Güney Kore İşçi Sınıfı Hareketi’nin “Gecikmiş Yükselişi”

Hochul Sonn*
Çeviren: Hakan Deniz

Güney Kore, genellikle, bir zamanların yardıma muhtaç ülkesinin en başarılı NİC’lerden (1) birine dönüşümünden sözeden, ekonomik başarı hikayesi olarak tanınır. Fakat bu başarının, dünyanın en uzun çalışma saatleri ve dünyanın en yüksek iş kazası oranı ile örneklenebilen, Kore işçi sınıfının acımasızca sömürüsü sayesinde olanaklı kılındığına, yorumcuların çok azı dikkat eder. “Zayıf işçi sınıfı” ve Kore’de sınıfsal politikanın yokluğu bu aşırı sömürüyü kolaylaştırdı.

Buna rağmen, 1980’lerden itibaren G. Kore işçi hareketi hızla gelişti. Sonunda, devletin ve sermayenin şiddetli baskılarına rağmen, bağımsız ve ilerici fakat yasadışı sendikaların uzun zamandır beklenilen ulusal konfederasyonu KCTU (Korean Confederation of Trade Unios=Kore İşçi Sendikaları Konfederasyonu) 1995’te kuruldu. Bütün dünyanın bildiği gibi, bu yeni güçlenen hareket ile hükümetin “neoliberal” politikalarının çatışması, Kore tarihindeki ilk genel greve yol açarak hükümetin fiili yenilgisi ile sonuçlandı.

Tarihsel Zemin

Genelde ilerici hareketler ve özellikle işçi hareketi açısından bir çeşit “Kore istisnası” vardır. G. Kore, iki yönden istisnadır. Bu tür hareketlerin “geçmişteki yokluğu” ve “gecikmiş yükselişi”.

3. Dünya standartlarına göre değerlendirildiğinde bile, G. Kore işçi hareketi 1980’lere kadar istisnai düzeyde zayıftı. İşçi hareketleri komünizmle bir tutuluyordu ve “sınıf” kelimesi akademik alanda dahi yasaktı. Bunun bir kaç nedeni var.

1.Kore savaşı ve ulusun bunun ardından gelen bölünüşünün sonucu olarak ideolojik mücadele alanının aşırı ölçüde darlığı.

2.Sendikalar üzerindeki devlet baskısı ve “devlet korporosyoncusu” kontrol.

3.Sanayinin esas olarak küçük fabrikalara dayalı biçimlenişi nedeniyle işçi sınıfının dağınıklığı.

Ulus çapındaki eğitim tutkusunun sonucu olan yüksek düzeydeki toplumsal hareketlilik ve sınıftaki buna bağlı bireycileşme.

Fakat, 1980’lerin başında birşeyler değişmeye başladı. 1980’de, Cumhurbaşkanı Park suikastı ardından gelen birkaç aşamalı askeri darbe sırasında, ordunun resmi rakamlarla 200, fakat iddialara göre 2000 sivili öldürdüğü Kwangju katliamı, G. Kore’deki radikal hareketleri Kore savaşından bu yana ilk kez canlandırdı. Sonuç özellikle öğrenciler arasında ani bir “Marksizm patlaması”(2) ve radikal hareketler oldu.

Bu hareketler, 1970’lerin ağır, sanayileşmesi ile yeni ortaya çıkan işçi sınıfı içinde yavaşça yayıldı. Küçük fabrikaların baskın olduğu dönemdeki parçalanmış işçi sınıfının aksine, sanayinin yeni koşullarında yüksek derecede yoğunlaşmış bütün ekonomiyi felç edebilecek stratejik güce sahip, fakat “premodern” iş ilişkileri ve koşullarının acısını çeken bir sınıf ortaya çıktı.

