1 Mayıs’ın ardından toplanan Parti yönetimi, Türkiye ve K. Kürdistan’da yeni bir siyasi dönemin başladığını, AKP iktidarının Kürt ulusal demokratik hareketiyle görüşme sürecini 1 Mayıs Taksim yasağıyla birlikte Batı’da işçi sınıfı ve ezilenlere saldırı fırsatına dönüştürmek istediğini tespit etmişti. Görüşmelerin sınıf çelişkileri ve saflaşmalarını gemleyen şoven örtünün kaldırılması yönünde yeni imkânlar sunduğu, dolayısıyla Batı’da devrimci-demokratik bir kitle ve sınıf hareketinin büyüme dinamiklerinin arttığı ortaya konulmuştu. Politik kitle hareketinin sokak yasağına karşı eylemler, THY grevi ve demokratik barış mücadelesi halkalarından gelişeceği öngörülerek kararlar alınmıştı. Buna bağlı olarak da, Taksim’de sembolleşen faşist yasakçılığa karşı aktif savunma ve direniş hattı benimsenmişti.
İstanbul’da Taksim ekseninde zorlu geçeceği bilinen bir alan mücadelesi Mayıs ayı boyunca sürdürüldü. Parti ve sosyalist gençlik, başta 6 Mayıs ve 18 Mayıs eylemleri olmak üzere, kitle hareketinde gerilla tarzıyla Taksim’i zorlayan mücadeleler içinde öncü ve militan bir duruş sergiledi. Gerek bu mücadeleler gerekse 31 Mayıs günü ve gecesi Taksim etrafında öncelikle devrimci ve sosyalist güçlerin sürüklediği barikat direnişi, nesnel açıdan bakılırsa, halkın muazzam boyutlarda birikmiş öfkesinin akacağı kanalın açılması anlamına geldi.
Fakat politik özgürlük odaklı belirleyici muharebenin Gezi Parkı’ndan patlak vermesi ve bir anda milyonları harekete geçirmesi elbette her türlü devrimci öngörünün ötesinde bir toplumsal olaydı. Ki, Gezi Parkı’nı savunma eylemselliği Mayıs’ın son günlerine kadar Partimizin de politik çalışma konuları arasında önemli bir yer tutmamıştı. Ve sadece bu yönüyle değil, kendi çizgilerinde politik müdahale kapasitelerinden mevcut kuvvetlerinin çap ve niteliklerine değin gerçeklikleriyle de, istisnasız bütün antifaşist, devrimci ve sosyalist parti ve örgütler, bütün emekçi sol güçler, Haziran ayaklanmasına hazırlıksız yakalandılar.
Sokak eylemlerini dişe diş biçimlerde sürdürmekteki netliği, devrimci politikaya hazır güçlerin sınırlılığı penceresinden değil, özgücüne güvenerek potansiyel imkânları realize etme penceresinden bakışı, devrim savaşımının sıçramalı gelişim çizgisine dair stratejik kavrayışı, Partimizi “hazırlıksız yakalanma”nın dezavantajına kapılıp gitmekten alıkoydu. Ve devrimi örgütleme perspektifiyle sahneye çıkan, öncü nitelikleriyle antifaşist isyanlara adını kazıyan, panzerlere ve ölüme meydan okuyan bir komünist gelenek ve birikimden beslenen ESP, tam da bu özelliği sayesinde, kendisini de misliyle aşan kapsamdaki büyük Haziran ayaklanmasına hızlı adapte olmayı başardı.
31 Mayıs gündüzünden itibaren polisle çatışmalar tırmandıkça, ESP kapsamlı bir “makas değişikliği”ne ve sürecin gerektirdiği müdahale kapsamına göre konumlanmaya yöneldi. Gece boyunca ve birçok yoldaşın yaralanmasıyla devam eden direnişte ESP, üye ve yöneticileri ile sosyalist gençlik güçleri militanlığın, cüretin ve kararlılığın önde gelen örneklerini sergilediler. Savaşkanlıklarıyla bilhassa Tarlabaşı barikatlarında polise hayli zor anlar yaşattılar. 31 Mayıs ve 1 Haziran günlerinde çeşitli kentlerde parti örgütleri politik refleksin başarılı örneklerini verdiler. ESP, 1 Haziran sabahı ise süreci yönetmekle görevli ve merkezi olarak tam yetkili genel komitesini oluşturdu. Kuruluş anında kararlaştırılan bileşimin sonradan genişletilmesiyle beraber bu genel komite, sürecin bütün politik ve örgütsel yönetimini, devletin ESP’ye dönük özel saldırısına değin elde tuttu.
