Aymasan Öncü İşçileriyle Röportaj: Direniş Deneyimlerini Birbirimize Aktardık

Sevgül Oğuz, yedi yıldır Aymasan'da çalışıyor. Deri-İş üyesi. Dört yıla yakın bir süredir sendikalı. Kadın işçi temsilcisi. Aymasan direnişinin örgütleyicisi öncü işçilerden biri... Aymasan direnişinin sınıfın genel durumu içerisindeki yerine, direnişin örgütlenmesi ve deneyimlerine ilişkin düşüncelerini aldık.

Direniş başladığında Aymasan'dan dünya nasıl görünüyordu? Genel koşulların çerçevesi nasıldı sizce?

Aymasan'daki mücadelemiz altı ay kadar yaşadığımız bir direnişti. İşverenin krizi bahane ederek başlattığı, 246 işçiyi işten atıp, üretimi durdurduğu ve bunun sonucunda işçilerin direnişe başladığı bir süreçti. Sorunlarımız ülke genelinde yaşanan, diğer işçilerin yaşadığı sorunlardan bağımsız değildi. Özellikle Ağustos içerisinde tüm ülke genelinde işten çıkarmaların yaşandığı, fabrikaların kapatıldığı, kriz bahanesiyle işçiler üzerindeki saldırıların yoğunlaştığı bir süreçti. Aymasan işçileri, yapılan bu saldırıya sessiz kalmadı. Tam tersine, örgütlü karşı duruşu, direnişi esas aldı. Aymasan direnişinin başladığı süreçte ülke ve dünya genelinde çeşitli saldırı politikaları üretiliyordu. Yani işçi ve emekçiler üzerinde yoğun baskıların ve örgütlü olan tüm kesimlere saldırının alabildiğine yoğunlaştığı bir süreçti.

IMF ve Dünya Bankası aracılığıyla yürütülen bu saldırıların amacı daha fazla sömürü daha fazla tahakküm elde etmektir tabii ki.

Yani küreselleşme diyoruz, dünya bankası, IMF politikaları diyoruz. Hükümetin politikaları var. İşçiler bu politikaları somut olarak nasıl yaşıyorlardı?

Bu politikaların işçilere yansıması; özelleştirme, taşeronlaştırma, hatta son dönemde esnek çalışma tüm işverenlerin artık genel politikası haline gelmeye başladı. Bunları hayata geçirmek için fabrikaların kapatılmasına, kriz bahanesiyle ücretsiz izin kullandırılmaya çalışılıyordu. Yeni haklar elde etmeyi bırakın, daha önce kazandığımız haklar tek tek ellerimizden alınıyordu. Fabrikaların kapatılmasıyla, işçilerin sokağa atılmasıyla işsizler ordusuna her gün yenileri katılıyordu.

Bu dönemde kitle hareketi nasıldı? Yani çok yoğun bir saldırı tablosu var ortada. İşte 2001 yılında toplam 60 bin sendikalı işçi işten atılmış. Sendikalı işçilerin dışında ise 1.5 milyon işçi işini kaybetmişti. Bunun yanında esnek üretim ve ücretsiz izine ayrılanlar var. Taşeronlaştırma sonucu işten atılıp yeniden işe alınanlar var. O kadar fazla ki, bu sayıyı sen ikiyle katlayabilirsin.

Evet bu saldırıların yaşandığı, fakat ciddi anlamda tepkilerin oluşmadığı bir süreçti. Örgütsüz kesimleri bırakın, örgütlü olan kesimlerde bile, özellikle sendikalı olan, örgütlü çalışan iş yerlerinde bile işverenler kriz bahanesini bir kenara bıraktılar. Çünkü sendikalar ve işçiler bunu kabullenmeye başlamışlardı. Yaşanan tüm saldırılar karşısında artık kendileri bile kriz gerekçesini öne sürerek karşı duruş sergilemiyorlardı. Tüm yaşanan antidemokratik uygulamaları kabullenir hale gelmiştik. Sessiz, tepkisel çıkışların olmadığı, suskun bir süreçti Aymasan direnişinin başladığı dönem .

