ikkat merkezimizde tutmamız gereken “devrimci çalışmanın güvenliği” sorunu yeni sömürgelerden başlayarak, tüm burjuva devletlerde, devrimci bir iç savaşı ve ayaklanmayı bastırmak üzere özel tarzda yapılandırıldığı “günümüzde” hayati bir önem taşımaktadır.
Başta ABD olmak üzere, emperyalist devletler, toplumsal ve ulusal kurtuluşçu devrimlerle mücadelede biriktirilmiş karşı devrimci dersleri merkezileştirip, tüm yerkürede sermaye ve faşizmin hizmetine sunuyorlar. Kadro eğitimi, teknoloji aktarımı, istihbarat yardımı, işkence aletleri temini ve ortak imha saldırıları, bunun tamamlayıcı unsurları olarak süreklilik taşıyor.
Proletaryanın ve ezilen halkların düşmanlarının bu alandaki uluslararası dayanışması da, yazık ki komünist ve devrimci hareketten, kıyaslanamayacak denli sistematik ve güçlüdür.
Devrimci çalışmanın güvenliği konusunda, uluslararası devrimci hareketin deneylerinin ciddi bir incelemesi ve bilgisine sahip olmama nedeniyle, kaçınabileceği hatalara, zaaflara ve tuzaklara sürüklenen ve yine, aynı devlet sınırları içinde faaliyet yürüten diğer devrimci örgütlerin ders ve deneyimlerinden mahrum kalmak nedeniyle, onların yaşadıkları süreçleri kendi özgünlükleriyle yaşayan devrimci örgütler, bununla sınırlı kalmıyor, sözkonusu cendereden çıkmayı sağlayacak iradi adımları atmamakta da inat ediyorlar! Bu istisna tanımaz bir durum ve kronik bir hastalıktır. Marksist leninist komünistler bu çemberin dışına çıkabilmek için gerekli örgütlenmeleri var etmeyi daha fazla erteleyemezler.
Soruna girişte iki temel gerçeği hareket noktası kabul ediyoruz.
Birincisi, emperyalizme ve işbirlikçi kapitalist düzene karşı mücadeleyi faşist bir rejim altında yürütmekte olanlar için, devrimci çalışmanın güvenliği sorunu, diğer burjuva devlet biçimlerinin egemen olduğu ülkelere göre kıyaslanmaz derecede önemlidir.
İkincisi, faaliyette yasal ve yasadışılık, öncü örgütlenmede ise en sıkı gizlilik zemininde yükselmeyen bir hareketin, özgürlük ve sosyalizm iddiası boş bir söz olarak kalmaya yazgılıdır.
Neden Devrimci Çalışmanın Güvenliği?
Birlik devriminin partisi “irade” ve “iktidar perspektifi” kavramlarına döne döne vurgu yapıyor. Kendi tarihimizi devrimci tarzda yapmak ve politik özgürlüğü kazanıp, sınıfsız toplum yolunda ilk adımın zaferiyle yola koyulmak amaçlarını tüm faaliyetlerinin odağı haline getirmeye çalışıyor. Politik çalışmanın kendi başına ya da kendi kendine yeter bir amaç haline getirilerek rayından çıkarılması, böylece pratikte devrim ufkunun yitirilmesi tarzının tüm görünümleriyle hesaplaşmaya özel bir önem veriyor.
Amaç devrim. Tüm çalışmalar bu odakta merkezileşmeli. Mevcut sömürü düzenini ve faşist rejimi yıkıp sosyalizmin yolunu açacak bir işçi-emekçi sovyet cumhuriyetleri birliği kurmakta somutlaşan bir yıkıcılık ve yapıcılık göreviyle yüz yüzeyiz. Parti, tüm varlığıyla bunun bir aracı olarak yükselmelidir.
Böyle bir partinin, faşizmin yok etme terörüyle yüz yüze kalacağı kimse için bir sır değildir. Bu partinin örgütsel yapısının yasadışı olmasının ötesinde gizli olmak zorunda olduğu da kendiliğinden anlaşılırdır. Hangi gerekçeyle olursa olsun, öncü partinin gizliliğini azıcık da olsa zayıflatan ve onun yapısını şu veya bu yolla zaafa uğratanların, burjuva egemenliğinin dolaylı yedekleri haline gelecekleri ve geldikleri açık bir kesinliktir. Bu gerçeklik, hem devrimci iddiası bulunan ayrı ayrı örgütler-partiler, hem de tek tek kadrolar açısından böyledir.
Güvenlik sorunu veya aynı anlama gelmek üzere, yıkıcılık ve yapıcılık misyonu taşıyan partinin, burjuva düzen ve özel olarak da faşizm koşullarında korunması sorunu, onun iktidarı kazanma mücadelesinin korunmasından başka bir anlam taşımaz. En dar anlamda bir partinin varlığını sürdürmesi sorunuyla kıyaslanmayacak bir amaçtır bu. O halde, meselenin, eylemsizliği, statükoculuğu teorize eden, savaşı büyütmekten kaçınan, kendini yaşatmakla özdeşleşen veya işlevleri en alt düzeye çekilmiş kadroların korunmasına indirgeyen anlayışlarla herhangi bir özdeşliği söz konusu değildir.
İktidar hedefine kilitli partinin devrimci çalışmasının korunması ya da güvenliği: sorunu bundan ibarettir.
Bu nedenledir ki, birey sel ve kurum sal zaaflar yoluyla devrimci çalışmanın güvenliğine vurulan bütün darbeler; bu konudaki denetimsizlikler, ihmalkarlıklar, adamsendecilikler, uzlaşmalar, düşmanın işini kolaylaştırmalar, kısacası her türlü ilkesiz ve başıbozuk tutum, en başta devrim için toprağa düşmüş şehitlere karşı bir suçtur. İkincisi kurtuluşları uğruna öncü ve önder mevzilerde savaştığımız sömürü ve faşist zulmün pençesindeki proletaryaya ve halklarımıza karşı bir suçtur. Ve elbetteki en büyük, en güçlü silaha, proletaryanın genel kurmayına, partiye karşı bir suçtur.
Düzenin Faşist Bekçilerinin Devrimci Kolektiflerle Savaş Yöntemleri
Faşist rejim, devrimci parti ve örgütlerle mücadelede her zaman kendi yasalarını çiğnemiştir ve çiğneyecektir. İşkence ve katliam onun başta gelen silahlarıdır. Aslında bu, sermaye düzenine ait tüm rejimlerin gerçeğidir. İşkence ve katliamların düzeyi ve çapı sınıf mücadelesiyle bağlıdır. Peru’da, Japon Büyükelçiliği’ni işgal eden MRTA gerillalarına karşı girişilen saldırı ve katliam, emperyalist ve işbirlikçi konsensüsün bir örneği olarak belleklerdeki tazeliğini korumaktadır.
Devrimci örgütlere karşı savaşta, faşist rejim, takip, ajan sızdırma, ajanlaştırma, işkencede bilgi alma, çeşitli biçimlerde istihbarat sağlama ve tüm bunların sonuçları olarak gelişen katliamlar ve tutuklamalarla sonuca ulaşmaya çalışıyor. Dahası, o bütün biçimleriyle, kent gerilla yöntemlerini, kontrgerillanın kirli amaçlarına uydurmuş bulunuyor. Bütün bu tablo içinde, siyasi polise karşı mücadelenin, bazen sınıf mücadelesinin en yalın halini aldığı gerçeği iyi kavranmalıdır. Apaçık görülmelidir ki, bugün siyasi polis, faşist sermaye devletinin, devrim iddiasındaki komünist ve devrimci öncülere karşı özel savaş aygıtıdır. Onun başlıca işi ve uzmanlığı budur.
Bu faşist iradeyi yenmek için, öncünün yapısını ve ilişki tarzını savaşın gereklerine uygun hale getirmek, kadrolarının ideolojik sağlamlığını, yıkmaya soyunduğu düzenle her düzeyde kopuşmasını sağlamak, mücadelenin büyümesine, sertleşmesine bağlı olarak bedeli ağırlaşacak kuralsızlıklara karşı uzlaşmaz olmak, teknolojinin kullanımında düşmanın avantajlarını mutlaka hesaba katmak ve genel olarak gizlilik sanatında ustalaşmak dışında bir yol yoktur.