Bu yüzden, özellikle Sovyet blokunun çöküşünden sonra dünyanın birçok yerinde marksizm benzeri görülmemiş bir kriz içindeyken, G. Kore’de marksizm de işçi sınıfı hareketi de benzeri görülmemiş bir “patlama” ve “yükseliş” yaşadı. Özellikle, askeri hükümetin egemenliğini sürdürme planına muhalefet eden 1987’deki Haziran Halk Hareketi ile kazanılan “demokratikleşme” bu eğilimi hızlandırdı. Baskıcı devlet aygıtının zayıflaması, Kore işçi sınıfının uzun sessizliğini kırıp tüm ülkede sokakları doldurduğu tarihi Büyük Temmuz-Ağustos İşçi Hareketi’ni ateşledi.

Bu hareket kısmen, asıl derdi “düzen” ve “ekonomi” olan orta sınıfın düşmanca yaklaşımı yüzünden yenildi. Fakat yenilginin asıl nedeni işçi hareketinde merkezi bir örgütlenme ve önderliğin olmamasıydı. Hareketin kendisi yeni bir sendikal önderliği ortaya çıkardı. Yeni önderler, insanlık dışı iş koşullarına karşı mücadelede yasal sınırları aşmayı ve bazen şiddet içeren, öz savunma biçimlerini kullanmayı da içeren “militan sendikacılık” dedikleri yolu benimsediler. Bu yeni militanlık, Amerikan Askeri Yönetimi’nin Japon sömürgeciliğinden kurtuluşun ardından tabandaki solcu sendikaları etkisizleştirmek için örgütlediği ve tarihi boyunca sadece hükümet tarafından kontrol edilmekle kalmayıp aynı zamanda diktatörlüğü destekleyen FKTU’nun (Kore İşçi Sendikaları Federasyonu Federation of Korean Trade Unions) uzlaşmacı ve bağımlı yaklaşımı ile keskin bir zıtlık oluşturdu.

Örneğin, “militan sendikacılık”, Kore’deki en büyük fabrikalardan biri olan Hyundai Ağır Sanayi’sinde devletin şiddetli baskısına karşı her yıl tekrarlanan grevlere yol açtı. Her seferinde devletin yanıtı, onbinden fazla özel görev kuvveti polisini kullanmak ve sadece kara değil, deniz gücü ve helikopterleri de harekete geçirerek bilinen çok yönlü ve büyük askeri operasyonlar yapmak oldu.

1989’da yasadışı demokratik sendikaların önderliği, sendikalar arası bölgesel dayanışmanın yalnızca aynı sektördeki sendikaların dayanışmasından çok daha etkili olduğunu kavrayarak, polis baskısına karşı mücadele etmek için bölgesel temelde örgütlenen Demokratik Sendikalar Ulusal Konseyi’ni kurdu. KCTU, bu konseyden ortaya çıktı.

Sovyet Bloku 1987’de çökmeye başladığında, doğal olarak radikal hareketler her yerde bu ters akıntının sıkıntılarını yaşarken Güney Kore’de bunun etkileri bir ölçüde ertelendi. 1990’a kadar, birçok eylemci ve ilerici aydın Perestroykanın sosyalizmi güçlendirdiğine inanıyordu. Fakat askeri darbenin başarısızlığı (‘91 yazındaki başarısız “Kızılordu darbesi”ni kastediyor çn.) ve Sovyetler Birliği”nin 1991’deki çöküşü, Koreli radikal hareketlerin en azından, marksist bir yeraltı partisi ve açık bir sosyalist parti kurma çabalarının genç alevleri üzerinde, soğuk duş etkisi yaptı. Birçok önder, özellikle de aydınlar, açık beyanatlarla hareketi terketti. Fakat işçi sınıfı hareketi farklıydı. Sovyetler Birliği’nin çöküşü yeni sendikal militanlığı bastırmadı. Çünkü, işçi hareketinin dayandığı temel, Sovyetler Birliği’nin ya da dogmatik marksizm-leninizmin varlığı değil, Kore kapitalizminin çıplak gerçekliğiydi.

Tekelci sermayenin ve sözde “demokratik” ve “sivil” hükümetin vahşi baskısına rağmen, bu yeni işçi hareketi birçok kahramanca direnişi başarıyla örgütledi ve kilit sanayi dallarında etkisini genişletti. Sonunda, 1995’te Kore’li işçiler FKTU karşısında, daha önce benzeri bulunmayan KCTU’yu, yalnızca demokratik bir işçi hareketi değil, aynı zamanda “gerçekten demokratik bir toplum” yaratma platformuyla kurdular. Böylece, Kore’de ilk kez bağımsız bir sendika federasyonu oluştu.

