Irak Direnişle Yeniden Doğuyor

ABD Başkanı W. Bush, Mayıs ayında savaşı kazanıldığını ve ABD zaferini ilan etti. Hakikaten hem Baas rejiminin tasfiyesini ve hem de Irak’ın istilasını gerçekleştirmişlerdi. Fakat ABD son günlerde Saddam Hüseyin’in oğullarını öldürdüğünü dünyaya öyle bir ilan etti ki, sanki Irak’ta savaş yeni kazanılıyordu! Profesyonel katil, işlediği bu yeni cinayetten Irak halkının direncini kırmak için olabildiğince yararlanıyor. Emperyalist psikolojik savaşın gereğidir bu, ama istilacıların zafere o kadar çok inanmadıklarını da ele veriyor.

Bu yeni Amerikan cinayeti, Arap halkının ABD’yi ve onun kurmaya çalıştığı sömürgeci rejimi desteklemediği ve işgalcilere karşı direndiği gerçekliğini daha çarpıcı hale getirmiştir. Yarımada, Çöl Akrebi, Çıngıraklı Yılan ve sonuncusu Sarmaşık... ABD’nin işgal altındaki Irak’ta direnişi kırmak için ardı ardına halka karşı düzenlediği saldırıların isimleridir bunlar. Ama kırılması şurada kalsın direniş hem gerilla tarzı silahlı mücadele ve hem de kitle hareketi biçimlerinde git gide gelişiyor, daha örgütlü hale geliyor. İşgale karşı direniş, Irak’ın en temel gerçeği olarak ışıyor. Bizzat ABD’nin yönetici çevrelerinin açıklamaları da bunu doğruluyor. Gözünü kan bürümüş vampir taslağı Donald Rumsfeld, Irak'taki Amerikan güçlerini "şiddet dolu bir yazın, yeni saldırıların ve ölümlerin beklediğini'' açıklıyor.

Keza, Orgeneral Abizaid’in Pentagon'daki basın brifingi sırasında, ''Saddam Hüseyin yanlılarının gerilla savaşıyla karşı karşıyayız ve giderek daha organize olan bu direnişi bastırmak için taktik belirlemeliyiz'', Saddam yönetimi dönemindeki orta düzey yetkililerin, istihbarat, güvenlik ve Cumhuriyet Muhafızları ajanlarının, ''bu direnişi, bölgesel düzeylerde ve hücre yapılanmaları şeklinde örgütlemekte olduklarını'', işgalci ABD güçlerine karşı direnişin, ''giderek daha örgütlü hale geldiğinin'' söylenebileceğini, direnişçilerin, “bu tip savaş taktiğini giderek daha iyi öğrenmekte ve giderek daha etkili yöntemler, teknolojiler kullanmakta olduklarını” ekliyor.

Bugünkü Irak’ın en temel gerçeğinin işgale karşı gelişen direniş olduğunu petrol tekellerinin tavrı da gösteriyor:

Financial Times'ın birinci sayfadan verdiği bir habere göre, “Petrol grupları Irak'a yatırım konusunda Amerika'yı uyardı.” “Petrol şirketleri yetkilileri, Amerika'ya, Irak'taki güvenlik durumu böylesine tehlikeli olduğu sürece, büyük yatırımlar yapmayacaklarını söyledi. Üst düzey Amerikalı yetkililerle yapılan görüşmelerde, Irak'taki Amerikan destekli yönetimin siyasi meşruiyetin eksikliği konusunda da endişelerini dile getirdiler. Petrolcülerin Irak'ın petrol sanayiine uzun vadeli yatırım yapmak ve ülkeyi yeniden inşa etmek konularında isteksiz olmaları, Amerika için bir engel.” Financial Times, petrol şirketlerinin tahminine göre, Irak'ın petrol vanalarını tam olarak harekete geçirmek için 30-40 milyar dolarlık yatırım gerektiğini hesapladıklarını da bildiriyordu.