Vurgulananlarla birlikte, düşmanın bütün yöntem, araç, bilgi ve deneylerini takip etmek ve incelemek ihmal edilemez bir görevdir. Bu konuda başarı kazanmanın yolu ise özel bir kurumlaşma ve örgütlenmeden geçiyor. Soruna bu ciddiyetle yaklaşılmadığı sürece, siyasi polis bir adım önde olma avantajını sürdürecektir.
Oysa bu, devrimci hareketin kabul edemeyeceği bir durumdur. Siyasi polisin bir adım önde olması, politik grupların kendini yaşatma cenderesine hapsolmalarının önemli nedenlerinden biridir.
“Devrimci çalışmanın güvenliği” esas alındığında, bunun iktidar perspektifli mücadeledeki ciddiyet ve yetkinlik ölçüsünde başarı kazanacağı vurgulanmalıdır. Ölümüne bir sınıf savaşı yürütüldüğü gerçeği temelinde bir konumlanma, ilişki ve günlük yaşam tarzı geliştirilemez se, öyle genel geçer anlamda değil, çok somut, yirmidört saatimizde anlam kazanan bir düzenden kopuş pratiği varedilemezse, ayrı ayrı önlemler birer teknik tedbire dönüşür, ruhsuzlaşır ve gevşemelere, giderek de kolay yenilgilere mahkum hale gelir. Bu sorunda da eski tarz bütünüyle aşılmak zorundadır. Nedir eski tarzın bahsedilen meseledeki görünümleri? Konumlanmada ve günlük faaliyette, partiyi, yürüttüğü mücadeleyi ve kendini yeterince önemsemeyen, idare-i maslahatçılıktan kurtulamamış, bir kır gerillası gibi yaşamayı fazlasıyla ütopik ve zorlama bulan, düşmanını küçümsemediğini iddia ettikten sonra, adam sendecilikten de geri durmayan, “bir şey olmaz”cılıklarını sürdüren, gerekli tedbirleri el yordamıyla alan, kısa görüşlülüğe, anı ve günü kurtarmaya dayalı bir zihniyet ve davranışlar bütünü; yöntemde, tarzda ve teknikte amatörlük... Oysa açıktır ki, varlığını ve eylemini böyle bir zemine dayandıran bir devrimci hareketin, iktidar bilinci ve hedefi üzerine edeceği sözler devrimci lafazanlığa dönüşmeye mahkumdur.
Burada dikkat çekilmesi gereken bir diğer olgu da yenik beyinlerin ve yenik ruhların pozisyonudur.
Faşist terörün düzeyinden korkuya kapılanlar, küçük burjuva reformizminin barışçıl gelişme stratejisine kurtarıcı gibi sarılanlar ve ıslah olmuş solcu aydınların bilcümlesi, komünist ve devrimcilere, ajanlardan ve katliamlardan korunmak için gizli örgütten, yasadışı faaliyetten ve mücadelenin askeri biçimlerinden vazgeçmeyi istemeye devam ediyorlar. Bu istem, ideolojik cephedeki genel saldırıların ötesinde, düşmanın ajan faaliyetinin açığa çıkarıldığı her durumda, katliamlarla yüz yüze gelindiğinde veya amatörlüğün, kuralsızlığın sonucu ağır polis darbelerine maruz kalındığında tekrar tekrar ısıtılıp piyasaya sürülüyor.
Ajanlardan, ajanlaştırılanlardan, katliamlardan, vahşi işkencelerden kurtulmak için gizli örgütü ve yasadışı çalışmayı tasfiye etmemizi isteyen bu pek akıllı baylara sormak gerekiyor; bu isteklerinizle düzenin efendilerinin ve onların işkencecilerinin istekleri arasında herhangi bir fark var mı? Ve gizli örgütte ajan riski vardır diyen siz yasalcılar, tüm faaliyet ve örgütlenmeniz zaten devletin resmi ajanlarının denetiminde değil mi? Üstelik istediğiniz şey, devrimden vazgeçmekten başka nedir ki?
Kuşkusuz komünistler ve devrimciler yollarına kararlılıkla devam edecek ve devrim yangının büyütülmesi, onbinlerin, yüzbinlerin mücadele sahnesine çekilmesi yolundan faşist takip, sızma, ajanlaştırma tuzaklarını en zararsız duruma getirmeyi ve işlevsizleştirmeyi başaracaklardır.
Takip
Faşist rejimin son yedi yıldır devrimci parti ve örgütlere vurduğu en büyük darbelerin merkezinde takip durmaktadır. İşkenceyle elde edemediğini bu yolla elde eden polisin, İstanbul'dan başlayarak istihbarat şubesini yeni baştan düzenlediği ve etkinleştirdiği, çeşitli kanallarla sağladığı ve biriktirdiği değişik bilgilerden (işkence, telefon dinleme, ajanlar vb.) yola çıkarak başlattığı takiplerle önemli sonuçlar elde ettiği biliniyor.
Takip konusunda düşmanın kendini yeniden örgütlediği ve alabildiğine profesyonelleştiği koşullarda, devrimci kadrolar eski dönemin alışkanlıklarıyla kopuşamayınca, örgütsel yaşam ve kurumlaşmada yeni duruma uygun adımlar geliştiremeyince, ortaya devrimci örgütler bakımından çok ağır, hatta bazı örneklerde vahim sonuçlar çıktı. Bu sonuncu tipten örnekleri bir yenilgi saymamak için hiçbir inandırıcı neden bulunamaz.
Gerçek bir karargâh düzeniyle çalışan, ağırlığı 19-25 yaş grubundan kişiler olmak üzere, her yaştan kadın ve erkekten geniş bir kadro oluşturan, teknolojinin sağladığı avantajları iyi kullanan, itirafçı denilen posalardan yararlanan ve elde ettiği bilgileri, ister derhal isterse sürece yayarak ama mutlaka kullanan polis istihbarat dairesi, kazandığı başarılar sayesinde polis örgütlenmesi içinde özel bir önem kazanıverdi. Aslında böylesi sonuçlar başka ülke deneylerinde de mevcut. Örneğin Arjantin'de bir dönem "gerillaya karşı mücadelede gizli servis şefi en önemli adam haline geldi, hatta operasyon şefinden de önemli."
Takip, düşmanın belirli hedeflere, partinin merkezi ve yerel beyinlerine (komitelerine) ulaşmak, öncüye felç edici veya "öldürücü" darbeler vurmak amaçlarıyla bağlıdır. Diğer her şey bu temel amaca tabidir.
Takibe karşı dikkat sorunu, hatta takip getirmenin suç olduğu yolunda vurgular devrimci basında var olagelmiştir. Ancak, düşmanın bu konuda attığı adımlar yeterince izlenemediğinden, çeşitli grupların bu temelde uğradığı değişik çaptaki saldırılar ilgili örgütün sırrı gibi tutulup, genel olarak devrimci öncü ve militanların eğitim aracı olarak sunulup genelleştirilmediğinden, faşist rejimin birimleri başarılarına yenilerini katma olanağı bulmuşlardır. Ve esasen Victor Serge'nin öğütlerini biraz ayrıntılandırmaktan ibaret, "takip kontrolleri" ufku aşılamamıştır. Bu nedenledir ki "inanılmaz" takiplerle yüz yüze gelenlerin anlattıklarına, "acaba ne kadar gerçek" düşüncesi ve ruh haliyle yaklaşılabilmiştir.
Oysa yüzyılın başındaki ilkel yöntemlerle bugünkü takip imkân ve düzeyi arasında müthiş bir açı meydana gelmiştir.
Kaldı ki, henüz yarım asır önce bil e, polisin takip tarzı, bir gizli polisin basitçe "hedef"in peşine takılmasından çok daha gelişkindir. Devrim öncesi, Çin Emniyet Müdürlüğü yapan U.T. Hsu'nun yazdıklarını aktarmak bu açıdan yararlı olacaktır. Şöyle diyor Hsu: Başlangıçta bir kişinin takibi için beş-altı adam birden görevlendiriyorduk. Kalabalık yerlerde birbirlerine yakın olarak hareket eden bu adamlar, tenha yerlerde aralarındaki mesafeyi açıyorlardı. Birinci adam bir müddet takip ettikten sonra ortadan kayboluyor; bunun yerine takip işini ikincisi alıyor ve böylece devam ediyor. Takip edilenin şüphesini uyandırmayan bu usul fazla adam kullanılmasını gerektiriyordu.
