*Kendinizi tanıtır mısınız?
Adel: Partimiz 3 Ocak 1986’da kuruldu. Geçmiş ML akımların, 60’lı 70’li yıllardaki deneyimlerinin üstüne kuruldu. Kuruluşunun hemen ardından hızlı bir biçimde ağır saldırılara uğradı. 60’lı 70’li yıllarda Tunuslu Emekçiler isimli bir örgüt vardı. Bu örgüt tasfiye edildi. Yöneticileri özel güvenlik mahkemelerinde yargılandı. 80’de bunlar bırakıldılar. Bu örgütün kadroları bizim kurucularımız arasındadır.
Tunuslu sendikal hareketlerin yapısı, komünist parti, Uluslararası Komünist Hareketin değerlendirmesi tartışıldı. Troçkist, Maoist, anarşist akımlar vardı. 80’li yıllar ve 90’lı yılların ilk yarısında tartışmalar sürdürüldü. Burada dokümanımız çıktı.
Partinin örgütlenmesinde çok aşama yaşadık. 20 yıllık süreçte ilk başta tümüyle yasadışıydı. Çok yakalanan oldu, birçok dava yaşandı. Sonra geçici demokratik açılımlar oldu. Bazı alanları kullanabildik. Legal gazete çıkardık. Parti hep illegaldi. Tunus isyanı sürecinden sonra partimiz açık bir örgüt olarak kendini ilan etti. İşçi sınıfının militanlarını taşıyan bir partidir. Programatik olarak şunları savunuyoruz:
Birinci aşama acil hedefleri kapsar, ulusal demokratik devrim hedeflidir. Acil aşama sadece politik özgürlükleri değil işçi sınıfının sosyal hakları ve toplumsal taleplerini içeriyor.
İkinci aşama, kesintisiz sosyalizme geçişi kapsar.
Rauf Ghali: Tabii kendi ülke insanının zihniyetine göre değişik insanlarla ilişkilenmek için farklı yöntemler kullanılabilir. İnsan haklan dernekleri, öğrenci örgütleri, sendika, kadın örgütleri vb. örgütlerle kitle ilişkileri kurarız.
Tunus Komünist Gençlik Birliği var. Üniversite öğrenci birliklerinde aktifler. Sendikalar içinde çalışma yürütüyoruz. Küçük sendikalardan yönetimde olduklarımız var. Çok sayıda kadın yoldaşımız var. Sendikalar içerisinde kadın kollan oluşturduk. Kitle örgütleri var. İnsan haklan, kadın dernekleri, bilim ve araştırma örgütü vb. çok sayıda kitle örgütü içinde çalışmamız var.
Genelde tüm komünist partilerle, sol güçlerle birlikte çalışmaya açığız. İslamcılarla demokrasi vb. sınırlı gündemler etrafında ittifaka sıcak bakıyoruz ve böylesi platformlarda buluşuyoruz. Bin Ali karşıtı platformlar için, prensipleri kim kabul ederse bunlar içinde yer alabilir diye düşünüyoruz. Liberal ve İslamcı örgütlerle birlikte çalıştık.
*Bin Ali döneminde nasıl bir mücadele yürüttünüz?
Adel: Bin Ali önce partilere kimi alanlar açtı. Bazı partileri böyle sisteme emdi. Biz tutumumuzu koruduk.
90'larda bu açıklar kapanmaya başladı. Yeni bir süreç başladı. Gazeteler yeniden yasaklandı. Tutuklamalar, işkenceler, özel mahkemeler. Parti hem direndi, hem de illegal/gizli yapısını korudu. Yasadışı gazete yayınlandı.
İslami hareket eskiden güçlüydü. İslami hareketin tüm örgütlü yapısını diktatörlük dağıttı. Biz duyarlı, uyanık kaldık. Birçok insanımız yakalanmasına rağmen örgüt direndi ve kendini korudu. 90'ların ortalarından itibaren yükselişe geçti. Ülke çapında diktatörlüğü teşhir eden hatırı sayılır bir güç haline geldik. 2000'lere kadar bu zorlu süreç yaşandı. Sonra yeniden değişme oldu. 2000 yılındaki direniş etki alanları yaratmaya başladı. Örgüt başkanımız Hammami davası yaşandı. Siyasi bir karar aldık. Mahkeme siyasi nitelik taşıyordu. Sadece militanları korumak mı? Yoksa militanların savaşa sürülmesi mi? Ülkedeki politik süreçlerin yaratılması hedefiyle militanlarımız onlarca yıl ceza yemelerine rağmen hem ulusal hem uluslararası alanda güçlü bir kampanya yürüttük. Kampanya Şubat 2002'de başladı. Eylül 2002'de uluslararası dayanışma ve ülkede mücadele sonucu bırakıldı. Diktatörlüğe karşı mücadele bu kampanya ile başka bir boyut kazandı. Politik, toplumsal vb. alanlarda rol oynadı.
