Yükseköğrenimde ticarileştirme ve özelleştirme sürüyor. Eğitim alanındaki dönüşüme kapitalizmin azami kâr yasası yön veriyor. Şirket-üniversite modeline geçiliyor ve önde gelen üniversiteler sermaye tekellerinin araştırma-geliştirme (AR-GE) birimleri olarak örgütleniyor. Yükseköğrenimde emperyalist küreselleşmeye “yapısal uyum” süreci, yükseköğrenim gerektiren mesleklerin geçirmekte olduğu değişimle de uyumluluk gösteriyor. “Mesleki yeterlilik” adı altında, öğrencilerin mezuniyet sonrası kesin bir sınıfsal ayrışmayla yüz yüze kalmalarına neden olacak düzenlemeler getiriliyor.
Eğitim fakültesi mezunlarına düşük ücretle, iş güvencesiz ve sendikasız çalışma anlamına gelen sözleşmeli öğretmenlik dayatılıyor. Formasyon hakları tedricen kaldırılmakta olan fen-edebiyat fakültesi mezunlarının öğretmen olma imkânları ellerinden alınıyor. Türkiye Barolar Birliği tarafından hazırlanan ama tepkiler sonucu şimdilik geri çekilmiş olan “Avukatlık Yasası Değişiklik Taslağı”, hukuk fakültesi mezunlarını uzman-avukat ve ücretli-avukat olarak sınıflandıran hükümler taşıyor. “Sağlıkta Dönüşüm Programı” ve aile hekimliği, tıp fakültesi mezunlarının sözleşmeli ve performansa dayalı esnek çalıştırılmasının yolunu açıyor.
Mühendislik alanında da mesleki yeterlilik kriterleri gündemde. Bu konuda TMMOB tarafından hazırlanmış olan ve “Yetkili Mühendis, Mimar ve Şehir Plancılarının Belirlenmesi ve Belgelendirilmesine İlişkin Kanun Tasarısı” başlığını taşıyan bir yasa taslağı mevcut. İnşaat Mühendisleri Odası'nın hazırladığı “Yetkin İnşaat Mühendisliği Yönetmeliği” ise 2006'dan itibaren yürürlükte bulunuyor.
Öte taraftan, sermaye sınıfının sözcüleri ile devlet ve yükseköğrenim bürokrasisi, 17 Ağustos depreminin yarattığı korkunç yıkımın sorumluluğunu mühendislerin ve mimarların yetersiz niteliklerine bağlayarak, yetkin mühendislik ve mimarlık tasarılarına bir gerekçe bulmuş oluyorlar. Böylece, aşırı kâr hırsının ve kent rantının paylaşımının neden olduğu çarpık kentleşme olgusunu, yani depremdeki yıkımın gerçek kaynağını da perdelemeye uğraşıyorlar.
Yükseköğrenim gerektiren mesleklerdeki dönüşüm süreci ve yetkin mühendislik tasarısı, öğrenci gençliği yakından ilgilendiriyor. Çünkü bu, öğrencilerin büyük bölümü için diplomalı işsiz ya da ucuz işgücü olmak dışında bir alternatif bırakmayan tekelci sermaye politikalarının başlıca unsurlarından biri.
Yetkin Mühendislik Nedir?
TMMOB'un sözü edilen tasarısında “yetkinlik” şöyle tanımlanıyor: “Belli bir iş için lisans eğitimi sonrası aranan özel bilgi ve deneyim.”
