Proleter Doğrultu, bu sayısından başlayarak, gerek ülkemiz ve gerekse dünya komünist ve devrimci hareketinin geçmişine ilişkin değişik belgeleri okurlarına sunmaya çalışacak. Burjuvazinin ve emperyalizmin, proletarya ve halklara ve onların devrimci öncülerine karşı yürüttüğü savaşımda kullandığı en gözde silahlardan biri de onların kolektif devrimci belleğinin silinmesi, bunun olanaklı olmadığı durumlarda ise -revizyonist bağlaşıklarının da yardımıyla- çarpıtılması ve bozulması olmuştur. Gerek tek tek ülkelerde ve gerekse dünya ölçeğinde komünist hareketin güçsüzlüğü ve 1950'lerin ikinci yarısından bu yana yaşadığı dağılma ve tasfiye süreci, bu kolektif devrimci belleğin daha da zayıflamasında son derece önemli bir rol oynamıştır.
Öte yandan Türkiye devrimci hareketi, 1960'ların sonlarından bu yana sınıf düşmanının saldırısı nedeniyle bir dizi yenilgi almış ve özellikle 12 Eylül askeri-faşist darbesinden sonra önemli ve etkisini hala sürdüren bir tasfiyecilik yaşamıştır. Buna bağlı olarak yaşanan devrimci kuşaklar arası kopukluk, ülkemiz açısından da devrimci deneyimlerin yeni kuşaklara aktarımında bir kesintiye, bir kolektif devrimci bellek zayıflamasına, hatta yitimine yol açmış bulunuyor. Çok uzaklara, başka ülkelere ve çok gerilere, örneğin 1920'lerin, 1930'ların Türkiyesi'ne gitmeye gerek yok. Bugün faşizme ve burjuvaziye karşı yiğitçe savaşan genç komünist ve devrimci kadrolar, 1960'lardan bu yana ablalarının ve ağabeylerinin yaşadığı olumlu ve olumsuz siyasal ve örgütsel deneyimleri ne ölçüde bilmektedirler? Onlar, bu siyasal ve örgütsel deneyimleri her gün sürdürdükleri devrimci pratiğin yolunu aydınlatmak için ne denli kullanabilmektedirler? Herhalde, çok az sayıda devrimci militan bu sorulara olumlu ve kendilerini doyuracak bir yanıt verebileceklerdir. Bu kadroların çoğunun, 1960'lı ve 1970'li yıllarda süregelen siyasal ve ideolojik tartışmalardan aşağı yukarı habersiz olduklarını, önemli bir kısmı tarihe karışmış bir dizi devrimci örgülün siyasal çizgisini, hatta belki de bazı durumlarda adlarını bile bilmediklerini söylemek hiç de abartma olmayacaktır. Ne var ki, bu bağışlanmaz eksikliğin hiçbir gerekçesi olamaz, olmamalıdır. Onlar bütün bu bilgilere, bu siyasal ve örgütsel deneyim birikimine ve elbette çok daha fazlasına sahip olmadan, onları özümlemeden bugün faşizme ve kapitalizme karşı yürütülen savaşımda gerçek birer öncü, proletaryanın gerçek kurmayları olamayacaklardır.
Ama belki de daha önemlisi ve hatta kaygı verici olanı, devrimci hareketimizin saflarındaki kendi öz tarihimizi bilme, öğrenme ve sahiplenme bilincinin zayıflığıdır. "Geçmişi olmayanın geleceği olamaz" türünden yüzeysel ve basmakalıp sloganların ardına sığınmadan, kendi geçmişimizi bilme, öğrenme ve sahiplenme bilincinin öneminin altını kalın bir çizgiyle çizmek zorundayız. Demek ki, geleceğin sosyalist toplumunu kurma ve komünizme doğru ilerleme iddiasında olan genç komünist ve devrimci, diğer şeylerin yanı sıra kendi öz tarihimizin bilgisine de sahip olma konusunda son derece titiz olmak zorundadır. Burada kullanmakta olduğumuz "öz tarihimiz" kavramının, öncelikle Türkiye ve Kürdistan proletaryası ve halklarının tarihine göndermede bulunduğunu, ancak kesinlikle onunla sınırlı olmayıp bütün ülkelerin proletaryası ve halklarının tarihini kapsadığını geçerken belirtmeliyiz. O halde bu komünist ve devrimci militanlar aynı zamanda, dünyanın dört köşesinde yüzyıllardır süren ve geçmişten geleceğe uzanan görkemli bir özgürlük kavgasının bir parçası, bu kavgayı sürdüren büyük ordunun birer neferi ve subayı olduklarının bilincine varmak zorundadırlar. İşte Tarih Bilinci sayfası, kendisine bu çerçevede bir rol biçmekte ve dünya ve Türkiye proletaryası ve halklarının devrimci kavgalarının unutturulmaya çalışılan deneyimlerini ve bunlara ilişkin belge ve bilgileri devrimci kamuoyumuza sunmaya çalışmayı kendisine görev edinmektedir.