Direniş, daha çok genel sorunlardan bağımsız bir direniş olarak başlamıştı. Çok fazla işçinin bilincine yerleşmemişti genel sorunlar. Sadece işlerine geri dönmek ya da orada kazanılmış haklarını almak, işvereninin kendilerine karşı yaptığı bu haksızlığı dile getirmekti esas amaçları.

Fakat bir de somut olarak yaşanan direniş süreci vardı. Burada işçiler birçok şeyin farkına vardılar ve artık bu direniş sadece bizim değil işçi sındınındır demeye başladılar.

Aymasan tekil bir direniş mevzisi olarak kendi "yalnızlığını" aşma bakımından önemli deneyimler bıraktı.

Direnişçi işçiler, dediğim gibi, sorunlarının genelden bağımsız olmadığını farkettiler süreç içerisinde. Buna uygun davranmaya çalıştık. Kazanmak için direnişimizi mümkün olduğunca yaygınlaştırmaya çalıştık. Çünkü bu artık, süreç açısından önemli bir direnişti ve bunun sadece Aymasan işçilerinin değil, genel anlamda sahiplenilmesi gereken bir direniş olduğunu düşünüyorduk. Çünkü direniş hepimizin sesiydi.

Özellikle sendikalara tabanlarını harekete geçirmeleri konusunda çağrılarda bulunduk. Genel anlamda demokratik kitle örgütlerinden talebimiz hep şu oldu; gerçekten bu sadece kendi direnişimiz değil, genel anlamda yaşanan bu olumsuz sürece karşı bir tepkidir ve bunun sahiplenilmesini istiyoruz. Bir kıvılcım çaktık ve alevlendirilmesi gerektiğini düşünüyorduk. Çağrılarımız hep bu yöndeydi, fakat bunun gerektiği gibi sahiplenildiğini düşünmüyoruz. Tabii ki destekler, dayanışma ziyaretleri oldu süreç içerisinde, ama ciddi anlamda bu karşı koyuşu yaygınlaştırmak, genelleştirmek gibi bir düşünce vardı. Çünkü artık bu sadece işçilerin işe geri dönüş talebi değil, sesimizi duyurmak ve genel tepkileri yaygınlaştırma çabasına dönüşmüştü, ama bu böyle şekillendirilmedi.

Direniş öncesinde ne gibi avantajlarınız vardı? Bunlar direnişe ne ölçüde yansıtılabildi? Çünkü hemen hemen aynı dönem içinde gelişen bir dizi tekil işçi direnişleri içinde siz öne fırladınız.

Bunun birçok sebebi var. Aymasan, direniş öncesinde anlamlı bir süreç yaşadı. Bir örgütlenme süreci ve sonra örgütlülüğün dağıtıldığı fakat yine buna rağmen toparlandığı bir süreç yaşadık. Tam fabrika içerisinde işçiler arasında bir örgütlenme, toparlanma süreci yaşanırken böyle bir saldırıyla karşı karşıya kalındı. Geçmişte yaşanan bu deneyimin etkisi olduğunu düşünüyorum. İşçiler artık doğruyu yanlışı farkedebilecek bir düzeye gelmişlerdi. Örgütlü davranmaları gerektiğinin farkındaydılar. Çok bilinçli olmasa bile bu deneyimin bir etkisi olabileceğini düşünüyorum. Ayrıca bu süreç içerisinde biraz daha şekillendi işçiler, öncü denebilecek işçiler oluşmaya başlamıştı.

Öncü olan işçilerin çok fazla sınıf bilinçli olduğunu söyleyemeyiz, ama bir mücadele deneyimi vardı. Ayrıca direniş öncesinde de bir hazırlık vardı. Yani kendi içimizde bir örgütlenme çabası vardı. Direnişin yaşanabileceğine ilişkin düşüncelerimiz oluşmuştu ve buna ön bir hazırlık çabamız vardı. Bunun da bir kolaylaştırıcı etkisi olabileceğini düşünüyorum. Ayrıca öncü işçiler dışında fabrikanın konumu, sendikanın durumu da önemli.

