Meksika’nın güney eyaletlerinden Oaxaca'nın halkları, Latin Amerika’da işçi sınıfı ve emekçi yığınların hareket ve ayaklanmaları zincirine, kıtasal çaptaki hareketin en ileri örneğini ekledi.
Altıncı ayına giren Oaxaca Halkları Halk Meclisi (APPO) deneyimiyle, Ekim Devrimi'nin 90. yılında, sovyetik tipte bir örgütlenme yoluyla yerel iktidarı alarak, Meksikalı işçi ve emekçiler, revizyonist bloğun çöküşü sonrasında gelişen “sosyalizm öldü” propagandalarına güçlü bir pratik yanıt verdi.
ABD’nin yanı başındaki Meksika’da, 30 yıldır işçi ve emekçi yığınları büyük bir toplumsal yıkım ve yoksulluğa sürükleyen neoliberal politikalar, yerli halkların yüzyıllara dayanan ezilmişliği, toplumsal mücadelelere yönelik baskı ve zorbalığa tepki, bir öfke seli halinde birleşerek Oaxaca Sovyetleri'ni açığa çıkardı.
Neoliberalizmin Pençesinde Meksika
Meksika’da neoliberal politikalar, tüm dünyaya paralel biçimde, fakat birçok Latin Amerika ülkesinden farklı olarak “darbesiz” yoldan, 80’li yıllarda gündeme geldi.
Neoliberal politikaların hayata geçişi, özellikle tarımda yıkım politikaları, 71 yıldan beri hükümet partisi olan PRI'yi (Kurumsal Devrim Partisi), bu anlamda da Meksika burjuvazisinin geleneksel yönetme tarzını sarstı.
PRİ, 1910 Meksika burjuva devriminin emekçi sınıflardan temsilcilerini yiyerek, burjuva iktidarını pekiştirmesinin ürünü olarak kurulduğu 1929 yılından 2000 yılına kadar kesintisiz olarak bütün seçimleri kazanmıştı. 40’lı yıllarda PAN (Ulusal Eylem Partisi) isimli, daha muhafazakar çizgide bir parti kurulmuş, ama 60 yıl boyunca muhalefette kalmıştı.
PRİ, 80’li yıllara kadar esasen, sınıfları ve çeşitli toplumsal kesimleri uzlaştırma çizgisi izledi. 40’lı yıllardan itibaren Latin Amerika’da en özgün örneğini Peron’un oluşturduğu sınıf uzlaşması politikalarını hayata geçirirken, bu politikalar 56, 68 ve 76’da yükselen toplumsal hareketler ve PRI’nin de Meksika burjuvazisinin biricik temsilcisi olarak bu eylemleri katliamlarla bastırmasıyla kesintiye uğramakla birlikte 80’lere kadar sürdü.
80’li yıllarda ise PRİ, ABD’nin arka bahçesi Latin Amerika’da hayata geçirdiği neoliberal politikaların taşıyıcısı oldu.
1982-88 Başkan De La Madrid dönemi, PRI’nin toplumsal uzlaşmacı yapısını sarsmaya başladı.
Bu dönem (1982-88) IMF programlarının harfi harfine uygulandığı, asgari ücretin yüzde 42, ortalama sanayi işçisi ücretlerinin yüzde 29 düştüğü, tarım programlan sonucu yoksul ve küçük köylülerin yıkımıyla işsizliğin yüzde 8’den yüzde 24’e çıktığı bir dönem oldu.
Böylelikle 1988 seçimlerinde PRİ adayı Carlos Salinas, karşısında sol muhalefetin güçlü bir rakibini buldu. Meksika işçi ve emekçilerinin neoliberal politikalara duyduğu hoşnutsuzluğu arkalayan PRD adayı Cuauhtemoc Cardenas, hileli olduğu iddia edilen seçimlerle, az bir farkla seçimi kaybetti. Salinas’ı iktidara taşıyan bu seçim hileleri, ABD’nin yakın desteği ile gerçekleşti.
Salinas döneminde de neoliberal yıkım politikaları tüm hızıyla sürdü. Aralık 1988 ile Aralık 1993 arasındaki beş yıllık sürede satın alma gücü, yüzde 55 oranında düştü.
1994 yılında Meksika, ABD ve Kanada ile NAFTA anlaşmasını imzaladı. ABD emperyalizmi ile sınır komşusu olan bu ülke, dış ticaretinin yüzde 80’ini ABD ile gerçekleştiriyordu. Zaten NAFTA’nın imzalanmasından önce de, De La Madrid ve Salinas dönemleri boyunca gümrük tarifeleri yüzde 13’e kadar düşmüştü. NAFTA ile birlikte yabancı sermaye sınırsız dolaşım serbestliği kazanırken, Meksika’nın anlaşmadaki konumu, ABD sermayesine ucuz işgücü sağlamak oldu. Özellikle Kuzey bölgelerinde büyük “maquiladora”lar (serbest bölge) inşa edildi. Düşük teknoloji altında ucuz işgücünün ve bu arada kadın ve çocuk emeğinin, her türlü sosyal güvenceden yoksun koşullarda azgınca sömürüldüğü dev fabrikalar ve kompleksler anlamına gelen maquiladora'lardan yapılan ihracat, ülkenin toplam ihracatının yandan fazlasını oluşturuyordu. Bu ihracatın tümü ABD ile yapılıyordu. Maquiladora’larda çalışanların ana gövdesini de altı ay, bir yıl gibi geçici sürelerle kuzeye gelen güneyli Kızılderili işçiler oluşturuyordu.
Meksika’da üst üste patlak veren derin ekonomik krizler, özellikle de '94 krizi, toplumsal yıkımı katmerleştirdi.
Özelleştirmeler '90’lı yıllarda büyük bir tırmanış gösterdi. Özelleştirilen işletmelerin %20’si uluslararası büyük sermayeye peşkeş çekildi.
Meksika’nın ABD’ye ucuz işgücü kaynağı olarak hizmet etmesi, sadece Meksika sınırlan içinde değil, ABD’ye göç yoluyla da gerçekleşiyor. NAFTA’yla doruğa varan tarımda neoliberal yıkım, işçi ücretlerinde devasa düşüşler, çalışma ve sosyal güvenlik koşullarının artan kötüleşmesi, Meksika’nın güneyinden, Kuzey’deki büyük maquiladora'lara ve her iki bölgeden ABD’ye göç oranını büyük miktarda artırdı. Meksika’da yaklaşık olarak her 1000 kişiden 3’ü, ABD ya da Kuzey Meksika’ya göçüyor.
Bir diğer sorun, bütün Latin Amerika ülkelerinde olduğu gibi, kıtadaki sınıf mücadelelerinin önemli bir unsuru olan yerli sorunu. 103 milyon nüfuslu ülkenin yüzde 60’ını melezler, yüzde 30’unu yerliler oluşturuyor. Maya, Zapotek ve Miztekler gibi yerli topluluklarını barındıran Meksika’da yerliler esasen güney bölgelerinde yaşıyor. Güney bölgeleri aynı zamanda, nüfusun en yoksul, sanayileşmenin en geri olduğu, mısır başta olmak üzere tarımsal üretimin ağırlıkta olduğu ve bunun da NAFTA anlaşması kapsamında küçük üreticilerin yıkımı, büyük plantasyonların oluşturulması biçiminde ilerlediği bölgeler.