1999'da İtalya'nın Bologna kentinde eğitim bakanlarının katılımıyla yapılan toplantı, 2010'a kadar tamamlanması planlanan ve Avrupa çapında yükseköğrenimde ve mesleki yeterlilikte denklik sağlamayı amaçlayan bir süreci başlattı. Türkiye'nin 2001'de dahil olduğu Bologna Süreci, yetkin mühendislik için AB normlarını da belirliyor. Buna göre, yetkin mühendislik için 12 yıllık ilk ve ortaöğretim ile 4 yıllık üniversite eğitimini tamamlama, bir mesleki uygulama sürecinde bulunma ve onaylı bir kuruluştan sertifikalı bir mesleki deneyime sahip olma şartları aranıyor. AB'nin “Socrates-Erasmus” isimli eğitim programı uyarınca, yetkin mühendis olabilmek 300 ECTS kredi gerektiriyor. Bu kredi miktarının maksimum 240 ECTS'i üniversite eğitimden, geri kalanı da yüksek lisans veya meslek-içi eğitim yoluyla toplanabiliyor. AB Komisyonu'nun Türkiye'ye iletmiş olduğu “Mesleki Yeterliliklerin Tanınmasına İlişkin Direktif’te ise, örneğin mimarlar için en az 4 yıl mesleki uygulama yapma ve yeterlilik sınavında başarılı olma zorunluluğu getirilmesi isteniyor.
Görüldüğü gibi, yetkin mühendislik, uluslararası sözleşmelerin bir gereği olarak karşımıza çıkıyor. Mühendislik ve mimarlık fakültelerinin müfredatlarının ve eğitim programlarının yeniden şekillendirilmesini, eğitim kurumlarının akreditasyonunu, öğrencilerin üniversite sonrası 5 yıla varan bir süre staj yapmalarını ve bir yeterlilik sınavını geçmelerini, bundan sonra da sürekli bir meslek-içi eğitime katılmalarını kapsıyor. Ancak, tüm bu aşamaları geçmeyi başarabilen bir mühendis adayı yetkin mühendis olabiliyor ve uluslararası alanda mesleki tanınırlık kazanabiliyor.
Yetkin mühendislik normlarına göre, mühendislik eğitimi veren kurumların akredite olmaları gerekiyor. Akreditasyon, “bir şeyde belirli bir standarda uygunluğun belgelenmesi” şeklinde açıklanıyor. Türkiye'de üniversite bölümlerinin akreditasyonunu fiilen ABET (Mühendislik ve Teknoloji İçin Akreditasyon Kurulu) isimli sermaye güdümlü ABD kuruluşu yapıyor. TMMOB ise, yetersiz ve donanımsız üniversite bölümlerinin açılmasını engelleyeceği ve var olanların gelişmesine hizmet edeceği, Türkiye'de verilen lisans diplomalarının uluslararası düzeyde tanınmasını sağlayacağı ve mühendislerin uluslararası planda rekabet edebilir niteliklere kavuşmalarını kolaylaştıracağı türünde gerekçelerle akreditasyonu savunuyor. Akreditasyon için, kendisinin de bileşeni olduğu MÜDEK'in (Mühendislik Değerlendirme Kurulu) yasal yetkili kılınmasını talep ediyor. 2006'da yapılan düzenlemeyle, daha önce mühendislik fakültesi mezununun aldığı diplomada bulunan “her türlü hak ve yetki ile mühendis unvanı verilmiştir” tabiri yerine, “... dalında lisans eğitimi almıştır” ibaresi yazılıyor. Bu değişiklik, üniversiteden mezun olmanın mühendis ya da mimar olmaya yetmeyeceğinin şimdiden ilan edilmesi anlamına geliyor.
Mesleki uygulama adı altında yıllarca staj yapacak ve ardından yeterlilik sınavını geçerek mühendis olmaya hak kazanacak kişinin, ayrıca “yaşam boyu eğitim” olarak tarif edilen sürekli bir meslek-içi eğitime tabi tutulması planlanıyor. Ve yetkinliği, meslek-içi eğitim kurumlarından alacağı sertifikalarla da belgeleniyor. TMMOB, “Sürekli Mesleki Gelişim Modeli” şeklindeki tasarımıyla bu işlevi yerine getirmeye de aday oluyor. Fakat, gerek bu kurumların işlevini gerekse yetkinleşmeye dair uygulamaların bütününü “üniversitenin neden karşılayamayacağı” sorusu yanıtsız kalıyor.
