Marksist-Leninist komünistler NATO zirvesinin yapılacağı 28-29 Haziran tarihinden aylar önce başlattıkları hazırlıkları yürütürken şöyle ilan etmişlerdi pratik misyonlarını: 71 geleneğinin yaratıcısı yoldaşlarımızın antiemperyalist devrimci anılarına bağlı kalacak ve başta direnen Irak ve Filistin olmak üzere, halklarımıza karşı sorumluluğumuzu yerine getireceğiz. Ne mutlu ki, başımız dik olarak haklı bir gurur içindeyiz bugün. Siper yoldaşlarımızla birlikte Okmeydanı direnişini armağan ettik tarihe ve halklarımıza. İstanbul’u NATO’ya ve emperyalist haydutlara dar ettik.
Okmeydanı çatışması ve direnişi NATO karşıtlığının mızrak ucu olsa da, onu bileyenin, iki ayı aşkın süre boyunca devam eden antiemperyalist kitle mücadelesinin sürtünmesi olduğunu görmek gerekiyor. Bu aynı zamanda Marksist-Leninist komünistlerin süreçteki öncü rolünün en tam kavranabilmesi içinde zorunlu olan bir perspektiftir. Sürecin bu kapsamdaki analizine geçmeden önce, yürütülen birleşik kampanyanın, 12 Eylül 1980 darbesi sonrası gerçekleştirilen en geniş kapsamlı antiemperyalist kitle kampanyası olduğunu belirtelim. Marksist-Leninist komünistler bakımından NATO ve emperyalizm karşıtı mücadele, her şeyden önce antiemperyalist demokratik devrim programlarının pratik-güncel görevlerinin yerine getirilmesi anlamına geliyordu. Emperyalizme karşı mücadeleyi devrim hedefine bağlamakta somutlaşan görüş açışı, kampanyanın bütün süreci boyunca yol gösteren kılavuz oldu. Bu nedenle, emperyalistlerin kovulması ve her türlü bağımlılık ilişkilerine son verilmesi, NATO’nun dağıtılması ve üslerin kapatılması, gizli anlaşmaların açıklanması talepleri ile NATO zirvesinin engellenmesi ve dağıtılması güncel çağrısı birleştirildi. Ajitasyon ve propaganda çalışmasının odağına bunlar oturtuldu.
Sürecin genel olarak bu çizgide şekillenmesi ve ilerletilebilmesi için kararlılığın sonuna dek korunması ve mücadeleci unsurların bu mevziye çekilmesi doğrultusunda kesintisiz bir irade ortaya kondu. Zirvenin engelleyemeyeceğine ilişkin politik karamsarlıkla malul protestocu görüş ve eğilimlere karşı ideolojik mücadele yürütüldü, politik tutum alındı. Protestoculuğun aşılması gerektiği her platformda dile getirildi ve hareketi hedeflerine doğru taşıyacak somut kitle kuvvetlerinin var olduğu gösterilerek kararsız unsurlar ikna edilmeye çalışıldı.
İhtiyaçlar Birleştirdi, Riskler Ayrıştırdı
NATO’ya karşı mücadele etmek isteyen politik güçler esasen kendi kuvvetlerine dayalı bağımsız hareket tarzlarından farklı olarak NATO ve Bush Karşıtı Birlik(NBKB)ve Barış ve Adalet Koalisyonu (BAK) biçiminde iki aktif temel bileşimle sürece hazırlandı. BAK’ın eyleminin içeriği, onun reformcu liberal burjuvazinin çizgisine yedeklenmiş, ona göre hareket eden bir örgütlenme olduğunu ortaya koydu. Hemen tüm omurgasını ve kitle gücünü ÖDP’nin oluşturduğu BAK, esas olarak protestoculuğu, emperyalizme karşı en uç eylem hattı kabul etti. “Gelme Bush” gibi, antiemperyalist olmayı Bush’a karşı olmakla sınırlı tutan bir ajitasyon yürüttü. NATO zirvesinin emperyalizme karşı mücadele olanakları bakımından yarattığı somut tarihsel-politik fırsata teğet bile geçmeyen bu yaklaşım, BAK’ın emperyalizme karşı mücadele ufkunun darlığını ve militan yetenek zayıflığının tipik bir göstergesi oldu. NATO’ya karşı ellerine sopayı alamayan ÖDP, emperyalizm pisliğini Lütfi Kırdar Spor ve Sergi Sarayı’nın merdivenlerinden ‘süpürme’ medyatik şovuyla kendini avutmaya çalıştı. BAK, daha çok uluslararası planda reformcu ve liberallerin Türkiye uzantısı işlevini gördü.