2006 yılında açlık grevleri yapıldı. İslamcılar dahil herkes katıldı. 18 Ekim hareketi ortaya çıktı. Talebi politik özgürlüktü. 2008 hareketi başlamadan 2 yıl önce partimiz maden ocaklarında 6 aylık bir işçi direnişinde önemli rol oynadı. Bu direniş şimdi son sürecin bir öncülü olarak nitelendiriliyor. 3 hafta önce aynı yerde büyük miting yaptık. Yine bu bölgede parti bürosu açtık. Bu büro 5 kişiden oluşuyor. 3'ü maden ocaklarındaki direnişte öne çıkan 3 öncü işçidir. Biri ancak 2010 hareketi sonrasında serbest bırakıldı. Bu işçi sınıfının örgütlenmesindeki ve diktatörlük karşıtı mücadeledeki rolümüzü gösteren somut bir veridir.. Parti çok hızlı büyüyor.
*Tunus’taki halk isyanı nasıl gelişti? İşçi sınıfı ve emekçi kesimler, gençlik, kadınlar, yani toplumsal güçler bakımından da, siyasal özneler bakımından da ayaklanma günleri ne tür bir tarihi kesitin, nasıl bir deneyim birikiminin üstüne oturdu?
Rauf Ghali: Öncelikle 18 Ekim Komisyonundan söz etmek zorundayım, anlaşılması için şart. 2005'te Uluslararası İletişim ve Telekomünikasyon Kongresi toplanmıştı. Bunu Diktatör Bin Ali'ye karşı ve onun baskılarına rağmen topladık. Sansür mekanizmalarını, yasakları, sınırlamaları aşarak bilgi internet üzerinden vb. nasıl yayılabilir? Konferansın temel sorunu buydu. Konferans yapıldığında aynı zamanda politik parti önderleri açlık grevi yaptılar. Dünya kamuoyunun dikkatini çekmek için. Bizim parti liderimiz Hama Hammami de içlerindeydi. Liberaller vb. hepsi vardı. Bu çalışmanın devamında, elde edilen ortak çalışma deneyimi ve seviyesiyle 18 Ekim Komisyonu kuruldu.
Diktatörlük karşıtı mücadelede şunu temel prensibimiz olarak gördük: Özgürlük ve demokrasi Bin Ali ile diyalog yoluyla gelmez. Ancak diğerleri aynı fikirde değildi. Diyalogdan, seçimlerden bahsediyorlardı.
Sadece "demokrasinin Bin Ali ile gelmeyeceğini” söylemek bile devrimcidir. Diğer örgütlerin Bin Ali ile diyalogları güven verici olmadı. Diyalog dönemlerinde Bin Ali bunların çalışmalarına izin verdi, diğer dönemlerde vermedi. Biz diktatöre karşı mücadele dedik. Diğerleri sistemin ilerici yönlerini alıp ileri taşımak gerekir dediler. Bunlar seni revizyonist bir çağrıya zorlayan bir baskı oluşturuyor. Burada sağlam durmak önemli.
Demokrasi mücadelesi bir araçtır. Hedef proletarya diktatörlüğüdür. Diğer burjuva sol hareketler bu demokrasi mücadelesini vermeyip Bin Ali ile uzlaştığı için bu demokrasi görevi bize kalıyor. Burada revizyonizme karşı dikkatli olmak lazım. Bu burjuva özlü bir mücadeledir, bunu unutmamak gerekir.