Proleter Doğrultu'nun bu sasısında Rusya Komünist Partisi (Bolşevik)'in yöneticilerinden Pavloviç'in Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledilmesiyle ilgili olarak kaleme aldığı yazıyı sunuyoruz.
Türk Komünistlerin Ölümü / Mihail Pavloviç (1921)
Türkiye Komünist Partisi Yurtdışı Bürosu üyesi Cevat yoldaştan, Suphi yoldaş ile arkadaşlarının şehit düştüğünü haber veren bir mektup aldım. İnanmak istemediğimiz korkunç söylentiler ne yazık ki doğru çıktı. Türkiye burjuvazisinin kiraladığı cellatlar ve gözü dönmüş bağnaz bir güruh, yoldaşlarımızı taşlayarak, eziyet ederek, ölesiye işkence ederek katletti.
Cevat yoldaş, bu inanılmaz olay üzerine. Türkiye’de iktidarda olan sınıfların işlediği bu yeni suç konusunda şunları yazıyor:
Bakü, 2 Nisan 1921
“Aziz Yoldaşım Pavloviç
28 Ocak'ta Trabzon civarında vahşicesine denize atılmış olan Yoldaş Suphi ile Türkiye Komünist Fırkası’nın Merkez Komitesi azalanından dört kişi ve diğer oniki komünist yoldaşlar hakkında sizinle ciddi görüşmek istiyorum.
Kaybolan yoldaşlarımız hakkında epey zaman malumat alamadık. Fakat sonra onların Trabzon burjuvazisi tarafından elde edilmiş cellatlar tarafından öldürüldükleri anlaşıldı.
Ta Erzurum’dan itibaren bizim yoldaşlarımız aleyhinde nümayişler (gösteriler) başlamıştı. Halka diyorlar ki: ‘Rusya’dan gelmiş olan komünistler Bolşeviklerdir. Onlar mağazaları kapamak için geldiler, kimsenin almak ve satmak selahiyeti (yetkisi) olmayacaktır. Sonra taharriyata (aramalara) başlanacak, herkesin eşyası ve parası müsadere olunacaktır (el konacaktır). Komünistler dinsizdir, Allah'a inananları hapse atacaklardır. Din, ticarete hususi (özel) mülkiyet Bolşevikler tarafından men’edilmiştir (yasaklanmıştır).
