Filistin Halk Kurtuluş Cephesi'nin İkinci Genel Sekreteri, ABD-İsrail işbirliğiyle yapılan bir suikast sonucu katledilen Abu Ali Mustafa'nın kızı Hayfa el-Zibri ile Filistin özgürlük mücadelesi üzerine söyleştik. Emekçi Kadınlar Birliği'nin (EKB) bu yılki "Eşitlik, Kardeşlik, Özgürlük" ödüllerinden "Kardeşlik Ödülü"ne layık görülen Hayfa el-Zibri ödülünü almak üzere İstanbul'a geldi. Devrimci bir önderin kızı olarak bütün ömrünü sürgünde geçiren Hayfa, Filistin davasının bütün izlerini üzerinde taşırken, bu sürecin kadın olarak kendisini de özgürleştirdiğini belirtiyor.
*Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
Abu Ali Mustafa’nın üçüncü kızıyım. 34 yaşında ve üç çocuk annesiyim. Sosyoloğum ve Şam Üniversitesi’ne bağlı bir enstitüde öğretmen olarak çalışıyorum. Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin (FHKC) üyesiyim, ayrıca FHKC’nin Kadın Komitesi’nde de çalışıyorum. Babam 17 yaşında mücadeleye başlamış. Babamın mücadelesine bağlı olarak hayatımız değişti. Mücadele, hayatımızdan birçok yüzü aldı. Bir ülkeden diğer ülkeye taşınmak zorunda kaldık. Babam ilk başta örgütte askeri alanda sorumlu idi. Daha sonra politik alana geçti. Biz çok fazla seyahat ettik çünkü, babam mücadele ediyordu.
Filistinli Her Çocuk Filistin İçin Para Biriktiriyor
*Sürgündeki çocukluk döneminizde neler yaşadın?
Ürdün’de doğdum. Üç yaşındayken Lübnan’a göç etmek zorunda kalmışız. 11 yıl Lübnan’da yaşadık, ardından Irak’a göç etmek zorunda kaldık. Babam, Ürdün’de beş yıl hapis yattı, mücadelesinden dolayı. Irak’ta 1,5 yıl barınabildik ve tekrar Lübnan’a dönüş yaptık. Çocuklarımız savaş, silah ve bombalarla birlikte yaşıyor Filistin’de. Çocukken babamın benimle niçin oynamadığını düşünüyordum. Babam hep ciddi ve düşünceliydi. Anneme, babamın niçin böyle olduğunu soruyordum ve annem, “Babamın sadece benim babam olmadığını, Filistin halkı için mücadele ettiğini söyledi. O zamanlar bunu anlayamıyordum. Ama ergen olmaya başladığımda babamı ve mücadelesini daha fazla anlamaya başladım. Almanya’da lise eğitimi aldım. Ardından fizyoterapi eğitimi almaya başladım. Fakat bu konuyu sevmediğim için vazgeçtim. Suriye’ye dönüp Şam Üniversitesi’nde sosyoloji eğitimi aldım. Şu an Şam Üniversitesi’ne bağlı enstitülerden birinde öğretmenlik yapıyorum. Ayrıca FKÖ’ye bağlı bir koroda solist olarak da çalışıyorum. Filistin halkının acılarını ve direnişini şarkılarla tüm dünyaya duyurmaya çalışıyor ve bunu mücadelenin önemli bir parçası olarak görüyorum. En büyük düşüm, ülkeme bir gün geri dönmek. Babamın mezarına gidip, ona “merhaba” ve “güle güle” demek, mücadelesinin devam edeceğini söylemek.
Filistin halkının kültürünü dilini korumak, geliştirmek, yaymak; mücadelenin bir parçasıdır. Örneğin geleneksel kıyafetlerini giyinmek, Filistin aksanı ile Arapça’yı konuşmak, yine mücadelenin bir parçasıdır. Ülkemde olmanın nasıl bir duygu olduğunu, neye benzediğini bilmiyorum. Babam, Filistin’in özgürlüğü için Halk Cephesi’nin 30 yıl Genel Sekreter vekilliğini yaptı...
