KADEK’in feshini yurtsever basın “Leninist parti şekillenmesinin sonu” diye duyurdu. KADEK’in feshi, KADEK’ten PKK döneminin devrimci iz ve kalıntılarının tasfiyesi anlamına da geliyordu. KADEK’in feshi haberinin bu şekilde verilişi gizlenemez, kaba bir burjuva sınıfsal haz ve sevinç yüklüdür. Hareketin önderliğinin devrimci yanlarının tasfiyesinde birkaç kez tanık olduğumuz durum, bir kez daha, ama çok daha radikal biçimde yaşanıyordu.
Türk sömürgeciliği, bölge gericiliği ve emperyalizmin karşıdevrimci kuşatması ulusal hareketi boğucu, yok edici bir nitelik kazandığında ulusal hareketin önderliği kendini en kesin biçimde manevra yapmak zorunda hissediyor ve her manevrada önderliğin de hareketin de devrimci niteliği aşınıp, törpüleniyordu. ‘99’da Öcalan’ın yakalanması ve İmralı süreci ise ideolojik teslimiyet ile noktalanan bir politik kırılma momenti olması nedeniyle kesin bir dönemeçtir.
“Öcalan’ın İmralı çizgisi, ideolojik teslimiyet, politik irade kırılması, yenilgi ve tasfiyecilik çizgisiydi. PKK bunu 7. Kongre’de onaylayarak, küçük burjuva ulusal devrimci çizgiden, küçük burjuva ulusal reformcu çizgiye geçti. Bu tasfiyeci çizginin gereği olarak gerillalar Güney’e çekilmiş ve silahlı mücadeleden vazgeçildiği açıklanmıştı. 8. Kongre’de PKK’nin tasfiye edilerek yerine KADEK’in kurulması ile yenilgi hukukileştirildi, ulusal devrimci hareketin, ulusal reformcu bir harekete dönüştürüldüğü resmen ilan edildi.”(Bir Devrimin Yenilgisi, Teoride Doğrultu, sayı 8)
Tabii ki, KONGRA-GEL’in kuruluşu, PKK’den KADEK’e geriye düşüş ve bu zeminde aynı yönde süren reformist çizginin derinleşme evrimine denk düşer. Fakat emperyalizm ve Türk sömürgeciliğinin bir kez daha dayattığı yok edici kuşatmayı bir karşı manevra ile yanıtlama zorunluluğu KONGRA-GEL’in ebesi olmuş ve süreci hızlandırmıştır.
Manevra Zorunluluğu
Hareketin yetkili önderlerinden Cemil Bayık’ın KADEK’in feshine ilişkin soruları yanıtlarken yaptığı değerlendirme hareketin nasıl sıkıştırıldığını ve manevraya zorlandığını yansıtmaktadır:
“Irak politikalarında başarısız olan, ABD ile stratejik ilişkileri bozulan ve Ortadoğu'daki eski etkinliğini giderek yitiren Türkiye, AKP eliyle bir yandan içerde Başkan Apo, demokratik kurumlar ve halkımız üzerinde baskı uygulamalarını sürdürür, bir gerginlik ve kışkırtma politikası izlerken; diğer yandan Irak’a asker göndererek, Irak üzerinde etkinlik sağlamak, Güney Kürdistan'daki federe yapılanmayı dağıtmak, en önemlisi de bizi ABD ile karşı karşıya getirerek tasfiye etmek istemektedir. Açık ki onun bu tehlikeli ve savaşa yol açacak politikalarına karşı etkili bir siyasal mücadele örgütleyip geliştirmekle karşı karşıyayız. Bunu başarmak zorundayız.”
