Düşmanına saygı göstermek, yenilgiye uğrattığı tarafı küçük düşürmemek, daha da önemlisi savaşçıların ölü bedenlerine saygı, tarih boyunca sayısız savaşlar görmüş insanlığın yarattığı değerler arasındadır. Asaleti yansıtırlar. Şunu da unutmamak gerekir ki, sömürücü sınıflar çıkarları gerektirdiğinde insanlığın yarattığı en yüksek değerleri bile çiğnemekten geri kalmamışlar; çöküş dönemlerinde ise bu değerlere karşı da savaş açmışlardır. Tarih karşısında varlık haklarını yitirmiş olmaları nedeniyle yabancılaşma ve çürümenin dip sularında ahlaken ve moral bakımdan tükenip hiçleşmenin çirkinliğini sergilemişlerdir.
Hatırlanacaktır, ABD henüz Irak'a saldırı hazırlıklarını yürütürken savaş süresince habercilerin uyacakları kurallar/yasaklar arasına savaşta öldürülen ABD askerlerinin cesetlerinin fotoğraflarının yayınlanması yasağını koyduğunu da açıklamıştı. Ahlaki nedenlere dayanıyor izlenimi verse de kuşkusuz ki, baş emperyalist haydut bu yoldan da kuvvetlerinin moralini korumak, yüksek tutmak istiyordu. Sınırsız demagoji, emperyalizmin doğasından kaynaklanan temel bir eğilimidir. Çünkü emperyalizm hakimiyet peşinde koştuğu için, bu uğurda kelimenin tam anlamıyla her şeyi, her yolu mubah görür.
Saddam Hüseyin'in oğullarını öldüren ABD, "kanıt" olarak cesetlerinin fotoğraflarını yayınlayarak ve cesetlerini teşhir ederek, her çeşit ahlaki değerden yoksun olduğunu bir kez daha gösterirken, hükümetin bu kirli işini kamuoyu önünde savunmayı Savunma Bakanı Rumsfeld üstlendi. Washington'daki savaş kundakçısı çetenin bu en küstah temsilcisi, savaşın ilk günlerinde esir askerlerin fotoğrafını yayınlayan Irak'ı, Cenevre Savaş Sözleşmesi'ne uymamakla suçlamıştı. Bu aşağılık adam şimdi, Saddam Hüseyin'in oğullarının cesetlerinin fotoğraflarını yayınlama pis işini, bunun "Irak'taki Amerikalıların hayatını koruyacağı" ırkçı gerekçesine dayandırarak savunuyor. Ya Iraklıların, ya başkalarının hayatı! Direnişçiler, işgalcileri, Saddam'ın oğullarını imha eden birliğe, hemen bir gün sonra yaptıkları misilleme saldırısında üç ABD askerini imha ederek yanıtladılar. Böylece daha ilk anda ahlaki düşkünlüğün işgalcileri korumaya yetmeyeceği açığa çıktı.
Aslına bakılırsa Vietnam cehenneminin çemberinden geçmiş ABD'nin bunun böyle olacağını bilmesi gerekmiyor muydu? Tabii ki bu sorunun 'akla ait' bir karşılığı yoktur emperyalist sömürgecilerin kitabında. Tarih, onlara göre, celladın elindeki baltadan ibaret, inip kalktıkça her şey yolunda gidiyor sanıyorlar.
Türk sömürgeciliği de öyle sanmamış mıydı? Akıl hocası ABD'den öğrendiği kirli savaş politikasıyla kelle-kulak keserken, parçalanmış gerilla cesetlerini ibret olsun diye halkın arasında gezdirirken, fotoğraflarını çarşaf çarşaf yayınlarken, o da tarih yazdığını sanmıyor muydu?
Şimdi ABD emperyalizminin Irak'ta yaptığı gibi, Türk sömürgeciliği de Kürdistan'da düşkünlüğün çukuruna direnenleri ve bütün insanlığı sürükleyebilecekleri akılsızlığına kapılmamış mıydı?
Ama biz biliyoruz ki tarih eğer, insanlığın devrimci ilerleyişinin çağlar boyunca sürmekte olan eylemiyle geleceğe doğru yol alıyorsa, hiç bir cellat baltasının gücü bu bağı kesip atmaya yetmeyecektir. Dün, şimdi ve yarın, o balta, sömürücülerin, sömürgecilerin elinden alındı, alınıyor ve alınacak. Emperyalizmin kafası mutlak uçurulacak. Onu bekleyen düşkünlük çukuruna atılacak. Onur, adalet ve özgürlük için bu şart.