Kendi ülkemizde Amerika’daki yerliler gibi olmak istemiyoruz.
Başka ülkelerde de Filistin’i düşünüyoruz. Kendi çocuklarımıza harçlık verdiğimizde, çocuğumuza parasının yarısını Filistin’deki çocuklara ayırması gerektiğini öğretiyoruz. Yani Filistinli her çocuk, Filistin için para biriktiriyor.
*FHKC’nin lideri babanızın, kişiliğinizin oluşması ve mücadelede yer almanızda etkisi ne?
Babam hiçbir zaman, bana sen şunu yapmak zorundasın demedi. Kararları bana bıraktı. Önemli bir hatam olduğunda benimle konuştu, yanlışın ve doğrunun ne olduğunu anlattı. Ama kendi hayatımla ilgili kararları, her zaman ben aldım. Babam, sürekli kadınların özgürlüğü için mücadele etti. Disiplinli, randevularına sadık ve örgütlü bir şekilde yaşadı. Bize saygı duymayı öğretti.
Habbaş, sağlık sorunundan dolayı istifa ettiğinde Genel Sekreter olarak babam seçildi. Sözünü esirgemeyen bir militandı. Uzlaşmacı güçlerle anlaşamaz, ama dünyadaki tüm ilerici güçlerle çok iyi anlaşırdı. Dünyadaki ilerici güçlerle çalışmayı isterdi. Babam, yaşadığımız sorunların sebebinin aynı olduğunu -emperyalizm- bilirdi. Emperyalizmden dolayı, halklar acı çekiyordu. Dünyadaki ilerici hareketlerin bir koordinasyon içerisinde bulunması onun en büyük düşüydü. Bizler, sosyalistiz. Komünizmden, Marks’tan ve Engels’ten etkilendik. El Fetih bir burjuva örgütüdür. El Fetih’in çizgisine baktığımızda inişlerle çıkışlarla doludur. İdeolojilerimiz El Fetih’le birbirine zıttır. Arafat’tan tek çekinmeyen babamdı, hiç kimseden korkusu yoktu. İdeolojik olarak İsrail devleti ile görüşmeler yapılmasına karşıyız. Arafat Filistin halkı için bir kahramandır ve Arafat finansal güce de sahiptir. Şu an cezaevinde 8 binden fazla tutuklu kadın, çocuk var.
*Filistin deyince bizim aklımıza özgürlüğe sevdalı, kavgayı tutkuyla sürdüren bir halk geliyor. Sizin için Filistin neyi çağrıştırıyor?
Aklıma bir Filistinli olarak Filistin halkı hakkında ilk gelen şey; ülkeme dönmek ve orada özgürce yaşamaktır. Kendi ülkemde olmamın nasıl bir duygu olduğunu bilmiyorum. Ve etrafımdaki insanların hepsinin benimle aynı ulustan, yani Filistinli olmasının nasıl bir duygu olduğunu bilmiyorum. Ülkemizi özgürleştirmek; aklıma ilk gelen şey bu.
Acıların Özgürlüğe İhtiyacı Var
*Dünyanın en büyük emperyalisti ve teknolojik silah gücüyle on yıllardır süren savaş. Filistin halkı bu gücü nereden alıyor?
Acılarımız bize umut ve mücadele etme gücü veriyor. Acı çekiyoruz ve acılarımızdan kurtulmak için mücadele ediyoruz. Daha çok acı çektikçe daha çok mücadele etme gücünü buluyorsunuz. Ve tek çözümün mücadele etmek olduğunu biliyoruz. Teslim olmayacağız, bırakmayacağız mücadeleyi. Çünkü, mücadeleyi bırakırsak daha fazla acı çekeceğiz. Yüreğimizdeki derin acıların özgürlüğe ihtiyacı var. Herkes gibi bizim de özgürlüğe ihtiyacımız var. Bu nedenle mücadele ediyoruz.
