Diller Sorununda Liberaller Ve Demokratlar

Gazeteler, Kara Yüzler ruh haline değil de, aksine ürkek "liberalizm” ruh haline sahip Kafkasya Genel Valisi’nin raporundan defalarca söz ettiler. Genel vali ayrıca Rus olmayan halkların yapay olarak Ruslaştırılmasına karşı olduğunu dile getirmektedir. Kafkasya'da Rus olmayan halkların temsilcilerinin çocuklara Rusça öğretmek için kendiliklerinden çaba gösterdiklerini, örneğin Rus dilinin zorunlu olmadığı Ermeni papaz okullarında olduğu gibi.

Rusya'da yaygın liberal gazetelerden biri olan Ruskoye Sloco (no 193 ) bu gerçeğe değinirken haklı olarak, Rusya'da, Rus diline karşı düşmanca davranışın “yalnızca bu dilin yapay olarak” (zorla demek daha doğru) kabul ettirilmesinden ileri geldiği sonucuna varmaktadır.

“Rus dilinin yazgısından kaygılanmanın gereği yok. Bu dil, kendiliğinden, bütün Rusya'da kabul görecektir.” diye yazıyor gazete. Bu doğrudur, çünkü aynı devlet içinde yaşayan ulusların (beraber yaşamak istedikleri sürece) ekonomik hareketinin talepleri, çoğunluğun dilini öğrenmeye doğru yönlendirecektir. Rusya’da devlet biçimi demokratikleştikçe, kapitalizm daha güçlü, hızlı ve yaygın bir şekilde gelişecek, ekonomik hareketin talepleri, ortak ticari ilişkiler için en uygun olan dili değişik ulusları öğrenmeye zorlayacaktır.

Ama liberal gazete kendi kendisiyle çelişmekte ve liberal tutarsızlığını ispatlamakta gecikmedi.

“Ruslaştırmaya karşı olanların arasında bile, kimse Rusya kadar kocaman bir devlette, tek bir ortak dilin bulunmasının zorunlu olduğunu ve bu dilin de... ancak Rusça olabileceğini inkar etmesi oldukça zordur.” diye yazıyor.

Tersine işleyen bir mantık! Küçük İsviçre için ortak bir devlet dili yerine tam üç tane olması bir kayıp değil aksine bir kazanımdır: Almanca, Fransızca ve İtalyanca. İsviçre'de nüfusun % 70'i Alman (Rusya'da %43'ü Rustur), % 22’si Fransız (Rusya'da %17 Ukraynalıdır), % 7’si İtalyandır ( Rusya'da %6 Polonyalı ve %4.5 Beyaz Rustur). Eğer İsviçre’de İtalyanlar, ortak parlamentoda sıkça Fransızca konuşuyorlarsa, onlar, bunu, herhangi bir barbar polis yasasının zoruyla yapmamakta (İsviçre'de böyle bir şey yoktur), aksine yalnızca demokratik bir devletin uygar yurttaşları olduklarından, çoğunluğun anladığı dilde konuşmayı tercih etmelerindendir. Fransız dili, İtalyanlara karşı kin telkin etmez, çünkü bu dil, polis önlemleriyle zorla kabul ettirilmeyen özgür ve uygar bir ulusun dilidir.

O halde, çok daha dağınık olan ve son derece geri olan “büyük” Rusya, dillerinden biri için ayrıcalıklı bir durum yaratarak niçin gelişmesini frenlesin? Tam tersi değil midir bay liberaller? Eğer Rusya, Avrupa’ya yetişmek istiyorsa; hangileri olursa olsun, bütün ayrıcalıkları, bir an önce, tam olarak ve en enerjik biçimde ortadan kaldırmak gerekmez mi?

Eğer bütün ayrıcalıklar yok edilirse, eğer dillerden birinin zorla kabul ettirilmesine son verilirse, bütün Slavlar, aralarında anlaşmayı kısa zamanda ve kolayca öğrenirler ve ortak parlamentoda ayrı ayrı dillerde konuşmalar yapılması gibi “korkunç” bir şeyden korkmaz hale gelirler. Ticari ilişkilerin gerçeği, çoğunluğun, ülkenin hangi dilini konuşmasında yarar olduğunu belirleyecek olan iktisadi zorunluluklar olacaktır. Ve bu ortak dil saptaması, ayrı ayrı uluslardan meydana gelen ülkenin nüfusu tarafından serbestçe kabul edildiği ölçüde, sağlam olacaktır, demokratizmin yaygın olduğu ve bunun sonucu olarak da kapitalizmin daha hızlı bir gelişmeyi tanıdığı ölçüde çabuk gerçekleşecektir.