NATO ve Bush Karşıtı Birlik, içinde partilerin, devrimci platformların, sendikaların ve demokratik kitle örgütlerinin de bulunduğu mücadeleci 128 yapılanmanın bir araya gelmesi ile oluştu. Siyasi bileşimi itibariyle Birlik’te, sosyalist ve devrimcilerden, reformist ve yurtseverle kadar hemen her sol ilerici unsur yer alıyordu. Birlik bu bakımdan heterojen bir yapıya sahipti. Ortak payda, NATO’ya karşı mücadeleci kuvvetlerin birleşmesiydi.
NBKB deneyimi, reformist ve devrimcilerin bir arada olmasının en geniş kesimlerin harekete geçirilmesinde avantajlar yaratması yanında, NATO’ya karşı mücadeleci bir odağın geliştirilmesi bakımından kendi başına bir engel teşkil etmediğini de göstermiş oldu. Birlik’in, bir geçiş sürecinin ürünü ve ara aşama örgütlenmesi olduğu unutulmamalıdır. Nitekim Birlik’te devrimcilerle reformistlerin belli bir noktaya kadar birlikte yürüyeceği aşikardı. Çünkü Birlik içinde egemen olan tarz protestoculuktu. NATO’yu engelleme görüş açısı devrimcilerin ve komünist öncünün yönelimini yansıtıyordu.
Zirve tarihi yakınlaştıkça, yani politik mücadelenin zemini sertleştikçe, BAK ve Birlik arasında ortaklaşma olanakları daha da zayıflıyordu. 27 Haziran Kadıköy mitingi ve 26 Haziran Ankara mitinginde gerçekleşen eylem birliğinin her şeye rağmen sağlanması mücadele bakımından olumlu bir rol oynadı. Bu eylem birliğine NATO’ya karşı mücadeleyi duvarları afişle ‘süslemek’ten ibaret gören TKP de ( İşgale Karşı Komiteler-İKK) dahil oldu. TKP’nin derdi NATO’yu engellemeye dönük pratik görevlere omuz vermek değil, kendi siyasi hareketinin ‘dar görüşlü’ propagandasını geliştirmek, yani “zeytinyağı gibi suyun üstüne çıkmak”tı. Mücadelenin büyütülmesi diye bir derdi yoktu. NATO ve Bush Karşıtı Birlik’in yeterince inisiyatif koyamaması nedeniyle mitinglerde Birlik’le eşdeğer bir katılımcı olarak kabul görmeyi sağlamak, TKP’nin ‘kibrine’ yakışan ‘başarısı’ oldu. Oysa sürecin omuzlanmasında TKP’nin Birlik içindeki herhangi bir kuvvetten ‘üstün’ hiçbir yanı olmadığı gibi, bütün ufku yasallıkla sınırlıydı. TKP açısından her şey ayın 27’sine endekslenmişti. 28’inde parti binası önünde düzenledikleri basın açıklamasını bile ‘partiye yakışır biçimde’ apar topar bitirerek Kemerburgaz’da kampa sıvıştılar. Temel şiarları, “İstanbul NATO’ya kapılarını kapatıyor”du. Ancak TKP kapılarını önce mücadeleye, daha sonra da kendini NATO’ya kapattı.