Bu konuda bir örnek vermek istiyorum, nasıl acılarımızın bizi daha güçlü yaptığına dair. Arapça’da bu konuda bir deyim var. Eğer bir kişi seni incitirse, sırtına vurursa, senin sırtın incinmez ve tam tersine sırtın daha güçlü olur. Yani sana zarar verirlerse daha güçlü olursun. Ben babamın ölümünden önce mücadele etmek istiyordum, ama şimdiki güçle değildi. Şimdi ise (babamın ölümünden sonra) çektiğim derin acılar beni daha da güçlendirdi. Hissettim ki mücadele etmek çok önemli ve mücadeleye devam etmek, devam etmek...
Yaşadığım benim için çok zor ve acı dolu idi. Tıpkı Filistin halkı gibi. Her Filistinli aile en az bir kişi kaybetti; siyonizme, emperyalizme karşı savaşta. İşte tüm bunlar Filistin halkının mücadele gücü, sırrıdır.
SSCB’nin Çöküşüyle İslami Hareket Güçlendi
*Burjuva medyada Oslo Anlaşması’na karşı, İkinci İntifadada İslamcı örgütler ön plana çıktı. Gerçek böyle mi?
Oslo kötü bir anlaşma ve Arafat bu anlaşma ile ilgili olarak bireysel davrandı. Mesela diğer örgütlere ne düşündüğünü bile sormadı. Anlaşmaya katılıyoruz veya katılmıyoruz, dikkate almazdı da. Arafat, Filistin halkı için iyi olacak ve özgürlüğümüzü başarmak için bir adım olacaktı diye düşündü. Biz söyledik; bu yanlış ve çok tehlikeli bir adım. Arafat, bu anlaşma ile İsrail devletini ve onun varlığını kabul etti.
Beş milyon Filistinli Filistin’in dışında yaşamak zorunda bırakıldı. Onların Filistin’e dönmesi çok önemli bir sorundur. Bu bizim talebimizdi ve Oslo’da tartışılmadı bile. Sadece ertelendi. Kudüs’ün Filistin’in başkenti olması diğer talepti. Oslo Anlaşması’nda tartışılan birçok konu vardı, ama bu ikisi en önemlisi idi. Bu talepler 5-6 yıl boyunca ertelendi ve Arafat yönetimi anlamalı ki, İsrail daha fazla vermeyecek ve verdiklerini de alacak. Her zaman daha fazla almak isteyecek. Daha fazla alıyor ve yeniden yeniden işgal ediyor.
Aslında Filistin yönetimi de güçlü değil. İsrailliler Filistinli bakanları alıp götürebiliyorlar. Filistin halkı ve biz ısrar ediyoruz ki, Oslo Anlaşması çok tehlikelidir. Şu an Oslo’nun faturasını ödüyoruz. İki devlet önerisine karşıyız. İsrail siyonizmi topraklarımızdan çekilmeli.
Müslüman hareket tüm dünyada güçleniyor. Çünkü dünyada sadece tek bir güç var. O da Amerika, başka bir güç yok. SSCB’nin çöküşünden sonra İslamcı hareket güçlendi. SSCB’nin yıkılışından sonra insanlar hayal kırıklığına uğradı. Psikolojide olduğu gibi karşıt, farklı taraflara gittiler. İslam gibi. İnsanlar sosyalizmin yeteri kadar güçlü olmadığını veya neyin yanlış olduğunu sordular. Dini en iyi çözüm olarak görmeye başladılar. Dine dönmek daha iyi olabilir diye düşündüler. Filistin’de de aynı şey yaşandı.
Dünyadaki tüm ilerici hareketler güçsüzleşmeye başladı. Güçsüz ve desteksiz kaldılar büyük Amerika’ya ve emperyalizme karşı. Dünyayı Filistin’den ayıramayız. Eğer Filistin’i anlamak istiyorsak dünyayı anlamak zorundayız.