NAFTA ve öncesindeki neoliberal politikalardan orta sınıflar da payına düşeni aldı. Binlerce ufak ve orta çaplı şirket, ödemek zorunda olduğu yüksek faizli borçlar nedeniyle iflasa sürüklendi. Örneğin, ülkenin önemli sektörlerinden ayakkabı sektöründe 500 ayakkabı fabrikası, NAFTA’yı izleyen birkaç yıl içinde iflas etti. 80’li yıllarda, PRI’den kopan “sol” kanadın, burjuva aydın ve entelektüelleri de arkalayarak, bugünkü Obrador’un PRD’si (Demokratik Devrim Partisi) biçiminde örgütlenmesi de, bu gidişatın siyasal ifadesi oldu.
Bunların sonucunda Meksika’da işçi sınıfı, emekçiler ve ezilen yerli halkları cephesinden gelişen cevap, Zapatistalar'm doğuşu, işçi grevlerinde artış ve neoliberalizme karşı geniş platformların kurulması oldu.
NAFTA’nın imzalandığı gün Chiapas eyaletinde EZLN’nin öncülüğünde Zapatista ayaklanması patlak verdi. Zapatista isyanı, çoğunluğu mısır üreticisi olan yerlilerin, yüzyıllar süren yağma, soykırım ve aşağılanmalara karşı sessiz isyanının, neoliberal politikalar sonucunda mısır üreticilerinin yıkıma uğrayarak mısır üretiminin büyük plantasyon ve çiftlik sahiplerinde toplanmasına olan öfkesiyle birleşmesinin sonucuydu.
2000 yılı seçimlerinde PRI’nin 70 yıllık hükümet geleneği bozuldu. İlk kez seçimlerden yenilgiyle ayrıldı ve NAFTA'yla doruğa ulaşan yıkım politikalarının cezası olarak hükümet koltuğunu PAN’ın adayı Vicente Fox’a kaptırdı.
Vicente Fox’un politikaları, Meksikalı işçi ve emekçi yığınların hiçbir talebini karşılamadığı gibi, yerlilere verilen taahhütler yerine getirilmedi, yıkım politikaları tırmandı ve toplumsal hareketler büyük bir baskı ve saldırı dalgası ile karşılaştı.
Zira bu tablonun bir diğer yüzü, sermaye planlan için tehlike oluşturan EZLN ve diğer demokratik hareketlerin askeri saldırı ile ezilmesi, burjuva devletin, zor araçlarını yeni ihtiyaçlar temelinde yeniden yapılandırması oldu. Geçtiğimiz yıl Vicente Fox hükümeti, grevci işçileri ve diğer toplumsal hareketleri bastırmak üzere Federal Önleme Polisi (PFP) adı verilen bir birim oluşturdu. Bu birimin kuruluşu, Meksika’da neoliberalizme ve ABD emperyalizmine karşı artan toplumsal tepki ve gelişebilecek olası mücadeleler karşısında Meksika burjuvazisinin girdiği yönelimi ifade ediyordu. Ki sonraki günlerde PFP, Atenco’da, maden grevlerinde ve Oaxaca’da dişlerinden damlayan kanla boy gösterecekti.
Atenco Yanıyor, Madenler Direniyor
Meksika, son altı ay içerisinde derin bir toplumsal huzursuzlukla sarsılmakta ve Meksikalı işçi ve emekçilerin mücadelesi, 70’lerden bu yana görülmemiş düzeyde bir baskı dalgası ile karşılaşmaktaydı.
Mart ayından itibaren madenci grevleri Meksika gündemine oturdu. Meksika’nın ikinci büyük bakır madeni La Caridad işçileri, Şubat ayında Pasta de Conchos maden faciasında 65 madencinin ölmesinin ardından, 24 Mart’ta daha iyi çalışma koşullan talebiyle greve gitti. Maden faciası karşısında hükümeti hedef alan açıklamalar yapan Maden işçileri Sendikası lideri Napoleon Gomez Urrutia, rüşvet aldığı iddiasıyla hükümet tarafından görevinden alındı. Maden grevleri bu gelişme üzerine yayılarak ve Urrutia’nin göreve iadesi talebini de içererek sürdü. Görevden alma kararı üzerine maden sendikası iki günlük genel greve gitti. Grev, ülkenin en büyük çelik üreticisi Villacero ile Grupo Mexico’ya ait Sicartsa bakır madenlerinde bu iki günden sonra da devam etti. Meksika devleti grevleri polis zoruyla bastırma yoluna gitti. Nisan ayında Sicartsa madenindeki grevde, grev yapan işçilere saldıran yüzlerce polis, dört işçiyi vurarak öldürdü ve birçok işçiyi de yaraladı. Villacero’daki greve yönelik saldırıda iki işçi yaşamını yitirdi. Madencilerin grevine, iletişim Emekçileri Sendikası ve Elektrik-Elektronik işçileri ve Teknisyenleri Sendikası başta olmak üzere çeşitli sendikalardan destekler geldi. Sendikalar, temmuz seçimlerinden önce genel grev tehditlerinde bulundular. Grevler, seçim sonrası yeni hükümetin tavrının ne olacağını bekleme gerekçesiyle seçimler sonrasına ertelenmekle birlikte, bu açıklamalar Meksika’nın seçim öncesi atmosferinde gerilimi iyice artırdı.
4 Mayıs’ta, başkent Mexico City’den 15 mil uzaklıkta bulunan San Salvador Atenco isimli Kızılderili kasabasına 3.500 polis ve güvenlik kuvvetince bir katliam saldırısı gerçekleştirildi. Bir süpermarket (WalMart süpermarketler zinciri) inşası için çiçek satıcılarını yerinden atmak isteyen belediyeye karşı çiçekçiler kasaba halkının da desteğiyle direndi. Kent, fiilen direnen emekçi halkın kontrolüne geçti. Ertesi gün binlerce polisin sözü edilen saldırısı gerçekleşti. Saldırı, Meksika emekçilerinde büyük nefret ve sarsıntı yaratırken, uluslararası yankılan da büyük oldu, birçok ülkede Meksika konsoloslukları protesto eylemlerine sahne oldu. 14 ve 18 yaşlarında iki genç emekçi yaşamını yitirdi, 47’si kadın 217 emekçi tutuklandı, tüm tutsaklar ağır işkencelerden geçirilirken, tutuklanan kadınlardan 45’i tecavüze uğradı. Barbara İtalia Mendez’in yaşadığı tecavüzü açıklamasının ardından, bütün kadın siyasi tutsaklar tecavüzü anlatan mektuplar kaleme aldılar. San Salvador Atenco kasabasında 2002 yılında, bölgede uluslararası havaalanı kurmak için emekçileri yerlerinden etme girişiminde bulunan Meksika devletine karşı büyük hareketler gelişmiş, yerli halk, Toprakların Savunusu İçin Toplum Cephesi’ni kurarak örgütlenmiş, kasabadaki devlet temsilcileri kasabadan kovulmuş ve ancak bir yıl sonra geri dönebilmişlerdi.
Nisan ve Mayıs aylarında madenci grevleri ve Meksika devletinin, bu grevlere 6 işçiyi katlederek ve burjuva devletin yasalarına da tümüyle aykırı biçimde sendika başkanını görevden alarak yanıt verişi, Mayıs ayında Atenco’daki kanlı katliam ve saldırı, Mayıs’ta başlayan Oaxaca öğretmenler grevine Haziran ayında gerçekleştirilen katliamcı saldırı... Meksika devletinin seçim öncesi marifetleri bunlar oldu. Aynı dönemde 10’u polis en az 90 kişinin uyuşturucu kaçakçılığı ve çeteleşme faaliyetleri içinde çıkan iç çatışmalarda öldürülmesini, devlet eliyle yapılan yoğun uyuşturucu ticaretinin Meksika halklarında huzursuzluğu tırmandırmasını eklemek gerek. Meksika devletinin daha ‘geleneksel’ bir sorunu olarak, Zapatista denetimi altında bir Chiapas eyaleti sorununu da Meksika burjuvazisinin seçim tartışmalarına katmak lazım. 1988 ve 2000 yılı seçimlerinde hile iddialarının halkların belleğinde yarattığı izler de bu tabloyu tamamlıyordu.