Genel komitenin yapısı; parti genel merkezi, İstanbul il yönetimi, SKM, sosyalist basın ve sosyalist gençlik temsilcilerinden meydana geldi. Komite Taksim’de, özgürleştirilmiş alanda siyasal karargâh düzeni kurdu. Bütün ayaklanma sürecinin motoru Taksim ve sürükleyici kenti İstanbul olduğuna göre, yönetsel merkezin Taksim’de yerleşmesi ve örgütsel yığınağın öncelikle Taksim’e yapılması son derece isabetliydi. Genel komite kendi bünyesinde, alandaki ESP güçlerinin yönetimi, diğer kentlerle iletişim, Taksim Dayanışması’yla ilişki, HDK ve diğer siyasetlerle görüşme, teknik hazırlık ve savunma boyutlarıyla iş bölümüne gitti; güvenlik komitesi, çadır komitesi, gençlik komitesi ve savunma komitesi gibi başlıca birimleri örgütledi. Meydana çadır açılmasıyla ve genel komitenin her sabah 8.00’de toplantı sistemini oturtmasıyla, yönetme ve çalışma tarzında başlangıçta görülen kimi kendiliğin-denci unsurlar gitgide silinme yoluna girdi.
Ağırlıklı olarak İstanbul’da ayaklanmanın politik-pratik yönetim görevlerine odaklanan genel komitenin diğer kentlerdeki parti örgütleriyle ilişkisi yeni bir düzene sokuldu. Bir yandan tüm yereller için geçerli genel siyasi talimatlar belirlenip iletilirken, diğer yandan devletin tutuklama saldırısına kadar basına ve kamuoyuna yapılan 20 civarında açıklamayla, ESP’nin politik rotası ve çağrıları neredeyse gün gün ilan edildi.
ESP, fiziken yönetilmesi ve kontrol edilmesi mümkün olmayan devasa ve çok renkli bir kitleyi öncelikle politik olarak yönetmenin gereklerine eğildi. Ulusalcı etkinlik kurma girişimlerine karşı politik hegemonya ve ayaklanmanın devrimci-demokratik bir niteliğe büründürülmesi mücadelesi her aşamada gözetildi. İttifaklar politikasından somut taleplerin formülasyo-nuna, CHP seçmen tabanıyla politik etkileşim olanaklarını düşünmekten şovenizm karşıtı propagandaya, faşist kesimlerin teşhirinden alanlarda gerektiği anda BDP’lileri savunmaya kadar her boyutuyla ulusalcı anlayışlara karşı mücadele edildi. Bununla beraber, yenilenme halindeki kitle bilincinin henüz başvurmaktan kurtulamadığı Türk bayrağı gibi eski sembollere müdahale etme sekterliği ve hamlığına da düşülmedi.
Taksim Dayanışması’nın talepleri ESP tarafından mücadelenin somut hedefleri olarak benimsenirken, “Hükümet istifa” sloganı, gerek kitle hareketinin hükümetten öncelikle geri adım bekleyen mevcut gerçekliğinden gerekse karşı devrimci ulusalcı akımla politik farklılığı yansıtma zorunluluğundan dolayı ajitasyon sloganı sınırlarında ele alındı. Taksim Dayanışması merkezinde ve Gezi organizasyonunda antifaşist ve sol havanın hâkim kılınması, CHP ve İP gibi ulusalcı kesimlerin politik etkinlik sahasını Türkiye genelinde sınırlayıcı oldu.
Şiddetsizliğe ve örgütsüzlüğe methiye dizen sivil toplumcu zihniyet, ideolojik mücadelenin bir başka hedefiydi. Gezi’ye sivil toplumcu çerçevede bir sempati dile getiren burjuva liberal medya organlarının ve bazı yazarların Gazi’yi kasten görmezden gelmeleri bu zihniyetin bir tezahürüydü. Partimiz, gerek propagandası gerekse pratiğiyle, halk kitlelerinin ayaklanma yürüyüşünde devrimci örgütlenmenin ve mücadelenin daha militan biçimlerinin zaruretini öz deneyimlerinin süzgecinden geçirerek kavramalarının önünü açmayı prensip edindi. Aynı zamanda, siyasi parti karşıtı eğilimlerin yer yer artan basıncına göğüs gererek, siyasal ve sosyal kurtuluşu adresleyen bayrak ve pankartlarını sonuna kadar savunmakta hiç tereddüt etmedi. Ayrıca parti, bir halk ayaklanmasını yasal bir mitingmişçesine yönetmeye kalkışan reformist anlayışlarla ideolojik mücadele yürütmekten de geri kalmadı.