Genel grev sürecinde KCTU’nun yaklaşık bin sendikaya bağlı yarım milyon üyesi varken, daha eski olan FKTU’nun 1,2 milyon üyesi vardı. Fakat KCTU Kore’nin üç can alıcı sanayi dalında tüm kontrolü elinde tutuyordu. Otomotiv, gemi inşası ve ağır sanayi. Bunun yanında, toplu taşımacılık ile hastaneler, medya ve araştırma enstitüleri gibi kilit önemdeki beyaz yakalı işçiler arasında.

Tarihi Genel Greve Sebep Neydi?

Kore’deki son genel grevi anlayabilmek için, Güney Kore iş ilişkileri hakkında temel bilgilere sahip olmak gerekir. Kore çalışma yasalarında da (iş hukuku çn.) işçilerin temel haklarını sınırlayan birçok premodern, antidemokratik madde vardı. Bunların tipik örnekleri “dört yasak”tır... 1) İş uyuşmazlıklarında “üçüncü kişilerin müdahalesi” yasağı, 2. Hükümet kontrolündeki antidemokratik FKTU’ya tekelci bir egemenlik sağlayan birden çok sendikanın yasaklanışı, 3) Memurlara ve öğretmenlere örgütlenme yasağı, 4) Sendikaların politik etkinliklerde bulunması yasağı.

KTCU önderliğindeki Kore işçi sınıfı bu insanlık dışı sistemi demokratikleştirmek için çok sayıda direniş gerçekleştirdi. Hükümet, sadece antidemokratik iş yasalarını değil, kötü ünlü Ulusal Güvenlik Yasası gibi başka kanunları da kullanarak bu direnişleri bastırdı. Bugünkü rejimde, cezaevlerindeki siyasi mahkumların en büyük bölümünü işçilerin oluşturması gerçeği bu durumu açıkça ortaya koyuyor.

Fakat, iş uyuşmazlıklarının ekonomik ve toplumsal zararları hızla yükselerek rejimin bunları daha fazla sürdüremeyeceği bir noktaya vardı. Bu problemi çözmek amacıyla, bugünkü sivil hükümet, 1993’deki ilk döneminde büyük bir reform planının parçası olarak çalışma reformu yapmayı denedi. Sermaye özellikle de Kore’nin aile mülkiyetindeki Konglamera’ları (3) olan CHAEBOL’lar buna, yatırım yapmayı reddederek “sermaye grevi” ile karşılık verdi. Sonuçta, ekonomi zayıfladı. Ve hükümet reformdan vazgeçerek işçilere karşı eski uygulamalarına geri döndü.

Bilindiği gibi, 1980’lerin ortalarına kadar Güney Kore, ucuz ve yüksek disiplinli işgücüne dayalı ihracata dönük sanayileşme ile sağlanan hızlı ekonomik büyümenin en başarılı örneklerinden biriydi. Fakat ‘80’lerin sonunda durum değişmeye başladı. Kore’nin “uluslararası rekabet gücü” işçi hareketindeki gelişimle hızla yükselen ücretler ve Güneydoğu Asya’da ortaya çıkan ikinci kuşak NİC’ler ile Çin’den kaynaklanan rekabet karşısında geriledi. Aynı zamanda ekonomik gelişmenin iki motoru olan devlet eliyle sanayileşme ve CHAEBOL yapısı büyüsünü kaybetmeye başladı. Aşırı devlet müdahalesi ve düzenlemesi olumsuz bir etkene dönüştü.

Tekil şirketlerden çok, aşırı derecede büyümüş CHAEBOL gruplarının rekabet gücüne dayanan ekonomi giderek daha da verimsizleşti. Sonunda, Uruguay Toplantısıyla belirginleşen globalizasyondaki ivmelenme büyük ölçüde ihracata dayalı Kore ekonomisinde yeni bir krize yol açtı.