Oaxaca, Atenco, Sicartsa ve Villacero’da yaşanan baskılar, 1970’lerdeki öğrenci katliamından beri Meksika devletinin giriştiği en ciddi baskı ve askeri zor dönemi oldu. Bu saldırılarda, farklı kentlerde, başta PAN ve PRI olmak üzere PRD dahil üç büyük partinin de güçleri yer aldı. Meksika devleti seçimlere böylesi bir sosyal huzursuzluk ve güvensizlik ortamında gitti.
Sandıktan Çıkan Kriz
Seçim öncesinde Obrador, işçi ve emekçi mücadelelerine dönük bu saldırıları kampanyasına yedirerek, kendi iktidar döneminde otoriter ve baskıcı yöntemlere son verileceğini ilan etti. PRI ve PAN ise, mücadeleler karşısında orta sınıfların duyduğu korkuyu derinleştirmek ve oya çevirmek için çabaladı.
Obrador’un diğer seçim vaatleri, rüşvet ve yolsuzlukla mücadele edeceği, ABD ile imzalanan serbest ticaret anlaşmasının gözden geçirileceği, şimdiki hükümetin yıkım politikalarına karşılık sosyal refah politikaları izleyeceği oldu.
Eski Coca-Cola yöneticisi başkan Vicente Fox, 2004’ten itibaren Obrador’a karşı karalama kampanyasına girişirken, daha 2005 yılında Obrador, 1 milyon kişinin desteklediği bir yürüyüşle bu iftiralardan aklanmıştı.
Seçim öncesinde Zapatistalar, hiç bir partiye oy vermeyeceklerini ve “tüm politikacılar sınıfına karşı olduklarını” söyleyerek oy vermeme çağrısı yaptılar. Parlamento dışı bir sosyal cephenin oluşturulması amacıyla 'Öteki Kampanya'yı başlattılar.
Sonuçta seçim sandıklarından çıkan, bol miktarda hileli oy, Meksika işçi ve emekçilerinin PAN ve PRI’ye karşı Obrador’a verilen oylar biçimini almış tepkisi ve bir büyük yönetememe krizi oldu.
Calderon ve Obrador ayrı ayrı zaferlerini ilan etti. Calderon, ABD’nin ülkeye yönelik planlarında gözbebeği olan aday olarak resmen hükümete yürürken, Obrador işçi ve emekçilerin mevcut iktidara olan öfkesini arkalayarak, odağında başkent Mexico City’nin durduğu büyük bir kitle hareketinin merkezine yürüdü. Kitle hareketleri, ülkeyi ucuz işgücü çiftliğine çevirmiş olan ABD’nin, daha önceki seçimlerde de yaşanan hükümet başkanı dayatmasına karşı isyan halini aldı. Sayısı yer yer iki milyona kadar varabilen kitleler, sokaklarda Obrador’u başkan ilan ederken, Calderon-Obrador kutuplaşması, Meksika burjuvazisini bir yönetememe krizine soktu.
Seçim hilesine karşı kitle kabarması, başkent Mexico City'yi haftalar boyunca felç etmekle kalmadı, Calderon'un başkanlığı devralmasını altı ay geciktirerek bir siyasi irade boşluğu dogmasına da neden oldu.
Oaxaca'da Halk Ayaklanması
Seçim tartışmaları sürerken, 103 milyon nüfuslu Meksika’nın en yoksul eyaletlerinden biri olan Oaxaca’da, henüz bu gürültünün ortasında sesi fazla duyulmayan öğretmenler grevi başladı.
Chiapas, Oaxaca ve Guerrero eyaletleri ülkenin güneyinde bir yoksulluk üçgeni oluşturuyorlar. Ülkenin en yoksul beldelerinin yüzde 42’si Oaxaca’da bulunuyor. Oaxaca’nm 3.3 milyonluk nüfusunun yüzde 90’ı yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Okuma yazma bilmeyenlerin oranı yüzde 21.5. Oaxaca aynı zamanda ülkenin en fazla göç veren bölgesi. Yılda ortalama 150 bin Oaxaca’lı ABD’ye göçüyor. Buna karşın zengin doğal kaynaklan ve jeopolitik konumu nedeniyle ABD sermayesinin iştahını kabartan Oaxaca, ABD emperyalistlerinin Puebla Panama Planı içinde de önemli bir yer tutuyor.
Oaxaca’da 16 yerli topluluğu yaşıyor. Yerli sorunu, ülkenin bütün güney eyaletlerinde olduğu gibi, Oaxaca’da da önemli bir toplumsal sorunu oluşturuyor. Çoğunluğu yerli olan köylülerin, Meksika’nın NAFTA’ya girişi ile birlikte ivme kazanan tanında neoliberal yıkım politikalarından etkilenmesi sorunu ile iç içe geçerek, yerlileri, işçi sınıfının en önemli toplumsal yedeği haline getiriyor.
Oaxaca eyaletinde 22 Mayıs’ta 70 bin öğretmen, öğretmenler sendikası SNTE’nin 22. Seksiyonu öncülüğünde, ücret artışı, eğitim koşullarının düzeltilmesi, okullara çeşitli olanaklar sağlanması, eğitime ayrılan bütçenin artırılması, sendikaların özerkliğinin tanınması, öğretmenlerin bütçe harcamaları dahil yönetimde söz sahibi olması gibi 17 madde içeren talepler paketiyle greve gitti. Bu, öğretmenlerin her yıl 1 Mayıs sonrasında, toplusözleşmeler döneminde gittikleri gelenekselleşmiş bir grevdi. Grevin üçüncü haftasında, 14 Haziran’da Oaxaca’nın PRI’li valisi Ulises Ruiz Ortiz’in emriyle, 3000 polisten oluşan bir kuvvet, gaz bombalan atan helikopterler eşliğinde greve saldırdı. Biri çocuk 4 kişi katledildi. Öğretmenler, grevi sürdürmek üzere işgal ettikleri Zocalo meydanından çıkartıldı.
Ama saldırının hemen ardından yine Zocalo Meydanı'ndaydılar. İki gün sonra 400 bin kişi, öğretmenlere destek için Oaxaca sokaklarını doldurdu. SNTE, Ulises Ruiz Ortiz’in görevden alınması talebini yükseltti. Bu süreçte yükseltilen “Katil URO (Ulises Ruiz Ortiz) Oaxaca’dan defol!” sloganı, bugüne dek süren direnişin temel sloganı ve talebi oldu.
Ruiz Ortiz, Meksika devletinin eyalette daha önce gerçekleştirdiği tüm katliamların, tutuklamaların, baskıların baş sorumlusu; eyalet halkının derin bir öfke biriktirdiği rüşvet ve yolsuzluk ağının elebaşı; ekonomik yıkım politikalarının, derin yoksulluğun, konut, sağlık, eğitim gibi en temel konularda büyük yoksunlukların sorumlusu olan Meksika burjuvazisinin eyaletteki başlıca temsilcisi olarak, sadece öğretmenlerin değil, tüm halkın büyük tepkisinin hedefiydi. Ulises’in icraatları, Meksika burjuvazisinin 80’li yıllar sonrası yönelimlerinin bir kısa özetiydi. Haziran saldırısı bardağı taşıran damla oldu.