Nümayişçiler arasında burjuvazi tarafından para ile elde edilmiş ve polis teşkilatı tarafından komünistler aleyhinde tevcih edilmiş (yönlendirilmiş) cahil şahsiyetler çoktu. Bunlar bizim yoldaşlara hücum ederek taşlamışlar ve parça parça etmeye kalkmışlardır. Yolda bizim yoldaşlara kimse ekmek ve atları için yem satmıyor. Hükümet ise Bolşevikleri himaye (koruma) rolünü takınmaya çalıştığını göstermek istiyordu. Komünistleri müdafaa (savunma) için hükümetin tedbir aldığı yalandı. Bizim mevsuk melihalardan (güvenilir kaynaklardan) aldığımız haberlere göre polisler ahaliyi dükkanlarını kapamaya teşvik ettikleri gibi müdafaasız kalmış olan yoldaşlarımızı taşlamak için halkı tahrik etmişlerdir. Bu gibi hücumlara yoldaşlarımız dört yahut beş şehir ve kasabada maruz kalmışlardır. Fakat bu yoldaşlar en vahşi hücuma Trabzon’da uğramışlardır. Bunlar Trabzon a gelir gelmez ahali bağırıp çağırmış ve tahrikler altında limana sevk edilmişlerdir. Burada onların üzerinde bulunan birkaç tabancayı aldılar ve sonra cebren bir motora koyarak denize açıldılar. Bu motorun arkasından ikinci bir motor daha sahilden ayrıldı. Bu motorda silahlı adamlar vardı. Bizim arkadaşları bağladılar ve süngüleyip denize attılar. Ertesi günü her iki motor sahildeydi. Ve bunların tayfası herkese Türk komünistlerinin denizin dibine gittiklerini anlatıyordu. Rusya Şuralar Cumhuriyeti Mümessili, yoldaşlarımızı istikbal etmek (yolcu etmek) istemiş, fakat Vali buna mani olarak Mümessilin (temsilcinin) evinden çıkmamasını emretmiş, aksi halde halk tarafından parçalanacağını bildirmiştir. Rus Mümessili’nin bu vakayı Moskova ve Ankara’ya haber vermesi ve bizim yoldaşların cellatların elinden alınmasına çalışması lazımdı. Fakat yazık ki, o sırada Trabzon’daki Rus Mümessili cesur bir adam değildi. Trabzon da bunun. Milli Müdafaa Cemiyeti Riyaset Divanı (Başkanlık Kurulu) tarafından yapıldığı söyleniyor. Burada (Rusya'da) ise bu meseleye dair henüz bir karar alınmamıştır. Fakat artık susmak da imkan haricindedir (olanaksızdır). En iyi ve cesur arkadaşlarımızdan onattı yahut onyedisini kaybettik. Bizimle hemfikir olup o cellatların tecziyesini (cezalandırılmasını) istemelisiniz. Trabzon a gelecek her komünistin öldürülmesine karar verilmiştir. Anadolu burjuvazisi barbarca yaptığı cinayetlerden mesul (sorumlu) olmadığını gördüğünden, komünistleri şiddetle takibe devam ediyor. Cellatlar tarafından öldürülmüş olan bizim en değerli yoldaşlarımızı müdafaa etmeyi üzerinize alacağınızı umut ederim. Komünist selamlar ve hürmetler."
Türk Komünist Fırkası Merkez Komitesi Harici Büro Azası Ahmet Cevat
Bu mektuba ekleyebileceğim tek şey, içeriğinin, değerli yoldaşlarımızın şehit edilmesi hakkında aldığım diğer haberlere tamamen uymasıdır.
Suphi yoldaş tutarlı bir marksist ve işçilerin Türkiyesi’nin en önde gelen devrimcilerinden biriydi. "Komünist Manifesto”, Marks; Marks’ın Biyografisi; "Komünizmin Alfabesi", Buharin; "SSCB’nin Programı”nın vb. Türkçeye kazandırılmasına o önayak olmuştur. Suphi yoldaş, üstün yazarlık ve hitabet yeteneği olan bir insandı; aynı zamanda büyük bir örgütçüydü. Suphi yoldaş kendini yurdunda çetin sınavların beklediğini biliyordu. Fakat bu, onu ve yiğit arkadaşlarını yollarından alıkoyamamıştır.
Bize ulaşan haberlere göre, Suphi yoldaş ve dava arkadaşları Türkiye'ye geldiklerinde, Türkiye milliyetçilerinin komünistlere duyduğu nefret adeta bir isteri nöbeti derecesindeydi. Bunun nedeni, tam da o tarihlerde Yunan cephesinde patlak veren Ahmet Paşa* isyanının Bolşevik şiarlar altında yürütülmesiydi. İddianameye göre Ahmet, üzerinde Komünist Enternasyonal amblemi -'zincirlerini parçalayan emekçiler'- bulunan bir dergiyi askerleri arasında yaymıştır. Çeşitli haberlere göre bu ayaklanma. Komünist Partisi'ne düşman unsurların henüz yeni doğmuş olan hareketi daha başlangıçta boğmak amacıyla yaptığı bir provokasyondur. Ahmet'in ordusunun çekirdeğini beş bin kişi oluşturuyordu. Askerlerin ve genç subayların hepsi de Ahmet'ten yana çıkmışlardı.