İslamcı güçlerin İntifada’da yer almaları bizim açımızdan çok kötü değil. Bizim tek bir amacımız ve hedefimiz var. Birlikte mücadele etmeliyiz, ülkemizi özgürleştirene kadar. Daha sonra birlikte hareket etmekten vazgeçebiliriz. Fakat o an’a kadar birlikte hareket etmenin hiçbir zararı yok. Zaten bir ülke ya da bir devlet üzerine tartışabilmek için önce bir ülkenizin olması gerekir.
*Marksistler işgalcilere karşı ülkede savaşan tüm güçleri birleştirmeli, bu doğru. Ama yaşanan deneyimlerden görüyoruz ki, bu güçler arasında da iktidar mücadelesi kaçınılmaz. İktidarı alan güçler diğerlerini ezeceklerdir. İran örneği gibi. O yüzden bu sürece önderlik eden güçler gelecek açısından çok önemlidir...
Bizim deneyimlerimiz ve yaşadıklarımız dünyadaki diğer örneklerden farklı. Sınıf mücadelesi, ideoloji önemli. Bizim için şimdi öne çıkan bu değil. Şu an ülkemizin bağımsızlığı öne çıkıyor. Uzun zamandır İsrail’e karşı savaşıyoruz. Bizim ideolojimiz farklı. Şimdi İsrail’e karşı savaşmak zorundayız. Özgürlüğe kavuştuktan sonra herhangi bir iç savaşın ülkemizde yaşanacağını sanmıyoruz. Bizim yaşadıklarımız farklı. Birçok şeyi biliyoruz ve deneyimlerimiz var. Kültürlü ve açık görüşlüyüz. Hep birlikte yaşayabiliriz. İran farklı bir örnek, İran’da bir iktidar savaşı vardı. İran işgal edilmemişti. Şu an biz İsrail ve emperyalizme karşı mücadele ediyoruz. Ve ondan dolayı acı çekiyoruz. Hamas ve Cihad’a sahip olmanın çok tehlikeli olduğunu düşünmüyorum. Şu an bir otorite ya da yönetim için mücadele etmiyoruz. Eğer demokrasi hakkında konuşuyorsak Hamas’a “düşünme” ya da “hareket etme” diyemeyiz. Onların da düşündüklerini söyleme hakkı var, bizim olduğu gibi. Birlikte yaşayabiliriz. Neden olmasın? Tüm söyledikleriniz küçük, çok küçük şeyler. Şu an için önemli olan bir ülkeye sahip olmak ve onu geliştirmektir. Ama tabii ki var olan devletimizin ilerici, sosyalist devlet olmasını isteriz. Filistin sorunu tüm dünyadaki örneklerinden farklı ve özel bir yere sahip.
Filistin’de Para Güç Yapmıyor
*Oslo barışından sonra geçen süre içinde Arafat’ın ekibi ekonomik olarak palazlanmaya başladı. Bundan bir mesaj çıkartılamaz mı? Bunları dikkate alamaz mıyız?
Resmi olarak para güç yapıyor. Fakat Filistin’de para güç yapmıyor. Önemli olan Filistin’e ve halkına ne kadar yakınsınız? Onların problemlerini biliyor ve onlarla birlikte yaşıyorsanız, o zaman güçlü olabilirsiniz Filistin’de. Onların rüyasını gerçekleştirmek için mücadeleyi seçiyorsanız ve ülkenizi çok seviyorsanız bu sizi güçlü yapar Filistin’de.