Sendikanın avantajı, olumlu ve olumsuz yanları neydi?

Sendikanın diğerlerinden çok ayırıcı bir özelliği olduğunu düşünüyorum. Çünkü sendika, genel anlamda bilindiği gibi, mücadeleci ve direnişçi çizgiye sahip. Bu yönüyle diğerlerinden ayırabiliriz. Tabii olumlu olumsuz birçok şey yaşandı. Sendikanın da muhakkak eksikleri vardır, ama genel anlamda değerlendirilidiğinde bu yönüyle olumlu olduğunu düşünüyoruz. Özellikle direniş süresince Aymasan'la diğer direnişler bütünleştirilmeye çalışılmıştı. Bu süreç içerisinde bugünüyle çok ayrılıklar olduğunu farkettik. Bizim farkımız, özellikle öncü konumda olan işçilerin, biraz daha sınıf bilinçli olan işçilerin, sendika ile ilişkilerinin olumlu olduğu ve bu yönüyle yönlendirilmeye çalışmalarının etkisi olduğunu düşünüyorum. Diğer direnişlerde gördüğümüz kadarıyla böyle bir şey yok. Tam tersine özellikle öncü görünen işçilerin daha keskin olduğu düşüncesiyle sendikalarla sorun yaşadığını görüyorduk. Fakat bizde bu yönüyle, sendikanın ve sendikacı arkadaşların genel yapılarıyla birlikte yürütülmesinin direnişi olumlu etkilediği düşüncesindeyiz.

Bir yanda direnişin örgütlemesi konusunda, onunla dayanışan, ona destek olan bir sendika ve sendikal yönetim var. Ya da diyelim sendikal yönetimin içinde ilerici, devrimci, gerçekten işçinin sorunlarına daha duyarlı sendikacılar var. Ama aynı zamanda Tuzla deri gibi çok yaygın bir sendikal örgütlenmenin olduğu bir havza var ve aynı iş kolundasınız. Ama ilginçtir Aktif'le dayanışma içerisindeydiniz, Göktaş'la dayanışma içerisindeydiniz. Hatta yeni direnişe çıkacak iş yerleri gelip sizlerle konuşuyordu, farklı bölgelerden insanlar geliyordu. Ama Tuzla deri, kendi iş kolundaki Aymasan direnişine sahip çıkmadı. Aymasan aynı etkiyi kendi iş kolunda yaratamadı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tabii ki eksiklik var. Biz kendi sendikamıza da, kendi sendikamıza bağlı olan şubelere de sürekli bu tür taleplerde bulunuyorduk. Öncelikle kendi sendikamıza bunun bütünleştirilmesi gerektiğini söylüyorduk. Fakat diğer bölgelerin biraz uzak olmasından kaynaklı böyle bir iletişim kurulamayabilir diye düşündük. Ama özellikle Tuzla'nın hem konumundan kaynaklı hem geçmişten bugüne gelen yapısı nedeniyle onların direnişimizi sahiplenebileceğini ve yönlendireceğini düşünüyorduk, ama ne yazık ki bunu göremedik. Yaptığımız eleştirilere cevap olarak sürekli yönetimle ilişkilerinin olumsuzluğundan, şube başkanından kaynaklı olduğuyla ilgili açıklamalar yapılıyordu. Neyle ilgili olursa olsun, tabii ki Tuzla Deri'nin ve orada ileri konumda olan kişilerin bireysel bile olsa böyle bir çabalarının olması gerektiğini düşünüyorum. Bu muhakkak ki Tuzla Deri açısından, özellikle geçmişten gelen mücadeleci çizgisine rağmen yaşanan büyük bir eksikliktir.

Oranın özellikle bu süreçte olumsuzluk yaşadığını biliyoruz. Kendi iç sorunlarından kaynaklı veya yaratılması gereken örgütlülük belki tam olarak yaratılamamış olabilir. Ama tabii ki olması gereken bu değil. İstenen Tuzla Deri işçilerinin böylesi bir direnişi sahiplenip genelleştirilmesi çabası olmalıydı, ama bu yaratılamadı.