Kürt yurtseverleri NATO ve emperyalizme karşı olumlu bir sınav veremedi. Emperyalizmle uzlaşma ve diplomasi zemininde kalarak Kürt sorununu çözme, kısmi demokratik taleplerle elde ederek düzen içi bir muhalefet hareketi haline gelme çaba ve yönelimi geniş yurtsever Kürt emekçilerinin emperyalizme karşı mücadele sürecine katılımını engellemiştir. ABD ve Avrupa emperyalistleri ile karşı karşıya gelmeme politikası onları NATO’culara karşı pasif bir tutum bile almamaya itti. Kürt ulusalcılığının dar görüşlülüğü ve bunun yarattığı sınırlılık onu NATO’ya karşı mücadeleden alıkoydu. Güney’deki güçlerini NATO’ya karşılarına almayarak koruyabilecekleri yanılgısına düşülmüştür. Kürt sorununu çözümünün emperyalizme karşı mücadeleden geçtiği gerçeğini ıskalayarak bölgesel devrimin gelişme ve birleşme olanaklarını zayıf düşürmüştür.
NATO'ya Karşı Mücadele Yaygınlık Kazandı
Marksist-Leninist komünist öncü, NATO karşıtı Birlik’lerin yerel platformlara taşınması, olabildiğince en geniş çevrenin bu birliklerde eylem birliği yapmasını teşvik etti. İstanbul’un pek çok semtinde yerel NATO ve Bush karşıtı Birlik’in kurulmasına öncülük etti. Mücadelenin yerel ayaklarının güçlendirilerek emperyalizme karşı halk hareketinin yaratılmasının kanallarını açmaya çalıştı. Yanı sıra Birlik’in değişik illerde de kurulmasına bizzat hem öncülük hem de teşvik etti. Birleşik bir antiemperyalist hareketin geliştirilmesinin NATO’yu durdurma iradesini güçlendireceği düşüncesi hareket tarzını yönetti.
NATO’ya karşı mücadele biçimlerinde zenginlik göze çarptı. Eylemli basın açıklamaları en yaygın kabul gören biçim olarak öne çıktı. Yanı sıra oturma eylemleri, fiili gösteriler, gece meşaleli yürüyüşler, mitingler mücadele biçimleri arasında yer aldı. NATO’ya karşı yaygın bir ajitasyon yürütüldü. Denebilir ki ‘80 sonrasının en yaygın emperyalizm teşhirine sahne oldu coğrafyamız.
Ajitasyonun başlıca araçlarından biri imza stantları ve semtlerde imza toplama, ev toplantıları ve ziyaretleri, paneller, geceler, yaygın özel sayı dağıtımları, afişler, kuşlar, kahve ve fabrika önü, sokak ajitasyonları öne çıktı. Halk toplantıları, film gösterimleri gibi etkinlikler NATO’ya karşı kapsamlı ajitasyonun birer parçası oldu. NATO ve emperyalizmin tartışıldığı paneller örgütlendi.
Komünist öncü Haziran başında Birlik’e, küçük çaplı eylem biçimlerinden güçlerin merkezileştiği orta ölçekli belli merkezlerde yoğunlaşmış eylem biçimlerine geçmeyi önerdi. İşçi sınıfının, emekçi memurların, emekçi kadınların, kent yoksullarının ve gençliğin katıldığı genel grev genel direnişin örgütlenmesi önerisini yazılı olarak iletti. Genel grev genel direnişi örgütlemenin olanaklı olduğunu ve bunun için çağrı yapılması gerektiğini tartıştı. Bu olanağı, NATO’yu durduracak en etkili mücadele biçimi olarak savundu. İşçi sınıfı ve emekçilerin ayağa kaldırmak için, fabrikalara, işçi havzalarına giderek işçilerle genel grevin olanaklı olup olmadığını tartışmayı önerdi. 15-16 Haziran’da Birlik’in işyeri ve havzalarda genel grev genel direniş çağrısı için elverişli bir zaman olduğunu savundu. Birleşik halk grevi ve halk direnişini örgütlemeyi, NATO toplantısını engelleme taktiğinin merkezine oturttu. Bu amaçla DİSK, KESK başta olmak üzere birçok sendikayı ziyaret ederek İSB içinde genel grev genel direnişi gündemlerine taşıdı.
