Faşist Rejimin Yeni Umudu Jose Pinera!

Faşist diktatör Pinochet’nin Çalışma Bakanı Jose Pinera, Global Menkul Kıymetler’in davetlisi olarak Türkiye’ye geldi. Jose Pinera, Türkiye’de bulunduğu sürede seminerler verdi. Bazı bakan, üst düzey bürokrat, TÜSİAD üyeleri, iş adamları ve basın mensuplarıyla görüştü.

Jose Pinera, 1973 askeri faşist darbesinden sonra Pinochet’nin Çalışma ve Güvenlik Bakanlığı’na getirildi. Bu dönemde sosyal güvenlik alanındaki özelleştirme politikalarıyla emperyalistlerin gözdesi oldu.

Pinochet, sermayenin çıkarlarına yönelik özelleştirme uygulamalarını hayata geçirmek için en küçük muhalif sesi bile zor kullanarak ezmeye çalıştı. Başta komünist ve devrimciler olmak üzere yazar, aydın, sanatçı, bilim adamı, sendikacı, işçi, emekçi yüz binlerce kişi stadyumlarda işkenceden geçirildi ve katledildi. Kitlesel işten atmalar yoğunlaştı ve işsizler ordusu gittikçe büyüdü. Bu oran yüzde 15’e ulaştı. Bütün bunlar ABD emperyalizmi ve yerli işbirlikçi bir kaç holding ve Matte Şirketler grupları içindi. Faşist darbenin ürünü olan bu uygulama, Pinochet’nin Çalışma Bakanı Jose Pinera tarafından "Şili modeli” adı altında işletildi. Ve emperyalizm bu pratiği, aynı ad altında 1993'te Peru, 1994 Arjantin ve Kolombiya'da uygulamaya başlandı. Meksika, Bolivya ve El Salvador'da ise uygulamaya sokmaya çalışıyor.

"Şili modeli"nin özellikleri

“Şili modeli”nde her çalışanın aylık gelirinin en az yüzde 10, en çok yüzde 20'sini kendisine ait bir hesapta toplanması öngörülüyor. Yani zorunlu tasarruf anlayışı. Özel olarak kurulan AFP adı verilen bu “tasarruf” sandıklarının önemli bir kısmı iflas ederek ortadan kalktı. Bugün sadece 143’ü faaliyetini sürdürmektedir. Bu sandıklardan emekli olabilmek için 20 yıl prim ödeme zorunluluğu dayatılıyor.

Emeklilik yaşı erkeklerde 64, kadınlarda ise 60'tır (Türkiye'de de emeklilik yaşının yükseltilmek istenmesi boşuna değildir). Bu modelde devlet ve patronlar prim ödemiyor. Primleri sadece çalışanlar ödüyor. Oysa Pinochet dönemi öncesinde, hem devlet hem de patronlar prim ödüyorlardı.

İşçiler yüzde 10 prim ödüyor, hastalık ve diğer sigortalarla birlikte kesinti oranı yüzde 19,5 civarındadır. Oysa bu oran Pinochet döneminden önce yüzde 13'tür.

“Şili modeli”nde çalışanların eş, çocuk, ana ve babaları hastalık ve ölüm halindeki maaş gibi haklarından faydalanamıyor. Dolayısıyla zaten çok sınırlı olan sosyal güvenceler de ortadan kalkıyor.

“Şili modeli”nde bazı AFP kuruluşları, 40 yaşın altındaki kadınları sigorta yapmıyor. Gerekçesi ise hamile kalabilmeleridir.

“Şili modeli”nde emekli aylıklarının, 10 yıllık ortalama ücretlerin yüzde 78'ni oluşturduğu iddia edilse de, gerçek hiç de öyle değildir. Uzmanların hesaplamalarına göre bu oran, yüzde 44 civarındadır.

Emeklilik sonrası yaşama süresi 13 yıl olarak belirlenmiştir. 65 yaşında emekli olan erkek işçilere 78 yaşına kadar emekli aylığı ödenmekte; bu sürede eğer ölmezse, aylıkta önemli düşüşlere gidilmektedir. Yani, emeklilik sonrası 13 yıldan sonra kişi yoksulluğun içine itilir. Faşizmin sigorta anlayışı ve emeğe saygısının normları böylece ortaya çıkıyor.