Irak batağına saplanan haydutların iddia ettiği gibi, direnişi Saddam’ın adamları mı sürdürüyor? Direnişçileri, “Saddam’ın adamları, Baas artıkları” vb. biçiminde damgalayan jargonun Pentagon’un psikolojik savaş merkezinde üretildiğinden kuşku duyulamaz. İşgalciler bu yoldan direnişi karalamak, Irak halkının işgale rızasını oluşturmak istiyorlar. Ancak nafile! Git gide belirgin çizgileriyle ayrışan biri, işgalciler ile işbirlikçilerinin diğeri ise her biçimde direnenlerin olmak üzere iki Irak ve bu iki Irak arasında süren bir ölüm kalım savaşı gerçeğini ABD bile gizleyemiyor.

Irak’ta ABD’ye karşı direniş I. Körfez Savaşı’ndan beri sürüyor. Öncekilerin en nihayetinde dünyanın rakipsiz efendisi olmak isteyen en büyük kabadayı ile büyümek isteyen bir küçük egemen, bir yerel/bölgesel külhanbeyi arasındaki savaş olduğu dikkate alındığında, bugün gelişmekte olan direnişin öncekilerden bütünüyle farklı olduğu geçeği de açığa çıkıyor.

İrili ufaklı dünyanın bütün egemenlerini arkalayan ABD emperyalizmi, ’91 Körfez savaşında Irak’ı askeri yenilgiye uğratarak Kuveyt’i “kurtar”mıştı! Bundan sonrası ise Irak’ın yarı sömürgeleştirilmesidir. Irak’ın Kuzey ve Güney’inde Bass rejiminin hükümranlık haklarına son verilmiş, keza petrol üretiminin miktarını belirleme ve petrol gelirlerini değerlendirme hakkı elinden alınmıştı vb. Gerici Bass rejimi bütün bunlara karşı direniyordu. Ama kuşkusuz ambargonun en ağır sonuçlarını yaşayan Irak halkıydı. Modern revizyonist kampın çöküşü ve SSCB’nin dağılmasından sonra “soğuk savaşın” galiplerinin lideri olarak ABD, en büyük ganimet olan “paylaşılmaz dünya egemenliği”ne ulaşma stratejisini Irak saldırısı ile yürürlüğe sokuyordu. Yenilgi, ambargo vb. ne karşı Baas rejiminin direnmeye devam etmesi, diz çökmemesi, ABD’nin zaafına dönüşüyordu, dönüştü de. 11 Eylül baskınını yemeden çok önce, Bass rejimi ve Saddam Hüseyin’in kendisiyle oynadığını, otoritesini sarstığını düşünen ABD emperyalizmi, başka şekilde halledemediği bu sorunu emperyalist militarizm ve savaşla çözmeye yönelmişti.

1991’den Nisan 2003’te Bağdat’ın düşüşüne değin geçen süreç boyuncu ABD’ye karşı direnen eski Irak’tır, gerici Bass rejiminin Irak’ıdır. Diplomatik, askeri ve siyasi bakımdan olduğu kadar, Irak’taki kitle gösterileri içinde geçerlidir bu. Bass rejiminin simgesi Saddam heykelinin devrilmesi, eski Irak’ın direnişinin sonunu, yenilgisini simgeler. İngiliz emperyalizmini de yedekleyen ABD emperyalizmi, Irak ordusunun zayıf karşı koyuşunu kırıp Irak’ı işgal ederek, Bass rejimini de çökertmiş, askeri bir zafer kazanmıştır. Irak’ın işgali ve Bass rejiminin dağıtılması en başta eski Irak’ın tasfiye edildiği ve Irak’ta her şeyin değiştiği anlamına gelir.

“Her şey” gerçekten değişmiştir. Öyle ki, değişmeden kalanlar bile değiştirmiştir. Örneğin ABD emperyalizmi ile uzlaşanlar, açık işbirlikçilikte konaklamış bulunuyorlar.