Cemil Bayık’ın değerlendirmelerinin gerçekçi olduğunu belirtmeliyiz. Emperyalist dünya sisteminin jandarması ve gardiyanı ABD’nin Irak’ı işgali, bölgedeki kuvvet ilişkilerini, belli başlı kuvvetlerin pozisyonlarını derinden etkiledi. Tezkerenin kabul edilmemesiyle ABD-Türkiye ilişkilerinde patlak veren krizin arkasındaki temel nedenler Kürt sorununa çıkar. Güney Kürdistan’da devletleşme sürecinin önlenmesi, mümkünse tasfiyesi ve keza KADEK gerillasının tasfiyesi, Türk sömürgeciliğinin öncelikli hedefleri arasındadır. Türkmen sorunu adı altında Kerkük petrollerinden hak iddiası vb. de bunlara eklenebilir. Faşist rejimle ABD arasında Güney Kürdistan’a üslenmiş bulunan HPG gerillalarının tasfiyesi üzerine yoğun görüşmeler ve pazarlıkların sürdüğü, Türk sömürgeciliğinin ABD’den gerillanın tasfiyesini talep ettiği biliniyor. KADEK gerilla güçlerinin, yakın tasfiye tehdidi ile karşı karşıya olduğu bir gerçektir. Silahlı mücadeleyi terk eden KADEK, politika yapma hakkı, af vb. talepler temelinde silah bırakmaya hazır olduğunu ise zaten baştan itibaren açıklamıştı. Buna karşılık hemen ve doğrudan güç kullanarak gerillayı tasfiye edebilecek durumda olmayan ve bölge planları bakımından kendini Güneyli gerici önderlik şahsında Kürtlere dayanmak zorunda hisseden ABD ise iki tarafa kendi çıkarlarına uygun düşen bir uzlaşmayı dayatmaya yönelmiştir. Irak işgali sürecinde iki tarafla farklı kanallardan ilişkilerini sürdüren ABD, gerillayı tasfiye tehdidi altında tutarken, Türk sömürgeciliğini de gerillanın silahsızlandırılmasını kolaylaştıracak adımlar atmaya zorlamıştır. Bütün bu çabaların sonucu, malum kötü ünlü pişmanlık yasasıdır.
Cemil Bayık, “Türkiye,...en önemlisi de bizi ABD ile karşı karşıya getirerek tasfiye etmek istemektedir. Açık ki onun bu tehlikeli ve savaşa yol açacak politikalarına karşı etkili bir siyasal mücadele örgütleyip geliştirmekle karşı karşıyayız. Bunu başarmak zorundayız” diyor. Bu her şeyden önce, KADEK’in feshi ve KONGRA-GEL’in kuruluşu anlamına geliyor. Ve bilindiği gibi kuruluşunu ilan eden KONGRA-GEL’in ilk kararı, ateşkesi uzatmak oluyor! Demek ki, sömürgeciliğin “savaşa yol açacak politikalarına karşı etkili bir siyasal mücadele örgütleyip geliştirme”nin ne anlama geldiğinin kavranabilmesi için yapılması gereken, KADEK’ten KONGRA-GEL’e bu yeni geriye düşüşün incelenmesidir.
Şimdi Bu Leninizm Düşmanlığı Da Nereden Çıktı?
Fesih Kongresi’nde “Oybirliği ile alınan kararda, KADEK'in feshedilmesi somut olarak şu gerekçelere dayandırıldı:
"2. Kapsayıcı, demokratik, özgür katılıma imkan veren ve leninist parti etkilerini aşan yeni bir yapılanmaya yol açmak” Kongre yeni bir yapılanmaya yol açabilmek için “leninist parti etkileri”yle mücadeleyi zorunlu görüyor.
Fesih kararının dört gerekçesinden ikincisi oluyor bu.
Ama kongrenin KADEK’i oybirliği ile feshetmiş olması yetmiyor. Hareketin hemen bütün etkin önderleri kongrenin arkasından fesih kararının “Leninist parti şekillenmesinin sonu” olduğu yolunda açıklamalar yapmaktan kendilerini alamıyorlar.
Cemil Bayık, “KADEK program itibarıyla belli bir demokratik ifadeye kavuşmuş olsa da tüm toplumu, farklı sosyal kesimleri ve meslek gruplarını kucaklamada bir darlığı yaşamaktadır. Bu darlığının aşılması için böyle bir feshe gerek vardır. İkinci olarak örgütsel yeniden yapılanma devlet ya da iktidar olmadan toplumu değiştirip dönüştürecek bir zenginlik ve demokratik işleyişe kavuşturulmak durumundadır. KADEK’in işleyiş, yönetim ve çalışma tarzı reel sosyalist örgüt yapısıyla Ortadoğu’nun dogmatik kültürünün izlerini taşımaktadır. Dolayısıyla bunların aşılarak demokratik bir kurumlaşmaya gidilmesi, demokratik toplum koordinasyonunda ifadesini bulan yeni örgütsel modelin yaratılması aciliyet arz etmektedir.”