Bu yönde çağrı yapılmasına ilişkin karar alınmasına karşın, Birlik bileşenlerinin genel grev genel direnişin örgütlenemeyeceğine ilişkin kararsızlığı nedeniyle sonuca ulaşılamadı. Genel grev genel direnişe mükemmeliyetçi yaklaşımlar bu olanağı imkansızlaştırdı. Komünist öncü kısmi ve yerel bir genel grev genel direniş denemesinin bile tabloyu değiştireceğini, NATO’cu katillerin korkusunu büyüteceğini, antiemperyalist devrimci kitle hareketini sıçratacağını düşündü.
NATO karşıtı birlikten farklı olarak komünist öncü NATO’ya karşı genel grev genel direniş çağrısı yaptı. Bu amaçla yüzbinlerce materyal dağıttı. Süreç yaklaştıkça semtlerde meşaleli yürüyüşler ve gösteriler, Gazi’de olduğu gibi barikat kurdu, kepenk ve kontak kapatma çağrıları, işgal çağrıları yaptı. İstanbul’da 26 Haziran’da 4 ayrı ana yol güzergahında yol kesme eylemi yaptı. İzmir’de BOP’un tartışıldığı konferansı engelleme mücadelesinin en önünde yer aldı. Adana’da İncirlik üssüne yürüdü, Diyarbakır 2. Hava Karargah Komutanlığı önünde basın açıklaması yaptı.
Katil Bush’un geleceği gün 26 Haziran’da Ankara mitinginde Meclis’e yürümek için polis barikatlarını zorladı ve hücum ruhunu kuşandı. 26 Haziran mitingi komünistlerin önerisi ile BAK ve Birlik’in ortak eylemi olarak gerçekleşti. Ankara direnişimiz sadece devlet içinde değil aynı zamanda yasalcı reformistlerde de panik yarattı.
NATO’ya karşı her türlü barışçı ve barışçı olmayan mücadele biçimleri iç içe yürütüldü. Her biri diğerini besledi ve büyüttü. Halkların NATO’ya karşı öfkesini arkasına aldı. Ezilenlerde sempati ve destek, yasalcı reformistlerde panik, NATO’cularda korku yarattı. Hareket tarzına yön veren zirvenin engellenmesi ve dağıtılması kararlılığı oldu.
Eylem Çizgimiz Ve Taktik Duruşumuz
Komünist öncü süreci baştan sona planladı ve örgütledi. Kendi kuvvetlerini sürece hazırladı. Aktivist toplantıları bu hazırlığın en önemli unsuruydu. Hareketin 28-29’unda devrimcilerle reformistler arasında ayrışmaya yol açacağını en baştan öngördü. Birlik’i gidebileceği yere kadar götürme ve birlikte yürüme imkanlarını sonuna kadar zorladı. NATO ve işgalcilere İstanbul gerçekten dar edilmeliydi. Bu görüş açısından hareketle Birlik’in gündemine bu sorunu taşıdı ve tartıştırdı. Birlik içindeki tavırların ve saflaşmaların netleşmesi için adımlar attı. Bu görüş açısına sahip olanlarla da, birlik içinde ayrışma eğilimlerine göre, belli başlı devrimci, ilerici güçlerle ayrı ayrı ikili görüşmeler yaptı. Birinci tur görüşmelerde düşüncelerini ve amaçlarını aktararak nabız yokladı. İkinci tur görüşmelerde ise kendi planlarını ve hazırlıklarını tartıştı ve muhataplarının yaklaşımlarını dinledi. Birlikte hareket edebileceklerin ortak bir toplantının örgütlenmesine öncülük etti. Bu çerçevede bir araya gelen grupların bir kamp organize etme ve hazırlığı orada yürütme kararını almasında ve örgütlenmesinde belirleyici bir rol üstlendi.
Meşruiyeti temel bir kalkış noktası olarak ele alan Marksist-Leninist komünistler, süreçten devrimci hareketin kazanımla çıkmasının ve devrimci dayanışmanın koşullarının hazırlamasının emektarı oldular. Eylemlerini ajitasyonun temel aracı haline getirdiler.