Partimiz, hem Taksim’de üslenerek ayaklanmayı güçlendirme ve politik bakımdan merkezileştirme hem de ayaklanma ateşini İstanbul’un her semtine ve bütün kentlere yayma çizgisinde hareket etti. Parti güçlerinin günlük sevk ve idare merkezi olarak ESP çadırının Taksim Meydanı’na kurulması, tamamen meydanı tutma politik amacına bağlıydı. İlk atağı yapan ESP, böylece çeşitli siyasi kuvvetlerin de meydanda konumlanmasının önünü açtı. Şartların olgunlaştığı evrede çadırlar açılması yoluyla meydanları tutma ve harekete mevzi kazandırma pratiğinin İzmir, Adana, Antakya, Mersin ve Samsun’a yayılmasında da etkili oldu. Kızılay gibi yasaklı meydanların direnişle özgür-leştirildiği anların tümünde, İzmir’de adeta unutulmuş kitlesel radikalliğin canlanışında ya da Samsun tarihinin ilk polis terörüne karşı çatışma girişkenliğinde “mavililer”in izi vardı.
Haziran ayaklanması boyunca Partimiz, İstanbul’da öncelikle Tak-sim-Gezi merkezli bir konumlanış ve müdahalenin yanı sıra, İstanbul’un ilçelerinde özelleşmiş bir mücadele planını da devreye soktu. Ne ki, ayaklanmanın yayılma çapına ve hızına yetişebilecek bir politik müdahale düzeyine de erişilemedi. Yine de, hazır ve potansiyel güç ve imkânlar gözetilerek belirlenen üç ilçede, ayaklanmanın ilk üç gününden sonra sistematik çalışma yürütüldü. Yönetici kadroların bir bölümü, merkeze çekilmeyerek belirlenen ilçelerde kaldı. Halk direnişinin vardığı düzey ve sonuçlardan da anlaşılacağı gibi, Sultangazi başta olmak üzere Ataşehir ve Sancaktepe ilçelerinde, bu mücadele planı karşılık buldu. Gazi Mahallesi’nde gerçekleştirilen ısrarlı ve art arda radikal zorlamalar, sadece kitle hareketinin militan biçimlerini geliştirme değil, aynı zamanda devrimci otorite kurma ve yeni özgür alanlar yaratma perspektifi kapsamında bilinçli ve iradi bir denemeydi. Denilebilir ki, Haziran ayaklanmasına iki “G” damga vurdu: Gezi ve Gazi.
Ayaklanmanın her iki radikal dalgasında, Gazi, 1 Mayıs, Gülsuyu, Sarıgazi, Alibeyköy, Tuzla, Kartal ve Kadıköy gibi mahalle ve ilçelerde on binlerin E-5 veya TEM’i keserek Taksim’e doğru aktığı anlarda parti güçleri etkin ve yönlendirici oldular. Özellikle 15 Haziran akşamı pek çok ilçeden Taksim’e yönelen kocaman kitle nehirlerinin başlangıcında, halkın köprü ve otobanlara yönlendirilmesinde ve kentin ana arterlerinin kilitlenmesinde parti güçleri somut ve ayırt edici bir rol oynadılar. Mamak’tan Yamanlar’a, diğer kentlerin emekçi mahallelerinde de aynı doğrultuda pratiklere imza attılar. Faşist devlet terörünün her kentte halkın anayolları işgal ederek merkezlere akmasıyla cevaplanmasını öngören parti taktiği de böylelikle politik mücadele arenasında doğrulanmış oldu.
Partimiz, ayaklanmanın birçok kente yayılmasında öncü bir pratik sergiledi. Ankara, İzmir, Adana, Antakya, Antalya, Antep, Dersim, Malatya, Samsun, Mersin, Amed, Artvin-Hopa, Rize-Fındıklı, Kayseri, Eskişehir, Denizli, Çanakkale kentlerinde örgütlü ve somut politik müdahaleler geliştirebildi. Parti çeperinin bulunduğu Bursa ve Bandırma gibi diğer bazı kentlerde de politik akti-vite ortaya konuldu. Elbette Haziran eylemlerinin gerçekleştiği 79 ille karşılaştırıldığında, sayısı 20’yi bulan bu kentlerdeki ESP etkinliği, parti örgütlenmesinin yaygınlığındaki sınırları da gösterdi. Ancak başta İstanbul, Ankara, İzmir, Antakya, Adana, Antalya ve Dersim olmak üzere, bahsi geçen kentlerin çoğunda Partimizin politik hareket tarzının, ayaklanma bilançosunda temel bir yer tuttuğunu da unutmamak gerekir.