KADEK’in “tüm toplumu, farklı sosyal kesimleri ve meslek gruplarını kucaklamada” yaşadığı iddia edilen “darlığı”n aşılması ne anlama geliyor? KADEK hangi “sosyal kesimleri” kapsamada darlık yaşıyor? Soruların doğru sorulması, gerçeğin açığa çıkartılması için yeterli oluyor. Kürt burjuvazisi KADEK’in yapısından memnun değil. Yaşar Kaya ve Kürt burjuvazisinin diğer temsilcilerinin yazıp çizdikleri biliniyor. Kürt burjuvazisinin temsilcileri açıkça KADEK’te iktidarı, yönetimi istiyordu. İstenen oldu. Bayık’ın söylediklerinden Kürt burjuvazisinin hareketin iç iktidarını alabilmesi için yolun düzlenmekte olduğundan başka sonuç çıkmıyor. Bunun leninizme karşı mücadele bayrağı altında yapılması da oldukça anlamlı ve anlaşılırdır. Leninizme karşı savaş, KADEK içerisinde burjuvazinin yükselişi demektir. “Leninist parti ve örgüt modelinin bugün gelinen aşamada ihtiyaçlara cevap veremediğini kaydeden Öcalan” da “bu nedenle geniş kitlelerin bunun içinde yer alamadığını, KADEK'in ise modelini değiştirse de eskiyi aşamadığını, geniş kitleleri kucaklayamadığını vurgular” ken aslında aynı şeyi tekrarlıyor. KADEK içinde yer almayan hangi sınıfın “kitleleri”dir? KADEK’in Kürt burjuvazisini kucaklamakta yetersiz kaldığı söylenmeye çalışılıyor, zaten yapılanlardan çıkan da budur.
Mizgin Şen’in söyledikleri de hemen hemen aynı: “KADEK ... açılım sağlamada ve demokrasiyi yeterince yakalamada yetersiz kaldı. Özellikle merkeziyetçiliğin ve leninist etkilerin aşılması, örgüt içi hukukun da aynı zamanda örgüt içi siyaset yürütme tarzında ve yenilenmelere gitmede geçmişi çok aşan bir tarz, bir siyaset ya da örgütlenme şekillenemedi. KADEK günümüzde yaşanan gelişmelere cevap olamadı. Şimdi KADEK, kendini farklı bir şeye dönüştürme değil daha geniş, farklı kesimlerle birleşerek yepyeni bir oluşum yaratma projesine gitti.”
“Yepyeni bir oluşum yaratma”k için birleşilecek “daha geniş, farklı kesimler” Kürt burjuvazisinden başkası değildir.
Sahi şimdi durup dururken bu leninizm düşmanlığı da nereden çıktı demeyin. Leninizm düşmanlığı, hareketin gelişen burjuva sınıf niteliğinin dışavurumudur. Leninizim düşmanlığı, hareketi iktidarsız bırakma, hareketin içini boşaltma, hareketi iğdiş etme çaba ve operasyonunu yansıtıyor.
Hemen belirtelim ki, KADEK şurada kalsın PKK bile asla leninist olmadı. Çünkü leninizm ulusal harekete değil proletarya hareketine aittir. Bununla birlikte ulusların kaderini tayin hakkını savunan tavrı ve programı; bağımsızlık ve iktidar talep eden çizgisiyle, parti biçiminde örgütlenme ve merkeziyetçi yapısıyla, küçük burjuva devrimci ulusal bir hareket olarak sosyalizmden etkilenmiş olması PKK’nin leninist bir örgüt olduğu anlamına gelmiyordu, gelmez de. Evet leninizmden etkilenmiş Kürt devrimci küçük burjuvazisi ulusal kurtuluş mücadelesinde leninizmden yararlanmak istemiş ve belli aşamalarda yararlanmıştır da. Leninizmin etkisi PKK’yi besleyen devrimci bir damar olmuştur. Ancak PKK’den KADEK’e reformist geriye savruluş ve düşüş sürecinde leninizmin etkileri zaten tasfiye edilmişken şimdi bu leninizm düşmanlığının tırmanışı da ne oluyor, hangi ihtiyacı karşılıyor? Bu leninizm aleyhtarlığı sınıfsal kavram ve çözümleme kriterlerine, bir tüm olarak marksizm ve sosyalist ideolojiye düşmanlıkla el ele gidiyor. Buna tabii ki, her şeyden önce Kürt işçisiyle Kürt kapitalistini, Kürt sömürüleniyle Kürt sömürenini, Kürt ezileniyle Kürt ezenini birleştirmek için ihtiyaç duyuluyor. Gerçek şu ki, KADEK ve şimdi KONG- RA-GEL küçük burjuva reformist çizgide de tutunamamakta burjuva reformist çizgiye doğru gerilemektedir. Güncellenen leninizm düşmanlığı bu gerileyişin itici güçlerinden birisidir. Öcalan’ın Avrupa’ya çıkışı,
Roma süreci ve İmralı’dan KADEK’e uzanan dönemde Avrupalı emperyalistlerle uzlaşmayı kapsayan bir burjuva çözüme hazır hale gelinmişti. Şimdi olan ise öncelikle ABD ile de uzlaşmaya, onun pişireceği bir burjuva çözüme de hazırlanmaktır. Reformist önderlik, durumu, ABD emperyalizmiyle uzlaşma ya da tasfiye ikilemine sıkışmış biçimde görmekte ve duraksamadan uzlaşma yolunu döşemektedir.