Bir Zirve De Okmeydanı'ndaydı
İstanbul’da 28-29 Haziran’da iki ayrı zirve örgütlendi. Biri emperyalistlerin NATO vadisinde insandan arındırılmış on binlerce polis, asker ve zırhlı araçların arasında, lüks otellerde konaklayan emperyalistlerin zirvesiydi. Diğeri 27’sindeki mitingden sonra NATO’yu engelleme kararlılığını kuşananların topluca yerleştiği Okmeydanı Fatma Girik Parkı’ndaki zirve. Biri, dünya karşıdevrimini, halk düşmanlarını, işkenceci ve katillerin zirvesini, diğeri ezilenleri, dünya halklarını, emperyalizme karşı mücadele edenleri, devrimi temsil ediyordu.
Okmeydanı baştan sona komünist öncü tarafından planlandı ve örgütlendi. SDP, HÖC, İşçi Köylü, Halkevleri, Devrimci demokrasi gibi belli başlı güçler bir araya getirilerek ikna edildi. İrili ufaklı devrimci güçler de sürece dahil oldu. Halkevleri ve Devrimci Demokrasi gece parkta kalmadılar. Fakat sabah yürüyüşe katıldılar.
Okmeydanı’nda konaklayan güçler aralarında ortak bir komite kurdular. Kararlar burada alındı. Alınan karar doğrultusunda yürüyerek Mecidiyeköy’e gitme hazırlığı yapıldı.
Kalan kitleye gece etkinliği düzenlendi. Değişik bölgelerden ve illerden gelenlerle birlikte 1000 civarında kitle Okmeydanı’nda sabahladı. Parkın iç örgütlenmesi yapıldı. Yemek, erzak, güvenlik, sağlık komiteleri örgütlendi. Park, yeni bir durumun ortaya çıkardığı yeni bir mevzi ve alan haline geldi. Bunu hazırlayanın meşruiyet bilincinin yön verdiği görüş açısı olduğunu belirtelim. Parkta geceleme NATO karşıtı mücadelenin siyasal bir kazanımıdır.
Komünistler Okmeydanı’nı alanlardan örgütlenerek gelmeyi hedefledi. Gece parkta kalan direnişçiler soğuğa, yorgunluğa rağmen yüksek bir moral ve savaşma istek ve arzusu ile doldurdular yüreklerini. Manevi yanı güçlü bir konaklama yeriydi Fatma Girik Parkı. Militanlar, enerji topladı. Komünistler manga sistemine göre örgütlendi. Sapan grupları, molotof grupları, gaz bombasına karşı eldiven grupları, panzerleri durdurma grupları kuruldu. Oluşturulan her manganın bir yöneticisi bir de yardımcısı vardı. Komünistler, 50’yi aşkın manga ile örgütlendiler. Ayrıca sekiz öncü manga oluşturuldu. Her mangaya bir şehit yoldaşın ismi verildi. Clara Zetkin kadın mangası, Ali Bugün, Mazlum Doğan, Hüseyin Kayacı, Hüseyin Demircioğlu, Şengül Boran, Hasan Ocak, Tuncay Yıldırım mangaları savaş gücünü artırdı. Her şey savaş ve hücum ruhuna göre şekillendirildi. Ne kadarının başarıldığından bağımsız olarak bu tarz bir örgütlenme ve eylem bir dizi yeni araçları içinde barındırdı. Ezilenlerin uluslararası mücadele deneyimlerinden de öğrenme ve bunları uygulama yaratıcılığı sınandı. Biber gazına karşı gözlük, gaz bombasına karşı maske, sirke ve limon hazırlandı, korunmak için baretler takıldı.