“Şili modeli”nde sosyal yardımlar, kıdem tazminatları ortadan kalktı. Pinochet dönemi öncesinde bedava olan sağlık hizmetleri; özelleştirme ile iflas etti. Bebekler, yaşlılar hastanelerde rehin kaldı.

Faşist Pinochet ve modelin mimarı J. Pinera'nın, tüm abartmalarına ve çarpıtmalarına karşın fonlar devlete göre üç kat daha pahalıdır. Ayrıca bu fonlar, sadece küçük bir azınlığın elinde yoğunlaşmaktadır. Böylece gelir dağılımı her gün daha fazla bozulmaktadır.

Bu uygulama sonucunda, ülkenin güçlü sermaye grupları ve çok uluslu emperyalist şirketler daha fazla güç ve servet elde ederken, tüm fatura başta işçi sınıfı olmak üzere emekçi halka ödetilmektedir. Şili’de, buna bağlı olarak kamu kuruluşları özelleştirilirken alım gücü düşmüş, işsizlik artmış, halk, açlık ve sefalete sürüklenmiştir.

"Şili Modeli"nin Mimarı Pinera Türkiye'de

Emperyalist sermayenin topyekün saldırılarının bir parçası olan özelleştirme saldırısı her yerde devam ediyor. Bu saldırıların önemli bir ayağı Sosyal güvenlik alanındaki özelleştirmedir. Türk egemen sınıfları, Sosyal güvenlik alanındaki özelleştirmeyi 1997 yılında gerçekleştirmek istedi.

Emperyalistler ve işbirlikçi tekelci burjuvazi, J. Pinera’nın bu alandaki “dehasını” Türkiye'de de uygulamak için kolları sıvadı. Yapılmak istenen SSK ve diğer sosyal güvenlik kurumlarının yağmalanmasıydı. Bu kurumlar bugüne kadar tam birer arpalık olarak kullanıldı. SSK primleri düşük faiz oranıyla ayrıcalıklı sermaye gruplarına peşkeş çekildi. Ve bu kurumlar borç bataklığına sürüklendi.

Bunu gerçekleştirmeleri pek kolay olmayacak. Sendika patronlarının ihanetine karşı hâlâ susturamadıkları işçi sınıfı ve emekçi halk var. Bu nedenle J. Pinera bu modelin uygulanması için "Pinochet gereklidir” diyor. Çünkü faşist darbenin çocuğu olan "Şili modeli" kolay bir biçimde uygulanamaz. Türkiye'de bu modelin uygulanması da hiç kolay olmayacaktır. Mücadele ile kazanılan hakların bir çırpıda gitmesine işçi sınıfı sessiz kalmayacaktır. Öyle ise, işçi sınıfı ve emekçilerin daha fazla bedel ödemeye hazır olmaları gerekir. Aksi halde, Şili'deki uygulama Türkiye’de de yaşama geçirilecektir.

Sosyal Güvenlik Sisteminin Durumu

Türkiye'de 1942 yılında İLO'nun işsizlik yardımı, aile yardımı, analık, maluliyet, sağlık, hastalık, ölüm, meslek hastalıkları ve iş konularında oluşan bir düzenlemeyi kabul etmesine rağmen, bu alanda ciddi hiçbir adım atmadı. Bugüne kadar kazanılan haklar; 1- İşçi sınıfının mücadelesi neticesinde, 2- Sosyalizmin dünyadaki başarıları nedeni ile sosyal güvenlik alanında kazanımlar genel olarak bütün kapitalist ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de bir biçimde içi boşaltılarak da olsa uygulanmaya başlandı.

Türkiye'de mevcut sistem, primli sosyal güvenlik sistemidir. Bu alanda üç temel kuruluş var.

-Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK)

-Emekli Sandığı (ES)

-Bağ-Kur

Sosyal güvenlik kapsamadaki nüfus:

Sosyal güvenlik kurumları nüfus (%) işçi sayısı

SSK

36.7

4.370.000

Bağ-Kur

18.8

2.669.351

Emekli Sandığı

14.2

1.880.437

Diğer sandıklar

0.6

 

Kamu programları

2

 

Kapsam dışı

27.7

 

Toplam

100

 

 

Çimse-İş Sendikası’nın 1996'nın Ağustos ayında yayınladığı bültenine göre: Türkiye nüfusunun yüzde 27,7'lik bölümünün, herhangi bir sosyal güvenlik kapsamına dahi alınmadığını gösteriyor.