Daha sonra konular çoğalınca adamlarımız kâfi gelmemeye başladı. Fakat gün geçtikçe komünistlerin seçtikleri faaliyet yerleri hakkında bilgimiz artıyordu. Mesela artık bir komünistin her sabah dışarı çıkacağı zaman, hangi yoldan gideceğini; en çok buluştuğu yerleri ve oralarda ne kadar kaldığını aşağı yukarı biliyorduk.
Taktiğimizi değiştirdik. Komünist faaliyetin en çok olduğu yerler de bölge merkezleri kurarak buralara yeteri kadar gözcü koyduk. Bu bölgelerdeki caddeler boyunca bir kısım adamlar yerleştirdik. Bu plana göre her adam bir caddeyi kesen iki sokak arasın da çalışacak, sokağa gelince takip ettiği kimseyi komşusuna devrederek eski yerine dönecektir. (Gizli Mücadele, s. 77-78)
Takip sorunu '60'lı, '70'li yıllarda daha büyük bir önem kazanmış, "hedefin durumuna göre özel örgütlenmeler dahi geliştirilmiştir. Peru KP önderi Guzman'ın esir edilmesinde böylesi bir yol izlendiği görülüyor. Sorunun, özel hedefe yoğunlaşma ve özel yöntemler biçiminde ki bu yönünü, parti önderliklerinin doğru konumlandırılması ve düşman için kolay bir av haline gelmelerine izin verilmemesi çerçevesinde ayrıca tartışmak gereğini hatırlatarak, konumuz için öğretici bir örneği sunalım Bu, Arjantin ordusunun; kısa adı PRT olan, Devrimci İşçiler Partisi'ne karşı mücadele, partinin lideri Mario Roberto Santucho'yu yakalayabilmek için izlediği ve sonuç aldığı bir yöntemdir.
PRT politbüro üyeleri arasında '80'li yıllarda yaşayan tek kişi olduğu belirtilen L. Maltini durumu şöyle anlatıyor:
Santucho'yu yakalayabilmek için ordu yıllar önce gizli servis üyeleri arasından ne faşist ne de demokrat olan, sadece meslekten bir askeri, mükemmel bir subayı seçip görevlendirmiştir. Tek görevi küçük bir birlik ile Santucho'yu ele geçirmektir. Bu iş için ihtiyaçları olan tüm teçhizatla donatılmışlardı. Yoldaşlarımızı kaçırıyor, işkence edip bilgi alıyor ve ondan sonra serbest bırakıyorlardı. 19 Temmuz 1976'da Juan Carlos Leonetti adını taşıyan bu subay Santucho'nun bulunduğu eve girdi. Aslında Santucho aynı gün ülkeyi terk edecekti, gündeme gelen silahlı çarpışma sonucu sonuçta öldürüyorlar ama Benito Viteaga, Domingo Mera ve Leoretti de operasyon sırasında ölüyorlar. Santucho'nun ölümünün bizim için tayin edici bir önemi vardı.
Elbette Türk burjuva devleti tüm bu gelişmelerin dışında değildir. İstihbaratın gücü yer yer öylesi noktalara vardı ki Hiram Abas (ve Mehmet Eymür) yönetimindeki 30 MİT'çi, 1972'de dönemin MİT müsteşarı olan generale verdikleri "yazı"da, diğer şeylerin yanı sıra şunu isteyebiliyorlardı:
Servisimizin Türkiye iç ve dış politikasında rol oynamasını ve bunun hükümet ve bakanlıklarca normal karşılanmasını gerekli görmekteyiz. Son sol hareketlerde, servisin geçmiş yıllarda ne kadar haklı olduğu anlaşıldı. (M. Eymür, Analiz, s. 93)
Servis, politika dışında fakat Türkiye politikasını etkileyen ve hatta politikaya yön veren müessese haline gelmelidir. (s. 94)
Devletin gizli istihbarat örgütünü (giderek örgütlerini) güçlendirme politikası kesintiye uğramadan süregitmiştir. Öyle ki gelinen aşamada bunlar birbirinin "rakibi" olacak denli geliştiler. Kuşku yok ki, büyümeden ve olanak yığınağından, takip bölümleri de fazlasıyla nasiplenmişlerdir.
1973 yılında Polis Eğitim Merkezi yayınları arasından çıkan "Gerilla" adlı kitapta, takipçilere "eşkâl" konusunda sunulan bilgiler dikkate almamazlık edilemez. Bugün fotoğraf çekme meselesinde aldıkları mesafeye karşın, bu yine de önemini korumaktadır. Ayrıca düşmanın işe verdiği ciddiyet açısından da bu bilgileri ders çıkarıcı biçimde incelemekte sayısız yarar var. Konuyla ilgili olarak çeyrek asır önce yazılanlar şunlardır:
Eşkâl Tarifi Şu Sırayı Takip Eder:
Şahsın adı ve lakabı (varsa takma adı)
Cinsiyeti
Irk ve milliyeti
Hakiki veya tahmini yaşı
Fizik Yapısına Göre:
Boyu
Kısa
Orta
Uzun
Bununla beraber boyları yazarken veya tarif ederken metre cinsinden söylemek tercih edilen bir husustur. Bunun için de elde bir ölçünün bulunması şarttır. Eğer bir kimsenin boyu hakikate yakın olarak söylenmek isteniyorsa bu takdirde o şahıs bir kapı dan ge çerken kapının yüksekliğine göre kıyas yapılır veya boyu evvelce bilinen bir şahısla kıyaslanır ve yahut tahmini yapan şahıs kendi boyu ile bir kıyaslama yapar.
Ağırlığına Göre:
Ağırlık tahmini yapmak oldukça güçtür, tahminler 5'er kg'lık farkla yapılabilir.
Bünyesine Göre:
Sıska
Zayıf
Narin
Orta yapılı
Tıknaz
Ağır
Hantal
Özel Vasıflar:
Tavır ve hareketleri
Alışkanlıkları (Örneğin: Konuşurken ellerini ceplerine sokma, muhatabın yüzüne bakmama, sigarada yaptığı tercih, sigara içiş şekli, tikleri)
Konuşma tarzı
Şivesi
Konuşma esnasında yaptığı hatalar
Giyinişinde gösterdiği lakaydı veya titizlik ve giyinişteki özellikler
Eşkâl tarifinde vücudun fizik özelliğine nazaran baş kısmının tarifi çok daha önemlidir. Baş, muhtelif kısımlara ayrılarak tarif edilmelidir.
Saçlar: Rengi, biçimi, taranış şekli, bombeli, düz, yuvarlak, oval, çıkıntılı, çizgili olup olmadığı, darlığı, genişliği,
Gözler: Gözler tarif edilirken göz renkleri basit renklerle tarif edilmelidir. Gözlerin göz çukurlarına oturma şekli, büyüklüğü, küçüklüğü, birbirine yakınlık derecesi, göz etrafındaki halkalar veya şişlikler.
Kaşlar: Şekil itibariyle, kavisli veya düz olup olmadığı, yüzün merkezine nazaran bitişik, uzak olup olmadığı, ince, kalın, gür veya seyrekliği.
Burun: Değişik birçok şekil ve büyüklükte olabilirler. Burunlara uzun, ya da normal diye isim verilir. Şekilleri bakımından düz, romalı, akolin, yassı, kemerli, gerek, yuvarlak, üst dudakla yaptığı açı.
Ağız: Biçimi, geniş veya dar oluşu, kenarlarının aşağıya veya yukarıya doğru kıvrılması, bıyık şekli, rengi, gülüş şekli, kayma olup olmadığı, dişlerin muntazam veya gayri muntazam oluşu, büyük, küçük, kirli, çürük ya da takma olup olmadığı.
Çene: Çıkık, dört köşe, yuvarlak, sivri, çift çene.
Kulak: Büyük, küçük, normal, yukarıda, aşağıda, ortada, memeli, memesiz veya diğer fiziki emareler.
Yüz: Rengi, cildin yapısı, mevcut yara veya izler, sakal rengi, sık veya seyrekliği.
Boyun: Uzunluğu, gırtlağın durumu ve diğer fiziki yapı şekli.
Vücutta görülen özellikler: Çökük veya çıkık göğüslü, göbekli ve ya göbeksiz, sırt yapısı, kambur olup olmadığı, genellikle uzunluğu ve kısalığı.
Eller: Büyük, küçük, tüylü veya tüysüz, yumuşak, uzun ya da kısa parmaklı, uzun ya da kısa tırnaklı, sivri ve küt parmaklar.