Aynı saldırıda Benito Juarez Özerk Üniversitesi öğrencileri, öğretmenlerin grev döneminde oluşturdukları Radyo Planton’un polis saldırısında dağıtılmasına yanıt olarak Üniversite Radyosuna el koydular ve uzun süre korunan güçlü bir mevzi elde ettiler. Greve destek, bu saldırıyla birlikte olağanüstü büyüdü. Oaxaca kentine komşu kasabalardan öğretmenlere ve direnişçilere destek için yiyecek, giyecek ve diğer malzemeler toplanarak akmaya başladı. Belediye binaları öğretmenler tarafından işgal edildi. Saldırı grevin Meksika çapında da duyularak sempatinin artmasına yol açtı. Atenco saldırısı belleklerde tazeliğini korurken, Oaxaca’da dört emekçinin katledilişi, Oaxaca’yı Meksika’da halk mücadelesinin merkezine taşımaya başladı. Bu saldırıda 8 gözaltında kayıp yaşandı. Bunlardan 3’ü uzun süre gizli ve yasa dışı biçimde cezaevlerinde tutularak, ancak Kasım ayı başında serbest bırakıldılar.
17 Haziran’da, saldırının hemen ardından APPO (Oaxaca Halkları Halk Meclisi) kuruldu. APPO ile birlikte, mücadele, öğretmenleri de aşarak, tüm Oaxaca halkının URO’nun istifası talepli mücadelesine dönüştü. APPO’nun ilk kararlarından biri, öğretmenlerin işgal ettiği kent meydanı ve diğer yerlerin URO’nun istifasına kadar işgal altında tutulacağının ilan edilmesi oldu.
Oaxaca direnişine saldırılar, sivil giyimli timlerin ateş açması, bazı APPO delegelerinin kaçırılması, tutuklamalar vb. biçimlerde sürse de, seçimlerin öngününde ve krize dönüşen hileli seçim tartışmalarının sürdüğü sonraki günlerde Meksika devleti, Oaxaca'ya kapsamlı bir saldırıya girişemedi.
Temmuz ayı boyunca, Calderon ve Obrador etrafında süregiden seçim tartışmalarının yarattığı siyasi irade boşluğu ortamında Oaxaca direnişi, yeni mevziler kazanarak ilerledi. Öğretmenlerin işgal eylemleri sürdü. Temmuz sonlarında hükümet binaları da işgal edildi. Direnişçiler mobil timler kurarak, hem URO’yu fiilen yönetemez hale getirmek ve istifasını dayatmak, hem de olası saldırılara karşı savunmalarını güçlendirmek için barikatların ve işgal edilen kamu binalarının sayısını artırdılar. TV ve radyo kanalları halkın denetimine geçti.
Eyalet polisi ve federal güçler, APPO’nun en öne çıkan temsilcisi, Devrimci Halk Cephesi’nden Germân Mendoza Nube’yi kaçırdı. Nube, tarım işçileri içinde mücadele yürüten, daha önce de tutuklanarak işkence gören, ve 88 yılından beri tekerlekli sandalyede olan, halk tarafından son derece sevilen bir liderdi. Hareketin başkaca önderleri de benzer biçimlerde kaçırıldı. 30 lider hakkında tutuklama kararı çıkarıldı. APPO liderlerinin özgürlüğü için yapılan yürüyüşe de sivil giyimli kişilerce saldırıldı, bir kişi katledildi. Noticias gazetesi ve Radyo Universidad’a sivil saldırılar, tahrip eylemleri düzenlendi. Eyaletin uzak bölgelerinde yerli topluluklara mensup APPO üyelerine karşı "faili meçhul” cinayetler düzenlendi.
APPO, bu yoğun kuşatma altında büyümesini ve nicel ve nitel anlamda gelişimini sürdürdü.
"Oaxaca'da Tek Hükümet APPO'dur!"
3 Eylül’de yapılan APPO toplantısıyla birlikte, APPO, yerel iktidarını ilan etti. Vali Ulises Ruiz Ortiz’in Oaxaca’ya girmesinin yasaklandığı ilan edildi ve eyalete bağlı 570 belediye bölgesini temsil eden bir hükümetin kurulduğu bildirildi. Arkasından, çeşitli kararnameler yayımlayarak iktidarı yürütmeye başladı. Aynı zamanda hareketin ulusal çapta duyurulması ve tanıtılması için de planlamalar yapıldı. Aynı açıklamada “Oaxaca’daki tek hükümet APPO’dur” denildi ve “Bütün iktidar Halka!” sloganı, APPO açıklamalarının sonuç sloganı haline geldi.
16 Eylül günü yapılan bağımsızlık günü kutlamalarında yüz binler, APPO’ya olan desteklerini haykırdılar ve Oaxaca’da iktidarın artık PRI’ye değil, APPO’ya ait olduğunu ilan ettiler.
Bu arada hükümet, gerek öğretmenlerle, gerekse APPO ile sayısız görüşme ve müzakere girişiminde bulundu. Öğretmenlerle görüşmelerinde kimi ödünler verirken, APPO’ya yönelik olarak dayatmacı tutumlar takındı. Özellikle katil vali Ortiz’in de görüşmelere katılması dayatması, görüşmelerin her defasında kesilmesine yol açtı.
Ekim ayı boyunca hükümet APPO ve SNTE’yi katliam tehdidiyle sıkıştırarak, burjuva medyada APPO’nun saldırganlığı üzerine karşı propaganda yayarak, görüşme masasına oturtmaya çalıştı. Ama URO’nun istifası talebi APPO için pazarlık konusu olmayan önkoşul olarak ortaya konuldu.
Hükümetin, Oaxaca isyanının baskısını tüm ağırlığıyla hissetmesine ve bunun Obrador öncülüğünde gelişen hareketten çok daha tehlikeli olduğunu defalarca kez dillendirmesine rağmen, URO’yu görevden almaya asla yanaşmaması, başlangıçta Vicente Fox’un iktidar partisi PAN ile URO’nun PRI’si arasındaki ittifak ilişkilerinin zedelenmemesi amacını taşıyordu. Ancak Oaxaca’nın ülkenin tüm eyaletlerinde yarattığı geniş etki ve kazandığı sempati, daha sonrasında uzlaşmazlığın esas etkeni oldu. Oaxaca’da zaferin kazanılmasının ülkede emekçi halk mücadelelerine kazandıracağı özgüven, Meksika egemenlerinin en korkulu kabusu olarak, onları APPO ile masaya oturmaktan alıkoydu.
Oaxaca isyanı, seçim hilesine karşı bir fiili cephe yaratmış ve yığınların hoşnutsuzluğunu arkalamış olan Obrador’un da desteğini aldı. Obrador, saldırı tehditleri karşısında, “Oaxaca’ya giderek canlı kalkanlar olarak halkı savunacaklarını” açıkladı.
Meksika'da Devrimci Durum
Zapatistalar, Oaxaca halklarının mücadelesini başından beri destekleyici tutum içinde oldu.
Böylece Meksika, Chiapas’ta Zapatista hegemonyası, Oaxaca’da Komün (Halk Meclisi), başkentte seçim hilelerine karşı halk hareketiyle büyük bir toplumsal çalkantının içine girdi. Egemen sınıfların yönetemediği, yığınların onun temsilcilerini tanımadığı ve sokaklarda ret ve mahkum ederek kendi temsilcilerini ilan ettiği, kitle mücadelelerinin işgal, barikat ve gösterilerle doruk noktasına vardığı bir devrimci durum tablosu açığa çıktı.