Herkes şunu soruyor: Bu hareket nasıl Bin Ali'yi devirecek güce ulaştı? Bu hareket içinde birçok kesim yer aldı. İşsiz akademisyenler. Hukukçular. Sendikalar. (Ama yönetimde alman kararlar doğrultusunda değil, kendi inisiyatifleriyle sendikacılar). Ezilenler. Yoksullar. Bağımsız sanatçılar. Toplumun değişik kesimlerinden diktatörlüğe karşı mücadele edenler. Politik parti önderliğinden yoksunluğa rağmen ayaklanmayı örgütlediler ve Bin Ali'yi devirdiler.
Hareket kimin devrim yanlısı kimin karşıtı olduğu konusunda saflaştırıcı oldu. Muhalefette iki legal parti vardı. Başka partiler de vardı ama bunlar belli başlılarıydı. Bunlar PDP (İlerici Demokratik Parti) ve Yenilenme Hareketi (bu eski KP'dir; SSCB çökünce değişime gitti ve bu adı aldı) idi. Tam 13 Ocak'ta bunlar Bin Ali ile koalisyon fikrindeydiler ve yaptılar da. (14 Ocak'ta Bin Ali devrildi). Bin Ali'yi kurtarma hükümeti kurdular, halkı değil. Türk devleti isyanlar sırasında PDP'yi davet etti. Bu Türk hükümetinin demokrasiden ne anladığının göstergesidir.
14 Ocak'tan sonra çeşitli sol kuvvetler bir cephede birleşti: 14 Ocak Cephesi. Bunlar gerçekten devrim için mücadele veriyor. Buna paralel olarak çeşitli kentlerde halktan da bir inisiyatif geldi. Kent komiteleri kurdular, bu kendi kentlerini korumak içindi. Ayaklanma sayesinde polis kentleri boşaltmaya mecbur kaldı, insanlar da güvenliklerini sağlamak için böyle komiteler kurdular. Bu inisiyatifler bir düşünce geliştirdi: "Ulusal Meclisi devrime itmek”. Kendiliğinden güçler bu inisiyatifi geliştirdi, politik güçler değil. Politik güçlerse "Biz bunlarla nasıl ilişkileniriz?” arayışına girdi. Bu komiteleri devrimi isteyen, devrim mücadelesi vermek isteyen halk kurdu. Kendiliğinden bir inisiyatifti.
*“Ulusal Meclisi devrime itmek” somut politika/program anlamında ne dernek?
Rauf Ghali: Ayaklanma sonucu bir hükümet boşluğu ortaya çıktı. Bu güçler bir geçiş örgütlemek durumundalar. Üç geçici hükümet kuruldu. İki geçici hükümet devrildi ve üçüncüsü de zor durumda. Bir devrimci meşruiyet sorunu var. Hükümet için devrimci meşruiyet zorunluluğu var. Bu ne dernek? Tüm kanunlar diktatörün ihtiyaçlarına göre yapılmıştı. Devrim bunu çözdü ve meşrulaştı. Şimdi yeni hükümetin bu meşruluğa sahip olması gerekiyor.
*Bu nasıl olacak?
Rauf Ghali: Halk şu talebi dile getirdi ve politik güçler de bunu formüle etti: Devrimci bir güç üçüncü geçici hükümeti kontrol etmeli ki sonu birincisi ve İkincisi gibi olmasın. Ama bu talep geçici hükümet tarafından kabul edilmedi. Bu devrimci güç ulusal meclistir.
*Geçici hükümetin tutumu ne oldu? Siz geçici hükümeti ve Tunus’ta ayaklanma sonrası oluşan tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Rauf Ghali: Üçüncü geçici hükümet devrimci güçlere karşı darbe yapıyor. Ulusal Meclisi kabul etmedi. Üstelik buna paralel bir komisyon kurdu. Ulusal Meclis içindeki tüm partileri davet etti. Tüm diğer güçler bunu kabul etti. Bunların içinde liberaller de var, kendini Marksist Leninist olarak tanımlayıp ayaklanmada yer alanlar da var. Ve milliyetçi yurtseverler de var.
Üçüncü geçici hükümetin paralel komisyonu, yani Yüksek Komisyon, halk inisiyatiflerince hükümetin üzerinde bir kuvvet olarak önerilen ulusal meclis bileşenlerinden oluşuyor ve geçici hükümet diyor ki, Yüksek Komisyonun denetleme hakkı olmasın, fikir sunma hakkı olsun. Bir çeşit tavsiye kurulu olsun. Oportünist olmadığımız için, kimin devrimci olup kimin olmadığını bildiğimiz için bu komisyona katılmama kararı aldık. Önerimiz alternatif komite oluşturmak ve bunu halk inisiyatifiyle hükümete dayatmak.