Mühendislik eğitiminde ve mesleğinde gerçekleştirilmesi planlanan dönüşüm, öğrenciler açısından şu sonucu doğuruyor: Yetkin mühendisliğin kriterlerini yerine getiremeyen üniversite mezunu, diploması olmasına karşın mühendis unvanına sahip olamıyor, imza yetkisi kazanamıyor ve sadece teknik eleman ya da mühendis yardımcısı sıfatını elde edebiliyor.
Yetkin Mühendislik Ve Sınıfsal Kutuplaşma
Kapitalizm öncesi toplumlarda, imalatta zihin emeği ile kol emeği tek bir işçide, zanaatçıda toplanmış durumdaydı. Kapitalist üretimin gelişmesi bunların birbirinden ayrılmasına yol açtı. Sermaye, üretimdeki egemenliğini genişletir ve bilimsel gelişmeyi hızlandırırken, sürekli yenilenen teknolojiyi üretime uygulama eğilimi taşıyordu. Manüfaktürle birlikte, zihin emeği ile kol emeğini kendinde toplayan bireysel işçinin yerini, bir işbölümüne bağlı olarak farklı işlevleri üstlenmiş işçilerin toplamından oluşan kolektif işçi alıyordu. Bundan böyle meta, kolektif işçinin toplumsal ürünü olmuştu. Makineye dayanan büyük ölçekli üretim geliştikçe, kolektif işçinin bir unsuru olarak mühendise duyulan ihtiyaç arttı. Mühendis, üretim süreci üzerinde kontrol sağlayan, tasarım ve denetim işlevlerini yerine getiren, bilimin üretime uygulanmasında rol oynayan zihinsel emek-gücünü temsil ediyordu. Mühendislik mesleğindeki gelişim ve mühendis ihtiyacındaki artış sonucu, mühendis yetiştirmek, akademik eğitimin temel bir görevi haline geldi.
Yeni teknoloji ve gelişen makine daha yaygın kullanıldıkça, üretimde zihinsel emeğin tuttuğu yer genişler ve mühendislerin niceliği artar. Fakat, üretim tekniğinin gelişmesi ve işin basitleşmesinden dolayı, zihin emekçilerinin sayısındaki artış, onların ayrıcalıklı konumlarını o ölçüde yitirmelerine yol açar.
Bugün, kapitalist üretim az sayıda yüksek nitelikli emek-gücüne ve ama büyük oranda orta düzey vasıflı ve vasıfsız emek-gücüne ihtiyaç duyuyor. Yüksek nitelikli zihinsel emekten, üretim sürecinde sadece tek bir işlevi değil, gerekli olduğunda farklı işlevleri üstlenebilecek bir donanıma ve yetkinliğe sahip olması bekleniyor. Sermaye sınıfı, bu yüksek nitelikli emek- gücünün (yetkin mühendis) niteliklerini standartlaştırma ve ölçme arayışına giriyor. Bunun yanında, kapitalist en ucuz emek-gücünü çalıştırmaya ve işçi sınıfının kazanmış olduğu tüm hakları budayarak emek-gücü maliyetini düşürmeye yöneliyor. Yani, mutlak artı-değer sömürüsüne dayanarak, kâr oranındaki düşme eğilimini frenlemeyi ve daha yüksek miktarda kâr elde etmeyi amaçlıyor.
Böylece, üniversitenin neden yetkin mühendis yetiştirme sürecinin gereklerini karşılayamayacağı sorusunun yanıtı açığa çıkmış oluyor. Mesele, üniversite eğitiminin mesleki yetkinlik kazandırmada mutlak yetersizliği değil. Sermaye, yükseköğrenimi tamamlayan mühendislerin toplamından çok daha az sayıda yüksek nitelikli emek-gücüne ihtiyaç duyuyor ve mühendislerin büyük çoğunluğunu ara teknik eleman pozisyonunda ucuz ve orta düzey vasıflı emek-gücü olarak çalıştırmak istiyor. Burjuva eğitimin temel bir amacı kapitalist üretim için uygun nitelikte emek-gücü yetiştirmek olduğuna göre, eğitim sürecinin içeriği ve biçimleri de kapitalist üretimin gereksinimlerine bağlı olarak değişime uğruyor.