Koreli kapitalistler, bu yapısal krizi aşmak için, esnek birikme olarak tanınan bir tür “bağımlı Post-Fordist birikim rejimi” olan “yeni iş idaresi stratejisi”ni (4) geliştirdiler. Ayrıca asıl amacının uluslararası rekabet gücünü artırmak olduğunu ileri sürerek, uluslararası neoliberalizmin Kore versiyonu olan Sekehwa’yı (tam globalizasyon politikası) devlet eliyle ortaya koydular. Böylece, devlet giderek daha fazla bir “kalkınmacı sivil diktatörlük”, daha açık söylemek gerekirse “önce uluslararası rekabet gücü, sonra demokrasi ve bölüşüm” sloganı ile desteklenmiş bir “uluslararası rekabet diktatörlüğü” biçimine dönüştü.

Bu girişimler, işçi sınıfının güçlü direnişi ile karşılaştı. Bu yüzden sermaye esnek birikim stratejisinin önünü açmak için iş kanunlarını değiştirmek zorunda kaldı. Son olarak globalizasyon politikasını uygulamak amacıyla OECD’ye katılma kararı, hükümeti asgari uluslararası normları sağlamak için eskimiş yasaları “modernleştirmeye” zorladı.

Bu çapraz ateşin basıncı altında, 1996 yazında, Kim rejim yasalarını birbirine zıt iki ayrı yönde düzeltmeye karar verdi. Uluslararası baskıları ve sınıfın taleplerini karşılamak için, memur ve öğretmenlerin örgütlenme hakkı hariç “Dört Yasak”ı kaldırarak “kolektif iş ilişkileri”nde reforma kalkıştı. Aynı zamanda, işten çıkarmayı (5) kolaylaştırarak, sözleşme dışı işçi (6) çalıştırılmasına izin vererek sermayeye “bireysel çalışma ilişkileri”ni sıkılaştırma olanağı tanımaya karar verdi.

Kapitalistlerin, Kore’de, işten çıkarma koşulları gibi bireysel iş ilişkilerinin gelişmiş ülkelerden daha “ileri” olduğu hakkındaki sızlanmaları sonucunda, Kore ve Batı arasındaki farklılık, yani Kore’de sosyal refahın çok yetersiz olması hiç dikkate alınmadan hükümet ikna edildi. Sosyal refah harcamalarının hükümet bütçesine oranı açısından Kore utanç verici bir düzeyde, dünya sıralamasında 132. sırada bulunuyor. Yeni çalışma yasasını emek ve sermayenin katılımı ve uzlaşması ile hazırlayarak devlet iş yaşamında Batı tarzı “demokratik toplumsal uzlaşma”yı uygulamaya koymayı umut etti.

Fakat, KCTU bunu, yeni bireysel iş ilişkilerini kabul edemeyeceği açıklamasıyla yanıtlarken, sermaye de yeni kolektif iş ilişkilerini reddetti. Yeni çalışma yasası tüm sınıf mücadelesinin savaş alanı haline geldi.

Genel Grev’de Ne Oldu?

İşçilerin de, sermayenin de onayını alamayınca devlet yasayı onların rızası olmadan değiştirmeye yöneldi. Bu sırada ekonomik kriz ağırlaştı. Ekonomik büyüme yavaşladı. Birçok şirket, özellikle de orta ve küçük ölçekli firmalar büyük oranda iflas etti. Aynı zamanda, ihracat geriledi ve ticaret açığı iyice büyüdü. Kore harikası buharlaşmış gibiydi.

Bu noktada, Kim Young-San hükümeti iki kilit konuda felaket denebilecek stratejik kararlar verdi. Ekonomik durumun kötüleşmesi ve Chaebol’ların çığlıkları, iktidar bloku içindeki reformcular karşısında “önce ekonomi” diyen neo-liberalleri güçlendirdi. Sonuç ise sermayenin talepleri karşılanırken çalışma yasalarındaki belirleyici yasakların kaldırılması reformunun ertelenmesiydi. Yeni yasa, zaten antidemokratik olan iş ilişkilerinde gerilemeyi ve sermayenin Kore işçi sınıfına karşı devlet destekli vahşi bir topyekün saldırısını temsil ediyordu.