95-96’lardan sonra Okmeydanı’nda yeni bir tarz örgütlendi. Perpa’ya doğru yürürken coşkulu ve kararlı bir devrimci kitle gerçeği vardı. Polisin saldırısından sonra Okmeydanı’na çekilen kitle barikatlar kurdu. Kurulan barikatlar polisin saldırılarını engelledi. Polis panikledi. Devrimci kitle inisiyatifi ve yaratıcılığı açığa çıktı. Polis barikatları aşma cesareti gösteremedi ve daha güçlü bir askeri birliğe ihtiyaç duydu. Halk barikatlarda direnen devrimcilere kucak açtı, destek verdi. İki arabası olan birini verdi. Barikat için kullanılacak her şeyini sundu. Yaralıları evlerinde tedavi etti. Gazın etkilerine karşı limon ve sirke taşıdı. Gazi barikatlarında ruhu ve kararlılığı yeniden Okmeydanı’nda belirdi. Gazi kadar olmazsa da onun derin etkilerini taşıdı. Düşmana karşı iki saati aşkın bir direniş kahramanlığı sergilendi. Savaştılar ve deneyim kazandılar ve direnerek geri çekildiler. Sürece damgasını vuran Okmeydanı direnişi oldu. Bütün dünyanın dikkatleri ve gözü Okmeydanı direnişindeydi.
NATO Zirvesi’nin son günü, yani 29 Haziran’da ise bir gün öncesinin düzeyini yakalayan ya da aşan bir etkinlik tarzı geliştirilemedi. Marksist-Leninist komünistler bakımından bu durum, eylem çizgimizdeki bir kırılma noktasını ve süreklilik kaybına işaret ediyordu. Eylemi yöneten güçlerimizde açığa çıkan siyasi kararlılık zayıflaması ve karargah örgütlenmesindeki bu siyasi boşluğun hızla doldurulamamasını, başarısızlığın en temel nedeni olarak görmek gerekiyor. Burada billurlaşan sorun, mücadelenin karakterine ve somut ihtiyaçlarına uygun olarak, karar mekanizmalarının işleyişinde askeri normların daha etkin olarak devreye sokulmasının gerekli olduğudur. 29’undaki durumun ihtiyaçları da zaten buna tamamen uygundur: hedef bellidir, savaşçılar hazırdır, dost kuvvetler beklemektedir... Yapılması gereken, stratejik perspektifi çok önceden ortaya konmuş bulunan zirve barikatlarına yeniden ve yeniden yüklenmenin mümkün olan somut yollarını bulup güçleri oraya seferber etmekti. Başarılamayan budur.
Haziran Hareketi Yol Gösteriyor
NATO’ya karşı Haziran hareketini sonuçlarını birkaç başlık altında toplayabiliriz.
1) Devrimci dayanışma bilinci ve devrimci eylem birliği uzun süreden sonra yeniden barikatlarda şekillendi. Siper yoldaşlığı gelişti.
2) Kitle hareketinde yeni bir tarz açığa çıktı. Devrimci kitle hareketi savunmacı pozisyondan saldırı pozisyonuna geçti. Kitle hareketinde aktif savunma taktiğine geçişin işaretlerini verdi.
3) Devrimci kitle hareketinde yeni bir duruma geçişi örgütledi. Statükoculuk yıkıldı. Devrimci girişkenlik ve inisiyatifin önü açıldı. Okmeydanı’ndan sonra Pendik Aydos’ta gecekondu halkının barikatlarla yıkımı engellemesi kitlelerin deneyimlerden öğrendiğini gösterdi.
4) Meşruiyet bilinci gelişti. İzmir’den, Adana’dan, Ankara’dan, Gazi’den süzülerek gelen meşruiyet bilincinde Okmeydanı’nda sıçrama yaşandı. Emperyalizme ve NATO’ya karşı meşruiyetin gücünü arkasına aldı. Yasallıkla kendini sınırlamayan, statükoları yıkan bir tarz hakim oldu. Kendi sınırlarını ve iç duvarlarını yıkarak aşan bu tarz, önümüzdeki süreçte kitle hareketinin de kendi sınırlarını açmasına hizmet edecektir.
5) Okmeydanı direnişine katılan güçlerin bilincinde sıçrama yaşandı. Kendi gerçeğini aştı. Kendine ve devrime güven duygusu gelişti.