Bass rejiminin direnişe katılan unsurları artık kurulu egemen bir rejimin elemanları değiller. Belki eski günler için, rejimin sağladığı ayrıcalıklar için yanıp tutuşuyorlar, ama şimdi halka her bakımdan muhtaçlar ve halk olmadan hiçbir şey yapamazlar. Demek oluyor ki, Bass rejiminin kalıntıları kaderini halkın kaderiyle birleştirdikleri ve direndikleri ölçüde yeni Irak’ın parçası olabilirler. Bugünkü Irak’ta halka dayanmayan bir direniş olanaklı da değildir zaten.

Irak’ta Arap halkı tarihsel Şii-Sünni bölünmesini yaşayageldiği gibi, Baas rejimi biraz da bu bölünme üzerine kurulmuştu. Tabii ki, Sünni işçi ve emekçiler de Baas diktatörlüğünün boyunduruğu altındaydı. Ama Sünni Araplara dayanan Baas rejimi, Kürt halkına karşı olduğu gibi, Şii Arap halkına karşı da ağır suçlar, büyük çaplı cinayetler işlemişti. Kuşkusuz bütün bunlar Irak halkları arasında derin güvensizlikler yarattı. Kürt halkının işgalcilerle işbirliği yapan Kürt egemenlerini desteklemesinde bunun büyük bir rolü olduğu da açıktır. Ama şimdi işgale karşı direniş içerisinde Arap halkının Şii ve Sünni kesimleri arasında güven duygusu ve birlik isteği büyüyor. Irak’ta, işgale karşı ve antiemperyalist muhteva da taşıyan yeni, halkçı bir ulusal bilinç gelişiyor. Ülkesi işgal edilen, işsiz, aç ve aşağılanmış Irak halkı bugün iş, ekmek, onur ve özgürlük için direniyor.

İşgalcileri hedefleyen direniş, kaçınılmaz olarak işbirlikçileri de hedefleyecektir. Tam da bu noktada Kürt önderliğinin ABD ile kurduğu işbirliği nedeniyle de Arap ve Kürt halkları arasındaki ilişkiler sorunu gündeme gelecektir. Irak’ı işgal eden, ama “barışı”, daha doğrusu sömürgeci düzenini kurama sürecinde Arap halkının sert direnişi ile karşılaşan ABD’nin Arap ve Kürt ulusları arasında güvensizliği körüklemesi ve bir Arap Kürt boğazlaşmasını kışkırtması sürpriz sayılamayacak çok tehlikeli bir olasılıktır. Arap halkının antiemperyalist devrimci bilincinin ve demokratik atılımının gelişimi, emperyalizmin bölge halklarını bir birine kırdırtma oyunlarını boşa çıkartacağı gibi, yeni Irak’ı bölgenin devrimci merkezi haline de getirecektir. İşbirlikçi Kürt önderliği ile mücadele, Kürtlerin varlığı ve demokratik haklarının kabulüyle el ele gitmelidir.

ABD tekelleri Irak’ın zenginliklerini çoktan yağmalamaya başladılar. Irak’a ABD saldırısının temel amaçlarından biri de buydu zaten. İşgalciler, Irak’ın yağmasında burada duracak değiller. Yıktıkları Irak’ı bu defa yeniden imar edecekler vb. Ama bir şey değişmeden kalacak, Irak’ın talanına devam edilecek. İşgalcilerin gündemde tutukları özelleştirme, tekeller ve onlarla işbirliği içindeki Arap burjuvazisinin iştahını kabartan büyük ve yağlı bir lokmadır. Şimdi sıra onda. İşgalcilerin yapacağı özelleştirme, emperyalist yağmayı Irak halkı nezdinde daha da fazla açığa çıkartacak, işgale karşı mücadelenin tekeller ve işbirlikçi burjuvaziyi de hedefleyen yanının belirginleşmesi kapitalizm sorununu da gündeme getirecektir.