Leninizm emperyalizmle uzlaşan ulusal hareketlerin reformist karakterini açıklayarak, KONGRA-GEL gerçeğini teşhis etmemizi sağlayacak ideolojik donanımı hazırlamıştı. Bu nedenledir ki, küçük burjuva ulusal devrimciliğinden küçük burjuva reformculuğuna kırılıp savrulurken olduğu gibi, buradan burjuva reformculuğuna doğru gerilerken de leninizm aleyhtarlığının güncelleştirilmesi oldukça anlamlıdır.
Leninizme saldırılarak ABD emperyalizmiyle uzlaşıcılığın da yolu döşenmekte, böylece emperyalizmle uzlaşıcılık hareketin karakteristik özelliği olma yolunda derinleşmektedir.
Leninizme saldırılması hareketin gelişme yönüyle bağlıdır.
“Leninizm”, bir “iktidarı alma” teori ve ideolojisidir. İktidarsızlığı, iktidardan kaçışı, sivil toplumculuğu reddeder.
Parti ve partili mücadele düşüncesi “leninizm”in en güçlü yanıdır. Ve zaten bu ikisi, parti ve partili mücadele ile iktidarı alma istek ve yönelimi birbirini tamamlar. Hatta daha doğrusu, iktidar talepli mücadelenin en önemli aracıdır parti. Politik ve örgütsel merkeziyetçilik ise iktidar talep ve yöneliminden doğar. Partisizlik ve iktidarsızlığın yükseldiği, politik iktidar mücadelesinin yerine kültürel ve sosyal mücadelenin ikame edilmeye çalışıldığı, tümünün bir toplamı olarak sivil toplumculuğa tapılırken leninizm aleyhtarlığı gelişmesin de ne gelişsin! Leninizm aleyhtarlığı tırmanışının burjuva ideolojisinin hareket içerisinde yükselişinden başka bir anlama gelmediğinin altını yine de çizmeliyiz.
ABD’li Bir Burjuva Çözüme Hazırlık
Kürt basının yazdığına göre, KONGRA-GEL Yürütme Konseyi yayınladığı Kuruluş Bildirgesi’nde şunları da açıklamış:
“Irak'taki yeni duruma da değinen KONGRA- GEL, demokratik federal Irak'ı Ortadoğu'da demokrasinin gelişiminde önemli bir kilometre taşı olarak gördüklerini ve desteklediklerini söyledi. Bildirgede, başta geçici yönetim konseyi olmak üzere demokrasiden yana tüm parti, örgüt ve cemaatlere demokrasi paydasında buluşmaları ve ittifak yapmaları çağrısında bulunuldu.”
“KONGRA-GEL Yürütme Konseyi, Amerika Birleşik Devletleri’ne de seslendi: ABD'nin Saddam rejimine müdahale ederek Ortadoğu'da yeni bir süreci başlatmasını olumlu bulduklarını belirten Yürütme Konseyi, bu yaklaşımın yapıcı bir boyuta ulaşmasının Kürt sorununun kalıcı çözümüyle mümkün olabileceğini belirtti.
“Bildirgede, KONGRA-GEL'in kuruluşunun da ABD'nin bölgeye yönelik düzenlemelerine katkı sağlayacağına işaret edildi. Bu temelde ABD'ye seslenen KONGRA-GEL Yürütme Konseyi, ABD'yi Kürt siyasi oluşumlarının tümünü Kürt sorununda muhatap kabul etmeye ve diyaloğa çağırdı.”
-ABD emperyalizmi ve ortaklarının Irak’a saldırısı ve işgali onaylanıyor.
-İşgalcilerin atadığı işbirlikçi yönetim onaylanıyor.
-ABD’nin himayeci sömürgeciliği destekleniyor.
-ABD’nin bölgeye yönelik düzenlemelerine katkı sağlanacağı ilan ediliyor.
Ve bütün bunlara karşılık;
-ABD’den KONGRA-GEL’i Kürt sorununda muhatap kabul etmesi ve diyaloğa girmesi isteniyor.
İlkel milliyetçilik ve ulusal dar görüşlülük, ABD emperyalizmini yenilmez görmeyle de birleşince sonuç bunlar oluyor işte.