Fakat parası olan güce sahip. Çünkü onlar Amerika ve İsrail’e bağlı. Fakat bu, tüm yöneticiler için geçerli değil tabii ki. Bu gruplar çıkarlarını kaybetmekten korkuyorlar. Onların çözümünü sevmiyoruz. Bunlar halk tarafından biliniyor. Ve onların parasının temiz olmadığı biliniyor. Çünkü onlar Amerika ve İsrail tarafından destekleniyorlar. Fakat çok fazla değiller. Halk onları reddediyor. Bakan ya da benzeri şeyler olamayacaklar gelecekte. Halk onlardan nefret ediyor. Çünkü onlar Filistin’i unuttular. Filistin davasını kendi finansal çıkarları için kullanıyorlar.
*Arafat Ramallah’ta esir kaldı ve sonra serbest bırakıldı. Arada bir anlaşma var. Bu konuda ne diyeceksiniz?
Arafat’ın devam edecek sabrı yoktu. Ben şehit olmak istiyorum dedi. Fakat şunu biliyorum: Arafat şehit olamazdı, çünkü o çok zayıf. Bilinçli olmak zorundayız. Arafat’ın danışmanı Muhammed Reşit; Amerika ve İsrail’le ilişkileri var. Kötü bir adam, zengin birisi ve hakkında çok fazla şey bilinmiyor. Arafat’ın bırakılması ile ilgili İsrail ve Amerika ile anlaştı. İsrail ve Amerika ile ekonomik çıkarları var. Bu anlaşmanın faturası çok ağır oldu bizim için. Genel Sekreterimiz Ahmet Sedat hapsedildi. Amerikan ve İngiliz askerleri tarafından gözetim altında tutuluyor. Toplam beş kişi (dördü bizden, biri El Fetih’ten) İsrail askerlerine teslim edildi. Bizden olan dört kişi hakkında İsrail Turizm Bakanı’nın öldürülmesi operasyonunu gerçekleştirdikleri iddia ediliyor. Bu operasyon babamın öldürülmeşinin intikamı idi. Öldürülen kişi gerçek bir Filistin düşmanı idi.
Bu dört kişi, genel sekreterimiz, El-Fetih’ten bir kişi tutuklandı. Bu ilk bedeldi ödediğimiz.
Şu an cezaevlerinde tutulanlar çok kötü durumda.
İkinci bedel ise; 13 kişi tutuklanarak Avrupa’ya gönderilmesiydi.
Farklı farklı ülkelere. Sanıyorum ki, onlar geri gelemeyecekler bir daha.
Bir başka bedel de, 28 militanımızın tutuklanarak Gazze’ye gönderilmesidir. Aradaki gerçek anlaşmanın ne olduğunu bilmiyoruz. Fakat Arafat’ın bırakılması için verilen bedeller çok ağır. Arafat sadece kendini düşündü. Tüm bunlar öyle bir sonuç verdi ki; İsrail ve Amerika tüm dünyayı Filistin hakkında konuşur hale getirdi. Arafat tutsak olan Filistinlileri unuttu. Bırakılması gereken sadece Arafat değil, tüm tutsaklar.
*Birleşmiş Milletler’in çözüm önerileri ve yaklaşımı ile ilgili neler düşünüyorsunuz? Arap devletleri ve Türk devleti nasıldı bu süreçte?
BM, Amerika tarafından kurulmuş bir örgüttür. BM’de alman kararlar, Amerika’ya aittir. Amerika’nın veto hakkı BM’nin karar sürecini etkilemektedir, Irak’ta olduğu gibi.
Bu süreçte Araplar, Avrupalı’lardan daha kötü bir tavır aldılar. Çünkü Amerika ile çıkarları var. Arap devletler “Bin Ladin’in bir kopyası” olmamak için özel bir çaba gösterdiler. ABD’yi kızdıracak bir şey dememeye çalıştılar. Çünkü Amerika’nın onları vuracağından korkuyorlardı. Fakat Arap halkı ile Arap devletlerini birbirinden ayırmak gerekir. Türk başbakanı Filistin’le ilgili yaptığı açıklamasından sonra beş defa özür diledi. Türkiye’de Filistin’i destekleyen eylemler gerçekleştirildi. Arap ülkelerinde de, Arap halkları bizleri destekleyen gösteriler gerçekleştirdi.