Federal hükümet, Ekim ayı boyunca süren katliam tehditleri, APPO’nun elindeki kamu binalarına sabotajlar, sivil polis saldırıları, faili meçhuller ve kaçırmalar, ajan sızdırma ve provokasyonlar yoluyla öğretmenler sendikasında bir kırılma yaratmayı başardı. 26 Ağustos’ta öğretmenler sendikası, grevi sonlandırma kararı aldı.
Ancak direniş çoktan öğretmenler grevinin sınırlarını aşmıştı. Direnişe önderlik eden Oaxaca Halk Meclisi (APPO), direnişe devam karan aldı. Dahası, “Si Ulises no se va, Calderon no pasara” (Ulises gitmezse, Calderon geçemez) sloganını ortaya atarak, Felipe Calderon’un göreve resmen başlayacağı 1 Aralık tarihinin, kendileri için “barışçıl bir ayaklanmaya başlama tarihi” olduğunu ilan etti.
Bu süreçte, artık Oaxaca Komünü'ne dönüşmüş bulunan direnişe federal devletin saldırısı gündeme geldi. Paramiliter bir saldırıda 5 emekçinin katledilmesi bahane edilerek 29 Ekim günü Komün’e, eyalet dışından, gelen Federal Ünleme Kuvvetleri saldırdı.
Bu saldırı da, daha önceki tüm baskı ve saldırılar gibi, Oaxaca’da direniş kararlılığını yine tırmandırıcı bir etki yarattı. Öğretmenler grevi sonlandırma kararını geri çekerken, APPO müzakere tekliflerini geri çevirerek direnişi sürdürdü. Dahası, federal polisin, APPO’nun yeni karargahı olan üniversiteden püskürtülmesinden sonra moral güç kazanarak, 10-11-12 Kasım’da Kurucu Kongresini topladı.
5 Kasım’da, 1 milyon Oaxaca'lının sokaklara çıktığı Oaxaca tarihinin en büyük gösterisiyle APPO’nun direniş kararı halkın onayını aldı. Bu saldın, Oaxaca Halk Meclisi’nin tüm dünya işçi sınıfı ve ezilenlerinin de mücadele gündemine taşıdı.
Oaxaca halkı, taleplerini ve örgütlülüğünü gitgide yükselterek, arkasında şu ana dek 17 şehit, 200 yaralı, 36 kayıp ve 105 tutsak bırakan bu büyük mücadeleyi sürdürüyor.
Sovyetik Tipte Bir Örgütlenme: APPO
Oaxaca isyanı, Meksika burjuvazisinin her katliamcı saldırısı karşısında nitelik anlamında bir adım daha gelişti.
APPO başlangıçta, öğretmenler sendikasının başlattığı grevin saldırıya uğraması ve gitgide yerli topluluklarının, öğrencilerin, işçilerin, köylülerin daha büyük desteğini kazanması sonucu bileşimi genişleyen ve toplumsal tabanı büyüyen mücadelenin, devletin de artan saldırılan karşısında daha ilerden örgütlenmesi ihtiyacından doğdu. Bu ilk biçimiyle, 2000 yılında işsiz işçiler hareketi sürecinde Arjantin’de, daha sonra Bolivya’daki El Alto ve La Paz ayaklanmalarında kurulan halk meclislerinin bir türevi idi.
Haziran saldırısı karşısında Oaxaca halklarının cevabı, radyo ve belediye binalarının işgali oldu. Temmuz’daki provokasyonların ardından, hemen hemen tüm kamu binaları APPO’nun eline geçti. Bu işgal ve eylemler, iktidarı PRI veya eyalet hükümetinin elinden almak için hazırlanmış özel bir plan çerçevesinde yürürlüğe sokulmadı. URO’nun istifası talep edildi, URO gitmeyince de bu kez koltukları elinden alındı ve “URO defol!” denildi. APPO’nun tüm bu süreç boyunca, ayaklanmayı Meksika çapında yayma, federal hükümeti devirme vb. çağrıları olmadı. “Tüm İktidar Halka!” sloganını temel şiarı yapmış olsa da, bu esasen APPO’nun ne olduğunu değil, içinde etkin olan devrimci güçlerin onu neye evriltmek istediğini ifade etti. Aksine, hareketin FPR’li olmayan bütün sözcüleri, yakın döneme kadar, böyle bir amaçlan olmadığının ve olamayacağının altını çizdi açıklamalarında. Ancak APPO’nun kontrolüne geçen kamu binalarının sayısı arttıkça, eyalet devlet güçleri kovuldukça ve APPO eyalette toplumsal yaşamın yönetimi ve denetimini üstlendikçe, “nasıl bir eyalet, nasıl bir Oaxaca, nasıl bir hükümet istiyoruz, nasıl yönetilmek istiyoruz” sorusu Oaxaca halkının gündemine girmeye başladı. APPO benzeri örneklerin, başta Michoacân, Guerrero, Mexico City ve Baja California olmak üzere başkaca eyaletlerde de ortaya çıkması bunu tetikledi. Bunda komünist ve devrimcilerin belirleyici rolü oldu.
Sonuçta Oaxaca deneyimi, öğretmenlerin ücret artışı başta olmak üzere ekonomik talepli mücadelesinden politik talepli mücadeleye, buradan bu politik talepleri merkezi iktidara dayatmak için yerel iktidarın alınmasına evrildi. Şimdi ise APPO’nun, Meksika’da girilmiş bulunan devrimci durum çerçevesinde, merkezi iktidann almışını gündemine getirip getirmeyeceği sorunu önünde duruyor.
APPO'nun Yapısı Ve İşleyişi
APPO’nun iç yapısı, kuruluş aşamasından yerel iktidarını ilan ettiği döneme kadar, bu süreçten kurucu kongresine kadar ve Kurucu Kongresinden sonra farklı özellikler taşıdı.
APPO, 17 Haziran’da, 365 örgütten temsilcilerin katıldığı bir toplantıyla kuruldu.
Kuruluş aşamasında esasen, öğretmenler grevine saldırı sonucunda artık kesimsel bir mücadele olmaktan çıkarak tüm Oaxaca halklarının mücadelesi haline gelen direnişe örgütlülük kazandırma niteliğindeydi. Bu dönemdeki yapısı da daha çok, bir eylem birliğinin özelliklerini taşıdı.
APPO, kendisini bir meclisler meclisi olarak ifade etti. Başka bir deyişle, APPO’yu oluşturan 365 örgütün arasında, Zapoteklerin, Mizteklerin, başkaca yerli topluluklarının geleneği olan kolektif meclisler de bulunuyor. Böylece başta PCM-ML (Meksika Komünist Partisi-Marksist Leninist) ve onun açık cephesi FPR (Devrimci Halk Cephesi) olmak üzere siyasi parti ve örgütlerin, komüniter toplulukların, mahalli meclislerin, sendikaların, cephelerin, demokratik kitle örgütlerinin, öğrenci örgütlerinin, meslek örgütlerinin katıldığı; tek bir belde ile sınırlı örgütlerden Meksika çapında örgütlü güçlere dek bir dizi örgütlenmeden oluşan bir çatı örgütü oldu.
20 Haziran’daki genel mecliste bir “geçici kolektif yönetim” seçildi. Daha sonra Kurucu Kongre’de değişecek olan bu yapıda temsiliyet, bölgeler esasının yanı sıra ve daha çok, içinde aktif olan örgütlerin temsiliyetinin yüksek olmasına dayanıyordu. Flavio Sosa gibi bağımsız ama halk tarafından oldukça sevilen bireyler, öğretmen önderleri ve FPR üyeleri, geçici kolektif yönetimin öne çıkan bileşenleriydi.