KONGRA-GEL'in Genel Başkanı Zübeyir Aydar, “ABD ile ilişkileriniz var mı” sorusuna şu yanıtı veriyor.
“Biz yeni bir örgütüz. Şu ana kadar kimseyle görüşmedim. Fakat bu görüşmeyeceğimiz anlamına gelmez. AB ve ABD ile de siyasi diplomatik ilişki geliştirmek istiyoruz. Eğer ABD, Türkiye'de Kürt sorununun çözümü konusunda bir rol oynarsa bundan da memnun oluruz.”
ABD Kürt sorununda şimdiye değin nasıl bir rol oynadı? Türk sömürgeciliği nasıl ayakta duruyor? KONGRA-GEL yöneticileri, ABD emperyalizmi hakkında hayal yayarak Kürt halkının anti- emperyalist bilincini köreltiyorlar. NATO üyesi Türkiye tabii ki, sırtını ABD emperyalizmine yaslayarak Kuzey Kürdistan üzerindeki sömürgeci boyunduruğunu sürdürmüştür. ABD ve diğer emperyalistler Kürt sorununun çözümü konusunda sürekli gerici bir rol oynamışlardır ve oynamaktadırlar. Sömürgeci boyunduruğun uygulayıcıları arasında yer alan emperyalizmin ve ABD emperyalizminin sorunun bir parçası olduğu gerçeğini görmemek, onları halkların yanında yer alarak sorunun çözümüne katkıda bulunabilir göstermek, politik körlüğün en berbat biçimleridir.
KONGRA-GEL’in önde gelen Genel Başkan Yardımcısı Osman Öcalan, Kürt basınının bildirdiğine göre, “ABD'ye ilişkin olarak da önemli açıklamalar yaptı”:
“ABD'nin artık Ortadoğu'nun gerçekliği haline geldiğini, daha önce de rejimler yoluyla etkin bir güç olduğunu söyledi. Öcalan, ABD'nin statükoları yıkarken halkı da yönetime katan bağımlı demokrasiyi geliştirmek istediğini, bunun yanında bağımsız demokrasiyi geliştirmenin de olanakları doğduğunu belirtti. ‘Her ikisi iç içe de gelişebilir, bazen biri diğerine baskın da çıkabilir’ diyen Öcalan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Birisi bağımlı demokrasiyi geliştiriyorsa, buna karşıt olarak bağımsız demokrasiyi geliştirmek gerekir. Bu sağlanabildiği oranda ABD ile ilişkilenmek sakıncalı değildir."
Irak’ta, Arap halkının işgale karşı her biçimde sürdürdüğü direniş, ABD’nin Ortadoğu’nun nasıl bir gerçeği olduğunu her gün daha çıplak biçimde sergiliyor. İşgali değişmez bir durum, adeta bir kader gibi kabullenmenin de ötesinde, “bağımlı demokrasi” taşıyıcılığıyla etiketleyip süsleyerek şirin gösteren ve kutsayan bu burjuva gerçekçiliğinin tüm gözeneklerinden emperyalizm ile uzlaşıcılık fışkırıyor. ABD patentli bir burjuva çözüm olasılığı için hazırlık yapılıyor. Bu emperyalizmle uzlaşıcılığın derinleşerek olgunlaşması demektir. Zaten, ABD emperyalizmi ile uzlaşmaya hazır olmak, KONGRA-GEL’in temel bir ayırıcı özelliğidir.
Burjuva İdeolojisinin Seralığı
PKK’nin K’si, en azından Kürt sömürücü sınıflarının değil Kürt ezilenlerinin ve sömürülenlerinin damgasını taşıyan bir ulusal hareketi simgeliyordu. Sınıfsal terminoloji terk edilmekle kalmadı; aynı zamanda artık ideolojik mücadelenin değişmez konularından biri ilan edildi. “Dar sınıf yaklaşımlarından ve “leninist etkilerden kurtulmak amaçlaştırıldı ve böyle olduğu içindir ki, “dar sınıf yaklaşımlarına ve “leninist etkiler”e karşı mücadele, ulusal hareketin yükselen değerleri oldu. Kürt burjuvazisi, “dar sınıf yaklaşımlarıyla ve “leninist etkiler”le savaşarak, kendi sınıf ideolojisini egemen hale getirmeye çalışarak da ulusal hareketin merkezine yürüyor. Kürt burjuvazisi hareketin önderliğini ele geçirmek için, sınıf ve sınıf mücadelesi kavramlarını aforoz etmeyi de ihmal etmeksizin, sınıf mücadelesi yürütüyor. Kürt burjuvazisi dört elle sınıf işbirliği kavramına sarılıyor. “Daha katılımcı”, “herkesi içine almaya çalışan”, “daha geniş, farklı kesimlerle birleşerek”, “tüm toplumu, farklı sosyal kesimleri” birleştirerek vb. kavramlarla harekete oportünizm pompalanıyor. Bunlar elbette ki, “toplumsal barış” vb. kavramlarla da el ele gidiyor.