Aymasan, Tuzla Deri'yi harekete geçirebilir miydi? Böyle bir potansiyele ya da olanağa sahip değil miydi sence?

Aymasan direnişinin böyle bir etkisi olabileceğini düşünmüyorum. Aymasan bir çağrıda bulunuyor kendisi dışındaki çevrelere, ama kendisini aşıp farklı örgütlülükleri toparlayabilecek bir güce sahip olduğunu düşünmüyorum. Sadece Tuzla'ya da değil birçok kesime örgütlü, örgütsüz birçok kesime çağrıydı bu. Ama Aymasan'ın bunu kendi başına yaratabilecek kadar gücü olduğunu düşünmüyorum. Tuzla derinin geçmişteki çizgisini devam ettirmesi halinde, öyle bir sürece denk gelmiş olması halinde tabii ki birlikte yapılabileceğine inanıyorum.

Aymasan direnişi fabrika ile yaşam alanlarının iç içe bulunduğu bir mekanda gerçekleştirildi. Topselvi'nin ortasında bir direniş. Nasıl etkiledi süreci?

Zaten Aymasan direnişinin diğer direnişlerden farklarından biri de, bulunduğu yer. Özellikle aynı dönemde direnişe geçen diğer yerler daha çok sanayi bölgeleriydi. İş sahalarının olduğu bölgelerde yaşanan direnişler. Aymasan bu dönemde çok olumlu bir yerdeydi. Bir tarafında Topselvi halkı; işte emekçilerin, işçilerin oluşturduğu bir bölge burası. Bir tarafında sanayi bölgesi; fabrikaların olduğu bölge ve özellikle de yol üzerinde olan bir yer. Sürekli insanların gelip gittiği, kolay ulaşım sağlanan bir yerdeydi. Özellikle daha önceki direnişlerde yoğun saldırılar yaşandı, çadırlar sürekli söküldü. Fakat Aymasan'da bu yönüyle çok fazla saldırı yaşanmadı. Belki bunu da bulunduğu yere bağlayabiliriz. Kitlelere ulaşma açısından, bölge halkıyla dayanışma ilişkisi kurma anlamında olumlu bir yerde olduğunu düşünüyorum.

Aymasan, kampanyavari bir çalışma yürütme, politik bir odak gibi davranma becerisi gösterebildi mi sence?

Kendi içerisinde aslında çok da fazla politikleşmiş değil. Çağrılar buydu, hedefler buydu, ama bir taraftan da kendini örgütlemeye, biraz daha politikleştirmeye çalışıldı. Ama bunu da tam anlamıyla oturtabilmiş değildi. Onu oturtabilmiş olsaydı sonucu çok daha farklı olabilirdi.

Böyle söylenebilir, ama biraz, altı çok fazla dolu değildi aslında. Yani, öncü işçiler vardı, ciddi hedefler vardı, ama bir taraftan da kendisinde bulunan eksikler vardı. Özellikle, öncü diyebileceğimiz, biraz daha önde olan, direnişi yönlendirmeye çalışan işçilerin kendi aralarında kolektif çalışmayı biraz daha harekete geçirmesi ya da biraz daha bilince çıkarması gerekiyordu. Bu yönüyle eksiklikler vardı. Öncü denebilecek işçiler biraz daha politikleşip, ilişkileri gerçekten daha organize, daha disiplinli bir şekilde hayata geçirmesi gerekirken, bu çok fazla başarılamadı, bunun çok büyük etkisi olduğunu düşünüyorum.

Aymasan'da zengin sayılabilecek bir komiteleşme düzeyi yakalandı. Bu süreci biraz anlatır mısınız?