Ayaklar: Büyük ya da küçük oluşu, yere basış şekli, bacakların uzunluğu veya kısalığı.
Duruş sekli: Yürüyüşü, adımlarının uzun ya da kısalığı, baston kullanıp kullanmadığı, yürürken ve dururken aldığı pozlar.
Ses tonu: İnce, kalın, kısık veya çatlak olup olmadığı.
Görülüyor ki, düşman işini ciddiye almakta ve günlük yaşamda "bizim" çok da önemsemediğimiz davranış tarzlarını, giyim kuşam özelliklerini dahi “hedef”e ulaşmak ve onu izlemek için değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Geride kalan 25 yıl içinde faşist rejimin kurum ve kadrolarının bu konuda çokça bilgi ve deneyim biriktirdiğini, her ne kadar malumun ilamından öte bir değer taşımayacaksa da hatırlatmak gerekiyor. Çünkü "biz" bu gerçekleri bir türlü içselleştiremiyor veya farkında olduğumuzu yaşantımızda gösteremiyoruz.
Konuya değişik veri ve örneklerle devam edelim.
Faşist rejimin temel istihbarat kurumu MİT'in ve kontrgerillanın 30 yıllık yönetici kadrosu Mehmet Eymür'ün Milliyet Yayınları arasından çıkan, "Analiz" adlı anı kitabında yazdığı gibi, "Türkiye'de takip üniteleri Amerikalılar tarafından kurulmuştur." (s. 20), "Takip ünitesinde ve serviste geçen yıllar zarfında takipçilerin imkânları bir hayli arttı, çeşitli marka arabalar, telsizler, görüntü kayıt aletleri, içinde teknik çalışmalar yapılan minibüsler bu ünitelerin yaşantılarına girdi. Ünitelerin personel sayısı da eskisine nispetle çoğaldı" (s. 21) diyen Eymür, aynı kitabında "MİT, Genelkurmay (ordu), İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Jandarma, Milli Güvelik Kurulu, Cumhurbaşkanlığı"nın "istihbaratla uğraşan birimler" olduğunu da belirtiyor.
Faşist katil Eymür'ün "Bazen günlerce aynı noktada bekleyerek belli bir adrese gelme ihtimali bulunan bir şahsı on yıl önceki resminden veya tarifinden tespit etmeye çalışırız" (s.17) vurgusu ise, düşmanın imkânlardan son kırıntısına değin ve ısrarla yararlanma tutumunu sergiliyor.
Takip konusunda diktatörlüğün kazandığı deney ile ekip ve teknik imkânlarındaki olağanüstü artışı hesaba katan bir pratik geliştirilemediği, önlemler eski tarz kaldığı için siyasi polisin birbirine benzer yakalama, deşifre etme başarıları sürüp gidiyor. Bu noktada vahim olan şey, faşist rejimin takip eyleminde kullandığı yöntemlerin bilinmesi değil, bunun karşısında tam bir iradesizlik sergilenmesidir.
Daha '90'lı yılların başında, istihbarat alanında görevlendirilecek polislere verilen özel eğitim sırasında diğer şeylerin yanı sıra şunların öğretildiği biliniyor:
Takipten önce bir takip planı yapılır. Bu planda takipten ne beklendiği saptanır. Takibin tip ve derecesi belirlenir. Hedef (takip edilen kişi) hakkında bilgi verilir. Takip yapılacak yer hakkında önceden bilgilenilir. Özellikle umumi yerlerin, pastanelerin iki kapısı bilinmelidir. Yaya takiplerinde hazır oto bulundurulur. Ekibin tanınması ihtimaline karşı da yedek ekip hazır tutulur. Takipçilerin muhit ve semte göre giyinmesi gerekir. Bir bakışta hatırda kalmayacak şekilde giyinilir. Bozuk para bulundurulur. Fazla sulu şeyler yemesi gerekir. Hedefin dikkatini çekecek her türlü davranıştan kaçınılması gerekir. Gece takiplerinde özellikle köşelerin geniş dönülmesi gerekir.
Takip biçimleri tip ve dereceleri de şöyle sınıflandırılıyor:
ÜÇLÜ TAKİP: Hedefi üç kişinin birlikte takip etmesidir. A, B, C, kişiler diye tanımlanan bu üçlü, hedefin arkasına peş peşe belli aralıklarla diziliyor. Hedef A'yı fark ettiğinde A yoluna devam ediyor. B peşine takılıyor. C ise B'nin peşinden gidiyor ve yeni bir fark edilme durumunda yedek olarak bulunuyor. Ayrıca cadde, sokak ve köye dönüşlerinde C gerektiğinde yanları (yan sokakları vb.) sağlama alıyor.
İKİLİ TAKİP: A ve B hedefi birlikte takip ediyorlar A takipçi B ise kontak takipçi oluyor. B üçlü takibinin ikincisi oluyor. A fark edildiğinde B takibe devam ediyor.
HASSAS TAKİP: Hedefin takibi sezmemesi için yapılan gerçek takiptir. Yani hedefin takip kabullenmeyeceği davranışlarda bulunmamak... Fark ettiğinde kolayca atlattığına ikna etmek ya da zaman zaman takip etmek
SULU TAKİP: Yakından yapılan takiptir. Hedefin suç işlemesine mani olmak için gerektiğinde yan yana olabiliyor. Yani hedefin takibi sezmesi göze alınıyor.
TACİZ TAKİBİ: Yan yana bulunarak deşifrasyon göze alınıyor. Amaç hedefin yapacağı işlere mani olmak.
MÜTERAKKİ TAKİP: Çok hassas takiptir. Hedef aynı yeri kullanıyorsa veya bilinen sabit bir yeri varsa (işyeri, ev, periyodik ilişki vb.) bu takip yapılıyor. Hedef her gün son yöneldiği yerden alınıyor ve gözle görülebildiği yere kadar uzaktan takip ediliyor. Uyandırılmamak için fazla yaklaşılmıyor.
BİRDİRBİR USULÜ: Üçlü ya da daha fazla takipçi ile yapılan ve tanınmamak için belli bir mesafeye kadar A, sonra B, A'yı geçer, C ise B'yi geçer aynen birdirbir oyununda olduğu gibi hedef uyandırılmadan her takipçi birbirini geçerek takibe devam eder.
Hedefin takibi sezmesi halinde "tuzak" kuracağına dikkat çekilip, takipten kurtulma yolunun çeşitli biçimleri için şunlar belirtiliyor.
"Hedef takibi sezerse takipçi bunu kısa sürede anlar. Hedef normal yürürken aniden durur, döner ve arkasına bakar. 'U' dönüşü yapar. İkinci defa 'U' dönüşünde takipçiyi arkasında görürse tanır. Ayrıca vitrine bakar, ayakkabısını bağlar, takipten emin olduğunda atlatmaya çalışır. Hedef 'U' dönüşlerinde 'hedefi' takip edebilmektir. Hedefin köşe dönüşlerinde ve duruşlarında çok dikkat edilmesi gerekir." Bu özellikle vurgulanıyor. Takipten sıyrılmanın diğer biçimleri için de şunlar söyleniyor: "Hedef duraktaki son taksiye biner. Otobüs kalkacağı sırada atlar, sinemaya, asansörlü büyük binalara girer. Kalabalık yerlere dalar. Amaç takipçiyi kısa sürede atlatmaktır. Bu durumda hedefin başarısı takipçinin inisiyatifine bağlı olacaktır. Hedef lokantaya girdi ve yemeden çıktıysa, bu durumda en iyi yöntem: Üçtü takiptir. A hedefle birlikte lokantaya girer, B kapıya bakar, C uzakta bekler. Hedef yemek yemeden çıkarsa, dışarıdaki takibe devam eder, A lokantada kalır. (Hedef kontak) hedef başka biriyle buluşma yaparsa, kontak takip yapılır: Tekli takip bile böyle yapılmalıdır. Çünkü sabit takip tasarruftur. Arabalı takiplerde de aynı kaideler uygulanır. İkili üçtü takipler yapılır. Otolar birbirleriyle haberleşir, plan değiştirilir.
Tuzak, hedefin takipten kurtulmak için başvurduğu davranıştır. Hedefin takipçiyi yormak ve atlatmak için kendi programı dışında yaptığı çeşitli hareketlerdir."