İkinci karar da birincisi kadar önemliydi. Yaklaşan Başkanlık seçimleri ve yıllık toplusözleşme görüşmelerine bağlı bahar direnişleri yüzünden yakın gelecekte yasayı değiştirememenin korkusuyla, hükümet mümkün olan her yolu kullanarak yasayı 1996 sonundan önce çıkarmaya karar verdi. Dahası, yaklaşan Başkanlık seçimleri sırasında Ulusal Güvenlik Planlama Ajansı’nı (7) (KCIA’nın yeni adı) işlerliğe kavuşturmak amacıyla güçlü muhalefete rağmen, Başkan Kim YoungSan, Ulusal Güvenlik Planlama Ajansı yasasını yeni iş kanunu ile birlikte paket olarak çıkarmaya karar verdi. Bu yasa, Kim’in göreve geldiği ilk yıllardaki siyasal reformlar sırasında yetkilerini elinden aldığı, insan hakları ihlalleriyle kötü bir ün yapmış olan bu gizli ajansı yeniden kuracaktı.

Sınıfın tepkilerinden çekinen hükümet, yeni iş yasası taslağını kendi milletvekillerinden bile gizli tuttu. Dahası, önceden hükümetin taslağına siyasi tutuculukları ve yaklaşan seçimde Chaebol’ların gücünden korkmaları nedeniyle çok sınırlı düzeyde karşı koyan muhalefet partileri aniden tavır değiştirdiler. Politik inisiyatifi ele alma çabasıyla ve işçi sınıfına özel bir jest olarak yasanın 1997’den önce çıkmasına karşı çıktılar. Bu değişim, hükümeti iki antidemokratik yasayı gizli askeri operasyonlar gibi yönetilen bir “kaçak oturum” ile basına ve muhalefet partilerine önceden haber bile vermeksizin 26 Aralık’ın ilk saatlerinde yasalaştırmaya zorladı.

Hükümetin bu küstahça tutumu patlamaya hazır barut fıçısını ateşledi. Öncesinde defalarca genel grev tehdidinde bulunan KCTU, genel greve gideceğini açıkladı. Birçokları sonuçtan çeşitli nedenlerle kaygı duyuyordu. Kitlenin başındaki KCTU önderliği daha önce denenmemişti. Tatil sezonu nedeniyle zamanlama avantajı yoktu. Ekonomik durumun kötü olması yüzünden kamuoyunun sınıfa karşı tavır alması olasılığı kaygılandırıyordu. Bu nedenle, KCTU önderliği “esnek bir strateji” uygulamaya karar verdi. Topyekün bir savaş yerine bir tür vur-kaç taktiği olarak çok aşamalı bir genel grev planladı.

Sonuç umulandan çok daha başarılıydı. Kitle anında yanıt verdi. Aslında, öfke yüklü işçiler esnek stratejiyi sert bir şekilde fazla uzlaşmacı olmakla eleştirdiler. Bu yönüyle, grevi somut olarak başlatmakta (KCTU’nun devlet baskısı ile tümden yok olabileceği korkusu ile) çekingen davranan genç önderliği, son anda greve zorlayan kitleler oldu. Bunun yanında, FKTU da kitlelerden tecrit olmamak için kendi genel grevini başlatarak greve katıldı. Kim rejiminde düşüş içinde olan halk hareketleri de hızla canlandı.

İki antidemokratik yasaya karşı ulusal bir cephe örgütlendi ve sadece halk kesimleri değil, “sivil örgütlenmeler” (8) (orta sınıf temelli toplumsal hareketlerin bir Kore versiyonu) de bu cepheye katıldı. “Sıradan vatandaşlar”, özellikle de grevlere düşmanca yaklaşan genelde tutucu “yeni orta sınıf’, yeni çalışma yasasının iş güvencesini yok etmesi yüzünden bu seferki grevi destekledi. Polisin şiddetli müdahalelerine rağmen hükümeti teşhir etmek için ülkenin her yerinde her gün büyük gösteriler düzenlendi. Temel sanayi dalları felç oldu. Devletin otoritesi neredeyse felç oldu. Kamuoyu, hükümeti şaşkına çevirdi. Yabancı demokratik hareketler ve işçi hareketlerinden uluslararası dayanışma yağdı. Bu yüzden yasaya aykırı davranışların cezalandırılacağına dair peş peşe uyarılarına rağmen, halka açık bir yerde yaptıkları açlık grevi merkezinden genel grevi yöneten KCTU önderlerini hükümet tutuklayamadı.