Zaten birleşik halk direnişi formunda gelişmekte olan hareketi genel grev genel direnişle besleme, güçlendirme, bütünleme görüşüyle hareket eden ESP, emek örgütlerinin kısmi iş bırakma düzeyinde gerçekleşen 4-5 Haziran grev kararının alınmasını ve uygulanmasını destekledi. Parti, yönlendirici örnekler yaratma perspektifiyle ve kendi gücüne dayanarak, Tuzla işçi havzasında politik bir iş bırakma denemesinde bulundu. İşçi katılımı zayıf kalmasına rağmen bu deneme, politik müdahale girişkenliği ve ayaklanma atmosferini işçi sınıfının bağrında iradi olarak inşa çabası boyutlarıyla değerliydi.
ESP, SDP’de somutlaşan militan ama hem kitleyle ilişkisi hem de ittifak yönelimi bakımından kendini tecrit eden kapalı, sınırlı bir çizgide yürümedi. Buna kapıyı açacak dar ve sekter ittifak ilişkileri ve önerilerinden de özenle kaçındı. Sergilediği militan pratiği hareketin kitlevi gelişim ihtiyaçlarını sorunlaştırma ve politik müdahale alanını geniş tutma çabasıyla örtüştürdü. Politika yapış tarzının tipik bir özelliği olan birleştiricilik hattından asla sapmadı ve bir dizi kentte ayaklanmanın politik odağı olan birlikteliklerin oluşturulmasında sorumluluk aldı.
Ayaklanmanın başından beri etkisiz kalan HDK’yı canlandırmak için politik inisiyatif gösterildi. HDK’nin merkezi yürütmesinin günlük toplantılara geçişinde, Taksim’deki kitlesel çıkışında, Gezi’de çadır açma kararında, ESP’nin ısrarlı yaklaşımı belirleyici oldu. Fakat HDK’de yapılan ve BDP’yle yürütülen tartışmalar sonucunda HDK’nın daha canlı bir politik kulvara girmesi ve ayaklanmanın ortasında kendini politik açıdan var etmesi perspektifinde ortaklaşılmasına rağmen, bu eksende sarf edilen sözler HDK toplantı salonunun ötesinde yeterince karşılık bulmadı. Süregelen yapısal sorunları ve dahası BDP’nin politik mesafeliliği HDK’nin ayaklanma sürecinde aktif bir özne olmasını engelledi. Gezi’ye polis saldırısı tehdidinin büyüdüğü kritik bir anda, EMEP ve BDP’nin HDK’yi bunun basıncı altında karar almaya zorlamalarına ve siyasi parti çadırlarının/ bayraklarının “tek çadır” adı altında oldubittiye getirilerek kaldırılmasını dayatmalarına onay verilmedi.
Kürt halkının ulusal özgürlüğü kazanma mücadelesiyle Türk halkının politik özgürlüğü kazanma mücadelesini birleştirme stratejik perspektifi, Haziran günlerinde de Partimizin rehberi olmaya devam etti. BDP’nin Türk halkının bağrından filizlenen onur ve özgürlük ayaklanmasına yaklaşımındaki zafiyeti dostça eleştirmekten çekinmeyen ESP, aynı zamanda demokratik barış ajitasyonuyla, şoven düşüncelerden mustarip emekçileri aydınlatma gayretiyle ve Öcalan posterlerini hedef alan ırkçı nefrete set çekmesiyle, birleşik halk devrimini hazırlama iddiasını tutarlılıkla uyguladı. Görüşme sürecinin özgünlüğü ve Kürt ulusal demokratik kurumlarının mesafeliliği nedeniyle Amed’de Gezi eksenli bir hareketin siyasi zemini adeta bulunmaz haldeyken, Haziran eylemlerinin tamamen ESP’nin öncülüğünde ve iradi biçimde Kürdistan’ın merkezinde de örgütlenmesi bilhassa anlamlıydı.
Öznel faktörün yetersizliğini ve dolayısıyla ayrık haldeki tek tek politik güçlerin ayaklanma sürecine önderlik etme şanslarının olmadığını açıkça gören Partimiz, bir yandan ve öncelikle HDK’yi etkinleştirmekle uğraşırken, aynı zamanda ayaklanmanın özgünlüğüne uygun ve işlevi süreçle sınırlı bir eylem birliği oluşturmayı da gündemine aldı. HDK bileşenlerinin yanısıra Halkevleri, ÖDP ve hatta TKP’yle tanımlanmış bir eylem birliği ilişkisi geliştirmeyi kapsayan bu yaklaşım, hem hareketin antifaşist temelde daha güçlü politik merkezileşmesine hem de ulusalcılığa yer yer göz kırpan ilgili siyasetlerin ileriye çekilmesine hizmet ederek, ayaklanma sürecine önderlikte ve ulusalcılar karşısında devrimci-demokratik hegemonyayı güçlendirmede işlevsel olabilirdi. Fakat, gerek HDK’deki tartışmalar gerekse ilgili siyasetlerin çiğlik ve tutarsızlıkları bu tasarımın hayat bulmasına olanak tanımadı. Öte yandan, büyük kitle hareketlerine önderlik etmeyi başarmak için başlıca sendikal ve mesleki kitle örgütlerinde kritik bazı mevziler tutmanın ne derece önemli olduğu, Haziran’da bir defa daha görüldü.