APPO yerel iktidar organına dönüştüğü süreçte, Oaxaca eyaletinin tüm bölgelerinin APPO’da temsil edilmesi sorunu, gündemine git gide daha fazla girdi. Oldukça dağınık bir yerleşime sahip olan Oaxaca’da ulaşım da ciddi bir sorun. Örneğin kentten eyalet sınırlan içindeki Sierra ya da Istmo’ya ulaşmak için 10-12 saat yolculuk gerekiyor. Bu, merkezde sürekli temsilci bulunduramayan bölgelerin, APPO’nun mevcut yapısı içinde zayıf temsiliyetine yol açıyordu. APPO’da tüm bölgelerin ve toplulukların temsil edilebilmesi, APPO’nun iktidarını genişletmesi bakımından hayati öneme sahipti. Dolayısıyla bu, APPO’nun, mücadelenin gelişimine paralel olarak, eylem birliğinin daha ileri bir düzeyde örgütlenmesinden yerel iktidarın ilanına, dolayısıyla da toplumsal örgütlerden oluşan bir çatı örgütünden Oaxaca halklarının temsil edildiği sovyetik bir örgütlenmeye dönüşmesi sürecinde çözmeye çalıştığı en temel örgütlenme sorunlarından biri oldu.
APPO’nun tam adı, başlangıçta Oaxaca “Halkının” Halk Meclisi iken, yerli topluluklarının desteği büyüdükçe gelişen tartışmalar sonucu Eylül ayı başlarında Oaxaca “Halklarının” Halk Meclisi ismini aldı.
APPO, çok çeşitli kesimleri yedeğine alarak ilerledi. Öğretmenler grevi ile birlikte patlak veren ve ana gücünü başlangıçta öğretmenlerin oluşturduğu isyan, kısa zamanda işçi sınıfının tüm bölüklerinin, yerlilerin ve öğrencilerin desteğini aldı. Giderek aydınları, akademisyenleri, din adamlarını ve çok çeşitli başkaca örgütlenmeleri de kapsadı.
APPO sözcülerinden Flavio Sosa’nın deyimiyle “Başlangıçta APPO, öğretmenlere dönük saldırganlığa bir yanıt ve Ulises’in kovulması biçimindeki ortak hedefe yönelik bir arayıştı. Sonrasında, sadece Ulises Ruiz Ortiz’in devrilmesi değil, fakat aynı zamanda, yeni bir toplum-hükümet ilişkisinin temellerini atarak yaşam koşullarını değiştirmek fikri olgunlaşageldi. Bu onun ilerlediği bir kanaldı. Bir diğer kanal da şu oldu. APPO bir yandan da sokakta dönüşerek, pasifist bir hareketten, PFP (Federal Önleme Polisi) saldırılarına cevap verebilecek kapasitede bir harekete dönüştü.”
APPO’nun bu gelişim sürecinde tam anlamıyla işçi sınıfı ve küçük burjuvazinin yerel iktidarının organı halini alması, Obrador ile Calderon arasında seçim hileleri üzerine dönen çekişme gerçek bir yönetememe krizine dönüştüğü ve Obrador’un, Meksika’da işçi, emekçi, yerli kitlelerin neoliberal politikalara, siyasal baskı ve zora hoşnutsuzluğunu arkalayarak “sivil direniş” başlattığı günlerde, bir iktidar boşluğunun doğduğu ve Meksika burjuvazisinin de Oaxaca’ya derhal bir saldırıyı gündeme getirebilecek güce ve irade birliğine sahip olmadığı koşullarda, 3 Eylül’de gerçekleşti.
APPO, bu tarihte yaptığı toplantının ardından, iktidarını ilan etti ve vali Ulises Ruiz Ortiz’in kente girişini yasakladı. Kararnameler çıkaran, toplumsal yaşamı fiilen yöneten organ halini aldı. Bir yandan olası saldırılara hazırlık yaparken ve güvenlik tedbirlerini yoğunlaştırırken, diğer yandan ulaşımdan gıda dağıtımına bir dizi sorunun çözümüne girişti. APPO’ya bağlı mobilize güvenlik ekipleri asayiş sorunlarını üstlendi. Kentin barikatlarla kapalı olması ve süregiden grevler nedeniyle halkın yaşadığı sorunları dinledi ve çözümüne girişti. Yine de, devletin katliamcı saldırılarının tehdidi altında olan ve sayısız provokasyon girişimine hedef olan APPO, savunma sorunu ile yüz yüze oldu.
Grevdeki öğretmenlerin ve “planton” adı verilen işgal ve barikat bölgelerindeki halkın ihtiyaçları, esas olarak direnişe destek veren çevre kasabalar ve diğer eyaletlerin yardımlarıyla sağlandı. Diğer eyaletlerden bölgeye çok sayıda yardım karavanaları ulaştı.
APPO’nun silahlı gücü, molotof kokteylleri, halk bombası tipi patlayıcılar ve el yapımı bazukalar, taş ve sopalarla silahlanmış halktan oluşuyordu. APPO’nun eyalet silahlı kuvvetlerinin olası saldırılarına karşı temel silahı, barikatlar ve kamu binalarının işgali yoluyla eyalet yönetiminin tümüyle etkisizleştirilmesi oldu. URO’nun eyaletten kovulması talebiyle tüm kamu binalarını işgal eden ve yerel iktidarı eline geçiren APPO, henüz şiddete karşı olmakta ısrar ediyor ve Meksika devletinin Oaxaca’da İndymedia muhabiri Bradly Will dahil katlettiği tüm insanların ölümünden APPO’yu sorumlu tutan burjuva medyanın saldırılarına da bu şekilde yanıt veriyor. APPO, bugüne dek, ajanlık, katliamlara karışma, provokasyon gibi suçlamalarla çok sayıda polis ve askeri tutukladı, buna basitçe hırsızlık ya da uyuşturucu ticareti gibi suçlar işleyen kişileri de eklemek gerek. Tutuklular sorgulanarak serbest bırakıldı. İşgal ve barikatlar, eyalet ordu ve polis güçlerini devreden çıkardı.
APPO, kente PFP saldırısının ve işgalinin ertesinde yaptığı Kurucu Kongre ile, deyim yerindeyse “geçiş dönemi yapısını” değiştirip yerel iktidarın organı olarak kendisini yeniden örgütledi. Geçici Kolektif Yönetim kaldırılarak, yeni hükümet organı olarak tanımlanan, 260 üyeli Eyalet Konseyi oluşturuldu. APPO'nun eski sözcülerinin tümü de Eyalet Konseyine seçildi. APPO’nun tartıştığı en önemli konulardan biri olan, bölgelerin temsiliyeti sorunu ise, şöyle karara bağlandı: Eyalet Konseyi’ne merkez bölgeler hariç, her yedi bölgeden on temsilci seçilecek, merkez bölgelerde ise bu sayı 20 olacak. Ayrıca şu toplumsal kesimlerin her birini temsilen 3 ila 5 delege belirlenecek: Semtler ve mahalleler, barikatlar, kadınlar, toplumsal örgütler, Kızılderili köyleri, sendikalar, belediyeler, gençler ve öğrenciler, İletişimciler, köylüler ve üreticiler, din çevreleri, küçük tüccar ve girişimciler, akademisyen ve aydınlar, nakliyeciler, sanat ve kültür kesimi.