Aynen 1987'de Ulusal Paktı reddettiğimiz gibi, bunu da reddettik. O zaman da benzer bir geniş koalisyon vardı. Ve Bin Ali benzer bir öneride bulunmuştu. Diğer bütün güçler uzlaştılar ve Bin Ali başa geçerek 23 yıl diktatörlüğünü sürdürdü.
Geçici hükümet kapitalizm ve emperyalizmin çıkarlarını savunduğu için, devrimci olmadığı için bu Yüksek Komisyon ile geçici hükümet arasında da sorunlar çıktı.
Tunus Devrimi, Bin Ali partisi çözülsün, önderleri dağıtılsın, politika yasağı alsın dedi. Ama geçici hükümet sadece son 10 yılda çalışanlarının politika yasağı almasını öngörüyor, diğerleri kurucu meclis seçimlerine katılabilir diyor. Bu gelişmeler bizim siyasi çizgimizin ne kadar haklı olduğunu gösterdi.
Kurucu meclis seçimleri önerisi yapıldı. Geçici hükümet bunu kabul etmek zorunda kaldı. Sözde kabul etti ama nasıl gelişeceğine bakacağız.
Yüksek Komisyonda yer alanlar şimdi de sokağa çıkarak 3. geçici hükümetin her şeye karar vermesini protesto ediyorlar. Bu bizim öngörümüzdü.
Halk eski sistemi istemediğini açıkça söyledi. Bu yüzden cezalandırıldı, baskı altında tutuldu. Bugün açıkça devrimci mücadele yürütenler Bin Ali dönemindekinden de beter cezalandırılıyor. Bu bahsettiğim iki partinin, 13 Ocak'ta koalisyona gidenlerin denetiminde yapılıyor. 13 Ocak'ta siyasi olarak kurmak istedikleri bugün değişik biçimde devam ediyor. Biz bu nedenle geçici hükümeti ve liberalleri karşıdevrimci görüyoruz. Bu 13 Ocak partileri Bin Ali'nin adamlarının cezalandırılmasını istemiyor.
*Bin Ali sonrası süreçte hangi siyasi güçler öne çıkıyor? Her birinin programı nedir?
Adel: Bin Ali gitti. Biz hep diktatörlük sürüyor dedik. Reformist güçler Ganusi'ye oynamasına rağmen biz başından beri bu hükümetin de devrilmesini talep ettik. Parlamentonun dağıtılması/feshedilmesi, kurucu meclisin toplanması ve yeni anayasanın yapılmasını savunduk. Devrim güçlerinden oluşan bir geçici hükümet talep ettik. Bin Ali'nin devrilmesinden sonra Ganusi'nin iki hükümeti devrildi. Rejim seçimlerin yeniden yapılmasını kararlaştırdı. Kurucu meclis seçimlerini mevcut durumu korumanın bir yolu olarak kavradılar. Rejimin yeni manevralarım reddettik ve bu oluşumlara girmedik. Bunların amacı devrim güçlerini ve yarattığı dinamikleri kontrol altında tutmaktır.
Ganusi/kurucu meclis süreci kendini dayattı. Başta seçimleri hızlıca 24 Temmuz'da yapmak istediler. Bizce bu hızın amacı seçim kampanyalarının politik sürecin tartışıldığı bir havada gelişmesini engellemekti. Bizim yürüttüğümüz kampanya sonucu seçim tarihi 29 Ekim olarak belirlendi.
Bugün siyasal güçler bakımından iki kamp var. Biri bugünkü hükümet ve burjuvazinin çıkarlarını savunan kanat. Liberaller buna dahil. Bir nevi mevcut yapıyı çökertmeden liberalizasyonunu savunuyorlar. Biz diğer devrimci güçlerle birlikte bu hükümetin meşruluğunu sorguluyoruz. Geçmişle tüm ilişkiler kopsun. Bunu savunuyoruz. Sadece siyasi değil, ekonomik politikalar da bir öncekinin devamı. Emperyalizmle tüm ilişkilerin kesilmesi. Sömürülen kesimin iş hakkı, parasız sağlık, eğitim, konut hakkı vb. Eski düzenle ekonomik bağların koparılması, AB ile anlaşmaların iptal edilmesi, uluslararası borçların iptal edilmesi, Tunus'un stratejik ekonomik alanlarının devletleştirilmesi. Tunus halkının hizmetinde ekonomik politikaların oluşturulması. Bugünkü süreç için halkçı devrimci bir politikanın genel hatları bunlar.