Komiteler zaten direniş öncesinde vardı. Hedef, var olan ya da oluşturulmaya çalışılan örgütlülüğü daha sağlam ayaklar üzerine oturtmak ve daha merkezi bir örgütlülük yaratma çabasıydı. İş yerinin genelini kapsayan bir komitenin oluşturulmasıyla başlandı. Bu komitenin amacı, tüm işçileri, özellikle eylem dönemlerinde, işverenin yaptığı herhangi bir saldırı karşısında ortak hareket ettirmek, birlikte yönlendirme çabasıydı. Fakat bunun dışında ayrıca yine bunun üzerinde olan, bunu yönlendirebilecek, biraz daha politik olabilecek kişilerden oluşan bir komite gerekliydi. Bunu da direniş öncesinde yaratmaya çalıştık. Tam oturtulamamış olmasına rağmen direniş öncesinde böyle bir komitenin oluşturulmasının olumlu bir etkisi olmuştur. Bunun yaşanacak saldırılar karşısında politikalar üretmek açısından olumlu olduğunu düşünüyorum. Öncesinde zaten böyle bir çalışma yapıldı. Ve bu komiteler aracılığıyla tüm işçiler yaşanabilecek saldırılar karşısında yapılması gerekenler konusunda yönlendirilmeye çalışıldı. Genel anlamda işçiler üzerinde etki yaratılmaya çalışıldı.

Direniş başladıktan sonra, yine direnişi yönlendirebilecek ve direnişi yaygınlaştırabilecek komiteler oluşturuldu. Direniş komiteleriydi bunların adı. Bunun dışında genel bir komitemiz halen vardı ve ayrıca dar bir komitemiz vardı. Komitelerin oradaki çalışmayı hayata geçirmede olumlu bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Komitelerin olmaması halinde dağınık, kendiliğinden bir örgütlülük yaratılmış olurdu.

Direniş komiteleri kendi içerisinde bölünüyordu. Hem direnişe katılan işçiler arasında örgütlülüğü sağlamlaştırmak; mümkün olduğunca katılımı sağlama çabası, ailelere ulaşmak gibi hedefler önüne koymuştu. Bunun dışında sadece içeriyi değil dışarıyı da hedef alan, direnişi yaygınlaştırmaya çalışan, anlatan ve direnişle birlikte bütünlüğü sağlama çabası içinde olan bir komite vardı. Burada işçilerin, özellikle bu komitelerde çalışan işçilerin gerçekten bir çabası vardı. İyi niyetli çabaları vardı. Sürekli koşturan, bir şeyler yapmaya çalışan işçilerdi bunlar. Mümkün olduğunca tüm çevrelere yaygınlaştırmaya çalıştık.

Var olan diğer direnişlere katılım sağlamaya çalıştık. O süreç içerisindeki tüm etkinliklere, eylemliliklere katılmaya çalıştık. Farklı etkinliklerde yine Aymasan direnişini anlattık.

Hacıbektaş'a gittiniz, Sarıgazi Belediyesi'nin kültür etkinliklerine gittiniz, bütün kültür merkezlerinin panellerine katıldınız, gecelere katıldınız. Ölüm orucu direnişiyle ilgili toplantılara, panellere katıldınız. Aymasan devletin basın üzerindeki sansürünü delmeye dönük, ama aynı zamanda medyanın kendi sansürünü de delmeye dönük eylemler yaptı. Birçok televizyon kanalına gitti, gazetelere gitti, basından yazarlarla görüştü. Bunları niçin yaptı Aymasan? Neden ısrarla o kitle iletişim araçlarını delme çabası içerisinde oldu?

Direniş başladığı süreç içerisinde özellikle sosyalist basın sürekli bizimle beraberdi. Fakat boyalı basın, bildiğimiz medya çok fazla duyarlı davranmamıştı. Artık biz süreç içerisinde kendimiz onları dolaşarak direnişimizi anlattık. Bunun yayınlanması konusunda ısrarcı olduk. Ve direnişimizi buralarda anlatmaya çalıştık. Bunun dışında, yine yapılan eylemliliklerde özellikle işverenin kendi başkanlığını yaptığı klüp önünde bir oturma eylemimiz oldu. Orada emniyet güçlerinin saldırısıyla karşı karşıya kalmamıza rağmen daha kararlı davrandık. Bunun olumlu bir başlangıç olduğunu düşünüyorum. Daha sonra işverenin yalısı önüne gittik. Burada bir eylem oldu. İşverenle görüşme talebinde bulunduk. Fakat yine emniyet güçlerinin saldırısıyla karşı karşıya kaldık. Burada daha ciddi bir karşı koyuş sergiledi işçiler. Saldırı başlamadan önce boyalı basından gelenler olmuştu. Özellikle işçilerin tepkileri oldu onlara karşı. Siz, bizim direnişimizi yansıtmazsınız, siz gidip "sanatçıların" hayatını anlatırsınız gibi tepkilerle cevap verdiler.