Konsey’e en büyük coşkuyla seçilen delegeler ise, serbest bırakılan siyasi tutsaklar ile mücadeledeki rolünden dolayı hakkında arama karan çıkarılanlar oldu.
Farklı dallarda fiilen bakanlıklar biçiminde ilerleyecek olan komisyonlar kuruldu. Bunlar arasında en etkin olanlardan biri de öğrenci ve gençlik komisyonu oldu. Zira PCM-ML kongrenin gerçekleştiği günlerde aynı üniversite salonunda, 10 eyaletten gençlerin katılımıyla 2. Ulusal Öğrenci Buluşması’nı örgütleyerek, öğrenci hareketi ile Oaxaca halklarının isyanını buluşturdu.
Sovyetler Deneyimi Ve Devrimci Öncünün Rolü
Latin Amerika’da işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesi, nicel ve nitel bakımdan gelişerek ilerliyor. 200l’de Arjantin’deki işsizlerin, işçilerin ve orta sınıfların ayaklanması, birçok bölgede Halk Meclisleri deneyimlerini gündeme getirmiş, bunlar mücadelenin gelişimine ilişkin temel kararların alındığı organlar haline gelmişlerdi. Ancak bu meclisler, iktidar fikrinden fersah fersah uzak olmanın yanı sıra, iktidardaki partiler başta gelmek üzere her türlü politik partiye de belli bir tepkiyi içeriyor, bir işçi-emekçi iktidarını hedeflemek bir yana, iktidar fikrine bir tepkiyi de taşıyordu. Esasen iktidardaki tüm politikacılara dönük “Hepsi gitsin” (Que se vayan lodos) talebi etrafındaki eylemin örgütlenme araçlarıydılar bunlar.
Arkasından bir başka büyük isyan; Bolivya’da işçilerin, koka ekicisi köylülerin ve yerlilerin birleşik hareketi gündeme geldi. Bu deneyimde de, ayaklanmanın merkezi durumundaki başkent La Paz ve yakınındaki proleter kasaba El Alto’da sovyetik tipte örgütlenmeler açığa çıktı. La Paz’da Açık Meclis (cabildo abierto), El Alto’da Mahalli Birlikler Federasyonu (FEJUVE) çok kısa süreliğine de olsa, ayaklanma günlerindeki Bolivya burjuvazisinin sokakları yönetememe koşullarında, fiili iktidar halini aldı. Ancak bu deneyimde de, devrimci öznenin yokluğu, bu meclislerin kendisinin, ya da bu meclislerle silueti görünen sovyetik tipte iktidar organları fikrinin, hareketin sönüşüyle birlikte derhal kaybolmasına yol açtı. İşçi sendikaları, bütün militanlığına rağmen, bir devrimci parti olarak örgütlenemeyen işçi sınıfına bu eşiği sıçratmaya elbette yetmedi.
Meksika’daki Oaxaca Komünü deneyimi ise ne Bolivya ve Arjantin’de, ne diğer hareketlerde aşılamayan bu eşiği aştı. Bunda, kıtada yaşanan diğer hareketlerin deneyimlerinin ve bölgeye özgün, yerli toplulukların komüniter meclis geleneklerini sürdürüyor oluşu, Zapatista deneyimi gibi unsurların da belli bir payı olmakla birlikte, belirleyici faktör olarak Oaxaca’da devrimci ve komünist güçlerin, yıllar süren büyük mücadelelere ve bedellere dayanan, emekçi yığınlarla köklü bağlarının ve buradan etki kazanan öncü müdahalesinin devasa rolünü vurgulamak gerekiyor.
Meksika Komünist Partisi-Marksist Leninist (PCM-ML), Oaxaca Komünü’nde başından beri önemli bir ağırlığa sahip oldu.
Öğretmenler grevi başladığında, hem bu sendika içinde çok sayıda üye ve yöneticiye, hem de Oaxaca halklarıyla güçlü bağlara sahipti. 2000’li yıllarda tarımda neoliberal yıkım politikalarına karşı gelişen direnişlerin liderleri bu partidendi. Öğretmenler sendikasının yanı sıra diğer işçi ve emekçi memur sendikalarında, öğrenci hareketi içerisinde de gelişkin deneyleri ve bağları vardı. Öğretmenler sendikası SNTE içindeki etkisi, öğretmenler grevinden Komün’e evrilen süreçte başlıca politik kuvvet olmasını beraberinde getirdi. Öyle ki APPO kuruluncaya değin, büyük gösterilerde SNTE ve diğer sendikalarla yerli toplulukları, bu partinin geniş cephe örgütlenmesi olan Devrimci Halk Cephesi (FPR) ortak pankartının arkasında yürüyorlardı. Yine APPO’nun sözcülerinin önemli bir bölümü de kendilerini Devrimci Halk Cephesi üye ve yöneticileri olarak ifade ediyorlar.
PCM-ML, APPO fikrinin ortaya çıkışında ve öğretmenler grevi etrafında birleşen, direnişi destekle
yen güçlerin örgütlenmesinde başlıca rolü oynadı. APPO içinde, APPO’yu yerel iktidarın, yüzünü merkezi iktidara dönmekte olan organına dönüştürme fikrinin taşıyıcısı oldu. Örneğin 29 Ekim’de gerçekleşen federal devletin saldırısı öncesinde SNTE’de az bir oy farkıyla grevi bırakma kararı alınmasına rağmen, APPO’nun direnişe devam kararı alma iradesi göstermesi, bu kuvvetin etkisinde gelişti.
Oaxaca’da yaşanan süreci bir demokratik devrim süreci olarak tanımlayan parti, onu bir işçi-köylü iktidarına dönüştürme ve Meksika çapında yayma yönelimi içinde oldu. Partinin bu konumu, Komün içinde proletaryanın hegemonyasına işaret ediyor.
Hareketin saldırılara rağmen kırılmaksızın her defasında daha ilerden örgütlenerek ilerletilmesinde ve çeşitli iç tartışmalara rağmen bir çizgi halinde, yerel ve giderek merkezi iktidar perspektifiyle gelişmesinde, devrimci öncünün önemini gösteren berrak bir örnek oldu.
PCM-ML, Obrador etrafında gelişen hareket karşısında da, “Obrador ve PRD’nin gerçek niteliği konusunda yığınları aydınlatırken, seçim hilelerine ve ABD müdahalesine karşı koyma ve bu amaçtaki kitle hareketinin içinde ve önünde yer alma” çizgisinde harekete katılma tutumu aldı. Ülkenin farklı eyaletlerinde APPO örneğini yayma veya destekleme yönelimi gösterdi.
Meksika’da devrimin güncel bir sorun olduğu tespitine Oaxaca’dan önce de sahip olan parti, Oaxaca Komünü ve seçim hilelerine karşı hareketin ardından, ülkede bir devrimci durum olduğu tespitini yapıyor. “Şu anda kitle hareketinde farklı çizgilerin birleşik bir hatta yürüme eğiliminin belli bir olgunluğa ulaştığı” belirlemesiyle, seçim hilelerine karşı hareketin, neoliberalizme karşı gelişen mücadeleler ve örgütlenmelerin, işçi grevlerinin bir demokratik devrim sürecine kanalize edilmesi için birleşik cephenin örülmesi gerektiğini vurguluyor.
Bugüne dek olduğu gibi Komün’ün geleceğinde de partinin müdahalesi önemli yer tutacağa benziyor.