*Süreci nasıl tanımlıyorsunuz? Nasıl gelişmeler bekliyorsunuz? Nasıl hazırlanıyorsunuz? Bunlar çok önemli isyanlardı. Gerek her bir ülkedeki, gerekse bölgesel ve uluslararası anlamda devrimci ve komünist güçlerin müdahalesinde ciddi zayıflıkları bir kez daha gözler önüne sermiş de oldu. Kuşkusuz sizin ve başkaca devrimci güçlerin varlığı ve müdahaleleri önemli. Ancak bir önderlik gücü sergilemenin uzağında olduğumuz açık. Siz kendi adınıza bu süreci değerlendirdiniz mi? Hangi sınırlarınızı, hangi yetmezliklerinizi devrim süreci aracılığıyla fark ettiniz? Bunları nasıl ve ne yönde tamamlamayı planlıyorsunuz? Bu anlamda, ülkesinde geniş halk kitlelerinin doğrudan rejim değişikliği talebiyle kitlesel biçimde ayaklandığı bir devrimci örgüt olarak, dünya devrimci ve komünist hareketine hangi deneyim ve dersleri sunacaksınız? UDKH güçleri olarak bizlerin nerelerde yoğunlaşarak mücadele gücümüzü artırmamız gerekiyor?
Rauf Ghali: Bunun küçük burjuva demokratik bir devrim olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü işçiler bu devrimde önderliği alamadılar. Bu devrim ülkeyi emperyalizme satan büyük burjuvazinin diktatörlüğüne karşı gelişti. Biz kendimizi bu rejimden kurtarmak istiyoruz. Siyasal iktidarın demokratikleşmesini istiyoruz.
Adel: Bizim için devrim sonuçlanmamıştır. Ancak bahsettiğim program ve politikayla sonuçlarına vardırılabilir. İktidarda olan Tunus halkı değil, eski düzendir, burjuvazidir.
Tunus devrimine ilişkin bir analizimiz, devrimci önderlikten yoksun oluşu. Devrimi zafere taşıyacak önderlikten yoksun. Biz önemli bir rol oynadık. Ama önderlik edecek güçte değildik. Şimdi hazırlanmaya çalışıyoruz. Toplumsal hareket yeniden patlayabilir. Temel dinamikler yerinde duruyor. Temel perspektifimiz budur. Bugün haftalık yayınımızın 3. sayısını çıkardık. Hemen hemen ülkenin her yanında temsil edilme durumumuz var. Ciddi bir örgütlenme sorunu yaşıyoruz.
Biz hareketten kopmadık. Hareketin talepleri, eylemin talepleri. Yoksulluk, işsizlik vb. Hareket güç olmaya başlayınca, daha ciddi sorular sormaya başlayınca politikayı daha fazla gündeme sokmaya çalıştık. İktidarın reformlarla değişmeyeceğini biliyorduk. Politik olarak çok önemli bir rol oynadık. Toplumsal hareketin birliğini sağlamada oynadığımız rol önemliydi.
Devrimci şiddet araçlarına dek birçok yöntemi aynı anda ülkenin dört bir yanında kullanabilecek güç yok. Devrimin tıkanma nedeni bu.
Rauf Ghali: Devrim için devrimci parti gerekir. Biz bunu öngörüyoruz. Tüm olasılıkları değerlendireceğiz. Biz Bin Ali'ye karşı 23 yıldır mücadele ediyoruz. Devrimci hareket Bin Ali gitsin çağrısı yaptığı anda biz devrime katılan bir parti olarak kendi halklarımız için mücadele edeceğiz. Biz silahlı bir devrim öngörüyoruz. Ama bugün bunu yapacak şansımız yok. Gücümüz yetmez. Sisteme karşı daha çok barışçıl yöntemlerle mücadele etmeyi benimsiyoruz bu nedenle.