Türkiye'de 280 bini TMMOB'a üye toplam 550 bin mühendis var. TMMOB'a göre üyelerinin yüzde 45'i işsizlerden veya mesleği dışında bir alanda çalışanlardan meydana geliyor. Açık işsizlik oranının ise yüzde 25'e vardığı belirtiliyor. TMMOB üyelerinin yüzde 75'inin ücreti yoksulluk sınırının altında.
2,3 milyon üniversite öğrencisinin yaklaşık 160 bini mühendislik alanında eğitim görüyor. Her yıl mühendislik fakültelerine 35 bin yeni giriş oluyor ve 25 bin öğrenci mühendis olarak okulu bitiriyor. Mezun olan öğrencilerin büyük bölümünü ya işsizlik ya da yoksulluk sınırının altında düşük bir ücretle ve güvencesiz koşullarda çalışma zorunluluğu bekliyor.
Günümüz kapitalist toplumunda ara tabakalar için zaten süratli bir erime süreci yaşanıyor. Zihin emekçileri arasında da sınıfsal kutuplaşma hız kazanıyor. Mühendisler ve mimarlar geçmişte sahip oldukları kısmi ayrıcalıkları yitiriyorlar. Ücretler ile çalışma ve yaşam koşulları açısından da doğrudan işçi sınıfının üyeleri haline geliyorlar. Emek-sermaye çelişkisini dizginleyen kimi ayrıcalıkları yok oldukça ve mühendis emeği de ucuz işgücü sömürüsüne tabi tutuldukça, işçi sınıfının diğer bölükleri gibi mühendislerin de kapitalizmle olan çelişkisi keskinleşiyor.
Yetkin mühendislik normları, işte bu sınıfsal kutuplaşma sürecini daha da ivmelendirmeye yarayacak. Daha az sayıda mühendis adayının yetkin mühendis statüsüne ve nispeten yüksek ücretlere ulaşmasına olanak tanırken, geriye kalan büyük çoğunluğun düşük ücretli ara teknik eleman veya işsiz durumuna gelmesini hızlandıracak. Serbest mühendislik ve mimarlık tanımı ya da mühendislik için yüksek ücretler tarihe karışırken, mühendislerin ve mimarların büyük mühendislik ve mimarlık şirketlerinde ücretli işçi olarak çalıştırması iyiden iyiye yaygınlaşacak. Herhangi bir sermayedarın “girişimci” bir yetkin mühendis aracılığıyla açacağı büroda ya da o “girişimci” yetkin mühendisin doğrudan kendi bürosunda, yetkin mühendis olamayan onlarca mühendislik fakültesi mezunu düşük ücretle istihdam edilecek. Yetkin mühendislik, ara tabakaların erimekte olduğu, sınıfsal kutuplaşmanın yoğunlaştığı, bir tarafta az sayıda kapitalist ile yüksek gelir sahibinin ve diğer taraftan ücretli işçilerin toplaştığı süreci daha da ileri götürecek.
Toplumsal eşitsizlik, işsizlik ve yoksulluk, eğitimin ticarileştirilmesi ve eğitim hakkının gasp edilmesi bakımından öğrenci gençliğin aleyhine işleyen sürecin bir yönü de yetkin mühendislik olacak. Öğrenci gençlik içinde sürmekte olan sınıfsal ayrışma daha da boyutlanacak. Yetkin mühendislik, öğrencileri ucuz ve kuralsız çalışmaya ya da diplomalı işsizliğe sevk ederek, henüz üniversite sıralarındayken onların sınıfsal ayrışmadaki pozisyonunu belirleyecek. Ancak önde gelen bir üniversiteye girebilen, merkezi yeterlilik sınavına hazırlık için açılacak kursların giderlerini karşılayabilen ve diğer öğrencilerle rekabette avantajlı bir konum edinebilen mühendislik öğrencisi yetkin mühendis olabilecek. Aileleri yoksullaşan ve eğitim hakkı elinden alınmakta olan gençliğin yükseköğrenimi tamamlamayı başaran azınlığının büyük kısmı ise, gençliğin geri kalanıyla aynı kaderi paylaşacak. Mühendislik fakültesini bitirip yüksek ücretle iyi bir yaşam sürmek veya sınıf atlamak artık neredeyse hayal!