Antikapitalist Müslümanlar ile politik ilişki ve yan yana duruş bilhassa önemsendi. ESP, Gezi’deki Direniş Cuması’na ve Direniş Miracı’na dolaysız destek verdi, güvenlik katkısı sundu. Devrimci-demokratik hareketin bir parçası olarak politik pozisyon alan örgütlü Müslüman eylemcilerle birlikteliğe, hem AKP’nin ideolojik ve politik hegemonya sahasında bulunan milyonlarca Müslüman emekçiyi aydınlatmanın başlıca bir kanalı hem de Haziran hareketi içindeki ulusalcı-laikçi eğilimli geniş kitlenin demokratik bilinç dönüşümünün bir fırsatı değerini biçti.
ESP’nin Taksim Dayanışması içindeki çalışması gitgide etkinleşti. Parti, Taksim Dayanışması dahilindeki kurumlaşmanın her düzeyinde görev ve sorumluluk aldı, iş üstlendi ve yük sırtladı. Böylece, sözünün ağırlığı da arttı. Ortak sahnenin kullanımından güvenlik ekiplerine ve Gezi komününün organizasyonuna kadar Dayanışma’nın çeşitli çalışma ve örgütlenmelerinde aktif yer aldı. Gezi’ye 15 Haziran’daki büyük saldırının hemen öncesinde, başbakanla yapılan görüşmenin sonuçlarının belirsizliği nedeniyle kitlede gelişen yaygın güvensizlik ve spekülasyon koşullarında, Gezi’deki seri forumların kararlaştırılması ve örgütlenmesinde yine Partimizin rolü öne çıktı. Bu forumların düzenlenmesi, kitle bilincinin zayıf yönlerini yansıtan tüm dezavantajlara rağmen, Taksim Dayanışması’nın kitleyle ilişkilenişinin zeminini politik açıdan kurtardığı gibi, forum biçiminin yaygınlaşmasına da başlangıç teşkil etti.
Partimiz, Haziran ayaklanması sırasında mücadele kararlılığını taktik yeteneğiyle kaynaştırma yolundan ilerledi. 31 Mayıs’tan itibaren her aşamada kitlelerin mücadeleci eğilimlerine uygun politik tutumlar aldı. Hükümet referandum oyununa girişir girişmez, Gezi’nin kaderinin ancak ve yalnızca sokaklarda direnen milyonların iradesince belirlenebileceğini ilan etti ve referandumu elinin tersiyle itti. Tartışmalarda, Taksim Meydanı’nı çevreleyen barikatların sökülmemesi yönünde net ağırlık koydu. Parti, Gazi Mahallesi’nde gelişen halk hareketini militan zorlamalara itmeyi de, bu zorlamalar kendi sınırlarına dayandığında geri çekilip kitleyi dinlendirme ve yeniden güç toplama hamlesi yapmayı da bildi. Hem Gezi Parkı’ndaki yerleşimin tıkanma noktalarını çözümleyerek ve hükümetin kısmi geri adımlarını değerlendirerek politik manevra imkânlarını gündemine aldı, hem de 14 Haziran Gezi forumlarında açıkça ağır basan ve direnişi aynen sürdürmekte cisimleşen kitle iradesini benimseyip uygulamada duraksamadı. Bütün bunlar, Partimizin kitleler nezdinde sınanmasına ve güven kazanmasına hizmet etti.
ESP’liler ve sosyalist gençler, İstanbul’da 11 Haziran’da Taksim Meydanı’na ve 15 Haziran’da Gezi Parkı’na polisin vahşice saldırılarına, Ankara’dan İzmir’e, Antakya’dan Adana’ya kadar birçok kentte dizginsiz devlet terörüne karşı fedakârlık ve kararlılıkla direndiler. Emekçi ve ezilen kitleler, “Mavililer”i, sadece pankart ve bayraklarıyla ya da meydanlardaki ajitasyon çalışmalarında değil, barikat başlarında önlükleriyle tanıdılar. Öyle ki, gaz fişeklerine, plastik mermilere veya gözaltı saldırılarına direkt hedef olmak anlamına gelmesine rağmen o mavi önlükler çelikten kararlılığın bayrağı gibi dalgalandırıldı.