Bunlar bir polisin tutuğu notlara yansıyan kimi belgelerdir. Sanıyoruz ki, her devrimci aktivist bahsedilen yöntemleri iyice kavramak, günlük çalışmasında dikkate almak ve düşmanın bunlara ilave edebileceği yeni yöntemler üzerine kafa yormakta devrimci ciddiyet ve sorumlulukla hareket edecektir.
Görüldüğü gibi takipler esasen tesadüflere bağlı olarak gelişmiyor ve rastgele yapılmıyor. "Hedef" saptanmış takipten ne elde edilmek istendiği (dolayısıyla takibin çapı ve süresi) önceden belirlenmiş ve düşman işe başlamıştır.
Bahsedilenlerle ve daha başka yöntemlerle yapılan takiplerin adet yerini bulsun kabilinden, takip kontrol metotlarıyla atlatılamayacağı ortadadır. Zaman zaman arkayı denetlemek, bir araç değiştirmek, gidilecek yere beş-on dakika mesafede kontrole başlamak gibi önlemlerle, düşmanın saldırılarının boşa çıkarılacağı düşüncesi istihbarat polisinin en büyük yardımcısı olmaya mahkûmdur.
Demek ki takip, tanınan ve kaldığı-uğradığı-uğrayabileceği yerler bilinen veya varsayılan birinden başlatılıp genişletiliyor. Bu kişi işi itibariyle düşmanın denetimine açık bir yerde çalışıp oturuyor olabileceği gibi, yeraltında faaliyet yürüten biri de olabilir. Birincilerin durumunu bir yana bırakırsak, illegal konumda bulunduğu halde, saptanmış ve takip hedefi haline getirilmiş bir kişinin bilinen veya gidebileceği varsayılan tüm akraba ve dost evlerinin/işyerlerinin randevu yerlerinin aylarca gözetim altında tutulması yolundan sonuçlara ulaşılabiliyor. Aynı biçimde polisin devrimci örgüte yönelik saldırısında elde ettiği bilgilerin bir kısmını (örneğin takiple, işkenceyle elde ettiği bilgiyle ya da ele geçen telefon numaralarıyla saptanmış bir ev veya işyeri) deşifre etmemesi sonucu bahsedilen yerler yeni bir takip noktası olarak kullanılıyor. Polis varsa elindeki eşkâlleri bulmak, yoksa geleni-gideni izlemek için böylesi yerleri aylarca denetim altında tutmak sabrını, iradesini sergiliyor.
Takip hedefinin kaldığı ev ya da gidip geldiği işyerleri saptandıktan sonra, yerin özelliğine göre (partiye-örgüte ait bir mekân olup olmadığı vb.) çevreye doğrudan polisin ya da sivil ajanların yerleştirildiği de pek çok örnekte açığa çıkmıştır.
Takipler sonucu gizli basım yerini saptayan istihbarat polisinin, onun karşısındaki bir marangoz dükkânına işçi görünümüyle yerleşerek, 6 ay süreyle takip yaptığı, zaman zaman bu işyerine gizlice girip çıktığı bilinen örnekler arasındadır.
Saptanmış ve önemsenen bir takip hedefinin gidip kaldığı akraba evinin yakınına, onu denetlemek üzere bir ihbarcı-ajanın ailece yerleştirildiği, kendisini "tarihi eser kaçakçısı ve üfürükçü" olarak tanıtan bu kişinin, çocuğunu "hedefin, aynı çevrede gidip geldiği akrabasına ait işyerine işçi olarak soktuğu, böylece ilgili akrabayla sürekli ve "sıcak" bir ilişki zeminini yaratacağı; tüm bu uygulamaların, operasyon gününe değin aylarca sürdürüldüğü bir başka örnektir.
A şehrinde yapılan gözaltı saldırısında ele geçen, B şehrinde ait telefonların bulunduğu ev ve işyerlerinin saptanması, bahsedilen yerlerdeki insanlardan bazılarının alınıp bırakılması, bazı ev ve işyerlerine ise hiç gidilmemesi; fakat her iki durumda da bu mekânların izlenip, telefonların dinlenmesi sonucu, bir kaç ay sonra da olsa belirlenmiş eşkâller veya gelip giden şüpheliler üzerinden yeni takip ve gözaltı saldırılarının yaşandığı "bir" örnekten de söz edilebilir. Takip hedeflerin, eve-işyerine doğrudan gelmeyeceği varsayılan durumlarda, çevredeki kahvehanelerin (özellikle de gözetimde tutulan ev ve işyeri sakinlerinin gidip geldiği yerler) takip-bekleme üssü haline getirildiği biliniyor.
Takip edilen devrimcinin kaldığı ev bulunduğunda kontrolü sağlamlaştırmak, yeni kişi ve mekânlara ulaşmak için, evin çevresine liseli görünümünde bir kaç genç takipçinin yerleştirildiği; bir apartmanın önünde ya da bir otomobilin içinde "Vakit geçiren", "yabancı müzik dinleyip eğlenen", "genç kızlarla ilgilenen" bu sözde liselilerin, başta izlenen devrimci olmak üzere, eve giren çıkanları düzenli biçimde de netleştiği, evin cadde le re açılan tüm sokak girişlerinin ise arabalarla tutularak takibin sürdürüldüğü yaşanan örnekler arasındadır. Keza kendilerinden kuşkulanıldığı düşünüldüğünde liselilerin ortadan kayboldukları, yerini ise kuşku çekmeyeceği varsayılan bir tankerin aldığı, evin gözetlenmesinin bu tankerin kapalı bölümünde bulunan kişi ve araçlarla yürütüldüğü türden örnekler mevcuttur. Kimi örneklerde ise, "liseli gençler"in görevini "kendi halinde", "etrafıyla ilgilenmeyen" taşıtlı-taşıtsız gözetleyicilerin yerine getirdiği, araç olarak ise dolmuş tipinde minibüslerin kullanıldığı görülmüştür.
Ve yine birden çok örnekte ortaya çıktığı gibi, takip edilen kişilerin evlerine girilip-çıkıldığı veya gözaltı saldırısından hemen önce elektrik, su vb. memuru olarak evlere gelindiği ya da apartmandaki kiralık daireyle ilgili bilgilerin illa da takip edilene sorulduğu, hatta "eğer benzerse" dairesine göz atılmak istendiği vb. deneyler içindedir.
Takip edilen sabit mekânın karşısında ev, daire, dükkân tutulduğu da kaydedilmelidir.
Arabalı takipte, ekiplerin yenilenmesi bir yana, takipçilerin arabaların içinde kılık değiştirdiği, arabalı veya yaya takipçilerin telsizlerle haberleştikleri, walkman dinler gibi kulaklık (genellikle tek) takarak telsizi gizledikleri bilinen yöntemlerdendir.
Keza içinde bulunduğunuz ticari veya özel araç takip ediliyorsa, bunun en az iki arabayla yapıldığı, bunların sizi araya aldıkları, aracınızın durduğu her durakta veya yerde durarak adam indirdikleri tanınan metotlardır.
Devrimci hareketin değişik türlerinin yaşandığı böylesi örneklerin sayısını arttırabiliriz. Ancak sanırız başka detaylar bir yana bırakılırsa, temel özellikler açısından sıraladıklarımız yeterlidir.
Verilerden de anlaşılacağı gibi, takip çok değişik yöntem ve araçlarla gerçekleştirilebilir.
Devrimci faaliyet yürüten militan için böylesi durumda ilk kural, takibin açığa çıkarılmasıdır. Bu, eğer düşmanın takip saldırısına karşı günlük yaşamda yeterince duyarlılık varsa mümkündür. Her gün yeniden ve yeniden, binalara (ev, işyeri vb.) giriş öncesi ve çıkışın ardından randevulara gitmeden ve ayrıldıktan sonra, merkezi otobüs durakları, garlar, iskeleler, postane ve çarşılar ile şehir merkezleri gibi riskli noktalar-alanlar geçildikten sonda takip kontrolünü (işin ruhuna uygun biçimde) yapıyorsanız bu olanaklı olacaktır. Takibi açığa çıkardıktan sonra yapılacak ikinci iş, takibin niteliğini çözümlemektir. Üçüncü adım, nasıl başladığını nereye kadar ulaştığını belirlemeye çalışmak, dördüncüsü ise ilgili parti örgütü ile durumu konuşmak, tartışmak ve karşı hareket planı geliştirmektir.