Tarım kesiminde çalışanların önemli bir bölümü, bağımsız çalışanların önemli bir kesimi, kayıt dışı sektörlerde çalışanlar, öğrenciler, ev kadınları ve inşaat sektöründe çalışanların önemli bir bölümü sosyal güvenlik kapsamının dışında kalıyor. Bu durum, faal olan 21,7 milyonluk toplam nüfusa şöyle yansıyor:

SSK: 4.370.000 --- % 41.4

ES: 1.880.437

Bağ-Kur: 2.669.351

Özel Sandıklar: 70.000

Toplam: 8.989.000

Yani faal nüfusun yüzde 58,6'sı sosyal güvenlik kapsamı dışındadır.

Bugünkü yasal düzenlemeye göre, SSK prim işçi payı yüzde 14 iken, işveren payı yüzde 19,4'dür. İşçinin brüt ücretinin yüzde 14’ünü kesen işveren, yüzde19'luk işveren payı ile birlikte SSK kurumuna yatırmakla mükelleftir.

“Sosyal devlet” olduğu iddiasındaki devletin, Sosyal güvenlik sistemine prim bazında hiçbir katkısı yoktur. OECD ülkelerinde, sosyal güvenliğe katkısı olmayan tek ülke Türkiye'dir. Devletin sosyal güvenlik politikasındaki bu duruşu, bu konudaki tüm göstergelere yansıyor. Örneğin;

Sosyal güvenlik harcamalarının GSYİH (Gayri Safi Yurtiçi Hasılası)'daki payı bakımından Türkiye'nin yüzde 7'dir. Bu oran Avrupa ülkelerindeki ortalamasında yüzde 35 iken, Avrupa Birliğinde ise yüzde 27.1'dir.

Hollanda: yüzde 33

Danimarka: yüzde 31.4

Fransa: yüzde 29.2

Yunanistan: yüzde 19.3

Portekiz: yüzde 17.6

İspanya: yüzde 22.5

Türkiye: yüzde 7

Bütün Avrupa ülkelerinde Sosyal güvenlik alanına devletçe önemli bir kaynak ayrılırken, Türkiye'de bu pay sadece yüzde 7'lik komik bir rakamdır. Emperyalizm çağında çürüyen burjuva devlet kurumları gibi Sosyal güvenlik kurumları da hızla erozyona uğruyor. Çarpıklık tüm veri ve göstergelerde kendini yansıtıyor. Sosyal güvenlik sistemlerindeki aktif ve pasif sigortalı dengeleri ile pasif emekli artış oranında olduğu gibi. Petrol-İş Sendikası eğitim yayınları verilerine göre, Türkiye'de aktif sigortalı oranı yıllar itibariyle artıyor. Yine sosyal yardımların toplam aylık ödemeleri içindeki oranı 1985'te yüzde 28 iken 1994'te yüzde 59'a, 1995'te ise yüzde 62’ye çıkmış. İşçilerden yapılan bu kesintilere karşın, SSK hizmet sunmada tam bir çıkmaza düşmüştür. En basit cerrahi tedavi bile aylara sarkmaktadır. Polikliniklerde aşırı yığılmalar sürekli, doktor yetersizliği, muayene, teşhis ve tedavi - takip, yetmezliği her geçen gün artıyor.

SSK'larda ilaç bulunmuyor. Üniversiteler ve devlet hastaneleri SSK’lı hastayı kabul etmiyor. Hizmet vermiyor. SSK hastaneleri sağlık bakımından olumsuz durumda (Bütçeleri kısıtlı, yatak, yol, personel sayısı yetersiz, doktor sayısı yetersiz).

Oysa yıllık bütçesi 40-50 trilyon olan SSK'nın bütçesi devlet bütçesinden sonra en büyük bütçeyi oluşturuyor.

SSK, her ay işçilerden yüzde 14 prim kesmektedir. Trilyonlarca tutan işçi prim kesintileri, işbirlikçi tekelci kapitalistlerin finansman kaynağıdır.

Emekli maaşı 5-6 aydan önce bağlanamıyor. Bu gecikme nedeniyle emeklilerin 250-300 milyon TL. nema alacağı birikmektedir.

SSK organları:

-Genel Kurul

-Yönetim Kurulu

-Genel Müdürlük

Karar organı yürütme kuruludur.