Polis terörü karşısında meşru direniş hakkını kullanmak için gerekli örgütsel ve pratik hazırlıklarla her aşamada iradi olarak uğraşıldı. Bu hazırlıklar, fiili direniş anlarında kendini gösterdi; barikatlardaki binlerce ve on binlerce insan arasında moral, güven ve direngenlik yaratmaya katkı sundu. Yine de, hazırlıkların Haziran ayaklanmasının ve olağanüstü kitlesel çatışmaların ihtiyaç duyduğu düzeyin hayli altında kaldığı da açıktır.
Ayaklanma sırasında kitle iletişim araçlarının önemi hiç şüphesiz yeniden açığa çıktı. Özellikle sosyal medyanın ayaklanmada oynadığı muazzam rolün önemi ortadayken, ESP’nin bu aracın sunduğu olanakları sonuna kadar kullanmada daha çok yol alması gerektiği görüldü. Parti genel merkezinde yapılan enformasyon görevlendirmesiyle sosyal medyayı kullanmadaki eksikliği giderme doğrultusunda adımlar atıldı. İlk üç günden itibaren, sosyal medya hesaplarından parti adına düzenli ve hızlı bir etkinlik sergilenerek, çağrılar ve bilgilendirmeler halka ulaştırıldı. Temsiliyet ifade eden kişisel hesaplardan da etkinlik sağlandı. Fakat klasik olanla yetinme alışkanlığını aşarak sosyal medya alanında uzmanlaşmayı ilerletme ve merkezden yerellere kadar tüm parti bünyesini, bu iletişim ve etkileşim kanalını verimli kullanmaya adapte etme gereği kendini şiddetle dışa vurdu.
Basın-yayın alanının taşıdığı büyük devrimci önem bir kez daha kendini gösterdi. Sosyalist basın, ayaklanmanın ihtiyaçlarına yanıt vermede aktif ve başarılı bir grafik çizdi. Format değişikliğiyle birlikte gazetenin haftada iki kez çıkarılması ve sesli kanal üzerinden sergilenen canlı yayın performansı hareket halindeki kitlelerle daha etkili bağ kurmaya ciddi katkılarda bulundu. Neredeyse her gün yapılan parti açıklamalarının günlük basında kimi zaman geç yer bulması ise bir eksiklik oldu.
Bütün parti yapısının ayaklanmanın ihtiyaçlarına bağlı örgütlenmesine ve işletilmesine yönelim, bu dönemin acil ve temel örgütsel güzergâhı oldu. Genel merkezin takviye edilip olağanüstü çalışma düzenine geçmesinden yeni görevlendirmelere ve il yönetimlerinin karar alma hızlarının yükseltilmesine kadar bir dizi örgütsel adım atıldı. Gazetenin yenilenerek ve periyodunu sıklaştırarak bir atılım gerçekleştirmesi de, diğer sosyalist basın organlarının tempo ve etkinliklerini önemli oranda arttırmaları da, yine parti kurumlarının ayaklanmaya göre örgütlenmelerinin ifadesiydi.
Taksim’deki ESP üslenmesi ve örgütlenmesi, başlangıçta bir dağınıklık ve düzensizlik arz ediyordu. Meydana çadır açıldıktan sonra ve esasen genel komitenin kendi çalışma sistemini elden geçirip hâkimiyetini güçlendirmesini takiben, parti çalışmalarının düzenli ve örgütlü karakteri belirginleşti. Alanda gazete satışında 1000 limiti zorlandı; büyük çoğunluğunun satılmasıyla bu limitin fazlasıyla aşılabileceği de görüldü. Hızla bastırılan on binlerce bildiri İstanbul’da dağıtıldı, diğer bazı kentlerde ise yerellere uyarlanmış haliyle kullanıldı. Ayrıca, Parti ve SKM postaları hazırlanıp asıldı. Alandaki görsellik gereğinden de fazla sayıda pankartla, bayrakla ve önlüklerle tatminkâr bir düzey yakaladı, fakat grafiti gibi daha yeni ve yaratıcı görsel biçimler kullanma ihtiyacına yeterli yanıt verilemedi. Dahası, örneğin “Devrim sanki göz kırptı” pankartında veya gaz maskeli penguen figürlerinde yankılanan mizahi ve estetik üsluba uyum sağlamakta, yani alışılagelen ajitasyon dilinin ötesine geçmekte büyük zorluk çekildi.
Gerek Gezi komününde gerekse diğer kentler ve mahallelerde sosyal dayanışma ve paylaşım biçimlerini sistematik kullanmakta sınırlı kalındı. Ortak mutfak örgütlenmesi, karşılıksız yemek dağıtımı, kitap paylaşımı, sağlık maddeleri dağıtımı gibi kitle bilincini dönüştüren ve kitleyle kaynaşmayı sağlayan kolektif akti-vitelerde kesinkes daha atak olmak gerekiyordu. Taraftar grupları, tribün toplulukları, spor kulüpleri gibi uzun yıllardır yeterince ilgi görmemiş esnek örgütlenme biçimlerinin gerçek önemi ise ancak bilince çıkabildi.