Kurucu Kongre Sonrası Ve APPO'nun Geleceği
APPO, Kurucu Kongre sonrasında, o güne dek hareketle ilişkisi zayıf olmuş uzak bölgelerin de destek açıklamalarını aldı. Yeni yeni köyler ve topluluklar APPO’ya temsilci göndereceğini açıkladı. "Se ve, se nota, en la APPO, no hay derrota!", (Görülüyor, biliniyor, APPO yenilmez!) "jHombro con hombro, codo con codo, la APPO somos todos!" (Omuz omuza, dirsek dirseğe, APPO biziz!) sloganları, APPO’nun halk iktidarının organı olarak, tüm Oaxaca halklarınca benimsenmekte olduğunun coşkulu ifadesi oluyor.
APPO büyümesini sürdürürken, APPO’nun geleceğine ilişkin şu önemli sorular ortada duruyor: Kendisini halk iktidarının organı olarak ifade eden APPO, URO’nun istifası halinde bu iktidarı ne yönde kullanacak? APPO’nun Meksika’nın diğer eyaletleriyle, merkezi iktidarla ve diğer toplumsal hareketlerle ilişkisi ne olacak? APPO ve Komün deneyimi, Oaxaca sınırlarını aşarak Meksika çapında yaygınlaşabilecek mi?
Bu ve benzer sorular, APPO Kurucu Kongresi'nin de gündemine taşındı. Kongrede esas olarak, APPO’nun halk iktidarının organı olarak kendini yeniden örgütlemesi ve yeni anayasadan toplumsal reformlara değin Oaxaca’da toplumsal dönüşümün ihtiyaçları tartışılmakla birlikte, sonuç bildirgesine yansıyanlar, eyalet sınırlarını aşıyor.
URO’nun istifası durumunda müzakere masasına dönme eğilimi şimdilik çok güçlü olsa da, artık APPO URO’nun istifası eşiğini de aşma yönelimi içinde. Kurucu Kongre deklarasyonu, bu yönde önemli veriler içeriyor: “Birinci olarak Ulises Ruiz’in kovulması için çalışıyoruz, ama aynı zamanda, derin bir dönüşüm için de mücadele ediyoruz: İktidarın halkın elinde olduğu, yeni bir toplum-hükümet ilişkisi için. Bugün temel iddiamız, halkın kaderini kendi ellerine alacağı halk iktidarının yürütülmesidir.” APPO’nun tüm bileşenleri, URO’nun istifasının, Oaxaca halkının taleplerini karşılamaya yetmeyeceği, derin bir toplumsal dönüşümün ancak başlangıç adımı olabileceğinde hemfikir. Kongrede, barikatların yeniden inşa edilmesi, kamu ve hükümet binalarının yeniden işgal edilmesi ve yolların kesilmesi yönünde yeni kararlar alındı. Ortiz’in istifası talebinin pazarlık konusu olmadığı bir kez daha yinelendi. Müzakere masasından sorumlu APPO sözcüsü FPR’li Bravo Castellanos, “Calderon, Ortiz görevden alınmaksızın başkanlık koltuğuna oturduğu taktirde, APPO’nun Calderon hükümetine karşı eylemlerine devam edeceğini; politik tutsaklar serbest bırakılmaksızın, kayıpların akıbeti açıklanmaksızın, PFP Oaxaca’dan çekilmeksizin ve baskılara son verilmeksizin müzakere masasına geri dönülmeyeceğim” belirtti.
Kurucu Kongre’ye kadar APPO, Obrador etrafında seçim hilelerine karşı gelişen hareketle, Zapatistalarla ve diğer hareketli kesimlerle ilişkisini, “öncelikli bir sorun olarak” görmedi. Örneğin APPO sözcülerinden Flavio Sosa, her demecinde, “amaçlarının Meksika’da halk hareketinin öncü müfrezesi olmak olmadığım” yineledi.
Buna karşılık Kongre sonuçlarından biri, o güne dek zayıf ilişkilenilmiş Oaxaca dışı hareketlere ilişkin kararlar dizisi oldu. Her şeyden önce APPO; eyalet sınırlarını ilk kez aşarak, Meksika çapında bir gösterinin çağrısını yaptı. İkincisi; Obrador öncülüğünde başkentte gerçekleşen eylemlere de bir destek heyeti gönderme karan aldı. Eylemlere katılımın, Obrador ve PRD’ye destek içeriği taşımayıp, sadece seçim hilelerine karşı demokrasi mücadelesine omuz verme ve Calderon’un Ruiz Ortiz görevden alınmaksızın göreve başlamasına geçit vermeme amaçlı olduğunu vurguladı.
Üçüncüsü ve en önemlisi; APPO, artık Meksika çapında Halk Meclislerinin yaygmlaştınlması ve bir “Meksika Halklarının Meclisi” kurulması için çağrılar yapıyor: “Demokratik güçleri, Meksika Halklarının Meclisi ile ulusal birliği inşa etmek için başeğmez bir tutum takınmaya çağırıyoruz ” (Kurucu Kongre Sonuç Deklarasyonu). Deklarasyon, “Tüm ülkede halk meclislerini kuralım! Meksika Halklarının Meclisi yoluyla büyük ulusal birliği kurmaya! Bütün iktidar halka!” sloganı ile bitiyor.
Kurucu Kongre, tüm bu konulara ilişkin yoğun tartışmalara da sahne oldu. Bu nedenle yeni anayasa, toplumsal reformlar gibi bazı konularda somut kararlar alamadı, bu konuların tartışılması ertelendi. Ancak yine de, mücadelenin Meksika çapında yayılarak büyümesi sorununda bir irade birliği açığa çıkabildi. Bu tartışmaların varlığı, APPO’nun, devletin muhtemel saldırı ve provokasyonları sonucu belli kırılmalar yaşamaya da açık olduğunu ortaya koyuyor. Ancak APPO şimdiye dek tüm iç tartışmalarını, Sovyet demokrasisinin tüm avantajlarını kullanarak ve devletin artan saldırganlığı karşısında birliğini yükselterek aşmayı başardı.
Öte yandan Obrador etrafında seçim hilelerine karşı gelişen hareket, neoliberalizme karşı platformlardan yerli hareketlerine, devrimcilerden sosyal demokratlara bir çok kesimi içine alarak büyüyor ve Obrador’u aşıyor.
Zapatistalar, iktidar perspektifine mücadelesinin hiç bir döneminde sahip olmamış bir hareket olmakla birlikte, ülke çapındaki yaygın etkisi ve örgütlülüğü ve Chiapas’taki mevzisi ile; gerek seçim hileleri karşıtı hareketin, gerek Oaxaca Komününün yanında yer alışı ve yakın destek ve dayanışması ile, Meksika’da oluşan devrimci durum tablosunda halk hareketinin önemli bir bileşenini oluşturuyor.
Calderon’un 1 Aralık'ta hükümet koltuğuna oturması, hareketin önüne yeni bir dönem açarak yeni gelişim sorunları koyuyor. Egemen sınıfın halkın taleplerini dikkate almaksızın ve en ufak uzlaşmaya yanaşmaksızın, şu veya bu biçimde yoluna devam edeceği ve kuşkusuz halk hareketine karşı açık saldırılar ve aldatmacalarla yoğun bir tasfiye saldırısına girişeceğinin de alameti oluyor.
Gelecekte neye evrilip evrilmeyeceğinden bağımsız olarak Oaxaca Halklar Meclisi deneyimi, Latin Amerika ve dünya proletaryası ve halklar önüne yeni ufuklar açan, kendisi yenilgiye uğradığı koşullarda bile, gerek Meksika’da, gerek kıta çapındaki hareketlerde geri dönülmez bir bilinç sıçraması yaratan, büyük bir kazanım olarak tarih sayfalarında yerini şimdiden almış bulunuyor.