Duraklamalarla 20 gün süren grevin üç aşaması boyunca KCTU önderliğindeki 528 sendikadan 400 binden fazla işçi bir kereden fazla ve günlük ortalama olarak her gün 168 sendikadan 190 bin işçi greve katıldı. Grevlere ve kitle gösterilerine katılanların toplam sayısı sırasıyla 3.6 ve 1.1 milyonu buldu. FKTU’nun sayıları da bunlara eklendiğinde rakamlar ikiye katlanabilir. Ancak, KCTU ile rekabet edebilmek için resmi sayıları abarttığından, verilerinin güvenirliğinden emin olan yalnızca FKTU. Bunların yanından 22 ülkede destek gösterileri ve çeşitli yabancı işçi örgütlerinin 223 dayanışma mesajı var.

En sonunda, grevin önceden duyurulan

aşamasından hemen önce, Başkan utanç verici bir özür dileyişle hatasını kabul ettiği ve çalışma yasasının yeniden ele alınacağına söz verdiği bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Bu işçi sınıfına fiili bir teslim oluştu.

Grevin Olumsuzluğu

Yanan kıvılcımlar hala var. KCTU, savaşın daha bitmediğini söylüyor. Fakat artık durum netleşti, savaş fiilen sona erdi. Kesin olmasa da geçici bir bilanço çıkarmasının vakti geldi. Söz verildiği gibi, hükümet muhalefet partileriyle görüşerek iş yasasını düzeltti. Sonuç hükümetin ilk taslağına benziyor. Dört yasak, memur ve öğretmenlerin örgütlenme hakkı hariç kaldırılıyor. Bu nedenle KCTU, Kore işçi sınıfının sadece fiili değil resmi temsilcisi haline geldi. Sendikaların FKTU’dan KCTU’ya geçişi çoktan başladı. Aynı zamanda küçük sınırlamalarla sermayenin isteklerinin çoğu da karşılandı. Demokrasi kampında yer alanların birçoğu savaşımın yoğunluğu karşısında kazanımın çok az olduğuna inanıyor.

Başkan’ın, iş yasalarını muhalefet partileriyle görüşerek yeniden düzeltme sözünden sonra KCTU önderleri açlık grevini bitirdi ve greve devam etme planını geri çekti. Fakat düzeltilen yasaların işçileri tatmin etmemesi ve bireysel çalışma ilişkilerinin kötüleştirilmesi halinde yeni bir grev yapma tehdidinde de bulundular. Beklenildiği gibi, partilerin bir aylık görüşmeleri sonucunda ortaya çıkan yasa hayal kırıcıydı. KCTU, yasanın Ulusal Meclis’ten geçmesi durumunda dördüncü genel greve gideceğini bildirdi. Fakat, büyük bir CHAEBOL’un iflası ve bununla bağlantılı dev mali skandal ile birlikte üst düzeydeki bir Kuzey Kore’li yöneticinin siyasi ilticası gibi, beklenmedik olaylarla şekillenen yeni politik konjonktür, KCTU’yu bir kez daha sözünden vazgeçmeye zorladı. Yeni iş yasasının değiştirilmesi için savaşımı, yazın yapılan yıllık toplusözleşme görüşmeleri döneminde yürütmeye karar verdi.