Ölümü Sevmiyoruz, Teslim Olmayı Asla
*Filistin’deki yaşam koşulları nasıl?
Şu an insanların çalışabileceği bir durum yok. Çünkü her yer ve her şey yıkılmış yok edilmiş durumda. Yolda yürürken, yolda yürüdüğünüz için İsrail askerleri tarafından vurulabilirsiniz. Böylesi bir durumda işten ve çalışmaktan söz etmek mümkün değil. Her şey çok pahalı.
*Yerleşimciler sorunu da var?
Filistin özgürlük hareketini durdurmak için yapılan bir uygulamadır. Bizler, İsraillilerin, ülkemizde kendilerini güvende hissetmelerini, özgürce yaşamalarını, dolaşmalarını istemiyoruz. Bizim ülkemizde olmaktan huzursuz olmalılar, korkmalılar. Yapılan eylemler bunun içindir, ülkemizden gitmeleri içindir. Böylesi bir amaç içerisindeyken, yeni İsraillilerin Filistin’e getirilmesi, tabii ki bizim için tehlikeli. İsrail devleti her zaman Arap nüfusunu azaltmayı ve Israillerin sayısını artırmayı istedi. İsrailli yeni yerleşimcilerin getirilmesi onların bu amacına hizmet ediyor.
*Duvar örülüyor, tel örgüler çekiliyor şimdi de?..
Bizi durdurmak için yapıyorlar. Ama başarılı olamayacaklar. Bu tel örgünün inşa edildiği yeri İsrail her zaman almak istemiştir...
Amerikan kültürü, tüm dünyaya ve Filistin’e hakim olmaya çalışıyor. Ama biz kendi kültürümüzü yaşatmak için; çocuklarımıza dilimizi, edebiyatımızı, kültürümüzü öğretiyoruz. Amerika’nın kültürü yok, hiçbir medeniyeti yok. Boş bir kültürü var.
Afrika’daki siyahlar gibi olmak istemiyoruz. Çocuklarımıza öğretilmeye çalışıldığı gibi, aslında Amerika’da yaşamanın iyi bir şey olmadığını öğretiyoruz. Amerika’da da evsizler ve yoksullar var.
*Çok tartışılan bir konu; neden feda eylemleri?
Ölümü sevmiyoruz, fakat teslim olmayı hiç sevmiyoruz. Bu yüzden mücadele etmek zorundayız. Kullanmamız gereken tek silahımız bedenimizse, onu da kullanırız. Hiçbir anne çocuğunu ölüme göndermek için yetiştirmez, bizler de çocuklarımızın ölmesini istemeyiz. Ama onlara mücadele etmeyi öğretiriz, özgürleşmek için. Çünkü başka şansımız yok. Bu yolu biz seçmedik, ölüm teslim olmaktan daha iyidir. Biz, onları şehit olarak tanımlıyoruz.
*Örgütünüzün Filistin özgürlük mücadelesinde rolü nedir?
FKÖ, Filistin’de iki büyük örgüttür. Biz İsrail’le tartışma örgütü değiliz. Babamın öldürülmesi ve son intifadadan sonra örgütümüz daha fazla güçlendi, üye saçısında artış oldu. Fakat medya örgütümüzün rolünü küçültmeye çalışıyor. Mücadele tarihimizde ve şimdiki davamızda da ciddi rolü oldu. Örgütümüz oluşturulan ortak cephede ver alıyor. Perspektif ve ideolojik olarak onlardan farklıyız. Hamas sadece askeri alanda aktif, politik alanda değil.
İşgal Toplumsal Yapıyı Değiştirdi
*Kadınlar Filistin mücadelesinde özel bir yer tutuyor. Kadınların müslüman ve Arap toplumlarındaki yeri biliniyor. Bu nasıl kırıldı?