Takiple yüz yüze kalındığında yukarıdaki davranış çizgisini izlemesi gereken militan için, takipçilerin yeni insanlara, mekânlara, bilgilere ulaşmasını engellemek her şeyin üstünde tutulacak önemdedir. Gerek takip kapanına kısılmamak, gerekse de takibi yeni mekânlara taşımamak ancak kurallı bir yaşamla, kurallı ilişkilerle ve profesyonel bir katılıkla hareket edilmesiyle başarılabilir. Her şeyden önce, devrimci savaşçının, partisini, yürüttüğü faaliyeti ve kendini ciddiye almayı bilmesi gerekir. Ancak sözünü ettiğimiz şey lafzı değil, pratik bir sorundur. Bir yaşam tarzında ifade bulur ve düzenle tam bir kopuşma yoluyla sağlanabilir.
Bu vurgulardan sonra yaşanmış deneyler üzerinden bazı uyarılar yapabiliriz.
Evinizin çevresinde park eden araçların plakaları ya da özellikleri hakkında dikkatli misiniz? Birden bire ortaya çıkan, içinde, "kendi halinde" görünmeye özen gösteren bir sürücü ya da çocuklu aile bulunan, özel veya firma damgası taşıyan araçların hareket tarzını bir ölçüde de olsa kontrol edebiliyor musunuz? Kapalı minibüsler ve tanker örneğinde gördüğümüz türden araçlar konusunda reflekslerinizi diri tutuyor musunuz? Belirli bir dönemde-süreçte, sokağınızı, sokağınıza açılan cadde girişini toplanma mekânı seçen gençlerin, bu çevrenin insanları olup olmadıkları konusunda bir karara varabiliyor musunuz?
Eve gidiş gelişlerde araçlara hep aynı yer de inip binmeme, yürüme mesafesinde farklı yolları, sokakları kullanma, iki girişli binalardan yararlanma sorununu doğal bir alışkanlık haline getirdiniz mi? Bir ev tutarken farklı yollardan geliş-gidiş, çevre denetimi vb. konularda elverişli olup olmadığına dikkat gösteriyor musunuz? Oturduğunuz binaya, özellikle de size yakın daire ve evlere yeni taşınanlar hakkında bilgi edinmeyi başarabiliyor musunuz? Haklarında bazı gözlemlerde bulunmaya özen gösteriyor musunuz? Siz yokken eve girip çıkacakları saptayabilmek için, amaca uygun işaretler koyuyor ve bunları hiç üşenmeden her gün denetliyor musunuz? (Tüm bunlar kendi özgünlükleriyle "işyerleri" için de geçerlidir.)
Kılık kıyafetinizde ve dış görünüşünüzde uygun zamanlamalara dayanan değişikliklere gidiyor musunuz? Sizi tarif üzerine veya fotoğrafla takip edecek düşman kuvvetlerini şaşırtacak, tereddüde sürükleyecek, yanıltacak bu tip savaş hilelerini kullanmamanın, düşmana dolaylı yardım olduğunun bilincinde mi siniz?
Randevu yerlerinizi iki kezden fazla kullanmamayı, ayrı ayrı yoldaşlarla aynı yerde görüşmemeyi, takip belirtileri ya da "duygusu" yaşadığınız bölgeleri buluşma alanlarınız içinden çıkarmayı alışkanlık haline getirdiniz mi? Görüşme yerlerinize, yalnızca ilgili yoldaş veya yoldaşların bildiği kodlar verip, dolaylı haberleşmenizi bu temelde yapmayı başarıyor musunuz? Tarih konusunda, yine görüşeceklerin bilgisi dışına taşmayan polisi yanıltma formülünüz var mı? Rakamlara özel bir randevu dili kazandırıyor musunuz?
Sokak randevularınızda, uzun bir süre cadde üzerinde yürüyerek konuşma yolunu tercih ettiğinizde, belirli bir mesafeden araçla dinlenebileceğiniz, (dolayısıyla hem yürüyüş güzergâhınıza özen göstermeniz gerektiği hem de konuşmalar için uygun bir yerde oturmayı tercih etmeniz) üstelik de yol boyunca dikkatinizi konuşmaya verdiğiniz koşullarda takipçi için kolay bir av haline geleceğiniz bilinciyle hareket ediyor musunuz? Keza eğer buluşma mekânınız tespit edildiyse ya da oraya kadar takip edildiyseniz, dışardan araçla dinleneceğinizi veya lokanta, birahane, kahvehane vb. gibi yerlerde gelip sizi gören bir masaya oturan "kendi hallerindeki" şahısların masalarındaki minik bir kamera yoluyla kayıt yapabileceğini hesaba katıyor musunuz? Bütün bunların ayırdına varabilmek için çok da vaktinizi almayacak, dikkatinizi dağıtmayacak olan, o basit testleri, kontrolleri yapmayı doğallaştırdınız mı?
Bir bölgede takiple yüz yüze kalıp onu atlattığınızda; düşman elemanlarının bölge çevresindeki merkezi otobüs, minibüs, tramvay duraklarını, tren garlarını, vapur iskelelerini tutacağının bilincinde olarak hareket ediyor musunuz? Takip hedefini kaybedenlerin telsizlerine sarılıp bölgedeki diğer unsurlara sizi, tip, giysi, taşıdığınız çanta, paket vb. gibi bilgilerle tanıtacağını hesaba katıyor musunuz?
"Sağa sola" zulalamadan bırakılmış vesikalık ve ya bir den çok kişiyle çekilmiş fotoğraflarınızın, eninde sonunda başınıza iş açacağı düşüncesiyle beslenen bir titizliğe sahip misiniz?
Kuraldışı-paralel-yatay nasıl nitelenirse nitelensin sonuçta, görevlerinizle belirlenmemiş, keyfiyet taşıyan her görüşmenin düşmanın neticeye gitme imkânlarını kolaylaştırdığını, aynı zamanda takip kaynaklarını perdeleyerek partinin önlem yeteneğini sınırladığını biten, bu tip zaaflara sürüklenmeyen ve göz yummayan bir çalışma tarzına sahip misiniz?
Doğal, kurallı randevularınızı düşünerek vermenin, "randevu için randevu" tuzağına düşmemenin, kısacası görüşmeleri işlevli kılmanın, gereksiz buluşmalardan kaçınmanın neresindesiniz?
Toplantı yaptığınız mekânları günlük geliş gidişlerin dışında tutuyor, bu tip yerlere giderken takibe karşı özel kontroller uyguluyor, bunun için zamanı rahat kullanabileceğiniz tarzda planlıyor musunuz? Diğer dezavantajlarına karşın, uygun yerler bulunduğunda karanlığın ve tenhalığın takibi açığa çıkarmada salt ayabileceği kolaylıklardan yararlanıyor musunuz?
Randevu bölgesi veya yeri için kullandığınız simgenin (isim vb.) deşifre olduğu koşullarda, kontak telefonu dinlemeye alan istihbarat polisinin (ki son yıllar da bu konu da yurt dışı telefonlarının özel olarak dinlendiği, işkencede çözülmeler olduğunda yurtdışı bağlantı telefonu sorulduğu biliniyor) randevu bölgesini alabildiğince geniş biçimde sarıp, oturulabilecek mekânları tarayarak size ulaşabileceğini, izlemek ya da esir etmek yoluna gideceğini hesaba katan bir hareket tarzı izliyor musunuz?
Polisçe tanınıyor, yaptığınız iş az çok biliniyor ve izlenmeye alınmışsanız, akraba ve yakınlarınızla tüm ilişkilerinizi kesmediğiniz koşullarda, şehrin bir başka bölgesine yerleşseniz bile, altı ay ya da bir yıl sonra sizden başlayacak ve genişleyebilecek bir takibe mahkûm olduğunuzun bilincinde bir pratik sergiliyor musunuz? Kimliğiniz deşifre olmuş ve aranıyorsanız, faaliyet yürüttüğünüz kentin değiştirildiği durumda ise yeni alanınızdan anne-baba, eş veya size ulaşma ihtimali temelinde polisçe denetlenen kimi yakınlarınıza telefon ettiğiniz durumda, faaliyet yürüttüğünüz şehri deşifre etmiş olacağınızı; eğer bahsedilen ve polisin, "belki uğrar" (hatta kimi örneklerde "mutlaka uğrar") diye düşündüğü mekânlara uğrayacak olursanız, bunun bir takip başlangıcı olacağını, düşmanın bu av için bir-iki yıl bile sabırlı davranacağını hesaba katan kurallara sahip misiniz?