Taksim Meydanı’na, 11 Haziran polis saldırısından ve ESP üslenmesinin tamamen Gezi’nin içine taşınmasından sonra, dikkat merkezinin yeni bir saldırıya hazırlık görevlerine kaymasının da etkisiyle, partinin alandaki politik kitle faaliyeti tekrar dağınıklığa uğradı. Fakat bundan çok daha önemlisi, ESP’li güçlerin kitleyle ilişki tarzı ve örgütleyici çalışmalardaki genel sınırlılığı ve ufuk darlığıydı. Kitleye tepeden buyurucu ve kibirli yaklaşmak veya hareketin bağrında filizlenen orijinal mücadele biçimlerini ve şiarlarını peşinen küçümseyen dogmatizme kapılmak türü geleneksel devrimci hastalıklara sürüklenilmedi. Fakat milyonların harekete geçtiği coğrafyamızda, on binlerin ve yüz binlerin buluştuğu Taksim’de, bu uçsuz bucaksız kitle denizinde, kitlesel ve partisel örgütlenmeye gereken pratik ilgi de ortaya konulamadı.
Kısa süreliğine düzenli yapılan bildiri dağıtımlarının ve gazete satışlarının, sosyalist gençliğin anket ve imzalarla alanda dolaşıp ilişki yakalama girişimlerinin ötesinde, kitle içine dalarak sistematik bir ilişkilenme ve örgütlenme faaliyeti yürütmede tutuk kalındı. Devrimci sosyalistlerin içe dönük ve kitleden kopuk zaman geçirme alışkanlığı ve psikolojisi aşılamadı. Çadırda toplanan ESP güçlerinin yüzü dışa, kitlelere yeterince döndürülemedi. Erken günlerde Gezi’nin içine de çadır kurmayı kararlaştırmamak, revir ve yemekhane gibi bölümlerde görev almada girişken olmamak, çeşitli işler için kitleden gönüllü kaydı yapmayı dert etmemek, açık duyurulu ve katılımlı kitlesel etkinlikleri parti olarak bizzat düzenlemeye yönelmemek, gazete satışına ve bildiri dağıtımına genellikle zorlamayla çıkmak bu zaafın belli başlı göstergeleriydi. Ki aynı zaaf, hem İstanbul’un semtlerindeki hem de diğer kentlerdeki politik çalışmalarda da kendini gösterdi. Devasa bir kitle hareketi içindeyken yerellerde parti saflarına kazanılan ilişkilerin henüz ancak onlarla ifade edilen sayılarda kalması bir bakıma bunun sonucudur.
Ayaklanmanın semtlerde de örgütlenmesi ve yayılması görevine bağlı olarak, parti güçlerinin İstanbul ilçelerinde ve Taksim merkezinde konumlanışı dengeli şekilde planlandı. Fakat genel olarak değerlendirildiğinde, bir il yöneticisinin doğrudan başında ve içinde bulunamadığı alanlarda kitle hareketinin örgütlemesinde, yerel ve özerk inisiyatifin konuşturulmasında ciddi eksiklikler de yaşandı. Yerel kadro ve örgüt niteliğinin kritik anlarda sergilenecek politik tutum açısından ne kadar önemli olduğunun bir defa daha altını çizen parti tablosunun bu gerçeği, her düzeyden parti örgütü ve kadrosu için politik önderlik kapasitesini genişletme görevini belirginleştirdi.
İstanbul’un ilçelerinden merkeze taşınan güçler, sürecin ilk yarısı boyunca beklenen niceliğe erişemedi. Oluşan boşluğu büyük ölçüde sosyalist gençlik, üstelik kendi gençlik kulvarından özgün çalışma fırsatını yeterince bulamama pahasına, doğrudan parti çalışması yaparak doldurdu. Daha dikkat çekicisi, semtlerden ve kurumlardan Gezi’ye gelen ESP’lilerin önemsiz sayılamayacak bir kısmının ziyaretçi havasında oluşuydu. Özel tedbirlerle değiştirilmeye çalışılan bu durum, hem güçlerin tamamına iş ve sorumluluk vermekteki yönetsel tutuklukla hem de yoldaşların bir kısmının sürecin muazzam devrimci önemini kavramadaki ve ayaklanmanın gerektirdiği tarzda kendini ortaya koymadaki sınırlılığıyla ilgiliydi.