Altın fırsat ve hareketin itilimi kaybedilmişti. Başkan’ın yasayı yeniden yapma sözünden sonra, grevi erteleme kararının can alıcı bir taktik hata olduğu ortaya çıktı. KCTU’nun, grevin 4. aşamasını başlatma tehdidini ilk geri çekişinden sonraki bir ayda konjonktür ikinci geri adımı da zorlayacak yönde değişti. KCTU, en başta grevi erteleyerek avantajını elden kaçırmasaydı sonuç hükümet ve sermayenin tam teslimiyeti olabilirdi. Bu başarılamasa bile, kaba kuvvet karşısında “kahramanca bir görkemli son”un yakın gelecekte -muhtemelen yaklaşan Başkanlık seçiminde bir işçi sınıfı adayı çıkarılmasıyla hareketin yeniden yükselişi ile sonuçlanması çok güçlü bir olasılıktı. “Demir tavında dövülür” basit gerçeğini unutarak KCTU önderliği fırsat elindeyken son darbeyi indirmeyi başaramadı.

Kazanımlar, Tehlikeler, Görevler (9)

Yine de, bu durum grevin taşıdığı tarihsel önemi azaltmaz. Bunun Kore tarihindeki ilk genel grev, özellikle de politik bir genel grev olması gerçeği tarihsel olarak çok önemlidir. Ayrıca, Kore tarihinde ilk kez, Kore işçi sınıfı devlet ve sermayenin topyekün bir saldırısını yenilgiye uğratmayı başardı. Bugüne kadar işçi sınıfı hareketinin görülmedik düzeyde zayıf olduğu bir ülkede kazanıldığını gözönüne alırsak bu zaferin daha da önemli olduğu görülür. Kore aynı zamanda, dışa dönük ekonomik yapısı nedeniyle sermaye tarafından özellikle metropollerde yapısal krizi gidermek için geliştirilen globalizasyon stratejisinden ileri düzeyde zarar gören bir ülkedir. Kore’deki sınıf mücadelesi böylece, ulusal ölçekteki mücadelelerin globalizasyon çağında etkisiz ve hatta gündem dışı olduğundan söz eden alışılmış düşünceye meydan okudu.

Grev, burjuva politikası hakkında işçi sınıfının gözünü açarak ve sınıfı, kendini politik olarak örgütleme acil gereksinimini kavramaya zorlayarak işçi sınıfı hareketinin “tam gelişiminde” (olgunlaşmasına çn.) en az 10 yıl kazandırdı. Bununla da kalmayarak demokratik savaşın içindeki diğer halk güçleri üzerinde ulusal düzeyde önderliğini sergileyerek Kore işçi sınıfı ilk defa olarak dar “ortak” çıkarlarını ifade etmenin ötesine geçti ve kendi sınıfı çıkarları genel olarak halkın çıkarları olarak kavranılan bir tür “hegemon” sınıf olarak davranmaya başladı. Bunun bir sonucu olarak, yakın zamanda yapılan ulusal düzeydeki bir araştırmaya yanıt veren seçmenlerin % 40’tan fazlası, Aralık’taki Başkanlık seçiminde KCTU Başkanı’na oy verebileceğini söyledi. Son olarak bu grev, sermayenin küreselleşmesine ve uluslararası neoliberalizme karşı savaşmak için işçi sınıfının uluslararası ittifakı (dayanışması, birlikteliği çn.), yani “tabandan küreselleşme” yolunda önemli bir dayanak noktası oldu.

Aynı zamanda, G. Kore işçi hareketi birçok tehlike ile karşı karşıya. Aşırı iyimserlikten uzak durmalıyız. KCTU’nun “endüstriyel korporatizm” ve “işletme sendikacılığı” (10) tuzaklarına yakalanarak yeni bir CIO olması tehlikesi var. Yeni çalışma yasasının iş güvencesini kaldırması nedeniyle Kore işçi sınıfı bireycileşme tehlikesiyle karşı karşıya. Küreselleşmenin basıncı ve zayıflamış bir ekonomi işçileri “önce ekonomik canlanma” ya da “önce firmayı kurtarmak” propagandasına onay vermeye itebilir. Bunun yanında, özellikle Kuzey Kore’deki kötü ekonomik durum gözönüne alınırsa, Koreli işçiler “kızıl kompleksi”nin ve “Kuzey Kore faktörü”nün üstesinden gelmek zorundalar. İşçi sınıfı kendini politik olarak örgütlemek için demokratikleşme sonrası Kore’de belirleyici siyasal ayrım olan bölgeciliği de yenmek zorunda. Politik olarak örgütlenme başarılsa bile, Batı sosyal demokrasisinde olduğu gibi burjuva politikasına eklemlenme tehlikesi pusuda bekliyor.