İşgal toplumsal yapımızı değiştirdi. Çünkü ülkemizi terk etmek ve başka yerlerde yaşamak zorunda kaldık. Tüm bunlar toplumsal yapımızı etkiledi. Bu değişimin başlangıcı idi. Mücadeleye birlikte başlandı. Kadın ve erkek olarak birlikte mücadele edildi, el ele. Böyle bir soruyu birden cevaplandırmak mümkün değil. Özel bir sosyolojik araştırma konusu yapılmalı. Kadın da erkek gibi acı çekiyordu. Erkek mücadele ediyordu ve kadına ihtiyacı vardı. Bu konuda erkek fazlasıyla kadına bağlıydı, mücadelenin kazanılması konusunda.
Kadınlar ve çocuklar da erkekler gibi işgalden etkileniyordu. Kadınlar çocuklara mücadele etmeyi öğretmeliydi. Erkekler kadınlara güvenmek zorundaydı. Erkekler niye evinden dışarı çıktın diye sormakla meşgul değildi. Çünkü mücadeleyi kazanmak için erkeklerin kadınlara ihtiyacı vardı. Biz kadınlar diyemeyiz ki, sadece erkekler mücadele etsin. Simdi kadınlar birer savaşçı ve birer parti üyesi olarak İsrail’e karşı savaşıyor. Bu sadece bir başlangıç. ileride farklı formlar alarak devam edecektir. Mücadele kadınları özgürleştiriyor. Simdi hemen Leyla’yı hatırlıyorum. Leyla uçak kaçırmıştı, Filistin sorununu dünyaya duyurmak için. İngiltere’de cezaevinde kaldı. Yaşıyor ve mücadelesine devam ediyor. Kadınlar mücadelede çok önemli rol oynadı. Basit ve sade örnekler. Erkekleri cesaretlendirdiler, kızlarım mücadeleye ve partiye göndermek için. Abu Gazele, Delah Muhrabi gibi örnekler. 4 aylık kızımız iman, İsrailliler tarafından öldürüldü.
*Türkiye’de demokratik kadın mücadelesini örgütleyen EKB tarafından ödüle layık görüldünüz; neler hissediyorsunuz?
Tüm Filistinliler için başka bir ülkeden kadınlarla ilişkiye sahip olmak çok güzel ve hoş. Çok dokunaklı. Sizin kendi acılarınız var. Buna rağmen bizi unutmadınız, düşündünüz. Suriye’ye gittiğimde tüm bunları anlatacağım. Duygularınızı ve sorunlarınızı anlıyorum. Bizi cesaretlendiriyor ve destekliyorsunuz.
*Kadınlara mesajınız var mı?
Kadınların ve işçi kadınların mücadelesi kolay değil. iki kere mücadele etmek zorundayız. Bizi ezen devletlere karsı mücadele etmeliyiz. Toplum yapısını değiştirmek için. Sosyal değişim kolay değil; uzun, zorlu ve zaman alıyor. Fakat bırakmayın, devam edin diyorum. Onları destekliyoruz. Sonucu şimdi göremeye- biliriz ama, kızlarımız görecektir.
*Son olarak söyleyecekleriniz?
Fariz; Filistinli bir oğlan. Her gün İsrail askerlerine tas fırlatıyor. Her gün, ama her gün İsrail tanklarına inatla tas fırlatıyor. Bir gün gene dışarı gidecekti. Gitti ve geri geldi. Annesine “hoşçakal” dedi. Gitti, tekrar eve geldi. Annesi olacakları hissettiğini ve bir daha oğlunu göremeyeceğini düşünüyordu. Ve o gün İsrailli askerler Fariz’i öldürdüler. Fariz’i öldüren asker, Fariz’in, onun tankına tas fırlatarak çok kızdırdığım o yüzden onu öldürdüğünü söylüyordu. Fariz, iki yıl boyunca aynı tanka her gün taş fırlattı...