 1 Mayıs’la finale ulaşacaktır. Bu dönem, “krizin faturasını kimin ödeyeceği” sorusunun yanıtı bakımından belirleyici önemde olacaktır.
Yerel seçimler, Kürdistan’da ezilen Kürt halkıyla sömürgeci devlet arasında fiili bir referanduma dönüşmüştür. Komünist öncü, Batı’da Büyükşehirler etrafında oluşan ortaklaşmaları önemsemektedir. Batı’da, mümkün olacak yer ve alanlarda ortak adaylar etrafında, olmadığı yerlerde ise bağımsız sosyalist adaylarla, Kürdistan’da ise DTP adaylarını destekleyerek gireceği bu yerel seçimde, bağımsız ya da ortak girildiğinden ayrı olarak, bulunduğu bütün alanlarda yaygın ve derin bir ajitasyon, propaganda ve örgütlenme atağına girişecektir. Kriz koşullarına devrimci müdahalede, sayılan ve eklenebilecek sayısız mücadele araç ve biçiminin hayata geçirilmesinde yerel seçimlerin sağlayacağı olanakları son sınırına kadar değerlendirecektir. Bu bakımdan bu sayımızda yer verdiğimiz Yunanistan ve Arjantin deneyimleri de incelenmeli, uluslararası devrimci deneyimlerden öğrenme düzeyi geliştirilmelidir.