Polisin gözaltı saldırılarında takip halkası olarak kimi bireyleri almadığını, açığa çıkmış ev veya işyerlerinden bir-ikisine dokunmadığını ve bu yolla daha sonraki süreçte hazır başlangıç noktaları kazandığını bilen; gözaltı saldırılarında esir edilenlerin bağlantılı oldukları, fakat polisçe ulaşılamayan kişi ve mekânların durumunu dikkatlice gözden geçiren, operasyonu kendi mantığı içinde çözmeden ve özel önlemler ve testler yolunda ilerlemeden ilişkiler geliştirmeyen bir anlayışa, pratiğe sahip misiniz?
Eğer polisin gözü önündeyseniz, "yoklama çekmek" için yapılan takiplerle yüz yüze geleceğinizin, "göz önünde olmayan" birileriyle görüştüğünüz varsayılıyorsa, işyeri veya evinizden ayrıldığınızda çok sistemli takiplere maruz kalacağınızın ayırdında bir titizlikle hareket ediyor musunuz? Eğer buluşmalarınız önemseniyorsa bazen aylarca sistematik bir denetime tabi tutulacağınızı, bu işe (veya size) ayrılmış özel görevlilerin olabileceğini hesaplıyor musunuz?
Randevu yerindeki, çevresindeki çok da "yerinde değilmiş" gibi duran araçlara, aykırı satıcılara, elektrik ve su kontrolörlerine, fotoğraf çekenlere, çevrenizde birbiriyle işaretleşenlere dikkat edecek bir özene ve rahatlığa sahip misiniz?
Bulunduğunuz taşıttan indiğiniz durakta durup adam indiren özel veya ticari taksi, okul taşıtı türünden araçlara ve inen şahsa karşı refleksleriniz işlemeye devam ediyor mu?
Takibin yirmidört saat ve her gün sürmediği, bazen takipçinin planı, bazen de sizin iradi çabanız sonucu sona eren takibin, gidip geldiğiniz saptanan bir evden, dükkândan, randevu bölgesinden, sık sık telefon ettiğiniz kulübe çevrelerinde şu ya da bu kadar gün sonra yeniden başlayacağı bilinciyle, takibin kaynağı üzerine iyice düşünüyor, sonuçlara ulaşmaya çalışıyor ve güvenlikli sayılmaz diye düşündüğünüz mekânlar ve bireylerle ilişkiyi hiç olmazsa bir dönem yeniden düzenliyor, ilgili kişilerin durumu test etmesini sağlıyor musunuz?
Yaşanan takipler ve tüm takip belirtileri (bazı durumlarda 'hisleri') üzerinde ciddiyetle düşünüyor; "takip-sızma-operasyon” konularında veriler ve emareler olup olmadığını her düzenli organ toplantısının gündemlerinden biri haline getiriyor musunuz? Bir başka ifadeyle "devrimci çalışmanın güvenliği" sorununu, önemli gündem maddelerinden biri olarak kabul etme ve ele alma konusunda bir alışkanlık kazandınız mı? Bir üst organla bu konu da düzenli bilgi ve deney alışverişinde bulunuyor musunuz? Yaşanmış deneyleri tüm partiye mal etme konusunda iradi davranıyor musunuz?
Örnekler çoğaltılabilir. Fakat her derde deva bir davranış veya önlemler reçetesi yazmak ne mümkün ne de gerçekçidir. Kavranacak halka iki karşıt iradenin birbirini yok etmek üzere şiddetli bir mücadeleye girdiği ve devrimci iradenin, yarattığı sayısız üstünlükle bu savaşı bizim kazanmamızın tümüyle olanaklı olduğudur. Düşmanın başarılarının bizim hatalarımız üzerinde yükseldiğine dair örneklerin işin esasını teşkil etmesi bunun bir başka noktadan doğrulanmasıdır.
Tam da burada, partinin, profesyonel devrimciliğin yükseltilmesi, kolektife böyle bir gerçekliğin damgasını vurması gerektiği perspektifi hatırlanmalıdır. Bu durumda, profesyonel devrimciliğin koşullarından biri olarak "siyasi polise karşı mücadele sanatında ustalaşmak" isteğinin isabeti ve yaşamsal önemi daha iyi anlaşılacaktır.
Önlemler, düşmanın, pek çoğunu yazı içinde sunduğumuz yöntemlerinin tanınması ve bunlara ekleyebileceği muhtemel biçimler üzerine kafa yorulması yoluyla geliştirilip sağlamlaştırılacaktır. Bu ise, kendisinin yüz yüze geldikleriyle yetinmeden, devrimci harekete ait ders ve deneylerin, parti tarafından merkezileştirilmesinin ve örgütlerine mal edilmesinin hayati önemini gösterir.
Bu mat etmenin pratik bir sorun olduğu, örgütsel kuralların ve denetimin tavizsiz uygulanması dışında sağlanamayacağı kendiliğinden anlaşılırdır. İşte bu işlerlik içinde, sorun tek tek parti işçileri açısından ele alındığında belirtilebilmelidir ki, bu kadar etkili hale gelmiş ve düşman iradeyi oluşturan en önemli öge olma ya yüz tutmuş takip sorunun da, parti işçisinin zaferi, ancak devrimci yaşam tarzı temelinde, gizli örgütlenmenin olmazsa olmaz kurallarını pratikleştirme yoluyla, siyasi polisin yöntemlerini izleme, tanıma ve kendini bunları aşacak biçimde yeniden konumlandırmaya bağlıdır.
Bölümü noktalarken konuyla ilgisi içinde iki sorunu vurgulamalıyız.
1) Kaldıkları eve işleri nedeniyle bir ya da bir kaç gün gitmeyen aktivistler, o süre içinde evde kalan yoldaşla dışarıda görüşmeden eve gitmeme alışkanlığını geliştirmelidir. Takip ve diğer nedenlerle, polisin evi bulmuş olma olasılığı ve yanı sıra evde kalmadığı süre içinde şehir dışına gidip gelenlerin takip testlerinin daha özenli biçimde yapılması ihtiyacı, eve gitmeden önce sokakta görüşme alışkanlığını koşullandırmalıdır.
2) Polisin takip yoluyla devrimci aktivistlerin kaldığı evlere ulaşıp, bunlardan bazılarına girdiği, değişik devrimci örgütlerin maruz kaldığı operasyonlarca kanıtlanan bir gerçektir.
Bu çerçevede önlem olarak;
a) Hiçbir örgütsel belge, evi araştıran düşmanın bulabileceği şekilde "ortada" bırakılmamalı, önem derecesine göre değişik özel zulalarda muhafaza edilmeli, bu zulalara dokunulup dokunulmadığını anlayacak "tuzaklar" kurulmalıdır.
b) Dizgi işlerinin yapıldığı ya da az çok "sürekli" tarzda açıkta ve zula sorunuyla çözülemeyecek belgelerin, malzemelerin bulunduğu bazı özel evlerde günde yirmidört saat bir nöbetçi bulundurulmalıdır. Kurumlaşmalar bu durum göz önüne alınarak düzenlenmelidir.
Diğerlerinde olduğu gibi, dikkat çekilen bu son sorunda da dükkân tipi yerler için, kendi özgüllüğüne uygun önlemler alınmalıdır.
Takip sorununda belirtilen tüm bu örgütsel ve bireysel önlemlerden ayrı olarak, düşmana en öldürücü darbenin, partinin bağrında yaşadığı dünyanın genişlemesi, bir başka deyişle kitleselleşme yoluyla vurulacağı da, son bir not olarak kaydedilmelidir. Açıktır ki binleri, onbinleri takip edemezsiniz. Onbinlerin içinde "eriyen" iddialı, savaş gerçeğine uygun ve kurallı yaşayan bir partinin takip kapanında tüketilmesi, asla başarılamayacak boş bir hayal olarak kalacaktır.
Haberleşme Araçları
Telefon, devrimci aktivistlerin en yaygın kullandığı haberleşme aracıdır. Öyle ki, randevular ve güvenlik kontrolü konusunda sağladığı kolaylıklar nedeniyle, telefon, günlük çalışmanın bir parçası haline gelmiş ve ne yazık ki yapılan ilkesizliklerin sonucu olarak, düşmanın dolaylı yedekleri arasına girmiştir. Haberleşmede daha az olmakla birlikte, mektup ve telsize de başvurulmaktadır.
Son söylenecek olanı ilk söylemek gerekirse, bu araçların hiçbirinin güvenli olmadığını vurgulamalıyız.