Bütün siyasal sorunlarda olduğu gibi, diller sorununda da liberaller, bir elini (açıkça) demokrasiye uzatan ve öteki elini (arkalarında) gericilere ve polis ajanlarına uzatan ikiyüzlü bezirganlar gibi davranmaktadırlar. Liberal, gericilerden, el altından şu ya da bu ayrıcalığı koparmaya uğraşırken, biz ayrıcalıklara karşıyız diye bağırıyor.

Her türlü burjuva liberal milliyetçiliğinin niteliği işte böyledir: yalnızca Büyük- Rus Milliyetçiliği’nin değil (elbette ki ezici karakterinden ötürü ve Purişkeviçlerle bağlantısından ötürü en kötüsü budur), Polonya milliyetçiliği, Yahudi, Ukraynalı, Gürcü ve bütün öteki milliyetçilikler için durum aynıdır. “Ulusal kültür” sloganı altında, Rusya’nın olduğu gibi Avusturya’nın da bütün uluslarının burjuvazisi, gerçekte işçilerin bölünmesi için, demokrasinin zayıf düşmesi için çaba göstermekte, halkın haklarını ve özgürlüklerini kısıtlattıkları gericilerle bezirganca alışverişlere girişmektedir. İşçi demokrasisinin sloganı “ulusal kültür” değildir, demokratizmin ve dünya işçi hareketinin uluslararası kültürüdür. Burjuvazi, bir sürü “olumlu” ulusal programlarla halkı aldatmayı deneyebilir. Bilinçli işçi ona şu yanıtı verecektir: Ulusal sorunun tek bir çözümü vardır (sefahat, çelişkiler ve sömürü dünyası olan kapitalizm dünyasında bu sorunun çözüme bağlanabildiği ölçüde) bu da, tutarlı demokratizmdir.

Kanıt mı istiyorsunuz: Eski bir kültüre sahip bulunan Batı Avrupa’daki İsviçre ve yeni bir kültüre sahip bulunan Doğu Avrupa’daki Finlandiya.

Ulusal sorunda işçi demokrasisinin programı da şudur: Hangi ulus ve hangi dil için olursa olsun her türlü ayrıcalığın kesin olarak ortadan kaldırılması; ulusların siyasal kaderlerini kendilerinin tayin etmesi sorununun, yani bunların tamamen özgür ve demokratik yoldan ayrılmaları ve bağımsız devlet kurmaları sorununun çözüme bağlanması; uluslardan birine herhangi bir ayrıcalık tanıyacak olan (zemstvonun, topluluğun vb.) ulusların hak eşitliğini bozacak olan ya da bir ulusal azınlığın haklarını baltalayacak olan her türlü davranışı yasaya aykırı ve geçersiz sayan ve devletin her yurttaşına, anayasaya aykırı olan bu tür tasarrufların geçersiz sayılmasını talep etme hakkını tanıyan ve aynı zamanda böyle hareketlere girişecek olanları cezalara uğratan genel bir yasanın kabulü.

Dil sorunları vb. yüzünden ayrı ayrı burjuva partilerin aralarında sürdürdükleri ulusal kavgalara karşı, işçi demokrasisi şu istekleri ileri sürer: Her burjuva milliyetçinin öğütlediği şeyin tam karşıtı olarak, bütün ulusal topluluklardan gelme işçilerin, bütün işçi sendika, kooperatif ve tüketim örgütlerinde mutlak birliği ve tam kaynaşması ile, ancak böyle bir birlik ve böyle bir kaynaşma ile demokrasi savunulabilir ve şimdiden uluslararası bir niteliğe bürünen ve her geçen gün bu niteliği artan sermayeye karşı işçilerin çıkarları savunulabilir, her türlü ayrıcalığa ve sömürüye yabancı olan yeni bir yaşam tarzına doğru dönüşmekte olan insanlığın çıkarları savunulabilir.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Gazete Dergi adına Yazı İşleri Müdürü: Tülin Gür
Posta Çeki Hesap No: Varyos Gazete Dergi 17629956
Türkiye İş Bankası IBAN: TR 83 0006 0011 1220 4668 71

Bize Ulaşın

Yönetim Yeri: Aksaray Mah. Müezzin Sok. İlhan Apt. No: 12/1 D:7 Fatih/İSTANBUL
Tel: (0212) 529 15 94  Faks: (0212) 529 06 75
Web Sitesi: www.marksistteori5.org
E-posta: info@marksistteori.org
Twitter: @mt_dergi