Programın girişinde, “Dünyamız 21. yüzyılla birlikte yeni bir çağa, demokratik uygarlık çağına giriş yapmıştır” deniyor. Yine programın iddiasına göre, “Küresel çapta ortaya çıkan yeni gelişme düzeyi, 20. yüzyıl ve öncesine ait klasik sınıf ve toplum tahlillerini, düşünce kalıplarını ve bunlara göre biçimlenen sistemleri aşılmakla yüz yüze bırakmıştır.” Marksizmin aşıldığı iddiası uluslararası burjuvaziden çalınmış basit bir yalandır. Keza kapitalizm hakkında aşağıda yayılan hayaller de:
“Küreselleşen kapitalist sistem kendisini ‘yenileyerek’ varlığını sürdürme çabasına girmiştir. Klasik ve yeni sömürgecilik biçimleri ile bunalımını aşamayacağını gören emperyalizm, bilimsel-teknolojik devrimin sonuçlan temelinde, egemenliğini demokratik normlara büründürerek, kapitalizmi reformasyon yoluyla demokratik uygarlığa doğru evrime yöneltmektedir.”
Söylenenleri ciddiye alacaksak eğer, emperyalizm ve burjuvazi “egemenliklerini demokratik normlara” uyduruyorlar ve de dahası “kapitalizmi reformasyon yoluyla demokratik uygarlığa doğru evrime yönelt”iyorlar. Demek ki, böyle olduğu içindir ki, sınıf mücadelesi de marksizm de aşılıyor. Teori adına tam bir safsata yığını, tam bir ucube. Öyle anlaşılıyor ki, Kürt burjuvazisi ulusal hareketin önderliğini talep ederken Kürdistan işçi sınıfı ve emekçilerinin, Kürt ezilen ve sömürülenlerinin, Kürt halkının kafasını ne kadar karıştırır, bilincini ne kadar bulandırırsa hareket içersinde kendi pozisyonunu o kadar sağlamlaştıracağı hesabını yapıyor.
Sınıf kavramını pek dar bulan KONGRA-GEL’in programı, gerçekten bir su katılmamış oportünist vaazlar manzumesidir. Öyle ki, adeta her cümlesine sınıf işbirliği tohumlanmıştır.
“Tarihte ilk defa hegemon sistemle karşıtları arasında insan hakları, demokrasi ve ekolojik konularda geniş bir konsensüs oluşmuş bulunmaktadır.”
“Hegemon sistem” yani emperyalizm, yani burjuvazi ile “karşıtları”, yani sömürgeler, yani ezilen bağımlı uluslar, yani proletarya, kır ve kent yoksulları, yani kısacası kurt ile kuzu “arasında insan hakları, demokrasi ve ekolojik konularda geniş bir konsensüs oluşmuş”muş! İnsanın bir an biz nerede yaşıyoruz diyesi geliyor; ama KONGRA-GEL’in ideologlarının nerede yaşadığını sormak her halde daha yerinde olacaktır. Irak’ta “hegemon sistem ile karşıtı arasındaki geniş konsensüsün” ne olduğu açık değil mi? Bu insan hakları ve demokrasi Irak’ın küstahça işgal edilmesinden başka bir şey değildir. Sahi Filistin için ne oluyor bu insan hakları ve demokrasi? Ya parçalanmış, varlığı ve hakları inkar edilen Kürt halkı için! Evet Kürt halkı için sömürgeci “hegemon sistem ile” “insan hakları, demokrasi ve ekolojik konularda geniş konsensüs oluşması” gerçekten nasıl bir şey oluyor. Evi köyü yakılıp yıkılan, göçertilen Kürt köylüsü ile sömürgeci faşist rejim “arasında insan hakları, demokrasi” konularında siz hangi konsensüsten söz ediyorsunuz? Siz nerede yaşıyorsunuz ve Kürt halkını kandırmak için bu cüreti nereden alıyorsunuz?