Parti kadrolarının ayaklanma sınavında elde ettikleri dereceler elbette eşitsiz oldu. ESP’lilerin bazılarında ayaklanma halini başlangıçta kavrayamama, sanki ayaklanma değil de çatışmalı bir basın açıklaması havasında hareket etme, hatta herhangi bir zamandaki çalışma rutinini pek bozmama şeklinde tutumlar gözlenebildi. Partili kimi bireylerin, örgütlü duruş sergilemelerinde ve ayaklanma disiplinini kuşanmalarında zaaflar belirebildi. Ayaklanmanın önlerine getirdiği yeni düzlemdeki görevlere insanüstü bir gayretle sarılanlar ve isyan ateşinde devrimciliklerini yeniden kalıba dökmeye yönelenler olduğu gibi, önde yürümekten ve bedel ödemeyi göze almaktan, bütün coşku ve enerjisini ortaya sermekten, hareketin gelişimine sürekli kafa yormaktan imtina edenler de vardı. 20 yıla bedel o ışıltılı 20 gün, işte bu yüzden, partili yöneticilik ve militanlıkta, kadro seçimi ve görevlendirmesinde artık yepyeni ölçüler getiren devrimci bir süzgeç işlevine de büründü.
Daha önce çeşitli nedenlerle parti saflarından uzaklaşmış, devrimci mücadeleden kopmuş veya kenara çekilmiş sayısız insan, o hararetli Haziran günlerinde tekrar partiye yöneldi ve yeni bir zeminde partiyle ilişki kurdu. Ayaklanma birçok dostumuzun da kendilerini ortaya koyma ve partiye katkı sunma isteklerini ateşledi. Kucaklanıp örgütlenmesi gereken bu eğilimden başka, yaralılara özveriyle bakan doktorlarla, Talcid stokunu karşılıksız dağıtan eczacılarla, eylemcilere evlerini açan ailelerle ilişkiye geçmek de ihmal edilemez bir görev olarak ortaya çıktı.
Fakat en önemlisi, yeni ve genellikle genç bir kitle üzerinde Partimizin yarattığı politik etkiydi. Başta İstanbul olmak üzere hemen bütün kentlerde “Mavililer”e sempati besleyen böyle bir kitle serpilip boy verdi, fakat bu kitlenin çoğunluğuyla sistematik ve örgütleyici ilişkiler henüz kurulamadı. Partimizin örgütsel dikkat ve enerjisinin yoğunlaşacağı başlıca bir görev, bu kitlenin dolaylı ve dolaysız biçimleriyle parti saflarında buluşturulmasıdır.
Devletin tutuklama hamlesinin, 18 Haziran’da özellikle ESP’yi hedefleyerek boyutlanışı ne bir tesadüftü ne de keyfi bir seçim. Güç ve imkânlarını sakınmadan ayaklanmaya seferber eden ESP, faşizmin kapsamlı bir gözaltı ve tutuklama saldırısıyla yüz yüze gelmeyi daha baştan göze almıştı. Faşist devlet terörü isyan alevleri arasında bilhassa öncü iradeyi kırmayı, hareketin en ileri unsurlarını yıldırmayı, halk ayaklanmasını devrim perspektifinden tamamen yoksunlaştırmayı, “Mavililer”den intikam almayı amaçladı. Bir dizi kentte parti üye ve yöneticilerinin art arda tutuklanması karşısında ortaya çıkan yaygın sahiplenme ve dayanışma örnekleri ise Partimizin Haziran ayaklanmasındaki etkin yerinin ve böylece artan devrimci saygınlığının şaşmaz göstergesi oldu.
Haziran ayaklanması Partimizin kendi sınırlarına hücum ettiği, politik ve örgütsel önderlik kapasitesinde hem yeni bir eşiğe geldiği hem de yetmezliklerinin acısını çektiği, devrimin güncelliği anlayışının kolektif yapıyı sarıp sarmaladığı tarihsel bir devinim oldu. Parti, Haziran günlerindeki başarılarını, her şeyden önce, ayaklanma şehitlerinin anısına sarsılmaz bağlılığa, gözlerini yitiren ve kemikleri kırılan yaralı yoldaşların direngenliğine, tutsak direnişçilerin adanmışlığına borçlu.
Şimdi, onur ve özgürlük ayaklanmasının ardından, çıkartılacak sayısız ders ve verilmiş bir devrim sözü var. Faşizmin ESP’yi tutuklamalarla güçten düşürmek ve onun mücadeleci halk dinamiğiyle taze bağlar kurmasını engellemek istediği, ama 31 Mayıs’tan sonraki yeni tarihsel koşulların devrimci öncüyü ve kitle hareketini birlikte büyütmek için fazlasıyla imkan sunduğu bu çok özgün politik andan geçerken, çapulcuların öncü bölüğüneyse durmak yok!..