Emek-sermaye çelişkisinin keskinleşmesi bir anafor gibi tüm çalışanları kendi etki alanına çekiyor. Zihinsel emek-gücünü satarak yaşamlarını sürdüren emekçiler de, nesnel olarak bu çelişkinin (işçi sınıfından oluşan) kapitalizme karşıt ucunda yer alıyorlar.
Yetkin mühendislik tasarısı sadece mühendis adaylarının değil, tüm öğrenci gençliğin ve emekçilerin sorunu olarak beliriyor. Çünkü bu tasarı, öğrenci gençlikte sınıfsal kutuplaşmayı yoğunlaştıran ve onun ezici bölümünü işçi sınıfıyla kader birliğine doğru iten değişim sürecinin yalnızca bir parçası.
Nasıl Bir Mücadele?
TMMOB şöyle diyor: “TMMOB ve odaların bu ülkede ‘maalesef, ‘mühendis’leri mühendisleştirmek gibi bir görevi vardır.” Ve bu görüşü, yetkin mühendisliğin savunusuna dayanak yapıyor.
TMMOB'a göre; yetkin mühendislik tasarısı kapsamında yapılacak değişiklikler mühendislik eğitiminin kalite kazanmasına, daha nitelikli ve uluslararası düzeyde rekabet edebilir mühendisler yetişmesine, mühendislerde zamanla ortaya çıkan mesleki körelmenin sürekli meslek-içi eğitim yoluyla önlenmesine, işsiz mühendislerin fazlalığının ücretler üzerindeki geriletici basıncının azalmasına hizmet edecek. TMMOB, mühendis adayının uzun staj dönemi boyunca nitelikli bir staj yapmasının, sigortalı ve ortalama ücretle çalışmasının güvencelenmesini de talep ediyor. Fakat uluslararası tekellerin ve Türkiyeli sermayedarların çizdiği yetkin mühendislik çerçevesi bir kez kabul edilince, bu talepleri savunmanın da fazla bir anlamı kalmıyor.
Peki, emekçilerin mesleki-demokratik örgütü olan ve onların çıkarlarını savunması gereken TMMOB, neden yetkin mühendisliğe onay veriyor? İşsizlik, düşük ücretler, yeterli mesleki niteliklerden yoksun mühendislerin çokluğu ve mühendislik eğitiminin kalitesizliği gibi gerçek sorunlar, TMMOB'u çözüm arayışına itiyor. Fakat, aşırı bir mesleki dar görüşlülük ve ayrıca AB belgelerinde vurgulanan, yetkin mühendislerin meslek örgütüne üye olma zorunluluğu şeklindeki çekici uzlaşma formülünün etkisi, onu sermayenin çözümünü kabullenmeye götürüyor. Aynı zamanda, eski mühendislerin “girişimci” karakter taşıyan bir bölümünün mesleki yetkinliği ölçme ve belgelendirmede sorumluluk istemesinde, dahası açacakları mühendislik bürolarında yetkinleşemeyen mühendisleri ücretli işçi olarak çalıştırma eğilimi taşımalarında yatan kesimsel çıkarlarının, TMMOB'un politikasında ne derece etkili olduğu sorgulanmaya muhtaç bir konu oluyor. TMMOB, çerçevesini onayladığı yetkin mühendislik normlarının kendi beklentilerinin tam tersi yönde sonuç vereceğini, yani işsizliğin ve ucuz işgücü talanının daha fazla artmasına, eşitsizliğin derinleşmesine, paralı eğitim uygulamasının tırmanmasına, gençliğin eğitim hakkının daha da güdükleşmesine neden olacağını göremiyor. Belki de görmek istemiyor!
Mevcut durumun, yani eşit olmayan ve niteliksiz eğitimin ve mesleki yeterlilikten yoksun mühendislerle dolu bir üretimin savunulacak tarafı yok. Fakat, çözümü tekelci sermayenin gündeme getirdiği burjuva programda aramanın da emekçilerden ve öğrenci gençlikten yana tutum takınmakla bağdaşır tarafı yok. Öğrenci gençlik, emekçiler, mühendislerin ve mimarların mesleki-demokratik örgütleri “Yetkin mühendisliğe hayır” demelidirler.