6) Halka güvenmeyen, bireyci aydın bilinci yenilgiye uğradı. Katılan herkeste halka ve kitlelere güven duygusu gelişti.
7) Okmeydanı reformizme ve burjuvaziye karşı başlı başına siyasal ve ideolojik bir kazanımdır. Okmeydanı süreci ile komünist öncü devrimci hareketin merkezinde yer almıştır. Devrimi örgütleme ve devrimin zaferi için yürüme kararlılığı göstermiştir.
8) Okmeydanı direnişimiz uluslararası niteliği olan bir hareketti. Sadece coğrafyamızda değil, dünyada emperyalizme ve onun uluslararası polis gücü NATO’ya öfke duyan ezilenlerin onurunu temsil etti. Irak direnişçileri kaçırdıkları 3 Türk işçiyi serbest bırakarak halkların kardeşliği mesajını verdiler.
9) Okmeydanı sadece komünist öncünün değil bir bütün olarak devrimin kazanımıdır.
10) NATO’ya karşı komünist öncünün başını çektiği devrimci hareket başarılı bir sınav verdi. Kitleler devrimci öncüyü test etti, sınadı. Kitlelerin devrimcilere güven duygusu gelişti. Öncünün, önderleşme bilinci ve pratiği güçlenmiştir. Önderleşme bilinci mayalanmıştır.
11) Genç bir mücadeleci devrimciler kuşağı şekillendi. “Zaferler kuşağı”nın kazanılmasına yönelik güçlü belirtileri yeniden açığa çıktı.
Okmeydanı Nedir?
Okmeydanı deneyimine dönük sıcak ilgi ve üzerine düşünülüp yazma ihtiyacının sürüp gitmesinde bir gariplik yok elbette. Bu deneyimi analiz etme, anlama ve kavrama çabası bakımından olumlu bir durum bu aynı zamanda. Fakat biliniyor ki, tarihi ancak onu yaratanlar anlayabilirler. Bu çerçeveden bakıldığında, bazılarının Okmeydanı’nı bir ‘geceleme’ alanı gibi yorumlaması ve göstermesi, mevcut süreç bakımından ‘tarih dışı’ dar bir kavrayışın örneğidir. Keza, onun bir adım ötesine geçmeyi başaran, ama Okmeydanı’nı 28’indeki barikat çatışmasıyla sınırlayan görüş açısı da aynı tarih dişiliğin menzili içinde kalmaktan kurtulamıyor.
Evet, tarif edenlerin biçimciliğinden bağımsız olarak bunların ikisi de vardır. Ancak onları da kapsayıp aşan bir niteliği temsil etmektedir Okmeydanı.
Birincisi; Okmeydanı devrimci bir karargahtır. Devrimciler 28’indeki antiemperyalist çatışma için Okmeydanı’nda geçici bir üs, bir karargah kurmuşlardır. Bu mücadele deneyimi bakımından yeni bir adım, yeni bir niteliktir.
İkincisi; Okmeydanı, hemen yarınki çatışma için İstanbul’un değişik semtlerinden, Kürdistan’dan ve Türkiye’nin her yerinden gelen ana direniş güçlerinin toplanma merkezidir.
Üçüncüsü; Okmeydanı, aynı zamanda bu güçlerin eğitim, hazırlık ve örgütlenme kampıdır. Moral hazırlığın yürütüldüğü, teknik altyapının düzenlendiği, manga düzeni ya da başka biçimlerde iç örgütlenmelerinin yapıldığı, görev dağılımlarının somutlaştırıldığı ve bunun gibi çok yönlü bir savaş kampı deneyimidir Okmeydanı.
Okmeydanı’nın bir geçmişi vardı ve bir geleceği de olacaktır. Marksist-Leninist komünistler, hem Okmeydanı’nı somut olarak hazırlayan geçmişin kurucu özneleri, hem de onun gerçekleşen bütün aşamalarının yürütücü öznelerinden oldukları için, onu geleceğe en bilinçli bir biçimde taşıma görevinin de sorumluluğunu duymaktadırlar.