Aymasan'ın kamuoyuna mal olmasını sağlayan biraz da o eylem ve etkinliklerdi. Mesela, işçiler patronun yalı sini bastı, işçiler açız diye bağırdı, bu ülkenin işçileri aç diye yansıtıldı televizyonlara, sansür böyle delindi. Tam krizin üstüne gelmişti çünkü.

Bunun basında değerlendirilmesi sadece Aymasan üzerinden yapılmamıştı, özellikle sosyal patlama tartışmalarının yoğunlaştığı günlerdi. İşte sosyal patlama olur mu, olmaz mı tartışmaları yapılırken Aymasan direnişindeki o eylemlilik gösterilerek değerlendirme yapılıyordu. Bu da şunun göstergesiydi ki Aymasan işçileri sadece kendi direnişlerini anlatmamışlardı orada, genel anlamda var olan tepkilere tercüman olmuş, tepkileri bir karşı koyuşla eylemliliklerle göstermiş oldu. Bu eylemliliklerle özelellikle Aymasan direnişi tüm basına, tüm kamuoyuna yansıdı.

Patronlar en çok o eylem üzerinde durdular ve tepki gösterdiler. Niye en çok bu eylemden korktular?

Bu eylem ve Büyük Klüp eylemi de kamuoyu oluşturamadığı için gündeme gelmedi, ama onun da önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü orada yine işverenlerin ve zenginlerin olduğu bir klüp. Ayrıca bunun sonrasında yalı eylemi yine şu yönüyle önemliydi, yakın çevresi patron ile aynı konumda olan insanların oturduğu bir bölgeydi. Duran Akbulut şahsında tüm işverenlere karşı yapılmış bir eylem olarak kabul edildi ve bu yönüyle değerlendirildi. Özellikle kendi işverenimiz bile bunu dile getirdi. Farklı bir eylemlilikti. Sadece bildiğimiz basın açıklamaları, bir yerlere gidip yapılan tepki gibi eylemlilikler dışında özellikle kendi işverenimiz üzerinden diğer işverenlere yönelen bir eylemlilik olduğunu düşünüyorum. Bu yönüyle de önemlidir, farklı bir eylemliliktir.

Devrimci sosyalist çevrelerin direnişinizle ilişkilenişini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Başından sonuna dek sosyalist basının, sosyalist çevrelerin sürekli yanında olduğu bir direnişti. Sürekli katkılar sunmaya çalıştılar, direnişi değerlendirip zaman zaman ivmenin düştüğü dönemlerde yeni çabalarla ayakta tutmaya çalıştılar. Bu direniş muhakkak ki onlara da bize de birçok şey öğretti. Ama şu yönüyle önemli, gerçekten birlikte bir şeyler yapılmaya çalışıldı. Birlikte üretilmeye çalışıldı. Başlangıç aşamasında direnişçi işçiler, sosyalist çevrelerle çok fazla muhatap değillerdi, tam tersine bir tepki vardı, bir korku vardı onlara karşı. Fakat süreç içerisinde bu paylaşımlar üretime dönüşmeye başlamıştı. Bu yönüyle de olumluydu.

Aymasan'ın sonu başka türlü olabilir miydi sence?