Sınırsız uluslararası rekabet çağının özellikle dezavantajlı koşullarında, geç harekete geçen Kore işçi sınıfının önünde belli başlı beş zorlu görev var. İlk olarak, işyerini demokratikleştirmek, çağdışı fabrika despotizmini kaldırmak zorunda. İkinci görev, “sivil toplum” düzeyinde birleşik bir işçi sınıfı yaratmak ve onun üzerinde hegemonyasını kurmak. Bunun için, KCTU ve FKTU, KCTU önderliği altında tek bir ulusal örgütte birleşmeli. Örgütlü işçi yüzdesinin düşüklüğünü dikkate alarak, birleşik sendika bir yandan kendini örgütlerken örgütsüz işçileri de örgütlemeli. İşçi sınıfı içindeki bölgesel, sektörel, firma temelinde, büyüklere karşı küçük firmalar şeklindeki çeşitli bölünmüşlüklerin üstesinden gelmeli. Üçüncüsü, Kore işçi sınıfı, politik olarak örgütlenmeli. Dördüncüsü, başka yerlerdeki işçi hareketleri gibi, daha radikal sosyalist bir bilinç geliştirmekle kitle bağlarını korumak arasındaki zorlu dengeyi korumanın bir yolunu bulmalı. Son olarak sermayenin küreselleşmesi ile başa çıkabilmek amacıyla uluslararası müttefikler edinmek için çok çaba harcamalı.

Geç harekete geçmiş olsa da, Güney Kore işçi sınıfı, sermayenin baskısından kurtulmuş insanca bir topluma doğru zorlu, fakat sağlam adımlar atıyor ve atmaya devam etmeli.

*Yazı, ABD’de yayınlanan Monthly Review dergisinin, Temmuz-Ağustos 1997 tarihli sayısından alınmıştır.

Hochul Sonn, Sogang Üniversitesi (Seul, G. Kore) Siyaset Bilimi bölümünde Profesör ve Kore İşçi Sınıfı Araştırmaları ve Politikası Enstitüsü Başkan yardımcısıdır.

Çeviriyle ilgili notlar

1 - NIC’ler: Yeni gelişmiş ülkeler

2 - Siyasal veya ekonomik bir mücadele olarak değil, eğitim yoluyla sınıf atlama anlamında.

3 - Yığışım, sermaye grubu ya da topluluğu, holding yakın kelimeler, ama tam karşılamıyor.

4 - Yeni yönetim stratejisi de denilebilir.

5 - “Geçici işten çıkarma”da (zorunlu ücretli izin gibi) buna dahil edilebilir.

6 - Sözleşmeli de olsa geçici (örneğin mevsimlik işçiler. “part-time” çalışma bu “irregular worker” tanımına giriyor.

7 - “Ulusal Güvenlik Planlama Konseyi”de denilebilir.

8 - “Sivil toplum örgütleri”de denilebilir.

9 - Ara başlığı çeviride ekledim. Metinde yok.

10 - Bu ikisi sırasıyla “İndustrial Cerporatision) ve “Business Unionizm” olarak geçiyor. “Endüstriyel demokrasi” ve “işyeri sendikacılığı” terimleri uygun görünüyor.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Gazete Dergi adına Yazı İşleri Müdürü: Tülin Gür
Posta Çeki Hesap No: Varyos Gazete Dergi 17629956
Türkiye İş Bankası IBAN: TR 83 0006 0011 1220 4668 71

Bize Ulaşın

Yönetim Yeri: Aksaray Mah. Müezzin Sok. İlhan Apt. No: 12/1 D:7 Fatih/İSTANBUL
Tel: (0212) 529 15 94  Faks: (0212) 529 06 75
Web Sitesi: www.marksistteori5.org
E-posta: info@marksistteori.org
Twitter: @mt_dergi