Yönetim Kurulu: Hükümetin belirlediği iki kişi, patronlardan bir kişi, sendikalardan bir kişi olmak üzere, toplam dört kişiden oluşmaktadır. Kurulun başkanını Çalışma Bakanı belirler. Bu kurulun alacağı kararların nasıl olacağı ve hangi sınıfa hizmet edeceği ortadadır. Trilyonlarca lira geliri olmasına rağmen, krize girmesinin esas nedenlerinden biri yönetim kurulunun oluşum biçimlerinde aranmalıdır. Bugüne kadar işçilerin primlerinden oluşan trilyonlarca lira para, devlete ve kapitalistlere kaynak olarak sunulmuştur. Bu paraları hem devlet, hem de kapitalistler düşük faizli kredi olarak kullanmaktadırlar. Devletin, SSK'ya trilyonları aşan, 20 milyon dolar borcuna karşılık alacağını tahsil edemediği biliniyor. Daha işçilerin eline geçemeden kapitalistler tarafından kesilen primler, SSK'ya yapılmamaktadır. Uzun yıllardır ödenmeyen bu paralar, işçi sınıfından büyük bir devlet sırrı olarak saklandı. Bu ihanete sendika patronları da ortaktır.

Devlet kurumlarının, SSK'ya yüzlerce milyar liralık borcu var. Burjuva tekellerinin ise yüklü biçimde borçları vardır.

Türkiye'de sosyal güvenlik alanında bir kriz yaşanıyor. Yaşanan bu kriz, kapitalist barbarlığın, faşist rejimin bugüne kadarki uygulanan işçi-emekçi düşmanı politikalarının yarattığı bir sonuçtur. IMF ve Dünya Bankası'nın direktifleriyle uygulamaya sokulan özelleştirmedir.

SSK Nasıl Bunalıma Sürüklendi

Türkiye'de yaşanan sosyal güvenlik krizi, "Yeni Dünya Düzeni" politikalarının uygulanmasıyla daha da derinleşmiştir. Sistem, uygulamalarıyla bu kurumları kaynaksızlığa mahkum etmiştir. SSK hastanelerin’ de işçilerin karşılaştığı muameleler utanç vericidir.

1980 askeri faşist darbesinin işçi sınıfı ve emekçi halka yönelik saldırılarının başında sosyal güvenlik yer almış ve günümüze kadar devam etmiştir. Sermayenin en önemli kaynaklarından birisi Sosyal Güvenlik Fonları’dır.

Devlet SSK'ya katkıda bulunmadığı halde, SSK fonlarını ucuz kredi olarak kullanmaktadır.

Kapitalist patronlar sigorta primlerini ödemezken, işçilerden kestikleri primleri kredi olarak kullanmaktadır. Ve periyodik olarak SSK ve diğer sosyal güvenlik kurumlarına dönük başlatılan spekülatif kampanyalarla patronlara açık krediler veriliyor.

Sigorta primlerini SSK'ya yatırmayan kapitalistlerin af edilmesi, kayıt dışı sektörler, yaygın sigortasız işçi çalıştırılması vb. tümü SSK'nın yağmalanması anlamına gelir.

Kısmi çalışma ve çalışma sürelerinin eksik gösterilmesi (yüzde 51.4 prim ödeme günü eksik gösterilmektedir. ) yağmanın başka biçimidir.

Sosyal güvenlik kurumlarının krizde olduğunu söyleyenlere ve suç ortaklığını yapan sendika patronlarına sormak gerekir; Bugüne kadar neredeydiniz? İşçi ve emekçilerden kesilerek biriken kaynaklar işbirlikçi kapitalistlere sermaye birikimi yapılırken neredeydiniz?

Yağma Ve Talanda Sendika Patronlarının Rolü

Uluslararası sermaye ve işbirlikçi kapitalistler, işçi sınıfı ve emekçi halkın mücadelesiyle kazanılmış haklara saldırıyor. Bu saldırıların önemli bir destekçisi ise sendika patronlarıdır. Bu rolleriyle onlar, işçi sınıfını arkadan hançerlemektedirler.

Sosyal güvenlik kurumlarının içi boşaltılarak, çıkmaza sürüklenmesinde suç ortaklarından biri de sendika ağalarıdır. Başından itibaren suç ortağı olmalarına karşın, bunu işçi sınıfından gizlemiş, yalan ve sahtekarlıkla işçi sınıfını yanıltmışlardır.