Bütün ulusalcı ve halkçı teoriler, ulusu ya da halkı birleştirmek adına muhakkak sınıflar arasındaki çelişkileri örtmeyi ve sınıflar arasında işbirliğini vaaz ettikleri içindir ki, oportünisttirler. Görüldüğü gibi, KONGRA-GEL programı tam bir oportünist seralıktır. İşte birkaç örnek daha:
“Dar sınıf ve ulus çıkarlarını formüle eden programlar ve buna göre biçimlenmiş örgüt yapılanmalarıyla kapsamlı demokratik çözümler üretilemez.”
“Küresel sistem bunalımına karşı, küresel bir demokratik-ekolojik hareket insanlık için gittikçe aciliyet kazanmaktadır. Mücadele biçimleri olarak klasik sol dönemde olduğu gibi devletle çarpışmamak kadar, devlete koşmamakta ilkesel bir değere sahiptir. Ne devletle çarpışarak, hatta onu yıkarak ne de devletle sorunlar çözümlenir. Tersine ne kadar devlet o kadar sorun, yine ne kadar az devlet, o kadar çok çözüm formülü daha gerçekçidir. Devletten uzak durmak, gerekiyorsa demokratik-eko- lojik toplum çalışmalarında sınırlı bir uzlaşmadan öteye gitmemek büyük önem taşır. Yeni demokratik-ekolojik arayış, kesin sınıf, ulus, devlet kategorilerinden hareket etmez. Umudunu salt geleceğe taşımaz, kuru bir geçmiş inancına da dayanmaz.
“Demokratik-ekolojik toplum çözümü, kapitalizmin hegemonik sisteminin dışında, onun devlet yönetimini esas almadan, sınıfa karşı sınıf, zora karşı benzer zor, aynı dilden cevap verme vb. tuzak kavramlara düşmeden geliştirilebilir. Özgürlük, amaçlar kadar, araçların da temiz olmasını gerektirir.”
Her Şey Kürt Burjuvazisi İçin
KONGRA-GEL ile ulusal hareket içerisinde mevzilerini güçlendiren Kürt burjuvazisi ekonomik sınıf taleplerini KONGRA-GEL programına kaydetmeyi de ihmal etmiyor.
“Demokratik Uygarlığın Gelişim Esasları
“a) Demokratik uygarlık sistemi, bilimsel teknik gelişme ve bilimsel düşünceye dayanmakta, bilgi toplumunu esas almaktadır.
“İdeolojik alanda bilimsel olmayan tekçi ve şiddet içeren düşünce yapısını reddeder. Aydınlanmayı önleyen dini dogmaları, milliyetçiliği, şovenizmi ve reel sosyalist düşünce kalıplarını aşmayı şart kılar.
“Demokratik uygarlık, bilime, bilimsel düşünce ve felsefeye dayanan demokratik sosyalizmin kılavuzluğunda gerçekleşecektir.
“b) Ekonomik politika, ulusal ve küresel ekonominin uyumu temelinde özel teşebbüsçülüğü ve üretici sermayeyi teşvik eden ve gerektiği kadar kamusal mülkiyetin yer aldığı, tekellerin hakimiyetini yasalarla önleyen, sosyal adaleti her alanda gerçekleştiren, yoksulluğa ve açlığa karşı üretimde verimliliği ve adil paylaşımı sağlayan bir yapıda olacaktır.”
Böylece “demokratik sosyalizmin” ne me- nem bir şey olduğu daha bir açıklık kazanıyor. Kapitalizm de sosyalizm de olmayan bu “uygarlık” en fazlasından yenilen, iradesi kırılan küçük burjuvazinin kendini kandırıp avuttuğu bir pembe hayaldir. Sözde demokratik uygarlık tabii ki, kapitalist burjuva düzenden başka bir şey değildir. Öncelikle, “ulusal ve küresel ekonominin uyumu temelinde” diyerek kurulu emperyalist dünya düzenini kabullendiğini, onayladığını ilan ediyor. Aslında tabii ki, burada yeni bir şey yoktur. Bilindiği gibi, İmralı’dan beri de böyledir bu. Burada, “küresel ekonomi” ile “uyum”un güncel anlamının özelleştirme ve bir bütün olarak neoliberal politikaların kabulü olduğunu vurgulamalıyız. Demek ki, “küresel ekonomi” ile “uyum” Kürt burjuvazisinin uluslararası sermayeye elini uzatmasından başka bir anlama gelmez.
“Küresel ekonomi” ile ilişkileri tanımlayan program, hemen “özel teşebbüsçülüğü ve üretici sermayeyi teşvik ede”ceğini kaydederek Kürt burjuvazisinin diğer temel talebini formüle ediyor.