Öyle ki işgalcilerin kayıp vermediği gün yok. Direniş daha şimdiden işgalci haydutları zorluyor, hatta ABD emperyalizminin Irak’ta batağa saplandığı da söylenebilir. ABD bir yandan İran ve Suriye üzerinde baskıyı yoğunlaştırarak direniş kuvvetlerinin destek almasını önlemek istiyor, aynı zamanda diğer yandan Irak’ta ABD polisliği yapacak işbirlikçi taşeronlar kiralamak için, Türkiye’den Hindistan’a çalmadık kapı bırakmıyor. Fakat ABD, Birleşmiş Milletler örgütünün devreye girip inisiyatifi paylaşmasını da istemiyor. Uluslararası hukuk bakımında da açıkça işgalci olan ABD, bu yoldan Irak saldırısını ve işgali uluslararası hukuk haline getirerek meşrulaştırmaya çalışıyor.

Henüz ABD ile ilişkilerin aldığı yara kabuk bağlamamış, güven krizinin tedavisi tamamlanmamışken (bunların üzerine bir de Süleymaniye’de özel birliğin uğradığı aşağılayıcı saldırı eklendi) ABD, her çeşit işbirliğine hazır olduğunu açıklayan Türk burjuva devletinden Irak’ta kullanılacak askeri birlik talep etmesi bir yandan ilişkilerin düzeltilmesi yolunda bir fırsat yaratırken diğer yandan devletin yönetici çevreleri ve egemen sınıflar arasında iç gerilimi de tetiklemektedir. Kuşkusuz Türk egemen sınıfları ve onların faşist diktatörlüğü Irak’ta işgalcilerin kazanmasını istiyor ve destekliyor. Fakat Irak halkı ve direnişçilerle savaşmak, işgalci ABD birliklerini korumak için ölmek öldürmek üzere Irak’a asker göndermek o kadar kolay olmayacaktır. Nasıl ki, Türk egemen sınıfları işgalcilerin yanında saf tutuyorlarsa, biz Marksist Leninist komünistler ve Türkiye devrimcileri de Irak direnişçileriyle birlikte mevzileniyoruz. Yalnızca direnişçilere zafer dilemiyoruz aynı zamanda onları her yoldan destekleyeceğimizi de ilan ediyoruz. Bu bakımdan Irak’a asker gönderilmesine karşı mücadelenin acil devrimci görevlerimiz arasında olduğunu belirtmek bile fazladır.

ABD saldırganlığını ancak devrim ya da yakın bir devrim tehdidi caydırıp durdurabilirdi. Ama devrim savaşı önleyemedi, kitle hareketi buraya sıçrayamadı. Emperyalist saldırganlık, savaş ve işgal, şimdi Irak’ta hızla devrimci bir durumun oluşumuna yol açıyor. Gözlerimizin önünde emperyalist saldırganlık ve işgalin yol açtığı kaos içerisinde devrim mayalanıyor. Irak’taki direnişin anlamı bu. Eski Irak’ın tasfiyesi ve Irak’ın işgaliyle Ortadoğu’nun işgalinin sürmesi ABD-Türkiye ilişkileri dahil, bölgedeki bütün dengeleri sarstı, şimdi bölgede bütün eski ilişkiler, statüko tehdit altında. Emperyalist savaş devrime yolu açıyor. Ya ABD’nin paylaşılmaz dünya egemenliği ya da dünya devrimi. Dünyanın neresinde patlak verirse versin her önemli çatışmanın çekirdeğini oluşturan temel gerçektir bu. Ve devrimci hazırlı ancak bu temele dayanıyorsa başarılı olabilir.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Gazete Dergi adına Yazı İşleri Müdürü: Tülin Gür
Posta Çeki Hesap No: Varyos Gazete Dergi 17629956
Türkiye İş Bankası IBAN: TR 83 0006 0011 1220 4668 71

Bize Ulaşın

Yönetim Yeri: Aksaray Mah. Müezzin Sok. İlhan Apt. No: 12/1 D:7 Fatih/İSTANBUL
Tel: (0212) 529 15 94  Faks: (0212) 529 06 75
Web Sitesi: www.marksistteori5.org
E-posta: info@marksistteori.org
Twitter: @mt_dergi