Aymasan'ın sonu başka türlü olamazdı. Şöyle olamazdı yani: Muhakkak ki çaba vardı, bir örgütlülük oluşturulmaya çalışılıyordu, bunun dışarıya açılması çabası vardı. Ama kendi özelindeki sorunları ve genel anlamdaki sorunları değerlendirsek Aymasan'ın kendi özgül koşulları farklı bir sonuca çok uygun değildi. Direnişimizin daha da yaygınlaşması ya da direnişin kazanımla sonuçlanması, işe geri dönüşle sonuçlanıp da o şekilde bir mesaj vermesi, işverenler açısından da egemen sistem açısından da bir tehlike oluşturabilirdi. Nasıl ki bizim açımızdan işçi sınıfının kazanımı olacaksa sermayenin de büyük bir kaybı olacaktı. Muhakkak ki izin verilmemesi için saldırılar artacaktı ve gereken ne ise yapılacaktı. Bu yönüyle çok farklı bir şekilde sonuçlanabileceğini düşünmüyorum. Ama kazanımsız sonuçlandığını da söylemiyorum, muhakkak kazanımları da vardır. Böylesi bir süreçte ciddi ve olumlu bir direniş olduğunu düşünüyorum.

Göktaş işçileri, "Aymasan işçiler bize çok şey öğretti. Slogan atmıyorduk, slogan atmayı onlardan öğrendik, birlikte komiteler kurduk" demişlerdi. Hatta direniş sürerken direnişe çıkmayı düşünen ya da işten atılan başka işçiler de Aymasan'dan fikir alıyorlardı. Bunları nasıl değerlendiriyorsun?

Evet, Aymasan direnişi başladıktan sonra farklı yerlerde başka direnişler başlamıştı. Dediğiniz gibi işte direnişe başlayacak olan ya da saldırıyla yüz yüze kalmış olan işçiler, 'artık biz sizden öğrenmeye geldik' diyorlardı. Bu bizim için hem umut vericiydi hem de özgüven kazanmamız açısından önemliydi. Ayrıca yaşadığımız süreci farklı yerlere özellikle de işçilere aktarma anlamında çok mutluluk verici olduğunu düşünüyor u m .

Aymasan direnişi başladıktan sonra özellikle son sürecine yaklaşırken diğer direnişlerle birlikte direniş komitesi oluşturulmaya çalışıldı. Fakat tüm çabalara rağmen bu ciddi bir ortak eylemlilik ya da ortak bir direnişe dönüştürülemedi, ama yine de olumlu etkileri olduğunu düşünüyorum. Çünkü biraraya gelerek direniş deneyimlerini birbirimize aktardık. Özellikle bu biraraya gelişin başlangıcında Göktaş işçileri yeni işçilerdi ve sendikalarıyla da çok fazla bütünleşememişlerdi henüz. Böyle bir birlikteliğe daha çok ihtiyaçları vardı. O arkadaşlara da yaşadığımız süreci aktardık, yapılabilecekler konusunda fikirler verildi. Bu bakımdan onların da büyük bir atılım gösterdiğine inanıyorum, kendileri de bunu ifade ediyorlar zaten.

Aymasan'da kadın işçilerin rolüyle ilgili ne düşünüyorsun?

Direniş öncesi dönemde örgütlülüğün dağılma süreci yaşanmıştı. O süreç içerisinde de kadın işçilerin olumlu bir etkisi vardı. Örgütlülüğün toparlanması anlamında kadın işçiler büyük bir çaba sarf ettiler ve çok duyarlı davrandılar. Daha sonra direniş sürecinde kadın işçiler öndeydi. Hatta direnişe ziyarete gelen birçok kişi bize, burada kadınlar çoğunlukta çalışıyorlar galiba diye soruyorlardı. Hayır diyorduk biz de; direnişe en çok kadınlar sahip çıktıkları için böyle bir görünüm oluşuyordu. Kadınlar daha çok sahiplenip direniş sürecine yaşanan etkinliklere katkıda bulunmaya çalışıyorlardı.

Direnişe ezici bir çoğunluğu katıldı değil mi? Aynı zamanda direnişin öncüleri de kadındı.