“Özel teşebbüsçülüğü ve üretici sermayeyi teşvik ede”ceğini açıklayarak Kürt burjuvazisinin sınıfsal talepleri ve gelişimine ilişkin hassasiyetini en yüksek düzeyde gösteren, keza hem bunun ile ve hem de kurulu emperyalist dünya düzenini onayladığını açıklayarak emperyalist ve sömürgeci burjuvazilerin yüreğine su serpen, dahası güvence veren KONGRA-GEL, Kürt işçi sınıfı ve emekçileri, kır ve kent yoksulları, topraksız ve az topraklı köylüler, işsizler için ne talep ediyor?
Kürt burjuvazisi artık açıkça kendi sınıf talepleriyle ulusal hareketin başına geçmeye, önderliğini ele geçirmeye çalışıyor. Ulusal demokratik mücadeleye kendi sınıfsal gelişiminin gereklerinin perspektifini egemen kılmak istiyor.
Kürdistan işçi sınıfı ve emekçileri, topraksız ve az topraklı köylüler, işsizler, kır ve kent yoksulları Kürdistan’ın bütün sömürülenleri tıpkı Kürt burjuvazisinin yaptığı gibi kendi sınıf taleplerini yükseltmeli ve ulusal sorunun emekçi çözümü için Kürt burjuvazisinden bağımsızlaşma yoluna girmelidir.
Gerillanın Siyasi Ağırlığı Fazla Geliyor
Ulusal harekette iktidar düşüncesi ve hedefinin tasfiyesine paralel olarak, parti düşüncesi ve örgütlenmesi düşüşe geçiyor. “Kongre”ler, partinin ve parti düşüncesinin, keza merkeziyetçiliğin tasfiyesi hamleleri olurken, sınıfsal içeriği alabildiğine boşaltılarak olabildiğince idealize edilmiş demokrasi söylemi gitgide her şey haline geliyor. Gerillanın hareket içerisindeki siyasi ağırlığı inişe geçiyor. KONGRA-GEL Genel Başkanı “Kongremizde görev yapanlar arasında eskiden askeri görev yapanlar vardı. Fakat askeri görevleri bıraktılar. Biz KADEK’in devamı değiliz. Açık söylüyoruz. Sivil oluşumuz” diyerek, sanki askeri örgütlenme ve gerilla meşru değilmiş gibi bir tavır takınabiliyor. Fakat önde gelen komutanların bir kısmının gerilladaki görevlerinden ayrılmalarının öncelikli anlamı gerillanın zayıflatılmasından başka bir şey olabilir mi?
Genel Başkanı Zübeyir Aydar, KONGRA-GEL’in kuruluşunun hemen ardından kendisine sorulan “ABD KADEK’i silahsızlandırma sözü verdi. Bugün KADEK yok. Fakat KONGRA-GEL iradesine siyasal olarak bağlı bulunan meşru savunma birlikleri var. Bunlann silahsızlandırılması gündeme gelse, silahlan ABD’ye teslim eder misiniz?” sorusunu bakın nasıl yanıtlıyor:
“Biz silahsız olarak siyaset yapmak istiyoruz. Türkiye’nin atacağı adımlarla silahsızlanmanın önünü açmasını istiyoruz. Kongre üyesi PÇDK Irak’ta faaliyet yürütüyor. Silahsız bir örgüttür. Saddam gidince silahlan bıraktı. Diğer parçalarda da Kürtlerin siyaset yapmasının önü açılır, demokratik adımlar atılırsa, silahsızlanmanın önü açılır. Biz silahlar kalmasın istiyoruz. Kongremiz silahlı bir hareket değil, siyasal bir kongredir.”
Emperyalistler ve sömürgeciler için en büyük sorunun gerilla olduğundan kuşku yoktur. Gerilla, yenilgiye uğrayan ulusal devrimin en önemli kazanımlarından birisi olduğu gibi, aynı zamanda diğer kazanımların güvencesi olmak gibi bir pozisyona da sahiptir. En başta sömürgeciler, ama aynı zamanda emperyalistler de ne yapıp edip gerillayı tasfiye etmek istiyorlar. Gerilla üzerine açık gizli bir dizi hesapların yapıldığı biliniyor. PKK, uluslararası komplodan önce de, belli taleplerin yerine getirilmesi durumunda gerillayı silahsızlandırmaya hazır olduğunu açıklamıştı. Devrimin yenilgisinden sonra PKK bunu daha vurgulu hale getirdi. Bu bakımdan süreci zorlayıcı adımlar atmaya çalışmasına karışın, gerilla konusunda fiilen kararlı bir tavır takınmayı da başardı. Oysa KONGRA-GEL ile gelinen yerde komuta düzeyinde gerillayı zayıflatacak adımların atılması dikkat çekicidir.