İşçi sınıfına karşı sürdürülen topyekün saldırıya karşı yürütülen mücadelenin önemli bir ayağını da sendika patronları oluşturmaktadır. Sendika patronları bugün kıran kırana SSK Genel Kurulu’na hazırlanmadadırlar. Önemli bir rant kavgası olması nedeni ile bu kavga daha da büyümektedir.

Sömürü Ve Barbarlık Seçenek Değildir

Kapitalist sistem, dünya ölçeğinde giriştiği "Yeni Dünya Düzeni"nin önemli ayaklarından birini oluşturan özelleştirme; birçok alanda olduğu gibi "sosyal güvenlik" alanında da işçi ve emekçilerin yaşama hakkına yöneltilmiş bir saldırıdır. Her şeyi bir meta olarak gören ve bir meta olarak değerlendiren kapitalist özel mülkiyet sisteminin, bütün emekçilere pervasızca dayattığı, "paran kadar sosyal güvenlik", "paran kadar sağlık”, "paran kadar yaşama hakkı” anlayışıyla özetlediği barbarlığını, alternatifsiz bir seçim olarak sunmaya çalışmaktadır. Bu barbarlığın, sömürü ve zulüm düzeninin alternatifi vardır: Alternatif sosyalizmdir.

Öneriler

Ancak sosyalizme varmadan da, bu mücadeleye basamak oluşturacak kazanımlar için mücadele edilmelidir.

*SSK'nın özelleştirilmesi değil, tam anlamıyla demokratikleştirilmesi.

*SSK fonları, siyasi iktidar ve özel sermaye değil, işçiler ve sendikalar tarafından denetlenmelidir.

*Mezarda emeklilik değil, emeklilik yaşı erkeklerde 50, kadınlarda 45 olmalıdır.

*İmtiyazlı ve özel emeklilik sistemine hayır, emeklilik aylıkları yeniden belirlenmelidir. Alım gücü değerlendirilerek gerçekçi rakamlar çıkartılmalıdır.

*Emeklilerin SSK primleri yeniden düzenlenmelidir.

*SSK primleri içindeki işveren payı artırılarak, Avrupa standartlarına yükseltilmelidir. Devletin ve tekelci kapitalistlerin bugüne kadar ödemedikleri primler, faizleri ile birlikte ödenmelidir. Gerekli yasal düzenlemeler yapılmalı ve ağır ceza maddeleri konulmalıdır.

*Geçmişte devletin ve tekelci kapitalistlerin neden olduğu tüm kayıplar karşılanarak geri verilmelidir. Devlet tazminat ödemeye zorlanmalıdır.

*Yaygın sigortasız işçi çalıştırılmasının önüne geçilmeli, yasal düzenlemeler gerçekleştirilmeli "part time, eve iş verme”, gibi çalışma biçimleri yasaklanmalıdır. Çalıştırılması halinde ağır cezalar uygulanmalıdır.

*Kaçak çalıştırmanın yanı sıra, bordroda düşük ücret gösterilmesi (yüzde 51,4 primleri SSK'ya eksik bildirilmektedir) uygulamaları ortadan kaldırılmalıdır.

*İşsizlik sigortası sisteme geçirilmeli, tüm çalışanlar sigorta kapsamına alınmalıdır.

*İş güvencesini önleyen yasal düzenlemelere ve uygulamalara son verilmeli, yeni yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

*Sosyal güvenlik sigortası yeniden düzenlenmelidir, gerçekçi hale getirilmelidir. "Savaşa değil, sağlığa bütçe" ayrılmalı ve gerekli kaynak sağlanmalıdır.

*İş kanunları ve meslek hastalıklarına ilişkin yeni düzenlemeler yapılmalı, işyerlerinin denetimleri sendikalar ve SSK tarafından yapılmalıdır.

*Sağlık hizmetleri yeniden düzenlenmeli, alt yapı yatırımları yapılarak kalite ve standartları artırılmalıdır.

*SSK hekimlerine tam gün çalışma uygulaması getirilmelidir.

*SSK çalışanlarına grevli-toplu sözleşme hakkı getirilmelidir/tanınmalıdır. İşyerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği sağlanmalı, işçi sağlığı ve işgüvenliği komiteleri kurulmalıdır.

*50 kişiyi geçen her işyerinde tam gün hekim çalıştırılmalıdır.

*Yaşlılık, hastalık, iş görmezlik, işsizlik, analık durumları, dul ve yetimler, iş kazaları sigorta alanına alınarak yeniden düzenlenmelidir.