Karşı çıkışın güncel boyutunu; özerk-demokratik üniversite, bütçeden eğitime yeterli pay ayrılması, üniversiteler arasındaki eşitsizliğin giderildiği ve öğrencilerin mesleki yeterliliğe sahip kılındığı nitelikli bir yükseköğrenim, üniversiteyi bitiren mühendis ve mimarların iş güvenceli, sigortalı ve elverişli bir ücretle çalışmalarının teminat altına alınması gibi talepler için mücadele oluşturmalıdır.
Yetkin mühendislik tasarısına karşı çıkış, aynı zamanda antiemperyalist ve politik bir duruş barındırmalıdır. Çünkü yetkin mühendislik, işçi sınıfı ve ezilenleri sefalete sürükleyerek toplumsal eşitsizliği derinleştiren emperyalist mali-oligarşinin politikalarının bir unsurudur. Ve yetkin mühendisliğe karşı mücadele, ancak işbirlikçi patronlara ve devlete, ABD ve AB emperyalistlerine, uluslararası tekeller düzenine karşı politik bir niteliğe büründüğü oranda tutarlı olabilir.
Şurası artık açık ki, sermaye birikimini emeğin sefaletindeki tırmanışa paralel biçimde genişletmeye yazgılı olan kapitalizmde, mühendisler ve mimarlar gibi, zihin emekçileri bakımından da hiçbir çıkar yol yok. (Düşük ücret, güvencesiz çalışma, işsizlik ve yoksulluk sermaye birikiminin güncel ve nesnel koşullarıdır. Mühendislerin yüz yüze bulunduğu sınıfsal ayrışma ve mutlak yoksullaşma süreci de, kapitalizmin azami artı-değeri sızdırmaya endeksli yasallığının ürünü.)
Yüksek gelir sahibi, kendi işletmesinin sahibi gibi sınırlı üst-katmanını dışta tutarsak, işçi sınıfının bir parçasını oluşturan mühendisler ve mimarlar, burjuvaziyle giderek keskinleşen bir sınıfsal karşıtlık halindeler. Mühendislik ve mimarlık fakültelerinde okuyan öğrencilerin geleceğini de aynı gerçek belirliyor. Bu karşıtlık mühendislerin ve mühendis adayı öğrencilerin önünde tek yol bırakıyor: Kapitalizme karşı ve sosyalizm için mücadele. Sermaye için değil insanlık için bilim, kâr için değil toplum için üretimi savunmanın zorunluluğudur söz konusu olan.
Yüz binin üzerinde öğrencinin yaşamını dolaysızca etkileyen ve öğrenci gençliğin bütününün karşı karşıya olduğu eğitim hakkını ve geleceğini savunma sorununun bir parçası olan yetkin mühendislik tasarısı, ilerici ve devrimci gençlik örgütleri için önemli bir mücadele gündemidir. Ve her şeyden önce bir öğrenci sorunu olduğu için Genç-Sen'in de ilgi alanına girmektedir.
Avukatlık, hekimlik, öğretmenlik, mimarlık, mühendislik gibi alanlarda yapılan ve mesleki yetkinlik adı altında sermayeye ücretli köleliği kutsayan düzenlemeler, bu mesleklere yönelik eğitim gören öğrenciler için ortak mücadele konusudur. Sendikalar ve emekçi örgütlenmeleri ile öğrenci gençliğin birleşik tutum alması, mücadelenin kazanım elde etmesi açısından tayin edici önemdedir. Bunun için TMMOB'un politikasının değişmesi, değiştirilmesi gerekir. Mühendis ve mimar odalarının öğrenci komisyonları, TMMOB'un ve ona bağlı odaların yetkin mühendislik sorununda emekçilerden ve öğrencilerden yana bir politika benimsemelerini sağlamada önemli bir rol oynayabilirler.