Bir başına erkeklerin yönlendiremeyeceği ya da harekete geçiremeyeceği alanlar vardı. Katkı sunmayı bırakalım artık kadınlar yönlendirmeye başlamışlardı. Öncü işçiler arasında da kadınların sayısı fazlaydı. Ayrıca Aymasan'ın dışındaki etkinliklerimizde, gittiğimiz direnişlerde ya da farklı etkinlik ve eylemliliklerde kadın sayıları yoğunluktaydı ve özellikle görünür bir çaba içerisindeydi kadınlar. Hatta gittiğimiz direniş yerleri genelde erkeklerin olduğu direnişlerdi zaten. Bizim dışımızdaki direnişçiler de bunu dile getiriyorlardı. Kadın olmalarına rağmen bizden daha cesur ve daha kararlı görünüyorlar diyorlardı. Bu yönleriyle de olumlu etkileri olduğunu düşünüyorum kadınların. Kendi dışındaki çevrelere yansıması da olumluydu.

İşçi eşleriyle ilgili neler söyleyebilirsin? Onların katılımının avantajlarını yaşadınız mı?

Direnişin devamı açısından aileleri ve işçilerin eşlerini etkileme anlamında bizim bir çabamız oldu. Birkaç arkadaşın eşi sürekli olarak direniş yaşayan işçilerle birlikte hareket edebiliyorlardı. Hatta onları yönlendirebiliyorlardı zaman zaman. Ama aileleri genel anlamda çok fazla harekete geçirebildiğimizi düşünmüyorum. Böyle bir çaba vardı, olumlu etkileri de vardı, ama genelinde tüm işçilerin aileleri direnişe katılmıyordu. Bu da bir eksiklikti bizim açımızdan.

Aileleri ve özellikle eşleri ya da çevre halkını katmak için halk günü etkinliklerimiz oldu. Hatta bunu yaparken bir kadın komitesi oluşturduk ve bu kadın komitesi organizeli bir şekilde evlere işçilerin eşleriyle, aileleriyle konuşmaya gidiyordu. Bunun da olumlu etkileri olduğunu gördük. Sonrasında yine bir etkinliğimiz oluyordu ve onlar da gelip katılıyorlardı. İlişkilerimizi böylece geliştirmeye çalışıyorduk.

Bu etkinlikler, hem direnişin sahiplenilmesi açısından olumlu etki yaratmıştı, hem de işçilerin birlikte ortak şeyler üretebilip bunu ailelerle, çevrelerle paylaşması anlamında da olumlu etkileri oldu.

Direnişin 46. gününde kadın komisyonu yoktu hâlâ.

Direniş sadece son günlerine gelirken değil, başlarında bile belli kişilerin omuzundaydı. O yüzden yapılan komitelerde yer alan işçiler ayrıca yeni bir komite oluşturmak zorunda kalıyorlardı. Bunun dışında diğer işçileri bunun içine katmak çok fazla mümkün olmuyordu. Bunun gecikmesi biraz da genel komite üzerinden bu çalışmayı yürütmeye çalışmamızdandı. Böyle bir çağrıda bulunduk işçilere. Fakat işçiler kendileri böyle bir girişimde bulunmayınca, bunun için özel bir çaba gerektiğini düşünerek, kadın komisyonu oluşturarak, bunun üzerinden çalışma geliştirmeye çalıştık. Gecikmiş oldu belki, ama böyle bir ihtiyacın bu şekilde karşılanabileceğini düşündük.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Gazete Dergi adına Yazı İşleri Müdürü: Tülin Gür
Posta Çeki Hesap No: Varyos Gazete Dergi 17629956
Türkiye İş Bankası IBAN: TR 83 0006 0011 1220 4668 71

Bize Ulaşın

Yönetim Yeri: Aksaray Mah. Müezzin Sok. İlhan Apt. No: 12/1 D:7 Fatih/İSTANBUL
Tel: (0212) 529 15 94  Faks: (0212) 529 06 75
Web Sitesi: www.marksistteori5.org
E-posta: info@marksistteori.org
Twitter: @mt_dergi