*Tarım, inşaat, küçük üretim alanları, lokanta, eğlence, ev hizmetçileri vb. alanlarda yasal düzenlenmelerle sigorta kapsamına alınmalıdır.

*Ev hizmetçileri ve kapitalistler hesabına çalışan yarı proleter emekçilerin yaşam ve çalışma koşulları iyileştirilerek, yasal güvenceye kavuşturulmalıdır.

Kesin Çözüm Sosyalizm

Kapitalizm koşullarında hiçbir sosyal güvenlik reçetesi çözüm olamaz. Çözüm olarak dayatılan J. Pinera modeli gibi modeller, sonuç olarak işçi sınıfı ve emekçi kitlelere fatura ediliyor.

Kapitalizmin emek-sermaye çelişkisi çözülmediği sürece sınıf savaşımının sosyal güvenlik alanında da sürmesi kaçınılmazdır. İşçi sınıfı ve emekçi kitleler için diğer şeylerin yanı sıra, sosyal güvenliğin sağlanmasının yolu da sosyalizmden geçer.

Marksist-leninist komünistlerin öngördüğü antiemperyalist demokratik devrimde:

“Tüm çalışanlara iş güvencesi sağlanacak. İşsizlik sorununun çözümü için çok yönlü ekonomik ve toplumsal önlemler alınacak. Tüm emekçileri kucaklayan genel bir sigorta kurulacaktır. İşsiz, kimsesiz, yaşlı ve hasta emekçiler özenle korunacaktır.

Sakat yurttaşların korunması, bakımı, eğitim ve toplum yaşamına üretici bireyler olarak katılmaları için gerekenler yapılacaktır.

Bütün sağlık hizmetleri parasız hale getirilecek, geniş çaplı bir sağlık sistemi oluşturulacaktır” deniliyor.

Sosyalist Sistemde Sosyal Güvenlik

Sosyalizmde tüm sosyal güvenlik sistemi devlet eliyle, tek bir merkezden sosyalist bir planlamayla yürütüldüğü ve yönlendirildiği için hizmetin temel ilkesi; coğrafi özellik, kişi, kurum, sınıf farkı gözetmeksizin tüm toplumu kucaklayan bir sistem olmaktadır.

Tüm hizmetler, ulusal ekonominin orantılı gelişme yasası ve planlamanın bir parçası olarak hazırlanır ve uygulanır.

Sosyal güvenlik hizmetleri ücretsizdir.

Sosyalizmde sağlık hizmetlerine yaklaşım, toplumun temel gereksinimlerine göre belirlenir, ona öncelik verilir.

GSMH'dan sağlığa ayrılan pay kişi başına düşen sağlık harcamaları, kişi başına düşen sağlık personeli ve hastane yatak sayısının yükseltilmesi hedeflenir.

Sağlık hizmetleri merkezi olarak planlanır ve herkese eşit olarak uygulanır.

Sağlık hizmetleri ve kurumlar halk tarafından denetlenir. Denetlenmesi için mekanizmalar kurulur.

Sağlık hizmetleri bölgeler arası gelişmişlik düzeyine göre düzenlenir.

Hizmetlerin hiçbir aşamasında cins ayrımı yapılamaz. Herkese eşit olarak uygulanır.

Sosyalizmde sağlık planlanması da, işçi delegeleri, merkezi sovyetler ve bakanlıklar biçiminde koordineli bir tarzda yapılır ve yürütülür.

Sağlık hizmetlerinde, işyerlerinden başlayarak çözüme büyük önem verilir.

SB ve Doğu Avrupa ülkelerinde, sosyalizmden geri dönüş sonrasında bile hâlâ bu ülkelerde sosyal güvenlik alanında önemli kazanımların zayıf da olsa varlığını sürdürmesi, sosyalizmde insana verilen değerin tartışmasız kanıtıdır...

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Gazete Dergi adına Yazı İşleri Müdürü: Tülin Gür
Posta Çeki Hesap No: Varyos Gazete Dergi 17629956
Türkiye İş Bankası IBAN: TR 83 0006 0011 1220 4668 71

Bize Ulaşın

Yönetim Yeri: Aksaray Mah. Müezzin Sok. İlhan Apt. No: 12/1 D:7 Fatih/İSTANBUL
Tel: (0212) 529 15 94  Faks: (0212) 529 06 75
Web Sitesi: www.marksistteori5.org
E-posta: info@marksistteori.org
Twitter: @mt_dergi