Daha önce sözünü ettiğimiz "Gerilla" adlı, kontrgerilla eğitim kitabında henüz 1973'te şunlar yazılıdır:
"Çağımızın bugünkü olanakları, telsiz, telefon, zarflama usulü haberleşmenin kontrol altına alınmasını mümkün hale getirmiştir. Postaya verilen bir mektubun açılarak deşifre edilmesi, bir telefon konuşmasının "saplama" yapılmak, bir telsiz konuşmasının dalga boyu ve frekans saptanmak suretiyle dinlenebilmesi günlük yaşayışta olağan işlerdendir."
Mektupların açılıp deşifre edilmesi konusunda Eymür "Analiz" adlı anı kitabında şunları yazıyor:
"Hedef ülkelere gelen-giden mektuplar sansüre tabi tutuluyordu." (s. 57)
"Hazret (MİT'in Arapça mektup deşifrasyon görevlisi -bn.) gürlerce uğraştı ve inatla çalıştı. Binlerce mektubu kontrol edip, sonunda aradığını bulmuştu. Takma isimle yazılan istihbari mektuplar, Suriye'de bulunan yakınlarına sıradan mektuplar gönderen Şerafettin Eyüp'e aitti. Hazret her gün gelip binlerce mektup arasından, takma isimle yollanan yazı karakterine uygun bir mektup bulmuştu." (s.58)
Aktardıklarımız, faşist rejimin kadrolarının, işlerini ve düşmanlarını ne kadar ciddiye aldığını görmek, pek çok adamsendeci, işin kolayına kaçıcı tutumun polisin bilgi hanesini ve takip imkânlarını güçlendirdiğini kavramak bakımından yeterince öğreticidir.
O halde zarflama yöntemiyle yapılan "haberleşmede", "yazılanların" bir kopyasının polis arşivine girdiğinin bilincinde olarak hareket etmek her devrimci aktivistin başta gelen görevlerindendir. Posta yolunu kullananların, "örgüt sırrı" veya polis için ipucu sayılabilecek hiçbir konuda bu yöntemi tercih etmemesi, ne denli güç ve zahmetli olursa olsun kendine farklı yollar bulması bir zorunluluktur.
Burada üzerinde en fazla durulması gereken araç ise, sözcüğün gerçek anlamında devrimcilerin "baş belası", polis istihbarat şubelerinin ise en büyük yardımcısı haline gelmiş olan telefondur.
İç ya da uluslararası telefonların kullanımındaki yoğunluk, cep telefonlarına verilen güvenirlik payesi, pek çok takibin, yer saptanmasının ve yakalanmanın yolunu açmıştır.
Biliyoruz ki polis aynı anda onbinlerce telefonu dinleme ve kaydetmeyi sağlayacak teknik imkânlara sahiptir, belirli bir süreyi aşan konuşmaları kaydından dinleyeceği uyarıcı sistemlerle ve yine bazı sözcüklerin kullanıldığı görüşmelerden gecikmeksizin haberdar olabileceği elektronik donanımlarla çalışıyor.
Gün boyu dinlenen telefonların yanı sıra, diğerlerini de otomatik kayda almakla kalmıyor, bahsettiğimiz türden yöntemlerle ayıklıyor ve özel kontroller geliştiriyor. Tüm bu çatışmalar için Emniyet Müdürlüğü'nün uzman bir dinleme örgütü kurduğu biliniyor.
Dinlenilemeyecek telefon yoktur. Bu gerçek daima hatırda tutulmalıdır.
'97 sonunda günlük basında, İsviçre'de, aranan bir cep telefonunun yerinin, karşıdaki açmasa bile bulunabildiği yönünde çıkan haberler de gösteriyor ki, dikkatli ve ilkeli kullanılmadığı her durumda bu araç, her an elimizde patlayacak bir bombadan farksızdır.
Bu hususta nelere dikkat edilmelidir?
En başta yapılması gereken telefon yoluyla yapılan görüşme ve haberleşmelerin en alt düzeye çekilmesi ve kullanıcıların sayısının sınırlanmasıdır.
İkincisi, kalınan mekânları bir yana bırakalım, gidip gelinen yerlerdeki sabit telefonlar üçüncü kişilerle görüşmelerde kesinlikle kullanılmamalı; bu tarz bir ilkeli kullanımda, güvenlikten kaynaklı zorunluluklarla sınırlandırılmalıdır.
Üçüncüsü, yurtdışı telefonlarında:
a) Kural olarak aynı telefon ikiden fazla kişi tarafından kullanılmamalı,
b) Randevu işlerinde başvurulan telefonlar her tür politik konuşma ve görüşmeye kapalı tutulmalı,
c) Cep ya da sabit, hangi türden olursa ol sun, bu telefonlar yurt dışında faaliyet yürüten insanların oradaki başka aktivistlerle haberleşmelerine açık olmamalı, numarası gizli tutulmalı,
d) Randevuların iletilmesine aracılık edecek olanlar, bu görevi layıkıyla ve en titiz tarzda yerine getirecekler arasından seçilmelidir.
Cep telefonu taşıyan ve yaşadığımız topraklarda faaliyet yürüten aktivistler, bu aracı, kaldıkları veya gidip geldikleri sabit yerlerde ve çevresinde kesinlikle kullanmamalı; nispeten uzun politik konuşmalar için ise, normal ilişkiler içinde uğramadıkları bölgeleri tercih etmelidirler.
Cep telefonlarından ve kulübelerden uzun konuşmalar yapılmamalı, kapatıp yeniden açma yöntemi izlenmelidir.
Kulübeler kullanıldığında aynı bölgelere hapsolunmamalı, aksi halde aranılan telefonun dinlendiği koşullarda hem bölgenin, hem de aynı kulübeden telefon ediliyorsa, bu noktanın tespit edileceği unutulmamalıdır.
Kulübelerden telefon edilirken takip sorununa dikkat edilmeli, görüşmeden sonra alınan bazı önlemlerin yetmediği, takipçinin yüzlerce metre uzakta durup görüşme saat ve dakikasını saptadığı, sonra da ilgili kulübenin numarasını vererek görüşülen numarayı ve konuşmayı PTT kayıtlarından öğrenebildiği hesaba katılmalıdır.
Yurtdışı telefonlarında aracı görevli, arayanları seslerinden tanımayı başarmalı, emin olmak için kendince yöntemler geliştirmelidir. Çünkü saptanan telefon ve randevu yerleri üzerinden polisin tuzak mesaj veya randevu bırakması tümüyle olanaklıdır.
Öncü kolektifler kastedilirken kullanılan, "aile", "şirket" vb. pek çok sözcüğün polis tarafından bilindiği hatırda tutulmalı, doğal konuşmaya uygun yeni kelimeler saptanmalı ve bunlar zaman zaman yenilenmelidir.
Kuryelerde asla gerçeğe yakın bir geliş tarihi verilmemeli, iletecekleri "emanetler" konusunda hiçbir açıklamada bulunulmamalı, bütün bu konularda belirli periyodlarla değiştirilen şifreler kullanılmalı, "emanetler" konusu, kurye ile muhatabı görüştükten sonra, muhatabının vereceği bilgiler üzerinden denetlenmelidir.
Kuryeye verilen randevu yeri ve yedeği her ne pahasına olursa olsun telefonların konusu yapılmamalı, görüşme nokta veya mekânları kuryeye iyice kavratılmalıdır. Kuryelerin takip konusunda eğitime tabi tutulması sorunu ciddiyetle ele alınmalıdır.
Siyasi polisin da ha önceki yıllarda, gözaltı saldırılarında ele geçirdiği telefon kartları sayesinde pek çok numarayı öğrendiği devrimci hareketin tecrübeleri arasındadır. Sonra ki dönem de bundan kaçınılmışsa da telefonların, basit şifrelerle, hatta düpedüz şifresiz olarak üstte taşınması veya evlerde işyerlerinde zulalanmadan tutulması ağır hatsından kurtulunduğuna dair güven verici, kalcı bir düzey yakalanamamıştır.
Bu sorunun aşılması için, telefon numaraları şifrelenmekle kalmamalı, iki parça halinde muhafaza edilmeli, sokakta gerek olacak telefon numarası, bulunduğu mekân ezberlenerek dışarı çıkılmalıdır. Genel olarak; tercih edilecek olan ise telefon numaraların hafızada tutulması, hiç yazılmamasıdır.