İşte şimdi Türkiye’deki kapitalistler, vurguncular, paşalar ve beyler zafer çığlıkları atıyorlar: Ahmet'in (yani, Çerkes Ethem'in) isyanı bastırılmıştır. Suphi ve yanındaki dava arkadaşları katledilmiştir.
Türkiye gibi aydın güçlerin, hele işçi ve köylülerin davasına sadık, cesur insanların az olduğu bir ülkede halkın davası için savaşanların, Suphi ve onyedi yoldaşı gibi savaşçıların yok olması komünist hareket için ağır bir kayıptır. Ama işçi ve köylü kitlesinin ayağa kalkacağı günler yakındır. Türkiye’de de artık doğmakta olan yeni hayata katılmaya başlayan bu işçi-köylü kitlesi, tüm dünyayı, özellikle de Türkiye'yi boyunduruğu altında inleten iktisadi kölelik zincirlerini elde balyoz parçalamayı amaçlayan kahramanların etrafında şimdilik küçük gruplar halinde toplanmaktadır.
Komünist ideale bağlılıklarını kanlarıyla yazan sadık ve unutulmaz yoldaşlarımızın anısı ölümsüzdür. Yoldaşlarımızın sağlığında onlara kara çalmaya çalışan, ölümlerinden sonra ise mezarlarını taşa tutanlara lanet olsun. Enternasyonal Komünist Partisi, özellikle de Azerbaycan, Rus ve Türkiye Komünist Partileri, Suphi yoldaşı hiçbir zaman unutmayacaktır. Bakü'de, yani ilk Doğu Halkları Kongresi'nin toplandığı ve Suphi'nin şehit olmadan önce Azerbaycanlı ve Rus yoldaşlarını son kez selamladığı bu şehirde, onun ve öldürülen diğer yoldaşların anısına pek yakında bir anıt dikileceğini umuyorum.
Eski bir Doğu efsanesine göre kutsal bir kişinin ölümü bütün insanlığı günahlarından arındırır, onları çektikleri acılardan ve ölümden kurtarır. Biz böyle masallara inanmıyoruz. Halk kitlelerini yüzyıllardır çektikleri acılardan, zincirlerinden kurtaracak olan tek şey, kendilerinin ezenlere karşı verecekleri kanlı ve uzun bir mücadeledir. Savaş alanında, hakim sınıfların kin ve gazabına kurban giden Suphi yoldaşın ölümü de binlerce yeni intikamcı doğursun! Bu ilk ve değerli Türk komünistin izinden giden ve ölümü ölümle yenerek yeni bir dünya kuracak olan binlerce korkusuz savaşçı yetişsin! Öyle bir yeni dünya ki, orada paşalara ve beylere yer yoktur. Orada kitlenin bağnazlığını kendi hain ve çıkarcı emelleri için kullanan yobazların, ikiyüzlülerin ve soyguncuların elinde zavallı bir oyuncak haline gelen bilinçsiz ve cahil bir halk kitlesi olmayacaktır.
Not: Biraz önce aldığımız haberlere göre Suphi yoldaşın eşi, motordan Trabzon'a getirilmiş ve kendisinden bir hafta boyunca haber almak mümkün olmuştur. Ancak şimdi hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolmuştur ve Suphi'nin yoldaşları ve arkadaşları hayatından endişe etmektedirler. İşkence ile öldürülen yoldaşımızın eşinin akıbetini öğrenmek ve onu cellatların pençesinden kurtarmak için gerekli bütün tedbirlerin alınacağını umarım.
Gelen son haberlere göre. Suphi ve beraberindeki yoldaşların gaddarca katlinden iki hafta sonra Nadir Agaha yoldaş da aynı akıbete uğramıştır. Bu yoldaş, Sovyet Rusya'dan Anadolu'ya dönmekteydi ve tıpkı Suphi gibi denizde boğduruldu.
Anlaşılan bu vahşi adalet, artık Türkiye burjuvazisinin komünistlere uyguladığı bir sistem ve bir mücadele yöntemi haline gelmiştir.
Komünist Enternasyonal Dergisi, 1921, Sayı 17, s. 554-558
*Burada, Çerkes Ethem güçlerinin ayaklanmasından söz edilmekte, ancak Çerkes Ethem'in adı yanlışlıkla 'Ahmet Paşa' olarak geçmektedir.